4. XV. Yüzyıldan XIX. Yüzyıl Ortalarına Kadar Osmanlı Edebiyatı a. Coşku ve Heyecanı Dile Getiren Metinler (Şiir)
1. Divan Şiiri [Gazel, Kaside, Rubai, Tuyuğ, Musammatlar (Murabba, Şarkı, Terkibibent)]
HAZIRLIK
1. Tarih kitaplarından XV, XVI, XVII, XVIII ve XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin siyasi, sosyal ve kültürel durumu hakkında araştırma yapınız.
1.
2. Divan şiiri nazım şekillerinden “gazel, kaside, rubai, tuyuğ, şarkı, murabba ve terkibibent” hakkında bilgi edininiz.
2.
GAZEL
Divan şiirinde; çok yaygın olarak kullanılan bir nazım şeklidir. Aruz öçlüsüyle yazılır. Birinci beyit kendi arasında kafiyeli, diğer beyitlerin birinci mısraları serbest, ikinci mısraları birinci beyit ile kafiyelidir. Kafiye düzenini şematik olarak belirtmek gerekirse aa / ba / ca / da / ea / fa şeklinde ifade etmek mümkündür. Gazellerde beyitler arasında mana birliği olabileceği gibi, her beyit ayrı bir konuyu işlemiş de olabilir.
Gazellerde aşk duyguları, şarap âlemleri, tabiat güzellikleriyle birleşmiş bir şekilde, canlı ve akıcı bir üslûpla dile getirilir.
Gazelin ilk beyitine matla, son beyitine makta adı verilir. Matla beyitinden sonra gelen beyite hüsn-i matla, makta beyiti’nden bir önceki beyite ise hüsn-i makta denir. En güzel beyitine beyt’ül gazel, beyitleri arasında konu birliği bulunan gazellere yek-ahenk gazel, her beyiti aynı mükemmellikte söylenmiş olan gazellere ise yek-avaz gazel denir.
Mısra sonlarındaki kafiyelerden aynı olarak mısra içlerinde de kafiye bulunan gazellere musammat gazel adı verilir. Değişik konularda yazılmış olmakla beraber, gazeller genellikle birer aşk şiirleridir. Sevgi bitmez tükenmez temasıdır. Gazellerin isimlendirilmeleri ya rediflerine göre veya ilk mısralarına göre olur. Ayrı kelime halinde redifleri olan gazeller bu rediflerine göre, olmayanlar ise ilk mısralarına göre adlandırılır.
Divan edebiyatının en yaygın kullanılan nazım biçimidir. Önceleri Arap edebiyatında kasidenin tegazzül adı verilen bir bölümü iken sonra ayrı bir biçim halinde gelişmiştir. Gazelin beyit sayısı 5-15 arasında değişir. Daha fazla beyitten olaşan gazellere müyezzel ya da mutavvel gazel denilir.
KASİDE
Daha çok din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılan şiirlerdir. Kaside şairlerine kaside-gü (kaside söyleyen), kaside-sera ya da kaside-perdaz (kaside yazan) denir. Kaside 6 bölümden oluşur:
Birinci bölüm 15-20 beyitliktir. Bu ilk bölüme, âşıkane duygular yer alıyorsa “nesib”, bahar, tabiat, bayram gibi konulara değiniliyorsa “teşbib” adı verilir.
İkinci bölüm girizgah ya da girizdir. Genellikle tek beyitten oluşur ve burada şair medhiyeye (övgüye) geçeceğini bildirir. Girizgah konuya uygun ve nükteli olmalıdır. Üçüncü bölüm medhiyedir. Bu bölümde asıl konu anlatılır. Beyit sayısı konuya ve şaire göre değişen medhiye bölümü kasidenin en sanatlı beyitlerini içerir. Kasidenin dördüncü bölümü tegazzüldür. Tegazzül, 5-12 beyit arasında değişir. Kasidenin başında ya da sonunda yer alabilir. Bu bölüm her kasidede bulunmayabilir.
Beşinci bölüm fahriyedir. Şair bu bölümde de kendisini över. Kasidenin son bölümü duadır. Bu bölümde önceki beyitlerde övgüsü yapılan kişi için dua edilir. Kasideler, nesib bölümünde ele alınan konuya göre göre kaside-i bahariyye, kaside-i ramazaniyye, kaside-i hammamiyye olarak adlandırılır. Uyaklarına göre r harfi ile bitiyorsa kaside-i raiyye, l harfiyle bitiyorsa kaside-i lamiyye, m harfiyle bitiyorsa kaside-i mimiyye diye anlandırılır. Rediflerine göre de, tevhid, münacaat, methiye diye bölümlenir. Kasidenin en güzel beyiti “beyt-ül kaside”dir. Şairin adının geçtiği beyite ise “taç beyit” denir. Diğer şekil özellikleri gazele benzer.
RÜBAİ
Rubai, kendine özgü bir ölçüsü olan, 4 dizelik ( mısralık ) bir nazım biçimidir. Rubailerde birinci, ikinci, dördüncü dizeler uyaklı, üçüncü dize ise serbesttir. İki beyitlik kıtalar biçiminde yazılmış rubailer de vardır. Her dizesi birbiriyle uyaklı rubailere “rubai-i musarra” ya da “terane” adı verilir.
Rubainin her dizesi ayrı bir ölçüde olabildiği gibi, dört dizesi de aynı ölçüde olabilir. Rubailer genellikle mahlassız şiirlerdir. Ve divan şairlerinin divanlarının sonunda rubaiyyat başlığı altında sıralanırlar. Bu türün tartışmasız en büyük şairi Ömer Hayyam’dır.
Türk edebiyatında Mevlânâ’nın Farsça yazdığı felsefi rubailer bu türün hızla yayılmasına neden oldu. Kara Fazlî, Fuzuli 16. yüzyılda bu türün en usta örneklerini verdiler. Divan edebiyatı’nda 17. yüzyıl rubainin altın çağı oldu. Azmizade Haletî, yazdığı bin kadar rubai ile “en büyük Osmanlı rubai şairi” olarak tanındı. Cumhuriyet döneminin en büyük rubai ustası ise Yahya Kemal Beyatlı’dır. Arif Nihat Asya ise rubailerini “Rubaiyyat-ı Arif ” adlı eserinde toplamıştır.
TUYUĞ
Tuyuğ, Türklerin yaratıp Divan şiirine kazandırdığı nazım şeklidir. Maninin Divan edebiyatındaki karşılığı sayılabilir.
Tek dörtlükten oluşur. Kafiyelenişi rubaiyle aynıdır: aaxa. Genellikle lirik tarzda olan ve aaaa şeklinde kafiyelenen tuyuğlara “Musarra Tuyuğ” denir. Manide olduğu gibi, cinaslı uyak kullanılır. Halk şiirinde 11′li kalıpla söylenen mani biçimindeki şiirlere de tuyuğ denir. Aruzun yalnız “fâilâtün – fâilâtün – fâilün” kalıbıyla yazılır.
