Kopernik, düşünce tarihinde bir dönüm noktasını simgeler: onun adıyla anılan sistem yalnız modern bilimin doğuşuna değil, insanın evren içindeki yerini saptamada yeni ve daha ölçülü bir görüşün ortaya çıkmasına da başlangıç sayılır. Gerçekten Kopernik’le birlikte insanoğlunun kendini evrenin merkezinde sayma iddiası yıkılmış, doğanın bir uzantısı, bir parçası olduğu düşüncesi doğmuştur, denebilir
Bu devrimin kaynağı Kopernik’in ölüm yatağında (1543’te) ilk nüshasını gördüğü, Göksel Kürelerin Donanımı Üzerine adlı ünlü eseridir. Gerçi kitap tümüyle devrimci olmaktan uzaktır;hatta birçok yanlarıyla Aristoteles görüşünü yansıttığı söylenebilir. Ne var ki, Batlamyus’un ‘geosentrik’ sistemi yerine, ’heliosentrik’ sistemin önerilmesi, sonuçları yönünden bilimde olduğu kadar diğer düşünce alanlarında da sarsıcı ve önemli olmuştur.
Kopernik(1473-1543), Polonya’da bulunan Torun kentinde dünyaya gelir;babası kentin ileri gelen kişilerindendi. On yaşında babası ölünce, tanınmış bir din adamı olan amcası onu yanına alır, kilisenin yüksek görevleri için yetiştirmeye koyulur. Kopernik, okulu bitirdikten sonra otuz yaşına dek öğrenimini çeşitli üniversitelerde sürdürür. Önce kendi ülkesinde Cracow Üniversitesine, daha sonra İtalya’ya giderek sırasıyla Bologna, Ferrara ve Padua Üniversitelerine devam eder. O dönemde böyle uzun bir eğitim bir bakıma kaçınılmazdı. Bugünkü anlamda uzmanlaşma yoktu henüz;iyi bir eğitim için kişi, bilim ve düşün alanlarının tümünü kapsayan çok yanlı bir öğrenimden geçmek zorundaydı. Kopernik, klasik kültür, matematik, astronomi, tıp, hukuk, ekonomi ve en başta teoloji alanlarında geniş bilgiler edinerek yetişir. Leonardo gibi o da çok yanlıdır;bir yandan hekim olarak hastaların tedavisine koşarken, diğer yandan ekonomik konularda yazı yazar;Polonya hükümetine parasal sorunlarda danışmanlık yapar;bilimsel incelemelerinde kullandığı araçları hazırlar;boş zamanlarında da şiir ve resimle uğraşır. Yönetici ve işletmeci olarak da başarılı çalışmalar yapar;hatta bir keresinde bir barış konferansına diplomat olarak katılır. Fakat onun asıl ilgi duyduğu konuların matematik ve astronomi olduğunu söylemek gerekir.
Kopernik’in üniversitelerde öğrenimini sürdürdüğü sıralarda matematik ve astronomi programlarda önemli yer tutan derslerin başında geliyordu. Öklit geometrisi, küresel geometri, coğrafya, astroloji ve Batlamyus sistemi onun özellikle izlediği dersleri oluşturuyordu.
