Obama ve Beyonce Birlikte Mi?

Washington Post öyle bir iddia ortaya atacak ki...


The Washington Post'un yarınki baskısında (11 Şubat) ABD Başkanı Barack Obama ve Beyoncé'nin ilişki yaşadığına yönelik bir haber yayınlanacağı iddia edildi.

Haberin yayınlanacağını ise, gazete çalışanlarından biri sızdırdı.

Haber yalan arkadaşlar böyle bir şey olması söz konusu değil, Beyonce Obamayı başkan olmadan öncede destekliyordu. Fikirlerine ve düşüncelerine saygı duyup desteklediği bir siyasetçi sadece.

Hatta Beyonce'nın bebeginin Obamadan oldugu söyleniyor, işte buna çok gülerim bebeğe bir bakın aynı Jay Z :D :D 



Read more

Umut Mungan Kimdir?

X Factor Türkiye yarışmasına Seni Facebook'ta Dürttürürmüyüm şarkısıyla takılmış ve tüm jüri üyülerinin beğenisi kazanmıştır.

https://www.facebook.com/umut.mungan1 resmi facebook hesabıdır.









Read more

Ferah Zeydan Kimdir? Hayatı

resmi facebook sayfası https://www.facebook.com/ferah.zeydan resmi twitter hesabı https://twitter.com/FerahZeydanTR
20.02.1994 Suriye Tartous Doğumlu. Kendisi hariç 2 erkek kardeşi olan Ferah Ailenin en küçük çocuğudur . Müziğe 8 Yaşında başlayan Ferah Zeydanı keşfeden ilk insan ,İlk okulun da ki Müzik Öğretmeni Muzaffer Beydir. Sesi keşfedildikten sonra Gitar kursuna yazılmayı hayal ediyordu .Ailesinin Maddi durumu Elverişli olmadığı için bu hayalini hemen gerçekleştiremedi. Okulunda Açılan bir gitar kursuna zoraki yazılabildi.Ardından Ailesi ona büyük bir sürpriz yapıp istediği gitarı alabildi. Diğer arkadaşlarından daha hırslı olan Ferah 4 ay sonra amatör şarkı söyleyebiliyor ve istediğini çalabiliyordu. 3 sene boyunca kendi şehrinde okullar arası sokaklarda olmak üzere konserler verdi. Daha sonra İskenderun ' dan babasının işi dolayısıyla taşınmak zorunda kalan Ferah Büyük bir hayal kırıklığıyla Muğla Fethiye ' ye Taşındı. Gazi İlk Öğretim okulunda 1 ay okudu Ve yine Popilerliğini koruyarak okulun en gözde Öğrencilerinden olmayı başardı . Ve yine Babasının işi dolayısıyla Mersine Taşınan Ferah . Faris Kokulu İlköğretim okuluna başladı. Yine Sesiyle ön plana geçmeyi başaran Ferahı Tüm okulu Tanıdı Ve Mersinde ki Müzik Dünyasını Kurdu. Onu Herkes Gitarıyla Tanıdı. Mersinde ki çoğu okullarda Konser veren Ferah.Orta okul Mezunu Oldu. Daha sonrasında Mersin Nevit Kodallı Güzel Sanatlar lisesinin Müzik bölümünü kazandı.Babası iş icabı bu Sefer Ferahın Doğum yeri olan Suriye 'ye gitti. Babasının şanssızlığından dolayı geçim sıkıntısı yaşayan Ferah . Bir gün Gitarını alıp Mersin Foruma Gidip Gitar kılıfını yere açarak şarkı söyledi . Ve Büyük ilgi odağı haline gelmeyi başaran Ferah. Büyük bir mutlulukla Kazandığı parayı annesine veren Ferah Çok mutlu oldu. iki Buçuk yıl sokak müzisyenliği yapan Ferahı Mersinin çoğu tanıdı. Sesini duyurabilmek için bağırarak şarkı söyleyen Ferahın Sesi çok yorgun düşmüşken .Mersin ALLEGRO MOSSO'da Haftanın 6 günü sahne almaya başladı . Bir buçuk yıl sahnesini devam ettirdikten sonra. Talihsiz bir olay nedeniyle Orada sahne almayı bıraktı. Daha sonrasında X Factor Türkiye Adlı ses yarışmasına katılan Ferah Ön Elemeyi Geçti. Lise Mezunu olan Ferah Geçimini sürdürebilmek için Şuan MADRİD RESTO&BAR DA Pazartesi hariç Her gün Sahne Almakta .Onun ideali Bir gün Hiç kimse Para Vermese de TV 'ye Çıkıp sesini Türkiye'ye Duyurmak. Ferahın 8 yaşından Beri hedefi ve İdeallerine Ulaşması Belkide Hayatın ona Vereceği Tek Bir Şansa Bağlı..



Read more

İlyas Yalçıntaş Kimdir?

https://twitter.com/ilyas_yalcintas resmi twitter hesabıdır. 
Resmi facebook hesabı ise https://www.facebook.com/yalcintasilyas
profili ise https://www.facebook.com/profile.php?id=1261443258&ref=tn_tnmn

7 Mart 1989 istanbul doğumludur. Lise eğitimi Küçükcekmece IMKB Anadolu lisesinde tamamlamıştır.

X Factor yarışmasına kendi bestelediği İncir şarkısıyla katıldı ve tüm Türkiye'nin bir anda dikkatini çekti.








Read more

Ahmet Hamdi Tanpınar - Saatleri Ayarlama Enstitüsü Romani Özeti ve Konusu

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" Romanı

Romanın Konusu

Saatleri Ayarlama Enstitüsü, çocukluğu yoksul bir ailede geçen, hayatı boyunca saatlerle içli dışlı olan, sayısız iş değiştirmesine karşın Halit Ayarcı ile tanışıncaya kadar yoksulluktan bir türlü kurtulamayan, dürüst, gerçekçi, akılcı olmaya çalışsa da çevresinin etkisiyle, yalanlarla kuşatılmış bir hayat süren Hayri İrdal’in anıları şeklinde kaleme alınmış ve eleştirmenlerce Türkiye’nin Tanzimat öncesinde başlayan, Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar devam eden bir döneminin alaycı ve eleştirel anlatımı olarak nitelenmiş bir romandır.

Olay Örgüsü

Roman, “Büyük Ümitler”, “Küçük Hakikatler”, “Sabaha Doğru” ve “Her Mevsimin Bir Sonu Vardır” olmak üzere dört bölümden oluşmaktadır.

Birinci Bölüm

Bir kayyumun oğlu olan Hayri İrdal 1895 doğumludur. Çocukluğu, Abdülhamit devrinde ve Edirnekapı semtinde geçer. Saatle ilk tanışıklığı, 10 yaşındayken, sünnetinde dayısının kendisine bir saat hediye etmesi ile olur.

O zamanlar her mahallede, insanların saatlerini ayarlamaları için muvakkithaneler vardır. İyi bir öğrenci olmayan Hayri İrdal, muvakkit (saatçi) Nuri Efendi’nin yanına çırak olarak girer. Hayri İrdal; çelebi, görmüş geçirmiş, filozof biri olan ustasından çok şey öğrenir.

Bu arada, Hayri İrdal’ın baba dostu ve eski bir Şura-yı Devlet azası (Danıştay üyesi) olan Abdüsselam Bey ve çevresindeki mahalle eşrafı, olmayacak hayaller peşindedir. Bir yandan Kayser Andronikos’un hazinesini bulmayı, bir yandan da Artistidi Efendi’nin eczanesinde yaptıkları deneylerle altın üretmeyi ümit etmektedirler. 1912 yılının şubatında bir gün Artistidi Efendi, eczanesinde deney yaparken çıkan yangında ölür. Aynı yıl muvakkit Nuri Efendi de hayatını kaybeder.

Hayri İrdal’ın, varlık durumu iyi olan, ancak ailesine bir faydası dokunmayan halası Zarife’nin öldüğü haberi gelir. Bütün mirası Hayri’nin babasına kalacaktır. Ancak tam defnedilirken kefenini yırtarak yeniden canlanır. Daha sonra da mahalle eşrafından Avcı Naşit Bey ile evlenir. İkinci hayatında artık daha eli açık, yaşamın tadını çıkaran bir kişiliğe bürünmüştür.

Hayri İrdal Birinci Dünya Savaşı’nda askere alınır ve savaşın bitiminde terhis edilerek İstanbul’a döner. Babası savaş sırasında ölmüştür.

