1DAVRANIŞ BİLİMLERİ-I
GİRİŞ
Bu ünitede Davranış Bilimleri I dersi kapsamında Sosyoloji disiplini sizlere tanı-
tılmaya çalışılacaktır. Böylece sosyolojinin ne olduğu, sosyolojik düşünmenin nasıl olması gerektiği hakkında bilgi verilerek, sosyolojik araştırmalarda kullanılan bilimsel
yöntem anlayışı açıklanmaya çalışılacaktır.
SOSYOLOJİ NEDİR?
Sosyoloji sosyal ilişkiler üzerinde odaklanır ve sosyal ilişkilerin, bireylerin tutum ve
davranışları üzerindeki etkileri ve bu ilişkilerin toplamı olan toplumun oluşumu,
gelişimi ve değişimi üzerinde durur (Schaefer, 2010: 51).
Sosyoloji böylece insan toplumlarını inceler. Toplum da onun içinde yaşayan
insanların davranışlarını, inanç ve kişiliklerini şekillendirir. Toplumlar ise insanları
n oluşturduğu aile, topluluk, sınıf, ulus gibi gruplardan meydana gelir. Toplumlar
aynı zamanda çeşitli kurumlardan da oluşurlar. Toplumsal kurumlar insanların
çeşitli aktivitelerini organize ederler. Örneğin eğitim, sağlık, siyaset, din, ekonomi
gibi kurumlar toplumsal yaşamı biçimlendirirler. Toplumun içinde yaşayan insanlar
ortak inanç, ideal ve gelenekleri paylaşarak kültür yaratırlar. Bir toplumdan söz
ettiğimiz zaman genellikle aklımıza ilk gelen şeylerden biri kültürdür. Sosyologlar
bir toplum içinde yaşayan insanların öğrendikleri ve paylaştıkları değer, inanç, gelenek
ve görenekleri kültür olarak tanımlarlar.
Sosyoloji içinde yaşadığımız dünyayı ve kendimizi anlamamıza yardımcı olan
bir disiplindir. Çünkü, bizler içinde yaşadığımız dünyanın ürünleriyiz. Yani yaşadı-
ğımız dünya ve çevre bizi etkileyerek değiştirmekte, bizler de içinde yaşadığımız
dünyaya uyum sağlayarak yaşamımızı sürdürmekteyiz.
Sosyolojinin aynı zamanda çevremizde yer alan önemli değişmelerin üzerimizdeki
etkilerini anlamamızda da bir gücü vardır. Örneğin hızla değişen teknolojileri,
yükselen küreselleşmeyi, artan nüfus ve kadınların toplum içinde farklılaşan rollerini
anlamamızda katkıları vardır. Bu değişmeler yaşamımızı nasıl etkiliyor? Bugün
değişen teknolojiyle birlikte insanlarla yüz yüze görüşmek yerine çoğu zaman
cep telefonları ya da e-posta ile mesaj göndermeyi tercih ediyoruz. Bu daha mı kolayı
mıza geliyor? Veya aile ve iş yaşamının bizden beklentilerini karşılamakta bu
beklentileri dengede tutmakta zorlanabiliyoruz. Aynı şekilde, gelişmiş ülkelerdeki
teknolojilerin gelişmekte olan ülkelere kaymasıyla binlerce işçinin gelişmekte olan
ülkelere doğru gittiğini, bunun da bu ülkelerde ciddi işsizlik sorununa yol açtığını
Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi
Sosyoloji en basit tanımıyla
toplumsal davranışın ve
insan gruplarının bilimsel
olarak incelenmesidir.
Kültür, sonradan
öğrendiğimiz ve
paylaştığımız her şeyi
kapsar.
Sosyoloji toplumun
insanların yaşamlarını nasıl
etkilediğini öğretir ve
bunların sonuçlarının neler
olabileceğini gösterir.
(Andersen and Taylor, 2006:
2).
sosyolojik analizle inceleyebiliyoruz. İstanbul’da yaşayan bir karı kocanın birbirleriyle
ilişkilerinin Hakkari’de veya Çin’de yaşayan bir karı kocadan neden farklı olabileceğ
ini araştırabiliyoruz. Bütün bunlar bizlere rehberlik eden sosyolojik nitelikli
sorulardır. Sosyoloji yukarıda bir kısmına değinilen toplumsal değişmelerin neden
ve sonuçlarını açıklamaya çalışır.
Toplum devamlı bir değişim sürecini yaşarken aynı zamanda bir istikrar ve düzen
içinde de bulunur. Toplum içinde yaşayan insanlar genelde insan davranışları
konusunda alışmış oldukları belirli kurallara uyarak yaşamlarını sürdürürler ve biz,
belirli durumlar altında insanların ne tür davranışlar gösterebileceğini aşağı yukarı
kestirebiliriz (Andersen and Taylor, 2006). Bu olgu sosyologların doğru olarak saptadı
kları ilginç bir durumdur. Toplum bir yandan sürekli olarak değişirken bir yandan
da düzenli kalmaya, değişmemeye çalışır. Örneğin, bir yandan cep telefonları
ndaki hızlı değişme temposundan, elektronik ve teknoloji kirliliğinden söz ederken
bir yandan da bu teknolojileri kullanmaya hatta yenileriyle değiştirmeye, bunları
n insanlara birçok kolaylık sağlaması nedeniyle devam ediyoruz. Toplum da
aynı şekilde bir yandan belirli davranış kalıplarına bağlı kalmaya ve onları korumaya
çalışırken diğer yandan da değişmenin önüne geçilemez oluşuyla yeni durumlara
uyum sağlamaya çalışmaktadır. Bu iki olgu sosyolojik düşüncenin bir göstergesi
olarak karşımıza çıkmaktadır.
SOSYOLOJİK BAKIŞ AÇISI
Sosyologlar sosyal davranışı anlayabilmek için düzenli olmayan yaratıcı bir düşünce
üzerinde odaklanır ve ona bağlı kalırlar. C.Wright Mills, bu düşünceye sosyolojik
hayal gücü (imgelem) veya sosyolojik düşünce der. Sosyolojik düşünmek bugüne
kadar tartışmasız kabul edilen inançları eleştirme, kesin olduğu kabul edilen
görüşleri çözümleme ve sorgulama alışkanlığı kazanmaktır (Bauman, 2004: 28). Bu
düşünce, birey ile içinde yaşadığı toplum arasındaki ilişkilerin farkında olunması-
nı içerir.
Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için, C. Wright Mills’in “Toplumbilimsel Düşün” (Çev. Ünsal
Oskay, Der Yayınları, İstanbul, 2007) kitabını okuyabilirsiniz.
Buradaki temel düşünce bireyin kendi içinde yaşadığı toplumu, kendi öznel
değerleri veya kendi kültürel yanlılığı açısından değil, mümkün olduğunca bunları
n dışında kalarak bir yabancı gibi görebilmesi veya izleyebilmesidir. Örneğin, ülkemizde
insanlar futbol maçlarına giderek, takımlarını alkışlayarak tezahürat yaparlar.
Bu Batı ülkelerinde de böyledir. Bali ve Endonezya’da ise, bir yığın seyirci
iplerle çevrilmiş bir alanda dövüşen horozları alkışlayarak, onlar üzerine bahislere
girerek bu oyunun sonucundan bir kazanç elde etmeye çalışırlar. Bu nedenle bir
ülkede normal olarak görülen bu spor olayı başka bir ülkede normal olarak nitelendirilmeyebilir.
Endonezya’daki horoz dövüşleri veya Pakistan’daki köpek dövüşleri
o ülkeler için normal bir spor olayı olarak görülürken bir başka toplum için
bir vahşet olarak değerlendirilebilir. İşte sosyolojik bakış açısı bizim deneyimlerimizin
ve gözlemlerimizin dışında daha geniş konuları anlamamıza ve görmemize
yardımcı olur (Schaefer, 2010: 5). Örneğin bir çiftin boşanması kişisel bir sorundur
ama bir toplumda yapılan evliliklerin büyük bir kısmı boşanma ile sonuçlanıyorsa
bu toplumsal bir sorundur. Aynı şekilde işsizlik de işi olmayan kadın ve erkek üzerinde
önemli etkileri ve zorlukları olan toplumsal bir olgudur. İşsizlik, bireyin gelirini
kaybetmesi yanında, onun aile içindeki statü ve saygınlığının yitirilmesine de
4 Davranış Bilimleri-I
S O R U
D İ K K A T
SIRA SİZDE
DÜŞÜNELİM
SIRA SİZDE
S O R U
DÜŞÜNELİM
D İ K K A T
SIRA SİZDE SIRA SİZDE
AMAÇLARIMIZN NAMAÇLARIMIZ
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
İ N T E R N E T İ N T E R N E T
Sosyolojik bilinçlenme
bireyin içinde bulunduğu
sosyal ortamın bireyi nasıl
etkilediğini ve bu etkileşim
sürecini incelemektedir
(Mills [1959], 2000a).
