Elif Şafak Kimdir? Hayatı


Elif Şafak’ın nasıl olupta bir anda Türkiye’nin en populer yazarları arasına girdiğini gösteren bir çalışmayla karşınızdayız.Türkiyede özgürlükler demokrasi gibi kavramlar kullanılarak ecnebi borusu öttürülmeye Amerika yı Ab’yi arkasına alanların türlü kılıfları geçirerek kahraman olma sevdaları sürmektedir.
Image
“Elif Şafak” Denen Kadın Kimdir?
1971 yılında Strasbourg’da doğdu. ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. Yüksek lisansını aynı üniversitede Kadın Çalışmaları Bölümü’nde yaptı. İlk (öykü) kitabı Kem Gözlere Anadolu 1994 yılında, ilk romanı Pinhan 1997′de (İletişim), ikinci romanı Şehrin Aynaları 1999′da (İletişim) üçüncü romanı Mahrem (Metis) 2000 yılında basıldı. Elif Şafak, Pinhan ile 1998 Mevlana Büyük Ödülü’nü kazandı. Halen İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde araştırma görevlisidir ve ODTÜ Siyaset Bilimi Bölümü’nde doktorasını sürdürmektedir.
Gördüğünüz gibi Elif Şafak BİLGİ ÜNİVERSİTESİ’ nde araştırma görevlisidir. Yani bir akademik kariyer sahibi örnek aydınlarımızdan olma yolunda ilerlemektedir.
Bu ne kadar düşündürücü öyle değil mi?Bu ülkede dikkatli vatandaşlar Bilgi Üniversitenin ne olduğunu kim tarafından kurulduğunu neye hizmet ettiğini finansmanını kimlerin sağladığını biliyorlar.
Şimdi neler yaptığına Bakalım
İngilizce ve Türkçe romanlarıyla tanınan Elif Şafak, Ermeni konferansının hangi koşullarda düzenlendiğini ve ne ifade ettiğini ABD’nin en önemli gazetelerinden Washington Post için yazdı.
Şafak, “İnkar duvarında bir çatlak” başlıklı yazısında şu ifadeleri kullandı:
“Ben bir Türk diplomatın kızıydım. Annemin ilk görevi İspanya’daydı. Madrid’e 1980′lerin başında taşındık. Bu dönemde ASALA Avrupa’daki Türk vatandaşlarına, özellikle de diplomatlara saldırılar düzenliyordu. Dolayısıyla Ermeni kelimesi benim için ‘Annemi öldürmek isteyen terorist’ demekti. Şu basit soruyu sormam yıllar aldı: Ermeniler neden bizden nefret ediyor? Birçok Türk için ülkemin tarihi 1923′te Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle başlıyor, Ermeniler’in soykırım iddiaları ise 1915 yılına, yani Cumhuriyet öncesine denk geliyordu. Yani bizmle ilgili değildi.Ancak bugün durum değişti. Ermeni konferansına katılmak üzere İstanbul’dayım. Burada olmamız,Başbakan’dan destek almış olmamız ülkemde bazı şeylerin ne kadar ilerlediğini gösteriyor.
Ancak 2002′de ABD’ye gelip Ermeni aydınlarla tanışana kadar iddialarla yüzleşme ihtiyacını hiç duymadım. Olaylardan sonra hayatta kalanların röportajlarını izledim, anılarını okudum,Ermeni dostalarımın aile sırlarını dinledim ve gördüm ki yalnızca korkunç şeyler yaşanmamış , bunların sistematik bir şekilde inkar edilmesi her şeyi daha da kötü duruma getirmiş. 1915 ülkemde daha önce hiç olmadığı gibi tartışılıyor. Zor olduğunu biliyorum .Ama inkardan tanımaya giden yolculuğun yapılabilir olduğunu düşünüyorum.
