İşletme - Davranış Bilimleri 1 - 4. ünite

İşletme - Davranış Bilimleri 1 - 4. ünite
Download için tıklayın:
İşletme 1. Dönem Davranış Bilimleri 1 aofdersnotlari.com

4DAVRANIŞ BİLİMLERİ-I
AİLE KAVRAMI VE GLOBAL BİR BAKIŞ
Aile bütün diğer kurumlar içinde en eski ve en temel kurumlardan biridir. Bütün
toplumlarda her birey bir aile grubunun içinde doğar, orada yaşar, kendi toplumunu
tanır ve onun bir parçası olarak hayatını sürdürür.






Amaçlarımız
NN
NNN
N
Davranış Bilimleri-I Aile ve Toplumsal
Gruplar
• AİLE KAVRAMI VE GLOBAL BİR
BAKIŞ
• AİLE YAPILARI VE TÜRLERİ
• ENDÜSTRİLEŞME SÜRECİ VE
ÇEKİRDEK AİLE İLİŞKİSİ
• AİLE KURUMUNU AÇIKLAYAN
SOSYOLOJİK KURAMLAR
• EVLİLİK BİÇİMLERİ VE ANALİZİ
• GÜNÜMÜZ AİLESİNDE
FARKLILIKLAR
• TÜRK TOPLUMUNDA AİLE YAPISI
• TOPLUMSAL GRUPLAR VE GRUP
TÜRLERİ
• GRUP TÜRLERİ
4DAVRANIŞ BİLİMLERİ-I
AİLE KAVRAMI VE GLOBAL BİR BAKIŞ
Aile bütün diğer kurumlar içinde en eski ve en temel kurumlardan biridir. Bütün
toplumlarda her birey bir aile grubunun içinde doğar, orada yaşar, kendi toplumunu
tanır ve onun bir parçası olarak hayatını sürdürür. Aile ve evlilik biçimleri geçmişten
günümüze her kültürde farklılaşarak karşımıza çıkar. Hatta aynı toplum
içinde bile farklılıklara rastlanır. Ancak, bütün bu farklılıklara karşın aile hemen
her kültürde mevcuttur. Bu nedenle aile evrensel bir kurumdur.
Dünyanın gelişmiş ülkelerinde büyük bir grup insana nasıl bir ailede yaşıyorsunuz
sorusunu sorduğumuz zaman acaba nasıl cevaplar alırız? Birçoğu boşanmış
bir aileden geldiklerini söylerken, bir kısmı tek ebeveynli bir aileden, bir kısmı ise
ebeveynlerinin ikinci evliliklerinden olan çocukları olduklarını söyleyeceklerdir.
Hollanda, Danimarka, İsveç gibi bazı ülkelerde eş cinsel evliliklere müsaade edilirken,
geleneksel bir aileye sahip kültürlerde de bu tür evliliklere sıcak bakılmamaktadı
r. Ayrı cinsten olan anne ve babaların biyolojik çocukları onlarla aynı evi
paylaşabilmektedir. Dünyanın bir başka bölgesine baktığımız zaman, örneğin Tibet’te
bir kadının birden fazla erkekle evlilik yaptığını, buna karşın Madagaskar’da
erkeğin birçok kadınla evlenebileceğini görmekteyiz. Bütün bu örnekler kültürden
kültüre farklılıkları yansıtmaktadır. Ancak aile, toplumsal bir kurum olarak her kültürde
mevcuttur. Bunun da ötesinde ailenin kompozisyonunun, akrabalık ilişkileri
ve otorite kalıplarının evrensel olduğunu söyleyebiliriz (Schaefer, 2010: 313).
Çağımızda aile kavramı o kadar farklılaşmış bir durumdadır ki artık ideal aile
dediğimiz babanın dışarıda çalışıp evin ekmek parasını kazandığı, annenin evde
çocukları ile ilgilendiği ve ev işlerini yaptığı kültürel bir norm olan aile yapısı giderek
değişmektedir. Özellikle Batıda az sayıda aile bu normu paylaşmaktadır.
Günümüzde aile yeni değişimlerle ve biçimlerle karşımıza çıkıp geleneksel yapı-
daki ailelerle rekabet etmektedir. Yani ailede bir kişi çalışıp gelir sağlamakta veya
çoğunlukla karı-koca birlikte çalışıp yaşam mücadelesi vermektedir. Toplumsal yapı
da olan değişmeler aileyi de etkilemekte, onları baskı altına alıp farklı aile türlerinin
oluşmasına neden olmaktadır.
Aile kurumunun insanların yaşamında ve ilişkilerinde son derece önemli bir etkisi
vardır. Çoğumuz bize sevgilerini veren, her türlü sorunumuzu paylaşan bir aileden
geliyoruz. Bu aile yapısı üyelerine devamlılık, koruma ve bakım sağlamaktadı
r. Bilindiği gibi dünyaya yeni gelen bir bebek çok zayıf ve bakıma muhtaçtır.
Dünyaya en ilkel gelen canlı olması nedeniyle insan yavrusunun yaşamını sürdü-
Aile ve Toplumsal Gruplar
rebilmesi, aile içinde gördüğü bakım ve sıcaklığa bağlıdır. Bu iki temel fonksiyon,
yani neslin devamlılığını sağlama ve onları topluma kazandırma, ailenin vazgeçilmez
görevleri arasındadır. Günümüzde aile insanın mutluluğunun en önemli bir
parçası olarak görülürken zaman zamanda üyelerine mutluluktan çok üzüntü veren
bir kurum olarak da görülebilmektedir. Aile içi çatışmalar, kadına ve çocuğa
şiddet bunun en göze çarpan örnekleridir.
Günümüzde aile ilişkileri insanın özel ve mahrem bir alanını oluşturmakla beraber,
ailenin bir kurum olması nedeniyle kamusal bir alanın da parçasını oluşturur.
Çünkü, kamusal politikalar aileyi doğrudan veya dolaylı bir biçimde etkileyebilmektedir.
Aynı şekilde aile yaşamı da insanların diğer kurumlar içindeki davranı
şlarına etki edebilmekte, mutluluğunun veya mutsuzluğunun ve stresinin nedenini
oluşturabilmektedir. Aile yaşamı bugün açıkça birçok yerde, politikadan iş
dünyasına, mahkeme salonlarından mutfak ve oturma odalarına kadar her yerde
tartışılmaktadır (Andersen and Taylor, 2006: 391).
Sosyologlar aileyi tanımlarken onu bir toplumsal kurum olarak ifade ederler.
Toplumsal değişmelerin aileyi nasıl etkilediğini ve ailenin de toplum içindeki bireylerin
deneyimlerini nasıl farklılaştırdığını incelerler. Genelde insanlar ailenin en
çok aile üyelerinin kişilikleri tarafından şekillendirildiğine inanırlar. Bireylerin kişilikleri
aile ilişkilerini etkilerken, kişilikleri de aile içinde yaşadıkları deneyimlerle
biçimlenir (Andersen and Taylor, 2006: 392). Aile bir toplumsal kurum olarak yerleşik
bir sosyal sistemdir ve sürekli bir değişim gösterir. Aynı zamanda da değişime
dirençlidir. Hatta toplumsal değişmenin en hızlı olduğu dönemlerde bile nispeten
düzenli bir yapı gösterir. Aile üzerinde çalıştığımız zaman ailenin belirli kalı
plar içinde organize olduğunu ve varlığını sürdürdüğünü görürüz. Çünkü, toplumsal
kurumlar hergün yeniden icat ettiğimiz şeyler değildir. Toplum içinde yaşayanlar
bu kurumlara uyumlu gelişmeler sağladığı ölçüde ortaya çıkarlar. Böylece
kurumlar bireylerin davranış tarzlarını şekillendirir ve yönlendirirler. Örneğin
ülkemizde insanların hem eşleriyle hem de kuma veya metresleriyle aynı evde yaşamaları
na veya çocukların ebeveynlerinden ayrı yerde oturmalarına müsaade
edilmez. Çünkü, bu toplumun aile yapısının kurumsal etkisi böyle bir uygulamaya
onay vermez. Böylece kurumlar hem aile yapısını şekillendirir hem de aileden
olan beklentilerimizi belirlerler.
Aile, toplumdaki diğer kurumlarla da sıkı bir etkileşim içerisindedir. Kurumlar
birbirleriyle bir sarmal oluştururlar. Bir kurumdaki değişme diğer kurumları da etkiler.
Örneğin içinde yaşadığımız küresel krizi ele aldığımız zaman ekonomideki
değişmelerin aileye de yansıyacağını ve bunun azalan istihdam oranlarıyla kendini
gösterdiğini söyleyebiliriz. Çünkü şirketlerin krize girmesiyle ilk başvuracakları
önlem işçi çıkarmak olmaktadır. Aile üyelerinin istihdam statüleri yani bir işinin olması
ve onun sağladığı gelir bireyin aile içindeki pozisyonunu belirler. İşinden çı-
karılan aile üyesinin geliri yok olduğu gibi bu durum onun aile içindeki sosyal statüsünü
de etkiler. İşsiz kalan aile reisi, aile üyelerinin taleplerini karşılamada zorlanması
yla aile içinde çatışmalar ve sosyal dinamiklerde değişmeler meydana gelir.
Artık çocuklarının ve eşinin gözünde baba eski otorite ve statüsünü kaybedebilir.
Aynı şekilde dinî değerlerdeki değişmeler de aile davranışlarını etkileyebilir.
Örneğin çocuk sayısı, evlilik, boşanma, cinsel davranışlar değişen değerlerle farklı
laşabilir (Andersen and Taylor, 2006: 392).
Görüldüğü gibi aile nedir şeklinde sorduğumuz bir soru farklı biçimlerde karşı
mıza çıkmaktadır. Bugün birçok insan aile denildiği zaman dar bir anlayışla evli
olan çiftlerin, evlenmemiş çocuklarıyla birlikte yaşadıkları kurum olarak anlamak-
86 Davranış Bilimleri-I
tadırlar. Bu, sadece aile türlerinden bir tanesidir ve çağımızda en yaygın aile türüdür.
Sosyologlar bu aileye çekirdek aile adını vermektedirler. Çekirdek aile denmesinin
nedeni bu ailenin merkezi veya çekirdek bir rol üstlenip daha büyük aile
gruplarının oluşmasına verdiği destekten dolayıdır. Gerçekten bugün kendi toplumumuzda
da aile nedir denilince akla ilk önce büyük çoğunluğun tercihi olan bu
tür aile gelmektedir. Amerika’da en yaygın aile biçimi boşanmaların artmasıyla ortaya
çıkan tek ebeveynli ailelerdir (Bureau of the Census, 1996; Mc Falls, 2003: 23).
Aile içindeki akrabalık ilişkileri ve akraba sayısının (örneğin büyük anne, büyük
baba, amcalar, halalar, torunların) artması ve aynı evde oturmalarıyla ortaya
çıkan aileye ise geniş aile (extended family) denilmektedir. Bu tür ailenin çekirdek
aileye kıyasla bazı üstünlükleri vardır. Özellikle ailenin kriz durumlarında
ölüm, boşanma, hastalık ve doğum gibi hallerde aile üyelerinin birbirlerine vermiş
olduğu duygusal destek ve iş paylaşımı nedeniyle aile üyelerinin üzerindeki iş yükü
azalmakta, bu da duygusal bağlılığı arttırmaktadır. Buna ilave olarak geniş aile
çekirdek aileye kıyasla daha büyük bir ekonomik birimi oluşturmaktadır. Bu aile
eğer bir küçük işletmeyi çalıştırıyorsa (örneğin bir çiftlik veya market) her bir ilave
aile üyesi aileye ve işletmeye katkı sağladığı gibi, zarar da verebilir (Schaefer,
2010: 313).
Ailenin iki yaygın biçimine kısaca değindikten ve farklılıkları gördükten sonra
acaba aileyi nasıl tanımlayabiliriz? Geleneksel olarak aile birbirine evlilik, doğum
veya evlat edinme yoluyla bağlı, birlikte yaşayan, aralarında resmi ve hukuki ilişkiler
olan, çocuk yetiştirme ve dünyaya getirme sorumluluğu olan, toplumca onaylanan
cinsel ilişkileri sürdüren ekonomik ve sosyal bir birimdir (Gough, 1984: 83-89).
Hemen belirtelim ki her aile bu şartları taşımayabilir. Örneğin boşanma sonucu aile
aynı evi paylaşmayabilir. Ebeveynler çalışma nedeni ile mevsimlik işleri için ailelerini
geçici olarak diğer aile üyelerine bırakıp başka yerlere gidebilirler. Sosyal bilimciler
bu farklılıkları da göz önüne alarak daha geniş tanımlar da yapmışlardır. Aile
günümüzde daha geniş anlamda birincil bir grup ve ekonomik bir biçim olarak
nitelendirilip birbirlerine grup bilinciyle bağlı görevleri arasında birbirlerine ve çocukları
na bakım ve koruma sağlayan, aidiyet duygusu geliştiren ve bunu grup içinde
koruyan bir birim şeklinde de tanımlanır (Lamanna and Riedmann, 2003: 10).
Görüldüğü gibi aile, tanımlanması güç bir kavramdır. En genel anlamda aile
kan, evlilik ve evlat edinme yoluyla ilişki halinde olan ve genellikle ortak bir mekânı
paylaşan toplumsal bir birimdir (Bozkurt, 2008: 260). Ailede evlilik ve kan ba-
ğı, hem anne babaların çocuklarına karşı sorumluluklarını hem de eşlerin birbirlerine
karşı yükümlülüklerini garanti altına alır. Bu nedenle eşlerin birbirlerine ve
çocuklarına karşı bazı görevleri bulunur. Bu görevleri yerine getiren aile gelecek
açısından başarılı olur. Evlilik töreni bunu resmileştirir ve ailenin meşru çocuklar
yapmalarına izin verir. Çağdaş anlamda ailenin oluşabilmesi için evlilik kurumuna
ihtiyaç vardır. Çiftlerin aile oluşturabilmeleri, meşru çocuklar dünyaya getirebilmeleri
evlilik denilen kurumla gerçekleşir. Başka bir deyişle evlilik, çiftlerin çocuk
yapmak ve yetiştirmek için karşılıklı olarak yaptıkları toplumca onaylanan bir sözleşmedir.
Evlenme; karı ve kocanın birbirleri, çocukları, akrabaları ve genel olarak
toplum karşısındaki haklarını, ödevlerini ve ayrıcalıklarını tanımlayan resmi kurallardan
meydana gelir.
Her aile akrabalık ilişkileri içersinde yaşamını sürdürür. Aile; çevresi çeşitli biçimlerde
ilişkide bulunduğumuz amca, dayı, teyze, hala, enişte, baldız, bacanak gibi akrabalı
k ve hısımlık sistemiyle sarılıdır. Geleneksel tarım toplumlarında bu ilişkiler daha
yoğun iken, kentsel yapıda gittikçe zayışamaktadır. Bireyler birbirlerini ölüm, ni-
4. Ünite - Aile ve Toplumsal Gruplar 87
Anne, baba ve evlenmemiş
çocuklardan oluşan aileye
çekirdek aile denmektedir.
Geniş aile, anne, baba,
çocuklar ve yakın
akrabaların birarada
yaşadıkları aile tipidir.
Aile, bireylerin sosyal
ilişkilerinin gerçekleştiği
evlilik, kan bağı veya
soy-sop ilişkilerine dayalı bir
sistemdir.
Evlilik bireylerin cinsel
ilişkilerini meşrulaştıran ve
toplumca onaylanan bir
sözleşmedir.
şan, evlilik gibi belirli günlerde görebilme hatta birbirleriyle tanışma olanağı bulmaktadı
rlar. Çağdaş endüstriyel yaşam bu tür ilişkileri kısıtlayıcı bir rol oynamaktadır.
Akrabalık ilişkileri de kültürler arasında büyük farklılıklar gösterir. Bazı toplumlarda
çok eşlilik bir norm olarak ortaya çıkarken, bazı toplumlarda evlilik ebeveynler
veya ara bulucular tarafından düzenlenerek yapılır (Croll, 1995). Akrabalık ilişkileri
üyelere sık sık belirli sorumluluk ve yükümlülükler verir. Bir yakın akrabamı
zın sünnet veya evlilik törenine katılamadığımız zaman üzüntü ve pişmanlık duyarı
z. Bir ölçüde kendimizi akrabalarımıza karşı sorumlu ve yardıma hazır hissederiz.
Her ne kadar bu konuda özgür olsak da bu sorumlulukları yerine getiremedi-
ğimiz zaman üzülürüz. Bu açıdan akrabalık ilişkileri kültürel açıdan öğrenilip yani
biyolojik veya evlilik yoluyla belirlenmez. İnsanlar bu ilişkilerin önemini yaşayarak,
hissederek öğrenirler. Ayrıca zorla da benimsetilemez.
Aile ve akrabalık arasındaki ilişkileri yaşadığınız aileyi örnek alarak değerlendiririz.
AİLE YAPILARI VE TÜRLERİ
Aile, yapı olarak en genel biçimde küçük veya çekirdek aile; büyük veya geleneksel
aile kavramları ile sınışandırılabilir. Çekirdek aile; yapı olarak anne, baba ve
evli olmayan çocuklardan oluşur. Bu tür aile modeli şehir ailesi, modern aile, çağ-
daş ve demokratik aile terimleri ile de anılır. Çekirdek ailenin en önemli özelliği
üyeleri arasında çok yakın ilişkilerin olmasıdır. Her üye diğerlerinin mutluluğu için
her türlü özveriyi gösterebilir. Gereğinde canını verir, hatta organlarını çocukları-
nın yaşaması için bağışlayabilir. Bu tür ailenin üye sayısı sınırlı ve azdır. Küçük ailenin
sadece iki kuşaktan oluşması, bu ailenin sınırlı bir gelişim eğilimine sahip olduğ
unu göstermektedir. Başlangıçta sadece evli çiftlerden oluşan, sonra çocuk sayı
sı arttıkça nüfus bakımından gelişen, çocukların yetişip iş sahibi olmalarıyla ve
evden ayrılmalarıyla başlangıç noktasına dönen bu aile modelinin gelişimi sınırlı
olmaktadır.
Çekirdek Aile
Çekirdek aile, modern sanayi toplumlarının özelliğidir. Bu toplumlarda çekirdek ailenin
egemen oluşunun nedeni, mülkiyet, hukuk, bireysel mutluluk ve herkesin
kendi hayatını yaşamak istemesi gibi temel toplumsal idealler; coğraŞ ve toplumsal
hareketlilik gibi alanlara yansıyan bireysel felsefenin gelişmesidir (Kongar, 1999).
Bireyin karşılaşabileceği beklenmedik sorunlarla ilgilenmek, devletin görevleri
arasına girmiş, birey ailesine eskisi kadar bağlı ve muhtaç olmaktan çıkmıştır. Bu
aile tipinde dayanışma, çok büyük ölçüde ana-baba ile çocuklar arasındaki arkadaşlığ
a ve eşlerin birbirlerine olan bağlılığına dayalıdır.
