1- Şairler tarikatlardan (dergâhlardan, tekkelerden) yetişmişlerdir. İlâhî aşkı benimsemiş, hoşgörülü kişilerdir. Geniş kitlelere hitap ederler. Halkın ruh yükselişinde büyük emekleri vardır. Çoğunlukla aydın kişilerdir. Arapça ve Farsça bilirler; ama gerek sözleri ve gerekse yaşayışlarıyla halktan kişilerdir.
2- Hem divan şiiri hem de halk şiiri nazım şekillerini kullanmışlardır. (koşma, gazel, mesnevî …)
3- Hem aruz hem de (daha çok) hece ölçüsünü kullanmışlardır.
4- Şiirlerinde her çeşit kafiyeye (yarım, tam, zengin) rastlanır.
5- Şiirlerde kullanılan dil; ne divan şiirinin dili kadar ağır, ne de halk şiirinin dili kadar sadedir. Bu ikisinin arasında “orta bir dil” kullanmışlardır.
6- Tasavvuf şiirinde, hem divan hem de halk şiiri geleneklerinin mecazlarından yararlanılmıştır. Din ve tasavvufla ilgili efsanelere, kahramanlara sık sık yer verilmiş, tasavvuf ve tarikat hayatından gelen terimler ve deyimler çokça kullanılmıştır.
7- Tasavvuf edebiyatında daha çok “tasavvufî (ilâhî) aşk, insanın değeri, dünyanın geçiciliği, nefsin kötülüğü, ahlâk ve toplumla ilgili konular” ele alınıp işlenmiştir.
8- Şiirlerde genel olarak bir “bütünlük” göze çarpar.
0 Yorumlarınız