Rubaide işlenen konular tuyuğda da işlenir. 14. yüzyıl Azerî şairi Kadı Burhanettin bu türün kurucusu sayılır. Çağdaşı Azerî şairi Nesimi ve 15. yüzyıl Çağatay şairi Ali Şir Nevai bu türde çokça ürün vermişlerdir.
MURABBA
Murabba bent adı verilen dört dizelik kıt’alardan oluşan şiir türüdür. Kelime anlamı “dörtlük” demektir.
Uyak düzeni genelde aaaa/bbba/ccca/ddda/… şeklinde olmakla beraber, ilk bendi kafiyeli olmayan ya da sonraki bentlerde kafiyesi tekrarlanmayan murabbalar da vardır. Çoğu zaman üç ila yedi bentten oluşur.
Divan edebiyatında 15. yüzyılda sultanü’ş-şuara (şairler sultanı) unvanlı Ahmet Paşa tarafından kullanılmıştır. Tanzimat edebiyatında da Namık Kemal bu türün başarılı örneklerini vermiştir.
19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren şarkı şeklinde bestelenen eserlerin büyük bir kısmı murabba tarzında yazılmıştır.
ŞARKI
Divan şiirine Türklerin kazandırdığı bir türdür. Şarkı, Divan şiirinde bestelenmek için, uygun ölçü kalıpları ile yazılan ve çoğunlukla 4 dizelik bendlerden oluşan nazım birimidir. Kafiye düzeni; x değişken aa xa şeklindedir.
Aruz ölçüsünün her kalıbı ile kullanılır. Dörtlüklerden kurulan musammat da denebilir. Murabbaya benzer. 5 ya da 6 dizelik bendlerden de oluşabilir. Üçüncü dizeye meyan, dördüncü dizeye nakarat denir. Aşk, sevgili, ayrılık, içki ve eğlence konularında yazılır. Divan edebiyatının ilk şarkı yazarı Nail-i Kadim’dir. Lale Devrinde ise en önemli temsilcisi Nedim’dir. En çok şarkıyı Enderunlu Vasıf yazmıştır.
Müzikte, türkünün karşıtı olarak, Şarktan gelen, batılı anlamında kullanılır.
Şarkı çeştli ses sanatçıları tarafından söylenerek Türk toplumunun musikisinde önemli bir yer tutmaktadır. Şarkıda şair son bendde mahlasını söyler. Şarkıda her bentin üçüncü mısrası miyan(orta) miyanhânedir. Miyan daha çok şarkının en güzel ve dokunaklı bölümüdür. Bestenin en önemli bölümüdür. Şarkıların konusu genellikle aşk, sevgilinin güzelliği, eğlence ve içkidir. Halk edebiyatında türkü türünün divan edebiyatına yansıması gibidir.
TERKİB-İ BENT
Terkib-i bend bentlerle kurulan uzun bir nazım biçimidir. Yaşamdan, talihten şikâyet; felsefî düşünceler, dinî, tasavvufî konular ve toplumsal yergilerin işlendiği şiirlerdir. En az beş en fazla on bentten oluşur. Her bent de beş ila 10 beyitten oluşur. Bentlerin kafiye düzeni gazele benzer. Her bendin (terkib-hane, kıta) sonunda vasıta beyti denen bir beyit vardır. Her bendin sonunda farklı vasıta beyitleri kullanılır. Bunlar bentlerden ayrı olarak kendi aralarında uyaklanır. Bentlerin kafiyelenişi gazeldeki gibidir. aa xa xa xa xa xa bb cc xc xc xc xc xc dd … (aa aa aa aa aa aa bb cc cc cc cc cc cc dd) Edebiyatımızda Bağdatlı Ruhî ve Ziya Paşa bu türün iki önemli şairidir. İkisi de toplumsal konularda terkib-i bent yazmıştır.
3. “Bakî, Fuzûlî, Nef’î, Nabî, Nedim, Bağdatlı Ruhî, İvaz Paşazade Atayi” hakkında bilgi edininiz.
3. BAKİ (1526- 1600)
İyi bir medrese eğitimi görmüş, medreselerde hocalık yapmış ve kadılık görevlerinde bulunmuştur. Şiirlerinde dine, tasavvufa yer vermemiştir. Aşk, doğa, dünya zevki, hayattan tat alma ve devrinin ihtişamı, şiirlerinde yer alan başlıca konulardır. Gazel türünün tanınmış şairlerindendir. Dili kullanmada son derece başarılıdır; ahenkli, akıcı, zevkli bir dili vardır. Divan şiirini, Arap ve İran şiiri seviyesine getirmiştir. Sultanu’ş Şuara (şairler sultanı) olarak bilinir.
Baki Eserleri
-Divan
-Kanuni Mersiyesi: Şairin, Kanuni’nin ölümünden duyduğu üzüntüyü dile getiren, terkib-i bent biçiminde yazdığı şiiridir.
-Fezail-i Mekke: Mekke’nin faziletlerinin anlatıldığı, çeviri bir yapıttır.
FUZULİ (?-1556)
Kerbela’da doğmuş ve yaşamıştır. İyi bir eğitim görmüş, Arapça ve Farsçayı çok İyi öğrenmiştir. Şiirlerinde Azeri Türkçesinin etkileri görülür. Dönemine göre oldukça sade bir dille yapıtlar vermiştir. Divan edebiyatının birçok türünde yapıt vermesine rağmen “gazel şairi” olarak tanınmıştır. Şiirlerinde en önemli öğeler tasavvuf ve aşktır.”Leyla ile Mecnun” adlı mesnevisinde bu konuyu ustaca dile getirmiştir. Şiirin temelinin İlim, özünün sevgi olduğuna inanmıştır. Sevilen insan bir araç, onun varlığında görünür hale gelen Tanrı İse tek amaçtır. Ona göre gerçek varlık Tanrı’dır. Bütün nesneler ve evren, Tanının bir görünüş alanıdır.
Fuzuli Eserleri
-Divan (Türkçe)
-Divan (Farsça)
-Divan (Arapça)
-Leyla İle Mecnun: Sevgiliden ayrılmanın acısının, sevgiliye duyulan aşktan ilahi aşka geçişin işlendiği, mesnevi biçiminde yazılmış bir hikâyedir.
-Şikâyetname: Hiciv türünün çok çarpıcı bir örneği olan, maaşını alamadığı için Nişancı Mehmet Paşa’ya yazmış olduğu, edebiyatımızda önemli bir mektup örneğidir.
-Hadikatu’s Süeda: Kerbela olayının yer yer manzum parçalarla anlatıldığı mensur bir yapıttır.
-Şah ü Geda, Beng ü Bade,Sakiname: Mesnevi
-Şikâyetname: Hiciv türünün çok çarpıcı bir örneği olan, maaşını alamadığı için Nişancı Mehmet Paşa’ya yazmış olduğu, edebiyatımızda önemli bir mektup örneğidir.
-Hadikatu’s Süeda: Kerbela olayının yer yer manzum parçalarla anlatıldığı mensur bir yapıttır.