İkinci Bölüm

Hayri İrdal, Abdüsselam Bey’in teşvikiyle Posta Telgraf Mektebi’ne girer. Abdüsselam Bey’in yetiştirmesi Emine ile evlenir. Okulu bitirdikten sonra Tünel İdaresinde çalışmaya başlar. Kızları Zehra doğar. Abdüsselam Bey, Zehra’ya, Hayri’nin annesi Zahide’nin adı yerine yanlışlıkla kendi annesi Zehra’nın adını vermiştir. Torunu Zehra’yı annesinin yerine koymakta ve tüm servetini ona bırakmak için vasiyetnameler hazırlamaktadır. Abdüsselam Bey’in ölümünden sonra; hukuken geçersiz olan bu vasiyetnameler ve söz arasında adını andığı, olmayan “şerbetçibaşı elması” yüzünden Hayri’nin başı derde girecek ve mahkemelerde sürünecektir.

Hayri, mahkemedeki tavırları nedeniyle ruh hastası zannıyla Adli Tıp’a sevk edilir. Orada Doktor Ramiz ile tanışır. Ramiz, Viyana’da psikanaliz eğitimi görmüş bir ruh hekimidir. Psikanalizin bütün hastalıklara, hatta ülkenin tüm sorunlarına çözüm yolu olduğuna inanır. Hayri, Doktor Ramiz tarafından “baba kompleksi” teşhisiyle aylar boyunca “tedavi edilir”. Oysa hasta falan değildir. Asıl hasta olan Doktor Ramiz’dir. Hayri hâkim tarafından dava dışı bırakılarak serbest kaldıktan sonra Fener Postanesi’ne girer.

İş çıkışlarında Doktor Ramiz ile birlikte Şehzadebaşı’nda bir kahveye uğramaya başlarlar. Kahvede konuşulanlar gayri ciddi konulardır. Amaç sadece vakit geçirmektir. Ciddi sorunların konuşulmasından özellikle kaçınılır.

Hayri’nin hasta olan karısı Emine ölür. Doktor Ramiz Psikanaliz Cemiyeti’ni kurar. Hayri İrdal cemiyetin müdürü olur.

Hayri İrdal, bir süre sonra ikinci karısı Pakize ile evlenir. Genç, lüksü ve tüketimi seven bir kadın olan Pakize’nin anne ve babası ölünce iki kız kardeşi de onların yanına taşınırlar.

Hayri İrdal bu defa da İspritizma Cemiyeti’ne katılır ve bu cemiyetin muhasebecisi ve kâtibi olur. Cemiyetin toplantılarında ruh çağırma seansları düzenlenmektedir.

Üçüncü Bölüm

Bir gün kahvede, Doktor Ramiz, Hayri İrdal’ı, okul arkadaşı Halit Ayarcı ile tanıştırır. Halit, politikacılarla ve üst düzey devlet görevlileri ile iyi ilişkiler içinde bulunan bir iş adamıdır. Onun için en önemli şey yenilik ve para kazanmaktır. Hayatı yalanlar üstüne kurulmuş bir dolandırıcıdır. İnsanları, kendi amaçları doğrultusunda kullanmayı iyi bilir. İkna gücü çok yüksektir. Hayri İrdal’ın saatlerden anladığını gören Halit, ona değer verir, iltifatlar eder. Hayri, hem Halit Ayarcı’ya, hem onun ileri gelen dostlarına hayran olmuştur.

Ayarcı, İrdal’a birlikte çalışmayı önerir. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü (SAE) kurarlar. Enstitü, daha ne iş yapacağı belli olmadan geçici binasında çalışmaya ve kadrosunu oluşturmaya başlar. Enstitünün müdürü Ayarcı, müdür yardımcısı İrdal’dır. Tanıtım amacıyla Muvakkit Nuri Efendi’nin sözlerinden yüz kadar slogan üretirler ve her birinden biner adet basıp şehre dağıtırlar. Yarısı politikacıların, yarısı da Ayarcı ile İrdal’ın önerdikleri kişilerden oluşan kadro giderek büyümekte, devletten ödenekler alınmakta, ancak yapılan bir iş bulunmamaktadır. Bu arada Doktor Ramiz’i, İrdal’ın kızı Zehra’yı, kahveden ve cemiyetlerden tanıdıkları birçok insanı işe alırlar. Enstitü fikrine baştan beri inanmayan Hayri İrdal, hiç bir iş yapmadan maaş almaktan dolayı rahatsızdır.

Bununla birlikte Hayri İrdal artık değişmiş, kendine güvenli, rahat bir insan olmuştur. Refah düzeyi yükselmiş, ailesiyle birlikte mutlu bir hayat sürmeye başlamıştır. En azından dışarıya verdiği izlenim budur.

İrdal’ın eski patronu Cemal Bey, eşi Selma’dan boşanmıştır. İrdal Selma’ya da iş teklif eder. Selma enstitüde çalışmaya başlar ve İrdal’ın metresi olur. Bu arada Hayri’nin karısı Pakize de eşini Halit Ayarcı ile aldatmaktadır.

Halit Ayarcı’nın baskısıyla Hayri İrdal, hayali bir kişi olan Ahmet Zamani hakkında “Şeyh Ahmet Zamani ve Eseri” adlı bir kitap yazar. Sözde bu kişi IV. Mehmet zamanında yetişmiş ünlü bir saatçi olup Graham’dan önce rabia (salisenin altmışta biri) hesaplarını bulmuştur. Kitap SAE yayını olarak basılır ve çıkar çıkmaz büyük ilgi görür. Yabancı dillere çevrilir. Ünlü Hollandalı bilgin Van Humbert, İrdal ile tanışmak için İstanbul’a kadar gelir.

İrdal’ın halası Zarife Hanım, Halit Ayarcı’nın önerisiyle Saat Sevenler Cemiyeti’ni kurar ve başkanlığa getirilir. Hürriyet Tepesi’ndeki arsasını da hizmet binası yapılması için SAE’ne hediye eder.

Zaman zaman gazetelerde SAE, Ayarcı ve İrdal aleyhine yazılar yayımlanmaktadır. Bu yazılar Ayarcı’nın ve İrdal’ın şevklerini kırmak yerine “iş”e daha da sıkı sarılmalarına yol açar.

Hayri İrdal’ın buluşu olan “nakit ceza sistemi” (saati genel saatlere uymayanlardan alınan para cezası), SAE’nin gelirlerini artırdığı gibi saygınlığını da doruğa çıkarır. Yurt dışında da benzer enstitüler ve cemiyetler kurulur.

Dördüncü Bölüm

Hayri İrdal’ın, “Mübarek” adını verdiği ayaklı bir saati vardır. Roman boyunca bu saatten bir insan gibi söz edilir. Bir bakıma o da roman karakterlerinden biridir. SAE’nin Hürriyet Tepesi’nde inşa edilen, Mübarek benzeri ayaklı bir saat şeklindeki yeni binasının projelerini Hayri İrdal hazırlar.

Bu arada oğlu Ahmet ile arası düzelen İrdal kendini mutlu hissetmektedir. Hayri İrdal’ın Emine’den doğan ikinci çocuğu olan Ahmet, babasının içinde yaşadığı, yalanlarla dolu çevreye hiç bir zaman girmemiş, Tıbbiye’yi bitirince ülkesine hizmet etmek üzere Anadolu’ya gitmiştir.

Bir de kooperatif kurularak SAE personelinin oturması için Saat Evleri Mahallesi kurulur. SAE’nin hizmet binasının projelerini İrdal’ın hazırlamasını övgüyle karşılayan enstitü çalışanları, oturacakları evlerin klasik tarzda olması konusunda direnç gösterirler. Çalışanların, kendi çıkarlarına ucu dokunan yeniliklere karşı olmaları, Halit Ayarcı’nın gerçeği anlamasına ve moral olarak çökmesine yol açar. “O halde bu adamlar bana inanmıyorlar. Beyhude yere buraya toplanmışız! Beyhude yere uğraşmışız!” der.

SAE’de inceleme yapan Amerikalı bir heyetin, enstitünün gereksizliğine dair verdiği rapor üzerine, enstitünün lağvedilmesi emri gelir.

Ortalıkta görünmeyen Halit Ayarcı, İrdal’ın evindeki bir davet sırasında çıkar gelir. SAE’nin lağvedilmesine dair kararı düzelttirmiş, sürekli bir tasfiye komisyonu kurulması ve ayar istasyonlarında çalışanlar hariç SAE personelinin bu komisyonda görevlendirilmesi yönünde bir karar aldırmıştır.

Bununla birlikte, aldandığını düşünen Halit Ayarcı bu komisyonda çalışmak istemez. Bir süre sonra da bir trafik kazasında ölür.