Çekirdek aile içindeki dayanışma, çocukların aile içinde bulunduğu yıllarda daha
canlıdır. Daha sonra, arkadaş gruplarının coğraŞ ve toplumsal hareketliliğin etkileriyle
çocuklar aileden uzaklaşınca dayanışma da azalmaktadır.
Akrabalık ilişkileri, ana baba soyu akrabaların büyük bir ağırlık taşımadığı ya
da her iki taraf akrabalarının da eşit olarak tanındığı bir sistemde, karı ve kocanın
ana-babasının ailesi, çekirdek aile üzerinde bir hak iddia edemezler.
Çekirdek aile, karı ve kocanın ana-baba ailesinin yanında olmayan yeni ve ba-
ğımsız bir yerde kuruludur. Fiziksel uzaklık, ana baba ailesinin çekirdek aile üzerindeki
etkisini daha da azaltır. Eş seçimi eşlerin kendi kararlarına bağlıdır. Evlenme
yaşı eşlerin kendi kendilerini geçindirebilecek, ekonomik bağımsızlıklarını kazanabilecek
yaşta olmaları ile sınırlıdır.
88 Davranış Bilimleri-I
S O R U
D İ K K A T
SIRA SİZDE
DÜŞÜNELİM
SIRA SİZDE
S O R U
DÜŞÜNELİM
D İ K K A T
SIRA SİZDE SIRA SİZDE
AMAÇLARIMIZN NAMAÇLARIMIZ
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
İ N T E R N E T İ N T E R N E T
1
Çekirdek ailenin en önemli
özelliği üyeleri arasında çok
yakın ilişkilerdir ve her üye
bir diğerinin mutluluğu için
her türlü özveriyi gösterir.
Çekirdek aile, kadın erkek eşitliğine önem verildiği bir yapıya sahiptir. Birçok
uygulamada bu eşitlik hukuki yaptırımlarla desteklenmesine karşın, erkeğin ayrı-
calıklı göründüğü bazı konular hâlâ söz konusudur. Ancak, kadın erkek eşitliği giderek
daha demokratik bir yapıya doğru yönelmektedir. Aile bu nedenle baskıcı
değildir. Üyelerin düşünce ve söz özgürlüklerine yer veren hoşgörülü bir aile tipidir.
Ailenin her üyesi kendine özgü bir dünya görüşüne sahip olabilir (Özkalp,
2008: 113).
Tıpkı geniş ailenin ortaya çıkışında olduğu gibi çekirdek aile de ekonomik ve
toplumsal koşulların ortaya çıkardığı bir aile biçimidir. Batı toplumlarında endüstrileşme
öncesi aile ekonomik bir birimdir ve aile üyeleri geniş bir evde oturarak
malların üretim ve dağıtımından sorumludur. Üretim genelde aile içinde yapılır ve
buna tüm aile üyeleri katılır. Her aile üyesi bu aşamada yaşamsal bir öneme sahiptir.
Kadınlar ev işlerinden sorumlu olduğu gibi erkek üstünlüğünün egemen oldu-
ğu bir toplumda aynı zamanda da toprakda ücretsiz işçi veya ücretsiz hane emekçisi
olarak çalışmaktadırlar. Erkek, kadın ve çocukların yaptıkları işler farklı olmakla
birlikte, bunlar ekonomik bir üretim biçimi olarak birbrilerine karşılıklı olarak
bağımlıdırlar.
Endüstrileşme ile ücretli emek ortaya çıkmış ve ekonomi aile içi üretimden nakit
paraya ve endüstriyel üretime bağlı hâle gelmiştir. Ailelerin geliri evin dışında
çalışılarak kazanılan ücrete bağımlıdır. Zamanla erkek ailenin geçimini sağlayan
kişi hâline gelmiş ve aile ise ona bağımlı kişilerden oluşmuştur. Bu şekilde babanı
n veya erkeğin toplum içindeki yeri daha saygın bir hâle gelirken, kadın endüstriyel
işletmelerde de erkeğe bağımlı ve ondan daha düşük ücret kazanmıştır. Böylece
özellikle işçi sınıfı arasında evde çalışmayan bir eşe sahip olmak imtiyazlı bir
durum hâline gelmiştir. Bir diğer deyimle eşinin çalışmasını gerektirmeyecek ölçüde
para kazanan kişi önemli bir statü elde etmiştir.
Endüstrileşmenin bir diğer sonucu ise aile ve iş yerinin birbirinden ayrılmasıdır.
Ücretli emek, fabrikalarda veya piyasada çalışmaya başlayınca işçilerin çalışma yeri
haneden çıkarak endüstriyel yaşama gelince bu ortam, kadına ikili bir sorumluluk
yüklemiştir. Kadın bir yerde ev işlerini yürüten ücretsiz ev kadını, bir yanda da
dışarıda ücretli çalışan işçi hâline dönüşüp ikili bir rol üstlenmiştir. Kadının aile
içinde yerine getirdiği birçok görev görünmez hâle gelince, aile içerisindeki statüsü
de düşmeye başlamıştır (Andersen and Taylor, 2006: 397). Böylece sanayileşme
ile birlikte aile yapısı da çekirdek aile hâline dönüşmeye başlamış ve endüstrinin
gereksinimlerini karşılayacak bir duruma gelmiştir.
Ailenin iki boyutu vardır. Birincisi içinde doğup yetiştiğimiz ailedir (Family of
orientation). Bu aile bize bir ad, kimlik ve bir miras bırakır. Örneğin annenizin adı,
babanızın adı, babanızın mesleği, yaptığı iş gibi sorulara verdiğiniz cevaplar, sizin
doğduğunuz aileye ilişkindir. Kimliğinizi ve ait olduğunuz yeri belirler. Bir de kendinizin
evlenerek kurduğunuz bir aile vardır. Bunu kendi çabanızla oluşturursunuz.
Bu aile, evlenen çiftlerin çocuk sahibi olmaları ile birlikte oluşan ailedir (Family
of procreation) (Henslin, 1997: 429).
Geleneksel Geniş Aile
Geniş aile; geleneksel aile, köy ailesi, eski aile, tarım ailesi kavramlarıyla da tanı-
nır. Diğer bir deyişle bu ailenin yapısı içinde büyükanneler, babalar, amcalar, halalar,
torunlar yer alır. Bu ailede akrabalık bağları çok kuvvetlidir. Gelenek ve göreneklere
bağlılık temel bir kuraldır. Genellikle geçimini tarımdan sağlayan kırsal
bölgelerde yaygınlık gösterir. Bazı toplumlarda anne üstünlüğü, bazı yerlerde ise
4. Ünite - Aile ve Toplumsal Gruplar 89
Geniş aile aynı çatı altında
yaşayan ekonomik
kaynaklarını paylaşan ikiden
fazla neslin bir arada
bulunduğu ailedir.
baba soyunun üstünlüğü görülür. En yaşlı üye ailenin reisidir. Diğer üyeler onun
otoritesine bağlıdırlar. Geniş aile toplumda devletin yapamadığı bazı görevleri üstlenerek
tarım toplumunda büyük bir önem taşır. Ancak, zamanla kentleşme ve endüstrileşme
süreçleri ile etkinliği azalır. Ogburn bu tür ailenin görevlerini şu şekilde
sıralamaktadır:
• Biyolojik görev: Neslin devamını sağlamaktır.
• Ekonomik görev: Aile üyeleri gereksinimlerini aile içinde karşılamaya çalı
şır. Ekonomik bir iş bölümü vardır. Gelir aile reisinde toplanır.
• Koruyuculuk: Aile üyelerinin dıştan gelecek maddi ve manevi zararlara
karşı korunmasıdır.
• Psikolojik görev: Aile üyelerinin davranışları, duygusallıkları, aile üyeleri
arasında sevgi bağının kurulması ile ilgili bir görevdir.
• Eğitim: Eğitim ve öğretim aile içinde yapılır. Belirli bir meslek dalı için çocuk
aile içinde yetişir.
• Aile boş zamanlarını değerlendirmekle görevlidir.
• Dini görev: Dini bilgileri vermek aile büyüklerinin görevleridir.
• Prestiji sağlama: Büyük aile, üyelerinin toplum içindeki statüsünü belirler.
Ailenin statüsüne çocuk da zamanla ortak olur.
Bu aile tipinde aile, kişilerden önce gelir. Kişinin hareketleri, içinde bulunduğu
geniş ailenin kontrolündedir (Gökçe, 1990: 217). Ailede yaşayan üyelerin özelliğine
bağlı olarak bu aile dikey veya yatay geniş aile şeklinde olabilir.
Dikey geniş aile; baba, oğul, torun gibi üç kuşağın bir arada yaşadığı bir aile
modelidir. Evli oğulun eş ve çocuklarıyla birlikte yaşadığı bu aile özellikle ülkemizde
kırsal kesimde oldukça yaygındır.
Yatay geniş aile; bütün akrabalık ilişkilerinin yer aldığı aile tipidir. Ana, baba
ve çocukların yanı sıra, büyükanne, büyükbaba, amca, hala, dayı, teyze gibi akrabalar
bir arada yaşar (Kayhan, 2010: 11).
Geniş ailenin iki önemli özel biçimi birleşik aile ve kök ailedir.
Birleşik aile (Joint Family) ana, baba, erkek çocuklarla evlenmemiş kızlar ve
evlenen oğulların eşleriyle çocuklarından oluşur. Otorite en yaşlı erkektedir, mülkiyet
ortaktır. Hindistan’da yaygın olarak görülen aile modelidir.
Kök aile ise (Stem Family) Frederic Le Play tarafından ortaya atılmıştır. Bu aile,
ana, baba, çocuklar, evlenmiş en büyük oğul ve onun ailesinden meydana gelir.
Baba ailenin reisidir. Baba öldükten sonra sorumluluk evli büyük oğula geçer.
Aile bir arada oturur diğer kardeşler, evleninceye kadar büyük oğula bağlı kalırlar.
Geniş ailenin modern yaşantıda yerine getirdiği fonksiyonların neler olabileceğini düşününüz.
Geniş aile sosyal tabakalaşmada yaygın olarak iki önemli katmanda sıklıkla
görülür. Bunlardan birincisi kentsel bölgede yaşayan fakirler arasındadır. Çünkü
bu aileler birbirlerine ekonomik ve sosyal bir destek sağlayarak ayakta kalırlar.
Burada akrabalığın yerini yakın dostlar alabilir. Yani akraba olarak niteledikleri
kimseler kan bağı ile bağlı olmayan insanlar olabilir. Eğer bazı dostlar ailenin sosyal
desteğine yakinen katılıyorlarsa bu insanlar da ailenin bir parçası olarak nitelendirilir
(Stock, 1974). Özellikle Amerika’da siyahlar arasında bu tür bir yardımlaşma
sıklıkla görülür.
Geniş aile biçimi aynı zamanda sosyo ekonomik skalanın en üst gelir grupları
nda da yaygındır. Belirli statüye sahip zengin aileler genelde malikânelerde ya-
90 Davranış Bilimleri-I
S O R U
D İ K K A T
SIRA SİZDE
DÜŞÜNELİM
SIRA SİZDE
S O R U
DÜŞÜNELİM
D İ K K A T
SIRA SİZDE SIRA SİZDE
AMAÇLARIMIZN NAMAÇLARIMIZ
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
2
şar. Örneğin, Amerikan eski başkanlarından Kennedy ailesinin Massachusets’deki
malikâneleri bir toplum merkezi olarak akrabaları bir araya toplayan bir fonksiyon
görür (Baca Zinn and Eitzen, 2002). Elitler arasında geniş aile yapısı aileden gelen
zenginliği korumaya çalışırken fakirler arasında ise ekonomik yaşamı sağlamaya,
ailenin hayatta kalmasına katkıda bulunur (Andersen and Taylor, 2006: 396).
ENDÜSTRİLEŞME SÜRECİ VE ÇEKİRDEK AİLE İLİŞKİSİ
İnsanoğlu, hayvan evcilleştirmeye ve tarımla uğraşmaya başlamadan önce, toplumun
ekonomisi avcılık ve toplayıcılığa dayanmaktadır. Çekirdek aileler, sürülerini
besleyerek, sık sık yer değişerek, devamlı olarak bir yerde kalmamaktadır. Ancak
hayvanları evcilleştimeyi ve toprağı sürüp, ekip biçmeyi öğrenmeleri ile artık sürülerin
arkasından gitme gereği ortadan kalkmış ve insanlar belli bir toprak parçası
üzerinde yaşama ve üretme olanağı elde etmişlerdir.
Belirli bir arazi üzerinde yerleşme ve çiftlikle ilgili etkinlikler, örneğin toprağı
ekip biçme çok sayıda insanın bir arada yaşama ve çalışmasını zorunlu kılmıştır.
Böyle bir yaşam tarzı önceleri geleneksel geniş ailenin varlığını ortaya çıkarmıştır.
Ancak tarımdan endüstriyel yaşama geçiş ve endüstriyel yaşamın gerekli kıldığı
değişmeler zamanla ailenin küçülmesine ve çekirdek bir yapıya dönüşmesine neden
olmuştur. Kırsal bölgelerden daha iyi yaşam ve çalışma şartlarına ulaşmak
amacıyla başlayan kente göç, bir başka deyişle coğraŞ hareketlilik bu tür bir gelişmeyi
kolaylaştırmıştır. Daha önce kentsel bölgelerde yaşayanlar için iş değiştirme
veya başka endüstriyel yerlere daha iyi olanaklar için gitme, doğal bir süreçtir. Ancak
bu tür bir coğraŞ hareketlilik aile üyeleri arasında mevcut ilişkiyi etkilemiş ve
üyelerin birbirleriyle olan görüşme ve birlikte olma sıklıkları giderek azalmıştır.
Özellikle yakın akrabalar arasında oluşan bu tür uzaklıklar zamanla ailenin küçülmesine
veya izole olmasına neden olmuştur. Hâlbuki endüstrileşme öncesi, geniş
ailelerin önemli bir görevi yaşlılara ve hastalara bakmaktır. Endüstrileşme ile birlikte
oluşan özel bakım evleri, hükümet programları ve çeşitli sigortalar artık yaşlı
üyelerin kendi çocuklarının yanında yaşamalarına gerek kalmadan varlıklarını sürdürmelerine
yardımcı olmuştur. Artık aile üyeleri birbirlerine eskisi kadar bağımlı
değillerdir. Özellikle emeklilik hakkına ve belirli bir yaşlılık gelirine sahip olanlar
için bu daha da geçerlidir (Özkalp, 2008: 116).
Böylece endüstrileşme sürecine bağlı oluşumlar, ailenin küçülmesine ve kendi
kendine yetecek bir düzeye gelmesine neden olmuştur. Parsons, bu tür aileye izole
olmuş çekirdek aile adını vermektedir. Bu ailenin en önemli özelliği endüstriyel
koşullara çok iyi uyum sağlamasıdır. Çünkü aile nerede iş varsa oraya gidecek ve
herhangi bir kimseye bağlı kalmadan coğraŞ hareketlilik imkanına sahip olacaktır.
Her ne kadar endüstriyel toplumlarda aile üyeleri farklı yerlerde otursalar da, bu
üyeler aile ilişkilerinde eskiden olduğu kadar izole ve kopuk değillerdir. Çünkü
modern ulaşım araçları ve iletişim kolaylıkları, aile üyeleri arasındaki ilişkileri kolaylaştı
rmaktadır. Parsons’a göre izole olmuş çekirdek aile ile endüstri toplumundaki
ekonomik sistem arasında yapısal bir ilişki vardır. Çünkü, çekirdek aile yukarı
da da belirtildiği gibi bu tür bir ekonomik sistemin (kapitalist üretim tarzının) ihtiyaçları
nı karşılamak için yapılanmıştır.
Endüstri toplumundaki coğraŞ hareketlilik, yalnızca akrabalık bağlarını zayışatmakla
kalmamış, aile tarafından yerine getirilen işlevlerin birçoğu kendi konuları
nda uzmanlaşmış diğer kurumlara aktarılmıştır. Örneğin ailenin eğitim fonksiyonu
okullara, din fonksiyonu dinî kurumlara bırakılmıştır. Bu nedenle aile kendi
içinde ihtisaslaşmış özel bir görevi yerine getirmektedir. O da çocukların ihti-
4. Ünite - Aile ve Toplumsal Gruplar 91
yaç duyduğu sevgi ve şefkati onlara vermek ve çocukların toplumsallaşmasını
sağlamaktadır. Ailenin ekonomi ve sanayileşme ile ilişkisi çerçevesinde kentsel ve
kırsal aile birbirinden farklılaşmaktadır (Karkıner, 2009: 131). Akrabalar birbirlerinden
ayrı bölge ve şehirlerde yaşasalar da ulaşım ve iletişim kolaylıkları bu ba-
ğın ortadan kalkmasını veya zayışamasını engellemektedir. Ayrıca metropolitan
bölgelerin gelişmesi, üniversite sayılarının artması çocukların evden ayrılmalarını
da zorunlu kılmamaktadır. Günümüz çekirdek aile üyeleri kendileri arzu ettikleri
sürece birbirleriyle iletişimlerini sıklaştırabilme olanaklarına sahiptirler. Yapılan
araştırmalar da ebeveynlerin evlenmek isteyen çocuklarına çeşitli yardımlar yaparak
bu ilişkileri kuvvetlendirme yolunda çaba harcadıklarını göstermektedir. Örneğ
in, E. Litwak ailenin küçüldüğünü, ancak geleneksel aile ilişkilerinin modern
kent toplumunda da geçerli olduğunu savunur. Bu nedenle bu tür aileye modiŞye
olmuş geniş aile adını verir.
Küçük ailenin ülkemizde izole olmuş bir yapıya dönüşmesi sizce de geçerli midir? Bu tartı
şmaya katılıyor musunuz? Nedenleri ile açıklayınız.
AİLE KURUMUNU AÇIKLAYAN SOSYOLOJİK
KURAMLAR
Ailenin son derece karmaşık bir yapıda olması nedeniyle aileyi tek bir bakış açı-
sından anlamak neredeyse imkânsızdır. Gerçekten aile, değişmenin ve düzenlili-
ğin kaynağı mıdır? Aile, birbirleriyle uyumlu birtakım ilişkilerin düzenli bir organizasyonu
mudur yoksa farklı güç ve çatışmaların kaynağı mıdır? Yeni aile türleri
nasıl ortaya çıkmakta ve insanlar bu ilişkilerin aileyi ne şekilde etkileyeceğini nası
l tartışmaktadırlar?
Aile üzerinde çalışan sosyologlar aileyi üç temel yaklaşım içinde ele almaktadı
rlar. Bunlar; fonksiyonalist, çatışma ve sembolik etkileşim kuramlarıdır. Son yıllarda
feminist bakış açısı da sosyolojide giderek önem kazanmaktadır.
Fonksiyonalist Yaklaşım
Aile, her zaman toplum içinde önemli bir kurum olmuştur. Aile içinde doğup ortalama
20-25 yaşlarına kadar burada yaşamakta ve temel özelliklerimizi kazanmaktayı
z. Daha sonra evlenip kendi kurduğumuz aile içinde yaşantımız sürmektedir.
