Türk dilinin yabancılaşması…
Dil,insanlar arasında iletişimi sağlayan bir araçtır.”
Bu bildik cümleyle yapılır dilin tanımı,sonra özelliklerine değinilir:”Dil,canlı bir varlıktır.Zamanla gelişir,yenilenir.”Bu cümleyle de dilin en önemli ve en bilinen özelliğine değinilmiştir ve “dil” kavramı yalnızca bu iki cümleyle özetlenmiş,öğrenilmiştir bile…
Öyle mi?
Dil,yalnızca bir iletişim aracı değildir.Bireylerin hem kişisel,hem de ulusal kimliklerini açığa vuran,toplumdaki bireyler arasında birliği ve bütünlüğü sağlayan en önemli unsurdur.
Faruk K.Timurtaş, Diller ve Türkçemiz (1996:89) adlı eserinde dil hakkında şunları demiştir:
Dil,milli kültürün de millet ve milletin de temel unsurudur…Dil,millî birliği-beraberliği ve bütünlüğü sağlayan en mühim unsur olduğu için,üzerine titrenilmesi gereken bir sosyal müessesedir.
Bir millet için bu denli önemli yere sahip olan dile;millet,birliğini ve bütünlüğünü korumak adına sahip çıkmalı ve dilini geliştirmeli,yabancı etkilerden ve yozlaşmadan korumalıdır.
Anadilimiz Türkçe’ye baktığımızda yeryüzünün en geniş coğrafya alanında konuşulan,en eski,zengin bir dil olduğunu görmekteyiz.
En eski dillerden biridir,çünkü bugünkü pek çok dil yokken,Türkçe vardı.En geniş coğrafya alanında konuşulan bir dildir,1980′lerin ortalarında UNESCO’nun hazırladığı raporda,Türkçe’nin konuşan insan sayısı bakımından dünyada beşinci sırada olduğu belirtilmiştir.Bugün,12 milyon kilometrekarelik bir alanda Türk dili,tüm lehçeleriyle konuşma ve yazı dili olarak kullanılmaktadır.Türkiye Türkçesi’ni ele aldığımızda ise günümüzdeki pek çok soruna karşın,bir kültür,edebiyat,bilim ve sanat dili olduğunu görebiliriz.
Türkiye sınırları içinde kullandığımız Türkiye Türkçesi,günümüzde yaşanan sorunlara rağmen gelişmiş bir dil olarak tanımlanmaktadır.
Türk Dil Kurumu’ndan yapılan son açıklamaya göre,1945′te çıkarılan sözlükte 20.000 kelime varken,1998′de çıkarılan sözlükte 75.000,2005 yılında çıkarılan sözlükte 75.000′den fazla sözcük olduğu görülmektedir.
Dilimiz,gerek akrabalık,gerek renk adları ve diğer kavramlar bakımından zengin bir dildir,köklü ve zengin bir söz varlığına sahiptir.
Dilimizin günümüzdeki kullanımına baktığımızda ise bu özelliklerinden toplum olarak yararlanamadığımızı görmekteyiz.
Bugün Türkçe,bir yandan geliştirilmeye çalışılırken,bir diğer yandan yanlış kullanımlayabancı sözcüklerin dile sokulması ve benzeri sorunları içinde barındıran “yozlaşma” dediğimiz tehlikeyle karşı karşıya kalmaktadır.
Yaşanan dil sorunlarından en önemlileri ve en tehlikelileri,yabancı sözcüklerin dilimize girip yerleşmesi ve dilimizin mantığına uygun ve doğru bir şekilde kullanılmıyor olmasıdır.
Dilimizdeki yabancılaşma,16. yüzyılda Arapça ve Farsça kullanımının artmasıyla başlamıştır.19. yüzyılda ise bu dillere bir de Fransızca eklenmiştir.Bu dillerin etkisiyle,Türkçe’nin kullanım alanı daralmış;dilimiz günümüzde de başka şekillerde sürecek olan bir “kirlenme”ye maruz kalmıştır.
Emin Özdemir (Türkçe’nin Dünü,Bugünü,Yarını;2002:381) sonraki aşamayı şöyle dile getirmektedir:
Türk Dil Kurumu’nun kuruluşuyla (1932) birlikte Türkçemizdeki kirlenmeye karşı çıkan bireysel ve dağınık bir nitelik taşıyan çabalar örgütlü bir yapıya kavuşur;Türkçe’nin yatağını dolduran,soluğunu tıkayan yabancı ögelere karşı köklü ve çok yönlü bir savaşım başlatılır…
“Dil Devrimi” ile birlikte Türkçe’nin yabancı dillerin etkisinde kalmaması için çabalar başlamıştır.Fakat bu çabalar,1950′den sonra yine karşıt bir görüşle “karşı dil devrimi” ile karşılaşacaktır.Sonuçta,dilde yabancı kelimelerin kullanılması istenilen şekilde engellenememiştir.
Türkçe’nin bugün etkisinde kaldığı yabancı dil ise ağırlıklı olarak İngilizce’dir.
“İngilizce özellikle II. Cihan Savaşı’ndan sonra bütün dünyada yaygın bir yabancı dil durumuna gelmiş,Türkiye’nin batı dünyasıyla ilişkilerinde bu dil ön plana çıkmıştır.” (D.Aksan,1996:133)
Batı ile ilişkilerin yoğunlaşması,her yönden yapılan alışverişler,anlaşmalar ve daha sonra Türkiye’de “yabancı dille eğitim-öğretim” aşamasında İngilizce’nin ön planda tutulması sonucu bu dilden pek çok sözcük günlük hayatta kullandığımız dile kadar yerleşmiş ve kullanımı yaygınlaşmıştır.
Türkiye’nin de bulunduğu “küreselleşme” sürecinde,İngilizce “dünya dili” olarak tanıtılmakta,devlet okullarında dahil tüm okullarda “okutulması zorunlu ders” olarak geçmektedir.
İngilizce,eğitim-öğretim alanımızda etkisini artırırken günlük hayatımızda da yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.Kitle iletişim araçlarından cadde-sokak,mağaza adlarına,günlük konuşma dilindeki tepki biçimlerimize kadar nereye bakılsa dilimizin Türkçe-İngilizce karışımı bir dile dönüşmeye başladığını görmek mümkündür.
Dildeki yabancılaşmanın boyutunu Emin Özdemir (2002:381) şöyle dile getirmektedir:
soruvecevap.blogcu.com
“Nasıl Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası’ndaki Bihruz Beyler,Keşfi Beyler konuşurken,yazarken Türkçe sözcükleri hor görüp Fransız sözcüklere dadanıyordularsa da şimdikiler de İngilizce sözcüklere dadanıyorlar.Onların söylemiyle belirteyim böyle davranmaktan “anlatılmaz bir keyif alıyorlar”.Öyle ki bu kişiler sevinçlerini “süper!”,şaşma ya da hayretlerini “Woow!” diyerek anlatıyorlar.”
