Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" Romanı
Romanın Konusu
Saatleri Ayarlama Enstitüsü, çocukluğu yoksul bir ailede geçen, hayatı boyunca saatlerle içli dışlı olan, sayısız iş değiştirmesine karşın Halit Ayarcı ile tanışıncaya kadar yoksulluktan bir türlü kurtulamayan, dürüst, gerçekçi, akılcı olmaya çalışsa da çevresinin etkisiyle, yalanlarla kuşatılmış bir hayat süren Hayri İrdal’in anıları şeklinde kaleme alınmış ve eleştirmenlerce Türkiye’nin Tanzimat öncesinde başlayan, Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar devam eden bir döneminin alaycı ve eleştirel anlatımı olarak nitelenmiş bir romandır.
Olay Örgüsü
Roman, “Büyük Ümitler”, “Küçük Hakikatler”, “Sabaha Doğru” ve “Her Mevsimin Bir Sonu Vardır” olmak üzere dört bölümden oluşmaktadır.
Birinci Bölüm
Bir kayyumun oğlu olan Hayri İrdal 1895 doğumludur. Çocukluğu, Abdülhamit devrinde ve Edirnekapı semtinde geçer. Saatle ilk tanışıklığı, 10 yaşındayken, sünnetinde dayısının kendisine bir saat hediye etmesi ile olur.
O zamanlar her mahallede, insanların saatlerini ayarlamaları için muvakkithaneler vardır. İyi bir öğrenci olmayan Hayri İrdal, muvakkit (saatçi) Nuri Efendi’nin yanına çırak olarak girer. Hayri İrdal; çelebi, görmüş geçirmiş, filozof biri olan ustasından çok şey öğrenir.
Bu arada, Hayri İrdal’ın baba dostu ve eski bir Şura-yı Devlet azası (Danıştay üyesi) olan Abdüsselam Bey ve çevresindeki mahalle eşrafı, olmayacak hayaller peşindedir. Bir yandan Kayser Andronikos’un hazinesini bulmayı, bir yandan da Artistidi Efendi’nin eczanesinde yaptıkları deneylerle altın üretmeyi ümit etmektedirler. 1912 yılının şubatında bir gün Artistidi Efendi, eczanesinde deney yaparken çıkan yangında ölür. Aynı yıl muvakkit Nuri Efendi de hayatını kaybeder.
Hayri İrdal’ın, varlık durumu iyi olan, ancak ailesine bir faydası dokunmayan halası Zarife’nin öldüğü haberi gelir. Bütün mirası Hayri’nin babasına kalacaktır. Ancak tam defnedilirken kefenini yırtarak yeniden canlanır. Daha sonra da mahalle eşrafından Avcı Naşit Bey ile evlenir. İkinci hayatında artık daha eli açık, yaşamın tadını çıkaran bir kişiliğe bürünmüştür.
Hayri İrdal Birinci Dünya Savaşı’nda askere alınır ve savaşın bitiminde terhis edilerek İstanbul’a döner. Babası savaş sırasında ölmüştür.
İkinci Bölüm
Hayri İrdal, Abdüsselam Bey’in teşvikiyle Posta Telgraf Mektebi’ne girer. Abdüsselam Bey’in yetiştirmesi Emine ile evlenir. Okulu bitirdikten sonra Tünel İdaresinde çalışmaya başlar. Kızları Zehra doğar. Abdüsselam Bey, Zehra’ya, Hayri’nin annesi Zahide’nin adı yerine yanlışlıkla kendi annesi Zehra’nın adını vermiştir. Torunu Zehra’yı annesinin yerine koymakta ve tüm servetini ona bırakmak için vasiyetnameler hazırlamaktadır. Abdüsselam Bey’in ölümünden sonra; hukuken geçersiz olan bu vasiyetnameler ve söz arasında adını andığı, olmayan “şerbetçibaşı elması” yüzünden Hayri’nin başı derde girecek ve mahkemelerde sürünecektir.
Hayri, mahkemedeki tavırları nedeniyle ruh hastası zannıyla Adli Tıp’a sevk edilir. Orada Doktor Ramiz ile tanışır. Ramiz, Viyana’da psikanaliz eğitimi görmüş bir ruh hekimidir. Psikanalizin bütün hastalıklara, hatta ülkenin tüm sorunlarına çözüm yolu olduğuna inanır. Hayri, Doktor Ramiz tarafından “baba kompleksi” teşhisiyle aylar boyunca “tedavi edilir”. Oysa hasta falan değildir. Asıl hasta olan Doktor Ramiz’dir. Hayri hâkim tarafından dava dışı bırakılarak serbest kaldıktan sonra Fener Postanesi’ne girer.
İş çıkışlarında Doktor Ramiz ile birlikte Şehzadebaşı’nda bir kahveye uğramaya başlarlar. Kahvede konuşulanlar gayri ciddi konulardır. Amaç sadece vakit geçirmektir. Ciddi sorunların konuşulmasından özellikle kaçınılır.
Hayri’nin hasta olan karısı Emine ölür. Doktor Ramiz Psikanaliz Cemiyeti’ni kurar. Hayri İrdal cemiyetin müdürü olur.