Boşanma oranlarındaki aşırı yükselmelere rağmen, olgunluk çağımız da yine bir
aile kurumu ve ilişkileri içerisinde geçmektedir.
Aile, bireyin temel biyolojik karakteristiklerinin sonucu ortaya çıkan bir kurum
olmasına rağmen, insanoğlu sadece biyolojik bir varlık değildir. İnsanın temel niteliğ
i onun sosyal bir canlı olmasıdır. Bu nedenle aile, fonksiyonalist bakış açısından,
toplumda diğer kurumlar tarafından başarı ile yapılmayan bazı fonksiyonlar
üstlenir. Her ne kadar ailenin yerine getirdiği fonksiyonlar azalmakta, başka kurumlar
tarafından bazı görevleri üstlenilmekte ise de aile yine de çok önemli bazı
görevleri yerine getirir. Bu da onu evrensel yapar ve toplumda onun varlığını ve
geçerliliğini üstün kılar.
Bundan 70 yıl önce William F. Ogburn, ailenin yerine getirdiği altı önemli fonksiyonu
şu şekilde sıralamıştır (Ogburn and Tibbits, 1934). Bunlar;
• Neslin devamını sağlamak,
• Koruma,
• Toplumsallaşma,
• Cinsel davranışları düzenlemek,
92 Davranış Bilimleri-I
S O R U
D İ K K A T
SIRA SİZDE
DÜŞÜNELİM
SIRA SİZDE
S O R U
DÜŞÜNELİM
D İ K K A T
SIRA SİZDE SIRA SİZDE
AMAÇLARIMIZN NAMAÇLARIMIZ
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
İ N T E R N E T İ N T E R N E T
3
• Sevgi ve arkadaşlık,
• Toplumsal statü sağlamak veya sosyal yerleştirmedir.
Neslin Devamı: Toplumun devamlılığı ona yeni üyeler katılmasıyla oluşur. Ona
belirli ve düzenli biçimde yeni üyeler kazandırmak ailenin temel bir fonksiyonudur.
Bakım ve Koruma Sağlama: Bireylerin temel ihtiyacı sıcaklık, yiyecek, barınma
ve bakımdır. İşte aile bireyin bu temel ihtiyaçlarını karşılayan doğal bir çevre
oluşturur. Bu çevre içerisinde yetişen birey hayatta canlı kalabilir ve kendisi de zamanla
kendi çocuklarına aynı doğal çevreyi sunar. Bu gereksinimler başka kurumlar
tarafından karşılanabilirse de aile ortamı bunları en uygun biçimde sağlayan
yerdir. İnsan yavrusunun çok uzun süreli bir bakım ve ekonomik güvenliğe gereksinimleri
aileleri tarafından karşılanır. Bakım ve koruma sağlama hemen tüm kültürlerde
ailenin nihai sorumluluğudur.
Toplumsallaşma: Küçük ailenin fonksiyonlarını açıklarken de belirttiğimiz gibi,
insanı insan yapan belirli vasışarın kazanılması, topluma uygun davranışlar
edinme, toplumsallaşma süreciyle önce ailede gerçekleşir. Örneğin; dilin, değerlerin,
normların, inançların ve kültürün kazanılmasında ailenin önemli payı vardır.
Ebeveynler ve akrabalar, çocukları gözetir ve onlara toplumun değer, norm ve kültürünü
aktarırlar.
Cinsel Davranışları Düzenlemek: Hiçbir toplum bireylerin birbirlerini tanımlamaları
nı tesadüfe bırakmadığı gibi, cinsel davranışları da bireyin özel bir tercihi olarak
görmez. İşte, aile ve evlilik kurumu bireylerin cinsel davranışlarının düzenlendi-
ği ve tatmin edildiği önemli bir kurumdur. Dolayısıyla cinsel davranışlar, bireyin özgürce,
istediği zaman ve istediği yerde yapılan davranışlar değil, özellikle aile içinde
düzenlenen davranış biçimleridir. Cinsel normlar toplumdan topluma değişebileceği
gibi aynı toplum içinde de zamanla farklılaşır. Suudi Arabistan ve Danimarka’ya baktığı
mız zaman bu iki ülkedeki tutucu ve özgün yaklaşımları görebiliriz. Ancak, cinsel
davranışların standartları en iyi biçimde aileler tarafından düzenlenir.
Sevgi ve Arkadaşlık: İdeal bir aile, üyelerine sıcak ve şefkatli bir ortam sağlar.
Onların güvenliğini ve tatmin duygularını arttırıp yardımcı olur. Bireylerin en
önemli ihtiyaçları sıcaklık, yiyecek, barınma olduğu kadar, sevgi, şefkat ve anlayıştı
r. Çağımızda aile içinde yetişmek demek; sevgiyle büyümek, sevgi görmek ve
sevgi göstermek demektir. Bu duyguyu görmediğimiz zaman, buna sahip olamayı
z. Bu da ancak, aile içerisinde verilir. Özellikle bebeklik çağında anne sıcaklığı
ve şefkati birey için hayati bir önem taşır. Ailenin birçok fonksiyonu bugün başka
kurumlarca sağlansa bile sevgi en temel fonksiyonlarından biri olarak kalacaktır.
Ailemizden; bizi anlamasını, bizimle yakından igilenmesini ve ihtiyacımız olduğu
zaman yanımızda olmasını bekleriz.
Sosyal Yerleştirme: Aile içinde olan meşru doğum, bireye toplum içerisinde
sağlam bir yer sağlar. Ailemizden edindiğimiz materyal zenginlikler kadar önemli
başka bir şey de bize verdiği sosyal statüdür. Yani ailemizin sahip olduğu sosyal
değerler, zenginlik, topumsal sınıf, din, zamanla bize bir miras olarak kalır. Bireyler
bu değerleri toplumda bir basamak olarak kullanarak yükselirler. Diğer bir
deyişle ailemizden bize kalan sosyal miras ve statü bize de geçerek devamlılık kazanı
r. Ailelerin sahip olduğu varlık ve kaynaklar çocukların yeteneklerini geliştirmelerine,
fırsatları değerlendirmelerine, yükseköğretim yapmalarına destek olur.
Fonksiyonalist kuramcılar zamanla diğer kurumların ailenin yerine getirdiği bazı
fonksiyonları üstleneceğini ileri sürerler. Tıpkı okulların, ailenin toplumsallaşma
fonksiyonuna katkıda bulunması gibi. Böylece, ailenin fonksiyonlarının azalacağı-
nı bunun da toplumun organizasyonunda daha ciddi sorunlara yol açacağını, çün-
4. Ünite - Aile ve Toplumsal Gruplar 93
kü artık ailenin üyelerini toplumun birleşimine (integrasyonuna) yeterli katkıda
bulunamayacağını savunurlar. Aile, üyelerini bir araya getirmede zorlandığı ölçüde
toplumsal bozuklukların da artacağı ileri sürülmektedir. Bu bozukluklar ise boşanma
oranlarının yükselişi, tek ebeveynli ve kadının aile reisi olduğu aile tiplerinin
artışı biçiminde kendini göstermektedir (Andersen and Taylor, 2006: 399).
Görüldüğü gibi bu fonksiyonlar son derece gereklidir. Her ne kadar birçok
yönden eleştirilse de aile, yeri doldurabilecek bir kurum değildir. Toplumda bu
fonksiyonları aile kadar etkin olarak yerine getirebilecek başka bir kurum bulunmamaktadı
r.
Çatışma Kuramı
Fonksiyonalist kuram, toplumun düzenliliği ve devamı açısından ailenin rollerini
irdelemektedir. Çatışma kuramcıları ailenin toplumda önemli fonksiyonlar yüklendiğ
ini kabul etmekte ancak her şeyi açıklıkla ortaya koymadığını ileri sürmektedirler.
Çatışma kuramcılarına göre de aile önemli bir kurumdur. Ancak, aile içerisinde
kapitalist topluma benzer bir biçimde birtakım eşitsizlikler söz konusudur. Kurama
göre, ailede erkeğin kadın üzerinde egemen olduğu bir sistem mevcuttur.
Hatta aile içinde bir güç mücadelesi söz konusudur. Genelde erkek ev işlerini yapmamakta
direnmekte, kadın dışarıda çalışsa bile ev işlerini yürütme sorumluluğunu
üstlenmektedir. Batıda yapılan çalışmalarda kadın yemek pişirme işinin %
81’ini, temizlik işlerinin % 78’ini yerine getirirken, erkekler bu işleri eşleriyle yara
yarıya bölüştüklerini düşünmektedirler. Erkeklerin yaptıkları küçük katkılar, onlara
büyük görünmektedir (Galinsky et al. 1993). Görüldüğü gibi genelde ev işleri tek
yönlü olarak yerine getirilmektedir.
Kadının sekiz saat çalışıp birinci vardiyayı bitirdikten sonra evine dönmesiyle
birlikte onun için ikinci bir vardiya başlamaktadır. Bu vardiyada temizlik, yemek
ve çocuk bakımı hizmetleri yürütülmektedir. Bu nedenle de kadınlar haftalık çalışmaları
nda erkeklere kıyasla ortalama on beş saat fazla mesai yapmaktadırlar. Bu
da kadının aile içinde erkeklerden daha fazla çalıştığını, buna karşın bir ücret talep
etmediğini ancak erkeğe göre daha fazla yıprandığını göstermektedir.
İnsanlık tarihinde ve birçok toplumda erkek, ailede üstün bir otoriteye ve güce
sahip olmuştur. Hatta 1800’lü yıllara değin kadın ve çocuklar erkeğin yasal mülkiyetinde
olmuşlardır. 1960’lı ve 70’li yıllardaki feminist hareketlerle birlikte erkeğin
gücü bir miktar azalıp eşitlikçi aile yapısı yaygınlaşsa da erkek birçok toplumda üstün
ve güçlü bir karakterdir.
Marksist görüşte aile ile ilgili temel alınan kaynak F. Engels’in “Ailenin Özel
Mülkiyeti ve Devletin Kökeni” isimli kitabıdır (1884; 1942). Engels’e göre üretim
güçlerinin ortak olarak sahiplenildiği dönemde aile var olmuyordu. Özel mülkiyetin
ortaya çıkmasıyla birlikte tek eşli çekirdek aile gelişmiştir (Karkıner, 2009: 130).
Devlet özel mülkiyet sistemini korumak için yasalar yaparken tek eşli evliliğin kuralları
nı da dayattı. Tek eşli çekirdek aile özel mülkiyetin miras olarak paylaşım sorunları
nı çözdü, zira mülkiyetin sahibi olan erkekler mallarının kendi soyundan
çocuklara geçmesini istediler. Özel mülkiyetten mahrum olan kadın, erkek tarafından
kontrol altında tutuldu (Ecevit, 1994: 7). Engels evlilikte eşlerin birbirlerine
karşıt duygular içinde olduğunu ve erkeğin kadın üzerinde bir baskı unsuru oldu-
ğunu ileri sürmektedir. Bu durum, kapitalist ile proleterya arasındaki ilişkiye benzetilebilir.
Bugün birçok toplumda kadın, erkeğin bir malı olarak görülmektedir.
Kadın evli değil ise babasının, evli ise kocasının malı olarak görülmektedir. 1960’lı
yıllarda Amerika’da bile kadının kocasından izin almadan işe girmesi, araba kiralaması,
bankadan borç para alması mümkün değildi. Çünkü, kadınların yeteneksiz
94 Davranış Bilimleri-I
olduğuna dair yaygın bir kanı mevcuttu. Ancak, endüstrileşme süreci ile birlikte bu
tür geleneksel uygulamalar değişmeye başlamıştır.
Kadın hareketi ve demokratikleşme süreci, kadınlar lehine birçok olumlu gelişmeyi
birlikte getirmiştir. Yine de çatışma kuramcıları, sosyal ekonomik, politik ve
hukuki eşitsizliklerin kadınların aleyhine olacak şekilde mevcudiyetini koruduğunu
savunmaktadırlar.
Çatışma kuramcılarına göre kadının ezilmişliğinin ardında yatan faktör temelde nedir?
Sembolik Etkileşim Kuramı
Sembolik etkileşim kuramcıları aile içindeki ilişkilerin değiştiğini ve yeniden tanı
mlanması gerektiğini savunurlar. Bu kuramcılara göre aile içerisindeki davranışları
anlamak için aile üyeleri arasındaki mevcut ilişkilere ve üyelerin bu ilişkileri
nasıl anlamlandırdığına bakmak gerekir. Aile içerisinde sembolik etkileşim kuramcı
ların kullandığı hemen tüm kavramları göstermek olasıdır. Örneğin toplumsallaşma,
ayna benlik, rol alma, referans grubu ve sembolik etkileşim gibi.
Toplumsallaşma birincil grup olan ailede başlar. Aile normalde arasında yakın
ilişkiler olan, birbirini gözeten ve kollayan insanlardan meydana gelir. Bu tür bir
çevrede çocuk diğer insanlarla ilişki kurarak inanç, norm, değer ve sembolleri öğ-
renir. Paylaşılan anlamlar geliştikçe, çocuk kendini başkalarının gözüyle görmeye
ve değerlendirmeye başlar. Büyüklerle olan ilişkiler onun kişilik gelişimini etkiler
ve insan olarak toplumsal karakterlerin öğrenilmesini hızlandırır. Bu görüş, mikro
düzeydeki aile ilişkileri üzerinde odaklanır ve karı-koca ve çocuklar arasındaki ilişkilere
bakar. Genelde aile üyelerinin, çiftlerin veya evlilik dışı yaşayan partnerlerin
ilişkilerini inceler. Örneğin Amerika’da siyah, beyaz ve çift ebeveynli aileler üzerinde
yapılan çalışmalarda araştırmacılar, çocuklarıyla daha yakinen ilgilenen babaları
n (onlara kitap okuyan, ev ödevlerine yardım eden veya televizyon seyretmelerini
engelleyen) çocuklarının daha az davranışsal problemleri olduğu, diğer
çocuklarla iyi geçindiği ve daha sorumlu olduğu saptamışlardır (Mosley and Thomson,
1995).
Sembolik etkileşimciler, aile içindeki ilişkilerin devamlı değiştiğini ve yeniden
tanımlanması gerektiğini savunurlar. Yeni evli çiftler aylar hatta yıllar harcayarak
yeni ilişki ve rollerini öğrenir ve test ederler. Zaman geçtikçe başlangıçtaki ilişkiler
farklılaşır, hatta eşlerin kişilik ve kendilik kavramları farklılaşır. Çocuğun doğumu
yeni bir uyum sürecini gerekli kılar. Ailelerin görüşleri çocuk sayısı, çocuğun yetiştirilmesi
hatta eğitimi konularında değişmeye başlar. Çocuk, aile için özveride
bulunulacak tek faktör olarak değerlendirilip her şey onun doğrultusunda gelişmeye
uğrar. Bu ilişkilere yeni üyelerin katılması, durumu daha da karmaşık bir hâle
sokar. Kısaca karı ve koca evlilikte farklı köşelerde yer alarak evliliği farklı biçimde
algılayabilirler.
Feminist Bakış Açısı
Kadının çalışması geleneksel açıdan aile yaşamını ilgilendirdiği için feminist sosyologlar
da aileye bir toplumsal kurum olarak ciddi biçimde odaklanmışlardır. Özellikle
kadının dışarıda çalışmasının çocukların bakım ve aile içi görevlerini nasıl etkilediğ
i konusunda ciddi çalışmalar yapmışlardır. Örneğin kadının evde yaşlılara
bakması ikinci vardiya olarak nitelendirilmiştir (Hochschield, 2005).
Feminist sosyologlar aynı zamanda etkileşimci yaklaşımın vurguladığı ancak
onlar tarafından daha az ilgilenilen konular üzerinde de durarak aile yaşamını ve
4. Ünite - Aile ve Toplumsal Gruplar 95
S O R U
D İ K K A T
SIRA SİZDE
DÜŞÜNELİM
SIRA SİZDE
S O R U
DÜŞÜNELİM
D İ K K A T
SIRA SİZDE SIRA SİZDE
AMAÇLARIMIZN NAMAÇLARIMIZ
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
İ N T E R N E T İ N T E R N E T
4
kadını çalışmışlardır. Örneğin Amerika’da karı kocanın birlikte çalıştığı ailelerde
kadınların geliri bazen erkeklerden daha fazla olarak saptanmıştır. 2005 yılında 58
aile üzerinde yapılan bir çalışmada kadınların % 26’sı erkeklerden daha fazla para
kazandığını belirtirken 1981 yılında bu oran % 16 olarak saptanmıştır. Bu durumda
kadının aile içindeki durumu, karı koca ilişkileri feministlerin ilgilendiği konular
arasındadır (Wills and Risman, 2006).
EVLİLİK BİÇİMLERİ VE ANALİZİ
Genelde aile, küçük aile ve geniş aile olarak sınışandırılmasına karşın bunların
kendi içinde farklılaştığını, hatta her kültürde geçmişten geleceğe farklı aile biçimlerine
rastlandığını daha önce de belirtmiştik. Ancak aile kalıpları tesadüŞ ve de-
ğişken değildirler. Sosyologlar aile ve evlilik biçimlerini beş temel kategoriye ayı-
rarak incelemektedirler. Bunlar;
• Eş sayısı,
• Grup ilişkileri,
• Çiftlerin yerleşim yeri,
• Otorite ilişkileri,
• Soy ve secere ilişkileridir.
Şimdi bunları sırayla açıklamaya çalışalım.
Eş Sayısına Göre: Evlilikler tek eşle olabileceği gibi çok eşle de olabilir. Erke-
ğin veya kadının bir tek eşle evliliğine monogami; kadının veya erkeğin birden
fazla eşi olmasına ise çok eşli evlilik veya poligami denir. Çok eşli evlilik karşımı-
za iki biçimde çıkabilir. Bunlar, erkeğin birden fazla kadınla evliliği olan poligini
(poligyny) ve kadının birçok erkekle evliliği olan poliandri (polyandry) dir. Ancak,
çağımızda geçerli olan evlilik biçiminin monogami yani tek eşle evlilik olduğunu
vurgulamakta fayda vardır. Poliginiye taraftar olan ülkelerde bile bu konu sorunlar
ortaya çıkartmaktadır. Ancak, çok zengin insanlar bu toplumlarda çok eşle evlilik
yapabilmektedir. Poliandriye ancak, Hindistan’da Toda kabilesinde rastlanmaktadı
r. Çünkü burada erkek nüfusu çoktur, herkese yetecek kadar kadın olmaması,
kadını birden fazla erkekle evliliğe götürmektedir.