Günlük hayatta,tepkilerimize kadar sıçramıştır yabancılaşma hareketleri.Alışveriş yapmak için shop-centerlere giriyoruz,biraz yorulduğumuzda bir cafeye oturup nescafemizi yudumluyoruz.Optimist günümüzdeysek bir yerlere daha takılmayı tercih ediyoruz.Evimize gittiğimizde ti-vi (TV)de video-klipler izliyoruz,beğendiğimiz
vi-jey (VJ) çıkmamışsa,başka bir kanala zaplıyoruz.Show TV’de sevdiğimiz diziye takılıyoruz;diziyi dikkatle izliyoruz.Peki,dizide kişiler arasında geçen konuşmaları dinliyor muyuz?
“Hey,dostum!Senin tek sorunun ne biliyor musun?…”
“Sorun ne bebeğim?”
“Kahrolası,yine mi sen?…”
Bu söylediklerini yapmak isteyeceğimden emin değilim!”
gibi cümleler artık kullandığı kalıplar haline geldiği için dikkat çekmiyor olsa gerek.Ya İngilizce’nin kalıbına,cümle yapısına uygun film seslendirmeleri,Türkçe’ye çevriliş biçimleri?
“Okey!” İngilizce’deki “tamam” anlamına gelen sözcük,günümüzde Türkçe’ymiş,kendi dilimizden bir sözcükmüş gibi hemen herkes tarafından kullanılmaktadır.
“Üzgünüm!”,yine aynı şekilde İngilizce’de “özür dilerim” yerine sıkça kullanılan bir sözcüktür;bugün bakıldığında Türkçe’deki özürlerin artık bu kalıpla dile getirilmeye başlandığını görmekteyiz.
Özenti ile dilimize böyle pek çok yabancı sözcük,kalıp girmiştir.Gün geçtikçe dilimizdeki yabancı sözcüklerin oranı da artmaktadır.
Yeni bulunan aletler,ülkemize girerken bulunduğu ülkenin aletlere ve aletlere ait donanımlara taktığı adlar da Türkçe’de karşılığı bulunmadan dilimize girmektedir.Bu durum da o sözcüklerin kullanımının teknoloji hızıyla paralel olarak yaygınlaşmasına neden olmaktadır.
Türk Dil Kurumu,bu konuda çalışmalarını ve çabalarını devam ettirmektedir.”Yabancı Kelimelere Karşılıklar” adlı kitap,yabancı kelimelere,terimlere bulunan Türkçe karşılıkları içermekte,böylece yabancı kelime kullanımının yaygınlaşmasını önlemeye çalışmaktadır.
Önemli olan ise,bulunan bu karşılıkların başta toplumdaki aydınlar ve daha sonra basın tarafından kullanılması ve halka yayılmasıdır.
Yabancı kelimeler dışında,”Türkçe” kelimelere getirilen yabancı ekler de sorun teşkil etmektedir.
TDK Başkanı Şükrü Halûk Akalın, bu soruna dair bir örneği dile getiriyor:
Dil,insanlar arasında iletişimi sağlayan bir araçtır.”
Bu bildik cümleyle yapılır dilin tanımı,sonra özelliklerine değinilir:”Dil,canlı bir varlıktır.Zamanla gelişir,yenilenir.”Bu cümleyle de dilin en önemli ve en bilinen özelliğine değinilmiştir ve “dil” kavramı yalnızca bu iki cümleyle özetlenmiş,öğrenilmiştir bile…
Öyle mi?
Dil,yalnızca bir iletişim aracı değildir.Bireylerin hem kişisel,hem de ulusal kimliklerini açığa vuran,toplumdaki bireyler arasında birliği ve bütünlüğü sağlayan en önemli unsurdur.
Faruk K.Timurtaş, Diller ve Türkçemiz (1996:89) adlı eserinde dil hakkında şunları demiştir:
Dil,milli kültürün de millet ve milletin de temel unsurudur…Dil,millî birliği-beraberliği ve bütünlüğü sağlayan en mühim unsur olduğu için,üzerine titrenilmesi gereken bir sosyal müessesedir.
Bir millet için bu denli önemli yere sahip olan dile;millet,birliğini ve bütünlüğünü korumak adına sahip çıkmalı ve dilini geliştirmeli,yabancı etkilerden ve yozlaşmadan korumalıdır.
Anadilimiz Türkçe’ye baktığımızda yeryüzünün en geniş coğrafya alanında konuşulan,en eski,zengin bir dil olduğunu görmekteyiz.
En eski dillerden biridir,çünkü bugünkü pek çok dil yokken,Türkçe vardı.En geniş coğrafya alanında konuşulan bir dildir,1980′lerin ortalarında UNESCO’nun hazırladığı raporda,Türkçe’nin konuşan insan sayısı bakımından dünyada beşinci sırada olduğu belirtilmiştir.Bugün,12 milyon kilometrekarelik bir alanda Türk dili,tüm lehçeleriyle konuşma ve yazı dili olarak kullanılmaktadır.Türkiye Türkçesi’ni ele aldığımızda ise günümüzdeki pek çok soruna karşın,bir kültür,edebiyat,bilim ve sanat dili olduğunu görebiliriz.
Türkiye sınırları içinde kullandığımız Türkiye Türkçesi,günümüzde yaşanan sorunlara rağmen gelişmiş bir dil olarak tanımlanmaktadır.
Türk Dil Kurumu’ndan yapılan son açıklamaya göre,1945′te çıkarılan sözlükte 20.000 kelime varken,1998′de çıkarılan sözlükte 75.000,2005 yılında çıkarılan sözlükte 75.000′den fazla sözcük olduğu görülmektedir.
Dilimiz,gerek akrabalık,gerek renk adları ve diğer kavramlar bakımından zengin bir dildir,köklü ve zengin bir söz varlığına sahiptir.
Dilimizin günümüzdeki kullanımına baktığımızda ise bu özelliklerinden toplum olarak yararlanamadığımızı görmekteyiz.
Bugün Türkçe,bir yandan geliştirilmeye çalışılırken,bir diğer yandan yanlış kullanımlayabancı sözcüklerin dile sokulması ve benzeri sorunları içinde barındıran “yozlaşma” dediğimiz tehlikeyle karşı karşıya kalmaktadır.
Yaşanan dil sorunlarından en önemlileri ve en tehlikelileri,yabancı sözcüklerin dilimize girip yerleşmesi ve dilimizin mantığına uygun ve doğru bir şekilde kullanılmıyor olmasıdır.
