Demografik Döngü Nedir?

DEMOGRAFİ TARİHÇESİ 

Demografi, dünyada veya bir ülkede bulunan nüfusun yapısını, durumunu, dinamik özelliklerini inceleyen bilim dalı. Yunanca demos (halk) ve graphein (yazmak) kelimelerinden meydana gelmiştir. Nüfusun coğrafyası veya nüfusbilim olarak da tanımlanır. Mevcut nüfusun; yaş, cinsiyet, evlilik durumu, geçim durumu, tahsil durumu gibi çeşitli sosyal ve ekonomik yönlerini inceleyen demografi; ülkelere ve bölgelere göre nüfus dağılımını ve doğum, ölüm, göç hareketi gibi gelişmeleri inceler. Niceliksel (sayılarla ilgili, kemiyet) ve Niteliksel (hal ve durumlarla ilgili, keyfiyet) diye, iki kısma ayrılmıştır.
Eski çağlardan beri gerek doğu İslam ve Türk dünyasında, gerekse batı Hıristiyan dünyasında demografinin ilgi sahasını teşkil eden nüfus sayımları ve çeşitli istatistikler yapıldı. Bu sayım ve istatistiklerin bir kısmının müşahhas (somut) neticeleri elde bulunmamakla birlikte, yapıldığı bilinmektedir. Hazret-i Ömer devrinde Müslümanlardan ve gayri müslim ahaliden alınan uşr, cizye ve haracla ilgili olarak tutulan defterler, askerlere yapılan maaş ve diğer ödemelerle ilgili divanlar birer istatistik özelliği taşımaktadır.

Hazret-i Ömer İslam ülkesinin her tarafına yaygınlaştırdığı divanlarla ilgili olarak çok sayıda memur vazifelendirdi. Divanlardan maaş alacak olan memleketin bütün halkı defterlere yazıldığı gibi, vazife alan memurların adları da ayrıca tesbit edildi. Uşurlu ve haraclı arazilerin ölçülüp devlete ödeyecekleri miktarlar bu ölçümlere göre hesaplanması sağlandı. Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve diğer İslam devletlerinde de devletin temel politikasını belirleyecek, bölgeler arası dengeleri muhafaza edecek çeşitli ölçüm yazım ve sayımlar yapılmıştır. Yapılan bu çalışmalar demografi adıyla anılmamasına rağmen demografinin ilgi sahasına girmektedir.

Batı dünyasında, demografi uzmanlarının temel vasıtasını teşkil den nüfus sayımının Roma İmparatorluğuna kadar uzadığı bilinmektedir. Ortaçağ tarihiyle meşgul olan tarihçiler, hakiki manasiyle demografik diyebileceğimiz vesikaların Avrupa’nın güneyindeki memleketler için 13. ve diğer kuzey Avrupa memleketleri için ise 14. yüzyıldan itibaren mevcut sayılabileceğini ortaya koymuşlardır. Bu sebeple 1086 senesinde İngiltere’nin, 1328′de Fransa’nın umumi nüfusunu hesaplamaya yarayan tahrir (istatistik) vesikalarını birer istisna olarak bildirmektedirler. Geniş ülkelere şamil belli bir metotla yapılmış oldukları için istisnai bir önem taşıyan bu gibi vesikalar yanında, ortaçağdaki feodal parçalanma ile uygun kısmi ve hususi daha birçok sayımların neticelerini bildiren vesikalar da pekçoktur. Ortaçağ Avrupa’sının elinde bulunan bu vesikalar hakiki manasıyla nüfus sayımları olmayıp ekseriya hususi ve fevkalade bir hal karşısında belli bir vergiyi toplayabilmek için yapılmış sayımların neticelerini bildirmeleri, onların işlenmesini ve değerlendirilmesini güçleştirmektedir. Bu durumda bazan bir şehrin bütün nüfusu değil de, yalnız belli bir varlık derecesinde bulunan mülk sahipleri veya muayyen bir yaşın üstünde eli silah tutan vatandaşlar kaydedilmiştir. Daha çok Hıristiyan memleketlerinde ve bu arada bilhassa Katoliklerde vaftiz, evlenmek, cenaze merasimi gibi vesilelerle Hıristiyanların kiliselerdeki hususi defterlere kaydedilmiş olması ve bu defterlerden birçoğunun iyi muhafaza edilmiş olması da Avrupa memleketleri için bu devirde nüfus tetkikleri bakımından zengin kaynaklardır.