Dünya genelinde yapılan araştırmalarda birçok toplumda geçmişte ve günümüzde
poligaminin, monogamiye kıyasla daha çok tercih edilen bir evlilik olduğu
görülmüştür. Antropolog George Murdock (1949, 1957) 565 toplum üzerinde yaptığı
incelemede, toplumların % 80’inde çok eşli evliliği en çok tercih edilen bir biçim
olarak saptamıştır. Çok eşli evlilik özellikle 20. yy.’dan sonra giderek azalma
göstermiştir. Afrika’da beş ülkede erkeklerin % 20’sinin hâlâ daha çok eşli evliliği
tercih ettikleri bulunmuştur. Erkeğin çok kadınla evliliği olan poligini Murdock tarafı
ndan en yaygın evlilik biçimi olarak saptanmıştır. Burada erkek genelde kız
kardeşlerle ve daha önce evlenmiş tecrübeli kadınlarla tercihen evlenmektedir. Erkeğ
in çok kadınla evliliği bir statü sembolü olarak gelişmemiş toplumlarda yer almaktadı
r. Kadının çok erkekle evliliği olan poliandri ise genelde çok ender ve fakir
toplumlarda görülmektedir (Schaefer, 2010: 314).
Grup İlişkilerine Göre: Bazı sosyal gruplar üyelerinin dışarıdan evlenmelerine
izin verirken bazı gruplar izin vermezler. Buna göre evlilikler egzogami yani
grup dışında evlenme ve endogami aynı sosyal grup içinden evlenmeler olmak
üzere ikiye ayrılır. Bazı dini gruplar, ırklar hatta etnik gruplar, üyelerinin kendi
üyeleri dışında evlenmelerine müsaade etmezler. Bunun nedeni önyargılı olmaları
olduğu gibi, başkalarıyla yeterince ilişki kurmamak da olabilir. Grup dayanışması
nı bozmamak için de bu tür evliliklere müsaade edilmeyebilir. Örneğin Ameri-
96 Davranış Bilimleri-I
ka’da siyahlar ve Yahudiler arasında endogamiye sıklıkla rastlanır. Dünyanın birçok
ülkesinde endogami genelde yaygındır. Örneğin Amerika’da yazılı bir norm
olmamakla birlikte insanların kendi grubundan, kendi ırk, etnik ve din gruplarından
insanlarla evlenmesi beklenir ve dışardan evlenmeler kabul görmez ve desteklenmez.
Endogami biçimindeki evlilikler genelde grubun bağlılık gücünü, derecesini
arttırır ve gençlere hep kendilerinden biriyle evlenmeleri önerilir. Egzogami,
evliliği belirli grupların dışına taşımaktadır. Yani kendi çekirdek ailesinin ve akrabaları
nın dışında evlilik yapmak ve eş seçmek anlamındadır.
Çiftlerin Yerleşim Yerine Göre: Yeni evlenen çiftler, nerede oturacaklardır?
Bu sorunun cevabı genellikle toplumsal normlarla belirlenir. Burada karşımıza üç
yerleşim biçimi çıkmaktadır. Birincisi baba tarafı veya onun yanında yerleşmedir.
Buna patrilokalite denir. İkincisi kadının tarafı veya kadının ebeveynleri ile oturmadı
r ki buna matrilokalite denir. Ancak modern toplumlarda yeni evlenen çiftler
her iki tarafı da reddederek onlardan ayrı kendi başlarına yaşamayı tercih etmektedirler
ki buna neolokalite veya ev açma denir.
Otorite İlişkilerine Göre: Karı-koca arasındaki otorite kalıbını tayin eden faktör
genelde eşlerin kişilikleridir. Ancak genelde eşler, çevrelerindeki toplumsal
normlara uygun davranırlar. Genelde bütün toplumlarda koca otoritesinin üstünlüğ
ü görülür, buna patriyarki (patriarchy) denir. Matriyarki (matriarchy), yani kadı
nın otoritesinin üstünlüğüne çok az rastlanır. Ancak birçok toplumda özellikle ev
işlerini ilgilendiren konularda kadının sözü daha çok dinlenilmesine rağmen otorite
yine erkektedir. Son ortaya çıkan bir ilişki sistemi egaliteryan, yani eşitlikçi otoritedir.
Burada karı ve kocanın aşağı yukarı eşit söz hakları bulunmaktadır.
Yeni evlendiğinizi ve ailenizle ilgili gelecek açısından bazı kararlar almak durumunda
olduğunuzu düşünün. Siz ve eşiniz şu tür sorunlarla karşı karşıya kalabilirsiniz.
Nerede yaşayacağız? Evimizi nasıl döşeyeceğiz? Evde yemeği kim pişirecek,
alışverişi, temizliği kim yapacak? Akşam yemeğine hangi arkadaşımızı davet
edeceğiz? Her durumda bu konular üzerinde birisinin karar vermesi gerekir. Bu
kararları verme gücü veya otoritesi kime aittir? Birçok ülkede bu kararlar evin reisi
veya erkek tarafından verilir. Ama her toplumda karar verici güç kültürel normlar
çerçevesinde değişebilir. Eğer bütün kararları erkek veriyorsa buna patriyarki
diyoruz. Erkeğin egemen olduğu toplumlarda örneğin İran’da en yaşlı erkek bütün
kararlardan sorumludur. Ancak kadınlar da aile içerisinde saygı ve sevgiyle
anılır ve buna uygun muamele görür. Bu tür toplumlarda kadının boşanma talep
etmesi erkeğe kıyasla çok zordur. Özellikle kadının çalışmadığı ortamlarda, erke-
ğe ekonomik bağımlılığın fazla olduğu ülkelerde, kadının boşanması çok daha
zordur. Buna karşın matriyarki yani kadının otoritesinin üstünlüğü çok yaygın de-
ğildir. Güney Amerika’da yerli kabileler arasında göze çarpan bu ilişki türünde, erkek
savaş ve yiyecek bulmak amacıyla çok uzun süreler evden ayrılmak zorunda
olduğu için sorumluluk ve otorite kadına geçer (Farr, 1999).
Soy ve Secere İlişkilerine Göre: Burada da konu aile reisi öldüğü zaman mirası
n nasıl paylaşılacağıdır. Burada soy ilişkilerine göre üç biçim karşımıza çıkmaktadı
r; patriliniyal (patrilineal) yani mirasta baba soyunun hâkimiyeti ve üstünlüğü,
matriliniyal (matrilineal) ana soyunun üstünlüğü ve bilateral yani her iki tarafın mirastan
eşit hak almasını öngören sistemdir. Patriliniyal sistemde ana soyunun akrabaları,
matriliniyal sistemde ise baba soyunun akrabaları akraba olarak kabul edilmezler.
Bilateral sistemde her iki tarafın da akrabaları tanınır ve mirastan pay alma
hakkı doğar. Tablo 4.1’de bu öğrendiğimiz kavramları da içerecek bir biçimde geleneksel
ve modern ailenin özellikleri karşılaştırılmaktadır.
4. Ünite - Aile ve Toplumsal Gruplar 97
Dünyada en yaygın olan
normlardan biri ensest
normudur. Hemen her
toplumda bulunan bu norm,
aile üyeleri arasındaki ilişki
ve evliliklerin yasaklanması
anlamında gelir. Kendi
toplumumuzda ve Batı
toplumlarında bu kavram
kendi çekirdek ailemiz
içindeki cinsel ilişki ve
evlilikleri yasaklar. Yani
kendi çocuklarımızla ve bazı
ülkelerde birinci dereceden
kuzenlerle evlenmek bu
norma ters düşen
davranışlardır.
GÜNÜMÜZ AİLESİNDE FARKLILIKLAR
Günümüz modern çekirdek ailesi en hızlı değişen kurumlar arasındadır. Böylece
yeni aile biçimleri değişen yapıya göre ortaya çıkmakta ve farklılaşmaktadır. Aile
sosyal ilişkilerin merkezini oluşturmakta ve değişen toplumsal koşullara paralel
olarak geleceğini şekillendirmektedir.
Ailede birçok değişim olmakta, günümüz modern ailesi geçmişe kıyasla giderek
küçülmektedir. Yaşam süresinin uzamasıyla birlikte, çocuk dünyaya getirme
ve yetiştirme insan yaşamının küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Ailenin parçalanması
nın bir zamanlar en büyük nedeni ebeveynlerden birinin ölümü iken günümüzde
bu olgunun nedeni boşanmalardır. Geçmişte ölümlerin çoğu kadınların
doğumu sırasında gerçekleşmekteydi ve erkekler bu nedenle tekrar evlenecek veya
çocuklarına bakacak bir eş talep ediyorlardı. Aynı şekilde yine geçmişe bakıldı-
ğında eşin ölümü ile bazen erkekler de tek başlarına çocuklarını yetiştirmek durumunda
kalıyorlardı. Bugün bu eğilim tersine gerçekleşmektedir. Çünkü kadınlar
eşin ölümü veya boşanma sonucu çocuklarını tek başlarına yetiştirmek ve aile reisi
olmak durumunda kalmaktadırlar (Rossi and Rossi, 1990). Bundan otuz kırk yıl
öncesine kıyasla günümüzde evli çiftler daha küçük bir oranı oluşturmakta, özellikle
Batıda tek ebeveynli ailelerin sayısı giderek artmakta, boşanmış ve hiç evlenmemiş
insanların sayısı genel nüfus içinde giderek daha büyük oranı oluşturmaktadı
r (Fields and Casper, 2001).
Tek Ebeveynli Aileler
Günümüzde aile yaşamındaki en büyük değişikliklerden biri tek ebeveynli ve genelde
kadının aile reisi olduğu ailelerin sayısının giderek artmasıdır. Amerika’da do-
ğan çocukların büyük bir kısmı yaşamlarının bir bölümünü tek ebeveynle geçirmek
durumundadırlar. Özellikle Afrika kökenli Amerikalı ve İspanyol kökenli Amerikalı
ailelerde bu çok daha yaygındır. Esasında Amerika’da her türlü ırklar arasında tek
ebeveynli aileler görülmektedir (Fields and Casper, 2001). Bunun iki temel nedeni
bulunmaktadır. Birincisi evlilik dışı doğan çocuklar, ikincisi ise boşanma oranlarındaki
artıştır. Bir diğer önemli neden ise evli çiftlerden birinin ölümüdür. 2007’de bu
tür ailelerin oranı beyazlar arasında % 29, İspanyol kökenlilerde % 31, Afrika kökenli
ailelerde ise Amerika’da % 58 oranında saptanmıştır (Bureau of the Census,
2008: 56). Yine 2007 yılında Amerika’da yapılan bir çalışmada yirmili yaşlardaki
genç Amerikalılarda gerçekleşen doğumların % 45’i evlilik dışıdır (Ventura, 2009).
Karakteristikler Geleneksel Aile Modern Aile
Aile Yapısı Geniş (Çok sayıda üye) Çekirdek (Az sayıda üye)
İlişkilerin Dayanağı Kanbağı Evlilik Bağı
Secere ve mirastan pay
Patriliniyal (Erkek üstünlüğü)
Matriliniyal (Kadın üstünlüğü)
Bilateral (Eşit hak)
Otorite İlişkileri
Patriyarki (Baba otoritesi)
Matriyarki (Ana otoritesi)
Demokratik
Yerleşim Yeri
Patrilokalite (Babanın evi)
Matrilokalite (Annenin evi)
Neolokalite (Bağımsız)
Eş sayısı
Monogami (Tek eş)
Poligami (Çok eş)
Poligini (Çok kadınla evlilik)
Poliandri (Çok erkekle evlilik)
Monogami (Tek eş)
98 Davranış Bilimleri-I
Tablo 4.1
Geleneksel ve
Modern Ailenin
Temel
Karakteristikleri
Kaynak: Shepard,
1996: 377; Schaefer,
2010: 121.
Bu tür tek ebeveynli ailelerin ve çocukların yaşantısı kaçınılmaz olarak geleneksel
şehirdeki aileye kıyasla çok daha zordur. Bu aileler genelde yoksulluk içinde yaşarken
çift ebeveynli aileler daha mutlu ve güvenlidirler. Tek ebeveynli ailelerde yaşam
daha streslidir ve bu, hem duygusal hem de ekonomik anlamdadır. Özellikle
genç annelerin ebeveyn olduğu ailelerde bu sorunlar daha fazladır. Kazandıkları kı-
sıtlı bir gelirle çalışmak ve aynı zamanda da çocuklarını yetiştirmek durumunda kalan
aileler ciddi Şnansal zorluklarla karşılaşmaktadırlar. En büyük avantajları ise kadı
nların aile reisi olduğu aileler doğal olarak daha iyi sosyal ilişkiler geliştirmekte,
erkeklerin ebeveyn olduğu aileler ise daha izole bir yaşantıya sahip olmaktadır. Çocukları
n okulları ile meşgul olmak, sosyal hizmet kurumları ile ilişki kurmak genelde
kadınlar tarafından daha iyi bir biçimde gerçekleşirken erkekler bu tür ilişkilerde
daha zayıf kalmaktadır (Schaefer, 2010: 324).
Evlenmeden Birlikte Yaşama
Gençler arasında evlenmeden birlikte yaşama ve cinsel ilişki Amerika’da en yaygı
n eğilimlerden biri olarak karşımıza çıkmakta ve son yirmi yıl içinde 7 misli artış
göstermektedir (Bumpass, 1995). Bu oranın gelecekte daha da artacağı tahmin
edilmektedir. Bu olgu ülkemizde çok yaygın olmamakla birlikte, üniversiteli gençler
arasında az da olsa gözlemlenmektedir. Aynı şekilde Amerika’da Afrikalı Amerikalı
ve Amerikan yerlileri arasında en yüksek oranda, Asyalı Amerikalılar arasında
ise en düşük oranda görülmektedir (Peterson, 2003).
Evlenmeden birlikte yaşama Avrupa’da da son derece yaygın olarak görülmekte
ve genel eğilim “Aşka evet, evlilik belki” sloganı benimsenmektedir. İzlanda’da
çocukların % 62’si, Fransa, İngiltere ve Norveç’te ise yaklaşık % 40’ı evlenmeden
birlikte yaşama sonucu oluşan tek ebeveynli ailelerde dünyaya gelmektedir (Schaefer,
2010: 138). Amerika’da yapılan bir araştırmada, birlikte yaşama üniversite öğ-
rencilerinde iki misli fazla olarak saptanmıştır. Yine 2003 nüfus sayımına göre evli
olmayan çiftlerin % 45’i bir veya birden fazla çocuk sahibidir. Genel anlayışın dı-
şında “birlikte yaşayan çiftler asla evlenmez” kanısına rağmen, araştırmacılar Amerika’da
evlenmeden birlikte yaşayan çiftlerin yaklaşık yarısının daha önce evlenmiş
olduklarını saptamışlardır (Fields, 2004). Bu olgular bize evlenmeden birlikte yaşama
olgusunun dünya çapında yeni bir hayat tarzı olduğunu göstermektedir. Araştı
rmalar, evlenmeden birlikte yaşayanların arasında daha eşitlikçi ilişkilerin var olduğ
unu, ev işlerinde de tıpkı evli çiftlerde olduğu gibi bir iş bölümünün gerçekleştiğ
ini göstermektedir (Sanchez v.d. 1998; Barber and Axinn, 1998).
Boşanma
Geleneksel toplumlarda boşanma yaygın değilken özellikle endüstrileşmiş toplumlarda
oran çok yüksektir. Bu tür bir eğilimin temel nedenleri, geleneksel aileyi
güçlü kılan, ekonomik, dinsel ve eğitsel bağların zayışamış ve değerlerini yitirmiş
olmasında yatar. Ailenin birçok fonksiyonlarını başka kurumlara devretmesi, ailenin
görevlerini azaltmış, üyeler arasındaki duygusal bağların da giderek zayışaması
ailenin parçalanmasına neden olmuştur.
Boşanmalar, boşanma oranı denilen bir kavramla ölçülür (Divorce rate). Bu
oran bir yıl içinde her 1000 nüfustan boşanan insan sayısını gösterir. Acaba boşanmalar
ne kadar yaygındır ve insanlar neden boşanmaktadırlar? Gerçekten bu hiç de
kolay cevaplanabilecek bir soru değildir. Medyada sık sık evlenen iki çiftten birisinin
boşanma sonucu ayrıldığını duymaktayız. Bugün Amerika Birleşik Devletleri’nde
evlilik oranları nasıl yükseliş içerisindeyse, boşanma oranları da aynı eğilimi
4. Ünite - Aile ve Toplumsal Gruplar 99
Boşanma, taraşardan
birinin veya her ikisinin
kendi arzusu ile toplumda
geçerli norm veya âdetlere
göre evlilik birliğinin sona
erdirmesidir.
göstermektedir. Dünyanın birçok ülkesinde boşanma oranları 1960’lı yıllarda artmaya
başlamış, 1980’li yıllarda ise durağan hâle gelmiştir. Ancak boşanmaların artması,
evliliğin azalması veya ondan uzaklaşılması demek değildir. Amerika’da boşanan
çiftlerin % 63’ü yeniden evlenmektedir. Kadınlar, erkeklere kıyasla daha az oranda
yeniden evlenmektedirler. Çünkü boşanmalar sonucu çocukların velayeti genelde
anneye verildiği için kadının yeniden eş bulabilmesi erkeğe kıyasla biraz daha güç
olmaktadır (Saad, 2004). Amerika’da 2004 yılı boşanma oranı binde dört olarak saptanmı
ştır. Evlenme oranı ise binde 8,4 şeklindedir (U.S. Cencus Bureau, 2004). Esası
nda evlilik nasıl doğal bir süreç ise boşanma da evlilik kurumunun sonudur. Gerçekte,
boşanmaların artmasının ardında yatan temel faktör son 100 sene içerisinde
boşanmaların toplumsal kabulündeki değer ve inançların farklılaşmasında yatmaktadı
r. Özellikle kadınların çalışma yaşamına girmeleri ve artan özgürlük ve hak arayı
şları burada etkili olan faktörler arasındadır. Artık insanlar mutsuz evliliklere tahammül
etmek durumunda değillerdir. Daha da önemlisi büyük dinî grupların da
boşanmaya olan olumsuz bakış açılarını değiştirmeleri ve boşanmayı bir günah olarak
görmemeleri de önemli bir faktördür (Schaefer, 2010: 326). Tablo 4.2, Türkiye’de
yıllara göre evlenme ve boşanma sayılarını vermektedir.
Tablo 4.2’ye bakıldığında ise, Türkiye’de yıllara göre evlenme ve boşanma sayı
ları arasında çok önemli farklılıklar vardır. En fazla boşanma 2005 yılında gerçekleşirken
evlenme sayısı sürekli artmaya devam etmiştir.
Tablodan da görüldüğü üzere Türkiye’de aldatma veya aldatılma en önemli boşanma
nedeni olarak görülürken, dayak ve kötü muamele yalnızca kadınların %
17’si tarafından boşanma nedeni olarak görülmektedir. Oysa şiddet günlük yaşamda
yaygın olarak görülen olgulardan birisidir (Karkıner, 2009: 134).
Aile ve boşanma karmaşık bir etkileşimdir. Bu konuda çalışanlar bunu hem bireysel
hem de toplumsal nedenlerle açıklmaya çalışmaktadırlar.