Dilimizdeki yabancılaşma,16. yüzyılda Arapça ve Farsça kullanımının artmasıyla başlamıştır.19. yüzyılda ise bu dillere bir de Fransızca eklenmiştir.Bu dillerin etkisiyle,Türkçe’nin kullanım alanı daralmış;dilimiz günümüzde de başka şekillerde sürecek olan bir “kirlenme”ye maruz kalmıştır.
Emin Özdemir (Türkçe’nin Dünü,Bugünü,Yarını;2002:381) sonraki aşamayı şöyle dile getirmektedir:
Türk Dil Kurumu’nun kuruluşuyla (1932) birlikte Türkçemizdeki kirlenmeye karşı çıkan bireysel ve dağınık bir nitelik taşıyan çabalar örgütlü bir yapıya kavuşur;Türkçe’nin yatağını dolduran,soluğunu tıkayan yabancı ögelere karşı köklü ve çok yönlü bir savaşım başlatılır…
“Dil Devrimi” ile birlikte Türkçe’nin yabancı dillerin etkisinde kalmaması için çabalar başlamıştır.Fakat bu çabalar,1950′den sonra yine karşıt bir görüşle “karşı dil devrimi” ile karşılaşacaktır.Sonuçta,dilde yabancı kelimelerin kullanılması istenilen şekilde engellenememiştir.
Türkçe’nin bugün etkisinde kaldığı yabancı dil ise ağırlıklı olarak İngilizce’dir.
“İngilizce özellikle II. Cihan Savaşı’ndan sonra bütün dünyada yaygın bir yabancı dil durumuna gelmiş,Türkiye’nin batı dünyasıyla ilişkilerinde bu dil ön plana çıkmıştır.” (D.Aksan,1996:133)
Batı ile ilişkilerin yoğunlaşması,her yönden yapılan alışverişler,anlaşmalar ve daha sonra Türkiye’de “yabancı dille eğitim-öğretim” aşamasında İngilizce’nin ön planda tutulması sonucu bu dilden pek çok sözcük günlük hayatta kullandığımız dile kadar yerleşmiş ve kullanımı yaygınlaşmıştır.
Türkiye’nin de bulunduğu “küreselleşme” sürecinde,İngilizce “dünya dili” olarak tanıtılmakta,devlet okullarında dahil tüm okullarda “okutulması zorunlu ders” olarak geçmektedir.
İngilizce,eğitim-öğretim alanımızda etkisini artırırken günlük hayatımızda da yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.Kitle iletişim araçlarından cadde-sokak,mağaza adlarına,günlük konuşma dilindeki tepki biçimlerimize kadar nereye bakılsa dilimizin Türkçe-İngilizce karışımı bir dile dönüşmeye başladığını görmek mümkündür.
Dildeki yabancılaşmanın boyutunu Emin Özdemir (2002:381) şöyle dile getirmektedir:
soruvecevap.blogcu.com
“Nasıl Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası’ndaki Bihruz Beyler,Keşfi Beyler konuşurken,yazarken Türkçe sözcükleri hor görüp Fransız sözcüklere dadanıyordularsa da şimdikiler de İngilizce sözcüklere dadanıyorlar.Onların söylemiyle belirteyim böyle davranmaktan “anlatılmaz bir keyif alıyorlar”.Öyle ki bu kişiler sevinçlerini “süper!”,şaşma ya da hayretlerini “Woow!” diyerek anlatıyorlar.”
Günlük hayatta,tepkilerimize kadar sıçramıştır yabancılaşma hareketleri.Alışveriş yapmak için shop-centerlere giriyoruz,biraz yorulduğumuzda bir cafeye oturup nescafemizi yudumluyoruz.Optimist günümüzdeysek bir yerlere daha takılmayı tercih ediyoruz.Evimize gittiğimizde ti-vi (TV)de video-klipler izliyoruz,beğendiğimiz
vi-jey (VJ) çıkmamışsa,başka bir kanala zaplıyoruz.Show TV’de sevdiğimiz diziye takılıyoruz;diziyi dikkatle izliyoruz.Peki,dizide kişiler arasında geçen konuşmaları dinliyor muyuz?
“Hey,dostum!Senin tek sorunun ne biliyor musun?…”
“Sorun ne bebeğim?”
“Kahrolası,yine mi sen?…”
Bu söylediklerini yapmak isteyeceğimden emin değilim!”
gibi cümleler artık kullandığı kalıplar haline geldiği için dikkat çekmiyor olsa gerek.Ya İngilizce’nin kalıbına,cümle yapısına uygun film seslendirmeleri,Türkçe’ye çevriliş biçimleri?
“Okey!” İngilizce’deki “tamam” anlamına gelen sözcük,günümüzde Türkçe’ymiş,kendi dilimizden bir sözcükmüş gibi hemen herkes tarafından kullanılmaktadır.
“Üzgünüm!”,yine aynı şekilde İngilizce’de “özür dilerim” yerine sıkça kullanılan bir sözcüktür;bugün bakıldığında Türkçe’deki özürlerin artık bu kalıpla dile getirilmeye başlandığını görmekteyiz.
Özenti ile dilimize böyle pek çok yabancı sözcük,kalıp girmiştir.Gün geçtikçe dilimizdeki yabancı sözcüklerin oranı da artmaktadır.
Yeni bulunan aletler,ülkemize girerken bulunduğu ülkenin aletlere ve aletlere ait donanımlara taktığı adlar da Türkçe’de karşılığı bulunmadan dilimize girmektedir.Bu durum da o sözcüklerin kullanımının teknoloji hızıyla paralel olarak yaygınlaşmasına neden olmaktadır.
Türk Dil Kurumu,bu konuda çalışmalarını ve çabalarını devam ettirmektedir.”Yabancı Kelimelere Karşılıklar” adlı kitap,yabancı kelimelere,terimlere bulunan Türkçe karşılıkları içermekte,böylece yabancı kelime kullanımının yaygınlaşmasını önlemeye çalışmaktadır.
Önemli olan ise,bulunan bu karşılıkların başta toplumdaki aydınlar ve daha sonra basın tarafından kullanılması ve halka yayılmasıdır.
Yabancı kelimeler dışında,”Türkçe” kelimelere getirilen yabancı ekler de sorun teşkil etmektedir.
TDK Başkanı Şükrü Halûk Akalın, bu soruna dair bir örneği dile getiriyor:
“İnternette dolaşırken rastladığım bir ağ kümesindeki “okuls” kullanımı dikkatimi çekti.Adresi ‘www.okuls.com’ biçiminde olan bu kümenin yöneticisine okul sözündeki ‘s’nin ne anlama geldiğini sorduğumda bana şu iletiyi gönderdi:
Sayın Şükrü Bey;
Okuls.com eğitim portalı markasındaki “s” harfi İngilizce’deki çoğul “s” takısıdır.Yani bir ortamda esprili yoldan “okullar” manasına gelmektedir.Biliyorsunuzki Türkçe kelimelere İngilizce takı ya da İngilizce kelimelere Türkçe takı ile yapılan marka isimleri,enteresanlık hissini uyandırdığı için akılda kalıcı oluyor.”