C. Wright Mills
(1916-1962)
neden olduğu için toplumsal sonuçları olan bir olgu olarak da nitelendirilebilir.
Aynı şekilde, Mills daha önce de belirtildiği gibi sosyolojik düşünme açısından boşanmaları
n da karı kocanın bir şahsi sorunundan çok toplumsal bir sorun olduğunu
vurgulamaktadır. Çünkü, boşanmaların sonuçları evli çiftleri etkilediği gibi toplumu
da etkilemektedir. Özellikle boşanmış çiftlerin çocukları açısından eğitim sistemini,
sosyal hizmet kurumlarını, iş hayatını hatta din kurumlarını bile etkilemesi
anlamında boşanmanın toplumsal boyutlarını gözden kaçırmamak durumundayız.
Böylece sosyoloji özel olanın içinde genel olanı; bireysel olanın içinde toplumsal
olanı, bir diğer deyişle kişisel sorunların arkasındaki toplumsal sorunları görmemize
yardımcı olur (Gönç Şavran, 2009: 4). Böylece sosyolojik düşünme, çevremizdeki
olayları yeni bir bakış açısıyla görmemizi sağlamakta ve bizleri olanlar hakkı
nda bilgili kılmaktadır. Sosyolojik hayal gücü (veya sosyolojik imgelem) toplumsal
olayları anlamamızda giderek güçlenen bir araç haline gelmektedir. Çünkü
bizim sınırlı bir anlayışın dışında, olayların ardındaki gerçekleri geniş bir açıdan
görmemizi ve incelememizi sağlamaktadır. Bu bakış açısı fotoğraf makinesinin geniş
açılı merceğinden çevremizi görmemize benzer.
İçinde yaşadığımız ülkede insanların giderek şişmanladığını, obez bir görünüme sahip olduğ
unu gözlemlediğiniz zaman C. Wright Mills’in bakış açısından bu durum nasıl açıklanabilir?
Görüldüğü gibi sosyoloji kendimizi anlamamıza yardımcı olan bir disiplindir.
Düşünce biçimimiz, hissettiklerimiz ve kimliğimiz, içinde yaşadığımız toplum tarafı
ndan etkilenir. Her birey toplumsallaşmanın ürünüdür. Bu süreçle birey içinde
yaşadığı toplumun dilini öğrenir, kültürünü içselleştirir, kimlik oluşturur. Böylelikle
toplumun bir üyesi haline gelir. Toplumun insanları nasıl etkilediği konusunda
geniş bir anlayış getiren sosyoloji, insanların kendilerini özgürleştirmelerine de
yardımcı olur (Fulcher and Scott, 2006: 5).
Neden Sosyoloji Çalışmalıyız?
Sosyoloji hakkında en önemli şeylerden biri içinde yaşadığımız ve son derece hızlı
bir biçimde değişen dünyayı anlamamıza ve bu değişimlere bir anlam vermemize
yardımcı olmasıdır. İçinde yaşadığımız dünyaya bir göz attığımız zaman temel
değişimlerin aşağıdaki olgulardan oluştuğunu görmekteyiz:
• Ekonomik değişim sonucu, eski endüstrilerin ortadan kalkması, hizmet ve
bilişim sektörünün gelişimi,
• Kent merkezlerinin değişimi sonucu, büyük alışveriş merkezlerinin, hastanelerin,
otel ve eğlence merkezlerinin şehir dışına taşınması,
• Aile hayatındaki biçimsel değişimler sonucu özellikle kentsel yapıda ailenin
küçülmesi, üyelerinin kendi başlarına yaşamaları, kadının çalışma yaşamına
giderek daha fazla girmesi ve boşanma oranlarının giderek yükselmesi,
• Çalışma yaşamının teknolojik gelişimlere paralel olarak farklılaşması, daha
az güvenli ancak daha esnek bir çalışma, yarı zamanlı ve geçici çalışma biçimlerinin
giderek yaygınlaşması,
• Bilgisayar ve iletişim teknolojilerinin gelişimiyle çok önemli miktarlarda bilgi
ve paranın anında dünyanın en uzak bölgelerine transferinin mümkün olması,
• Yoksulluk ve dışlanmanın sonucu olarak eşitsizliğin artması, zengin ve yoksul
arasındaki gelir uçurumunun giderek açılması,
1. Ünite - Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi 5
S O R U
D İ K K A T
SIRA SİZDE
DÜŞÜNELİM
SIRA SİZDE
S O R U
DÜŞÜNELİM
D İ K K A T
SIRA SİZDE SIRA SİZDE
AMAÇLARIMIZN NAMAÇLARIMIZ
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
İ N T E R N E T İ N T E R N E T
1
Bireyin içinde yaşadığı
toplumun üyesi olduğu,
onun bir parçası haline
geldiği ve ona göre
davrandığı sürece
toplumsallaşma diyoruz.
• Cinayet, şiddet ve uluslararası terörün boyutlarının giderek genişlemesi hatta
terörün dünyayı tehdit eden bir tehlike olarak ortaya çıkmasıdır.
Bu sorunlardan her biri kendi içinde belirgin özellikleri ve ayırıcı nitelikleri
olan faktörler olmasına karşılık çeşitli süreçler açısından aralarında ortak noktalar
ve ilişkiler bulunmaktadır. İşte sosyoloji bu olguları ve aralarındaki ortak ilişkileri
anlamamızda bizlere yardımcı olmaktadır. Sosyoloji ayrıca bu dünyadaki yerimizin
anlaşılmasında, bizleri bilgili kılmaktadır. Ancak yerimizin neresi olduğu ile ifade
ettiğimiz şey nerede yaşadığımız değildir. Her ne kadar bu önemli ise de, önemli
olan sosyal yapıdaki işgal ettiğimiz yerdir.
Her grup ve örgütün (örneğin aile veya okulun) bir sosyal yapısı vardır. Bunun
dışında daha geniş kapsamda olan sınıf, cinsiyet hatta bazı ülkelerde etnik temelli
bir sosyal yapı bütün toplumu kapsayabilir. Bu ilişkiler içerisinde sosyoloji bize
içinde yaşadığımız toplumun haritasını çıkararak bu harita içinde nerede olduğumuzu
ve üzerimizde etkili olan sosyal güçleri anlamaya çalışır (Fulcher and Scott,
2006: 5).
“Sosyolojiye Davet” (1963) adlı kitabında Peter Berger insanların kendi yaşantı
ları hakkında sorumluluk almalarında, toplumdaki durumlarının farkında olmaları
nda ve bir güç yaratmalarında sosyolojinin yardımcı olduğunu ileri sürmektedir.
Diğer bir deyişle insanların doğanın bir parçası olmaları veya kaçınılmaz olarak yaşamda
yer almaları yerine toplumun insanları bir biçimde şekillendirdiğini ve insanları
n bunun bilincinde olmalarını istemektedir.
İnsanların biyolojik olarak değil, genelde sosyal olarak belirli rolleri üstlendiğini
savunan sosyoloji, toplum içinde yer alan birçok fonksiyonun bireyler tarafından
yerine getirilmesinde toplumsal kalıpların önemine değinir. Örneğin sosyoloji
kadınların pilot, erkeklerin ise hemşire olamayacağını bunun biyolojik olarak
mümkün olmadığını savunan bir inançta biyolojinin değil, toplumsal kalıpların belirgin
olduğu görüşünü savunur. Bu kalıplar da zamanla toplumsal yapının farklı-
laşmasıyla değişmektedir. Nitekim günümüzdeki birçok kadın, okullarımızda pilot
olarak yetiştirilip uçarken birçok erkek de hastanelerde hemşire olarak görev yapabilmektedir.
Böylece cinsiyete ilişkin roller de zamanla farklı toplumsallaşma süreciyle
değişebilmektedir.
Sosyoloji, toplumun nasıl işlediği konusunda bizi aydınlatıp içinde yaşadığımız
dünyayı tanımamıza yardımcı olurken hem teorik hem de uygulamalı çalışmalar
yapmaktadır. Bu nedenle sosyolojik bilginin iş dünyasına da önemli katkıları olmaktadı
r. Bu sosyolojinin insana bir meslek öğrettiği veya yönelttiği anlamına gelmez.