Hayri İrdal, bir süre sonra ikinci karısı Pakize ile evlenir. Genç, lüksü ve tüketimi seven bir kadın olan Pakize’nin anne ve babası ölünce iki kız kardeşi de onların yanına taşınırlar.
Hayri İrdal bu defa da İspritizma Cemiyeti’ne katılır ve bu cemiyetin muhasebecisi ve kâtibi olur. Cemiyetin toplantılarında ruh çağırma seansları düzenlenmektedir.
Üçüncü Bölüm
Bir gün kahvede, Doktor Ramiz, Hayri İrdal’ı, okul arkadaşı Halit Ayarcı ile tanıştırır. Halit, politikacılarla ve üst düzey devlet görevlileri ile iyi ilişkiler içinde bulunan bir iş adamıdır. Onun için en önemli şey yenilik ve para kazanmaktır. Hayatı yalanlar üstüne kurulmuş bir dolandırıcıdır. İnsanları, kendi amaçları doğrultusunda kullanmayı iyi bilir. İkna gücü çok yüksektir. Hayri İrdal’ın saatlerden anladığını gören Halit, ona değer verir, iltifatlar eder. Hayri, hem Halit Ayarcı’ya, hem onun ileri gelen dostlarına hayran olmuştur.
Ayarcı, İrdal’a birlikte çalışmayı önerir. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü (SAE) kurarlar. Enstitü, daha ne iş yapacağı belli olmadan geçici binasında çalışmaya ve kadrosunu oluşturmaya başlar. Enstitünün müdürü Ayarcı, müdür yardımcısı İrdal’dır. Tanıtım amacıyla Muvakkit Nuri Efendi’nin sözlerinden yüz kadar slogan üretirler ve her birinden biner adet basıp şehre dağıtırlar. Yarısı politikacıların, yarısı da Ayarcı ile İrdal’ın önerdikleri kişilerden oluşan kadro giderek büyümekte, devletten ödenekler alınmakta, ancak yapılan bir iş bulunmamaktadır. Bu arada Doktor Ramiz’i, İrdal’ın kızı Zehra’yı, kahveden ve cemiyetlerden tanıdıkları birçok insanı işe alırlar. Enstitü fikrine baştan beri inanmayan Hayri İrdal, hiç bir iş yapmadan maaş almaktan dolayı rahatsızdır.
Bununla birlikte Hayri İrdal artık değişmiş, kendine güvenli, rahat bir insan olmuştur. Refah düzeyi yükselmiş, ailesiyle birlikte mutlu bir hayat sürmeye başlamıştır. En azından dışarıya verdiği izlenim budur.
İrdal’ın eski patronu Cemal Bey, eşi Selma’dan boşanmıştır. İrdal Selma’ya da iş teklif eder. Selma enstitüde çalışmaya başlar ve İrdal’ın metresi olur. Bu arada Hayri’nin karısı Pakize de eşini Halit Ayarcı ile aldatmaktadır.
Halit Ayarcı’nın baskısıyla Hayri İrdal, hayali bir kişi olan Ahmet Zamani hakkında “Şeyh Ahmet Zamani ve Eseri” adlı bir kitap yazar. Sözde bu kişi IV. Mehmet zamanında yetişmiş ünlü bir saatçi olup Graham’dan önce rabia (salisenin altmışta biri) hesaplarını bulmuştur. Kitap SAE yayını olarak basılır ve çıkar çıkmaz büyük ilgi görür. Yabancı dillere çevrilir. Ünlü Hollandalı bilgin Van Humbert, İrdal ile tanışmak için İstanbul’a kadar gelir.
İrdal’ın halası Zarife Hanım, Halit Ayarcı’nın önerisiyle Saat Sevenler Cemiyeti’ni kurar ve başkanlığa getirilir. Hürriyet Tepesi’ndeki arsasını da hizmet binası yapılması için SAE’ne hediye eder.
Zaman zaman gazetelerde SAE, Ayarcı ve İrdal aleyhine yazılar yayımlanmaktadır. Bu yazılar Ayarcı’nın ve İrdal’ın şevklerini kırmak yerine “iş”e daha da sıkı sarılmalarına yol açar.
Hayri İrdal’ın buluşu olan “nakit ceza sistemi” (saati genel saatlere uymayanlardan alınan para cezası), SAE’nin gelirlerini artırdığı gibi saygınlığını da doruğa çıkarır. Yurt dışında da benzer enstitüler ve cemiyetler kurulur.
Dördüncü Bölüm
Hayri İrdal’ın, “Mübarek” adını verdiği ayaklı bir saati vardır. Roman boyunca bu saatten bir insan gibi söz edilir. Bir bakıma o da roman karakterlerinden biridir. SAE’nin Hürriyet Tepesi’nde inşa edilen, Mübarek benzeri ayaklı bir saat şeklindeki yeni binasının projelerini Hayri İrdal hazırlar.
Bu arada oğlu Ahmet ile arası düzelen İrdal kendini mutlu hissetmektedir. Hayri İrdal’ın Emine’den doğan ikinci çocuğu olan Ahmet, babasının içinde yaşadığı, yalanlarla dolu çevreye hiç bir zaman girmemiş, Tıbbiye’yi bitirince ülkesine hizmet etmek üzere Anadolu’ya gitmiştir.