-Şah ü Geda, Beng ü Bade,Sakiname: Mesnevi
NEFİ (1575 ?-1635)
İstanbul’da iyi bir öğrenim görmüş, bazı memurluklarda bulunmuştur. IV. Murat döneminde sanatının ve ününün zirvesine ulaşmıştır. Padişahlara ve devrin ileri gelenlerine yazdığı kasidelerle, ayrıca hicivleriyle tanınmıştır. Padişahın, hiciv yazmasını yasaklamasına rağmen Sadrazam Bayram Paşa’yı hicvedince öldürülür. Sağlam bir üslubu, ağır bir dili, cesur bir söyleyişi vardır. Ölçüsüz bir şairdir övdüğünü göklere çıkarır, yerdiğini ise yerin dibine geçirir. Babasına bile hiciv yazmıştır. Hicivleri bazen yumuşak takılmalar şeklindedir; kimi zaman ise oldukça ağır, hatta küfürlüdür. Hiciv türündeki şiirlerini “Siham-ı Kaza” adlı yapıtında toplamıştır.
Nef’i Eserleri:
-Divan (Türkçe)
-Divan (Farsça)
-Siham-ı Kaza: Hicivlerinin yer aldığı yapıtıdır.
NABİ (1642-1712)
Divan edebiyatında “didaktik (öğretici) şiir” çığırını açmıştır. Şiirlerinde heyecan ve duygu öğelerine az yer vermiş; toplum düzensizliklerini, hayatın kişiyi kötülüklere götüren yönlerini göstermeye çalışmış; din, ahlak ve töreyle ilgili öğütler vermiştir. Şiirlerinde hikmetli sözlere, atasözlerine yer vermiştir. Şiiri düşüncelerini anlatmada bir araç olarak görmüştür. Dili devrine göre oldukça sade, üslubu sağlam ve akıcıdır. Oğluna yazdığı nasihatlerden oluşan “Hayriye” ve bir aşk macerasını anlattığı“Hayrabat” adlı iki mesnevisi vardır.
Nabi Eserleri:
-Divan
-Hayriye: Ahlaki ve didaktik bir mesnevidir.
-Hayrabat: Bir aşk macerasını anlatan mesnevidir.
-Tuhfetü’l -Haremeyn: Hac yolculuğu anlatılır.
-Münşeat: Mektuplardan oluşur.
NEDİM (?- 1730)
Lale Devri’nin coşkun, aşk, zevk ve neşe şairidir. Edebiyatımızda “mahallileşme akımını” başlatmıştır, İstanbul’u ve İstanbul Türkçesini, gerçek yaşamı ve dış dünyada gözlemlenebilen gerçek doğayı şiire getirmiştir. Aşk, şarap, tabiat, hayattan zevk alma şiirlerinin başlıca konularıdır. Şiirlerinde dini ve tasavvufi konulara hiç yer vermemiştir. Kullandığı dil, açık, yalın ve ahenklidir. Edebiyatımızda şarkı türünün en önemli ismidir. Şiirlerini “Divan”ında toplamıştır.
BAĞDATLI RUHÎ
Ne zaman doğduğu konusunda kesin bir bilgi yoktur. Asıl adı Osman’dır. Ayaz Paşa’nın bendelerinden olan babası Bağdat’a gelerek gönüllü bölüğe girmiş, evlenmiş, Ruhi orada doğmuştur. Genç yaşında şiir yazmağa başladı. İyi bir öğrenim gördü. Tasavvuf üzerinde çalıştı. Farsçayı iyi öğrendi. Bağdat’a gelen birçok bilgin ve sanatçılarla görüştü. Fuzulî ile tanıştı, birçok yer gezdi. 1605 yılında Şam’da öldü. Gazellerinde kalender ruhunun, pervasız aşkının ve tasavvufî düşüncelerin derin izleri vardır. Terkib-i bentleriyle tanınmıştır. Şiirlerini Divan’da toplamıştır.
İVAZPAŞAZÂDE ATÂYÎ (AHİ ÇELEBİ), (? Edirne – 1438 ? Bursa), şair ve yazar. Hacı İvaz Paşa’nın oğludur. İvaz Paşa, Bursa’yı Karamanoğlu’nun hücumundan korumuş, bu yüzden vezir olmuş, sonra bir şüphe üzerine gözlerine mil çekilmiştir. II. Murad, daha sonra paşanın oğlunu saraya almak istediyse de Atâyî, babasının başına gelenlerden dolayı bu isteği kabul etmeyip padişaha “Dirig” (uzak) redifli bir gazel sunarak niyetini bildirmiştir. Latîfî, Atâyî’nin, Süleyman Çelebi’nin kardeşi olduğunu ileri sürerse de Bursalı Beliğ, zaman uyuşmazlığını ileri sürerek bunu reddeder. Latîfî’ye göre, çok iyi bir şair olan Atâyî, “Güneş” redifli kasidelerin ilkini kaleme almış, buna Ahmed Paşa da bir nazire yazmıştır. Mecmuat-ün Nezair (Nazireler Mecmuası), Cami-ün-Nezair (Nazireler Derlemesi) gibi nazire mecmualarında şiirleri yer almış, Farsça şiir de yazmıştır. Dîvan’ı olduğu söylenirse de bulunamamıştır. Anadolu’da Nesimî ve Kadı Burhaneddin’den sonra tuyug yazan yegâne şairdir. Gazelde atasözü kullanma geleneğini de Atâyî başlatmıştır. Faruk Kadri Timurtaş, Eski Türkiye Türkçesi adlı kitabında (İst. 1977) şairin çeşitli mecmualarda yer alan 28 şiirine ve 9 tuyuğuna yer vermiştir.
4. “Yek avaz, yek ahenk gazel” hakkında bilgi edininiz.
4. Beyitleri arasında konu birliği bulunan gazellere yek-ahenk gazel, her beyiti aynı mükemmellikte söylenmiş olan gazellere ise yek-avaz gazel denir.
5. “İrem Bağı, Cem, Rüstem, gül-bülbül, serv (selvi), ejderha, bezm-i elest, lal, nigâh, mâh, gamze” imgeleri (mazmunları) hakkında divan şiiri sözlüklerinden ya da imgelerle (mazmunlarla) ilgili başka kaynaklardan bilgi edininiz.
5. İrem Bağı: Âd’ın oğlu Şeddad zamanında Hafız-ı Şirazi zamanında yapılmış eşsiz bahçe . İrem, Havernak ve Babil bahçeleri ile birlikte tasavvur edilebilir. Cennet bağı Rıdvan’a benzetilir.
Rüstem: Simurg’un kaçırıp büyüttüğü Cihan pehlivanı. Neriman’ın torunu Sam’ın oğlu. Saçları ve diğer tüyleri beyaz doğduğundan Sam onu evlatlıktan reddedip bir dağa atar. Kahraman’ı Katili ve İsfendiyarı Öldürür. İran’ı Afrasyab’ın elinden kurtarır. Zabilistan ve Seyistan onun elindedir. Dev cüsseli Keyhusrev ve Keykavus zamanı İran destan kahramanıdır.