Aslında dil sorunumuzdan biri olarak kabul ettiğimiz bu durum,o kadar doğal karşılanmaya başlanmıştır ki, “enteresanlık” olarak bile nitelendirilmektedir.Dil sorunlarının önemli olduğu bilincine varamayanlar “bilinçsizce” bu akımda yer almaktadırlar.
Televizyonda da aynı durumlara rastlamak mümkün olmuştur;
“Büyük kentlerde “fast-food” yaygınlaştı.”
” ‘Prime-time’ yaratma…”
“Yarışma beş dakika sonra ‘start’ olacak…”
Emre Kongar,”Yozlaşan Medya ve Yozlaşan Türkçe” adlı kitabında medyaya kullanılan dili “televole” dili olarak tanımlamıştır:
“Medyanın öncülüğünde gelişen televole kültürü ve onun yarattığı televole dili,bir süre sonra,yaşamın tüm alanlarında etkisini göstermeye başladı.”
Yabancılaşma ve yozlaşma toplumdaki en üst kesimlerden en alt kesimlere;yaş,gelir durumu,sosyal konum farkı olmaksızın her yerde görülmektedir.
Dilimizi,yabancı diller boyunduruğundan kurtarmak adına Cumhuriyetin kurulmasından bu yana türlü çalışmalar yürütülmüştür.Değerli dilcilerden biri olan Ö.Asım Aksoy Atatürk’ün çabalarına dikkat çekerek şöyle özetlemektedir:
“Dilimizi yabancı dil ögelerinin zarralı etkisinden kurtarma bilincini alabildiğince geliştiren,bu uğurda planlı ve çok verimli bir çalışma yolu açan,büyük devrimci Atatürk’tür.O,her yönde bilim yöntemlerinden yararlandığı için dilimizi yabancı diller boyunduruğundan kurtaracak ve bağımsızlık içinde kendine yeter duruma getirecek çalışmalarda iki bilimsel yol gösterdi:
Sayın Şükrü Bey;
Okuls.com eğitim portalı markasındaki “s” harfi İngilizce’deki çoğul “s” takısıdır.Yani bir ortamda esprili yoldan “okullar” manasına gelmektedir.Biliyorsunuzki Türkçe kelimelere İngilizce takı ya da İngilizce kelimelere Türkçe takı ile yapılan marka isimleri,enteresanlık hissini uyandırdığı için akılda kalıcı oluyor.”
Aslında dil sorunumuzdan biri olarak kabul ettiğimiz bu durum,o kadar doğal karşılanmaya başlanmıştır ki, “enteresanlık” olarak bile nitelendirilmektedir.Dil sorunlarının önemli olduğu bilincine varamayanlar “bilinçsizce” bu akımda yer almaktadırlar.
Televizyonda da aynı durumlara rastlamak mümkün olmuştur;
“Büyük kentlerde “fast-food” yaygınlaştı.”
” ‘Prime-time’ yaratma…”
“Yarışma beş dakika sonra ‘start’ olacak…”
Emre Kongar,”Yozlaşan Medya ve Yozlaşan Türkçe” adlı kitabında medyaya kullanılan dili “televole” dili olarak tanımlamıştır:
“Medyanın öncülüğünde gelişen televole kültürü ve onun yarattığı televole dili,bir süre sonra,yaşamın tüm alanlarında etkisini göstermeye başladı.”
Yabancılaşma ve yozlaşma toplumdaki en üst kesimlerden en alt kesimlere;yaş,gelir durumu,sosyal konum farkı olmaksızın her yerde görülmektedir.
Dilimizi,yabancı diller boyunduruğundan kurtarmak adına Cumhuriyetin kurulmasından bu yana türlü çalışmalar yürütülmüştür.Değerli dilcilerden biri olan Ö.Asım Aksoy Atatürk’ün çabalarına dikkat çekerek şöyle özetlemektedir:
“Dilimizi yabancı dil ögelerinin zarralı etkisinden kurtarma bilincini alabildiğince geliştiren,bu uğurda planlı ve çok verimli bir çalışma yolu açan,büyük devrimci Atatürk’tür.O,her yönde bilim yöntemlerinden yararlandığı için dilimizi yabancı diller boyunduruğundan kurtaracak ve bağımsızlık içinde kendine yeter duruma getirecek çalışmalarda iki bilimsel yol gösterdi:
1)Dilimizin eskiliğini,varsıllığını ortaya çıkarmak için araştırma yapmak;
2)Dilimizi kendi ulusal gücü ve olanakları içinde geliştirmek. Birincisi bilim,ikincisi devrim ayağıdır. (Ö.A. Aksoy, Gelişen ve Özleşen Dilimiz, s. 12-13)
2)Dilimizi kendi ulusal gücü ve olanakları içinde geliştirmek. Birincisi bilim,ikincisi devrim ayağıdır. (Ö.A. Aksoy, Gelişen ve Özleşen Dilimiz, s. 12-13)
Türk dilinin yabancı dillerin etkisinde kalmaması için yapılmış çalışamalar,günümüzde “yabancılaşma,Batılılaşma,modernleşme” adına yok sayılarak,özenti uğruna “bilinçli” olarak yozlaşmaya neden olunmaktadır.
“Yozlaşma” yalnız “yabancı dillerin etkisi” ile değil,dilin yanlış kullanımıyla da gerçekleşmektedir.
“Yozlaşma” yalnız “yabancı dillerin etkisi” ile değil,dilin yanlış kullanımıyla da gerçekleşmektedir.
Dil,nasıl yanlış kullanılıyor olabilir?Peki,bu yanlış kullanımının boyutu nedir?Konuşma ve yazma dilinde yapılan hatalar,yanlış kullanımın örneklerini oluşturur.Yabancı kelimeleri kullanmada olduğu gibi bu hataların da sıklıkla ve herkes tarafından yapıldığını görmek mümkündür.
RTÜK’ün ve TDK’nın araştırmalarına göre radyo ve televizyonlardan yapılan Türkçe hataları tespit edildi:
-Alt yazılardaki yanlışlıklar:
RTÜK’ün ve TDK’nın araştırmalarına göre radyo ve televizyonlardan yapılan Türkçe hataları tespit edildi:
-Alt yazılardaki yanlışlıklar:
Televizyonlarda bu yanlışa her an rastlamak mümkün.Kelimelerin yazımına,bileşik kelimelerin yazım kurallarına,bağlaçlara ve noktalama işaretlerine dikkat edilmeden yazılmış alt yazılar,yanlış yazımın yaygınlaşmasına yol açmaktadır.