Bir de kooperatif kurularak SAE personelinin oturması için Saat Evleri Mahallesi kurulur. SAE’nin hizmet binasının projelerini İrdal’ın hazırlamasını övgüyle karşılayan enstitü çalışanları, oturacakları evlerin klasik tarzda olması konusunda direnç gösterirler. Çalışanların, kendi çıkarlarına ucu dokunan yeniliklere karşı olmaları, Halit Ayarcı’nın gerçeği anlamasına ve moral olarak çökmesine yol açar. “O halde bu adamlar bana inanmıyorlar. Beyhude yere buraya toplanmışız! Beyhude yere uğraşmışız!” der.
SAE’de inceleme yapan Amerikalı bir heyetin, enstitünün gereksizliğine dair verdiği rapor üzerine, enstitünün lağvedilmesi emri gelir.
Ortalıkta görünmeyen Halit Ayarcı, İrdal’ın evindeki bir davet sırasında çıkar gelir. SAE’nin lağvedilmesine dair kararı düzelttirmiş, sürekli bir tasfiye komisyonu kurulması ve ayar istasyonlarında çalışanlar hariç SAE personelinin bu komisyonda görevlendirilmesi yönünde bir karar aldırmıştır.
Bununla birlikte, aldandığını düşünen Halit Ayarcı bu komisyonda çalışmak istemez. Bir süre sonra da bir trafik kazasında ölür.
Değerlendirme
Romanın başlıca kahramanları Hayri İrdal ve onun çok sevdiği saatlerdir. Esasen, sıradan bir insan görünümündeki İrdal’ın, saatlerle iç içe süren yaşamının bir romana konu edilmesi kendi içinde “komik” unsurunu barındırmaktadır. Bu durum, Tanpınar’ın kültürel birikimiyle ve fikir adamı kimliğiyle birlikte değerlendirildiğinde romandaki “komik” olayların aslında bir şeyleri simgelemek ve eleştirmek amacıyla anlatıldığı düşüncesini uyandırmaktadır. Buradan yola çıkarak Hayri İrdal’ın Türk toplumunun sıradan bireylerini, saatlerin de zaman kavramını simgelediği söylenebilir. Romanda saatler ve zaman kavramı önce muvakkithaneler, sonra SAE olarak kurumlaştırılmakta, Hayri İrdal ise çocukluğunda bir muvakkithanede, olgunluğunda da SAE’de çalıştırılmak suretiyle zaman kavramıyla kopmaz bir bağ içinde gösterilmektedir.
Diğer yandan Muvakkit Nuri Efendi ile Halit Ayarcı arasında kurulan bağ ise tam bir karşıtlık ilişkisidir. Her ikisi de saatlerden (zamandan) para kazansalar da, biri dürüst ve özverili çalışmayı, geleneksel değerleri, mesleğe saygıyı simgelerken; öbürü, saati ve zamanı sadece göstermelik bir unsur olarak ve insanların gözünü boyamak için kullanan bir dolandırıcıyı simgelemektedir. Bir başka deyişle Nuri Efendi eskiyi ve Doğu’yu, Ayarcı ise yeniyi ve Batı’yı temsil etmektedir denilebilir.
Hayri İrdal da Türk toplumu gibi zaman içinde birçok değişimlerden geçmektedir. Bu arada bir takım çevreler, kendi çıkarları ya da inançları doğrultusunda Hayri İrdal’ı yönlendirmektedir. Söz konusu yönlendirme bir takım gerçek dışı ya da uygulanamaz amaçlar doğrultusunda olsa dahi, bir süre sonra iş o hâle gelmektedir ki o da kendisine söylenenlere inanmakta, hatta bu inançların ateşli bir taraftarı olabilmektedir.
Romandaki Doktor Ramiz karakterinin, yazarın gözünde Türk aydınını simgelediği söylenebilir. Doktor Ramiz, çok önemsediği mesleğini bile layıkıyla yerine getirme becerisinden yoksun, olayların akışına kendini bırakmış bir karakterdir.
Romanda doğru ile yalan, hayal ile gerçek birbirine karışmış durumdadır. Örneğin Abdüsselam Bey ve arkadaşları bir hazinenin peşinde koşar ve altın imal etmeye çalışırken, bu çabalarının boş birer hayal olduğunun farkında değildirler. Halit Ayarcı, yenilik düşüncesiyle içi boş bir kurum yaratırken (kahvenin, psikanaliz derneğinin, ispritizma derneğinin ve saat sevenler derneğinin de içi boştur), bu kurumun işe yarayacağına gerçekten inanmıştır. Şu anlamda ki, bu kurumda somut bir iş yapılmasa bile, insanlar yenilik fikrine, “modern” olana alışacaklar, değişimi benimseyeceklerdir. Bu durumda gerçekten çalışarak, üreterek kazanmak, değer verilen bir şey olmaktan çıkacak, üretmeden kazanmak daha değerli hâle gelecektir. Kendi değer yargıları ve doğruları paralelinde bu duruma karşı çıkan, eleştiren insanlar ise dışlanacaklardır.