Gül:Farsça’da bütün çiçeklere gül denir.
Gül-ü suri( Kırmızı çiçek):Yani kırmızı gül. Bülbülün kanını taşır.
Gül-i susen (susam çiçeği): Yani zambaktır, aşkın zehridir.
Gül-i nesrin (nesrin çiçeği): Yani yabani güldür. Her yerde olabilen aşktır.
Gül-i rânâ (iki renkli çiçek): Ya kırmızı-beyaz ya da genellikle sarı- kırmızıdır. Bu yanak yanağa gelmiş aşık ve maşuku resmeder.Aşık sarıdır hastadır, maşuk kırmızıdır.
Tasavvufta gül ise Efendimiz (sav)i temsil eder. O’nun ter kokusu bile gül kokar çünki.
Bülbül: Güle konan böceği almak ister. Çünkü açtır, çünkü almazsa gül kurur. Bülbül açlığını en çok tan vaktinde hisseder. Bu vakitte gülün açmasını, açıp da içindeki böceği yemeği bekler. Güller de bu vakitte açılır. Bülbül gülü görmezse aşkından figan eder. Söğüt ağacının yapraklarıyla çadır gibi gülü örtmesi bülbülü ağlatır. Bu ses inleyiş göklere kadar çıkar. Sesini güle duyurmak için feryad eder.
Ejderha: Dîvân şiirinde sevgilinin saçı, uzunluğu, siyahlığı, özellikle de kıvrımlı oluşu bakımından yılana benzetilir. Âşığa göre sevgilinin zülfünü açıp yüzünü rakibe göstermesi, yılanın şeytana cennet kapısını açması gibidir.
Mah: Ay demektir. Sevgilinin yüzü olarak benzetilir.
Lal: Yakut demektir. Sevgilinin dudakları kırmızılık bakımından lal’e benzetilir.
Bezm-i elest: Ruhların aleminde bütün ruhların toplanıp Allah’ın ben sizin rabbiniz değil miyim sorusuna “Bela(evet)” dedikleri yer.
Gamze: Ok demektir. Sevgilin kirpikleri oka benzitilir.
Nigah: Bakış demektir.
Cem: Kadeh demektir. İçine şarap konulduğu için cam-ı Cem olarak da kullanılır. Kırmızılığı bakımında sevgilinin dudaklarına benzetilir.
Serv (selvi): Selvi ağacı olarak kullanılır. Sevgilinin boyuna benzetilir.
6. Günümüz şairlerinin, teması “aşk veya sevgili” olan şiirlerinden örnekler bulunuz. Belirlediğiniz şiiri arkadaşlarınıza okumak üzere sınıfa getiriniz. Kendinize de bir şiir antolojisi oluşturmak için hazırlık yapınız. Değişik dönemlere ait beğendiğiniz şiirlerden beyit, dörtlük vb. ni antolojinize yazınız.
6.
7. XVIII. yüzyıldaki “Türkî-i Basit” hareketi hakkında bilgi edininiz.
7. Türkçe kelimelerle şiir söyleme gayreti XVI. yy’da Tatavlalı Mahremi, Aydınlı Visâlî, Edirneli Nazmî tarafından oluşturulmuş bir akım, bir ekoldür. Bu üç şairin özellikle Türkçe kelimeleri kullanarak yeni bir akımı ortaya attıkları görülmekteydi. Ancak yapılan son çalışmalar aslında Türkî-î basit diye bir akımın olmadığını bunun Mahallileşmenin bir başlangıcı olduğunu ortaya koymuştur.
8. “Tûtî-i mucize gûyem ne desem lâf değil” sözleriyle başlayan şarkıyı sınıfta dinlemek üzere hazırlık yapınız.
8.
9. Sınıfta dört gruba ayrılınız. Grup sözcünüzü seçtikten sonra aşağıda adı yazılan şairlerin yay ayraç içinde belirtilen eserleri hakkında bilgi edininiz. Daha sonra seçtiğiniz şiiri “ses akışı, söyleyiş, ritim ve ses benzerlikleri” yönünden inceleyiniz. Grup olarak tespitlerinizi, tahtaya önceden çizeceğiniz tablo üzerine yazarak dört şiirin ahenk yönünden benzer ve farklı özelliklerini sıralayınız.
• Fuzûlî (Beğendiğiniz bir gazeli)
Mende Mecnundan füzun aşıklık isti’dadı var
Aşık-ı sadık menem Mecnunun ancak adı var
Hasılım yoh ser-i küyunda beladan gayrı
Garazım yoh reh-i aşkında fenadan gayrı
Eyle sermestem ki idrak etmezem dünya nedir
Men kimem saki olan kimdir mey ü sahba nedir
Dest busi arzusıyle ger ölsem dustlar
Kuze eylen toprağım sunun anınla yare su
Ya rab bela-yı aşk ile kıl müptela meni
Bir dem bela-yı aşktan etme cüda meni
Yılda bir kurban keser halk-ı âlem ıyd içün,
Dem be dem saat be saat men senün kurbanınam.
• Mehmet Emin Yurdakul (Bırak Beni Haykırayım)
Ben en hakîr bir insanı kardeş sayan bir rûhum;
Bende esîr yaratmayan bir Tanrı’ya îman var;
Paçavralar altındaki yoksul beni yaralar;
Mazlumların intikamı olmak için doğmuşum.
Volkan söner, lâkin benim alevlerim eksilmez;
Bora geçer, lâkin benim köpüklerim kesilmez.
Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et;
Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir;
Zaman ona kan damlayan dişlerini gösterir,
Bu zavallı sürü için ne merhamet, ne hukuk;
Yalnız bir sert bakışlı göz, yalnız ağır bir yumruk!..
• Faruk Nafiz Çamlıbel (Çoban Çeşmesi)
Derinden derine ırmaklar ağlar,
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,
Ey suyun sesinden anlıyan bağlar,
Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi.
“Göynünü Şirin’in aşkı sarınca
Yol almış hayatın ufuklarınca,
O hızla dağları Ferhat yarınca
Başlamış akmağa çoban çeşmesi…”
O zaman başından aşkındı derdi,
Mermeri oyardı, taşı delerdi.
Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi.
Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi.
Vefasız Aslı’ya yol gösteren bu,
Kerem’in sazına cevap veren bu,
Kuruyan gözlere yaş gönderen bu…
Sızmadı toprağa çoban çeşmesi.
Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,
Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda,
Ateşten kızaran bir gül arar da,
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi,
Ne şair yaş döker, ne aşık ağlar,
Tarihe karıştı eski sevdalar.
Beyhude seslenir, beyhude çağlar,
Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi…
• Orhan Veli Kanık (Kapalı Çarşı)
Giyilmemiş çamaşırlar nasıl kokar bilirsin,
Sandık odalarında;
Senin de dükkanın öyle kokar işte.
Ablamı tanımazsın,
Hürriyette gelin olacaktı, yaşasaydı;
Bu teller onun telleri,
Bu duvak onun duvağı işte.