-Deyimlerin ve atasözlerinin hatalı kullanılması:
Feyza Hepçilingirler Türkçe “Off” adlı kitabında bu konuya şöyle değiniyor:
“Deyimler,Türkçe’nin vazgeçilmez bir anlatım olayıdır.Öyle durumlar vardır ki,sözcükler çizmek istediğiniz görüntüyü anlatmakta yetersiz kalır;oysa uygun bir deyim biliyorsanız hem iletmek istediğiniz anlamı iletmiş,hem de sözünüze kültürel bir tabanla destek vermiş olursunuz…
…Deyim kullanmaktan vazgeçemiyorlar;ama bilmedikleri deyimi doğru kullanmaları da söz konusu değil.”
Medyada yapılan hataların ardı arkası kesilmemekte;dahası bu hatalar “doğru”ymuş gibi toplumda yaygın bir şekilde kullanılmaktadır:
“Canım burnumdan bezdi.” (Süper Baba) cümlesinde iki ayrı deyimin parçaları kullanılmıştır: 1. canından bezmek, 2. burnundan gelmek.
“O öldü,ben yakamı ucuz sıyırdım.” cümlesine bakıldığında da aynı hatanın yapıldığını görülür: 1. ucuz kurtulmak, 2. yakayı sıyırmak.
“Sana içimi boşaltmıştım.” cümlesinin bir filmde geçtiğini görüyoruz.”İçini boşaltmak” değil, “içini dökmektir” doğrusu.Yine deyimin yanlış kullanılmasına bir örnek…
-Söyleyiş (telaffuz) yanlışlıkları:
Bu sorunu da Ş. Hâluk Akalın şöyle dile getirmektedir:
“Türkçe’nin kullanımıyla ilgili olarak yaşanan sorunların başında söyleyiş bozuklukları geliyor.Türkçe kökenli sözlerde söyleyiş bozukluğu fazla görülmüyor,ama yabancı kaynaklı alıntı sözlerde söyleyiş bozukluğuna sık rastlıyoruz.Bu yanlışlardan kurtulmak için kullandığımız sözün doğru söylenişini bilmemiz gerekir…”hâkem” değil “hakem” ; “râkip” değil “rakip” demeliyiz.Bu yanlışlıkları radyo televizyon sunucuları yapınca yanlışlıklar hızla yayılıyor.”
soruvecevap.blogcu.com
Özellikle son zamanlarda yayınlanan dizilerde dikkat çekmek amacıyla telaffuz hataları yapılmakta ve toplumda kullanımı yaygınlaşmaktadır:
“Oha falan oldum! ”
“Şeker,baksana! ”
“Kal geldi ayol! ”
“Ne diyorsun?! ”
“Böyle falan oldum! ” gibi cümleleri değişik söyleyiş biçimleriyle televizyonda,okulda,sokakta duymak mümkün.
-Çeviri (tercüme) yanlışlıkları:
Feyza Hepçilingirler Türkçe “Off” adlı kitabında bu konuya şöyle değiniyor:
“Deyimler,Türkçe’nin vazgeçilmez bir anlatım olayıdır.Öyle durumlar vardır ki,sözcükler çizmek istediğiniz görüntüyü anlatmakta yetersiz kalır;oysa uygun bir deyim biliyorsanız hem iletmek istediğiniz anlamı iletmiş,hem de sözünüze kültürel bir tabanla destek vermiş olursunuz…
…Deyim kullanmaktan vazgeçemiyorlar;ama bilmedikleri deyimi doğru kullanmaları da söz konusu değil.”
Medyada yapılan hataların ardı arkası kesilmemekte;dahası bu hatalar “doğru”ymuş gibi toplumda yaygın bir şekilde kullanılmaktadır:
“Canım burnumdan bezdi.” (Süper Baba) cümlesinde iki ayrı deyimin parçaları kullanılmıştır: 1. canından bezmek, 2. burnundan gelmek.
“O öldü,ben yakamı ucuz sıyırdım.” cümlesine bakıldığında da aynı hatanın yapıldığını görülür: 1. ucuz kurtulmak, 2. yakayı sıyırmak.
“Sana içimi boşaltmıştım.” cümlesinin bir filmde geçtiğini görüyoruz.”İçini boşaltmak” değil, “içini dökmektir” doğrusu.Yine deyimin yanlış kullanılmasına bir örnek…
-Söyleyiş (telaffuz) yanlışlıkları:
Bu sorunu da Ş. Hâluk Akalın şöyle dile getirmektedir:
“Türkçe’nin kullanımıyla ilgili olarak yaşanan sorunların başında söyleyiş bozuklukları geliyor.Türkçe kökenli sözlerde söyleyiş bozukluğu fazla görülmüyor,ama yabancı kaynaklı alıntı sözlerde söyleyiş bozukluğuna sık rastlıyoruz.Bu yanlışlardan kurtulmak için kullandığımız sözün doğru söylenişini bilmemiz gerekir…”hâkem” değil “hakem” ; “râkip” değil “rakip” demeliyiz.Bu yanlışlıkları radyo televizyon sunucuları yapınca yanlışlıklar hızla yayılıyor.”
soruvecevap.blogcu.com
Özellikle son zamanlarda yayınlanan dizilerde dikkat çekmek amacıyla telaffuz hataları yapılmakta ve toplumda kullanımı yaygınlaşmaktadır:
“Oha falan oldum! ”
“Şeker,baksana! ”
“Kal geldi ayol! ”
“Ne diyorsun?! ”
“Böyle falan oldum! ” gibi cümleleri değişik söyleyiş biçimleriyle televizyonda,okulda,sokakta duymak mümkün.
-Çeviri (tercüme) yanlışlıkları:
Yabancı filmlerin,dizilerin herkese tanıdık gelen karşılıklı konuşmaların çevirilerinde yabancı dilin kalıpları Türkçe’de uygulanmaya çalışılmakta fakat bu da yanlış kullanıma neden olmaktadır:
“Seni bugün görmeyi giç tahmin etmediğimi bilmelisin.” cümlesi Türkçe’de yine “Seni bugün göreceğimi ummuyordum.” şeklinde söylenebilir.Birinci cümlede İngilizce’nin kalıbını Türkçe’ye oturtmaya çalışmak,cümleyi içinden çıkılması zor bir labirente çevirmiştir.
“Kendine iyi bak.” cümlesi de dilimize birden girip kısa sürede yaygınlaşan her yerde söylenen bir kalıp haline geldi.