Boşanma nedenleri Kadın Erkek
Aldatma/aldatılma 31,8 34,8
Sorumsuzluk ve ilgisizlik 21,0 20,0
Dayak/kötü muamele 17,0 -
İçki/kumar 12,2 3,6
Eşlerin ailelerine karşı saygısız davranması 3,9 14,5
Terk etme 0,7 -
Çocuk olmaması 1,4 0,8
Evin geçimini sağlayamama 1,1 1,4
Yüz kızartıcı suç 1,3 1,0
Çocuklara karşı kötü muamele 0,3 1,3
Eşin ailesinin karışması 0,3 0,4
Diğer 9,0 22,2
Türkiye 2003 2004 2005 2006 2007
Boşanma 92637 91022 95895 93489 94219
Evlenme 565468 61357 641241 636212 638311
100 Davranış Bilimleri-I
Tablo 4.2
Türkiye’de Yıllara
Göre Evlenme ve
Boşanma Sayıları
(2003-2007)
Kaynak:
www.tuik.gov.tr
Tablo 4.3
Türkiye’de Boşanma
Nedenleri (2006)
Kaynak: Aile Yapısı
Araştırması (2006)
Türkiye İstatistik
Kurumu
(www.tuik.gov.tr)
Bireysel Nedenler
Bireysel nedenlerin başında, erken yaşta evlenmeler gelmektedir. Erken yaşta evlenme
erken boşanmalara neden olmaktadır. İkinci olarak evlilik süresinin uzunluğ
u bir faktördür. Yani uzun yıllar beraber yaşama, boşanma oranlarını olumlu
yönde etkileyip çiftlerin boşanmalarını engellemektedir. Amerika’da genellikle evliliğ
in altıncı yılından sonra boşanmalar artmaktadır. Ancak erken boşanmalar evliliğ
in ikinci veya üçüncü yılında gerçekleşmektedir. Bu da başlangıçta evlilik kararı
nın verilmesindeki hatadan kaynaklanmış olabilir. Diğer bir deyişle, dikkatlice
düşünmeden verilen bir evlilik kararı kısa sürede olumsuz ilişkiler nedeniyle boşanmalara
neden olmaktadır.
Boşanma oranları özellikle alt sosyal ekonomik statüdeki gruplarda yaygın olduğ
u gibi külterel açıdan da farklılıklara rastlanılmaktadır. Yaşam sürelerindeki artı
ş da boşanmalarda etkili olabilmektedir veya evliliğin süresine etki edebilmektedir.
Eşlerden birinin ölümüyle ortaya çıkan parçalanmaların yerini bugün erken
boşanmalar almaktadır (Andersen and Taylor, 2006: 411). Mutsuz evliliklerde boşanma
genelde acı verici ve Şnansal açıdan riskli bir olay olarak görülürken, bugün
artık olumlu bir seçenek olarak nitelendirilmektedir. Eskiden çocukların mutluluğ
u açısından çiftler mutsuz olsa da birlikte oturmayı sürdürmekteydiler. Ancak
bügun bu düşünce geçerliliğini kaybetmiştir.
Toplumsal Nedenler
Boşanmalar özellikle toplumların ekonomik refah dönemlerinde artış göstermekte,
buna karşın durgunluk ve savaş dönemlerinde azalmakta hatta durmaktadır.
Refah ve zenginlik insanları yaşamda kalmak ve para kazanmak gibi sorunlardan
uzak tutmakta, eğlence ve iyi vakit geçirme nedeni ile birlikte olma aile düzenini
sarsıp boşanmalara sebep olmaktadır. Kadınların çalışıp kazanması ve ekonomik
bağımsızlığını elde etmesi, uyumsuz bir evliliği sürdürmektense boşanma tercihini
arttırmakta ve ailede çözülmeler meydana gelmektedir. Bu da boşanma oranlarını
arttırıcı bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır.
Son olarak boşanma ve evlilik konusundaki değer ve tutumların değişmesi de
boşanmaları arttırıcı bir neden olmaktadır. Diğer bir deyişle evlenmeden birlikte
olma olasılığının artması ve hamile kalmadan bir ilişkinin sürdürebilmesi olanakları
çiftleri etkilemekte bunun sonucunda boşanmalar artabilmektedir.
Boşanmaların günümüzde aile üzerinde yansıttığı en önemli denebilecek olumsuz etkiler
daha çok aile içinde kimler üzerinde hissedilmektedir? Neden?
TÜRK TOPLUMUNDA AİLE YAPISI
Osmanlı toplumunun geleneksel ataerkil geniş ailesi, Atatürk devrimlerinin değiştirmeyi
amaçladığı kurumlardan biridir. Osmanlı aile hukuku da şeriata dayalı Mecelle
tarafından düzenlenmiş idi. Mecelle, erkeğin çok eşli evliliğine izin veren ve
kadına özgürlük tanımayan bir yapıya sahipti. Erkek, evliliğin başı idi ve istekleri
tartışılmazdı. Türkiye’de kadınların yasalar karşısında erkeklerle eşit kabul edilmesine
dönük gelişmelerin, bugün kadın hakları konusunda oldukça gelişmiş Batılı
ülkelerden çok önce başladığı bilinen bir gerçektir. Kanun önünde kadın ve erkeklerin
eşit kabul edilmesini ön gören 1924 Anayasası’ndan başlayarak, 1926 yılında
Medeni Kanun’un kabulüyle de evlilikten miras haklarına kadar pek çok konuda
Türkiye Cumhuriyeti kadınlara döneme göre büyük haklar tanımıştır. Sonrasında,
4. Ünite - Aile ve Toplumsal Gruplar 101
S O R U
D İ K K A T
SIRA SİZDE
DÜŞÜNELİM
SIRA SİZDE
S O R U
DÜŞÜNELİM
D İ K K A T
SIRA SİZDE SIRA SİZDE
AMAÇLARIMIZN NAMAÇLARIMIZ
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
5
kadınlara seçme ve seçilme hakkının da tanınmasıyla kadınların yasalar karşısında
erkeklerle eşit kabul edilmesine ilişkin önemli ilerlemeler sağlandığı açıktır (Altun,
2009: 57-60).
Ülkemizde ailenin yapısal değişimi yukarıda da belirtildiği üzere hukuksal güdümlemeler
ile desteklenmiştir. Ülkenin sanayileşme ve kentleşme süreçleriyle birlikte
aile yapısı da zamanla bu yapıya uygun değişmelerden geçmiştir. Bugünkü
toplum yapısının bir ögesi olarak çağdaş çekirdek aile yapısı ortaya çıkmıştır. Bu
yapı anne, baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşan bir ailedir.
Türk toplumunda aile yapısı üç ayrı çevrede incelenebilir. Bunlar; köy (kırsal),
gecekondu ve şehir ailesidir.
Kırsal Aile
Köyde egemen olan aile Timur’a göre karı koca ve çocuklardan oluşan çekirdek
ailedir. Kırsal kesimde, aile ortalama aileden biraz daha kalabalıktır. Çekirdek aileyi
ikinci olarak geleneksel geniş aile izler. Aynı çatı altında birden çok evli çiftin
yaşadığı bu aile yapısından babanın egemenliği ve soy çizgisinde genişleme görülür.
Aile ile birlikte yaşayanlar genellikle babanın akrabasıdır.
Kırsal alanda çekirdek aile yapısına karşı, aynı çatı altında yaşayan aileler kaynakları
nı bir araya getirerek birbirlerini destekleme eğilimine sahiptirler. Yeni evlenen
gençler genellikle kocanın ana babasına yakın bir yere taşınırlar. Burada baba
evladına bazen arsa sağlayarak, bazen de parasal yönden bir yardımda bulunur.
Bu da, özellikle gencin iş bulamadığı durumlarda oğulun babaya olan bağımlılığı-
nı arttıcı yönde bir etki yapar. Böylece ayrı çatılar altında yaşamakla birlikte kırsal
alanda akrabalar ekonomik ve toplumsal bir birlik olma niteliğini sürdürürler. Kimi
durumda gençler, yaşlanıp çalışamayacak olan yaşlıların özellikle ebeveynlerinin
bakımını da üstlenirler (Hinderick and Kıray,1970: 187-188).
Babanın ölümünden sonra toprağın bölünmesi, yeni evlenen gençlerin geniş
aileden kopmasına ve kente göç olgusunun başlamasına yol açar. Fakat kente göç
edilen durumlarda bile, köyde kalanların işleyebilecekleri büyüklükte bir toprağın
bırakılmasına çalışıldığı görülür. Bütün değişmelere karşın, köy ailesi tarımsal üretim
yapan bir birim olma niteliğini korumaktadır. Toprağın bölünmesi pazar ekonomisi
ile bütünleşme kentlere göç gibi ögeler, köy ailesini oldukça etkiliyorsa da
tarımsal üretim biçimi değişmedikçe, bu alanlarda yaşayan ailelerin geleneksel yapı
sında önemli değişiklik beklemek olanağı yoktur (Kongar,1976: 405-407).
Aile bir sosyal yapı, evlilik ise bu sosyal yapıyı oluşturmanın meşru bir yoludur.
Günümüzde evlilik, aile kurmanın tek ve meşru yolu olarak kabul edilir. Aile birliğ
inin kurulması olan evlenme, toplumumuzda her zaman en önemli sosyal algı-
lardan biri olarak görülmüş ve kabul edilmiştir. Türk kültürü, evlenme gelenekleri
ve törenleri açısından oldukça zengin tarihi bir mirasa sahiptir. Geleneksel uygulamaları
n bir bölümü, değişen toplum ve bölgeye bağlı olarak terk edilse de önemli
bir bölümü yaşatılmaya çalışılmaktadır. Günümüzde örneklerine rastladığımız
çeşitli geleneksel evlenme şekilleri mevcuttur. Bunlar;
• Görücü usulü ile evlenme,
• Kız kaçırma,
• Otura kalma,
• Beşik kertmesi,
• Berder evlilik,
• Tay geldi evlilik,
• Levirat ve Sorarat’tır.
102 Davranış Bilimleri-I
Görücü usulü ile evlenme, evlenme çağına gelmiş bir erkeğe evleneceği eşinin
ailesi tarafından seçilmesidir. Bu görevi de genelde erkeğin annesi yapar. Bu çabaya
akraba ve komşular da ara bulucu olarak katılır.
Kız kaçırma en eski evlenme geleneklerinden biridir. Kız kaçırma genelde ikiye
ayrılır:
Zorla kaçırmada kızın kendi arzusu dışında bir erkek tarafından zorla veya hileyle
kaçırılmasıdır. Bu durum sorunsaldır. Devreye polis ve mahkemeler girer.
Hatta kan davalarının nedenlerinden birisidir. Kaçıran kişi Türk Ceza Kanunu’na
göre hüküm giyebilir.
Anlaşarak kaçmada ise birbirine seven ancak ailelerinin evlenmelerine izin
vermediği gençler anlaşarak kaçarlar. Kaçtığı tarihte kızın yaşının küçük olması ve
ailenin savcılığa şikâyeti ile erkek cezalandırılabilir.
Beşik kertmesi birbirleriyle iyi anlaşan iki dost aile bazen bu dostluğu akrabalı-
ğa dönüştürmek bazen de ekonomik çıkarlar nedeniyle çocuklar henüz beşikteyken
söz keser veya söz alıp verirler. İleride çiftler anlaşamadığı zaman sorunlar çı-
kabilmektedir. Beşik kertmesinde erkek çocuk büyük, kız çocuk küçük olabilir.
Ancak, çocukların iki yaşını doldurmamış olması gerekir. Beşik kertmesinin bozulması
önemli bir kayıp sayılmaz (Doğan, 2000: 204).
Otura kalma evlenecek kızın erkeğin ailesi tarafından istenmediği zaman kızın
erkeğin ailesinin evine gidip oturması ile ortaya çıkar. Genelde kız reddedilmez ve
ailelerin anlaşması ile sonuçlanır.
Berder evlilik iki ailenin karşılıklı olarak kız alıp vermesi şeklinde gerçekleşen
bir uygulamadır. Amaç büyük ölçüde başlık sorununu ortadan kaldırmak ve masraftan
kaçmaktır.
Tay geldi evlilik dul bir kadının eski eşinden olan çocuklarını da alıp dul bir erkekle
ya da dul bir erkeğin önceki eşinden olan çocuklarını da alarak dul bir kadı
nla evlenmesidir. Kadın ve erkeğin beraberinde getirdiği çocuklar tay olarak nitelendirilir
(Kayhan, 2010: 46).
Levirat dul kadının ölmüş olan kocasının erkek kardeşi ile evliliğidir (Gelin-kayı
nbirader). Ölen eşin geride kalan eş ve çocuklarının korunması ve mirasın bölünmemesi
nedeniyle yapılır.
Sorarat ise karısı ölen erkeğin baldızı ile evlenmesidir. Ölen kadının çocukları-
na en iyi bakacak olan kişi teyze olduğu için bu yol tercih edilir.
Gecekondu Ailesi
Sanayileşme ve göç olgusu sonucu toplumumuzda ortaya çıkan bir aile tipidir. Bu
ailede de egemen olan tip çekirdek ailedir. Bu ailenin kimi nitelikleri kırsal aileyi
andırır. Her ne kadar kadın ve çocuklar geleneksel geniş aileye oranla daha çok
özgürlüğe sahipseler de babanın aile içindeki denetimi gecekondu ailesinde son
derece güçlüdür. Örneğin çocukların iş seçme özgürlüğü daha fazladır ama bütün
önemli kararlar baba tarafından verilir. Evlenme yaşı kırsal aileden biraz daha yüksektir.
Başlık önemini korumaktadır. Dinsel nikâhın yerini, medeni nikâh almış olmakla
birlikte dinsel gerekler de yerine getirilir.
Bu ailenin temel niteliklerinden biri akrabalarından kopmuş görünmesidir. Akrabaları
ndan para-hizmet yardımı göremeyen bu tip aile, yaşamını sürdürebilmek
için zor bir uğraşı vermektedir. Aile başını sokacak bir yer bulur bulmaz hemen
iş aramaya başlar. Bazen de erkek önce gelip iş ve konut bulduktan sonra ailesini
getirir. Ailenin giyim, kuşam, yemek, günlük yaşam alışkanlıklarının değişme-
4. Ünite - Aile ve Toplumsal Gruplar 103
ye başlaması, erkeğin kentsel nitelik taşıyan işe girmesinden sonra ortaya çıkar
(Kongar, 1975: 405-407).
Köyden kente göç, tarımdan sanayiye ve hizmetlere geçiş anlamını taşımaktadı
r. Kente göç, ailenin içinde bulunduğu tüm ilişkileri değiştirir. Gecekondu ailesi
bir taraftan kırsal ailenin alışkanlıkları tutumları ve değer yargılarıyla çevrili, diğer
taraftan kent yaşantısının etkisi altında kalan bir aile tipidir (Gökçe, 1991: 388).
Başlangıçta geniş aile biçiminde bir yapısı vardır. Ancak kuşaklar değiştikçe çekirdek
aileye doğru gelişme gösterirler.
Gecekondu ailesi artık kendisini köydeki komşularıyla değil, kentin en üst tabakaları
nda yaşayan gruplarla karşılaştırmaktadır. Kentsel yaşamın olanaklarından yararlanmak
ister. Bütün bunların sonunda bu aile hızla kentsel değerleri benimser.
Çok çalışır, yeni beceriler öğrenir, çocuklarını yüksek öğretime yöneltir (Yasa,1966:
130-131). Türkiye’de gecekondu aileleri kentsel ekonomi içerisinde zamanla kalıcı
ve temel ögeler hâline gelirler. Yüksek gecekondulaşma oranı bu tür yapının da giderek
artmasına yol açar. Kentsel çevreye uyumu arttıkça, ailenin alışkanlıkları, tutumları
ve yaşama bakış açıları da değişir (Özkalp, 2010: 138).
Kentsel Aile
Türkiye’de kentsel aile de çekirdek yapıya sahiptir. Ancak gelişmiş ülkelerden biraz
daha farklı niteliklere sahiptir. Baba, ailede egemendir; para, babanın elinde
toplanır. Aile reisi birçok üyenin çalıştığı hâllerde toplanan geliri ihtiyaç nispetinde
dağıtır. Paranın karı-koca tarafından ortaklaşa yönetilme oranı giderek yaygınlaşmaktadı
r. Büyük kentlerde ortalama evlenme yaşı erkek için 28, kadınlar içinse
24’tür. Bunun nedeni de iş edinmek için gerekli olan uzun öğretim yıllarıdır. Başlı
k geleneği kentlerde görülmez. Buna karşılık evlenme sırasında çiftler hem evlerinin
döşenmesinde hem de evlilikte ailelerinden yardım görürler. Örneğin nişan
töreni kız ailesinin, düğün töreni ise erkeğin ailesinin sorumluluğundadır. Yeni evlenen
gençler yaşlı kuşaklar tarafından çeşitli biçimlerde desteklenir. Kimi zaman
evin kirasına yardım edilir. Kimi zamanlarda ise doğrudan mal ve para yardımı yapı
lır. Özellikle çocuk doğduktan sonra yardımlar artar, torun sevgisi ve özlemi zaman
zaman babaanne veya anneannenin toruna bakmasına, ev işleriyle ilgilenmesine
kadar varır. Ancak uzun süreli birlikte oturma pek görülmez (Kongar, 1976:
410). Kentsel ailenin gelecek için beklentileri yüksek olduğundan bu durum kadı-
nın da çalışmasını zorunlu hâle getirmektedir. Eşlerin her ikisinin de çalışması her
ne kadar çocuk için bazı sorunlar yaşatsa da kadınlar genelde çalışmayı yüksek bir
oranda tercih etmektedirler.
Hızlı bir değişme temposu içinde Türk ailesi de payını almakta ve geleneksel
geniş aile yerini özellikle kentlerde çekirdek aileye bırakmaktadır. Ancak Batının
çekirdek ailesindeki değişmeleri Türk ailesinde aynı oranda görmüyoruz. Türk ailesi
kırsal kesimde yine geleneksel yapının izlerini taşırken bu yapının bazı özelliklerini
kentsel yapıda da görebiliyoruz. Böylece toplumsal yapıdaki değişmeler
zamanla her üç aile türünü de etkileyerek onların, yapıya uyum sağlamalarına ve
beraberindeki değişmelere katkı sağlamaktadır.
Türk ailesinin temel yapısı, bu anlatılanlar eşliğinde ne türdür? Bu yapının gelecekte de-
ğişme göstermesini bekliyor musunuz?
104 Davranış Bilimleri-I
S O R U
D İ K K A T
SIRA SİZDE
DÜŞÜNELİM
SIRA SİZDE
S O R U
DÜŞÜNELİM
D İ K K A T
SIRA SİZDE SIRA SİZDE
6
TOPLUMSAL GRUPLAR VE GRUP TÜRLERİ
Hepimiz hayatımız boyunca düzenli olarak bir gruba dahil olmuşuzdur. Aile üyelerimiz,
arkadaşlarımız, takım üyeliklerimiz, meslek gruplarımızla düzenli ilişkilerimiz
bulunmaktadır. Hemen her toplumda hepimiz aile, arkadaşlık ve belirli bir iş
grubunun üyesiyiz. Hepimiz en doğal olarak bir aile grubunun içine doğuyoruz.
