HAZIRLIK
1. AYIKLA PİRİNCİN TAŞINI
(Bir zorluğu çözümlerken, bir engeli ortadan kaldırmaya çalışırken bazen hiç beklenmedik sürpriz olaylar çıkar ve daha büyük engeller karşınıza dikilir. Böyle durumlarda bu deyim kullanılır.) Deyimin öyküsü Osmanlı tarihine dayanır. Yavuz Sultan Selimin Yemen'i Osmanlı topraklarına katmasından bir süre sonra Yemen'de isyan çıkmış, uzun uğraşmalar sonunda Yemen Fatihi Sinan Paşa duruma hakim olmuş; Yemen bundan sonra 400 yıl Osmanlı egemenliğinde kalmıştı. Söylentiye göre Sinan Paşanın askerleri bir gün çölde konaklamış. Yemek pişirmek üzere hasır torbalar içindeki mısır pirinçlerini yere serdikleri büyük bir çadırın üstüne dökmüş ve taşlarını ayıklamaya başlamışlar. Bu sırada bir fırtına çıkmış ve rüzgarın savurduğu bir kum bulutu pirinçlerin üstüne inerek, ufak bir tümsek halinde yığılmış. Kumların altında kalan pirinçlere bakakalan yeniçeriler arasından şakacı bir asker, arkadaşlarına:
- Biz Allah'ın nimetini taşlı diye beğenmiyorduk, bizim gibi günahkar kullara üç beş taş az bile gelir. Asıl şimdi ayıklayın bakalım pirincin taşını. Ulu tanrımız, Kabe'ye hücum eden fil sahiplerinin başına ebabil kuşlarından taş yağdırmıştı. Bizim başımıza da daha büyük taş yağdırmadan hemen tövbe edelim, diyerek arkadaşlarını güldürmüş.
AKLA KARAYI SEÇMEK
Deyimin anlamı, "Bir işin üstesinden gelene kadar çok zorluk çekmek, güçlükle başarmak" demektir. Dinimize göre, Sabah namazının kılınma vakti, güneş doğuncaya kadar geçerlidir. Ortalık ağarmaya başlayıp da ak iplik ile kara iplik birbirinden seçilinceye kadar Sabah namazı kılma süresi devam eder. Ağır hastalar bütün gece sancı ve ızdırap içinde kıvranarak uyuyamadıklarından, Sabahı zor ederler.
ÇAM DEVİRMEK , POT KIRMAK
Başkalarını kızdıracak, üzecek, gereksiz, münasebetsiz söz söyleme anlamında bir deyimdir. Zengin bir adamın, Göztepe Erenköy taraflarında, sekiz on dönüm bahçeli, büyük bir köşkü varmış. Adam bu bahçenin bir köşesine bir bina daha yaptırmaya karar vermiş. Eski binalar hep ahşap yapıldığı için, gereken keresteyi tomruk halinde getirtmiş ve inşaat yaptıracağı yere istif ettirmiş. Bu tomrukların içinde çam, gürgen, meşe ve ceviz ağaçları da bulunuyormuş. Sayfiye mevsimi olmadığı için Nişantaşı'ndaki konağında oturan zengin adam bir sabah, köşküne gitmiş ve köşkün saf bekçisine emir vermiş:
-Bir hızarcı bul, bahçedeki ağaçların arasındaki çamları biçtir, tahta ve kalas yaptır demiş.
Saf uşak da efendisinin emri üzerine hızarcıları bulmuş. Çam tomrukları yerine, köşkün bahçesinde ne kadar kıymetli çam ağacı varsa kestirip devirmiş. Bu akılsız uşağın adı, çam deviren uşak kalmış.
AĞZINDAN BAKLAYI ÇIKARMAK
Deyiminin anlamı, "Sabrı tükenip, o zamana kadar söylemediğini söyleyivermek"tir. Eski zamanlarda çok küfürbaz bir adam varmış. Memleketin müftüsü bu adamı çağırıp sık sık nasihat edermiş. Küfür edeceği sırada aklına gelip, vazgeçmesi için de ağzında bir bakla tanesi tutmasını önermiş. Bir gün yine müftü efendi bu adama nasihat ederken, münasebetsizin biri içeri girmiş ve müftüye sormuş: -Müftü efendi, sağdıcım öldü. Bana mirasının kaçta kaçı isabet eder? Canı sıkılan müftü, küfürbaza dönmüş: -Çıkar ağzından şu baklayı da, bu herife gerekli cevabı kendi usulüne göre sen ver, demiş.