Değerlendirme

Romanın başlıca kahramanları Hayri İrdal ve onun çok sevdiği saatlerdir. Esasen, sıradan bir insan görünümündeki İrdal’ın, saatlerle iç içe süren yaşamının bir romana konu edilmesi kendi içinde “komik” unsurunu barındırmaktadır. Bu durum, Tanpınar’ın kültürel birikimiyle ve fikir adamı kimliğiyle birlikte değerlendirildiğinde romandaki “komik” olayların aslında bir şeyleri simgelemek ve eleştirmek amacıyla anlatıldığı düşüncesini uyandırmaktadır. Buradan yola çıkarak Hayri İrdal’ın Türk toplumunun sıradan bireylerini, saatlerin de zaman kavramını simgelediği söylenebilir. Romanda saatler ve zaman kavramı önce muvakkithaneler, sonra SAE olarak kurumlaştırılmakta, Hayri İrdal ise çocukluğunda bir muvakkithanede, olgunluğunda da SAE’de çalıştırılmak suretiyle zaman kavramıyla kopmaz bir bağ içinde gösterilmektedir.

Diğer yandan Muvakkit Nuri Efendi ile Halit Ayarcı arasında kurulan bağ ise tam bir karşıtlık ilişkisidir. Her ikisi de saatlerden (zamandan) para kazansalar da, biri dürüst ve özverili çalışmayı, geleneksel değerleri, mesleğe saygıyı simgelerken; öbürü, saati ve zamanı sadece göstermelik bir unsur olarak ve insanların gözünü boyamak için kullanan bir dolandırıcıyı simgelemektedir. Bir başka deyişle Nuri Efendi eskiyi ve Doğu’yu, Ayarcı ise yeniyi ve Batı’yı temsil etmektedir denilebilir.

Hayri İrdal da Türk toplumu gibi zaman içinde birçok değişimlerden geçmektedir. Bu arada bir takım çevreler, kendi çıkarları ya da inançları doğrultusunda Hayri İrdal’ı yönlendirmektedir. Söz konusu yönlendirme bir takım gerçek dışı ya da uygulanamaz amaçlar doğrultusunda olsa dahi, bir süre sonra iş o hâle gelmektedir ki o da kendisine söylenenlere inanmakta, hatta bu inançların ateşli bir taraftarı olabilmektedir.

Romandaki Doktor Ramiz karakterinin, yazarın gözünde Türk aydınını simgelediği söylenebilir. Doktor Ramiz, çok önemsediği mesleğini bile layıkıyla yerine getirme becerisinden yoksun, olayların akışına kendini bırakmış bir karakterdir.

Romanda doğru ile yalan, hayal ile gerçek birbirine karışmış durumdadır. Örneğin Abdüsselam Bey ve arkadaşları bir hazinenin peşinde koşar ve altın imal etmeye çalışırken, bu çabalarının boş birer hayal olduğunun farkında değildirler. Halit Ayarcı, yenilik düşüncesiyle içi boş bir kurum yaratırken (kahvenin, psikanaliz derneğinin, ispritizma derneğinin ve saat sevenler derneğinin de içi boştur), bu kurumun işe yarayacağına gerçekten inanmıştır. Şu anlamda ki, bu kurumda somut bir iş yapılmasa bile, insanlar yenilik fikrine, “modern” olana alışacaklar, değişimi benimseyeceklerdir. Bu durumda gerçekten çalışarak, üreterek kazanmak, değer verilen bir şey olmaktan çıkacak, üretmeden kazanmak daha değerli hâle gelecektir. Kendi değer yargıları ve doğruları paralelinde bu duruma karşı çıkan, eleştiren insanlar ise dışlanacaklardır.

Burada, devlet eliyle zenginler yaratılmasına ve bürokrasiye yöneltilmiş yoğun ve acı bir eleştiri göze çarpmaktadır.

Hayri İrdal roman boyunca bir ikilem içindedir. Sanki Nuri Efendi ile Halit Ayarcı arasında sıkışıp kalmış gibidir. Eski ile yeni arasında, aileden ve Nuri Efendi’den aldığı değer yargıları ile Halit Ayarcı’nın değer yargıları arasında bir ikilemdir bu. Eskiyi ve ailevi değerlerini savunmaya devam etse yoksulluktan kurtulamayacak, sürekli iş değiştirecek, patronların baskılarına boyun eğecektir. Oysa Halit Ayarcı ve çevresinin yeniliğe, kazanmaya endeksli değer yargılarına uyum göstermesi hâlinde, her ne kadar vicdanen rahatsız olsa da refaha erişecek, ailede ve toplumda saygınlık kazanacak, hatta uluslararası bir üne kavuşacaktır.

Burada çalışmanın ve üretmenin bir değeri olmadığı gibi, okumanın, öğrenmenin, bilgi sahibi olmanın da bir değeri yoktur. Doğru düzgün bir öğrenim hayatı olmayan Hayri İrdal gibi bir kişi, olmayan bir bilgin hakkında bir kitap yazabilmekte, mimari projeler hazırlayabilmektedir. Bütün bunlar, toplumun, bilim dünyasının, profesyonel hayatın içinde bulunduğu çarpıklıkları trajikomik bir biçimde sergilemektedir.

Öte yandan gerçek anlamda çalışmanın, üretmenin ve topluma hizmet etmenin değerine inanan Ahmet karakteri romanda fazlaca ön plana çıkarılmamış ve bu yolla çarpıklığın derinliği daha bir vurgulanmak istenmiştir.

Romanda kimin akıllı, kimin deli; kimin normal, kimin anormal olduğu da birbirine karışmıştır. Psikanaliz uzmanı Doktor Ramiz mi delidir, yoksa onun hastası konumundaki Hayri İrdal mı? Şaka olsun diye “şerbetçibaşı” elmasından söz eden Hayri İrdal mı anormaldir, yoksa onun bu sözüne inanıp hayatı boyunca bu konuyu öne sürenler mi? Bu arada Hayri İrdal da kendi yaşamında deli-akıllı, normal-anormal hâller arasında gidip gelmektedir. Kimi zaman SAE fikrinin saçmalığını öne sürmekte, kimi zaman onun en inançlı savunucusu olmaktadır. Kimi zaman karısının kendini aldattığını fark etmemekte, kimi zaman o da karısını aldatmaktadır.

Romanda yaratılan bu çelişkili durumlar, bir anlamda Türk toplumunun gel-gitlerini, karmaşasını, karmaşıklığını gösteren birer anlatım unsuru olarak kullanılmıştır..

Tahsin Yücel’e göre romanda anlatılan, bir gerçekten çok, anlamsızlık düşüncesidir. Yücel, Tanpınar’ın, anlamsızlık fikrini, bir çevrenin iki ayrı çağı içinde ele aldığını ve gözler önüne serdiğini belirtir.

Kullanılan Anlatım Tekniği

Berna Moran, romanın hiciv tekniğiyle yazıldığını belirtir. Moran’a göre, Hayri İrdal, çağın ve olayların içinde olmasına karşın, diğerlerinden farklı kişiliğiyle her şeye dışarıdan bakan bir karakter olarak çizilmekte ve böylece “topluma bir yabancının gözüyle bakma” ve ironi (söylenen sözlerin, bu sözlerden çıkan anlamın tersini ifade etmesi) yöntemi uygulanmaktadır. Moran, yazarın, hiciv tekniğini kullanırken gülmecenin çeşitli yöntemlerinden ustalıkla yararlandığına değinir.

Sonuç olarak; başlıca teması olan “zaman” kavramını saatlerle, bir değişim içinde gösterilen Türk toplumunu da ben anlatıcı Hayri İrdal ile simgeleyen Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Türk toplumunun Tanzimat öncesinde başlayıp Cumhuriyet’e ve sonrasına uzanan dönemini hiciv yoluyla eleştiren bir düşünce romanıdır. Eleştirilen, toplumun geçmişten ve geleneksel değerlerden tamamen koparak “yeni”ye ve Batı’ya yönelmesi, bunun da bir köksüzlüğe, bir yapaylığa, bir değerler karmaşasına yol açmasıdır.

Yararlanılan Kaynaklar

1. Demiralp, Oğuz: “Aydaki Adam”, kitap-lık, sayı 40, Mart-Nisan 2000, s.92.
2. Kaplan, Mehmet: Edebiyatımızın İçinden, 2. B. İstanbul, Dergah Yayınları, 1998.
3. Moran, Berna: Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış, C.I, 13. B. İstanbul, İletişim Yayınları, 2002.
4. Tanpınar, Ahmet Hamdi: Saatleri Ayarlama Enstitüsü 9. B., İstanbul, Dergah Yayınları, 2004.
5. Yücel, Tahsin: “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”, kitap-lık, sayı 40, Mart-Nisan 2000, s.130.
Read more

Mustafa Can Aksoy Kimdir? Kedi Katili

Mustafa Can Aksoy kediyi bıcaklayarak kedinin kuyruğundan sürüyerek ölümüne sebebiyet vermiştir..

Can Aksoy'un acilen cezalandırılması ve tedavi altına alınmasını istiyosanız sizlerde bir imza atınız.