Ancak, sosyoloji tıptan, hukuka, öğretmenlikten mühendisliğe kadar birçok
mesleğe yardımcı olmakta ve katkı sağlamaktadır.
Sosyolojinin önemli katkılar sağladığı bir diğer alan ise toplumsal sorunlar konusundadı
r. Bu konuda çalışanlara, araştırma yapanlara ve çözümler getirme çabası
nda olanlara yardımcı olmaya çalışır. Örneğin uyuşturucu kullananlar, cinayet,
suç, aile sorunları, endüstriyel çatışmalar ve zihin sağlığı gibi konularda çeşitli araştı
rmalar yapılarak bilgi toplanır. Bunların arkasındaki temel nedenleri açıklama,
kaynaklarına yönelme, kaynak dağılımı ve örgütlerin yapıları ile ilgili çalışmalar
yapılır. Örneğin alkol kullanma sosyal kabul gören bir eylem olarak görülürken
buna karşın afyonu sigaraya sararak içmenin neden suç teşkil ettiğinin araştırması
yapılır (Fulcher and Scott, 2006: 6).
Sosyoloji, çalışma yaşamında yöneticilerin yetiştirilmesi ve onların eğitimine de
insan konusundaki bilgi yapısıyla çeşitli katkılarda bulunmaktadır.
6 Davranış Bilimleri-I
Sosyologların yapı kavramı
ile ifade ettikleri şey,
insanlar arasındaki nispeten
düzenli ilişkilerdir.
Sosyolojinin en temel görevi insan hakkındaki bilgilerin toplanması, analizi ve
açıklamasıdır. Sosyolojinin insan hakkındaki bilgisi çağımızda birçok mesleğin, örneğ
in pazarlama, halkla ilişkiler, medya, iletişim, eğitim, araştırma ve sosyal politikanı
n temel bilgi yapısını oluşturduğundan, son derece önem taşır. Böylece, sosyoloji
hem kendimizi hem yaşadığımız dünyayı hem de onun içindeki yerimizi anlamada
bizlere katkıda bulunan temel bir disiplindir.
SOSYOLOJİNİN Dİ⁄ER SOSYAL BİLİMLERLE İLİŞKİSİ
Sosyoloji bir bilim midir? Bilindiği gibi bilim bir bilgi yapısına sahip, bilginin sistematik
gözleme dayanan bir yöntemle toplandığı bir bütündür. Sosyoloji de diğer
disiplinler gibi incelediği konular üzerinde, (buradaki anlamıyla insan davranışları),
organize olmuş, sistematik çalışmalar yapan, olaylar arasındaki ilişkileri anlamaya
ve açıklamaya çalışan bir bilimdir (Schaefer, 2006: 5). Bütün bilimler ne ile
ilgili olursa olsunlar ister ışık hızını, ister atomu, isterse de katillerin davranışlarını
incelesinler objektif yöntemlerle, doğru bilgileri toplama çabasındadırlar. Bu nedenle
bilim adamları yaptıkları gözlemleri doğru bir biçimde saklamak ve kaydetmek
durumundadırlar. Görüldüğü gibi bilimin iki temel öğesi bilgi ve yöntemdir.
Yani bilim, hem bilgi hem de bilgi üreten bir yöntemdir. Bilgiyle kastedilen, olay
ve olgular arasındaki ilişkileri açıklamak için geliştirilen kuramlar; yöntemle kastedilen
de bilgi edinmek için kullanılan her türlü yoldur (Kaptan, 1973: 5).
Elbette sosyoloji ile Şzik, psikoloji ile astronomi arasında büyük farklılıklar vardı
r. Bu nedenle bilimler doğa bilimleri ve sosyal bilimler şeklinde ikiye ayrılır. Do-
ğa bilimleri Şziki olayların doğası, etkileşimi ve değişimi üzerinde dururlar. Biyoloji,
kimya, astronomi, jeoloji ve Şzik doğa bilimleridir. Sosyal bilimler ise insan ve
toplumların farklı yönlerini ele alır, insan ilişkilerinin etkileşim ve değişimini inceler.
Bunlar arasında sosyoloji, antropoloji, ekonomi, tarih, psikoloji ve politik bilimler
yer alır. Sosyal bilimlerin insanların toplumsal davranışlarını incelemek gibi
ortak bir ilgi alanları olmasına karşılık her birinin olaylara bakış açısı farklılık taşır.
Başka bir deyişle toplumsal yaşam, toplumsal davranış ve toplumsal tabakalaşma
konularında çalışan tek disiplin sosyoloji değildir. Psikoloji, siyaset bilimi ve ekonomi
de toplumsal yaşamla ilgilenir. Sosyoloji ile diğer disiplinler arasındaki fark
konularından değil, her disiplinin bakış açısından kaynaklanmaktadır (Gönç Şavran,
2009: 10). Örneğin antropologlar geçmiş kültürleri, endüstri öncesi toplumları
ve onların devamını incelerken aynı zamanda insanın kökenini de araştırırlar.
Sosyologlar da kültürü incelemekle beraber sadece kültüre odaklanmazlar. Ekonomistler
insanın üretim, bölüşüm ve tüketim ilişkilerini incelerler, para ve diğer kaynaklara
odaklanırlar. Tarihçiler; insanları, geçmiş olayları ve bu olayların günümüze
yansımalarını incelerler. Politik bilimciler uluslararası ilişkiler, hükümetler, güç
ve otorite konuları üzerine odaklanırlar. Psikologlar kişilik ve bireysel davranışlar
üzerinde dururlar. O halde sosyologların ilgi odağı nedir? Sosyologlar toplumun insanları
n davranış ve tutumları üzerine etkileri ve insanların toplumu nasıl ve ne şekilde
biçimlendirdiğini incelerler. İnsanların sosyal canlılar olmaları nedeniyle, sosyologlar
bizlerin diğer canlılarla olan sosyal ilişkilerini bilimsel bir biçimde incelerler
(Schaefer, 2010: 6).
Şimdi güncel bir olay olması ve yaşadığımız toplumun çok büyük bir bölümünü
etkilemesi açısından 23 Ekim 2011 tarihinde Van Erciş’te meydana gelen ortalama
7,2 büyüklüğündeki depremin farklı sosyal bilimlerce nasıl ele alındığını görmeye
çalışalım. Doğa bilimleri açısından bu olay oradan geçen fay hatlarının durumu
ve oluşan baskının sonucunda meydana gelen kırılma ile ilgilidir. Jeologlar
1. Ünite - Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi 7
Bilim, sistematik bir
yöntemle olaylar arasındaki
ilişkilerin incelenmesi ve
bilgi toplanmasıdır.
Sosyolojinin belirleyici
özelliği, insan eylemlerinin
geniş çaplı oluşumların
karşılıklı bağımlılık ilişkisi
içinde meydana geldiğini
kabul etmesidir (Bauman,
2004: 16).
ve deprem bilimcileri olaya bu açıdan bakarak, fay hatlarını bilimsel bir biçimde
araştırmaktadırlar. Tarihçiler, o bölgede olan diğer depremlerle bu deprem arasındaki
ilişkileri, zararları karşılaştırmalı olarak incelemektedirler. Ekonomistler bu
depremin o bölgenin ekonomik yaşamına olan etkilerini ve o bölgenin refah düzeyine
olan olumsuz sonuçlarını araştırmaktadırlar. Bu olumsuzluklar sadece o
bölgeyi değil, genelde toplumun bütününü hatta dünyayı bile etkileyebilmektedir.
Çünkü dünyanın birçok bölgesinden yardım alma zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
Psikologlar, o bölgede depremi yaşayan insanların içinde bulundukları olumsuz
duyguları ve bunların insanlar üzerine olan yansımalarını incelemektedirler. Özellikle,
“post-travmatik stres” bozuklukları o bölge insanının içinde bulunduğu ruh
halinin en önemli yansımalarıdır. Politik bilimciler kendilerine oy veren nüfusun
içinde bulunduğu durum, gelecekteki oy potansiyelleri, devlet ve belediye arasındaki
politik ilişkiler ve dayanışmalar üzerinde odaklanabilmektedirler. Hatta hükümetlerin
bu olaya getirdiği çözümler, yapılan koordinasyon hataları, insanlara götürülen
hizmetlerin nitelik ve niceliği konusunda da çalışmaktadırlar.