Ya bu çamurdaki kadınlar?
Bu mavi mavi,
Bu yeşil yeşil fistanlı…
Geceleri de ayakta mı dururlar böyle?
Ya bu pembezar gömlek?
Onun da bir hikayesi yok mu?
Kapalı Çarşı diyip geçme;
Kapalı Çarşı,
Kapalı kutu
10. Sınıfta kullanmak üzere Osmanlıca sözlük getiriniz.
10.
11. Sevdiğiniz birini şiirle anlatmak isteseydiniz onun güzelliklerini söz sanatlarıyla anlatmayı mı yoksa doğrudan ifade etmeyi mi tercih ederdiniz? Nedenleriyle açıklayınız.
11. Doğrudan anlatmak anlatacağımız durumu ve güzelliği basitleştirir. Eğer yapabiliyorsak sanatlı yapmalıyız ki kelimelerimizle güzellik uyum sağlasın. Sıradanlıktan çıkıp estetik özellik kazansın.
12. Şiirlerde ve şarkılarda kullanılan benzetmeler, genellikle nelerle ilgilidir? Nedenlerini örnekler vererek açıklayınız.
12. Genellikle sevgilinin güzellik unsurları benzetilir. Bu benzetmelerde çevremizde bulunan nesne, kavram ya da olaylardır. Böyle yapılmasındaki en büyük neden şiire sanatsal özellik kazandırmaktır.
İNCELEME
1. metin
GAZEL
Söylemez küsmiş bana cânâne söylen söylesün
N’eyledüm ol yâr-ı âlî-şâne söylen söylesün
Nâz ile güftâre gelmezse helak eyler beni
Ol cefâ vü çevri bî-pâyâne söylen söylesün
Derd-i aşkı gayrıdan sorman ne bilsün çekmeyen
Anı yine âşık-ı nâlâne söylen söylesün
Hâr zahmından neler çekdügümi gül-zârda
Bâğbân-ı bülbül-i giryâne söylen söylesün
Bâkıyâ dil durmasun güftâra takat var iken
Vaktidür ol husrev-i devrâne söylen söylesün
Bakî
Bakî Dîvânı
hzl.: Sebahattin KÜÇÜK
Günümüz Türkçesiyle
Sevgili söylemez (olmuş), bana küsmüş (kendisine) söyleyin, (bana) söylesin (benimle konuşsun),
O şanı yüce sevgiliye söyleyin (kendisine) ne yaptım, (bir şey mi yapmışım, yaptıysam) söylesin.
Naz ile (naz edip de), (nazlı nazlı) konuşmaya başlamazsa beni helak eder (öldürür),
O cefasına ve çevrine sınır olmayana (sevgiliye) söyleyin, (bana) söylesin (benimle konuşsun)
Aşk derdini başkasından sormayın; çekmeyen nereden bilsin,
Siz onu (aşk derdini) yine inleyen âşığa söyleyin (sorun da) o size söylesin (anlatsın).
Gül bahçesinde (gülün) diken(inin) yarasından neler çektiğimi,
Ağlayan bülbül bahçıvanına (o gülü kanıyla besleyip yetiştiren bahçıvan bülbüle) sorun (da) o size anlatıversin (Benim çektiklerimi o da çekmiştir, iyi bilir.).
Ey Bakî! Dil (zeban, gönül) durmasın (karşı koymasın, direnip durmasın) (konuşmaya kalkışmasın), güftare (söze, konuşmaya) takat (derman) var iken,
Vaktidir (tam zamanıdır), o devranın padişahına söyleyin, söylesin (benimle konuşsun).
1. a. Okuduğunuz şiiri ahenk unsurları (ses akışı, söyleyiş, ritim, ses benzerliği) açısından inceleyiniz. Tespitlerinizi aşağıya yazınız.
Ses akışı (aliterasyon, asonans): Ses akışı sağlayan sözcükler vardır. S ve n sesleri aliterasyon ü sesi ise asonans oalrak kullanılmıştır.
Söyleyiş özelliği : Ahenkli bir söyleyişe sahiptir. Özellikle kafiye ve iç seslerdeki sözcükler bu şiire söyleyiş güzelliği katmıştır.
Ritim (açık ve kapalı hecelerin söylenişi): Aruz ölçüsü ile yazıldığı seslerin açık kapalı oluşu önemlidir.” Nâlân, âlî-şâne , cânâne, bî-pâyâne “ gibi sözcüklerde açık ve kapalı heceler bulunmaktadır. Bu şekliyle de aruzun tutması ve uygulanması için önemlidir.
Ses benzerlikleri (kafiye): Kafiyeli yazılmıştır. İlk beyit kendi arasında diğer beyitlerinde ikinci dizeleri arasında kafiye vardır. “söylen söylesün” sözcükleri redif , “âne” sesi ise zengin kafiye olarak kullanılmıştır.
b. Konuşmadaki vurgu ve tonlamayla beyitlerdeki ses ve söyleyiş arasında nasıl bir ilişki kurulabileceğini açıklayınız.
b. Konuşmada vurgu ve tonlama hayatın normal akışı içinde olurken şiirin içindeki tonlama aynı olmaz ve aynı değerlendirilmez. Şiirde nasıl olur da daha etkileyici tonlamayla okurum diyerek şiir anlamlandırılmalıdır.
2. a. Aşağıdaki şiirin bestelenmiş hâlini sınıfta Barış Manço veya başka bir sanatçının sesinden dinleyiniz.
a.
b. Daha sonra şiiri okuyunuz. Şiirdeki her birimin ses ve duygu yönünden size hissettirdiklerini açıklayınız.
b. Cevabı size kalmış…
GAZEL
Tûtî-i mucize-gûyem ne desem lâf değil
Cerh ile söyleşemem âyinesi sâf değil
Ehl-i dildir diyemem sinesi sâf olmayana
Ehl-i dil birbirini bilmemek insaf değil
Yine endîşe bilir kadr-i dür-i güftârım
Rüzgâr ise denî dehr ise sarraf değil
Girdi miftâh-i der-i genc-i ma’ânî elime
Âleme bezl-i güher eylesem itlaf değil
Levh-i mahfûz-i sunandır dil-i pâk-i Nef’î
Tab’-iyârân gibi dükkânçe-i sahhâf değil
Nef’î
Günümüz Türkçesiyle
Mucize gibi söz söyleyen -tatlı dilli- bir papağanım; ne söylesem bayağı söz değildir. Çarh (felek) ile söyleşemem, onun aynası (kalbi) saf (temiz) değildir.
Bağrı tertemiz olmayana gönül ehlidir diyemem.
Gönül ehillerinin birbirlerini bilmemesi insaflı bir davranış, bir iş değildir.
Her ne kadar zamane (rüzgâr) alçak ve dünya kıymet bilmez ise de Sözümün incisinin değerini yine düşünce bilir, tanır.
Manalar hazinesinin kapısının anahtarı elime geçti;
Âleme -bol bol- inci saçsam, bunlara boşuna harcanmış gözüyle bakılamaz.