İmza Kampanya Ve Dilekçe Örneği İçin Tıklayın

O İğrenç Videoyu İzlemek İçin Tıklayın


To:
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Rektörlüğü
Eskişehir Valiliği
orman su bölge müdürlüğü
başbakanlık
kültür ve turizm bakanlığı özel kalem
TBMM 
öğrencilerinizden edebiyat bölümü öğrencisi Can Aksoy kediyi bıcaklayarak kedinin kuyruğundan sürüyerek ölümüne sebebiyet vermiştir.. can aksoyun okuldan atılıp gereken cezanın verilmesini istiyoruz.. rektörlük no :0 222 2393750
Sincerely,
[Your name]
Read more

12. Sınıf Türk Edebiyatı Sayfa 57 - 58 Soruları ve Cevapları ( Lider Yayınları )

Ölçme ve Değerlendirme
1. Aşağıdaki cümlelerin bildirdiği yargılar doğru ise karşılarına “D”, yanlış ise “Y” yazınız.
• Öz şiir anlayışının ilk belirtileri Ahmet Hâşim ve Yahya Kemal Beyatlı’da görülmüştür. ( D )
• Öz şiir anlayışını benimseyen şairlerde biçim kaygısı görülmez. ( Y )
• Öz şiir anlayışıyla yazılmış şiirlerde bireysel konular hece ölçüsü kullanılarak modern bir söyle­yişle ifade edilmiştir. ( D )

2. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerlere uygun kelimeleri yazınız.
• Batı edebiyatındaki sembolist akım edebiyatımızda ÖZ ŞİİR anlayışını benim­seyen şairleri etkilemiştir.
• Öz şiir anlayışının oluşmasında Milli Edebiyat Dönemi şiir hareketleri etkili olmuştur.
• Öz şiir anlayışında bireysel konulara ağırlık verilmiştir.

3. Aşağıda verilen şairlerden hangisi Oz şiir anlayışı dışındadır?
A) Ahmet Hamdi Tanpınar
B) Cahit Sıtkı Tarancı
C) Ziya Osman Saba
D) Necip Fazıl Kısakürek
E) Faruk Nafiz Çamlıbel

CEVAP: E

4. Aşağıda verilenlerden hangisi Öz şiir anlayışının özelliklerden biri değildir?
A) Biçim çabasının ön planda olması
B) Sade bir dil kullanılması
C) Sembollerden yararlanılması
D) Hece ölçüsünün kullanılması
E) Mahalli unsurların ihmal edilmesi

CEVAP: E

5. “Şiirinin teması genellikle çocukluk yıllarına duyduğu özlemdir. Ayrıca insan sevgisi, yaşama tutku­su ve aile mutluluğu da şiirlerinde dile getirdiği temalardandır. O; sevgi, güzellik, mutluluk şairidir. Sebil ve Güvercinler, Nefes Almak, Geçen Zaman şiir kitaplarıdır.”
Bu parçada tanıtılan şair aşağıdakilerden hangisidir?
A) Yaşar Nabi Nayır
B) Sabri Esat Siyavuşgil
C) Cevdet Kudret Solok
D) Vasfi Mahir Kocatürk
E) Ziya Osman Saba

CEVAP: E

6. Aşağıda verilen yazar – eser eşleştirmelerinden hangisi yanlıştır?
A) Ziya Osman Saba – Mesut insanlar Fotoğrafhanesi
B) Sabri Esat Siyavuşgil – Odalar ve Sofalar
C) Yaşar Nabi Nayır – Kahramanlar
D) Vasfi Mahir Kocatürk – Bizim Türkler
E) Cevdet Kudret Solok – Değişen İstanbul


CEVAP: E
Read more

12. Sınıf Türk Edebiyatı Sayfa 93 - 94 Soruları ve Cevapları ( Lider Yayınları )

12. Sınıf Türk Edebiyatı Kitabı Cevapları – Lider Yayınları 2013-2014- Garip Hareketi -Ölçme ve Değerlendirme – (Sayfa 93-94)
1.  Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerlere uygun kelimeleri yazınız.
•  Garip şiir hareketi 1940 yılında ortaya çıkmıştır. (1940-1950 yıllarında etkili olmuştur.)
•  Garip şiir hareketi Batı’daki sürrealizm akımından etkilenmiştir.
•  Garip şiir hareketinin temsilcileri Orhan Veli Kanık, Oktay Rıfat Horozcu ve Melih Cevdet Anday‘dır.

2.  Aşağıdaki cümlelerin bildirdiği yargılar doğru ise karşılarına “D”, yanhş ise “Y” yazınız.
•  Garip şiir hareketinin anlayışını kamuoyuna Oktay Rifat Horozcu açıklamıştır. ( Y)
•  Garipçiler ile Toplumcu Gerçekçiler serbest nazım tekniğini kullanmada farklılık gösterir. ( D )
•  Garip şiirinde Türk tarihi ile ilgili temalara yer verilmemiştir. ( D )

3.  Aşağıda verilen dizelerden hangisi Garip şiir anlayışına uygundur?
A)  Kuş gibi uçarım yollarda
Koluma takınca karımı
B)  Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü.
C)  Dilek yolunda ölmek Türklere olmaz tasa,
Türk’e boyun eğdirir yalnız töre ile yasa.
D)  Çoban kaval çaldı, sordu bülbüle:
“Sürülerim hani, ovam nerede?”
E)  Gurbetten gelmişim yorgunum hancı,
Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş…

CEVAP: A
4.  “Serbest şiirin öncülerindendir. Yerleşik şiir kurallarına karşı çıkmakla birlikte söz sanatlarından ve şiirsellikten tam anlamıyla kopamamış, daha sonraları İkinci Yeni Şiir anlayışına yaklaşmış, Toplum­cu Gerçekçi anlayışta şiirler de yazmıştır. Yaşayıp Ölmek, Aşk ve Avarelik Üstüne Şiirler, Perçemli Sokak önemli eserlerindendir.”
Bu metinde tanıtılan sanatçımız aşağıdakilerden hangisidir?
A)  Edip Cansever
B)  Melih Cevdet Anday
C)  Orhan Veli Kanık
D)  Oktay Rifat Horozcu
E)  Cemal Süreya

CEVAP: D
5.  Aşağıda verilenlerden hangisi Garip şiirinin anlayışına uygun değildir?
A)  Günlük konuşma dilinden yararlanma
B)  Şairane üslubu benimseme
C)  Sıradan insanın dünyasına eğilme
D)  Şiirde mizah ve ironiye yer verme
E)  Ölçü ve kafiyeye karşı çıkma

CEVAP: B
6.  Aşağıdakilerden hangisi Melih Cevdet Anday’ın eserlerinden biri değildir?
A) Garip  B) Rahatı Kaçan Ağaç  C) Telgrafhane
D) Yan Yana  E) Vazgeçemediğim

CEVAP: E
7.  Aşağıda verilen yazar – eser eşleştirmelerini doğru bir biçimde yapınız.

Orhan Veli Kanık-Yenisi
Oktay Rıfat Horozcu – Yaşayıp Ölmek
Melih Cevdet Anday – Teknenin Ölümü
Read more

10. Sınıf Edebiyat Sayfa 112 - 113 Soruları ve Cevapları ( Biryay Yayınları )

SAYFA 112
c. Mevlânâ'nın fikirleri, inançları.yaşamı ve hayat felsefesinin Mesnevi'ye nasıl yansıdığını aşağıya not ediniz.CEVABI BURADA...
Mevlânâ’nın fikirlerinin temelinde ‘ilâhî aşk’, ‘gerçek kulluk’, ‘tolerans’ ve ‘hoşgörü’ bulunmaktadır.Mevlânâ’da aşk, hayatın aslıdır, özüdür; kâinatın yaratılış gayesidir. . Mevlânâ bu düşünceden hareketle, binlerce beyitte ilâhî aşktan bahseder./Ayrıca Mesnevisinde tasavvuf düşüncesini birbirine bağlı hikayelerle anlatır.
Anlama, Yorumlama...

1. Okuduğunuz metinlerden hareketle XIII-XIV. yüzyıla ait eserlerin oluşmasını sağlayan zihniyet hakkında bilgi veriniz.
Bu dönem eserleri tasavvuf zihniyeti etrafında şekillenmiştir
2. Battal Gazi ile Oğuz Kağan Destanı'ndaki Oğuz Kağan'ı kişilikleri ve olağanüstü özellikleri yönünden karşılaştırınız. İki kahramanın benzerlik ve farklılıklarını sıralayınız.