O halde sosyologların olaya yaklaşımı nedir? Sosyologlar, depremin o bölgede
yaşayan diğer insanlara ve topluluklara etkisi, farklı sınışar açısından depremin yarattığı
sonuçlar, gelir durumlarına göre insanların bu felaketten etkilenme süreçlerini
incelemişlerdir. Komşuluk ilişkileri ve yakın yerlerde yaşayan insanlar arasındaki
dayanışma olgusu, bu dayanışmanın arttırılması yolundaki çabalar, ülke bütünüyle,
deprem bölgesindeki insanlar arasındaki dayanışmanın geliştirilmesine
ilişkin gösterilen ve yapılan etkinlik ve faaliyetler üzerinde durmaktadırlar. Deprem
bölgesinin ülkemiz açısından ekonomik yönden gelişmiş bir bölge olmaması,
gelir düzeyinin düşüklüğü ve bölgedeki yaşam koşulları, sosyologların dikkatini
çeken diğer önemli konular arasındadır. Çünkü bu faktörler bölgenin içinde bulunduğ
u sosyal ve ekonomik sorunları, evsizlik, hastalık, bebek ve çocuk ölümleri
göç ve aşırı kış ortamının yarattığı olumsuzlukları daha da güçlendirmektedir.
Görüldüğü gibi sosyoloji ile insanların toplumsal yaşamına ilişkin diğer bilimler
arasındaki ilişki sosyal bilimlerin bir bütünü oluşturduğunu göstermektedir.
Sosyoloji hem sosyal bilimlerin diğer disiplinlerinden faydalanıp hem de diğer disiplinlerin
incelemediği konuya disiplinlerarası bir boyuta getirebilir. Günümüzde
sosyal bilimlerdeki aşırı uzmanlaşmanın giderek azalmakta oluşu, disiplinlerarası
çalışmaların önemini arttırmaktadır. Böylece, farklı disiplinlerin güçlü yönlerinden
faydalanılarak, sosyal olgular ve toplumsal olaylar daha sağlıklı ve objektif bir biçimde
incelenebilmektedir.
Sosyolojinin diğer disiplinlerden farklı olan bakış açısını Türk aile yapısını göz önüne
alarak tartışınız. Burada sosyolojinin aileye bakış açısı antropoloji ve ekonomiden nasıl
farklılaşır?
TOPLUM VE TOPLUMSAL YAPI
Şimdiye kadar sosyolojinin toplumla doğrudan ilişkili olduğunu, toplum ve birey
arasındaki ilişkilerin yapısı ve değişimin sosyolojinin temel ilgi alanı olduğundan
söz ettik. Şimdi, sosyolojiyi doğrudan ilgilendiren bu iki kavram üzerinde duralım.
Sosyolojik analizlerin iki boyutu vardır. Bunlar makro ve mikro sosyolojik yaklaşı
mlar veya analizlerdir.
Sosyologlar tıpkı fotoğrafçılar gibi toplumların farklı kesimlerini görmek ve incelemek
için farklı mercekler kullanırlar. Bazı mercekler daha mikroskobik yani
daha küçük ve görünen parçaları incelememize yardımcı olur. Örneğin, iki insanın
8 Davranış Bilimleri-I
S O R U
D İ K K A T
SIRA SİZDE
DÜŞÜNELİM
SIRA SİZDE
S O R U
DÜŞÜNELİM
D İ K K A T
SIRA SİZDE SIRA SİZDE
AMAÇLARIMIZN NAMAÇLARIMIZ
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
2
İnsanların yaşamda kalma
stratejileri mikro sosyolojinin
ilgi alanıdır.
birbirleriyle olan iletişimleri gibi. Buna mikro düzeyde analiz diyoruz. Burada temel
olan şey sosyal etkileşimlerdir. Yani insanlar bir araya geldiklerinde neler yapmaktadı
rlar. İnsanların kız arkadaşlarıyla, aileleri ile olan ilişkileri, nerede vakit geçirdikleri,
neler yaptıkları, kullandıkları dil, evlerini döşeme stilleri, birbirlerinin
dikkatlerini nasıl çektikleri, nasıl ilgi duydukları hep mikrososyolojik analizlerdir.
Burada önemli olan şey insanların yüz yüze olan etkileşimleridir (Henslin, 1997:
93). Makro sosyolojik analizler ise geniş açılı merceklere benzer. Burada, gözlemlenen
toplumun kendisi, nasıl organize olduğu ve nasıl değiştiğidir. Bu tür analizlerde
toplumsal etkileşimin daha geniş ve karmaşık olan parçaları incelenir. Örne-
ğin, toplumsal sorunlar, fakirlik, işsizlik, evsizlik, kentsel suçlar ve aile içi şiddet gibi
(Andersen and Taylor, 2006: 112). Çatışma ve fonksiyonalist kuramcılar analizlerinde
daha çok makro sosyolojik yaklaşımı tercih ederler. Esasında toplumu anlamak
için bu iki yaklaşıma da ihtiyaç vardır. Ancak, sosyologlar genelde bu iki
yaklaşımdan birini kullanarak toplumsal olayları incelerler. Sosyologlar almış oldukları
eğitim ve alt yapısal özellikleri nedeniyle bu yaklaşımlardan birini tercih etmektedirler
(Henslin, 1997: 93).
http://www.sosyolojidernegi.org.tr/
Sosyoloji Derneği, 18.01.1990 tarihinde Ankara’da11 sosyoloğun öncülüğünde
kurulmuştur. İlk genel kurulunda 40 olan üye sayısı, bugün 400’ü aşmıştır. Merkezi
Ankara’da olan dernek, Bakanlar Kurulunun 10.02.1999 tarih ve 99/12405 sayılı
kararı ile “Kamu yararına çalışan dernek” statüsü kazanmıştır. Derneğin amacı, tüzüğ
ünde; “Türkiye’de sosyolojinin anlaşılmasına, gelişmesine ve de yaygınlaşması-
na katkı yapmak, bu alanda bilimsel etkinliklerde ve yayında bulunmak, toplumbilimciler
arasında birlik ve dayanışmayı sağlamak” olarak ifade edilmiştir.
Toplum Nedir?
Toplum sosyolojinin en temel kavramlarından biridir. En geniş anlamda toplum
insanları etkileyen ilişkiler bütünüdür. Ancak, toplum bireylerin toplamı demek
değildir. Yani toplum tek tek insanların bireysel davranışlarından oluşmaz. Ünlü
Fransız sosyolog Durkheim’in de belirttiği gibi toplum sadece parçaların toplamı
değildir. Durkheim toplumu yaşayan bir organizma olarak görür. Nasıl organizmayı
oluşturan parçaların birbirleriyle kurmuş oldukları ilişkilerin bütünü ile organizma
yaşayabiliyorsa toplum da onu oluşturan birey, grup ve kurumların toplamı de-
ğil, bunların birbirleriyle kurmuş oldukları ilişkilerin bir bütünüdür (Andersen and
Taylor, 2006: 112). Nasıl bir fotoğrafçı bir manzara resmi çekerken resim tek tek
parçalardan, dereler, dağlar ve ağaçlardan meydana gelmiyor, resmi bütün olarak
görüp manzarayı oluşturan parçaların bütününü ve bunların birbirleriyle ilişkilerini
görüp resmi canlandırabiliyorsa, toplum da ancak parça ve bütün ilişkisi görülerek
bir anlam taşımaktadır. Böylece, toplum karşılıklı olarak birbirine bağlı olan
toplumsal ilişkiler bütünüdür.
Toplum tek başına değil kendini oluşturan parçaların bütünüdür. O halde bu
parçalar nelerdir? Bunlardan birincisi ortak toprak parçasına sahip olmaktır. Buna,
ülke, vatan veya o anlama gelen herhangi bir kavramı verebiliriz. İkincisi belirli
bir idare biçimini benimseyip ona uymaktır. Yani ortak politik otoriteye saygı
göstermektir. Bu otoritenin ne olduğu önemli değil, ancak bu otoriteyi paylaşmak
önemlidir. Üçüncüsü ise ortak bir kültüre ya da yaşam biçimine sahip olmaktır.
İnsan toplumu bir sosyal etkileşim sistemi olması nedeniyle, toplum üyeleri ortak
1. Ünite - Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi 9
S O R U
D İ K K A T
SIRA SİZDE
DÜŞÜNELİM
SIRA SİZDE
S O R U
DÜŞÜNELİM
D İ K K A T
SIRA SİZDE SIRA SİZDE
AMAÇLARIMIZN NAMAÇLARIMIZ
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
İ N T E R N E T İ N T E R N E T
İnsanların bir toplum içinde
varolmalarını sağlayan
birbirleriyle her tür ve
biçimde kurmuş oldukları
ilişkilerin bütünü
toplumdur.