“Bu tür kendine arkasına ecnebi desteği alarak var olmaya son on yılda kurulan özel üniversitelerin her birinde bir kürsü kapmış olmalarıdır. Bilgi Üniversitesi , Bahçeşehir Üniversitesi gibi yüklü para karşılığında öğrenim yapılan okulların hepsi de , Türk milli varlığına zehir kusanları barındırmakta , onlara ders verme fırsatı sağlamaktadır”
“Malum Ermeni konferansı da bu özel üniversitelerin salonlarında yapılmıştı. Değirmenin suyunun nerden geldiği belli olan bu üniversitelerde ders okutan sözde aydın ve yazarlardan otuzsekizi , 31 Temmuz 2006 tarihinde evlere şenlik bir bildiri daha yayınladılar. “Bir grup aydın” imzasıyla yayınlanan bildirlerde yazılan hakaretler ayyuka çıkmıştır”(Müge Karahanlı)
Kürtlere toprak talep eden SÖZDE aydın ve yazarların listesi
Prof. Dr. Ahmet İnsel (Galatasaray Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi)
Doç. Dr. Ahmet İçduygu (Koç Üniversitesi Uluslararasi İliskiler Bölümü)
Ali Bayramoğlu (Gazeteci-yazar)
Ayşe Gül Altınay (Sabancı Üniversitesi)
Ayhan Bilgen (MAZLUM – DER Başkanı)
Can Paker (TESEV Başkanı)
Derya Sazak (Gazeteci-yazar, Milliyet)
Ece Temelkuran (Gazeteci-yazar, Milliyet)
Elif Şafak (Yazar-Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi)
Prof. Dr. Erol Katırcıoğlu (Bilgi Üniversitesi , Gazeteci)
Eyüp Can (Referans Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni)
Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem (Dicle Üniversitesi Hukuk Fakultesi Kamu Hukuku Bölüm Başkanlığı)
Yard. Doç.Dr. Ferhat Kentel (Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi)
Prof. Dr. Fuat Keyman (Koç Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi)
Prof. Dr. Gencay Gursoyİbrahim Betil (Toplum Gönüllüleri Vakfı Başkanı)
Kutbettin Arzu (Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı)
Mesut Öztürk (Eski Van Belediye Başkanı)
Sabih Ataç (Eski Batman Baro Başkanı)
Dr. Mesut Yeğen (ODTU Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi)
Doç. Dr. Mithat Sancar (Ankara Üniversitesi , Hukuk Fakültesi)
Prof. Dr. Murat Belge (Yazar – Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü Başkanı)
Muharrem Erbey (Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Danışmanı)
Mustafa Karaalioğlu (Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni)
Nebahat Akkoç (KAMER Başkanı)
Necdet İpekyuz (Eski Diyarbakır Tabip Odası Başkanı)
Osman Kavala (TESEV Yönetim Kurulu Üyesi)
Oya Baydar (Barış girişimi – yazar)
Ömer Laçiner (Birikim Dergisi Editörü)
Rojbin Tugan (Hukukçu-İnsan Hakları Aktivisti , Hakkari)
Salim Uslu (HAK – İŞ Genel Başkanı )
Sedat Yurtdaş (DTP Başkan yardımcısı – yazar)
Sezgin Tanrıkulu (Diyarbakır Baro Başkanı)
Sahismail Bedirhanoğlu (Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı)
Tahir Dadak (Kalkınma Kooperatifi , Diyarbakır)
Tarhan Erdem (Gazeteci-yazar)
Yusuf Alataş
Zozan Özgökçe (Van Kadın derneği başkanı )
Ünlü olmanın en kestirme yolu
SEVGİLİ okuyucularım, aranızda mutlaka günün birinde “ünlü” olmak isteyenler vardır. O takdirde bu yazımı dikkatle okusunlar… Çünkü her insan isminin bilinmesini, bir gün ünlü olmayı ister.
Bunun için ille de kendi alanınızda başarılı olmak zorunda değilsiniz. Hele Türkiye’de hiç değilsiniz.
Örneğin göz alıcı bir bayansanız, magazin dünyasında yer alıp isminizi duyurmak, ya da duyulmuş isminizi sürekli gündemde tutmak istiyorsanız, baldır bacak vaziyetlerine girmeniz yeterlidir. Soyunursunuz, paralı zampara erkeğinizle kameralara yanaşıp çekimler yaptırırsınız, boşanırsınız, basılırsınız, aynı anda birkaç kişiyle “düzeyli birliktelik” yaşarsınız!
Gazeteci iseniz başka gazetecilerle saçma sapan polemiklere girersiniz. Gerçek konuları yazmaya korkarsınız da, isminizin duyulması ve ün kazanmak için böyle daha kolay uğraşlar bulursunuz.
Öteki mesleklerde de durum üç aşağı beş yukarı aynıdır. Türkiye’de ciddi işlerle uğraşan saygın kimselerin ünlü olması çok zordur.
***
“Ünlü” olmanın başka yolları da var. Hem de soyunup dökünmeden! Örneğin kendi çapında amatör bir yazarsınız. Ses getirmek, ün kazanmak, isminizi duyurmak istiyorsunuz. O halde ne yapmalısınız? Size hemen bir öneride bulunayım!