İslamın bütün emirlerini ahlâkını, adâlet, şefkat, insaniyet hükümlerini yerine getirir. Zayıfı, düşkünü kadını öldürmez, asla şarap içmez, harama bulaşmaz. İslam ilimlerini ve diğer dinleri oldukça iyi bilir. Dürüst, adaletli, alçak gönüllüdür. Tam bir Müslüman hayatı sürdürür. Derin bir manevi aşkı vardır.
Battal Gazi de savaş İslam için yapılmaktadır. Oğuz Kağan Destanında ise bireysel kahramanlık ön plandadır. Her ikisi, de kahramanlık temasını işlemişlerdir.Metnin teması eserin yazıldığı dönemin özelliklerini yansıtmaktadır. Temanın işlendiği zamanda Anadoluda savaşlar yapılmaktadır
Battalname , bazı olağanüstülüklerin işlenmesi yönüyle destan özelliği gösterir. Olay örgüsü, kişi mekan ve bir anlatıcının olması yönüyle günümüz hikayelerinin özelliklerini yansıtır.
16. eserin yazarı savaşa katılmış bir kişidir. Bu dönemde savaşlarda vak’a nüvistler vardır. Bunlar savaşa katılıp yaşananları yazıya geçirirlerdi.

3. Dede Korkut Hikâyelerindeki Türk aile yapısıyla günümüz aile yapısını bireylerin birbirleriyle ilişkileri yönünden karşılaştırınız. Benzerlik ve farklılıkları belirtiniz.
Dede Korkut hikâyelerinde aile, kutsiyetini tam manasıyla muhafaza etmekte; anne-baba-evlat ilişkisi saygı ve sevgi çerçevesinde sürdürülmektedir. Bunu sağlayan ise, küçük yaştan itibaren kişilerin, toplumsal rollerinin gereğince ihtimam gösterilerek yetiştirilmeleridir. Aynı şekilde bu yetişmede, yalnız anne baba değil, tüm toplum iş birliği içerisindedir. Dahası, toplumun "tam bilicisi" konumundaki Hak erleri de bu yetişmede en önemli manevi etken konumundadır.
4. Deli Dumrul Hikâyesi'ndeki Dede Korkut'un rolünü belirtiniz. Dede Korkut'un günümüz filmlerinde karşılaştığınız akıl danışılan, mesaj veren bilge kişiliklerle ilişkisini açıklayınız.
Dede Korkut simgesi, hikâyelerin değişmeyen motifidir. Oğuz boylarının başı derde girdiğinde veya sevinçli bir durumu olduğunda "Oğuz bilicisi" Dede Korkut'a danışır; o ne derse o yapılırdı. Çocuklara ad konulacağı zaman Dede Korkut çağrılırdı.
5. "Gördü dost, ağyârı- hâlinden - Ömer / Baktı etmiş'sırr-ı Hak' gönlünde yer." dizeleriyle anlatılmak istenen nedir? Açıklayınız. Bu düşünceyi, Mevlânâ'nın "Gel, gel, ne olursan ol yine gel, / İster kâfir, ister mecusi, / İster puta tapan ol yine gel." sözüyle ilişkilendiriniz...

6. "Dede Korkut'ta tarihe dayanma vasfının tabii bir neticesi olarak bir coğrafya vardır. Bu coğrafya görünüşte, ön planda Doğu Anadolu ve Azerbaycan sahasıdır. Fakat bunun arkasında ya doğrudan doğruya veya çok defa bu sahaya adapte edilmiş olarak Orta Asya'nın Türkistan coğrafyasının unsurları yatar. Böylece eser, destan olarak zamansız ve mekânsız olan masal ve efsaneden ayrılmış olur."
Muharrem Ergin'in değerlendirmesinden yararlanarak "Deli Dumrul" hikâyesiyle masalları karşılaştırınız. Benzer ve farklı yönlerini sıralayınız.

Deli Dumrul Hikâyesi >>>>>>>>Masal
Benzerlikler
Her ikisi de olay çevresinde gelişen metinlerdir.
Her ikisinde de metnin yapısını olay örgüsü, yer, zaman ve kişiler oluşturur.
İkisinde de hikaye edici ve betimleyici anlatım sıklıkla kullanılır.
Farklılıklar
Masallarda zaman ve mekan belirsizdir.Deli Dumrul hikayesinde mekanlar bellidir.
Masalda milli ve dini motifler bulunmaz,Deli Dumrul'da  ise milli ve dini motifler kişilerin sosyal durumları mevcuttur.

DEĞERLENDİRME:

1. Aşağıdaki cümlelerde boşbırakılan yerlere uygun sözcükleri yazınız.

• XIII. yüzyılda yaşamış olan MEVLANA, Mevlevi tarikatının kurucusudur.

• XIII -XIV. yüzyılda anlatmaya bağlı metinler MANZUM  ve MENSUR olmak üze-

re iki gruba ayrılır.

• XIII-XIV yüzyılda kahramanlık hikâyeleri, FETİH  ve GAZA  temalarını işlemesiyle
halkın ilgisini çekmişti.

MESNEVİDE  yalnız tarikat bilgileri verilmemiş; aynı zamanda efsanelerden, peygam-

berlere ve evliyalara ait menkıbelerden faydalanılan hikmetlere yer verilmiştir.

2. Aşağıdaki cümlelerin başına yargılar doğru ise "D", yanlış ise "Y" yazınız.

(D) Anadolu'da yaşayan Oğuz Türkleri XIII-XIV. yüzyılda İslamiyetin etkisi altında oldukları için din temasını o dönem hikâyelerinin eksenine almışlardır..

(D) Dânişmentnâme, Battal Gazi Destanı'nın devamı niteliğindedir.

(Y) Dede Korkut Hikâyeleri XII. yüzyılda yazıya geçirilmiştir

(D) Battal Gazi'nin olağanüstü bir kuvveti vardır. Peygamberin ve Hızır'ın yardımlarıyla her türlü zorluğu yener.

(D) XIII-XIV. yüzyıllardaki eserlerin kaynağı İslamiyet öncesi destanlar ve İslami dönemde oluşan hikâyelerdir.

(D) Dânişmentnâme'de anlatılan olaylar, Anadolu coğrafyasında geçmiştir.

(D) Mesnevi, aruz ölçüsüyle yazılmış, 25.618 beyitten oluşan bir eserdir..


3. Aşağıdakilerden hangisi Dede Korkut Hikâyelerinin özelliklerinden biri değildir?

A.Oğuz Türklerinin hayatını anlatması

B. Anonim bir ürün olması

C. Olayların geçtiği mekânın değişken olması

D.Olayların geçtiği zamanın kısa olması

E. Kahramanlık destanı niteliğinde olması

4. Aşağıdakilerden hangisi Dânişmentnâme için söylenemez?

A.İslami dönemin etkisinde olması

B. Canlı savaş tasvirlerinin olması

C. Hikâyedeki Melik Gazi'nin olağanüstü özelliklere sahip olması

D. Benzetmelerden yararlanılması

E. Temasının evrensel bir nitelik taşıması

5. Dede Korkut Hikâyelerinin millî kültürümüz açısından önemini belirtiniz.

6. (I) Kitab-ı Dede Korkut, sanatçısı belli olmayan, halkın ortak malı olan bir eserdir. (II) Nazım ve nesir kanşımı on iki hikâyeden oluşur. (III) Hikâyelerde daha çok, Oğuzlann, düş-manlan ve insanüstü güçlerle savaşımlan anlatiimaktadır. (IV) Her hikâye bağımsız olmakla birlikte çoğunda ortak kahramanlar bulunur ve her hikâyenin sonunda Dede Korkut söz alır. (V) Hikâyelerde adı geçen Dede Korkut kahramanğıyla ün kazanmış Oğuz Beylerinden biridir.

Bu parçada numaralanmışcümlelerin hangisinde verilen bilgi yanlıştır?

A. I. B. II. C. III. D. IV E. V

(1996-ÖYS)

Araştırma

1. XIII-XIV. yüzyıllardaki öğretici metinlerin hangi geleneğin etkisiyle yazıldıdığını araştınnız.
TASAVVUF GELENEĞİ
Tasavvuftaki "marifet" terimi hakkında bilgi edininiz.


MARİFET: Bilgi, tecrübi ve ameli bilgi, tanımak, aşinalık. (tas.) Sofilerin ruhani halleri yaşayarak, manevi ve ilahi hakikatleri tadarak (iç tecrübe ile vasıtasız olarak) elde edilen bilgi.
Marifet iki nevidir :
(1) Taarruf: Allahü Teala’nın kullarına kendisini bizzat tanıtır. (2) Ta’rif: Allahü Teala kullarına kudretinin eserlerini dış dünyada ve iç dünyada maddi ve manevi alemlerde gösterir. Sonra onlarda bir lütuf (latife, akıl)  meydana getirir. Bu lütuf sayesinde eşya, kendisinin bir yaratıcısı bulunduğunu insanlara gösterir. Avamdan olan müminlerin marifeti budur. Taarruf ise havasın marifetidir. Kısacası taarruf, Allahü Teala’yı doğrudan,  ta’rif ise delil ile tanımaktır.


Bu yazının tamamı http://www.edebiyatfatihi.net/ sitesinden alınmıştır. Kaynak siteyi mutlaka ziyaret edin.