Toplum ortak bir toprak
parçasına sahip olan,
burada yaşayan, ortak bir
kültürü paylaşan ve aynı
politik otoriteye uyan
insanların aralarında
kurmuş oldukları karşılıklı
ilişkilerin bir bütünü olarak
tanımlanabilir.
bir kültürü, bölgesel farklılıklara rağmen paylaşırlar. Kültürü oluşturan parçalar
olan norm, değer, gelenek, inanç ve dil toplumun en önemli ortak özellikleridir.
Toplumsal Yapı
Sosyologlar toplumdan söz ederken onun yapısı üzerinde dururlar. Yapı, birbirleriyle
ilişkili olan birtakım parçaların bir bütünüdür (Özkalp, 2008: 44). Her şeyin
bir yapısı vardır. Örneğin “otomobilin yapısı nedir?” dediğimiz zaman aklımıza onu
oluşturan parçalar gelir. Yani; motoru, gövdesi, tekerlekleri, aktarma organları,
elektrik sistemi ve süspansiyon sistemleri aklımıza gelir. Bunların tek tek çalışması
otomobili harekete geçirmez, her parçanın birbiriyle anlamlı ilişkisi vardır. Motoru
olmayan bir araba çalışmaz, motoru çalıştıracak bir elektrik gücü veya aküsü
olmaz ise motor çalışmaz. Motorun içine yağ konulmaz ise motoru yine çalıştıramazsı
nız. Arabanın her şeyi tamam olsa da içine motora güç verecek yakıt koymazsanı
z araba yine çalışmaz. Görüldüğü gibi her parçanın arabanın yürüyebilmesi
için özel bir görevi vardır. Bu parçaların birbiriyle anlamlı ilişkileri ile araba çalı
şır hâle gelir.
Bu organize ilişkiler toplumdan topluma farklı olmakla beraber kendi aralarında
bir bütündür. Toplumsal yapılar, toplumsal yaşamı oluşturan ve toplumları
birbirinden farklılaştıran ilişkilerdir (Gönç Şavran, 2009: 6). Böylece toplumsal yapı
toplumun bir çerçevesidir ve bu çerçeve bizler doğmadan önce, insanların birbirleriyle
kurmuş oldukları ilişkiler ve kalıplar tarafından tayin edilir. Tıpkı kadın
ve erkekler arasındaki veya öğretmenler ve öğrenciler arasındaki ilişkilerde oldu-
ğu gibi (Henslin, 1997: 94).
Toplumsal Yapıyı Oluşturan Parçalar
Toplumsal yapıyı oluşturan parçalar kültür, toplumsal sınıf, statü, rol, grup ve toplumsal
kurumlardır. Bu kitabın bütünü içerisinde bütün bu kavramlar yeterince incelenmesine
rağmen kısaca bu kavramları tanıtmakta fayda bulunmaktadır.
Toplumsal yapı kavramını nasıl tanımlayabiliriz? Çevrenizden yapı örneklerini görerek bu
yapıları oluşturan parçaların neler olduğunu irdeleyiniz.
Kültür
Bir toplum içinde yaşayan bireylerin öğrendikleri ve paylaştıkları her şey kültürdür.
Kültür bizim etrafımızı saran veya çevreleyen bir zarf gibidir. Sosyologların
kültür olarak adlandırdıkları şey, grubun kullandığı lisan, değerler, inançlar, davranı
şlar hatta ifadelerdir. Diğer bir deyişle kültür, bizi saran insanlardan öğrendiğimiz
toplumsal bir mirastır. Kültür kalıpları içerisinde bütün bu öğrendiklerimiz bizim
gelecekte nasıl bir insan olacağımızı belirler. Yani Eskimolar, Japonlar, Ruslar,
Türkler tarafından yetiştirilmemiz, orada doğup büyümemiz bizi Eskimo, Japon,
Rus veya Türk yapar. Böylece biz Japonca veya Türkçe veya Rusça konuşur, onlara
benzer, onlar gibi davranır, onların değerlerini benimser ve onlardan biri hâline
geliriz. Sadece dışsal benzerliğimiz değil, hissettiklerimizle de yetiştiğimiz kültüre
benzeriz. Yani Eskimo veya Türk gibi düşünür ve onların hissettiklerini, duyguları
nı paylaşırız (Henslin, 1997: 95).
Toplumsal sınıf
İnsanların bir toplum içersinde bulundukları yer ve mevki de çok önemlidir. Çünkü,
her toplumsal sınıf kendine özgü gelir, yaşam biçimi, yerleşim yeri, eğitim
10 Davranış Bilimleri-I
Toplumsal yapı toplumdaki
organize olmuş toplumsal
ilişkilerin bir bütünüdür.
S O R U
D İ K K A T
SIRA SİZDE
DÜŞÜNELİM
SIRA SİZDE
S O R U
DÜŞÜNELİM
D İ K K A T
SIRA SİZDE SIRA SİZDE
AMAÇLARIMIZN NAMAÇLARIMIZ
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
İ N T E R N E T İ N T E R N E T
3
Kültür toplumsallaşma
sürecinde öğrendiğimiz ve
paylaştığımız her şeydir.
Toplumsal sınıf insanların
toplumsal ve ekonomik
pozisyonlarına göre ister bu
pozisyonun bilincinde olsun
ister olmasın bölünmeleridir.
düzeyi ile belirginleşir. Günümüzde kalabalık insan grupları, sahip oldukları benzer
gelir düzeyi, eğitim, yaptığı işin niteliği ile ilgili olarak karşılaştırılabilir saygınlı
k ölçüleriyle kendilerini sınıf olarak tanımlamaktadırlar. İçinde bulunduğumuz sı-
nıfsal yapı sadece davranış kalıplarımızı değil, Şkir ve düşüncelerimizi de etkiler.
Hangi sınıfın bir üyesi olarak kendimizi görüyorsak o sınıfa ait düşünce, giyim, kuşam,
nezaket, okuma yazma alışkanlığı, meslek seçimi hatta politik tutumlara sahip
olup bunlara özgü davranışlar geliştirmekteyiz.
Statü
Yaşadığımız toplumda birey farklı konumları işgal eder. Örneğin Cumhurbaşkanı,
kız evlat veya erkek evlat, öğretmen, öğrenci, diş teknisyeni gibi. Bireylerin statüleri,
içinde yer aldıkları kurumlardan oluşur. Örneğin bir lise öğretmeninin statüsü
eğitim kurumu içinde anlam taşır. Aynı kurum içinde öğrenci, okul müdürü, müdür
yardımcısı gibi çeşitli statüler de bulunur. Bireyler zamanla çeşitli statülere sahip
oldukları gibi, aynı zamanda da bu statüleri benimserler. Birey evde anne, çalı
şma yaşamında banka müdürü, bir müzik grubunda korist veya solist olarak çeşitli
statülere sahip olabilir. Bireyin statüsü onun kim ve nereye uygun olduğunu
ve kimlerle ilişki kuracağını belirler. Bireyler toplum içindeki statülerini iki şekilde
elde ederler. Bunlar;
• Edinilmiş ve
• Kazanılmış statülerdir.
Edinilmiş statüyü birey bir çaba göstermeden doğumuyla edinir. Bireyin yeteneklerinin,
çabalarının söz konusu olmadığı statüsüdür. Örneğin ırk, cinsiyet, yaş
gibi faktörler onun edinilmiş statüsüdür. Asalet de bireyin çabası olmadan babadan
gelen bir edinilmiş statüdür. Yaşlı, genç, kadın, erkek, siyah, beyaz gibi statüler
buna örnek verilebilir.
Kazanılmış statüde ise bireyin kendi çabaları sonucu, gönüllü olarak elde etti-
ği statüdür. Bilgisayar uzmanı, doktor, avukat, eczacı, mühendis, sosyal hizmet uzmanı
gibi statüler buna örnek verilebilir. Bu statüye sahip olabilmek için bireylerin
bir çaba içinde olmaları gerekir. Örneğin okula gitmek, bir beceri öğrenmek,
konservatuvara gitmek, bir şey icat etmek gibi. Ancak, unutmamak gerekir ki sahip
olduğumuz edinilmiş statümüz, bizim kazanılmış statümüzü etkileyebilir. Eğer
erkek iseniz bu ilerideki sosyal yaşantımızda çocuk bakımıyla daha az uğraşacağı-
nızın göstergesi olabilir. Orta Çağda ve geleneksel toplumlarda edinilmiş statüler
önemliyken günümüzde kazanılmış statüler önem kazanmaktadır.