“Ciddi olamazsın.” , “Sana fikrimi sorduğumu hatırlamıyorum.”,”Seni gördüğüme/bunu duyduğuma sevindim.” gibi tümceler ve daha nicelerini duymak mümkün.
Türkçe’si varken gereksiz yere yabancı kelime kullanma:
“Seni bugün görmeyi giç tahmin etmediğimi bilmelisin.” cümlesi Türkçe’de yine “Seni bugün göreceğimi ummuyordum.” şeklinde söylenebilir.Birinci cümlede İngilizce’nin kalıbını Türkçe’ye oturtmaya çalışmak,cümleyi içinden çıkılması zor bir labirente çevirmiştir.
“Kendine iyi bak.” cümlesi de dilimize birden girip kısa sürede yaygınlaşan her yerde söylenen bir kalıp haline geldi.
“Ciddi olamazsın.” , “Sana fikrimi sorduğumu hatırlamıyorum.”,”Seni gördüğüme/bunu duyduğuma sevindim.” gibi tümceler ve daha nicelerini duymak mümkün.
Türkçe’si varken gereksiz yere yabancı kelime kullanma:
Tıp fakültelerinde; Türkçe “teşhis” kelimesi varken “diagnoz”, “seyir” kelimesi yerine “prognoz” ,”tedavi” kelimesi yerine “terapi”, “hezeyan” kelimesi varken “delision” kelimelerinin kullanılması bu soruna en iyi örneklerdendir.
Türkçe karşılığı varken yabancı terimleri “bilinçli” olarak kullananların oranı bir hayli fazladır.İşte bunu doğrular nitelikte bir örnek:
Ankara’nın Sincan ilçesinde,Kaymakam Şener Sarıçiftçi’nin önderliğiyle ilçedeki kadınların üreterek geçinebilmeleri için kurulan merkezde Erçem adıyla üretilen botlar çok beğenilmiş ve üst düzey bürokratlardan sipariş gelmiş.Ancak piyasa beklenen ilgiyi göstermeyince Kaymakam Sarıçiftçi ilgi çekecek bir bot markası araştırmış ve İngilizce olan Hunter (Türkçesi: Avcı) adını marka olarak botlara vermiş.Botlar da adları Hunter olunca kapışılmaya başlamış.(Milliyet, 27 Aralık 2001)
Botların adı “Erçem”den “Hunter”a dönüşünce,talep artmıştır.
Günlük yaşamda “toprak aşınması” yerine “erozyon”, “merkez” yerine “center”, “kışkırtma” yerine “legal”, “tasarım” yerine “dizayn”, “saldırgan” yerine “agresif” kelimeleri yine yaygın olarak kullanılmaktadır.
Türkçe karşılığı yabancı kelimeleri kullanılmaması adına çalışmalar yürütülmekte “Türkçesi varken yabancı kelimeleri kullanma” şeklinde çağrılar yapılarak toplumda dil duyarlılığı yaratılmaya çalışılmaktadır.
-Vurgu ve duraklama yanlışları:
Kelimelerin okunuşunda yapılan vurgular ve duraklamalar doğru şekilde ve doğru yerde yapılmadığı takdirde konuşma dilinde bozulmalara yol açabilmektedir.
Son zamanlarda televizyonda yapılan programlarda sunucuların,hatta haber spikerlerinin yaptıkları bu tip hatalara rastlayabiliriz.Gerekli eğitimi almamış olanlar bu yanlışlara düşmektedir.
“Alo” sözcüğünü ele aldığımızda,bazı sunucular tarafından “Aluu” şeklinde,seslenme gibi söylenmektedir.
Yanlış söyleyiş ve vurgu hataları bazı zamanlarda söylediğimiz sözün anlamı dışında başka bir düşüncenin belirmesine bile yol açabilir:
“Bu konuyu varislerle görüşün.” cümlesinde “varis” sözcüğündeki “a” uzatılarak söylenmediğinde “mirasçı” yerine “bir çeşit damar hastalığı” anlamı çıkmakta ki bu da cümlenin anlamını da değiştirmektedir.
“Laik” sözcüğü pek çok kez hata yapılarak “layık” olarak telaffuz edilmektedir.
Düzeltme imlerinin kaldırıldığının sanılması da çeşitli hatalara,özellikle yazımda,neden oluyor.Fakat düzeltme imleri kaldırılmamıştır,ince söylenen her “k” ve “g” seslerinden sonra yine kullanılmaktadır.TDK’nın yazım kılavuzunda düzeltme imleri anlam ayırt edilmesi gereken yerlerde hala kullanılmaktadır.Örneğin “kar” değil “kâr” olarak yazılmaktadır yine.
-Tamlama yanlışları:
Bu konuda yapılan hatalara bakıldığında pek çoğunun tamlayan (ilgi) eki eksikliğinden kaynaklandığını görmek mümkündür.
Yapılan hataları inceleyelim
“Sen de ondan geri kaldığın yok!” cümlesinde “sen” değil “senin” olmalıdır.
“Türk Milli Takımı bütün bu sorunları aşacak ve gereken başarıyı kazanacağı inancındayım.”
Düzeltelim; “Türk Milli Takımının bütün bu sorunları aşacağı ve gereken başarıyı kazanacağı inancındayım.”
“Beni en çok besleyen şey sevgi olduğunun farkındayım.”
Yine tamlayan ekinin eksikliği görülmekte; “şey” değil,”şeyin” olmalıdır.
Kimi zaman tamlanan eksikliğinden kaynaklanan yanlışlar:
“Annem,kardeşimin de benim de sırdaşımdır.” cümlesinde iki tamlayan bulunuyor: “kardeşim” ve “ben”.Fakat tamlanan yalnızca “benim”e uyuyor,”kardeşim” sözcüğüne uymuyor.
“Annem,kardeşimin de sırdaşı,benim de sırdaşımdır.” şeklinde düzeltilmelidir.
“Kardeşim,eskiden daha rahat olduğunu ama şimdi değişmiş olduğunu söyledi içtenlikle.”
cümlesinde neyin değişmiş olduğu anlaşılmamaktadır.Bu nedenle iki kısa çizgi arasında “-ama şimdi buna değinmiş olduğunu-” şeklinde bir tamlayan eklenerek düzeltme yapılmalıdır.
Yine çokça yapılan,isim tamlamasıyla sıfat tamlamasının hatalı birleştirilmesinden doğan hata:
“Siyasi,ekonomi ve kültür alanında değişimler yaşanmıyor.” örneği; “Siyasi alanda,ekonomi ve kültür alanında değişimler yaşanmıyor.” olarak düzeltilmelidir.
-Müstehcen ve kaba sözlerin yaygın olarak kullanılması:
Ulusal düzeyde yayın yapan televizyonlarda kullanılması artık doğal karşılanan cümlelerine bakalım:
“Yanlış anlama,öyle tırışkadan değil.”