Read more

10. Sınıf Edebiyat Sayfa 111 Soruları ve Cevapları ( Biryay Yayınları )

Sayfa 111
a. Mevlânâ'nın yaşadığı dönem hakkında edindiğiniz bilgileri arkadaşlarınızla paylaşınız.


b. Metnin temasınısöyleyiniz.

METNİN TEMASI "İLAHİ AŞK"TIR. ALLAH'A DUYULAN AŞK VE BAĞLILIK TEMASI VARDIR.
c. Metnin teması ile kaleme alındığı dönem arasında nasıl bir bağlantı olduğunu açıklayınız.
METNİN TEMASI İLE KALEME ALINDIĞI DÖNEMLE DOĞRUDAN VE ORANTILI BİR BAĞLANTI VARDIR. ÇÜNKÜ O DÖNEMDE TASAVVUF ANLAYIŞI HAKİM ZİHNİYET OLARAK BULUNMAKTAYDI, METNİN TEMASI DA İLAHİ AŞKTIR.


ç. Metnin teması evrensel midir? Düşüncelerinizi belirtiniz
EVET EVRENSELDİR ÇÜNKÜ İLAHİ AŞK ALLAH SEVGİSİ HER ZAMAN VE HER COĞRAFYADA YAŞANMIŞTIR.

d. Metinde anlatılanların yaşanabilir olup olmadığını söyleyiniz. Bunların olay örgüsü etrafında nasıl anlatıldığını açıklayınız.
Metinde anlatılanlar yaşanabilir niteliktedir.
6. Metnin anlatıcısını söyleyiniz. Anlatıcının bakış açısını belirtiniz..
Metin ilahî(hakim-tanrısal) bakış açısıyla yazılmıştır.a. Metinden alınan aşağıdaki bölümde anlamını bilmediğiniz kelimelerin altını çiziniz. Bu kelimelerin hangi dile ait olduğunu söyleyiniz.
Dinle neyden kim hikâyet etmede / Ayrûlıklardan şikâyet etmede

Der kamışlıktan kopardılar beni Nalişim zâr eyledi merd ü zeni 
Bu kelimeler Farsçaya aittir.

b. "Dinle neyden kim hikâyet etmede
Ayrılıklardan şikâyet etmede" dizelerini yapı yönünden inceleyiniz. Tespitlerinizi sıralayınız.
Cümleler kısa ve özdür.

c. Yaptığınız incelemeden hareketle metnin dil özelliklerini defterinize yazınız.
Metinde ahenkli ve edebi bir dil kullanılmıştır.
Mesnevi nazım biçiminin anlatım özellikleri görülür.
Yer yer Arapça ve Farsça kelimeler kullanılmıştır.
7. Metinden tasvir örnekleri bulunuz. Bunların nasıl yapıldığını söyleyiniz. Tasvirlerin metindeki işlevini belirtiniz.
Rum elçisinin anlatıldığı dizelerde tasvir vardır.Tasvir  kelimelerle resim çizme sanatıdır. Tanıtılan yerlerin ve kişilerin zihinde canlanması tasvirle olur. Bu nedenle anlatmaya bağlı edebî metinlerde tasvirlere çokça yer verilir.
8. Metnin, XIII. yüzyılda Anadolu'da yaşanan hangi gerçeklikle, nasıl bir ilişkisi olduğunu belirtiniz.
Tasavvuf anlayışıyla ilişkilidir.

Mesnevi ve Oğuz Kağan Destanı ile benzer temalı bir günümüz filmini tema, olay, mekân.zaman ve kişiler yönünden karşılaştırınız. Metinlerin benzer ve farklı yönlerini aşağıdaki tabloya sıralayınız.

Oğuz Kağan Destanının olay örgüsü, zaman, mekan ve kişiler özellikleri için

Günlerden bir gün Ay Kağan bir erkek çocuk doğurur.Doğan çocuğa Oğuz adı verilir. Bu çocuk çok kısa bir sürede büyür, yiğit olur.

O çağda, halka zarar veren bir canavar vardı. Oğuz bu canavarı avlamak istedi.
Günlerden bir gün kargı, yay, ok, kılıç ve kalkanla ava gitti. Ormanda bir geyik ele geçirdi, onu söğüt dalı ile bir ağaca bağladı ve oradan uzaklaştı. Tan ağarırken gelip gördü ki canavar geyiği yemiş.Sonra Oğuz Kağan bir ayı tuttu, onu altın kuşağı ile ağaca bağladı gitti.Tan ağarırken geldiği zaman canavarın ayıyı da yiyip gittiğini anladı. Bu kez o ağacın dibinde kendisi durdu. Canavar geldi ve başı ile Oğuz'un kalkanına vurdu. Oğuz kargı ile canavarı öldürdü. Kılıcı ile başını kesti, alıp gitti. 


Yine günlerden bir gün Oğuz Kağan bir yerde Tanrıya yalvarmakta idi. Karanlık bastı göktenbir ışık indi. Güneşten ve aydan daha parlaktı. Oğuz Kağan oraya yürüdü ve gördü ki o ışığın içinde yalnız oturan bir kız vardı. Oğuz Kağan onu görünce aklı gitti; sevdi ve aldı. Günlerden ve gecelerden sonra kız, üç erkek çocuk doğurdu. Birincisine Gün, ikincisine Ay, üçüncüsüne Yıldız adını koydular.

Yine bir gün Oğuz Kağan ava gitti. Göl ortasında ağacın kabuğunda yalnız başına oturan çok güzel bir kız gördü. Oğuz Kağan onu görünce aklı başından gitti; sevdi ve aldı. Günlerden ve gecelerden sonra kız, üç erkek çocuk doğurdu. Birincisine Gök, ikincisine Dağ, üçüncüsüne Deniz adını koydular.

Bundan sonra Oğuz Kağan büyük bir şölen verdi. Oğuz Kağan kırk masa ve kırk sıra yaptırdı. Türlü yemekler, türlü şaraplar, tatlılar ve kımızlar yediler içtiler. Ondan sonra Oğuz Kağan dört yana buyruklar yolladı, bildiriler yazdı ve elçilere verip gönderdi.
Bu bildirilerde şöyle yazılıydı:"Ben Uygurlar'ın kağanıyım ve yeryüzünün dört köşesinin kağanı olsam gerektir. Sizden itaat dilerim".

Oğuz Kağan dünyanın dört bir tarafına ordularıyla gider, karşılaştığı yerlerdeki Türk boylarına isimler verir ve birçok ülkeyi pek çok çarpışmadan sonra ve kendi yurduna katar.

Oğuz Kağan ihtiyarlayınca yurdunu "Boz Oklar" ve "Üç Oklar" diye anılan oğulları arasında paylaştırdı.

Benzerlikler

Farklılıklar

a. Mevlânâ hakkında edindiğiniz bilgileri arkadaşlarınızla paylaşınız.
b. Mevlânâ hakkında edindiğiniz bilgiler ve okuduğunuz metinden hareketle Mevlânâ'nın fikrî ve edebî yönüyle ilgili görüşlerinizi aşağıya yazınız.

  • Büyük bir mutasavvıf, şair bilgin düşünür ve Mevleviliğin kurucusudur.
  • Mevlana Horasan'ın Belh şehrinde doğmuş, babası Bahaeddin Veled'dir.
  • Mevlana, sanata bir ibadetmiş gibi yaklaştı. Onun için hayatın her anı, her davranış, güzel” sanatlarla, şiirle, musikiyle, sema yapmakla geçmelidir.
  • Mevlevi tarikatını kurmuş, MESNEVİ adlı eseriyle İslam dünyasını derinden etkilemiştir.
  • Mesnevi Farsça yazılmış 26bin beyitlik bir eserdir.6 ciltlik Mesnevisinde tasavvuf düşüncesini birbirine bağlı hikayelerle anlatır.
  • Mevlana, Farsça yazmakla birlikte şiirlerinin çoğunda Türkçe sözcüklere de yer verdi. Çağının tüm bilimlerine ilgi duydu. İslamlıkla birlikte diğer dinleri de inceledi. Biyolojiden sosyolojiye, “ tarihten ekonomiye kadar birçok alanda bilgi sahibi olduğunu yapıtlarında yansıttı.
  • Mevlana, Türklüğe de büyük önem verdi, her fırsatta övdü. “Her ne kadar Farsça söylüyorsam da, aslım Türk’tür” anlamında söylediği “Aslım Türk-est egerçi hindu-güyem” dizesi, onun Türkçenin ileri bir şiir dili olarak gelişmemiş olduğuna duyduğu üzüntüyü dile getirir. Alman şairi Goethe, Mevlana hayranlığı nedeniyle Farsça öğrendi, kendisi de bir “Divan” yazdı. Ünlü Hollandalı ressam Rembrand, Mevlana’nın bir tablosunu yaptı. İranlı Molla Cami, “Peygamber değil ama kitabı var” diyerek onu olağanüstü yüceltti.