Burada, devlet eliyle zenginler yaratılmasına ve bürokrasiye yöneltilmiş yoğun ve acı bir eleştiri göze çarpmaktadır.
Hayri İrdal roman boyunca bir ikilem içindedir. Sanki Nuri Efendi ile Halit Ayarcı arasında sıkışıp kalmış gibidir. Eski ile yeni arasında, aileden ve Nuri Efendi’den aldığı değer yargıları ile Halit Ayarcı’nın değer yargıları arasında bir ikilemdir bu. Eskiyi ve ailevi değerlerini savunmaya devam etse yoksulluktan kurtulamayacak, sürekli iş değiştirecek, patronların baskılarına boyun eğecektir. Oysa Halit Ayarcı ve çevresinin yeniliğe, kazanmaya endeksli değer yargılarına uyum göstermesi hâlinde, her ne kadar vicdanen rahatsız olsa da refaha erişecek, ailede ve toplumda saygınlık kazanacak, hatta uluslararası bir üne kavuşacaktır.
Burada çalışmanın ve üretmenin bir değeri olmadığı gibi, okumanın, öğrenmenin, bilgi sahibi olmanın da bir değeri yoktur. Doğru düzgün bir öğrenim hayatı olmayan Hayri İrdal gibi bir kişi, olmayan bir bilgin hakkında bir kitap yazabilmekte, mimari projeler hazırlayabilmektedir. Bütün bunlar, toplumun, bilim dünyasının, profesyonel hayatın içinde bulunduğu çarpıklıkları trajikomik bir biçimde sergilemektedir.
Öte yandan gerçek anlamda çalışmanın, üretmenin ve topluma hizmet etmenin değerine inanan Ahmet karakteri romanda fazlaca ön plana çıkarılmamış ve bu yolla çarpıklığın derinliği daha bir vurgulanmak istenmiştir.
Romanda kimin akıllı, kimin deli; kimin normal, kimin anormal olduğu da birbirine karışmıştır. Psikanaliz uzmanı Doktor Ramiz mi delidir, yoksa onun hastası konumundaki Hayri İrdal mı? Şaka olsun diye “şerbetçibaşı” elmasından söz eden Hayri İrdal mı anormaldir, yoksa onun bu sözüne inanıp hayatı boyunca bu konuyu öne sürenler mi? Bu arada Hayri İrdal da kendi yaşamında deli-akıllı, normal-anormal hâller arasında gidip gelmektedir. Kimi zaman SAE fikrinin saçmalığını öne sürmekte, kimi zaman onun en inançlı savunucusu olmaktadır. Kimi zaman karısının kendini aldattığını fark etmemekte, kimi zaman o da karısını aldatmaktadır.
Romanda yaratılan bu çelişkili durumlar, bir anlamda Türk toplumunun gel-gitlerini, karmaşasını, karmaşıklığını gösteren birer anlatım unsuru olarak kullanılmıştır..
Tahsin Yücel’e göre romanda anlatılan, bir gerçekten çok, anlamsızlık düşüncesidir. Yücel, Tanpınar’ın, anlamsızlık fikrini, bir çevrenin iki ayrı çağı içinde ele aldığını ve gözler önüne serdiğini belirtir.
Kullanılan Anlatım Tekniği
Berna Moran, romanın hiciv tekniğiyle yazıldığını belirtir. Moran’a göre, Hayri İrdal, çağın ve olayların içinde olmasına karşın, diğerlerinden farklı kişiliğiyle her şeye dışarıdan bakan bir karakter olarak çizilmekte ve böylece “topluma bir yabancının gözüyle bakma” ve ironi (söylenen sözlerin, bu sözlerden çıkan anlamın tersini ifade etmesi) yöntemi uygulanmaktadır. Moran, yazarın, hiciv tekniğini kullanırken gülmecenin çeşitli yöntemlerinden ustalıkla yararlandığına değinir.
Sonuç olarak; başlıca teması olan “zaman” kavramını saatlerle, bir değişim içinde gösterilen Türk toplumunu da ben anlatıcı Hayri İrdal ile simgeleyen Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Türk toplumunun Tanzimat öncesinde başlayıp Cumhuriyet’e ve sonrasına uzanan dönemini hiciv yoluyla eleştiren bir düşünce romanıdır. Eleştirilen, toplumun geçmişten ve geleneksel değerlerden tamamen koparak “yeni”ye ve Batı’ya yönelmesi, bunun da bir köksüzlüğe, bir yapaylığa, bir değerler karmaşasına yol açmasıdır.
