“Hakikatler”… artık onların yükünü çekmek istemiyoruz, ne de onlara kanmak veya suç ortağı olmak… Bir virgül için ölünen bir dünya düşlüyorum.
Aşka, hırsa, topluma sırt çevirenlerden kendinizi sakınınız. Vazgeçmiş olmanın intikamını alacaklardır.
Fikirler tarihi, yalnızların kininin tarihidir.
İleride biyografisini yazacak birinin çıkması ihtimalinin, kimseyi bir hayatı olmaktan vazgeçirmemiş olması inanılmazdır.
Bir zihni, karanlık fikirleri kavramaktan duyduğu tiksinti kadar hiçbirşey kurutamaz.
Temel bir yanılgı olmasından da evvel, hayat, ne ölümün ne de şiirin düzeltmeyi başarabildiği bir zevksizliktir.
Her düşünce, bir gülümseyişin yıkıntısını andırmalıdır.
Büyük adamların gündelik hayatı tahayyül edilmeye çalışıldığındaki o tedirginlik… Öğleden sonra saat ikiye doğru, Sokrates ne yapardı dersiniz?
Fikirlere onca yürek temizliğiyle inanmamız, bunları tasarlayanların memeli olduklarını unutmamızdandır.
Düşüncenin yapısında, alnımı yaslayacak hiçbir kategori bulamadım. Buna karşılık, Kaos gibi yastık mı var?
Bilime itiraz: Bu dünya, bilinmeye layık değil.
İçimizde doğan her fikirle içimizdeki birşeyler çürür.
Gerçek bende nefes darlığı yapıyor.
Bitkisel bir bilgeliğe doğru: Bir ağacın gülümsemesine karşılık, bütün korkularımdan yüz çevirirdim…
“Gözleri içine düşmüş kırık bir kukla gibiyim.” Bir akıl hastasının bu lafı, içebakış üzerine olan eserlerin tamamından ağır basar.
Sadece bir kere bile sebebsiz yere hüzünlendiysen, bütün hayatın boyunca bilmeden öyle olmuşsundur.
Oluş: hallolmayan bir can çekişme.
Hüzün: hiçbir mutsuzluğun doyuramadığı bir iştah.
Bin yıllık savaşlar Batı’yı sağlamlaştırdı; yüz yıllık “psikoloji” ise can havline kaptırdı.
Kendini çekilmez kılmayı bilmeyen kimse yalnızlığına göz kulak olamaz.
Sadece, canım isteyince ölmek elimde olduğu için yaşıyorum: İntihar fikri olmasa, kendimi çoktan öldürmüş olurdum.
Düşmanlarımızı seçmeyi bırakıp elimizin altındakilerle yetinmeye başladığımız zaman artık genç değiliz demektir.
Tanrı’sız herşey yokluktur; ya Tanrı? En üst yokluk.
Şüphelerinden emin olunmadığında ve kendi kendine “bunlar hakikatten şüphe mi?” diye sorulduğunda nasıl da endişelenilir!
İnsanların kusurlarından, faziletlerinden de kaçmadan sakınılamaz. Böylece bilgelik yoluyla harap olunur.
Ümit etmek geleceği yalanlamak’tır.
Kendimizi istediğimiz kadar bıkkınlığa kaptırmış olalım, habercimiz Kserkses’in (Pers Kralı) karikatürleri olarak kalacağız. Yeni bir zevk keşfedene mükafat vereceğini fermanla ilan ettiren o değil midir? -Antik Çağ’ın en modern davranışı bu olmuştur.
İnsan otuzunu geçtiğinde, olaylarla bir gökbilimcinin dedikodularla ilgilenmesinden fazla ilgilenmemelidir.
Tanrı’ya gitmek için imana uğramanın gerekiyor olması ne yazık!
Hayat -maddenin o gösteriş düşkünlüğü.
Birtek iyimserler intihar eder; artık iyimser olamayan iyimserler… Diğerlerinin, hiçbir yaşama nedenleri olmadığına göre, niçin bir ölme nedenleri olsun ki?
O kadın hakkında hiçbirşey bilmiyordum; yine de sohbetimiz en iç karartıcı havaya büründü: Ona denizden söz ettim, Eski Ahit’teki o yorumdan. Dalgaların histerisi üzerine tiradımın sonunda, kendini tutamayıp konuştuğunda şaştım kaldım: “Kendine acımak iyi birşey değil.”
Tiksintilerimizin doruk noktasında, bir sıçan beynimize düş kurmak için girmiş gibidir.
Eğer Tanrı’ya inansaydım, kendimi beğenmişliğimin haddi hududu olmazdı: Sokaklarda çırılçıplak dolaşırdım…
Bitip giden bir aşk öylesine zengin bir felsefi sınavdır ki bir berberi Sokrates’in dengi yapar.
Sevme sanatı mı? Bir vampir mizacı ile dağ lalesinin ketumluğunu birleştirebilmek.
Bir yosma için canına kıyan kişi, dünyayı alt üst eden kahramandan daha bütün ve daha derin bir tecrübe yaşar.
Platon’a takılmak niye? Başka bir alemi, bize bir saksafon da onun kadar sezdirebiliyorken…
Nuh’ta geleceği okuma yeteneği olsaydı, gemisini hiç şüphesiz batırırdı.
Olaylar -Zaman’ın tümörleri…
İnsan felaket salgılar.
Kaygı -ya da baterin fanatizmi.
0 Yorumlarınız