Bu yazının tamamı http://www.edebiyatfatihi.net/ sitesinden alınmıştır. Kaynak siteyi mutlaka ziyaret edin.

Read more

10. Sınıf Edebiyat Sayfa 114 - 117 Soruları ve Cevapları ( Biryay Yayınları )

Sayfa 114
c. Öğretici Metinler (Tasavvufî Metinler, Nasrettin Hoca Fıkraları)
Hazırlık Çalışmaları.
1. "İnsanın kendini bilmesi" ne demektir? Açıklayınız.
2. Komedi türündeki eserler, didaktik özellik taşıyabilir mi? Düşüncelerinizi belirtiniz.
SAYFA 115
a. Metnin özgün diliyle verilen bölümünü okuduğunuzda anlayabildiniz mi? Belirtiniz.
.....

b. Metnin özgün diliyle verilen bölümünden alınan aşağıdaki kelimeleri ve günümüzdeki kullanımlarını inceleyiniz. Ses değişikliklerini tespit ediniz..
elüm -► elim
sunmazam -► sunmam
dimezem -► demem
andan -► ondan
ayup -► ayıp
ol —► o
yirden —► yerden
inandum —► inandım
görmedügüm—►görmediğim
tanıkum —► tanığım.
Bazı kelimelerde ses daralması, bazılarında ses düşmesi görülmektedir.
c. "Elüm irmedügi yire el sunmazam. Sözüm geçmedügi yire söz dimezem." cümlelerini yapı yönünden inceleyiniz.

Cümleler kısa ve özdür.
ç. Yaptığınız incelemeden hareketle metnin dil özelliklerini belirten doğru seçenekleri işaretleyiniz.

D Metin, sade ve anlaşılır bir dille kaleme alınmıştır.(X)

D Metinde cümleler kısa ve açıktır.(X)

D O döneme göre Türkçe kelimeler ağırlıklı olarak kullanılmıştır.(X)

1. a. Metindeki paragrafların iletisini söyleyiniz..

b.Metnin iletisini belirleyiniz.
kendini bilme
c. Paragrafların iletisinin, metnin iletisi çevresinde nasıl şekillendiğini söyleyiniz.
Paragraflardaki iletiler metnin iletisinin etrafında yardımcı düşünce olarak verilmiştir.
2. Metnin hangi ana düşünceyle yazıldığını belirtiniz.
KİŞİ KENDİNİ BİLMELİDİR.
a. XIII-XIV. yüzyıldaki öğretici metinlerin hangi geleneğe bağlı kalınarak kaleme alındığını söyleyiniz.
TASAVVUF GELENEĞİNE
b. Bilgi birikiminizden yararlanarak "Kendini Bilmek" metninin hangi geleneğin ürünü olduğunu açıklayınız.
TASAVVUF GELENĞİNİN ÜRÜNÜDÜR.
Okuduğunuz metnin hangi amaçla yazıldığını aşağıdaki seçeneklerden uygun olanı işaretleyerek belirtiniz.

[ Aydınlatıcı X  [Yol gösterici X  [ Telkin edici X )

Sayfa 117
a. Özgün metinden alınan aşağıdaki kelimelerin günümüzdeki karşılıklarını yazınız.
evvel -► önce
 kendüzin -►KENDİNİ
edebdür -►EDEPTİR (UTANMADIR)
 kim -►Kİ
saburdur -►SABIRDIR
 cömerdlıkdur -►CÖMERTLİKTİR.

b. Metindeki cümleleri yapı yönünden inceleyiniz.
Cümleler açık, kısa ve özdür.
c. Metindeki Arapça kökenli kelimelerin altını çiziniz.
bab, marifet,makam, kanaat,miskinlik vb...
•Yaptığınız incelemeden hareketle metnin dil özelliklerini aşağıya yazınız.
Metnin dili sade ve anlaşılır bir Türkçedir. Sadece o dönemdeki ses uyumlarını bilmek metni anlamamıza yetiyor.http://www.edebiyatfatihi.net/2010/12/10sinif-turk-edebiyati-kitabi-sayfa-110.html
1. a. Metnin ana düşüncesini söyleyiniz.
KİM NEFSİNİ BİLİP ÖĞRENİRSE RABBİNİ DE HAKKIYLA BİLİR.
b. Metindeki anlam birliğine sahip kümeleri belirleyiniz. Bu kümelerin metnin iletisiyle nasıl bir bütünlük oluşturduğunu açıklayınız.
Metindeki anlam birliğine sahip kümeler (paragraflar) metnin iletisi etrafında birbiriyle ilişkili olacak şekilde düzenlenmiştir.
2. Metnin hangi geleneğin etkisiyle kaleme alındığını belirtiniz.
TASAVVUF GELENEĞİ
3. a. Bilgi birikiminizden de yararlanarak "marifet'le kastedilenin ne olduğunu açıklayınız. 
Allah'ı tanıma,bilme

b. Metnin içeriği ve ana düşüncesinden hareketle metnin yazılış amacını söyleyiniz..
Metnin yazılış amacı: Hacı Bektaş-ı Veli eserini döneminin tasavvuf ve hayat anlayışını ,Allah aşkını ve bu aşkın verdiği coşkuyu ,İslam inancının kaynaklarını öğretmek amacıyla yazmıştır.

3. metin

1. a. Metnin en küçük birimini belirtiniz. Her bir birimde bir yargı bildirilip bildirilmediğini söyleyiniz.

b. Metindeki uyakları gösteriniz.

c. Metinde imge bulunup bulunmadığını belirtiniz.

•Yaptığınız incelemeden yararlanarak metnin dil özelliklerini sıralayınız..

2. a. Metnin ana düşüncesini söyleyiniz.

b. Okuduğunuz metnin birimlerinin ana düşünceyi nasıl desteklediğini açıklayınız.


Bu yazının tamamı http://www.edebiyatfatihi.net/ sitesinden alınmıştır. Kaynak siteyi mutlaka ziyaret edin.
Read more

11. Sınıf Edebiyat Sayfa 96 - 99 Soruları ve Cevapları

HAZIRLIK:
1. Şiir denilince aklımıza kafiye, redif, ölçü, ahenk, ritim, imge(imaj), duygu yoğunluğu, tema gibi özellikler gelmektedir.
2.Dostluk konulu bir paragraf yazınız.

SAYFA 97
1-)Baran-ı Bahar ve Sarı Gül metinlerinin daha önceki dönemlerde örnekleri yoktur.Çünkü bu metinler mensur şiirdir.Mensur şiirde edebiyatımıza Fransa'da Rimbad ve Baudlaire'in  örneklerini verdiği "Prose Poetigurlerden" gelmiştir.Servet-i Fünun döneminde Halit Ziya kullanmıştır.

EK BİLGİ:
Sanatlı düz yazı anlamına gelen mensur şiirlerin kaynağı Fransa'dır.Mensur şiir 19.yüzyılda Fransa'da ortaya çıkıp oradan da Türk edebiyatına geçen bir türdür.Bu tür edebiyatımıza Tanzimat döneminden sonra Fransız edebiyatından yapılan şiir çevirileriyle girmiştir.Bu süreç Şinasi ile başlamış Recaizade'nin katkılarıyla devam edtmiştir.EDEBİYATIMIZDAKİ BATILI ANLAMDA MENSUR ŞİİRİN İLK TEMSİLCİSİ HALİT ZİYA UŞAKLIGİL'DİR.Servet-i Fünun sanatçılarının mensur şiirleri de dönemin şiirleri gibi aşırı duygusallıklarını, alınganlıklarını ve karamsarlıklarını yansıtır.Halit Zİya bu türde iki eser vermiştir:
Mensur Şiirler: Bu eser, 47 mensur şiirden oluşur ve her birinin konusuna göre adı bulunmaktadır.
Mezardan Sesler: 12 mensur şiirden oluşur.H.Ziya Uşaklıgil'in ölen annesi için yazdığı şiirlerden oluşan bu eser, Makber'i anımsatır.


1.Etkinlik
Her ikiside nesir cümleleriyle yazılmış.Ses ,söyleyiş bakımından şiirden farkı yoktur.Kafiyeleri yoktur.Mensur şiir nesir cümleleriyle yazılmış şiirdir.Düz yazılarda düşünce esas alınır.Sanatlardan kaçınılır.Düşünce en iyi şekilde açıklamaya çalışılır.Ancak mensur şiirde duygu esastır.Duygular şairane bir söyleyişle ele alınmaya çalışılır.Bu bağlamda mensur şir ses,söyleyiş,tema bakımlarından şiirden farklı değildir ve bu nitelikleriyle düz yazıdan ayrılır.Ancak mensur şiirde şiirdeki vezin,kafiye gibi şekle ait önceden belirlenmiş sınırlayıcı öğeler de bulunmaz.
3.Baran-ı Bahar metninin teması "bahar"
   "Sarı Gül"  metninin aşktır.
 