Bu grup içerisinde temel kültür ögelerini öğreniyor, zamanla okula başlıyor, arkadaşlı
klar ediniyor ve günümüzü onlarla birlikte geçiriyoruz. Daha ileri yaşlarda
okul yaşamı bitiyor, çalışma hayatına giriyoruz. Burada çeşitli sorumluluklar alıp
yine iş arkadaşlarımız ve takım üyeliklerimizle çeşitli işler başarıyoruz. Bunun dı-
şında çeşitli hobilerimiz nedeniyle birçok grubun üyesiyiz. Dağcılık, müzik, bilgisayar,
bisiklet gibi çeşitli boş zaman etkinliklerimizde de hep insanlarla birlikteyiz.
Bazılarına daha yakın bazılarına daha uzağız. Kardeşlerimizle yakın ama kuzenlerimizle
onlar kadar yakın ilişki içinde değiliz. Bazı arkadaşlarımızla daha yakın sosyal
ilişkiler içindeyken bazılarıyla sosyal ilişkilerin gerekli kıldığı kadar bir yakınlı
k içindeyiz. Böylece yaşamımız yüzlerce grup içerisinde geçmektedir.
Ne yaparsak yapalım, amacımız ne olursa olsun, örneğin çalışmak, oynamak,
çocuk yetiştirmek, ibadet etmek, hatta dinlenmek, hep bir grup içinde gerçekleşmektedir.
İnsanın diğer insanlarla kurduğu ilişki pratik değil, daha çok psikolojik
bir ihtiyaca yöneliktir. Eğer insanlar uzun müddet başkalarından ayrı olarak yaşarlarsa,
sonuçta bazı psikolojik rahatsızlıklarla karşılaşmaktadırlar. Bu nedenle savaşta
bile insanları otuz günden fazla tek başına bir hücrede hapsetmek Cenevre Antlaşması
na göre suç teşkil etmektedir.
Grup Nedir?
Çoğumuz grup denildiği zaman belirli sayıda insanın gevşek bir biçimde oluşturduğ
u insanları anlarız. Örneğin beş kişinin bir asansörü paylaşması, yüzlerce insanı
n bir sanatçının konserini izlemesi gibi. Ancak sosyolojik anlamda grup bu de-
ğildir. Grup üyeliğini paylaşan insanlar arasında birliktelik duygusu, ortak amaçlar,
kollektif normlar, doğrudan ve dolaylı bir iletişim, paylaşılan hak ve yükümlülükler
yer alır.
Grup konusunda en önemli nokta, grup üyelerinin birbirlerine karşı duydukları
aidiyettir. Bu karakteristik, grubu tesadüfen bir araya gelmiş yığınlardan ayı-
ran en önemli noktadır. Böylece grup üyeleri arasında belirli ilişkiler bulunan ve
belirli bir sürekliliği olan insanlardan meydana gelir. Yığın ise birbirleriyle bir ilişkide
bulunmayan, kendini o gruba bağlı hissetmeyen, aidiyet duygusu olmayan,
geçici bir nedenle bir araya gelmiş insanlardır. Örneğin, kırmızı ışıkta bekleyen
insanlar, uçakta bilet kontrollerini yaptıran kişiler, tren veya otobüs yolcuları gibi.
Ancak, bazen yığınlar grup hâline dönüşebilirler. Örneğin, otobüs kuyruğunda
beklerken insanlar arasında bir etkileşim yoktur; fakat kuyrukta bekleyenlerden
birisi bayılıp yere düşünce bekleyen kişiler ona koşarak yardım etmeye çalı-
şırlar. Böylece bir grup oluşumu gerçekleşebilir. Çünkü aralarında bu kişiye yardı
m etmek için bir etkileşim olmaya başlar. Cankurtaran veya doktor çağırmak,
kişinin üstünü örtmek, kanayan bir yeri varsa bastırmak gibi. Ancak, tek yönlü bir
iletişimde grup oluşumunun doğmasında yeterli değildir. Bir grubun varlığından
söz edebilmek için bu etkileşim çerçevesinde bazı değer, norm ve ideolojilerin
geniş anlamda özel ve duygusal ortamın ve birleştirici manevi ögelerin var olması
gerekir. Başka bir grup örneğini 11 Eylül 2001 ikiz kulelere yapılan uçak saldı-
rısında da görebiliriz. Bilindiği gibi uçaklardan ikisi ikiz kulelere çarparken 92
4. Ünite - Aile ve Toplumsal Gruplar 105
Grup birbirleriyle düzenli
ilişkide bulunan en az iki
veya daha fazla kişiden
oluşan, belirli beklenti ve
amaçları paylaşan
insanlardır.
uçuş numaralı uçak ise Beyaz Saray’a doğru yönelirken başlangıçta birbirlerini tanı
mayan yolcular bir araya gelerek kısa bir süreliğine de olsa grup ve aidiyet duygusu
oluşturmuşlar ve pilot kabinine ve uçak korsanlarına saldırarak uçağı Pensilvanya
üzerinde bir çiftliğe düşürmüşlerdir. Bu durumda yolcuların hepsi yaşamı
nı kaybetmiş ancak kendi ülkeleri adına büyük bir vatanseverlik örneği göstermişlerdir
(Andersen and Taylor, 2006: 140).
Grupla ilgili bir diğer kavram ise kategoridir. Toplumsal kategori ise biraz daha
farklı bir anlam taşır. Kategori benzer ve ortak sosyal özellikleri olan insanlardan
oluşur. Yani birbirleriyle konuşmayan ancak ortak karakteristlikleri olan insanlar
grup değil bir kategoridir. Örneğin akademik yaşamda gözlük takan insanlar,
boyu 1.90’ı geçen kişilerin oluşturduğu kategori gibi. Kategoriler yaş, cinsiyet,
gelir veya ırksal olabilir. Kategoriler arasında da ortak değerler, ilgiler veya sorunlar
oluşarak grupların gelişmesine neden olabilirler. Kadın hakları örgütleri, kimsesiz
çocukları koruma derneği veya fotoğraf derneği gibi.
Birçok toplumbilimci Merton’un standart toplumsal grup tanımı üzerinde birleşirler.
Bu tanıma göre grup, birden fazla sayıda insanın kendileri ve başkaları tarafı
ndan grup olarak nitelendirmedikleri sürece bu topluluğu grup olarak düşünemeyiz.
O hâlde kişilerin grup oluşturduklarının bilincinde olmaları da gruplaşma
sürecinde önemli bir faktördür.
Grupların oluşmasında mekânsal yakınlık da önemlidir. Örneğin arkadaş grupları
genellikle aynı mahalle ya da komşu çocuklarından oluşur. Zamanla mekânsal
yakınlık önemini kaybeder ve davranışlardaki benzerlikler önem kazanır. Örneğin
okullarda kurulan çeteler bu şekilde ortak davranış gösteren kimselerden oluşur.
Aynı şekilde insanlar kendileri gibi olan, benzer özellikler gösteren ve birbirlerinin
ilgilerini çekmeleri nedeniyle de bir araya gelip bir grup oluşturabilirler.
Grup üyelerinin birbirleriyle kurdukları etkileşimlerin sonucu grubun iç yapısı
oluşmaya başlar. Her grubun kendi içinde sınırları, normları, değerleri, üyelerin
belirli rol ve statüleri vardır. Bazı gruplarda bu yapı çok katı ve açıktır. Örneğin,
her üyenin resmi bir pozisyonu olduğu gibi, uyması gerekli normlar yazılı bir biçimde
kendisine bildirilir. Diğer bir grupta ise bu yapı çok daha gevşek ve esnek
olabilir. Değer ve normları geçici olduğu gibi çok kesin de olmayabilir. Rol ve görevler
üyelerin antlaşmalarına göre değişebilir. Örneğin, orduda rol ve statüler çok
belirgin ve katı bir biçimde oluşurken üniversitedeki dağcılık kulübünün üyeleri
arasında bu rol ve statüler daha esnektir (Özkalp, 2008: 96).
Grup üyeleri, benzer yaşta ve sınıfta oldukları gibi benzer ilgilere de sahiptirler.
Üyeler arası ilişkiler sıklaştığı ölçüde grup üyelerinin benzerlikleri arttığı gibi
norm ve değerleri paylaşmaları ve benimsemeleri de yaygınlaşır.
Grup ile yığın ve kategori tanımlarını gözden geçirerek aralarında ne gibi farklar olduğunu
tartışınız.
Örneğin üniversitede bir müzik grubunun üyesi olduğunuzu düşünün. Bu grubun
kendi aralarında oluşturdukları belirli değer ve normları vardır. Bütün üyeler
şarkı söyleme becerilerini geliştirip programlarda solist olmak ister. Birçok grupta
olduğu gibi şarkı söylemek, formal ve informal bir birlikteliği gerektirir. Grubun
üyeleri sık sık bir araya gelip repertuarlarını prova ederler. Provaları yöneten bir
koro şeŞ seçerler ve bu kişi aynı zamanda grubun çevresi ile ilişkileri yönetir. Aynı
zamanda bazı grup üyeleri grubun içinden informal bir başka kişiyi seçerek ona
koçluk görevi verirler. Bu kişi gruba yeni katılanlara veya düşük performanslı ki-
106 Davranış Bilimleri-I
S O R U
D İ K K A T
SIRA SİZDE
DÜŞÜNELİM
SIRA SİZDE
S O R U
DÜŞÜNELİM
D İ K K A T
SIRA SİZDE SIRA SİZDE
AMAÇLARIMIZN NAMAÇLARIMIZ
K İ T A P
K İ T A P
7
şilere bazı enstrumanlar eşliğinde prova verir, eksiklikleri giderir ve bunları konsere
hazırlar. Hocanın solistik görevi vermediği kişiler bazen küserek grubu terk edebilirler.
Ama grupla uzun yıllardan beri çalışanların performansları ve dayanışmaları
süreklilik taşır. Uzun yıllardan beri birlikte olmakla grup üyelerinin aidiyet
duyguları gelişmektedir.
Sosyolojik araştırma ve analizlerde gruplar çok önemlidir. Çünkü, gruplar toplumun
kültürünü gelecek nesillere aktarırlar. Birbirimizle ilişki kurduğumuz ölçüde
kendi düşünce ve duygularımızı başkalarına aktarırız. Bunlar arasında konuştu-
ğumuz dilden, sahip olduğumuz değerlere hatta giyim kuşam biçimimize ve boş
zaman faaliyetlerine kadar birçok şey yer alır (Schaefer, 2010: 121).
GRUP TÜRLERİ
Grup sosyolojideki en önemli kavramlardan biridir. Bu nedenle sosyologlar birçok
grup çeşidinden söz ederler. Bunlar; birincil ve ikincil grup, iç ve dış grup, referans
grubu ve elektronik etkileşim gruplarıdır. Şimdi bunları kısaca açıklayalım.
Birincil Gruplar
Sosyolojide çeşitli sınışandırmaları olmasına karşın en yaygın ve temel olanı Charles
Horton Cooley tarafından yapılan “birincil grup” ayrımıdır. Bunun dışında kalan
gruplar da ikincil gruplar olarak nitelendirilmektedir. Cooley birincil grupları
yüzyüze ilişkilerin, yardımlaşma dostluk ve sevgi bağlarının yüksek olduğu gruplar
olarak tanımlar (Cooley, 1962: 24). Birincil grupların üyeleri üyelik ve bizlik
duygusuna sahiptirler. Kendileri biz kavramıyla herhangi bir olaya yaklaştıkları
için grup dayanışmasının yüksek olduğu gruplardır. Yüzyüze ilişkilerin yoğun olduğ
u bu gruplarda üye sayısı azdır. Cooley ancak, az sayıda grubun bu tanıma uygun
olduğunu saptamıştır. Bunlar da; oyun grubu, komşuluk, akrabalık gibi gruplardı
r. Bu gruplar içerisinde sosyal yaşamın ne olduğunu öğrenirler. Cooley birincil
grupları “insan neslinin bakıldığı, korunduğu yerler” olarak nitelendirir. Bu yönüyle
de grup üyeleri arasında güven verici ilişkiler kurulur. Birincil ilişkilerin en
saf biçimini ailede görmekteyiz. Çünkü, aile üyeleri, birbirlerinden hiçbir çıkar
beklemeksizin her türlü fedakarlığı yapabilirler. Bu ilişkiler içersinde insanların ya
da grup üyelerinin yaptığı bir hata bağışlanabilir.
Birincil grupların bireylerin kişilikleri ve kendilikleri üzerinde çok güçlü bir etkileri
vardır. Aynı şekilde arkadaş gruplarının, kendi yaş grupları üzerinde önemli
bir baskı unsuru olduklarını da unutmamak gerekir. Örneğin, sokak çeteleri böyle
bir birincil gruptur. Askerlik sürecinde eğitim kamplarında oluşan duygular ve asker
arkadaşlığı da birincil gruplara bir diğer örnektir.
Birincil gruplar her zaman küçüktürler, çünkü büyük sayıdaki üyeler arasında
yoğun bir ilişki kurmak çok güçtür. Bu nedenle büyük gruplar kendi aralarında ayrı
larak daha küçük grupları oluşturabilirler. Ancak, bu şekilde birbirleri arasında
yoğun iletişim kurmak mümkün olabilir.
Birincil grupların üç temel fonksiyonu vardır. Birincisi yakın ilişkiler yoluyla
duygusal destek sağlar. Örneğin, II. Dünya Savaşı sırasında Alman ordusu her geçen
gün sayılarının azalması, yeterli ikmal almamasına rağmen bir türlü çözülememiş
ve mağlubiyeti kabul etmemiştir. Bunun en büyük nedenini yazarlar Alman ordusunun
ve çarpışan birliklerinin arasında, mevcut birincil ilişkilerin sağlamlığına
bağlamaktadırlar.
İkinci önemli fonksiyon, birincil grupların toplumsallaşma sürecine olan katkı-
larıdır. Çocuklar için aile birincil gruptur. Onların yetişmesinde, kendilik geliştir-
4. Ünite - Aile ve Toplumsal Gruplar 107
melerinde ve duygusal destek almalarında büyük bir öneme sahiptir. Aile aynı zamanda
çocukların toplumsal kültürü öğrenmelerinde ve toplumsal yaşama katılmaları
nda da etkin bir rol üstlenir.
Üçüncü olarak birincil gruplar uyumu kolaylaştırır ve toplumsal kontrolü olanaklı
kılar. Bir toplumun devamlılığı üyelerin mevcut norm ve değerleri benimsemesine
bağlıdır. Eğer toplumun büyük bir çoğunluğu bunları paylaşmıyor, karşı çı-
kıyorsa, oluşan anomik ortam ile toplum çöker. İşte birincil gruplar yeni üyelere
norm ve değerleri grup baskısı yoluyla öğreterek, onların uyum sağlamalarına yardı
mcı olur.
İkincil Gruplar
Birincil gruplarla karşılaştırıldığında, ikincil gruplar daha büyük, nispeten geçici,
benzerlik göstermeyen resmi gruplardır. Bu grupların üyeleri birbirleriyle belirli çı-
kar ve aktiviteleri açısından ilişki kurarlar. Diğer bir deyişle etkileşimlerinde belirli
roller hâkimdir. Örneğin öğrenci, yönetici, müdür, şef işçi gibi. Üniversitede birinci
sınıf öğrencileri, fabrika, politik partiler bu gruplara birer örnektirler. Yaşam
sürecince bu gruplara üyeliğimiz devam eder. Eğitim alırken, bankaya para yatırırken,
işyerinde çalışırken, para harcarken geçici olarak bu gruplara üye oluruz.
İkincil gruplar daha çok resmi, bireysel ilişkilerin güçlü olmadığı ve karşı anlayışın
görülmediği gruplardır. İkincil gruplar daha çok iş yerlerinde meslekleri ile ilgili
belirli anlayışlara sahip olan insanlar arasında geçerlidir.
İkincil gruplar insanların duygusal yaşamlarında çok önemli yeri olan gruplar
değildir. Örneğin bir üniversitedeki tüm öğrenciler, bürokratik organizasyonlarda
ve şirketlerde çalışanlar hep ikincil gruplardır.
Bu gruplar arasındaki yüz yüze ilişkiler çok kısıtlıdır. Sadece belirli rol ve görevlerle
ilgili olarak bir araya gelip ilişki kurarlar. Örneğin bölüm müdürü, danışman
ve memur arasındaki ilişkilerde olduğu gibi. İkincil gruplar küçük ya da büyük
olabilir. Herhangi bir küçük grup başlangıçta ikincil bir gruptur ancak zamanla
üyeler arasındaki ilişki artar, üyeler birbirlerini daha iyi tanır ve bizlik duygusu
gelişirse bu grup birincil gruba dönüşebilir. Tıpkı bir üniversitede oluşturulan bir
seminer grubu gibi. Seminer üyeleri başlangıçta ikincil bir grup iken, eğer aralarındaki
etkileşim artar yakınlaşma ve paylaşma sıklaşırsa bu grup birinci gruba dönüşebilir.
Şirketler, büyük fabrikalar, hükümet bakanlıkları gibi ikincil gruplar içinde
her zaman birincil gruplar olabilir.
Birincil grupları daha çok geleneksel ve endüstri öncesi toplumlarda yaygın
olarak bulurken, örneğin köydeki akrabalık ilişkileri gibi, ikincil gruplar daha çok
modern endüstriyel toplumlarda görülürler. Bu toplumlarda insanların ilişkileri büyük
bir çoğunlukla ikincil gruplarda geçmektedir. Yani belki bir daha hiç karşılaşmayacağı
mız insanlarla bir defaya mahsus, belirli amaca yönelik ilişkiler kurmaktayı
z. İkincil ilişkilerin gelişmesi, ikincil grupların oluşumunu arttırırken modern
toplumların ayrılmaz bir parçasını oluşturmaktadır.
Birincil Gruplar İkincil Gruplar
Genelde küçük az sayıda üye Genelde büyük ve üye sayısı çok
Genelde uzun süreli Değişken, genelde kısa süreli
Daha yakın ve yüz yüze ilişkiler kuvvetli Karşılıklı anlayış ve yakın ilişkiler kısıtlı
İlişkilerde duygusal bir derinlik bulunması Yüzeysel ilişkiler
Destekleyici ve dostça Daha resmi ve kişiselliğin olmadığı gruplar
108 Davranış Bilimleri-I
Tablo 4.4
Birincil ve İkincil
Grupların
Karşılaştırılması
Kaynak: Schaefer,
2010: 121.
İç ve Dış Gruplar
Grup, kendi üyeleri açısından ve grubun diğer gruplarla kurduğu ilişkiler açısından
özel bir anlam taşır. İnsanlar bazen diğer gruplara karşı düşmanca duygular taşı
dığı gibi bazen de gruba diğer gruplardan bir tehdit gelebilir. Özellikle de grup
toplumla kültür ve ırk açısından farklılık taşırsa bu gibi düşmanlıklar daha da belirginleşir.