Yararlanılan Kaynaklar
1. Demiralp, Oğuz: “Aydaki Adam”, kitap-lık, sayı 40, Mart-Nisan 2000, s.92.
2. Kaplan, Mehmet: Edebiyatımızın İçinden, 2. B. İstanbul, Dergah Yayınları, 1998.
3. Moran, Berna: Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış, C.I, 13. B. İstanbul, İletişim Yayınları, 2002.
4. Tanpınar, Ahmet Hamdi: Saatleri Ayarlama Enstitüsü 9. B., İstanbul, Dergah Yayınları, 2004.
5. Yücel, Tahsin: “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”, kitap-lık, sayı 40, Mart-Nisan 2000, s.130.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü, çocukluğu yoksul bir ailede geçen, hayatı boyunca saatlerle içli dışlı olan, sayısız iş değiştirmesine karşın Halit Ayarcı ile tanışıncaya kadar yoksulluktan bir türlü kurtulamayan, dürüst, gerçekçi, akılcı olmaya çalışsa da çevresinin etkisiyle, yalanlarla kuşatılmış bir hayat süren Hayri İrdal’in anıları şeklinde kaleme alınmış ve eleştirmenlerce Türkiye’nin Tanzimat öncesinde başlayan, Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar devam eden bir döneminin alaycı ve eleştirel anlatımı olarak nitelenmiş bir romandır.
Olay Örgüsü
Roman, “Büyük Ümitler”, “Küçük Hakikatler”, “Sabaha Doğru” ve “Her Mevsimin Bir Sonu Vardır” olmak üzere dört bölümden oluşmaktadır.
Birinci Bölüm
Bir kayyumun oğlu olan Hayri İrdal 1895 doğumludur. Çocukluğu, Abdülhamit devrinde ve Edirnekapı semtinde geçer. Saatle ilk tanışıklığı, 10 yaşındayken, sünnetinde dayısının kendisine bir saat hediye etmesi ile olur.
O zamanlar her mahallede, insanların saatlerini ayarlamaları için muvakkithaneler vardır. İyi bir öğrenci olmayan Hayri İrdal, muvakkit (saatçi) Nuri Efendi’nin yanına çırak olarak girer. Hayri İrdal; çelebi, görmüş geçirmiş, filozof biri olan ustasından çok şey öğrenir.
Bu arada, Hayri İrdal’ın baba dostu ve eski bir Şura-yı Devlet azası (Danıştay üyesi) olan Abdüsselam Bey ve çevresindeki mahalle eşrafı, olmayacak hayaller peşindedir. Bir yandan Kayser Andronikos’un hazinesini bulmayı, bir yandan da Artistidi Efendi’nin eczanesinde yaptıkları deneylerle altın üretmeyi ümit etmektedirler. 1912 yılının şubatında bir gün Artistidi Efendi, eczanesinde deney yaparken çıkan yangında ölür. Aynı yıl muvakkit Nuri Efendi de hayatını kaybeder.
Hayri İrdal’ın, varlık durumu iyi olan, ancak ailesine bir faydası dokunmayan halası Zarife’nin öldüğü haberi gelir. Bütün mirası Hayri’nin babasına kalacaktır. Ancak tam defnedilirken kefenini yırtarak yeniden canlanır. Daha sonra da mahalle eşrafından Avcı Naşit Bey ile evlenir. İkinci hayatında artık daha eli açık, yaşamın tadını çıkaran bir kişiliğe bürünmüştür.
Hayri İrdal Birinci Dünya Savaşı’nda askere alınır ve savaşın bitiminde terhis edilerek İstanbul’a döner. Babası savaş sırasında ölmüştür.
İkinci Bölüm
Hayri İrdal, Abdüsselam Bey’in teşvikiyle Posta Telgraf Mektebi’ne girer. Abdüsselam Bey’in yetiştirmesi Emine ile evlenir. Okulu bitirdikten sonra Tünel İdaresinde çalışmaya başlar. Kızları Zehra doğar. Abdüsselam Bey, Zehra’ya, Hayri’nin annesi Zahide’nin adı yerine yanlışlıkla kendi annesi Zehra’nın adını vermiştir. Torunu Zehra’yı annesinin yerine koymakta ve tüm servetini ona bırakmak için vasiyetnameler hazırlamaktadır. Abdüsselam Bey’in ölümünden sonra; hukuken geçersiz olan bu vasiyetnameler ve söz arasında adını andığı, olmayan “şerbetçibaşı elması” yüzünden Hayri’nin başı derde girecek ve mahkemelerde sürünecektir.
Hayri, mahkemedeki tavırları nedeniyle ruh hastası zannıyla Adli Tıp’a sevk edilir. Orada Doktor Ramiz ile tanışır. Ramiz, Viyana’da psikanaliz eğitimi görmüş bir ruh hekimidir. Psikanalizin bütün hastalıklara, hatta ülkenin tüm sorunlarına çözüm yolu olduğuna inanır. Hayri, Doktor Ramiz tarafından “baba kompleksi” teşhisiyle aylar boyunca “tedavi edilir”. Oysa hasta falan değildir. Asıl hasta olan Doktor Ramiz’dir. Hayri hâkim tarafından dava dışı bırakılarak serbest kaldıktan sonra Fener Postanesi’ne girer.
İş çıkışlarında Doktor Ramiz ile birlikte Şehzadebaşı’nda bir kahveye uğramaya başlarlar. Kahvede konuşulanlar gayri ciddi konulardır. Amaç sadece vakit geçirmektir. Ciddi sorunların konuşulmasından özellikle kaçınılır.
Hayri’nin hasta olan karısı Emine ölür. Doktor Ramiz Psikanaliz Cemiyeti’ni kurar. Hayri İrdal cemiyetin müdürü olur.