Nef’î’nin temiz kalbi, şiirin levh-i mahfuzudur.
Dostlarınki gibi küçücük bir sahaf (kitapçı) dükkânı değildir.
c. Bestelenmiş hâlini dinlediğiniz Nef’î’nin şiirinde olduğu gibi Bakî’nin gazelinde de ses benzerliği ve anlam yönünden bütünlük (grup) oluşturan birimler var mıdır? Varsa bunları belirleyiniz. Bu birimlerin adını ve özelliklerini sıralayınız. Ayrıca her birimin, diğer birimlerle ses ve anlam yönünden ilişkisini belirtiniz.
c. Her iki gazelinde kendi ait ses ve söyleyiş özellikleri olmakla birlikte bunların ortak özellikleri vardır. Nazım birimleri beyit olması, özellikle ölçülerinin aruz ölçüsü olması kafiye ve rediflerinin olması bu şiirleri estetik açıdan bir farklılık kazandırmıştır.
3. a. Gazel nazım şekli hakkında edindiğiniz bilgileri arkadaşlarınızla paylaşınız.
a. GAZEL
Divan şiirinde; çok yaygın olarak kullanılan bir nazım şeklidir. Aruz öçlüsüyle yazılır. Birinci beyit kendi arasında kafiyeli, diğer beyitlerin birinci mısraları serbest, ikinci mısraları birinci beyit ile kafiyelidir. Kafiye düzenini şematik olarak belirtmek gerekirse aa / ba / ca / da / ea / fa şeklinde ifade etmek mümkündür. Gazellerde beyitler arasında mana birliği olabileceği gibi, her beyit ayrı bir konuyu işlemiş de olabilir.
Gazellerde aşk duyguları, şarap âlemleri, tabiat güzellikleriyle birleşmiş bir şekilde, canlı ve akıcı bir üslûpla dile getirilir.
Gazelin ilk beyitine matla, son beyitine makta adı verilir. Matla beyitinden sonra gelen beyite hüsn-i matla, makta beyiti’nden bir önceki beyite ise hüsn-i makta denir. En güzel beyitine beyt’ül gazel, beyitleri arasında konu birliği bulunan gazellere yek-ahenk gazel, her beyiti aynı mükemmellikte söylenmiş olan gazellere ise yek-avaz gazel denir.
Mısra sonlarındaki kafiyelerden aynı olarak mısra içlerinde de kafiye bulunan gazellere musammat gazel adı verilir. Değişik konularda yazılmış olmakla beraber, gazeller genellikle birer aşk şiirleridir. Sevgi bitmez tükenmez temasıdır. Gazellerin isimlendirilmeleri ya rediflerine göre veya ilk mısralarına göre olur. Ayrı kelime halinde redifleri olan gazeller bu rediflerine göre, olmayanlar ise ilk mısralarına göre adlandırılır.
Divan edebiyatının en yaygın kullanılan nazım biçimidir. Önceleri Arap edebiyatında kasidenin tegazzül adı verilen bir bölümü iken sonra ayrı bir biçim halinde gelişmiştir. Gazelin beyit sayısı 5-15 arasında değişir. Daha fazla beyitten olaşan gazellere müyezzel ya da mutavvel gazel denilir.
b. Kitabınızda okuduğunuz Bakî’nin şiirini, yapı özellikleri yönünden incelemek için aşağıdaki soruları cevaplayınız (Bu inceleme için 9. sınıf II. Ünite “Şiir İnceleme, Şiirde Yapı” bölümünde öğrendiğiniz bilgilerinizden yararlanınız.).
Nazım birimi ve sayısı | Beyit – 5 birim |
Uyak düzeni | aa, ba, ca, da, ea |
İlk ve son beyitlerinin adı | İlk beyit: MatlaSon beyit: Makta |
Şairin adının geçtiği birim | Mahlas beyti(Şah beyit) |
c. Okuduğunuz şiirin, gazel nazım şeklinin özellikleriyle benzerlik gösterip göstermediğini belirtiniz.
c. Gazel nazım şekli ile benzerlik göstermektedir.
ç. • Okuduğunuz şiiri meydana getiren birimlerin ortak paydası ne olabilir? Bu sorunun en kısa ve kesin ifadesinin “tema” olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğini tartışınız. Ulaştığınız sonucu sözlü olarak ifade ediniz.
• Bu şiiri meydana unsurlar beyittir ve bu beyitlerdeki ortak payda kesinlikle temadır.
• Okuduğunuz şiirde beyitlerin ve şiirin temasını aşağıdaki şema üzerinde yazınız.
Gazelin teması | 1. beytin teması: Felekten şikayet |
2. beytin teması: Gönül ehlinden şikayet | |
3. beytin teması: Sözün önemi, değeri | |
4. beytin teması: Şairin etkili söz söylediği (Kendi şiiri över) | |
5. beytin teması: Nef’i’nin kalbinin temizliği ile dostların kalbinin durumu |
• Beyitlerin ortak bir tema etrafında birleşerek bir bütünlük oluşturup oluşturmadıklarını belirtiniz.
Beyitler arasında ortak bir tema bulunmuyor ki zaten genel olarak gazeller her beyitte farklı konuları işler.
4. a. Osmanlı Devleti’nin XVI. yüzyıldaki siyasi, sosyal ve kültürel durumu hakkında edindiğiniz bilgileri arkadaşlarınıza aktarınız.
a.
b. XVI. yüzyıl divan şairlerinden Bakî ve Zâtî’nin aşağıdaki beyitlerini okuyunuz.
Fermân-ı aşka cân iledir inkıyadımız
Hükm-i kazaya zerre kadar yok inadımız.
Baş eğmeziz edâniye dünyâ-yı dûn içün
Allah’adır tevekkülümüz itimâdımız
Bakî
Günümüz Türkçesiyle
[Aşkın buyruğuna canla başla boyun eğeriz.
Kazanın hükmüne (Allah'ın emrine) zerrece inadımız yoktur (direnmeyiz).
Sefil dünya için aşağılık kişilere baş eğmeyiz (Eyvallah etmeyiz.). Tevekkülümüz Allah'adır, Allah'a güveniriz.]
Açılup gül kalmasa hergiz ne gam-ı bülbül ne gam
Cam gül Zâtı sürahi kulkul-i bülbül yiter
Zâtî
Günümüz Türkçesiyle
[Gül açılsa; bülbülün gamı kalmasa, gam çekmeye değmez.
Zatî, gül olarak (gül renkli şarapla dolu) kadeh; bülbülün nağmesi olarak da şarabın sürahiden dökülürken çıkardığı ses yeter.]