“Fişşek gibi,zıpkın gibi konser!”
“Başımıza iş açma l… !”
“Niye gülüyon kı!…”
“Dur,kıs ne kikirdiyon!”
-Bu örnekler,televizyonda izlenen programlardan alınmış en edepli örneklerdir.-
Televizyonda seslendirilen müzik parçalarında da dile adeta işkence eden mısraları dinlemek mümkün olmaktadır.
“Kıl oldum abi!”
“Napcaz şimdi,yatcaz şimdi.”
“Hüüüp!”
“Ya gel bana sahici sahici ya da anca gidersin.”
“Seni öpmenin felsefesini anlat!”
“Asabiyetten tırlatıyorum,aklımı baştan fırlatıyorum.” gibi sözleri olan türlü şarkılara rastlamamak imkansızdır.
-Kullanılan Türkçe kelime sayısının azlığı:
Türkçe’nin zengin söz varlığından yeterince yararlanılamamaktadır.
Bu konuya Ş. Hâluk Akalın şöyle açıklama getiriyor:
Türkçe karşılığı varken yabancı terimleri “bilinçli” olarak kullananların oranı bir hayli fazladır.İşte bunu doğrular nitelikte bir örnek:
Ankara’nın Sincan ilçesinde,Kaymakam Şener Sarıçiftçi’nin önderliğiyle ilçedeki kadınların üreterek geçinebilmeleri için kurulan merkezde Erçem adıyla üretilen botlar çok beğenilmiş ve üst düzey bürokratlardan sipariş gelmiş.Ancak piyasa beklenen ilgiyi göstermeyince Kaymakam Sarıçiftçi ilgi çekecek bir bot markası araştırmış ve İngilizce olan Hunter (Türkçesi: Avcı) adını marka olarak botlara vermiş.Botlar da adları Hunter olunca kapışılmaya başlamış.(Milliyet, 27 Aralık 2001)
Botların adı “Erçem”den “Hunter”a dönüşünce,talep artmıştır.
Günlük yaşamda “toprak aşınması” yerine “erozyon”, “merkez” yerine “center”, “kışkırtma” yerine “legal”, “tasarım” yerine “dizayn”, “saldırgan” yerine “agresif” kelimeleri yine yaygın olarak kullanılmaktadır.
Türkçe karşılığı yabancı kelimeleri kullanılmaması adına çalışmalar yürütülmekte “Türkçesi varken yabancı kelimeleri kullanma” şeklinde çağrılar yapılarak toplumda dil duyarlılığı yaratılmaya çalışılmaktadır.
-Vurgu ve duraklama yanlışları:
Kelimelerin okunuşunda yapılan vurgular ve duraklamalar doğru şekilde ve doğru yerde yapılmadığı takdirde konuşma dilinde bozulmalara yol açabilmektedir.
Son zamanlarda televizyonda yapılan programlarda sunucuların,hatta haber spikerlerinin yaptıkları bu tip hatalara rastlayabiliriz.Gerekli eğitimi almamış olanlar bu yanlışlara düşmektedir.
“Alo” sözcüğünü ele aldığımızda,bazı sunucular tarafından “Aluu” şeklinde,seslenme gibi söylenmektedir.
Yanlış söyleyiş ve vurgu hataları bazı zamanlarda söylediğimiz sözün anlamı dışında başka bir düşüncenin belirmesine bile yol açabilir:
“Bu konuyu varislerle görüşün.” cümlesinde “varis” sözcüğündeki “a” uzatılarak söylenmediğinde “mirasçı” yerine “bir çeşit damar hastalığı” anlamı çıkmakta ki bu da cümlenin anlamını da değiştirmektedir.
“Laik” sözcüğü pek çok kez hata yapılarak “layık” olarak telaffuz edilmektedir.
Düzeltme imlerinin kaldırıldığının sanılması da çeşitli hatalara,özellikle yazımda,neden oluyor.Fakat düzeltme imleri kaldırılmamıştır,ince söylenen her “k” ve “g” seslerinden sonra yine kullanılmaktadır.TDK’nın yazım kılavuzunda düzeltme imleri anlam ayırt edilmesi gereken yerlerde hala kullanılmaktadır.Örneğin “kar” değil “kâr” olarak yazılmaktadır yine.
-Tamlama yanlışları:
Bu konuda yapılan hatalara bakıldığında pek çoğunun tamlayan (ilgi) eki eksikliğinden kaynaklandığını görmek mümkündür.
Yapılan hataları inceleyelim
“Sen de ondan geri kaldığın yok!” cümlesinde “sen” değil “senin” olmalıdır.
“Türk Milli Takımı bütün bu sorunları aşacak ve gereken başarıyı kazanacağı inancındayım.”
Düzeltelim; “Türk Milli Takımının bütün bu sorunları aşacağı ve gereken başarıyı kazanacağı inancındayım.”
“Beni en çok besleyen şey sevgi olduğunun farkındayım.”
Yine tamlayan ekinin eksikliği görülmekte; “şey” değil,”şeyin” olmalıdır.
Kimi zaman tamlanan eksikliğinden kaynaklanan yanlışlar:
“Annem,kardeşimin de benim de sırdaşımdır.” cümlesinde iki tamlayan bulunuyor: “kardeşim” ve “ben”.Fakat tamlanan yalnızca “benim”e uyuyor,”kardeşim” sözcüğüne uymuyor.
“Annem,kardeşimin de sırdaşı,benim de sırdaşımdır.” şeklinde düzeltilmelidir.
“Kardeşim,eskiden daha rahat olduğunu ama şimdi değişmiş olduğunu söyledi içtenlikle.”
cümlesinde neyin değişmiş olduğu anlaşılmamaktadır.Bu nedenle iki kısa çizgi arasında “-ama şimdi buna değinmiş olduğunu-” şeklinde bir tamlayan eklenerek düzeltme yapılmalıdır.
Yine çokça yapılan,isim tamlamasıyla sıfat tamlamasının hatalı birleştirilmesinden doğan hata:
“Siyasi,ekonomi ve kültür alanında değişimler yaşanmıyor.” örneği; “Siyasi alanda,ekonomi ve kültür alanında değişimler yaşanmıyor.” olarak düzeltilmelidir.
-Müstehcen ve kaba sözlerin yaygın olarak kullanılması:
Ulusal düzeyde yayın yapan televizyonlarda kullanılması artık doğal karşılanan cümlelerine bakalım:
“Yanlış anlama,öyle tırışkadan değil.”
“Fişşek gibi,zıpkın gibi konser!”
“Başımıza iş açma l… !”
“Niye gülüyon kı!…”
“Dur,kıs ne kikirdiyon!”