Hayri İrdal, bir süre sonra ikinci karısı Pakize ile evlenir. Genç, lüksü ve tüketimi seven bir kadın olan Pakize’nin anne ve babası ölünce iki kız kardeşi de onların yanına taşınırlar.
Hayri İrdal bu defa da İspritizma Cemiyeti’ne katılır ve bu cemiyetin muhasebecisi ve kâtibi olur. Cemiyetin toplantılarında ruh çağırma seansları düzenlenmektedir.
Üçüncü Bölüm
Bir gün kahvede, Doktor Ramiz, Hayri İrdal’ı, okul arkadaşı Halit Ayarcı ile tanıştırır. Halit, politikacılarla ve üst düzey devlet görevlileri ile iyi ilişkiler içinde bulunan bir iş adamıdır. Onun için en önemli şey yenilik ve para kazanmaktır. Hayatı yalanlar üstüne kurulmuş bir dolandırıcıdır. İnsanları, kendi amaçları doğrultusunda kullanmayı iyi bilir. İkna gücü çok yüksektir. Hayri İrdal’ın saatlerden anladığını gören Halit, ona değer verir, iltifatlar eder. Hayri, hem Halit Ayarcı’ya, hem onun ileri gelen dostlarına hayran olmuştur.
Ayarcı, İrdal’a birlikte çalışmayı önerir. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü (SAE) kurarlar. Enstitü, daha ne iş yapacağı belli olmadan geçici binasında çalışmaya ve kadrosunu oluşturmaya başlar. Enstitünün müdürü Ayarcı, müdür yardımcısı İrdal’dır. Tanıtım amacıyla Muvakkit Nuri Efendi’nin sözlerinden yüz kadar slogan üretirler ve her birinden biner adet basıp şehre dağıtırlar. Yarısı politikacıların, yarısı da Ayarcı ile İrdal’ın önerdikleri kişilerden oluşan kadro giderek büyümekte, devletten ödenekler alınmakta, ancak yapılan bir iş bulunmamaktadır. Bu arada Doktor Ramiz’i, İrdal’ın kızı Zehra’yı, kahveden ve cemiyetlerden tanıdıkları birçok insanı işe alırlar. Enstitü fikrine baştan beri inanmayan Hayri İrdal, hiç bir iş yapmadan maaş almaktan dolayı rahatsızdır.
Bununla birlikte Hayri İrdal artık değişmiş, kendine güvenli, rahat bir insan olmuştur. Refah düzeyi yükselmiş, ailesiyle birlikte mutlu bir hayat sürmeye başlamıştır. En azından dışarıya verdiği izlenim budur.
İrdal’ın eski patronu Cemal Bey, eşi Selma’dan boşanmıştır. İrdal Selma’ya da iş teklif eder. Selma enstitüde çalışmaya başlar ve İrdal’ın metresi olur. Bu arada Hayri’nin karısı Pakize de eşini Halit Ayarcı ile aldatmaktadır.
Halit Ayarcı’nın baskısıyla Hayri İrdal, hayali bir kişi olan Ahmet Zamani hakkında “Şeyh Ahmet Zamani ve Eseri” adlı bir kitap yazar. Sözde bu kişi IV. Mehmet zamanında yetişmiş ünlü bir saatçi olup Graham’dan önce rabia (salisenin altmışta biri) hesaplarını bulmuştur. Kitap SAE yayını olarak basılır ve çıkar çıkmaz büyük ilgi görür. Yabancı dillere çevrilir. Ünlü Hollandalı bilgin Van Humbert, İrdal ile tanışmak için İstanbul’a kadar gelir.
İrdal’ın halası Zarife Hanım, Halit Ayarcı’nın önerisiyle Saat Sevenler Cemiyeti’ni kurar ve başkanlığa getirilir. Hürriyet Tepesi’ndeki arsasını da hizmet binası yapılması için SAE’ne hediye eder.
Zaman zaman gazetelerde SAE, Ayarcı ve İrdal aleyhine yazılar yayımlanmaktadır. Bu yazılar Ayarcı’nın ve İrdal’ın şevklerini kırmak yerine “iş”e daha da sıkı sarılmalarına yol açar.
Hayri İrdal’ın buluşu olan “nakit ceza sistemi” (saati genel saatlere uymayanlardan alınan para cezası), SAE’nin gelirlerini artırdığı gibi saygınlığını da doruğa çıkarır. Yurt dışında da benzer enstitüler ve cemiyetler kurulur.
Dördüncü Bölüm
Hayri İrdal’ın, “Mübarek” adını verdiği ayaklı bir saati vardır. Roman boyunca bu saatten bir insan gibi söz edilir. Bir bakıma o da roman karakterlerinden biridir. SAE’nin Hürriyet Tepesi’nde inşa edilen, Mübarek benzeri ayaklı bir saat şeklindeki yeni binasının projelerini Hayri İrdal hazırlar.
Bu arada oğlu Ahmet ile arası düzelen İrdal kendini mutlu hissetmektedir. Hayri İrdal’ın Emine’den doğan ikinci çocuğu olan Ahmet, babasının içinde yaşadığı, yalanlarla dolu çevreye hiç bir zaman girmemiş, Tıbbiye’yi bitirince ülkesine hizmet etmek üzere Anadolu’ya gitmiştir.