Bakî ve Zâtî’den alınan yukarıdaki iki beyitte şairlerin, nasıl bir söyleyişi çağrıştırdıklarını belirtiniz.
c. Bakî ve Zâtî’den okuduğunuz beyitlerin temalarını söyleyiniz. Bakî’nin, tamamını okuduğunuz gazelinin temasını da dikkate alarak bu yüzyılda divan şiirinin genel durumunu belirleyiniz. Divan şiirinin XVI. yüzyılda kazanmış olduğu bu söyleyiş özelliğinin (coşkulu, kendine güvenen sesinin) Osmanlı Devleti’nin o yüzyıldaki yapısıyla nasıl bir bağlantısının olduğunu açıklayınız.
c. Baki’nin şiirinin teması “Tevekkül” Zati’nin şiirinin teması “Gül ile Bülbül” dür. 16. Yüzyıl Osmanlı’nın Yükselme dönemidir. Bu dönemden önce Osmanlı şairleri kendilerine İran ve Arap şairlerini örnek alırlarken bu dönemde rtık onlar kadar güzel şiir yazdıklarını düşünmeye başlamışlardır. Bu güven Osmanlının siyasi yapısıyla da ilgilidir.
5. a. “Yek ahenk ve yek avaz gazel” hakkında edindiğiniz bilgileri arkadaşlarınıza aktarınız.
a. Beyitleri arasında konu birliği bulunan gazellere yek-ahenk gazel, her beyiti aynı mükemmellikte söylenmiş olan gazellere ise yek-avaz gazel denir.
b. Kitabınızda okuduğunuz gazelin birinci beytinde şair, “şanı yüce” diyerek yücelttiği sevgilisinin aşkıyla yanarken onun neden küstüğünü bilmediğini söylüyor. Bu durumun, onu kahrettiğini, barışmak istediğini belirtiyor. Bu duygularını beyitteki “küsmüş bana cânâne, ol yâr-ı âlî-şân, söylen söylesin” gibi kelime gruplarıyla dile getiriyor. Şairin aynı duyguyu diğer beyitlerde de farklı kelimelerle dile getirip getirmediğini tartışarak sonucu her beyit için birer cümleyle ifade ediniz.
b. 2. beyitte cevrinde ve cefasında sınır olmayan sevgili diye överek
3. beyitte aşk acısını yine aşk acısı çeken aşık sorun diyerek
4. beyitte gülün dikeninden neler çektiğini gül bahçıvanına sorun diyerek
5. beyitte içinde bulunduğu durumu devrin sultanına söylesin diyerek durumu izah etmiştir.
c. Bakî’nin gazelinin türünü, uygun kutucuğu işaretleyerek belirtiniz.
yek ahenk gazel | xx | yek avaz gazel |
6. Gazelin dördüncü beytinde “hâr-ı zahm (yaranın dikeni)” kelime grubundaki kelimeler size neyi ifade ediyor? Bu kelimelerin, gerçek anlamlarıyla kullanılıp kullanılmadığını açıklayınız. Gerçek anlamıyla kullanılmayan diğer kelimeleri de siz bulunuz.
6. Burada kullanılan kelimeler mecaz anlamlı kelimelerdir.
7. a. Gül-bülbül imgesi hakkında edindiğiniz bilgileri arkadaşlarınızla paylaşınız.
a. Gül ile bülbül hikayesi ile ilgisi aşk hikayesi aklımıza gelmektedir.
Fuzûlî’nin gül ve bülbül öyküsü şöyle: Gül, su ihtiyacını bülbülün kanı ile karşılamaktadır. Bülbül aşk şarkılarıyla kendinden geçerken, gül “naz” uykusundan uyanıp bülbülün kanını içer.
Bülbül âşık, gül maşuktur. Gül, âşığının kendisi uğruna ne kadar fedakârlığa katlanabileceğini, nelerden vazgeçebileceğini görmek için önce bülbülün dalına konmasına izin verir. (Hele bi bakalım faslı; avcının tuzağı) Sonra bülbülün (âşığın) kendinden geçmişliğinden yararlanarak dikenlerini batırıp bülbülün yüreğini/bağrını kanatır. Bülbülün kanını emen gül, goncalarını onun kanını kullanarak yapar; renk katar, koku katar.
Gülün goncasını “gül” yapan, bülbüldür.
b. Gazelin dördüncü beytinde, “hâr-ı zahm, gülzâr, bağbân-ı bülbül-i giryân” kelime ve kelime grupları sizde neleri çağrıştırıyor? Bu kelime gruplarıyla kısa bir öykü yazınız.
b. Cevabı size kalmış…
c. Öykünüzü sınıfta arkadaşlarınıza okuyunuz. Sınıfta okunan öykülerden en güzel üç eseri seçiniz. Bu öyküleri sınıf panosunda sergileyiniz veya okul gazetenizde yayımlatınız.
c.
ç. Şiirin her beytinde ortak kullanılan bir imge olup olmadığını belirtiniz.
ç. Hemen hemen her beyitte kullanılan ortak mazmunlar vardır. Devrin sultanı, gül bahçıvanı, cevr ü cefa gibi benzetme ve terkipler imge olarak birçok divan şairi tarafından kullanılmaktadır.
d. Şiirde geçen bu kelime gruplarının oluşturduğu “gül-bülbül” imgesinin dışında diğer imgeleri de siz bulunuz. Günümüz şarkılarında aynı imgelerin nasıl kullanıldığına örnekler veriniz.
d.
8. Şair, dördüncü beyitte “hâr-ı zahm”ı neye benzetiyor? Bülbülü kime benzetiyor? Şairin, aslında gül ve bülbül ile kastettiği kimlerdir? Bu sanatın adını belirterek diğer beyitlerdeki söz sanatlarını da bulup açıklayınız.
8. Har-ı zahm dediği sevgilinin bakışlarıdır. Bülbül dediği ise aşığın kendisi olup gül de sevgilidir. Gül ile bülbül kastettiği ise aşığın kendisi ile sevgilidir. Bu sanatın adı benzetmedir.
9. Şair, sizce duygularını, düşüncelerini niçin imgeler (mazmunlar) ve söz sanatlarıyla anlatmıştır? Bunların gazeli okurken size neler hissettirdiğini, gözünüzün önünde neleri canlandırdıklarını şiirden örneklerle açıklayınız.
9. İmgeler ve söz sanatları eseri daha etkileyici kılan unsurlardır. Şair bu yoluyla şiirine hem kalıcı hem de estetik anlayışı ortaya koyarak sanatsal yaratıcılığı göstermektedir.
10. İskender Pala’nın “Divân Şiiri Sözlüğü” adlı eserinden alınan aşağıdaki bölümü okuyunuz.
Hüsrev (Hüsrev) : Hüsrev ü Şîrîn adlı mesnevideki erkek kahramanlardan biri. İran şahlarından birkaçı aynı adla anılırsa da içlerinden en meşhuru budur. Ayrıca kelime “padişah” anlamında da kullanılmıştır. Böylece hüsrevânî, hüsrevî, hüsrevâne gibi kelimeler oluşturulmuştur.