Batlamyus astronomisi kilise ve üniversitelerin resmi olarak doğru kabul ettikleri sistemdi. Fakat bazı ileri düşünürler, sistemin yanlış olduğu üzerindeki kuşkularını saklamıyorlardı artık. Kaldı ki, bu tür kuşkular yeni de değildi:daha önce de belirttiğimiz gibi, Oresme, Cusa’lı Nicolas, Leonardo de vinci astronomide resmi görüşle çelişen bazı fikirler ortaya atmışlardı. Kopernik’in Bologna’daki astronomi ve matematik hocası Dominico Novaro, Batlamyuıs sistemini açıktan eleştiriyordu. Novaro, bir Yeni-Platoncu olarak Batlamyus sistemini çok karmaşık buluyordu Bu konuda özellikle Pythagoras’çı literatürün etkisi büyük olmuştur. Onlar evren ile ilgili tüm gerçeklerin her şeyden önce basit, zarif ve uyumlu ilişkiler içinde olması gerektiği üzerinde duruyorlardı. Oysa Batlamyus sisteminin bu özellikleri taşımadığını Novaro yakından biliyordu. Kopernik’in yeni sistemi oluşturma çabasında hocasının etkisinde kalmadığı söylenemez. Üstelik o, geniş çapta okuyan birisiydi;Antik döneme ait kaynaklardan Yunan filozof ve ya bilginlerinin dünyanın dönüp dönmediği konusunda çeşitli görüşler ortaya atmış olduklarını öğrenmemiş olması düşünülemez. Nitekim ünlü kitabını Papa 3. Paul’a ithaf ederken, ’Çiçero’ya göre, Hicetas’ın dünyanın hareket halinde olduğunu savunduğunu, Plutarch’a göre aynı görüşün başkaları tarafından da ileri sürüldüğü’ noktalarını belirtmeyi ihmal etmediğini görmekteyiz. Bu noktaların onu uzun süre meşgul ettiği;en sonunda kitabında ileri sürdüğü sistemi oluşturduğu anlaşılmaktadır. Burada onu teşvik eden bazı aktüel gelişmeler de olmuştur. Örneğin, Kristof Kolomb’un seyahati ve takvim üzerindeki reform gereksinmeleri bu gelişmeler arasında başlıca yeri tutmaktadır.
Kopernik Devriminin önemi
Kopernik sistemi birçok yönlerden Aristoteles görüşünden ayrılmaz. Kitabının ilk bölümlerinin başlıkları bu gerçeği göstermeye yeter:” Evrenin küresel olduğu”, ”Arz’ın küresel olduğu”, ”Göksel cisimlerin hareketlerinin düzgün dairesel ve sürekli olduğu”… gibi.
Onun sisteminde devrimci niteliği veren şey yer küresini evrenin merkezi olmaktan çıkarıp, güneş etrafında dolanan sıradan bir gezegen saymasıdır. Yer küresinin yerine güneşi koyması dışında, bu sistem Batlamyus sisteminden temelde ayrılmaz. Evren gene sınırlıdır:gezegenlerin hareketi gene ortak-merkezli (concentrical) kürelerin dönüşü olarak görülmektedir. Üstelik Batlamyus sisteminin karmaşıklığından büsbütün kurtulmuş değildir:Skiller ve episkiller olduğu gibi korunmakta, sadece kürelerin sayısını 702den 36’ya indirmekle yetinmektedir. Aslında bilim tarihinde yeni bir dönem açan Kopernik devrimini Kopernik’in kendi eserinde bulmak çok güçtür. Bu devrim, Kopernik’in başlangıç oluşturduğu, fakat ondan sonra oluşan radikal bir gelişmeyi, dünya görüşünde köklü bir değişikliği ifade etmekle önemlidir.
Kuşkusuz, Kopernik’i yeni bir sistem aramaya iten başlıca neden, Batlamyus sisteminde gözden kaçmayan bazı yetersizlikler olmuştur. Örneğin, görülüyordu ki, yer küresi evrenin sabit merkezi olarak düşünüldüğünde gezegenlerin konumlarını gerçeğe uygun hesaplama olanaksızdır. Bu gözlemden hareket eden Kopernik, tartışmaya şu sözlerle girer:
“Gözlenen her yer değişimi, ya gözlenen nesnenin hareketinden , ya da her ikisinin hareketinden meydana gelir. Eğer yer küresinin bir hareketi varsa, bu hareket onun dışında bulunan her şeyde ters yönde bir hareket olarak farkedilebilmelidir. Sanki o şeyler hareket halinde, yer küresi ise sabitmiş gibi. Aeneas’ın Virgil’de dile getirdiği ilişkiye benzer bir ilişki;”gemimiz limanı terk ederken, köy ve kentler hızla geriye çekilir. ” “O halde, ”diyor Kopernik “sabit yıldızlar küresinin hareketi görünüşten ibarettir;günde bir dönüş yapan şey yıldızlar kümesi değil, bize sabit görünen yer küresinin kendisidir”.