Bir de kooperatif kurularak SAE personelinin oturması için Saat Evleri Mahallesi kurulur. SAE’nin hizmet binasının projelerini İrdal’ın hazırlamasını övgüyle karşılayan enstitü çalışanları, oturacakları evlerin klasik tarzda olması konusunda direnç gösterirler. Çalışanların, kendi çıkarlarına ucu dokunan yeniliklere karşı olmaları, Halit Ayarcı’nın gerçeği anlamasına ve moral olarak çökmesine yol açar. “O halde bu adamlar bana inanmıyorlar. Beyhude yere buraya toplanmışız! Beyhude yere uğraşmışız!” der.
SAE’de inceleme yapan Amerikalı bir heyetin, enstitünün gereksizliğine dair verdiği rapor üzerine, enstitünün lağvedilmesi emri gelir.
Ortalıkta görünmeyen Halit Ayarcı, İrdal’ın evindeki bir davet sırasında çıkar gelir. SAE’nin lağvedilmesine dair kararı düzelttirmiş, sürekli bir tasfiye komisyonu kurulması ve ayar istasyonlarında çalışanlar hariç SAE personelinin bu komisyonda görevlendirilmesi yönünde bir karar aldırmıştır.
Bununla birlikte, aldandığını düşünen Halit Ayarcı bu komisyonda çalışmak istemez. Bir süre sonra da bir trafik kazasında ölür.
Değerlendirme
Romanın başlıca kahramanları Hayri İrdal ve onun çok sevdiği saatlerdir. Esasen, sıradan bir insan görünümündeki İrdal’ın, saatlerle iç içe süren yaşamının bir romana konu edilmesi kendi içinde “komik” unsurunu barındırmaktadır. Bu durum, Tanpınar’ın kültürel birikimiyle ve fikir adamı kimliğiyle birlikte değerlendirildiğinde romandaki “komik” olayların aslında bir şeyleri simgelemek ve eleştirmek amacıyla anlatıldığı düşüncesini uyandırmaktadır. Buradan yola çıkarak Hayri İrdal’ın Türk toplumunun sıradan bireylerini, saatlerin de zaman kavramını simgelediği söylenebilir. Romanda saatler ve zaman kavramı önce muvakkithaneler, sonra SAE olarak kurumlaştırılmakta, Hayri İrdal ise çocukluğunda bir muvakkithanede, olgunluğunda da SAE’de çalıştırılmak suretiyle zaman kavramıyla kopmaz bir bağ içinde gösterilmektedir.
Diğer yandan Muvakkit Nuri Efendi ile Halit Ayarcı arasında kurulan bağ ise tam bir karşıtlık ilişkisidir. Her ikisi de saatlerden (zamandan) para kazansalar da, biri dürüst ve özverili çalışmayı, geleneksel değerleri, mesleğe saygıyı simgelerken; öbürü, saati ve zamanı sadece göstermelik bir unsur olarak ve insanların gözünü boyamak için kullanan bir dolandırıcıyı simgelemektedir. Bir başka deyişle Nuri Efendi eskiyi ve Doğu’yu, Ayarcı ise yeniyi ve Batı’yı temsil etmektedir denilebilir.
Hayri İrdal da Türk toplumu gibi zaman içinde birçok değişimlerden geçmektedir. Bu arada bir takım çevreler, kendi çıkarları ya da inançları doğrultusunda Hayri İrdal’ı yönlendirmektedir. Söz konusu yönlendirme bir takım gerçek dışı ya da uygulanamaz amaçlar doğrultusunda olsa dahi, bir süre sonra iş o hâle gelmektedir ki o da kendisine söylenenlere inanmakta, hatta bu inançların ateşli bir taraftarı olabilmektedir.
Romandaki Doktor Ramiz karakterinin, yazarın gözünde Türk aydınını simgelediği söylenebilir. Doktor Ramiz, çok önemsediği mesleğini bile layıkıyla yerine getirme becerisinden yoksun, olayların akışına kendini bırakmış bir karakterdir.
Romanda doğru ile yalan, hayal ile gerçek birbirine karışmış durumdadır. Örneğin Abdüsselam Bey ve arkadaşları bir hazinenin peşinde koşar ve altın imal etmeye çalışırken, bu çabalarının boş birer hayal olduğunun farkında değildirler. Halit Ayarcı, yenilik düşüncesiyle içi boş bir kurum yaratırken (kahvenin, psikanaliz derneğinin, ispritizma derneğinin ve saat sevenler derneğinin de içi boştur), bu kurumun işe yarayacağına gerçekten inanmıştır. Şu anlamda ki, bu kurumda somut bir iş yapılmasa bile, insanlar yenilik fikrine, “modern” olana alışacaklar, değişimi benimseyeceklerdir. Bu durumda gerçekten çalışarak, üreterek kazanmak, değer verilen bir şey olmaktan çıkacak, üretmeden kazanmak daha değerli hâle gelecektir. Kendi değer yargıları ve doğruları paralelinde bu duruma karşı çıkan, eleştiren insanlar ise dışlanacaklardır.