2.Düşünceyi daha iyi ifade edebilmek, daha etkili kılabilmek, daha güzel anlatmak için bir sözcükle ifade edilebilecek bir hareketi, bir kavramı birden fazla sözcükle ifade ederiz.
3. “Hastalanmak” kelimesi ile “hasta olmak” kelimelerinin birbirinin yerine kullanılması ifadenin daha zengin olmasını, anlatımın tekrara düşmenden ifade edilmesini sağlar
Sayfa 105.
· “Zaten babadan yetim kalan küçük Hasan, anası da ölünce uzak akrabaları ve konu komşunun yardımıyla halasının yanına, Filistin’in ücra bir kasabasına gönderiliyordu.”
“Hasan, sonra yardımla halasına, kasabaya gönderiliyordu.”
Yukarıdaki iki cümleden birincisi daha detaylı bir bilgi veriyor. Eğer ikinci cümle gibi kısa olsaydı anlatılmak istenen düşünce tam olarak anlatılamayabilirdi.
“gırıl gırıl işleyen vinç” ifadesinde tabiat taklidi sesler vardır. Bazı durumlar tek kelime ile ifade edilemez. Bu durumda birden fazla sözcük kullanılır.
· Metinde geçen tek kelime ile ifade edilmeyen kavramlar:
“şuraya buraya”, “pençe pençe”, “al al ol-“, “pırıl pırıl”, “kocaman kocaman”, “arka arkaya”, “ağır ağır”, yumuşak yumuşak”
· “Bahçeler tükendi, zeytinlikler seyrekleşti.” İfadesiyle verilebilecek bilgi “Fakat hem pür nakil çiçek açmış hem yemişlerle donanmış güzel, ıslak bahçelerde tükendi; zeytinlikler de seyrekleşti.” Cümlesiyle verilmiştir. İkinci cümle verilmek istenen bilginin daha ayrıntılı ve daha etkili bir şekilde olarak verildiğini gösteriyor. Bu ifadelerle ayrıntılar ortaya konmuş.
1.Et kinlik
* “Ali kitabı arkadaşına verdi.”
“Ali elinde tuttuğu eski siyah, meşin kaplı kitabı, istemeye istemeye arkadaşına verdi.”
…..
1.cümle. Hasan pencereyi kapattı.
Hasan, üzerinde oturduğu kanepeden kalkmadan yarı açık duran pencereyi kapattı.
2.cümle: Ceren okula gitti.
Ceren, sabah erkenden kalkarak, üstünü giyinip evin önünden geçen Edirnekapı minibüsüne binerek okula gitti.
3.cümle: öğretmen sınıfa girdi.
Öfkeli bir şekilde kapıyı açan öğretmen, sanki burnundan soluyan bir boğa gibi öfkeyle sağa sola bakışlar fırlatarak sınıfa girdi.
4.cümle: çocuk yemekleri yedi.
Sanki yıllardır aç kalmış gibi sofradakilere saldıran çocuk önüne konan yemekleri büyük bir iştahla yedi.
Yukarıdaki örneklerde ikinci cümlelerin daha geniş bilgi verdiği görülmektedir.
2.Etkinlik
Burada “üzerinden ağır bir yük kalkmak” söz grubu bir işi başarmaktan dolayı rahatlamak anlamlarına gelmektedir.
Bizim ifadelerimle yazarın ifadeleri kıyaslanmaz. Yazarın ifadeleri daha etkilidir.
*** metinde geçen deyimler:
“derdine yanmak, derdine derman bulmak, yürek yarası, yüreğine ateş düşmek, yüksekten uçmak,…”
DEYİMLERİN ÖZELLİKLERİ:
1. Kalıplaşmış sözlerdir. Yerleri değiştirilemez; bir kelime çıkarılıp, aynı anlama da gelse yerine başka bir kelime konamaz. "Eli yüzü düzgün" deyimi, "yüzü eli düzgün" biçiminde; "baş kaldırmak" deyimi, "kafa kaldırmak" biçiminde değiştirilip söylenemez; söylense de deyim olmaz.
2. Bir araya gelirken, çoklukla kendi gerçek anlamlarından ayrı bir anlam belirtirler. "Altın kesmek" deyimi, "altını kesip doğramak, parçalara ya da dilimlere ayırmak" anlamında kullanılmaz; bu söz "çok para kazanmak, kazanır durumda olmak" anlamında kullanılır. Ancak kimi deyimlerde, kalıplaşmış sözden çıkan anlam, gerçek anlamın dışında değildir. "Sesi çıkmamak; çoğu gitti, azı kaldı" deyimlerinde olduğu gibi.
3. Kısa ve özlü ifadeler taşırlar. Bir kavramı, bir düşünceyi, bir olayı az sözle belirtmek ya da daha etkili kılmak için kullanılırlar.