Rol
Yaşamımız boyunca toplum bizlerden belirli roller üstlenmemizi bekler. Belirli
statüleri işgal eden bireylerden olan beklenti kalıplarına rol diyoruz (Schaefer,
2010: 101). Bir taksi şoförünün bizi istediğimiz adrese götürmesini, bir polisin bir
hırsıza müdahale etmesini, bir sekreterin gelen telefon mesajlarını uygun bir biçimde
yöneticilere iletmesini ve telefonda konuşmayı bilmesini bekliyoruz. Her rolün
bireyden beklentileri ve ona verdiği bazı imtiyazlar vardır. Her rol bir statü ile ilişkilidir.
İnsanlar belirli statüyü işgal eder ve ona uygun rol davranışları sergilerler.
Örneğin bir birey evde anne, işyerinde diş hekimi, ailede kız kardeş, kadın platformunda
aktif bir üye, apartmanında ise yönetici olabilir.
Bireyin taşıdığı rollerinden biri bir diğeriyle uyuşmadığı zaman rol çatışması yaşanabilir.
Bir statüyü işgal eden bir bireyden olan farklı beklentiler bu durumu ortaya
çıkarır. Çalışan bir kadının çalışma yaşamında çok iyi bir yönetici, evde ise ço-
1. Ünite - Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi 11
Statü bireyin toplum içinde
yer aldığı sosyal konumu
ifade eder.
Rol grup veya toplum
içindeki insanların sınırları
belirlenmiş olarak
oynadıkları bir oyundur.
cuklarıyla ilgilenen fedakâr ve iyi bir anne olması isteniyorsa birey bu durumda çatı
şmaya düşebilir.
Rol çatışması kavramına çevrenizden örnekler bularak çatışmanın nedenlerini açıklayınız.
Roller toplumsal yapının en önemli parçalarından biridir. Bireylerin çeşitli rol
davranışları sergilemesi, bu rollerin bir araya gelip kaynaşmasıyla toplum oluşur.
Rollerin bireyler için taşıdığı sorumluluklar toplumsal kargaşayı önlerler.
Grup
Grup, statü ve rolleri arasında belirli ilişkiler olan, herhangi bir büyüklükteki insanlardan
oluşur. İnsanların bir grubu oluşturabilmeleri için aralarında düzenli bir
ilişkinin olması gerekir. Örneğin günün belirli saatinde televizyon başında toplanarak
belirli bir TV dizisini seyreden insanlar grup değillerdir. Her ne kadar evlerinde
belirli saatte bir yerde olsalar da aralarında bir ilişki olmadığı için grup olarak
tanımlanmazlar, sadece izleyici olarak tanımlanabilirler. Ayrıca gruptan söz edebilmek
için insanların kendilerini grup olarak veya “biz” olarak nitelendirmeleri gerekir.
Ama aynı izleyici kesimi bir stüdyoda bir araya getirilip birbirleriyle ilişki kuran
ve kendilerinin “biz” olarak nitelerlerse bir grubu oluşturabilirler (Andersen
and Taylor, 2010: 113).
Toplumsal Kurumlar
Toplumlar, kültürel karakteristikleri ve onu oluşturan toplumsal kurumlar tarafı
ndan tanımlanırlar. Örneğin, toplumsal düzeni korumak (hükümetler), ölen üyelerin
yerine yenilerini koymak, yeni doğan çocukları topluma kazandırmak (aile)
gibi. Toplumsal kurumlar bir toplum içinde mevcut olan norm, değer ve davranışları
n temel dokusudur. Daha önce de belirtildiği gibi kurumlar toplum üyelerinin
temel gereksinimlerini karşılarlar. Örneğin aile, çocukların bakılıp korunması ve
kültürün gelecek nesillere aktarılması fonksiyonunu üstlenirken, din kurumu insanları
n dini inançlarını organize eder ve düzenler; eğitim kurumu ise toplumun
üyelerine yeni beceri ve meslekler kazandırır. Grup davranışlarında olduğu gibi,
kurumlar da doğrudan gözlemlenemez ancak topluma yansıyan etkileri ve yapısı
görülebilir. Yani elle tutulup gözle görülemezler. Kurumlar aynı zamanda insanlar
arasındaki sosyal ilişkilerin kalıplarını oluştururlar ve düzen oluşumuna yardımcı
olurlar. Bir diğer deyişle, toplumda yaşayan insanların nasıl davranmaları gerekti-
ği konusunda kurallar oluştururlar. Bizler de bu kurallara daha öncekiler gibi uyarak
devam ettiririz. Tıpkı büyüklere saygı, küçüklere sevgi göstermek, traŞk kuralları
na uymak gibi. Kurumlar kendilerini oluşturan üyeleri öldükten sonra da varlı
klarını sürdürürler. Tıpkı eğitim kurumundaki öğrencilerin eğitimlerini tamamlayı
p hayata atıldıklarında eğitim kurumunun fonksiyonlarını onların bıraktığı yerden
devam ettirmesi gibi. Görüldüğü gibi her toplumsal kurumun günlük yaşamımızda
çok büyük etkileri vardır. İnsanları ilgilendiren, toplumun içeriğini oluşturan ve şekillendiren
toplumsal kurumlardır. Toplumsal kurumlar farklılaştıkça onu oluşturan
bizler de giderek farklılaşır ona uygun hale geliriz. Çünkü hiçbir kurum aynı özellikleriyle
varlığını sürdüremez. Bu nedenle kurumlar sosyal dünyaya uyum sağlamamı
zı kolaylaştırdığı gibi yaşama da uyum sağlamamızı etkiler (Henslin, 1997:
100). Kurumlar değiştikçe, yapıları farklılaştıkça bizler de farklı insanlar oluruz.
Genelde aile, eğitim, ekonomi, politik, din, medya, askeri örgütler, bilim ve
sağlık gibi kurumlar en çok bilinen kurumlar olarak toplumda yer alırlar.
12 Davranış Bilimleri-I
S O R U
D İ K K A T
SIRA SİZDE
DÜŞÜNELİM
SIRA SİZDE
S O R U
DÜŞÜNELİM
D İ K K A T
SIRA SİZDE SIRA SİZDE
AMAÇLARIMIZN NAMAÇLARIMIZ
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
İ N T E R N E T İ N T E R N E T
4
Belirli norm, değer ve
beklentileri olan bireylerin
düzenli etkileşimleri ile
ortaya çıkan ve belirli sayıda
üyeden oluşan birleşmelere
grup diyoruz.
Toplumsal kurumlar, toplum
içinde yaşayan insanların
gereksinimlerini karşılayan
organize olmuş kalıp ve
davranışlar bütünüdür
(Schaefer, 2010: 103).
TOPLUM TÜRLERİ
Sosyolog Gerhard Lenski toplum ve toplumsal yapı konusunda farklı bir yaklaşımla
toplumların sınışamasını yapar (Lenski, Lenski and Nolan, 1991: 361). Lenski’ye
göre toplumlar devamlı bir değişim sürecini yaşarlar ve bu değişim sosyo-kültürel
evrim olarak nitelendirilir. Lenski’ye göre toplumun içinde bulunduğu teknoloji
düzeyi onun organize olmasında çok önemli bir yer tutar. Teknolojinin gelişimine
paralel olarak toplumlar endüstri öncesi bir yapıdan endüstriyel toplum ve endüstri
sonrası toplumlar haline dönüşürler.
Endüstri Öncesi Toplumlar yaşamı veya geçimleri toprağa bağlı olup topra-
ğı sürerek veya işleyerek kullanırlar. Endüstri öncesi toplumlar:
• Avcı ve toplayıcı (Hunters and gatherers) toplumlar,
• Çobanlıkla geçinen (Pastoral) toplumlar,
• İlkel tarım toplumları (Horticultural),
• Tarım toplumlar (Agricultural) olmak üzere dörde ayrılır.
Avcılık ve toplayıcılık toplumları insanlık tarihinde ilk öne çıkan toplum biçimidir.