Burada, devlet eliyle zenginler yaratılmasına ve bürokrasiye yöneltilmiş yoğun ve acı bir eleştiri göze çarpmaktadır.
Hayri İrdal roman boyunca bir ikilem içindedir. Sanki Nuri Efendi ile Halit Ayarcı arasında sıkışıp kalmış gibidir. Eski ile yeni arasında, aileden ve Nuri Efendi’den aldığı değer yargıları ile Halit Ayarcı’nın değer yargıları arasında bir ikilemdir bu. Eskiyi ve ailevi değerlerini savunmaya devam etse yoksulluktan kurtulamayacak, sürekli iş değiştirecek, patronların baskılarına boyun eğecektir. Oysa Halit Ayarcı ve çevresinin yeniliğe, kazanmaya endeksli değer yargılarına uyum göstermesi hâlinde, her ne kadar vicdanen rahatsız olsa da refaha erişecek, ailede ve toplumda saygınlık kazanacak, hatta uluslararası bir üne kavuşacaktır.
Burada çalışmanın ve üretmenin bir değeri olmadığı gibi, okumanın, öğrenmenin, bilgi sahibi olmanın da bir değeri yoktur. Doğru düzgün bir öğrenim hayatı olmayan Hayri İrdal gibi bir kişi, olmayan bir bilgin hakkında bir kitap yazabilmekte, mimari projeler hazırlayabilmektedir. Bütün bunlar, toplumun, bilim dünyasının, profesyonel hayatın içinde bulunduğu çarpıklıkları trajikomik bir biçimde sergilemektedir.
Öte yandan gerçek anlamda çalışmanın, üretmenin ve topluma hizmet etmenin değerine inanan Ahmet karakteri romanda fazlaca ön plana çıkarılmamış ve bu yolla çarpıklığın derinliği daha bir vurgulanmak istenmiştir.
Romanda kimin akıllı, kimin deli; kimin normal, kimin anormal olduğu da birbirine karışmıştır. Psikanaliz uzmanı Doktor Ramiz mi delidir, yoksa onun hastası konumundaki Hayri İrdal mı? Şaka olsun diye “şerbetçibaşı” elmasından söz eden Hayri İrdal mı anormaldir, yoksa onun bu sözüne inanıp hayatı boyunca bu konuyu öne sürenler mi? Bu arada Hayri İrdal da kendi yaşamında deli-akıllı, normal-anormal hâller arasında gidip gelmektedir. Kimi zaman SAE fikrinin saçmalığını öne sürmekte, kimi zaman onun en inançlı savunucusu olmaktadır. Kimi zaman karısının kendini aldattığını fark etmemekte, kimi zaman o da karısını aldatmaktadır.
Romanda yaratılan bu çelişkili durumlar, bir anlamda Türk toplumunun gel-gitlerini, karmaşasını, karmaşıklığını gösteren birer anlatım unsuru olarak kullanılmıştır..
Tahsin Yücel’e göre romanda anlatılan, bir gerçekten çok, anlamsızlık düşüncesidir. Yücel, Tanpınar’ın, anlamsızlık fikrini, bir çevrenin iki ayrı çağı içinde ele aldığını ve gözler önüne serdiğini belirtir.
Kullanılan Anlatım Tekniği
Berna Moran, romanın hiciv tekniğiyle yazıldığını belirtir. Moran’a göre, Hayri İrdal, çağın ve olayların içinde olmasına karşın, diğerlerinden farklı kişiliğiyle her şeye dışarıdan bakan bir karakter olarak çizilmekte ve böylece “topluma bir yabancının gözüyle bakma” ve ironi (söylenen sözlerin, bu sözlerden çıkan anlamın tersini ifade etmesi) yöntemi uygulanmaktadır. Moran, yazarın, hiciv tekniğini kullanırken gülmecenin çeşitli yöntemlerinden ustalıkla yararlandığına değinir.
Sonuç olarak; başlıca teması olan “zaman” kavramını saatlerle, bir değişim içinde gösterilen Türk toplumunu da ben anlatıcı Hayri İrdal ile simgeleyen Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Türk toplumunun Tanzimat öncesinde başlayıp Cumhuriyet’e ve sonrasına uzanan dönemini hiciv yoluyla eleştiren bir düşünce romanıdır. Eleştirilen, toplumun geçmişten ve geleneksel değerlerden tamamen koparak “yeni”ye ve Batı’ya yönelmesi, bunun da bir köksüzlüğe, bir yapaylığa, bir değerler karmaşasına yol açmasıdır.
Yararlanılan Kaynaklar
1. Demiralp, Oğuz: “Aydaki Adam”, kitap-lık, sayı 40, Mart-Nisan 2000, s.92.
2. Kaplan, Mehmet: Edebiyatımızın İçinden, 2. B. İstanbul, Dergah Yayınları, 1998.
3. Moran, Berna: Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış, C.I, 13. B. İstanbul, İletişim Yayınları, 2002.
4. Tanpınar, Ahmet Hamdi: Saatleri Ayarlama Enstitüsü 9. B., İstanbul, Dergah Yayınları, 2004.
5. Yücel, Tahsin: “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”, kitap-lık, sayı 40, Mart-Nisan 2000, s.130.
0 Yorumlarınız