Sosyologlar bu ayırımı “biz” ve “onlar” kavramlarıyla bütünleştirip, iç ve
dış gruplar olarak ayırmaktadırlar. İç ve dış grup kavramları Amerikalı sosyolog
William Graham Sumner tarafından yapılmıştır.
İç gruplar “bizlik duygu”suna sahip olduğumuz ve bizi diğer gruplardan ayıran
belirgin özelliklerimizin olduğu gruplardır. Dış gruplar ise bizim grubumuzun dışında
olan herhangi bir alternatif grup olup üyesi olmadığımız, bizim için çok önem
taşımayan, hatta bazen ona karşı çok iyi duygular beslemediğimiz gruplardır.
Diğer bir deyişle bir grubun diğer bir gruba karşı duyduğu düşmanca diyebileceğ
imiz duygular, kendi grupları için bir benlik oluşturabilir. Eğer bireyler kendi
gruplarına bağlılık duyuyorlar ise bu onların iç grup olduklarına (in-groups) eğer
diğer gruplara dostane olmayan bir tavır içindeyseler bu gruplar onlar için dış grup
(out-group) olma özelliği taşır.
İç gruplar etnosantrik duyguları da pekiştirirler. Çünkü iç grup için kendi araları
nda olan her şey en iyi ve uygundur. Dış gruplarda olanlar ise kötü ve tahammül
edilmezdir.
İç ve dış gruplar arasındaki çatışma bazen saldırı hatta vahşet biçiminde olabileceğ
i gibi politik düzeyde de olabilir. Örneğin, Amerika’da 1999 yılında Colarado’da
Colombine Lisesinde iki öğrenci okullarındaki öğrencilere saldırarak 15 kişinin
ölümüne neden olmuşlardır. Saldırıyı yapan kişi okuldaki öğrenciler tarafından
bir dış grup üyesi olarak nitelendirilen Trençkot Mafyasına üye olduğu ve iç grup
oluşturan bir diğer grup tarafından dışlanan bir kişi olarak nitelendirilmiştir (Schaefer,
2010: 122). Esasında benzer sorun ve saldırılar birçok ülkede de yaşanmaktadı
r. Arkadaşları tarafından dışlanan, çoğunlukla kişisel ve aile problemleri olan
gençlik çağındaki öğrenciler, kendi gruplarından gelen baskılar veya medyanın etkisi
ile bu tür saldırılarda bulunup kendi sınıf veya okul arkadaşlarına saldırılar yapabilmektedirler.
İç grup üyeliğinin bir sonucu, kendinizi diğerlerinden farklı kılan ayrıcalığımız
ve üstünlük duygumuzdur. Yani iç grup üyeleri kendilerini dış gruplara kıyasla daha
üstün görürler. İç grup üyelerine üstünlük sağlayan herhangi bir özellik ise, dış
grup için kabul edilmez bir davranıştır. İç ve birincil gruplar üyelerinin davranışları
nı ve düşüncelerini etkileyerek onları yönlendirirler.
Kendinizi bir dış grubun üyesi olarak nitelendirerek, bu bakış açısından kendi üyesi oldu-
ğunuz iç grubun bir değerlendirmesini yapınız.
Referans Grubu
Referans grubu kavramı Herbert Hyman (1942) tarafından ortaya atılmıştır. Referans
grubu bireyin davranışlarını ve kendini değerlendirdiği, örnek aldığı gruplardı
r. Gerek birincil gerekse de iç gruplar insanların düşünce ve davranışlarını dramatik
bir biçimde etkilerler. Örneğin lisede okuyan bir öğrenci girmek istediği bir
hip-hop müzik grubuna ve onun dünyasına girmesiyle birlikte kendi davranışları-
nı grubunkiyle benzer hâle getirecek biçimde kalıplaştırır. Örneğin bu grubun
üyeleri gibi giyinmeye, onların dinlediği müziği dinlemeye, DVD’lerini almaya, onları
n gittiği mekânlara gitmeye başlar.
4. Ünite - Aile ve Toplumsal Gruplar 109
S O R U
D İ K K A T
SIRA SİZDE
DÜŞÜNELİM
SIRA SİZDE
S O R U
DÜŞÜNELİM
D İ K K A T
SIRA SİZDE SIRA SİZDE
AMAÇLARIMIZN NAMAÇLARIMIZ
K İ T A P
K İ T A P
8
Referans grupları insanlar için bir rol modeldir veya rol modelin genelleştirilmiş
bir çeşididir (Andersen and Taylor, 2006: 142). Esasında referans grupları insanları
n etkileşim hâlinde olduğu grup anlamında değillerdir. Bir spor starının,
müzik grubunun, bir subayın veya bir ünlü yöneticinin davranış kalıplarını benimseyip
ona benzemeye çalışmak, onunla özdeşim kurmak anlamında bir ilişkidir.
Yani bu kişileri bir rol modeli olarak görüp ona benzemek, onun gibi olmak
biçimindedir.
Referans grupları, insanları gelecekte yerine getirecekleri rollerine de hazırlar.
Buna geleceğe dönük toplumsallaşma diyoruz. Örneğin üniversitede Şnans okuyan
bir öğrenci, kendi konusuyla ilgili ünlü dergileri okuyarak (Wall Street Journal,
Kapital gibi), ünlü şirketlerin senelik bilanço ve raporlarını inceleyerek, sermaye
piyasalarının gündelik raporlarını medyada izleyerek kendini gelecekteki
mesleğine hazırlar. Bu öğrenci Şnans konusunda analizler yapan kişileri de kendine
referans grubu olarak seçer çünkü onlar gibi başarılı olmak istemektedir. Yaşantı
mız değiştikçe, yaşımız ilerledikçe, yeni statüler kazandıkça referans grupları
mız da farklılaşır. Hatta zaman zaman bireyin birkaç referans grubunu örnek aldığı
da görülür.
Elektronik Etkileşim Grupları
Şimdiye kadar standart sosyolojik grup türlerinden söz edildi. 1990’lardan sonra,
teknolojik gelişmeler doğrultusunda yepyeni bir grup tipi oluşmaya başladı. Dünya
bilgisayar teknolojisinin akıl almaz ilerleyişi ile internet denilen bir gelişim ortaya
çıktı. İnternet binlerce bilgisayarın dünya çapında birbirine bağlandığı bir bilgisayar
ağıdır. İnternet içinde yepyeni gruplar “usenets” olarak tanımlanıp birbirleriyle
her konuda bilgi alışverişinde bulunan insanlardan oluşmaktadır. Bu konular
at yarışından, sosyolojiye, Kuantum Şziğinden, avcılığa kadar değişebilmektedir.
Bu insanlar birbirlerini görmeden sırf teknoloji sayesinde birbirlerine göndermiş
oldukları mesajlar ile iletişim kurup yakın ilişkiler geliştirmekte, dostluklar
kurmakta, daha da ilerisi evlenebilmektedirler. Bu gruplardan bazıları yukarıda
verdiğimiz grup tanımına ilişkin uygun özellikler de taşımaktadırlar. Böylece kurmuş
oldukları ilişkiler ile bir aidiyet duygusu ve süreklilik göstermektedirler. Çünkü
her gün birbirlerine mesaj gönderip ilişkileri sıklaştırma hatta yeni üyeler bulma
çabasındadırlar. Bazı gruplar ise sahip oldukları ayırdedici özellikleri, ilgileri
veya bilgileri ile farklılık taşımaktadırlar. Hatta bu nedenle bir iç grup karakteristiğ
ine sahiptirler.
Aynı anda her yerde bulunan bilgisayar ağlarının, Şziki mekândan bağımsız “siber
uzay”da insanları bir araya getirmesiyle oluşmuştur. Siber uzay kavramı bugün
sayıları yüz milyonları bulan internet kullanıcılarının bir araya geldiği yer anlamında
kullanılmaktadır.
İnternet toplulukları (sanal cemaatler) üzerinde çalışan Rheingold’a göre bu
topluluklarda insanlar şakalar yapar, bilimsel tartışmalara katılır, ticaret hatta çeşitli
geleceğe dönük planlar yaparlar. Duygusal ilişkileri paylaşır, aşık olur, arkadaş
bulur onları kaybederler (Rheingold, htpp://www.well.com.user.her.ucbook.indel.
html) oyun oynar, şört ederler. Bu tür sanal cemaatlerde veya internet toplulukları
nda sanatla uğraşır, gerçek hayatta ne yapılıyorsa onu yaparlar. Burada insanlar
yüz yüze ilişkilerinde birbirlerine söyleyemeyecekleri şeyleri söyler, yapamayacakları
şeyleri yapmaya çalışırlar. Birçok insan için sanal dünya büyük çeki-
110 Davranış Bilimleri-I
İnternet grupları veya
toplulukları insan ve
teknolojinin bir araya
gelmesinden doğmuştur.
ciliğe sahiptir (Bozkurt, 2008: 163). İnternet grupları özellikle Şziki engeller nedeniyle,
grup ilişkilerinin dışında kalmış insanlar için yeni bir imkân sunmaktadır.
Bilgisayar teknolojisi artık bizim, toplumdan izole olmuş insan tipinden uzaklaştı
rıp yeni dünyalara seyahat etmemizi, yeni dostlar bulmamızı elektronik olarak
kolaylaştırmaktadır. Bazen bu gruplara “Elektronik birincil grup”da denilmektedir.
Çünkü her ne kadar sanal ortamda tanışmış olsalar da bu insanlar günlük iletişim
sıklığı, paylaştıkları kişisel bilgi, birbirlerine olan bağlılıkları ve yakınlıkları açısından
birincil grup özelliği taşıyabilmektedirler. Yakın bir gelecekte bu tür gruplar,
bilgisayar ağlarının daha da genişlemesiyle yaşantımızda daha çok yer almaya başlayacaklardı
r. Ancak her teknolojide olduğu gibi bunların yanlış kullanımı, aldatmacaları
insanların ciddi birtakım sorunlar yaşamalarına neden olmaktadır. Özellikle
porno siteleri çok küçük yaşlardaki çocukları etkileyerek, merak duygusu ile
erken birtakım tecrübeler yaşamalarına neden olmakta ve ciddi davranış sorunları
na neden olabilmektedir.
4. Ünite - Aile ve Toplumsal Gruplar 111
112 Davranış Bilimleri-I
Global anlamda aileyi tanımlamak.
Aile bütün diğer kurumlar içinde eski ve en temel
kurumlardan biridir. Aile ve evlilik biçimleri
geçmişten günümüze değin her kültürde farklılaşarak
ortaya çıkar. Toplumsal yapıda olan değişmeler
aileyi de etkilemekte, onları baskı altına
alıp farklı aile türlerinin oluşmasına neden olmaktadı
r. Aileyi bir kurum olarak ele aldığımız
zaman ailenin belirli kalıplar içinde organize olduğ
unu görürüz. Bugün birçok insan aile denildiğ
i zaman dar anlamda evli olan çiftlerin, evlenmemiş
çocuklarıyla yaşadıkları yer olarak anlamaktadı
rlar. Bu ise aile türlerinden sadece birisidir.
Sosyologlar bu aileye çekirdek aile demektedirler.
Özellikle Amerika gibi gelişmiş toplumlarda
bu aile 20. yy.’a kadar en yaygın aile biçimi
olarak saptanmıştır. Daha sonra kadının aile içerisindeki
statüsünün değişimi ile boşanmaların
artması dünyada tek ebeveynli ailelerin giderek
artmasına neden olmuştur.
Aile yapıları hakkında bilgi sahibi olup çekirdek
ve geniş aileyi tanımlamak.
Geleneksel olarak aile; birbirlerine evlilik, do-
ğum veya evlat edinme yoluyla bağlı, birlikte yaşayan,
aralarında resmi ve hukuki ilişkiler olan,
çocuk yetiştirme ve dünyaya getirme sorumlulu-
ğu olan, toplumca onaylanan cinsel ilişkileri sürdüren
ekonomik ve sosyal bir birimdir. Çekirdek
aile anne, baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşur.
Geniş aile, içindeki akraba sayısının artması
ve aynı evde oturmaları ile ortaya çıkan bir ailedir.
Bu aile özellikle kriz durumlarında birbirlerine
vermiş oldukları duygusal destek ve iş paylaşı
mı nedeniyle önemli bir fonksiyon görür. Örneğ
in doğum, ölüm, nişan ve düğün törenlerinde
bu dayanışmanın örneklerini görürüz.
Sosyolojik kuramların aileye bakış açılarını açıklamak.
Aile üzerinde çalışan sosyologlar üç temel yaklaşı
m açısından aileyi ele alırlar. Bunlar; fonksiyonalist,
çatışma ve sembolik etkileşim kuramları-
dır. Son yıllarda feminist bakış açısı da giderek
önem kazanmaktadır. Fonksiyonalist kurama göre
aile, toplum içinde vazgeçilmez olan bazı görevleri
yerine getirir. Örneğin neslin devamını
sağlama, koruma, toplumsallaşma, cinsel davranı
şları düzenlemek, sevgi ve arkadaşlık sağlamak,
toplumsal statü ve sosyal yerleştirme yapmak
gibi. Bunlara göre bu fonksiyonlar en iyi biçimde
aile içinde yerine getirilir. Çatışma kuramcı
ları ailede bir eşitsizliğin olduğunu ve erkeğin
kadını sömürdüğü bir düzenin varlığından söz
ederler. Hatta aile içinde bir güç mücadelesi vardı
r. Marksist görüşte aile ile ilgili temel alınan F.
Engels’in “Ailenin Özel Mülkiyeti ve Devletin Kökeni”
adlı eserinde devletin özel mülkiyet sistemini
korumak için yasalar yaparken tek eşli evliliğ
in kurallarını da dayattığı ifade edilir. Özel
mülkiyetten mahrum olan kadın, erkek tarafından
kontrol altında tutulur. Çatışma kuramcıları,
sosyal, ekonomik, politik ve hukuki eşitsizliklerin
kadınların aleyhine olacak şekilde mevcudiyetini
koruduğunu savunurlar. Sembolik etkileşim
kuramcıları ise mikro düzeydeki aile ilişkileri
üzerinde odaklanır ve karı-koca ve çocuklar
arasındaki ilişkilere bakar. Sembolik etkileşim
kuramcıları aile içindeki ilişkilerin devamlı de-
ğiştiğini ve yeniden tanımlanması gerektiğini savunurlar.
Feminist kuramcılar ise kadının dışarı-
da çalışmasının çocukların bakım ve aile içindeki
görevlerini nasıl etkilediği konusunda ciddi
çalışmalar yapmışlardır.
Özet
1
NAM A
Ç
2
NAM A
Ç
3
NA M A Ç
4. Ünite - Aile ve Toplumsal Gruplar 113
Aile ve evlilik biçimlerini tanımlamak.
Sosyologlar aile ve evlilik biçimlerini beş temel
kategoriye ayırarak incelerler. Bunlar; eş sayısı,
grup ilişkileri, çiftlerin yerleşim yeri, otorite ilişkileri,
soy ve secere ilişkileridir. Eş sayısına göre
tek eşli ve çok eşli evlilikler söz konusudur (Monogami
ve poligami). Erkeğin birden fazla kadı
nla evliliğine poligini, kadının çok erkekle evliliğ
ine poliandri denir. Grup ilişkilerine göre endogami
(grup içi) ve egzogami (grup dışından)
evlenmeler söz konusudur. Egzogami evliliği belirli
grupların dışına veya ailenin dışına taşımaktadı
r. Yani kendi çekirdek ailesinin veya akrabaları
nın dışında birisiyle evlenmektedir. Çiftlerin
yerleşim yerine göre ise baba tarafı (patrilokalite)
ana soyu ve tarafı (matrilokalite) veya bağımsı
z ev açma (neolokalite) olarak karşımıza çıkar.
Otorite ilişkilerine göre ise koca otoritesinin üstünlüğ
ü (patriyarki) kadın otoritesinin üstünlüğü
(matriyarki) ve eşitli (egaliteryan) ilişkileri görüyoruz.
Soy ve secere ilişkilerinde ise evlilik üç
şekilde karşımıza çıkar, bunlar baba soyunun üstünlüğ
ü (patriliniyal) ana soyunun üstünlüğü
(matriliniyal) ve bilateral yani mirastan her iki tarafı
n eşit hak almasıdır.
Günümüz aile yapısındaki farklılıkları ve boşanmanı
n neden ve etkilerini açıklamak.
Burada tek ebeveynli aileler, evlenmeden birlikte
yaşama, eş cinsel evlilikler ve boşanma olgusu
üzerinde durulmuştur. Modern çekirdek aile
en hızlı değişen kurumlar arasındadır. Günümüzde
boşanma veya eşin ölümü ile giderek evin reisinin
kadın olduğu aileler artış göstermektedir.
Aynı şekilde evlenmeden birlikte yaşamak, hatta
çocuk sahibi olmak da giderek yaygınlaşmaktadı
r. Bu durum özellikle Amerika ve Avrupa’da
çok yaygındır ve özellikle gençler arasında görülmektedir.
Boşanma, taraşardan birinin veya
her ikisinin arzusu ile toplumda geçerli norm ve
âdetlere göre evliliğinin sona erdirilmesidir. Boşanmaları
n artmasının ardında yatan temel faktör,
boşanmaların toplumsal kabulündeki değer
ve inançların farklılaşmasında yatmaktadır. Artık
insanlar mutsuz evliliklere tahammül etmek durumunda
değillerdir.
Toplumsal grup ve grup türlerini tanımlamak.
Grup, birbirleriyle düzenli ilişkide bulunan en az
iki veya daha fazla kişiden oluşan, belirli beklenti
ve amaçları paylaşan insanlardır. Grup konusunda
en önemli nokta, insanların birbirlerine
karşı sahip oldukları aidiyet duygusudur. Yığın
ise birbirleriyle ilişkide bulunmayan, kendini o
gruba bağlı hissetmeyen, aidiyet duygusu olmayan
geçici bir nedenle bir araya gelmiş insanlardı
r. Bilinen en önemli grup, Cooley’in ortaya attığı
birincil grup kavramıdır. Birincil grup yüz
yüze ilişkilerin yardımlaşma, dostluk ve sevgi
bağlarının yüksek olduğu gruplardır. En güzel
örneği aile, arkadaşlık gibi gruplardır. İkincil grup
ise birincil grubun dışında kalan, daha büyük,
nispeten geçici, benzerlik göstermeyen, resmî
gruplardır. Diğer bir grup ayrımı olan iç ve dış
gruplar ise, W. G. Sumner tarafından ileri sürülmüştür.
İç grup “bizlik” duygusuna sahip oldu-
ğumuz ve bizi diğer gruplardan ayıran belirgin
özelliklerimizin olduğu gruplardır. Dış grup ise
bizim grubumuzun dışında olan, üyesi olmadığı-
mız bizim için önem taşımayan, ona karşı olumsuz
duygular beslediğimiz gruplardır.