Yaşamlarının büyük bir kısmını vahşi hayvanları avlamak ve yiyecek bulmakla
geçirirler. Burada teknoloji minimum düzeydedir. Kendi aralarında organize
gruplar oluşturarak yiyecek bulmak amacıyla devamlı hareket içersindedirler. Çok
az bir iş bölümü mevcuttur. Akrabalık bağları güçlüdür ve otoritenin kaynağıdır.
Bu nedenle aile önemli bir role sahiptir. Üretim, koruma ve eğitim aile içerisinde
yerine getirilir. Kaynakların nadir oluşu nedeniyle, mal ve hizmetler açısından eşitsizliğ
in en az olduğu toplum biçimidir. 20. yy. sonunda artık bu toplumlar ortadan
kalkmışlardır (Lenski, Nolan and Lenski, 2000). Orta Afrika’da yaşayan pigmeler ve
Avusturalya’da yaşayan Aborijinler buna örnek verilebilir.
Göçebe ve çobanlık toplumları yaşamları hayvan yetiştirmeye ve evcilleştirmeye
dayalı olan ilkel toplumlardır. Bir diğer deyişle çobanlık yaparak geçinirler.
Bundan 10-12 bin yıl önce ortaya çıkmışlardır. Hayvanlarına yeni otlaklar bulmak
amacıyla göçebe bir yaşantıya sahiptirler. Yetiştirdikleri hayvanların et, süt ve derisinden
yararlanırlar. Ev araç gereçleri, çadır yapımı ve basit el aletleri yapımında
ileri gitmişlerdir. Materyal zenginlikleri, mal ve mülk sahipliği kısıtlıdır. Afrika ve
Ortadoğu’da yaşayan Bedeviler buna örnek verilebilir.
Tarım öncesi toplumlar bahçıvan kültürü özelliği taşırlar. Küçük bir toprak parçası
üzerinde kendi geliştirmiş oldukları ilkel tarım ve el aletleriyle toprağı işlerler.
Nispeten yerleşik bir yaşama sahiptirler, her sene kullandıkları toprağı yeniden işlerler,
sürerler. Meksika’da Aztekler ve Peru’da yaşamış olan İnkalar bu toplumlara
örnek verilebilir.
Tarım toplumları geçimleri tarıma bağlı olan, saban kullanarak toprağın havalanması
nı sağlayan, ekip biçen; sabanı çekmede hayvan gücünden yararlanan toplumlardı
r. Bundan yaklaşık 5000 yıl önce ortaya çıkmışlardır. Henüz mekanik tarı-
mın gelişmediği, aynı tarım arazisinin yıllarca sürülerek bir nesilden bir nesile aktarı
lıp tarımın yapıldığı toplumlardır. Ayrıca, tarımda gübre kullanımıyla aynı topraktan
uzun yıllar ürün elde etme olanağı doğmuştur. Nüfusun kalabalıklaşmasıyla,
bir kısım nüfus tarım dışı aktivitelerde yer alarak zamanla ihtisaslaşmış ve demircilik,
seyislik, berberlik gibi meslekler ortaya çıkmıştır. Tarım toplumlarının bir
başka özelliği ilk defa sınışarın belirginleşmesine yol açmasıdır. Özellikle feodal
çağda asiller sınıfı ve toprağa bağlı olarak yaşayan köleliğin artmasında önemli bir
rol oynamıştır.
1. Ünite - Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi 13
G. Lenski (1924-)
Dört farklı biçimi olan
endüstri öncesi toplumlar
yaşamı veya geçimleri
toprağa bağlı olan
toplumlardır.
Endüstriyel Toplumlar ilk olarak İngiltere’de 1760-1830 yılları arasında yaşanan
endüstriyel devrimin sonucunda, insan emeğinin yerini mekanik güce bıraktığı bir
sürecin ardından ortaya çıkmış bir yapıdır. Artık bu toplumda mal ve hizmetlerin
üretiminde mekanizasyon öne çıkarak, üretimde canlı kuvvet kaynaklarına olan
bağımlılık son derece azalmış hatta ortadan kalkmıştır. Endüstriyel toplum, gelişimini
yeni keşif ve icatlara dayandıran bu yeniliklerin tarımsal ve endüstriyel üretimi
arttırdığı ve yeni enerji kaynaklarının (buhar gibi) kullanıldığı bir toplum çeşididir.
Bu toplumlar endüstri öncesi toplumlara kıyasla devamlı ve hızlı bir değişim
temposu içinde yer alırlar. Bu değişimler sonucunda yeni bir toplumsal yapı biçimi
ortaya çıkmış ve diğer toplumlara da örnek oluşturmuştur. İş bölümü ve ihtisaslaşma
gelişmiş, yoğun bir sermaye ve teknoloji kullanımı görülmüştür (Andersen
and Taylor, 2006: 133). Topraklarını terk eden aileler, kentlere gelerek, endüstriyel
bölgelerde kurulan fabrika tipi organizasyonlarda çalışmaya başlamışlar ve geçmişin
köylü ve toprağa bağlı aileleri endüstriyel toplumda işçi statüsüne geçmişlerdir.
Aynı şekilde tren ve gemi ulaşımı artmış, bölgeler ve insanlar arasındaki mal ve
hizmet alışverişi giderek hızlanmıştır. Buna bağlı olarak eğitim ailenin temelinden
çıkarak resmi eğitim kurumları olan okullara taşınmış ve ihtisaslaşmış bilginin önemi
giderek yükselen bir değer haline gelmiştir.
Endüstri Sonrası Toplumlar ve Bilgi Toplumları günümüzde yeni bir toplum biçimi
ortaya çıkmaktadır. Yirminci yüzyıl toplumları materyal veya meta üretiminin
arttırılması üzerinde dururlarken endüstri sonrası toplumlar; hizmet, bilgi ve bilimin
üretimi ve dağıtımı üzerinde odaklanarak ekonomik anlamda bu sektörlere
bağımlı olmuşlardır (Bell, 1973). Bu toplumlar bilgi temelli toplumlar olup teknolojinin
yaşamsal bir role sahip olduğu toplumsal organizasyonlardır. Endüstri sonrası
toplumların ana çıktıları mamul maddelerin üretiminden çok hizmettir. Çok sayı
da insan eğitim, bankacılık, yeni Şkirler üretme ve yayma gibi mesleklere yönelerek
bu alanda çalışmaktadırlar. Bu tür alanlarda reklamcılık, halkla ilişkiler, insan
kaynakları, bilgi işlem ve sistem analistliği gibi meslekler giderek popüler hâle gelmektedir.
Aynı şekilde bilgisayarlara dayalı olan robotik, genetik mühendisliği ve
lazer teknolojisi gibi meslekler de bu tür toplumların merkezi ekonomilerinin gelişmiş
teknolojilere dayalı olması nedeniyle giderek önem kazanmaktadır (Andersen
and Taylor, 2006: 134). Endüstri sonrası topluma veya bilgi toplumlarına geçiş,
toplumsal kurumlar üzerine de büyük etkileri olan bir süreçtir. Özellikle eğitim kurumları,
bilim ve teorik araştırmalar en yüksek öneme sahiptirler. Ancak belirli teknik
becerilere sahip olmayan insanları bekleyen en büyük tehlike ise işten çıkarılma,
işsizlik veya çok düşük ücretle niteliksiz işçi olarak çalışmaktır.
14 Davranış Bilimleri-I
BİLİMSEL YÖNTEM VE AŞAMALARI
Bir bilimin amacına ulaşmasını her şeyden önce yöntemi sağlar. Hepimiz gibi sosyologlar
da günümüzdeki temel birtakım soru ve sorunlarla ilgilidirler; Türkiye’de
artan suç oranlarının nedenleri, nüfus artışı ve artan nüfusun yol açtığı sorunlar,
yaşlılık ve yaşlı bakım hizmetlerinde ortaya çıkan kaynak sorunu gibi. Bilimsel
yöntem sistematik ve organize bir seri basamaktan oluşan ve araştırma probleminin
objektif ve tutarlı bir çözüme ulaştırılabilmesi için izlenen yolları içerir (Schaefer,
2010: 29). İçinde yaşadığımız toplumu anlamada bilimsel araştırmaların ve
yöntemin çok büyük bir önemi vardır. Çünkü gün boyunca televizyon ve medya
aracılığı ile çeşitli konularda bir veri ve bilgi bombardımanına uğruyoruz. Bir yığın
şirket yaptığı araştırmaların sonucunu bize göstererek ve ürettiği gıda maddelerinin
fayda ve üstünlüklerini yansıtarak bizleri bunları almaya güdülemektedir. Eğer
bilimsel araştırma süreci konusuna yakınsak, bu yapılanları doğru bir şekilde analiz
edebilme ve sonuçlarını doğrulayabilme imkânına sahip olabiliriz. Bu nedenle
bilimsel araştırma iyi bir hazırlığı ve planlamayı gerektirir. Bunun yapılmaması durumunda
araştırma verileri doğruları göstermekten uzaklaşır ve yanlış sonuçlar çı-
kar. Bu nedenle araştırmacı ilgilendiği konuya yansız ve objektif bir biçimde yaklaşmalı,
kendi öznel düşünce ve kanaatlerini katmamalıdır.