Bir kitap, roman, yazı vesaire yazıp örneğin Türklüğe hakaret edersiniz. TCK uyarınca hakkınızda dava açılır. Bu aşamada isminiz hemen gündeme gelir. Entel ve şeriatçı takımı sizden söz etmeye, sizi savunmaya başlar.
Sonra devreye AB girer. Türklüğe hakaret etmenizin “fikir ve ifade özgürlüğü” olduğunu bizim hükümete bildirir.
Duruşma günü öncesinde yargıya el altından haber gönderilir:
“Kendisini mahkûm ederseniz AB bize çok kızar. Burada ulusal çıkarımız olduğundan AB’yi karşımıza alamayız. Kararınızı ona göre verin.”
Duruşma öncesinde isminiz artık gündemdedir! Kitabınızda yer alan, Türklüğe hakaret içeren, aşağılayan birkaç sayfa sizi ünlü yapmaya yetmiştir. Bu kadar basit!
Artık bütün medya sizden söz etmektedir. Duruşmada olay çıkacaktır, karşıt gruplar gelecektir falan filan!.. Bu arada gazeteciler size gelecek, söyleşiler yapacak, kazandığınız üne ün katılacaktır!
Duruşma günü geldiğinde savcı beraatinizi isteyebilir, mahkeme sizi karşısında bile görmeden beraat kararı verebilir. Zaten ceza verilirse Türkiye’deki entel ve şeriatçı basın, hep birlikte kıyameti koparacaktır:
“Vay efendim bu ne rezalet, Türklüğe hakaret niye suç olsun ki! Nerede kaldı fikir ve ifade özgürlüğü… Bu kafayla biz AB’ye nasıl gireriz!..”
***
Bütün bunlar olurken sadece Türkiye’de ün kazanmazsınız. Bu kadarı sizi zaten kesmez! Devreye “yurtdışı” da girer. Yabancı basın da sizden söz eder, bu yargılamanın utanç verici olduğunu vurgular. Duruşmanıza yabancı temsilciler, AB komiserleri, yabancı diplomatlar da getirilir ki, yargıya bir kez daha gözdağı verilsin.
Yargılandınız ve mahkemeye bile çıkmadan beraat ettiniz!
Başbakan sizi mutlaka telefonla arayacak ve bu karardan duyduğu memnuniyeti dile getirip kutlayacaktır.
Başbakan şehit analarının telefonuna çıkmadı, “Ben onlarla ne konuşacağım” diye kestirip attı. Olsun varsın, önemli olan Türklüğe hakaretten beraat edeni arayıp kutlamaktır! Ne de olsa Başbakan dahil hepimiz “Türk değil, Türkiyeli” değil miyiz!
Evet, bu telefonla birlikte isminiz yine manşetlerde, birinci sayfalarda geçecek ve ününüze ün katılmış olacaktır!
***
Sevgili okuyucularım, Türkiye’de “ünlü” olmak kolaydır. Yeter ki kafayı çalıştırın, işin ucundan tutmasını bilin! Öyle skandal yaratmaya, soyunmaya, aptalca polemiklere girmeye, her gün sevgili değiştirmeye, baldır bacak sergilemeye, Danıştay’ı basmaya hiç gerek yoktur.
Ben size bu yazımla, bu işin sadece bir adet püf noktasını bugün açıkladım.
Bir kitap yazın. İçeriği hiç önemli değil. Birkaç sayfasında Türklüğe sövün, hakaret edin yeter. Ya da herhangi bir gazetede, dergide yazın, televizyona çıkmayı başarırsanız aynı doğrultuda birkaç cümle söyleyin…
Yani Türklüğe bu yöntemle hakkınızda dava açılmasını sağlayın!
Sadece birkaç hafta sabredeceksiniz. Sonrası otomatik olarak kendiliğinden gelecek, hem ülkemizde, hem de yurtdışında ün kazanacaksınız! Hem hayallerinize kavuşacak, hem de Başbakan tarafından aranıp kutlanacaksınız! Onun aramasıyla kazandığınız büyük onur (!) size zaten ömür boyu yetecektir!
Valla benden bu kadar. Size ünlü olmanın en kolay ve en beleş yolunu gösterdim. Ötesini siz ayarlayacaksınız. Kafayı çalıştıran kazanır!
Şansınız bol, ünlülük günleriniz hayırlı olsun.
Emin ÇÖLAŞAN
kaynak:sevgiadasi.com
Load disqus comments

0 Yorumlarınız