Ortaçağda kurulan ve yeniçağda dünyaya hakim olan Osmanlı Devleti zamanında bugünkü demografi çalışmalarına benzer sayım ve istatistikler yapılmıştır. Belli usullerle ve düzenli aralıklarla tekrarlanan geniş sahalara şamil, sistematik nüfus sayımlarının neticelerini ihtiva eden, zaman ve mekan içinde mukayeseye müsait olan bu sayımlar yalnız şu veya bu vergiyi toplamak için fevkalade durumlarda veya tesadüfen ve hususi maksatlarla yapılmış sayımlar değildir. Bu sayımlar Osmanlı devletinin idari, mali bütün teşkilatının esasını teşkil edecek surette tasarlanmış ve yalnız vergi mükelleflerini değil türlü hizmetler ve imtiyazlar sebebiyle vergiden muaf olanları, ümera (idareciler) ve askerleri, kör, topal, müflis vs. bütün erkekleri ihtiva eden hakiki nüfus istatistikleri mahiyetinde bilgilerdir.

Bugün elde bulunan Türk arşivlerinin en kıymetli hazinesi, eski bir idari geleneğin otuz-kırk sene gibi aralarla yapılması emredilen büyük nüfus ve vergi tahrirlerinin neticelerini tesbit eden ana defterlerdir. Halen çeşitli arşivlerde bin kadarı bulunan bu ana defterler (kütükler) sayesinde belli bir tarihte Osmanlı ülkesi dahilinde her köy ve kasabada mevcut bulunan yetişkin erkek nüfusu, ellerindeki toprak miktarını gösteren işaretler ve her birinin tabi olduğu türlü vergi mükellefiyetlerini tesbit eden rakamlarla birlikte isimleri ve babalarının adlariyle ayrı ayrı kaydedilmiş olduğu görülmektedir. Yine aynı defterler sayesinde her köyün kimin timarı veya mülk ve vakfı olduğunu, o köylerde yapılan ziraatin ve yetiştirilen hayvanların çeşitleriyle miktarlarını bildiren veya bu bilgileri çıkarmaya yarayan sarih (açık) kayıtlar uşr (öşür) ve rüsum miktarını tayin eden rakamlar bulunabilmektedir. Bu rakamlar ve bilgiler Osmanlı devlet çarkının düzenli bir şekilde işlediğini göstermektedir. Bu suretle bundan dört-beş yüz sene önce Osmanlı ülkesinin her köşesinde mevcut sipahi veya mülk ve vakıf sahibi ile toprağa bağlanmış olan köylüyü, ülkenin bir ucundan diğer ucuna uzanan yollar boyunca derbent bekleyen, yol ve köprü tamir eden ve kervansaraylara hizmet eden insanları, madenci, şapçı, tuzcu, taşçı ve yağcı gibi türlü vazifeleri olan halkı ve nihayet her türlü komisyon ve vergi toplanan geçit, pazar, gümrük mahallerini yerli yerinde ve vazife başında görmek, Osmanlı devlet makinesinin çarklarının nasıl işlediğini anlamak ve rakamlarla ölçmenin bu defterler sayesinde olduğu söylenecek olursa, Osmanlılar zamanında demografik çalışmaların bugünkünden daha değişmez ve gerçekçi usullerle yapıldığı ortaya çıkar.

Sultan Birinci Selim Han, Sultan II. Bayezid Han, Fatih Sultan Mehmed Han ve Sultan II. Murat Han devirlerinde yapılan çeşitli tahrirler ve istatistikler ilave olarak Kanuni Sultan Süleyman Hanın tahta geçişini takip eden ilk on sene içinde bütün Osmanlı memleketlerine şamil olmak üzere yaptırılmış olan tahrirlerin neticelerini ihtiva eden defterlere dayanarak, o tarihlerde Türkiye nüfusunu (Mısır, Irak ve Tuna ötesi Avrupa bölgeleri hariç) tesbit etmek mümkündür. Daha sonraki Osmanlı asırlarında yapılan çeşitli tahrir ve sayımlar devletin siyasi, ekonomik ve sosyal niz***** yönelik düzenlemelere kaynaklık etmiştir. (Osmanlılar zamanında yapılan demografik çalışmalarla ilgili bilgi rakam ve değerlendirmeleri Ord. Prof. Dr. Ömer Lütfi Barkan tarafından neşredilen Tarihi Demografi Araştırmaları ve Osmanlı Tarihi adlı makalede açık bir şekilde bulmak mümkündür.)