4. En az iki kelimeden oluşurlar. Bir kısmı kelime grubu, bir kısmı da cümle hâlinde biçimlenmiştir. "Günaha sokmak, içini dökmek" ve "elifi görse mertek sanır", "burnu yere düşse almaz" gibi.
5. Çoklukla mastar hâlinde olduklarından fiil çekimine girerler. "Burnunu çekmek" deyimi, "burnunu çekti"; "bozuk çalmak" deyimi, "bozuk çaldı"; "güçlük çıkarmak" deyimi, "güçlük çıkardı" biçiminde çekimlenebilir.
6. Deyimlerin bir çoğu benzetme ve söz sanatları ile süslüdür. Anlatıma güzellik, canlılık ve çekicilik katmak için bu şekilde kullanılırlar. Bu bakımdan, genel kural niteliği taşımazlar. Bu yönleriyle de ata sözlerinden ayrılırlar. Çünkü atasözleri genel kural niteliği taşırlar; yol göstermek, ders ve öğüt vermek amacı güderler. "Ağaçtan maşa aptaldan paşa olmaz" ata sözü, netleşmiş bir genel kuraldır. Denenmiş, uygulanmış, her zaman ve herkes için doğru olan bir genel kural niteliğinde biçimlenmiştir. Oysa "fiyatı kırmak" sözünde genel bir kural yoktur. Çünkü her zaman fiyat dondurulmaz.
7. Bazı benzetmeli söyleyişler deyim olmadıkları hâlde deyim gibi kullanılırlar. "Arpacı kumrusu gibi (düşünmek)", "beşlik simit gibi (kurulmak)", "arı kovanı gibi (işlemek)", "kabak çiçeği gibi (açılmak)" deyimleri, bu türdendirler.
8. Kimi ikilemeler de çoklukla deyim sayılmaktadır. "Allak bullak", "oldum olası", "takım taklavat", "süklüm püklüm", "ev bark" gibi.
9. Çoğu zaman deyimlerle birleşik kelimeler karıştırılır. Bu yanlışlara düşmekten kimi bilgilere sahip olmakla kurtulmak mümkündür. Birleşik kelimelerin bitişik yazıldıkları, isim soyundan geldikleri, aralarına yapım ve çekim eki girmeyecek kadar kaynaşmış oldukları unutulmamalıdır. Bunun yanı sıra, deyimleri oluşturan kelime gruplarının isim ve fiil çekimlerine girdikleri, aralarına çekim ekleri aldıkları da hatırdan çıkarılmamalıdır. Ancak, bu ilkeler her ne kadar göz önünde tutulsa da, deyimlerle birleşik kelimeleri kimi zaman tam ayırt etmek imkânı yoktur.
10. Bir milletin söz gücünden doğan ve doğduğu toplumun malı olan deyimler, bazı istisnaları dışında mecazdırlar; kelime grubu olarak da isim, sıfat, zarf görevlerinde bulunurlar: "İçten pazarlıklı bir adam" cümlesinde "içten pazarlıklı" deyimi sıfat olarak; "keyfimi kaçırıp gitti" cümlesinde "keyfi kaçmak" deyimi zarf olarak; "karga derneğinde işim yok benim" cümlesinde "karga derneği" deyimi de isim görevinde kullanılmıştır.
CÜMLE HALİNDE SÖYLENMİŞ DEYİMLER:
“Cami yıkılmış ama mihrap yerinde.” Yaşlandığı halde güzelliğini kaybetmemiş, hala alımlı.
“Atı alan Üsküdar’ı geçti.” Fırsat kaçtı, artık yapılacak şey kalmadı.
“Ne şiş yansın ne kebap” ”İki taraf da korunsun, gücendirilmesin, ikisinin de zarar görmeyeceği bir yol bulunsun” anlamında kullanılır.
**** gerçek anlamında kullanılan deyimler:
Canı sağ olsun,
Baskın çıkmak,
Ayda yılda bir
Nerde akşam orda sabah
****İnsanların kişilik özelliklerini karşılayan deyimler:
Aç gözlü
Tilki gibi kurnaz,
İnsan müsveddesi,
İnsan evladı
*** Yazar düşüncesini daha etkili anlatmak ve anlatımı kuvvetlendirmek için deyimlere başvurmuştur. Deyimlerin kullanış amacıyla yazarın amacı uyumludur.
bu yazının tamamı http://yeniedebiyat.blogspot.com.tr/ sitesinden alınmıştır. Kaynak siteyi mutlaka ziyaret edin
0 Yorumlarınız