-Bu örnekler,televizyonda izlenen programlardan alınmış en edepli örneklerdir.-
Televizyonda seslendirilen müzik parçalarında da dile adeta işkence eden mısraları dinlemek mümkün olmaktadır.
“Kıl oldum abi!”
“Napcaz şimdi,yatcaz şimdi.”
“Hüüüp!”
“Ya gel bana sahici sahici ya da anca gidersin.”
“Seni öpmenin felsefesini anlat!”
“Asabiyetten tırlatıyorum,aklımı baştan fırlatıyorum.” gibi sözleri olan türlü şarkılara rastlamamak imkansızdır.
-Kullanılan Türkçe kelime sayısının azlığı:
Türkçe’nin zengin söz varlığından yeterince yararlanılamamaktadır.
Bu konuya Ş. Hâluk Akalın şöyle açıklama getiriyor:
“Her toplumda gündelik hayatta kullanılan söz sayısı,o dilin genel söz varlığına göre düşüktür.Ancak,yapılan araştırmalara göre Türkiye’de bu oran çok daha düşük.Sokaktaki insanın söz varlığı elbette onun dünyasına göre olacaktır.Ama kitle iletişim araçlarının söz varlığı daha geniş olmalıdır.”
Fakat günümüze baktığımızda birkaç yüz sözle haberler sunulmakta,diziler çekilmektedir.Bugün yüz binden fazla sözcüğe sahip olan dilimizden en fazla beş yüz,altı yüz sözcük kullanılmaktadır.Bu da sorunun önemli boyutlarda olduğu hakkında önemli ipuçları vermektedir bizlere.
Fakat günümüze baktığımızda birkaç yüz sözle haberler sunulmakta,diziler çekilmektedir.Bugün yüz binden fazla sözcüğe sahip olan dilimizden en fazla beş yüz,altı yüz sözcük kullanılmaktadır.Bu da sorunun önemli boyutlarda olduğu hakkında önemli ipuçları vermektedir bizlere.
Gerek İngilizce’nin dilimdeki etkisi gerek dilimizin örneklerle açıklamış olduğum yanlış kullanımı,dil bilinci toplumda tam olarak uyanmadığı sürece “bilinçsizce” devam edecektir.
*Yayınlanan kitapların %95′i Türkçe hassasiyetten mahrum…
Günümüzde yayınlanan kitapların satış şansı,popülerleiği,maddi getirisi ön planda tutulan özellikleridir.
*ÖSS’deki 70 civarında Türkçe sorusunda Türkçe oranının,dil ve içerik bakımından %23 olarak açıklandı.
*Dünyada en çok konuşulan 6 dil arasında olmasına rağmen,Türkiye’nin internet sitelerine bakıldığında,kullanılan dilin genellikle İngilizce olduğu görülmektedir.
Tespit edilen bu şekilde pek çok olay görülmektedir.
Çinli hakim Konfüçyüs’e “Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsaydınız,ilk iş olarak ne yapardınız?” diye sormuşlarKonfüçyüs şöyle cevap vermiş:”Önce dili düzeltirdim.Dil düzgün olmazsa,kelimeler düşünceyi iyi anlatamaz.Düşünceler iyi anlatılmazsa yapılması gereken şeyler iyi yapılmaz.Gereken yapılmazsa ahlak ve kültür bozulur.Ahlak ve kültür bozulunca,adalet yolunu şaşırır.Adalet yanlış yola saparsa,halk güçsüzlük ve şaşkınlık içine düşer.Ne yapacağını,işin nereye varacağını bilemez.Bu sebeple söylenilen sözü doğru söylemeli.Hiçbir şey dil kadar mühim değildir.”
Dünyada her yıl ortalama 24 dilin yok olduğu belirtilmektedir.Türkçemizin de bu diller arasında yer almasını istemiyorsak,yabancılaşma ve yozlaşma gibi tehlikelerin farkında olup dilimize sahip çıkmalıyız.
Atatürk’ün 1930 yılında söylediği şu söz rehber olmalıdır bizlere;
“Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir.Dilin milli ve zengin olması,milli hissin inkişafında başlıca müessirdir.Türk dili,dillerin en zenginlerindendir,yeter ki bu dil şuurla işlensin…Ülkesini,yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti,dilini de yabancı diller boyunduruğundab kurtarılmalıdır.”
Yukardaki Dökümanın tüm hakları sevgiadasi.com’a (Nesli Taş) aittir. Lütfen kaynak belirtmeye özen gösteriniz
*Yayınlanan kitapların %95′i Türkçe hassasiyetten mahrum…
Günümüzde yayınlanan kitapların satış şansı,popülerleiği,maddi getirisi ön planda tutulan özellikleridir.
*ÖSS’deki 70 civarında Türkçe sorusunda Türkçe oranının,dil ve içerik bakımından %23 olarak açıklandı.
*Dünyada en çok konuşulan 6 dil arasında olmasına rağmen,Türkiye’nin internet sitelerine bakıldığında,kullanılan dilin genellikle İngilizce olduğu görülmektedir.
Tespit edilen bu şekilde pek çok olay görülmektedir.
Çinli hakim Konfüçyüs’e “Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsaydınız,ilk iş olarak ne yapardınız?” diye sormuşlarKonfüçyüs şöyle cevap vermiş:”Önce dili düzeltirdim.Dil düzgün olmazsa,kelimeler düşünceyi iyi anlatamaz.Düşünceler iyi anlatılmazsa yapılması gereken şeyler iyi yapılmaz.Gereken yapılmazsa ahlak ve kültür bozulur.Ahlak ve kültür bozulunca,adalet yolunu şaşırır.Adalet yanlış yola saparsa,halk güçsüzlük ve şaşkınlık içine düşer.Ne yapacağını,işin nereye varacağını bilemez.Bu sebeple söylenilen sözü doğru söylemeli.Hiçbir şey dil kadar mühim değildir.”
Dünyada her yıl ortalama 24 dilin yok olduğu belirtilmektedir.Türkçemizin de bu diller arasında yer almasını istemiyorsak,yabancılaşma ve yozlaşma gibi tehlikelerin farkında olup dilimize sahip çıkmalıyız.
Atatürk’ün 1930 yılında söylediği şu söz rehber olmalıdır bizlere;
“Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir.Dilin milli ve zengin olması,milli hissin inkişafında başlıca müessirdir.Türk dili,dillerin en zenginlerindendir,yeter ki bu dil şuurla işlensin…Ülkesini,yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti,dilini de yabancı diller boyunduruğundab kurtarılmalıdır.”
Yukardaki Dökümanın tüm hakları sevgiadasi.com’a (Nesli Taş) aittir. Lütfen kaynak belirtmeye özen gösteriniz
0 Yorumlarınız