Demografi, Avrupa’da, ilk defa bilim olarak 17. yüzyılda İngiliz istatistikçi John Graunt’un çalışmasıyla ortaya çıktı. Graunt, 1662′de yayımladığı, Natural and Political Observations… Made Upon the Bills of Mortality (Ölüm Kayıtları Üzerine Tabii ve Siyasi Gözlemler) de demografların temel vasıtalarından olan ölüm oranı tablolarının ilkini hazırladı. Ölüm ve vaftiz kayıtları üzerine tedkik ve incelemelerinden yola çıkarak gerçekleştirdiği çalışmalarla Avrupa’da demografi biliminin kurucusu sayıldı. Demografik araştırma ve incelemelerdeki ilerlemeler 16 ve 17. yüzyıllar boyunca da sürdü. Ölüm oranını tesbit eden tablolar daha gelişkin duruma getirildi. Doğumda erkeklerin ağır bastığı, cinsiyet oranları gibi belli bazı demografik kanunlar ve eğilimler tesbit edildi. Dünyanın pekçok yerinde bu sahadaki bilgilerden yola çıkılarak, ilk nüfus tahminleri yapıldı. 18. yüzyılda hayat sigortasının ve halk sağlığına verilen önemin artması neticesinde ölüm istatistiklerinin incelenmesine karşı ilgi uyandı. 19. yüzyıla kadar demografik istatistikler ve nüfus sayımları hızlı bir gelişme gösterdi. 19. yüzyılın ortalarında Batı dünyasının büyük bölümünde nüfus sayımı ve hayat istatistikleri, doğumların ve ölümlerin sistemli olarak kayda geçirilmesi uygulamaları yerleşti. Bu durum demografik araştırmaların sahasının genişlemesini sağladı.

Demografi kelimesini ilk olarak Fransız bilim adamı Achille Guillard 1855′te yayımladığı, Éléments de Statistique Humaine ou Demographie Comparée (Beşeri İstatistiğin İlkeleri veya Karşılaştırılmalı Demografi) adlı eserinde kullandı. Fransız akademik çevreleri demografi terimini özellikle sağlık ve ölüm oranını etkileyen hayat şartlarıyla alakalı istatistikler için kullandılar. Terim kısa bir müddet içinde Avrupalı araştırmacılar tarafından yaygın bir şekilde kullanılmaya başlandı. ABD’de ise daha geç kabul gördü. Demografi 20. yüzyılda görülmedik biçimde genişleyip çeşitlendi. Nüfus dinamikleri ile demografi dışı değişkenler arasındaki etkileşim daha geniş biçimde kabul gördü.

On dokuzuncu yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın ilk yarısında meydana gelen harpler, bilim ve teknolojinin ilerlemesiyle ortaya çıkan yeni sosyal meseleler de demografinin ilgi sahasını etkiledi. Böylece demografi şumullü ve disiplinler arası bir hususiyet kazandı. Gerek gelişmiş ülkelerdeki gerekse gelişmekte olan ülkelerdeki nüfus meseleleri de demografiye verilen önemin artmasını sağladı. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında görülen nüfus patlaması, nüfus ve kalkınma arasındaki karşılıklı ilişki, doğum kontrolü hareketi, plansız şehirleşme, kent nüfuslarının akıl almaz şekilde artması, kanunsuz göçler ve işgücü istatistikleri demografinin önemini giderek artırdı. Başta Birleşmiş Milletlere bağlı kuruluşlar olmak üzere demografi sahasında daha şumullü ve daha çok sayıda meselelerle ilgilenen birçok araştırma kurumu, çeşitli milletlerarası kuruluş ve konferanslar, yalnızca demografi çalışmalarına ayrılmış olan yayınlar ortaya çıktı. Bütün bu gelişmeler, demografi biliminin olgunlaşmasını, geniş bir ilgi sahasını kuşatan milletlerarası bir disiplin olarak ortaya çıkmasını sağladı. Doğumlar ve ölümler, öğrenim gören nüfus, emekli maaşı alanların sayısı, hane halkı sayısı, işgücü piyasasının yapısı, sağlık, eğitim ve mesken (konut) ihtiyacıyla ilgili meseleler demografi bilimi tarafından incelenip değerlendirildi. Günümüzde kısımlara ve şubelere ayrılan demografi bilimi, sayısal bilgilerin yanında sosyal, ekonomik, siyasi ve kültürel konuları araştırıp değerlendirmektedir.