4
NAM A
Ç
5
NAM A
Ç
6
NA
M A Ç
114 Davranış Bilimleri-I
1. Anne-baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşan aileye
ne ad verilir?
a. Geniş aile
b. Ana ailesi
c. Kök aile
d. Baba ailesi
e. Çekirdek aile
2. İç ve dış grup kavramı kim tarafından ileri sürülmüştür?
a. Murdock
b. Litwak
c. Hyman
d. Sumner
e. Schaefer
3. Bireyin davranışlarını ve kendini değerlendirdiği örnek
aldığı gruba ne ad verilir?
a. İç grup
b. Dış grup
c. Referans grubu
d. Birincil grup
e. Sanal grup
4. Aile ilişkilerinin zamanla değiştiğini ve yeniden analiz
edilmesi gerektiğini savunan, rol ve benlik kavramları
üzerinde duran teorik yaklaşımın adı nedir?
a. Feminist kuram
b. Çatışma kuramı
c. Sembolik kuram
d. Fonksiyonalist kuram
e. Marksist kuram
5. Çağdaş anlamda aile oluşturabilmek ve meşru çocuklara
sahip olabilmek için gerekli olan şey aşağıdakilerden
hangisidir?
a. Yerleşim yeri
b. Çocuklar
c. Gelir
d. Evlilik kurumu
e. Otorite ilişkileri
6. Aile üyelerinin kendi aile ve akrabalarının dışından
birisiyle evlenmesine ne ad verilir?
a. Endogami
b. Patrilokalite
c. Egzogami
d. Matriyarki
e. Patriyarki
7. Evlenen çiftlerin ana soyunun yanında oturmalarına
veya yerleşmelerine ne ad verilir?
a. Patriyarki
b. Egaliteryan
c. Matrilokalite
d. Endogami
e. Egzogami
8. Aşağıdakilerden hangi düşünür özel mülkiyetin ortaya
çıkmasıyla birlikte tek eşli çekirdek ailenin ortaya
çıktığını ileri sürmüştür?
a. Engels
b. Murdock
c. Litwak
d. Hyman
e. Spencer
9. Aşağıdakilerden hangi düşünür erkeğin çok kadınla
evliliği olan poliginiyi en yaygın görülen evlilik olarak
ifade etmiştir?
a. Litwak
b. Parsons
c. Cooley
d. Murdock
e. Durkheim
10. “Aşka evet, evlilik belki” sloganı ne tür bir ailesel
farklılığı Avrupa’da ifade etmektedir?
a. Tek eşle evlilik
b. Eş cinsel evlilik
c. Evlenmeden birlikte yaşama
d. Tek ebeveynli evlilik
e. Çekirdek aile evliliği
Kendimizi Sınayalım
4. Ünite - Aile ve Toplumsal Gruplar 115
Bir eş, birçok koca: Nyinba Toplumu
Nyinba kültürü, Nepal ve Tibet’te bulunan bir tarım toplumu
olup Himalayaların, uzak vadilerinde denizden
9000 Şt yükseklikte varlıklarını sürdürmektedir. Dünyanı
n birçok ülkesinden gelen araştırmacılar Himalayalara
giderek dünyada kadının çok eşle evliliğinin görüldüğü
bu ender ülkede gözlemlerde bulunmaktadırlar. Fiziksel
olarak zorlukların yaşandığı Himalayalarda poliandri
son derece uyumlu bir evlilik türü olarak yer almaktadı
r. Çünkü, toprak ve iklim koşulları, düzgün bir ürün
alınamayışı hasat yapmayı güçleştirmektedir. Burada tarı
m, emek yoğun bir biçimde yapılmakta ve birçok Nyinbalı
tarım işçisi toprakta çalışarak ailelerinin geçimini
sağlamaya çalışmaktadır. Bu nedenle burada tipik evlilik,
üç erkek kardeşin bir tek kadınla evlenmesi sonucu
oluşmakta ve ancak, bu şekilde toprak için yeterli iş gücü
sağlamaktadır. Bu yolla yiyeceğin son derece kısıtlı
olduğu bu toplumda yaşam sürdürülebilmektedir.
Nyinba toplumuna dışarıdan bakan bir kişi, kadınların
ailede otoriteye sahip olduğunu ve herşeyin kadın odaklı
olduğunu düşünür. Ancak bu toplumda otorite ve miras
erkeğin veya erkek evladın egemenliğindedir. Ailede
erkek çocuğun doğumu sevinçle karşılanıp kutlanmakta,
kız çocuklar ise babası kim olursa olsun bir hayal
kırıklığı yaratmaktadır. Bu toplumda babalık önemli
bir konu değildir çünkü hane üç erkek kardeş tarafından
paylaşılmaktadır. Ailenin reisi ailedeki en yaşlı erkek
kardeştir. Bu kardeş eşini kendi geniş ailesinin dı-
şından seçer. Herhangi bir eşin üstünlüğü ve tercihi genelde
bu toplumda hoş karşılanmaz. Burada sorumluluk
kadına kalmaktadır. Her kocayı düzenli görmek ve
dönüşümsel olarak birlikte olmak kadının görevidir. Genelde
sabah kahvaltısında kadın o gece kiminle birlikte
olmak istediğini işaret eder. Herhangi bir karışıklığa yer
vermemek için kalınacak kocanın ayakkabıları kadının
yatak odasının önüne konur. Dünyanın birçok toplumunda
bir tür bir evlilik toplumsal normlara uygun düşmez.
Aynı şekilde Nyinba toplumunda da poliandri her
zaman geçerli değildir. Eğer ailenin bir tek erkek çocu-
ğu varsa bu kişi monogamik bir evlilik yapmak durumundadı
r. Eğer kadın çocuk doğuramıyorsa veya çocuk
sahibi olamıyorsa ikinci bir eş alınır. Bu da genellikle o
eşin kız kardeş veya kuzenidir. Bunlar da ailede hiçbir
sorun yaratmadan benimsenir ve evlilik sürer.
Kaynak: Zeitzen, Miriam Kokt ve Dguard (2008). Polygamy:
A Cross Cultural Analysis. Oxford, England
Berg R.T. Schaefer, 2010: 314 içinde.
1. e Yanıtınız yanlış ise “Aile Kavramı ve Global Bir
Bakış” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
2. d Yanıtınız yanlış ise “Grup Türleri” konusunu yeniden
gözden geçiriniz.
3. c Yanıtınız yanlış ise “Grup Türleri” konusunu yeniden
gözden geçiriniz.
4. c Yanıtınız yanlış ise “Aile Kurumunu Açıklayan
Sosyolojik Kuramlar” konusunu yeniden gözden
geçiriniz.
5. d Yanıtınız yanlış “Aile Nedir?” konusunu yeniden
gözden geçiriniz.
6. c Yanıtınız yanlış ise “Evlilik Biçimleri ve Analizleri”
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
7. c Yanıtınız yanlış ise “Evlilik Biçimleri ve Analizleri”
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
8. a Yanıtınız yanlış ise “Aile Kurumunu Açıklayan
Sosyolojik Kuramlar” konusunu yeniden gözden
geçiriniz.
9. d Yanıtınız yanlış ise “Evlilik Biçimleri ve Analizleri”
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
10. c Yanıtınız yanlış ise “Günümüz Ailesinde Farklı-
lıklar” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Sıra Sizde 1
Genelde yaşadığımız aile anne, baba ve evlenmemiş
çocuklardan oluşan çekirdek ailedir. Bu ailede ilişkiler
kırsal kesimin ailesi olan geleneksel geniş ailede oldu-
ğu gibi çok sık ve yakın değildir. Aile ancak düğün, nişan,
ölüm gibi kriz dönemlerinde bir araya gelir, etkileşimde
bulunurlar. Özellikle aileler arasındaki coğraŞ
uzaklık bu ilişkileri etkiler.
Sıra Sizde 2
Geniş aile modern yaşamda özellikle kriz dönemlerinde
aile üyelerini birbirlerine bağlayıcı bir fonksiyon görür.
Ölüm, düğün, doğum gibi dönemler ailenin zor
günleridir. Dışarıdan destek yerine aile üyelerinin birlikteliğ
i bu krizin çabuk atlatılmasında yardımcı olur.
Sıra Sizde 3
Endüstrileşme süreci ile ailenin coğraŞ hareketliliği sonucu
üyelerin birbirlerinden ayrı kalması ile aile ilişkilerinde
bir zayışama söz konusu olabilir. Ancak teknolojik
gelişmeler ile iletişim ve ulaşım kolaylıkları ilişkilerin
tekrar güçlenmesini sağlayabilir.
Yaşamın İçinden


Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı
116 Davranış Bilimleri-I
Sıra Sizde 4
Çatışma kuramcıları bunun özel mülkiyetle ve erkek
egemenliğine bağlı olarak açıklar. Kadın evlenmeden
önce babası, evlendikten sonra ise kocası tarafından
sömürülmektedir.
Sıra Sizde 5
Boşanmadan en çok etkilenen, çiftlerden çok çocuklardı
r. Ancak yapılan araştırmalarda bozuk aile düzeni
içinde yaşamak çocuklar üzerinde çok daha yıpratıcı
etkiler yapabilmektedir. Ancak, yine de boşanmaların
çocuklar üzerinde birçok olumsuz etkilerinin olduğunu
unutmayarak, evliliklerin başlangıcında çok dikkatli
davranmak zorunda olduğumuzu unutmamalıyız.
Sıra Sizde 6
Türk kültüründe genelde kentsel aile yapısında çekirdek
aile yaygın bir karakter gösterir. Kırsal kesimde ise
yine çekirdek aile yaygın olmakla birlikte geleneksel
geniş aile de ikincil önemli bir aile olarak görülmektedir.
Özellikle, teknoloji ve kentleşmenin çok gelişmedi-
ği tarımsal bölgelerde baba otoritesinin yaygınlığı ve
çok eşlilik, varlığını hala daha sürdürmektedir.
Sıra Sizde 7
Grup birbirleriyle düzenli bir ilişki içinde süreklikiği
olan ve belirli norm ve kurallarla birbirine bağlı olarak
niteleyip, bağlılık veya aidiyet duygusuna sahip olan
insanlardan oluşur. Yığın ise geçici olarak birlikte olan,
aralarında sürekli ve düzgün ilişkiler olmadığı gibi bağ-
lılık duygusundan da yoksun olan insanlardır (Maç seyircileri
gibi).
Sıra Sizde 8
Kendimizi bir dış grup üyesi olarak nitelendirdiğimiz
zaman, her şeyden önce içinde bulunduğumuz iç grubun
bazı özelliklerini benimsediğinizden kendimizi dışlanmı
ş olarak hissederiz. Bu nedenle karşı olduğumuz
değerler bütünü ile karşı karşıya kalırız. Acaba bu de-
ğerleri bir iç grubun üyesi olduğumuz için grup baskısı
sonucu mu benimsedik yoksa gerçekten bu değerlere
inanıyor muyuz? Buna karar vermek durumundayız. Bu
nedenle her iç grup kendini “biz” duygusu ile tanımladığı
için, başkaları ise “onlar”, yani bizim dışımızda
olandır. Yani dış gruptur. Bu nedenle benimsediğimiz
değerle karşı karşıya kalabiliriz.
Altun, A. (2009). “Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddetle
Mücadele ve Devlet”, Türkiş, Ocak-Şubat, No: 383,
s.57-60.
Andersen, M. L. and H. F. Taylor. (2000). Sociology,
Thomson Wadsworth.
Arendell, T. (1998). “Divorce American Style”, Contemporary
Sociology, 27. May, s. 226-228.
Armağan, İ. (1988). Toplumbilim, İzmir: Barış Yayınları.
Baca Zinn, M. and S. Eitzen. (2002). Diversity in American
Families, 4th edi., New York: Harper Collins.
Barber, J. S. and W. G. Axinn. (1998). “Gender Role Attitudes
and Marriage Among Young Women”, Sociological
Quarterly, Vol.39, Winter, s.11-31.
Bozkurt, V. (2008). Değişen Dünyada Sosyoloji, Bursa:
Ekin Yayınları.
Bumbass, L. (1995). “Forum II Pattern, Couses and Consequences
of Out of Wedlock Childbearing, What
Can Goverment Do?”, Focus, Vol. 17, No:1, s. 41-45.
Cooley, C. H. (1962). Social Organization, New York:
Schocken Books Inc.
Croll, E. (1995). Changing Identities of Chinese Women,
London: Zed Books.
Doğan, İ. (2000). Sosyoloji, İstanbul: Sistem Yayıncılık.
Doob, C. B. (1991). Sociology, 3. Edi.
Ecevit, M. (1994). “Çağdaş Kuram: Aile ve Kadına İlişkin
Bazı Kavramsal İlişkiler”, Aile ve Eğitim XVIII.
Eğitim Toplantısı, Türk Eğitim Derneği.
Eitzen, S. B. and M. B. Zinn. (2004). In Conşict and
Order, 10 th edi., Boston, MA: Allyn and Bacon.
Engels, F. (1942). The Origin of the Family, Private
Property, and the State. New York: International
Publishing (First published in 1884).
Farr, Grant M. (1999). Modern Iran, New York: Mc
Graw Hill.
Field, J. and L. M. Casper. (2001). “American Families
and Living Arrangements”, Current Population
Reports, Washington D.C.: U.S. Census Bureau,
March.
Fields, J. (2004). “American Families and Living Arrangements:
2003”, Current Population Reports, P-
20, no.553, Washington D.C.: US Government Printing
OfŞce.
Furstenberg, F. (1998). “Relative Risk: What is the Family
Doing to Our Children?”, Contemporary Sociology,
27, May, s.223-225.
Yararlanılan ve Başvurulabilecek
Kaynaklar
4. Ünite - Aile ve Toplumsal Gruplar 117
Galinsky, E. et al. (1993). The Changing Workforce:
Highlights of the National Study, New York:
Families and Work Institute.
Giddens, A. (2000). Sosyoloji, Ankara: Ayraç Yayınevi.
Giddens, A. (1989). Sociology, New York: Polity Press.
Goode, W. J. (1984). The Family, Englewood Clifs,
Prentice Hall, Inc.
Gough, K. (1984). “The Origin of the Family”, s. 83-89
in Women A Feminist Perspective, 3rd edi., (Ed.
Jo Freeman), Polo Alto, CA: MagŞeld.
Gökçe, B. (1990). Aile ve Aile Tipleri üzerine Bir İnceleme,
Aile Yazıları 1 içinde (edit. B. Dikeçligil, A.
Çiğdem) Aile Araştırma Kurumu Yayınları.
Gökçe, B. (1976). “Aile ve Aile Tipleri Üzerinde Bir İnceleme”,
H. Ü. Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi,
C.8, s.1-2, Ekim.
Henslin, J. M. (1997). Sociology, 3 rd edi., Allyn and
Bacon.
Hinderick, J. and M. Kıray. (1970). Social StratiŞcation
as an Obstacle to Development, A Study of
Four Turkish Villages, New York: Preager.
Hochschield, A. R. (2005). The Commercialization of
Intimate Life: Notes From Home and Work,
Berkley: Union of California Press.
Hyman, Herbert H. (1942). “The Psychology of Status.”
Archives of Psychology, 269, pp. 5-91.
Karkıner, N. (2009). “Kadın Aile ve Toplum”, Sosyolojiye
Giriş, (Editör. Nadir Suğur) AÖF Yayınları, No:
1031.
Kayhan, Ü. (2010). “Aile Tanımı, Önemi ve Özellikleri
Tarihsel Gelişim ve Aile Tipleri”, Aile Yapısı ve İlişkileri,
(edi. Sezen Ünlü) AÖF Yayınları, No: 897.
Kongar, E. (1976). İmparatorluktan Günümüze
Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, İstanbul: Cem
Yayınevi.
Lamanna, M. A. and A. Reidman. (2003). Marriage and
Families: Making Choices in a Diverse Society,
Belmont C. A: Wadsworth.
Lauer, J. and R. Lauer. (1992). In Marriage and The
Family in a Changing Society, 4. Edi, (Ed. James
M. Henslin), New York: Free Press.
Mc Falls, J. A. Jr. (2003). “Population: A Lively Introduction”,
Population Bulletin, 58, December.
Miller, S. (1997). “The United Consequences of Current
Criminal Justice Policy”, Talk Presented a Research
on Woman Series University of Delaware,
Newark B.E. in Andersen and Taylor, 2006.
Murdock, G. P. (1949). Social Structure, New York:
Mac Millan.
Murdock, G. P. (1957). “World Ethnographic Sample”,
American Anthropologist, Vol. 59, August, ss.
664-687.
Özkalp, E. (2008). Davranış Bilimlerine Giriş, Eskişehir:
Anadolu Üniversitesi Yayınları.
Özkalp, E. (2010). Sosyolojiye Giriş, Bursa: Ekin Kitabevi.
Peterson, K. S. (2003). “Unmarried With Children: For
Better or Worse”, U.S.A. Today, August, 18, s. 1A-
8A.
Robertson, I. (1988). Sociology, 3. Edi., New York:
Worth Publisher.
Rossi, A. S. and P. H. Rossi (1990). Of Human Bonding:
Parent Child Relations Across the Life Course,
New York: Aldine de Gruyter.
Saad, Lydia. (2004). “Divorce Doesn’t Lost”, Gallup Poll
Tuesday BrieŞng, March 30 (www.gallup.com).
Sanchez, L., W. D. Manning and P. J. Smock. (1998).
“Sex Specialized or Colloborative Male Selection?
Union Transitions Among Cohabiters”, Social Science
Research, 27, September, s. 280-304.
Schaefer, R. T. (2010). Sociology, 12th edi., Mc Graw-
Hill.
Shepard, J. M., H. L. Vass (1996). Sociology, 3. Edi.,
West Publishing Co.
Stinnet, N. (1992). “Strong Families”, In Marriage and
the Family in a Changing Society, 4. Edi., James
M. Henslin Edited, New York: Free Press.
Stock, C. (1974). All Our Kin: Strategies for Survival
in a Black Community, New York: Harper Colophan
Books.
Straus, M., R. Gelles and S. Steinmetz (1980). Behind
Closed Doors: Violance in the American Family,
Garden City N.Y: Double Day.
Timur, S. (1972). Türkiye’de Aile Yapısı, Ankara: H.Ü.
Yayınları.
Ventura, S. M. (2009). “Changing Patterns of Non Marital
Childbearing in the United States”, NCHS Data,
Brief, No:18, May.
Wallerstein, J. S. and Joan B. Kelly (1992). “How Children
React to Parental Divorce”, In Marriage and
the Family in a Changing Society, 4. Edi., (James
M. Henslin Edited), New York: Free Press.
Wills, J. B. and B. J. Risman (2006). “The Visibility of Feminist
Thought in Family Studies”, Journal of Marriage
and the Family, Vol.68, August, ss. 690-700.
Yasa, İ. (1966). Ankara’da Gecekondu Aileleri, Ankara:
Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Sosyal Hizmetler
Genel Müdürlüğü.
Load disqus comments

0 Yorumlarınız