Odysseia (Odesa) Destanı Özeti

(Kalypso (Kalipso), gökleri omzunda taşıyan dev Atlas’ın kızıdır. Zeus’un yıldırımı ile gemileri batıp bütün yoldaşları boğulduktan sonra Odysseus (Odiseus), onun yaşadığı Ogygia (Ogiya) Adası’na çıkmıştır. Kahramana âşık olan bu peri, onu bırakmak istemez ama tanrılar, Odysseus’un İtake’ye ulaşmasına karar vermişlerdir. Bu parçada, tanrıların kararı ve kahramanının Kalypso’dan ayrılışı anlatılıyor.)
Francesco Hayez (Fransesko Heyz)’in “Odysseus” isimli tablosu (1814)....
Ölümsüzlere ve ölümlülere aydınlığını getirmek için tanrılar meclis kurmuşlardı; ortalarında yüksekten gözler Zeus vardı ki güçte kuvvette ondan üstünü yoktur.
Onlara Athena (Atena), hatırından çıkmayan Odysseus’un sonsuz kaygılarını anlatıyordu çünkü bir Nymphe (Nimfi)’nin konağında kalması ona dokunuyordu. Dedi ki:
“Zeus babamız ve siz daima var olan mutlu tanrılar! Bundan sonra, eli asâlı bir han, merhametli,
İyiliksever  ve hak tanır olamaz. Belki çok sert, katı yürekli ve zalim olur. Çünkü tanrısal Odysseus’u, şefkatli bir baba gibi hüküm sürdüğü halk arasında hatırlayıp anan kimse kalmamış. O şimdi bir adada, zalim kaygılar içinde yatıyor. Nymphe Kalypso, onu zorla konağında alıkoyuyor. Atalarının yurduna nasıl dönsün ki yanında ne kürekli gemileri ne de geniş denizin sırtında sefere devam edecek kürekçileri kalmış. Şimdi de sevgili oğlunu, eve dönerken öldürmeyi kuruyorlar. Oğlu ki babasından bir haber alabilmek için mutlu Pylos (Pilos)’a ve tanrısal Lakedimon’a gitmişti.”
Bulut devşiren Zeus, buna karşılık verdi:
“Kızım, bu nasıl söz böyle dişlerinin arasından kaçan? Sen, kendin karar vermedin mi ki (...) Telemakhos (Telemakos)’a gelince onun da kılavuzluğunu sen üstüne al. (Çünkü buna kudretin var.) Öyle davran ki o sağ ve esen, atalarının yurduna kavuşsun. Yavuklular ise gemileri ile ona rastlamadan
geri dönsünler.”
Bundan sonra, sevgili oğlu Hermeias (Hermiyas)’a dönerek şöyle dedi:
“Hermeias, madem ki her işte habercimiz sensin, şimdi de git, güzel örgülü Nymphe’ye, sabırlı ve temkinli Odyssseus’un dönüşü ve nasıl döneceği üzerine verilen değişmez kararı eriştir:
Ona ne tanrılardan ne de ölümlü insanlardan kimse kılavuzluk etmeyecek. Yalnız başına, derme
çatma bir sal üzerinde, türlü cefalara katlanarak yirminci gün, bereketli Skheria (Şerya)’ya, Fayakeli’ne
ulaşacaktır. Tanrılar soyundan olan bu erler, onu candan, bir tanrı gibi ağırlayarak kendi gemilerinden
biri ile sevgili atalar yurduna yollayacaklar: Kendisine bol bol bakır, altın ve kumaş verdikten sonra. Çünkü ona kısmet olmuştur: sevdiklerine kavuşsun, ataları yurduna ulaşsın, yüksek tavanlı konağına ayak bassın.”
...
Haberci, uzaklardaki adaya ulaştığı zaman menekşe renkli denizden karaya çıktı. Yürüyerek güzel örgülü Nymphe’nin oturduğu büyük mağaraya geldi. Onu evde buldu: Ocakta büyük bir ateş yanı-
yordu; tutuşup çatırdayan ardıç ve “thüya” ağaçlarının uzaklara yaydığı tütsü ile bütün oda burcu burcu kokuyordu. Kendi de içeride, güzel sesi ile türkü söyleyerek tezgâhında altın mekikle bez dokuyordu.
Mağarayı her yandan, gür yeşil bir orman sarmıştı. Kızıl ağaç, kavak ve kokulu servi üzerinde,
gergin kanatlı kuşlar; çaylaklar, baykuşlar ve hep denize açılmayı düşünen geveze kuzgunlar yapmışlardı. Mağaranın dışını her yandan, salkım salkım üzümlerle yüklü, gürbüz bir asma sarıp kaplamıştı. Ve yan yana, bir sıra üzerine dört pınardan akan billur gibi sular birbirinden ayrılarak üstünde menekşeler ve maydanozlar yetişmiş olan çimenler içine dağılmakta idi. Buraya yaklaşan biri, ölümsüzlerden olsa bile gördüklerine hayran kalır, gönülden efsunlanırdı.
(Hermeias, mağaraya girip Zeus’un buyruğunu Kalypso’ya bildirir. Peri, çok üzülür fakat boyun eğmeye mecburdur.)
...
Homeros
Türk Edebiyatı, I. Cilt

hzl.: Ahmet Kabaklı
Load disqus comments

0 Yorumlarınız