Hüsrev, Nuşirevân’ın torunudur. Sasaniyân sülalesinden bir padişah olup “Pervîz” lakabıyla bilinir. Pervîz, balık demektir. Bu padişah balığı çok severmiş. 589 yılında tahta geçmiş olup Ermeni prensesi Şîrîn’e olan aşkı dillere destan olmuş ve artık gerçek kişiliği etrafında birçok rivayetler uydurularak efsanevi bir kişiliğe bürünmüştür. Sevgilisi için Kasr-ı Şîrîn’i yaptırmıştır. Hüsrev-i Pervîz’in, Genc-i Şâyegân, Genc-i Bâdâver gibi adlarla anılan 7 hazinesi varmış. Edebiyatımızda tarihî kişiliğinden çok efsanevi kişiliğiyle söz konusu edilir. Ferhat ile Şîrîn veya Hüsrev ü Şîrîn adlı mesnevilerde vuslata eren bir âşık olarak ele alınır. Yine hüsrev kelimesinin “padişah” anlamıyla da kelime oyunlarına konu olur. Telmih, tenasüp ve tevriye yoluyla da birçok beyitte anılır.
Yukarıda sözü edilen efsanevi kişiliğin okuduğunuz gazelde adının geçtiği beyti bulunuz. Şair, bu efsanevi kişiden şiirinde niçin söz etmiş olabilir? Bunun şiire katkısını belirtiniz.
10. Sözü edilen beyit:
Bâkıyâ dil durmasun güftâra takat var iken
Vaktidür ol husrev-i devrâne söylen söylesün
Bunu söylemesinin nedeni yukarıdaki açıklamada göstermiştir ki bize aşk konusunda dillere destan olmuş padişah olduğu için şair kendi şiirinden ondan bahseder bu yolla kendi aşkının da o boyutta olduğunu dile getirmiş oluyor.
11. XVI. yüzyılda kendi sahasında gelişimini sürdüren halk edebiyatı saz şairleri de divan edebiyatından etkilenmişlerdir. Ancak dil yine de halkın kullandığı sade, anlaşılır bir dildir. XVI. yüzyılın ünlü saz şairlerinden Kul Mehmet Paşa’nın aşağıdaki dörtlüklerini okuyunuz.
Behey elâ gözlü canım, Kerem eyle, benden kaçma
Kul olmağa geldim sana Sakın yadlar ile yatma
Gönül tahtında sultanım Gamzen okun bana atma
Kul olmağa geldim sana Kul olmağa geldim sana
Kul Mehmet Paşa
Kul Mehmet Paşa’nın koşmasında anlayamadığınız kelimeler oldu mu? Bu koşma, o dönemde de toplumun her kesimi tarafından anlaşılabilmiş midir? Bakî’nin gazelini, Kul Mehmet’in koşmasıyla dili, anlatımı, imgeleri açısından karşılaştırarak tespitlerinizi aşağıdaki tabloya kısaca yazınız.
Ölçütler | Gazel | Koşma | Farklılıklar |
Kullanılan Dil | Arapça ve Farsça kelimeler fazla | Sade dille yazılmış | Dil ve söyleyiş farklılığı |
Anlatım | Sanatlı ve süslü bir anlatımı var | Sade halk söyleyişleri kullanılmış | Söyleyiş farklılığı var. |
İmgeler | Kalıplaşmış imge ve mazmunlar var. | Kalıplaşmış imge mazmunlar var. | Gamze, kerem gibi mazmunlar ortak olarak kullanılmaktadır. Farklılık yok. |
Tabloya yazdığınız tespitlerden ve Osmanlı Devleti’nin XVI. yüzyıldaki kültürel yapısıyla ilgili edindiğiniz bilgilerden yararlanarak divan şiirinin hedef okuyucusunu belirleyiniz.
Divan şiirinin hedef kitlesi yüksek zümre diye bilinen okumuş ve medrese eğitimi görmüş kimselerdir.
12. a. Şiirde geçen “cânân, âlî-şân, güftâr, bî-pâyân, nâlân, nâr, zahm, giryân” kelimelerinin hangi dile ait olduğunu Osmanlıca sözlüğe bakarak söyleyiniz. Gazelde bu kelimelerin niçin kullanıldığını tartışınız. Sonuçları tahtada sıralayınız. Bu sonuçlardan ve beyit esasına dayalı olarak yazılan gazel nazım şekli hakkında edindiğiniz bilgilerden yola çıkarak divan şiirinin geldiği kültürle (gelenekle) ve toplumla ilişkisini açıklayınız.
a. O kelimeler dilimize Arapça ve Farsçadan geçmiştir. Bu kelimelerin kullanılması gazelin özelliği ile ilgilidir çünkü gazel aşk, sevgi, kadın ve şaraptan bahseder. Geldiği kültür ve toplum arasında sıkı bir ilişki vardır. Çünkü Osmanlı toplumunda da sanat anlayışı olarak 13. Yüzyıldan beri bir etkileşim görülmektedir.
b. Okuduğunuz şiirin, hangi gelenekte yazıldığını belirtiniz.
b. Divan şiir geleneği ile yazılmıştır.
13. Gazelde işlenen aşk teması evrensel midir? Şairin, aşk temasını anlatırken aşkını ve sevgilisini yüceltmek, yükseltmek için soyut kavramlardan (imgelerden) nasıl yararlandığını açıklayınız.
13. Teması evrenseldir. Şair aşkı ve sevgilisini anlatırken ona aşk konusunda gelenekten yer edinmiş olan gül bülbül ve Hüsrev gibi kelimeleri kullanarak aşkının yüceliğini ve büyüklüğünü anlatmıştır.
14. Okuduğunuz gazelde şairin temayı anlatmak için kullandığı imge ve kelimeleri aşağıya sıralayarak bunların nasıl bir bütünlük oluşturduklarını açıklayınız.
14. Gül- bülbül, Hüsrev, zahm, har gibi kelimeler kullanmıştır. Bu kelimeler tenasüp sanatı oluşturarak bir bütünlük meydana getirir. Mesela gül varsa bülbül vardır yine bülbül varsa da diken yani har da vardır.
• Yaptığınız açıklamadan hareketle aşağıda verilen yargıdaki noktalı yerlere uygun kelimeleri yazınız.
• DİVAN ŞİİRİ; tema etrafında, imge ve kelimelerle kendine özgü bir zevk ve anlayış çevresinde oluşturulmuştur.
15. a. Gazelde anlatılanların (sevgili, aşk, gül bahçesi, gül-bülbül imgesi vb.) olduğu gibi yaşanmasının mümkün olup olmadığını tartışınız. Sonuçları sıralayınız.
a. Mümkün değildir.
b. Sıraladığınız sonuçlardan hareketle şiirde gözlemin, izlenimin, sezginin, kişisel duyarlılığın önemini açıklayınız.
b. Şiiri şiir yapan şeyler kesinlikle şairin gözlemi, sezgisi ve duygularıdır. Bunlar olmadan ortaya pek bir şey koymak mümkün değildir.
16. Şiirde yan anlamıyla kullanılan kelimeleri bulunuz. Gazelin, yan anlam bakımından zengin olup olmadığını açıklayınız.
16.
17. Aşağıdaki şiiri okuyunuz.
SEN SEN SEN
Bir dağ başı yalnızlığı yaşıyo
0 Yorumlarınız