Önizleme



1. Aşama:( -  1960)
                  *Devletin uyguladığı politikaların da yardımıyla kaba doğum hızı yüksektir.
                  * Ekonomi ve sağlık alanlarındaki gelişmelerle ölüm oranları, tüm Dünya'da olduğu gibi düşmektedir.
                  * İkinci Dünya savaşı yılları bir kenara bırakılırsa 1955-1960 döneminde doğal nüfus artış hızı       binde 28.5 ile Cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamına ulaşmıştır.

2. Aşama:  1960-1985
                   * Doğal nüfus artış hızı yüksek düzeyde olmasına rağmen, bu dönemdeki sayım dönemlerinde aynı hızı korumuştur (ortalama binde 25)
                   * Bu dönemde hem doğum hem de ölüm oranları düşmektedir. Doğum oranları düştüğünde, nüfus artış hızının da düşmesi gerekirken ölüm oranlarındaki azalmanın etkisi, artışın belli bir düzeyde sabitlenmesine yol açmıştır.
                   * Göç ve şehirleşme de doğurganlık oranlarını bu dönemde düşürmüştür.
                   *  Yine bu dönemde Avrupaya olan işçi göçleri de nüfus artış hızının artmamasında payı vardır.

3.Aşama: (1985-     )
                 * bu aşamada ise kaba doğum hızının keskin düşüşü nüfus artış hızında da yavaşlamaya neden olmaktadır. 
                 * 1960 yılında 19 olan evlenme yaşı 1990 yılında 22'ye yükselmiş, 1963'te 6.1 olan toplam doğurganlık hızı 1993'te 2.7'ye inmiştir. 
                *Bu aşamanın sonunda, 21. yüzyılın ortalarında, ülke nüfusunun 100 milyon civarında olacağı ve nüfusun büyümesinin duracağı tahmin edilmektedir. 


 *Kaba doğum hızı : Bir takvim yılındaki toplam canlı doğum sayısının, toplumun yıl ortası nüfusa bölümünün bin ile çarpımıdır.

*Kaba ölüm hızı : Bir takvim yılında görülen ölüm sayısını, o ülkenin yıl ortası nüfusuna bölümünün bin ile çarpımıdır.
              Doğal Nüfus artış hızı= kaba doğum hızı- kaba ölüm hızı


Notlar için kaynak:  Murat Özgür ,Türkiye Nüfus Coğrafyası (1998) 


Genel görünümü ile Türk nüfusu gençlik ve dinamizm ile tanımlanmaktadır. 

Bir 1997 nüfus sayımına göre Türkiyede 62.6 milyon yerleşik kişi vardır. 

Her ne kadar şehirlere belirgin göç var ise de nüfusun halen % 47 si 

kırsal bölgede yaşar. Türkçe resmi dil de olsa Türkiyede İngilizce geniş 

olarak konuşulur. İngilizce eğitim veren birçok lise ve üniversite vardır. 

Almanca ve Fransızca diğer yaygın olarak konuşulan yabancı dillerdir. 

Üç imparatorluğun başkenti olmuş olan İstanbul takriben 9.51 milyon 

mukimi ile Türkiyenin en büyük şehridir. Başkent olan Ankarada 3.69 

mukim vardır. Geri kalan en büyük şehirler İzmir, Konya, Adanadır.
Load disqus comments

0 Yorumlarınız