Bu tür açıklamanın kendisinden önce Siraküz’lü Hicetas, hatta ondan da önce bazı Pythagoras’çılar tarafından ileri sürülmüş olduğunu belirten Kopernik , sözlerini şöyle sürdürür:
“Biri çıkar, yerkürenin günlük dönüşünden başka bir haraketinden daha söz ederse hiç şaşmamalı. Rivayete göre, iyi bir matematikçi olan Pythhogaras’çı Philolaus, yerkürenin kendi ekseni etrafında dönüşünden başka çeşitli hareketlerle uzayda ilerlediğini, daha doğrusu gezegenlerden biri olduğunu söylediği için Platon kendini tutamamış, onunla görüşmek üzere hemen İtalya’ya hareket etmiş”.
Kopernik’in kökeni Aristarkus ve Phythagoras’çılara uzanan heliosentrik sistemi önerirken, bunun yol açacağı tepkileri daha baştan sezinlediği görülmektedir. Bu yüzden kitabının yayınlanmasını uzun süre bekletmiş, ancak dostlarının ısrarı üzerine yayınlamayı kabul etmiştir. Yazılış biçimi yönünden de kitabın basım işiyle uğraşan dostu Osiander, bir teolog olarak doğacak tepkileri göz önüne alarak yazdığı önsözde, önerilen sistemin bir hesaplama aracı olmaktan ileri gelmediği konusunda okuyucuyu uyarır. Ona göre, sistem sadece matematiksel olarak doğru sayılabilir;felsefi doğruluğu söz konusu değildir
.
(
) Kilisenin tepkisini önlemeye yönelik bu ayırım oldukça ilginçtir. Kilise ve kilisenin öğretisine bağlı pek çok kimse için Kopernik sistemi yanlış, fakat açıklama yönünden elverişli bir hipotezden başka bir şey değildi. Katolik kilisesi bu tutumunu 1822’ye kadar sürdürmüştür.
Aslında endişeye fazla yer yoktur:kilise bu dönemde oldukça geniş bir hoşgörü içindedir. Kitap da kolayca anlaşılır türden değildir. Nitekim, on altıncı yüzyıl boyunca önemli bir tepki görülmez. Sadece bazı entellektüellerin küçümsemesine ve bu arada Martin Luther’in şu kınamasına hedef olur Kopernik:
“Bu budala, tüm astronomi bilimini ters-düz etme hevesindedir. Oysa kutsal kitap bize, Joshua’nın yerküresini değil, güneşi durdurduğunu söyler. ”
Calvin de kutsal kitabın bir ayetine yollama yaparak şöyle sorar:”Kopernik’i kim kutsal ruhun üstünde tutabilir?”
1610’a dek Katolik kilisesi bu tür kınamalar dışında kalır. Fakat giderek kuşkular artar, Giordano Bruno’nun yakılmasıyla birlikte kilise tedirginliğe düşer;Kopernik’in ateist olduğu düşüncesi yayılır;sistemin Hristiyanlık’ın özüne ters düştüğü görüşü kuvvet kazanır.
Büyük bir düşünce devrimine yol açan heliosentrik sistemde Kopernik’in payı büyük değildir. Kopernik eski bir görüşü canlandırmakla elbette büyük bir iş yapmıştır. Fakat, asıl önemlisi onu büyük bir gözlemci olan Tycho Brahe ile eşsiz bir astronom olan Johannes Kepler’in izlemiş olmasıdır.
0 Yorumlarınız