4-) Verilen metinlerde ahenk kullanılan ekler ve benzer seslerle sağlanmış, şair ifade etmek istediklerini şiir kurallarına bağlı kalmadan daha rahat ve açık şekilde ifade etmiştir.
5-a) Baran-ı Bahar şiirinde bahar motifi yeniden canlanmanın ve şiirin kaynağı olarak kullanılmıştır.
Sarı Gül metnindeki gül motifi ise aşkın ve sevgilinin saçlarının sembolüdür.
b) Bahar ve gül motifi günümüzde de aynı anlamı karşılamaktadır.
6-)Mensur şiirin Türk şiir geleneği içinde örneği yoktur.Çünkü Fransa'dan edebiyatımıza girmiştir.Bu yüzden Türk şiiri geleneği içinde değerlendirilemez.
7. Şiiirler hakkındaki kendi düşüncelerinizi belirtiniz.
8.HALİT ZİYA UŞAKLIGİL'İN EDEBİ KİŞİLİĞİ
  • Türk edebiyatında Batılı anlamda ilk romanları yazan sanatçı olarak kabul edilir.
  • Servet-i Fünun döneminde roman ve hikâye türünün en önemli ismidir.
  •  Eserlerinde realizm akımının etkisi görülür. En ünlü öykülerinden biri olan Kar Yağarken öyküsünde anlattığı 'realizm' bunun bir örneğidir.
  •  Dili süslü, sanatlı ve ağırdır. Ancak yine de dili başarıyla kullanır. Alışılmıştan farklı bir cümle düzeni vardır. 
  • Romanlarında aydın kişileri anlatır. Romanları, cumhuriyet dönemimde sadeleştirilebilmiştir
  •  "Mai ve Siyah" romanındaki Ahmet Cemil karakteri Servet-i Fünun sanatçısını temsil eder. 
  • Ruh tahlillerine önem verir. Kahramanları yaşadıkları çevreye uygun olarak anlatır. 
  • Romanlarında yalnız İstanbul'u anlatan sanatçı, hikâyelerinde Anadolu ve köy hayatına, kasabalardaki yaşayışa yer vererek İstanbul dışına çıkmıştır.
  • Atatürk'ün eşi Latife Uşşaki'nin amcasıdır...
ROMAN
Nemide (1889) 
Bir Ölünün Defteri (1890) 
Ferdi ve Şürekası (1894-1985) 
MAİ VE SİYAH (AYRINTILI TAHLİLİ) (1895-1988) 
Aşk-ı Memnu (1925-1987) 
Kırık Hayatlar(1924-1989) 
Sefile (1886)
ÖYKÜ
Bir İzdivacın Tarih-i Muâşakası (1889) 
Bir Muhtıranın Son Yaprakları (1889) 
Küçük Fıkralar (3 Cilt) (1896) 
Bir Yazın Tarihi (1898-1988) 
Solgun Demet (1901) 
Sepette Bulunmuş (1920) 
Bir Hikâye-i Sevda (1922-1987) 
Hepsinden Acı (1934-1984) 
Onu Beklerken (1935-1940) 
Aşka Dair (1935-1986) 
İhtiyar Dost (1939) 
Kadın Pençesi (1039-1987) 
İzmir Hikâyeleri (1950)
ANILAR
Kırk Yıl (1936-1969) 
Bir Acı Hikaye (1942) 
Saray ve Ötesi (1942-1981)
DENEME
Fransız Edebiyatının Numune ve Tarihi (1885) 
Hikaye ve Temaşa (1889) 
Yunan Edebiyatı (1912) 
Latin Edebiyatı (1912) 
Alman Tarihi Edebiyatı (1912) 
Fransız Tarihi Edebiyatı (1912) 
Sanata Dair (1938-1955)
OYUN
Kabus (1959)b-)Her ikisi şiirde de bireysel temalar işlendiği için yazarların psikolojilerini yansıtmaktadır.Bu yüzden mensur şiirlerle şairleri arasında ilişki vardır.

ANLAMA-YORUMLAMA
1. Cemil Meriç in yazısı mensur şiirdir.Sabiha Sertel'in yazısı düz yazıdır.Süleyman Nazif'e ait olan metin ise  şiirdir.
2.mensur şiir-şiir karşılaştırması 
BENZERLİKLERİ
Ses, söyleyiş ve tema bakımından benzerlik vardır.
Farklılıkları:

Mensur şiirde ölçü,kafiye, dize yoktur.Şiirde kendine has bir dil vardır.İmge çağrışım,Sanat hayal ve müzikalite şiirde daha yoğundur.
Mensur şiir düz yazı yapısına sahiptir.
Mensur şiirde ölçü, kafiye,redif gibi sınırlayıcı ögeler yoktur.
Mensur şiirde sanatçı duygularını daha kolay ve rahat ifade edebilir.

MENSUR ŞİİR ÖRNEĞİ:
Erenlerin Bağından (Mensur Şiir Örneği) 


Yıllar yârlardan, yârlar yıllardan vefasız. Kara baht bir kasırga gibi. Bu ne baş döndürücü iş? Geceler günleri, günler geceleri kovalıyor; cefalar cefaları kolluyor. Saçlarımızda aklar akları, alnımızda çizgiler çizgileri doğuruyor. Kadere boyun eğmek güç, isyan tehlikeli, felek hiç acımayacak mı? Heyhat, aziz dost, onu döndüren kara bahtın kasırgası...

"Bahçeler bozuldu, yuvalar dağıldı, yollar silindi, cihan viran oldu." Yaşlı gönül şimdi böyle diyor; her şeyi kendine eş görüyor. Bu da yanlış duygulardan biri... Cihan ne vakit bayındır idi? Bahçelerde ne vakit güller açtı? Ne vakit yuvalarda bülbüller öttü? Yollardan ne vakit yârlar geldi? Umduk, bekledik, düşündük. Hangi şey umduğumuza uygun düştü? Gördüğümüz düşündüğümüze benzedi mi? Gelenler beklediğimize değdi mi? O mutlu ve yüce saat hangi saatti ki, içinde iken "Geçme! Dur!" diye haykırdık? Hiçbiri, aziz dost, hiçbiri! Belki hepsini geçsin gitsin diye bekliyorduk; çünkü onlar birbirin¬den çirkin, birbirinden yararsız saatlerdi. Kimi bir damla gözyaşıyla, kimi tek bir "Eyvah!" ile kimi bir esnemeyle, kimi yalnız susmayla dolup gitti. Onlar birer birer yeniden gelsin ister misin? Hayır, hayır, hayır; değil mi?

Şimdi kalbimiz boş, başımız doludur. Ağzımızda zehir, gözlerimizde ateş var; tatsız bir içki sersemliği içindeyiz. Ve artık yolun ortasını geçtik ve saçlarımızda aklar akları ve alnımızda çizgiler çizgileri do¬ğuruyor. Ve ellerimiz, dizlerimiz titriyor ve önümüzdeki ufuklardan yok olma havası esiyor. Söyle, gençliğini ne yaptın? Söyle, gençliğimi ne yaptım?

Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU

 
EK TABLO:

şiir

Mensur şiir

Düz yazı


§  Dize, beyit, bend gibi nazım birimlerinden oluşur.
§  Ölçü, kafiye, redif gibi sınırlayıcı ögeler kullanılır.
§  Farklı nazım biçimleri kullanılır.

§  Temel birimi cümledir
§  Ölçü, kafiye, redif gibi sınırlayıcı ögeler kullanılmaz.
§  Sanatçının duygularını daha rahat ifade ettiği düzyazı yapısı kullanılır.
§  Mensur şiirin düzyazıdan farkı ise iç ahenge ve şiirselliğe sahip olmasıdır.Mensur şiir ses, tema ve söyleyiş bakımından şiire benzer ve şairane bir söyleyişe sahiptir.




§  Temel birimi cümledir
§  Ölçü, kafiye, redif gibi sınırlayıcı ögeler kullanılmaz.
§  Sanatçının duygularını daha rahat ifade ettiği düzyazı yapısı kullanılır.
§  Düz yazıda şairane bir söyleyiş yoktur ve düşünce esas alınır.
sayfa 99
ölçme değerlendirme


1-) Y-D-D
2-)Fransız ... Servet-i Fünun
3-) A
4-) Düz yazıya ögü olup mensur şiirde kullanılan özellikler düz yazının yapısıdır.


Bu yazının tamamı http://www.edebiyatfatihi.net/ sitesinden alınmıştır. Kaynak siteyi mutlaka ziyaret edin
Read more

New World Sound & Thomas Newson - Flute [ Türkçe Çeviri ]


Hey bitches fucking flute
Hey kaltaklar lanet fülüt

Bad bitches fuck the flute.

Kötü kaltaklar fülütü s.ker
Read more