Sosyologlar ve diğer araştırmacılar araştırmalarında birbirine bağlı olarak gelişen
beş basamaklı bir bilimsel yöntem sürecinden geçerek sonuca ulaşırlar. Bunlar:
i. Araştırılması gereken sorunu ortaya koyup tanımlamak,
ii. Konu ile ilgili daha önceki bilgileri araştırıp toplamak, yani literatür taraması
yapmak,
iii. Hipotezleri formüle etmek,
iv. Uygun bir araştırma tekniği ile veri toplamak ve verilerin analizini yapmak,
v. Hipotezle ilgili sonuçlara ulaşmak ve geliştirmektir (Şekil 1.1’de bu basamaklar
gösterilmektedir).
Toplum Biçimi Ortaya Çıkış Karakteristikleri
Avcı ve Toplayıcı Toplum İnsan yaşamının başlamasıyla
Göçebe; yaşamları yiyecek bulmaya
bitki toplamaya ve avcılığa bağlı.
Çobanlık ve İlkel Tarım
Toplumları
Yaklaşık 12.000 yıl önce
Daha yerleşik; tarımın gelişimine ve
ilkel teknolojiye dayalı.
Tarım Toplumları Yaklaşık 5.000 yıl önce
Daha büyük, daha düzenli yerleşim
biçimi; gelişmiş teknoloji ve artan
tahıl üretimi.
Endüstriyel Toplum 1760-1850
Mekanik güce dayalı; yeni enerji
kaynakları (buhar, elektrik);
merkezi iş yerleri; karşılıklı
ekonomik bağımlılık; formal eğitimin
ortaya çıkışı.
Post Endüstriyel veya
Endüstri Sonrası Toplum
1960’lar ve devamı
Hizmet ekonomisine bağımlı,
özellikle bilgi teknolojileri ve
süreçlerinin gelişmesi; orta
sınıfın yaygınlaşması.
Post Modern veya Bilgi
Toplumu
1970’lerden sonra
İleri teknoloji; tüketimin aşırı
yükselişi; Medya imaji; kültürler
arası integrasyon.
1. Ünite - Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi 15
Tablo 1.1
Sosyo Kültürel
Evrim Sürecinin
Aşamaları
Kaynak: Schaefer,
2010: 111.
Yöntem “nasıl” sorusuna
cevap verir ve bir amaca
göre hazırlanmış araştırma
planıdır.
Araştırılması gereken sorunu ortaya koyup tanımlamak: Araştırmanın ilk
aşaması konu seçmektir. Bir başka deyişle araştırma sorusunu ortaya koymaktır.
Birçok araştırma projesinde ilk yapılacak şey neden bu konuyu araştırmak istedi-
ğinizi en açık bir biçimde dile getirmektir, yani sorunu tanımlamaktır. Örneğin, neden
evsiz insanların toplumdaki yaşam biçimleri ile ilgili olduğumuz veya toplumumuzda
da giderek artan kapkaç olaylarının artış nedeni veya artan intihar girişimleri,
sosyologların ilgilendikleri ilginç araştırma konularıdır. Amaç, toplumun ilgisini
çeken bazı konuların oluşum nedenleri hakkında bilgi toplamak ve toplumsal
sorunlar yaşayan bu insanlara yardımcı olmaktır.
Araştırma yapmanın ikinci önemli nedeni geçmişteki kuramlar ve yapılan araştı
rmalardır. Birçok nedenle sosyologlar araştırmaların bulgularına itiraz edebilir veya
aynı Şkirde olmayabilir. Bu nedenle daha detaylı bir eleştiri ortaya koymak
amacıyla yeni araştırmalar planlayabilirler. İyi dizayn edilmiş araştırmalar birçok
sosyologa ilham kaynağı olabilir ve daha derinlemesine yapılacak araştırmalara
kaynak olabilirler. Örneğin evsiz yaşayan kadın ve erkeklerin geçmiş iş tecrübelerini
karşılaştırmak veya insanların neden ırza geçtiğini ve bunu azaltmak için neler
yapılabileceğini sorgulamak gibi (Henslin, 2006: 122).
Konu ile ilgili literatürü taramak: İkinci aşama o konuyla ilgili daha önce
yapılmış olan araştırmaları ve çalışmaları dikkatli bir biçimde incelemektir. Çünkü
daha önce yapılmış araştırmaları incelemek bizi hem tekrarlardan hem de yapabileceğ
imiz hatalardan uzak tutar.
Hipotezleri formüle etmek: Üçüncü aşama hipotezler geliştirmektir. Bir di-
ğer deyişle değişkenler arasındaki ilişkilerdir. Sosyologlar da diğer bilim dallarında
olduğu gibi olaylar arasındaki neden sonuç ilişkilerini araştırırken çeşitli değişken-
16 Davranış Bilimleri-I
Sorunu
tanımlamak
Literatürü
taramak
Hipotezleri
geliştirmek
Formüle
etmek
Araştırma
yöntem ve
tekniklerinin
seçimi ve
analizi
Sonuçlara
ulaşıp
geliştirmek
Yeni
araştırmalar
için yeni
Şkirler
oluşturmak
Şekil 1.1
Araştırma Süreci
Kaynak: Schaefer,
2010: 29.
Hipotezler sorunu
açıklayabilmek, ilişkileri
gösterebilmek ve teoriden ne
tür çıkarımlar
yapılabileceğini veya
araştırmadan ne
beklediğimizi ortaya koyan
önermelerdir.
ler kullanırlar. Her hipotezde iki tür değişken yer alır. Bunlar bağımsız ve bağımlı
değişkenlerdir. Örneğin gelir, din, meslek veya cinsiyet birer değişkendirler. De-
ğişken, ölçülebilen bir özellik veya bir karakteristik olup farklı koşul ve durumlarda
değişebilir. Araştırmacılar hipotezleri formüle ederken genelde bir davranış veya
faktörün, bir başka faktör veya davranış üzerindeki etkisini incelerler. Örneğin,
işsizlik faktörünün boşanmalar üzerindeki etkisini incelediğimiz bir araştırmada işsizlik
esas nedenimiz olduğu için bağımsız değişkendir. Bağımsız değişken böylece
belirleyici olan değişkendir, diyebiliriz. İkinci değişkenimiz olan bağımlı değişken
ise belirleyici olan veya bağımsız değişene bağlı olarak değişen değişken demektir.
Bir başka deyişle araştırmacı bağımsız değişkenin bağımlı değişkeni etkileyen
veya değişime neden olan değişken olduğuna inanır. Bir önceki örneğimizde
boşanma sıklığı veya oranı bizim bağımlı değişkenimizdir. Çünkü, bireyin işsizlik
durumuna bağlı olarak değişebilmektedir. Genelde bağımsız değişken bir durum,
bağımlı değişken ise bir davranış olarak ortaya çıkar (Özkalp, 2009: 14). Bağımlı
ve bağımsız değişkeni tanımlamak neden sonuç ilişkilerinin belirlenmesinde kritik
bir aşamadır. Örneğin toplumda izole olarak yaşayanların veya toplumsal bağlılığı
düşük olan insanların intihar girişiminde bulunmalarının daha yüksek olduğunu
ileri süren bir hipotezde, toplumsal bağlılık veya izole yaşam bağımsız, intihar girişimi
ise bağımlı değişkenimizdir. Çünkü, intiharların nedeni olarak toplumsal izolasyon
gösterilmektedir.
Her hipotezde konu ile ilgili çeşitli kavramlar yer alır; toplumsal bağlılık, sosyal
izolasyon, intihar gibi. Bu kavramların herkesin anlayabileceği bir biçimde tanımlanması
daha sonra ileri sürülecek kuramların anlaşılması açısından büyük önem
taşır.
Uyuşturucu bağımlılığının kadına şiddet üzerindeki etkisini incelediğiniz bir araştırmada
bağımlı ve bağımsız değişkenleriniz nelerdir?
Uygun bir araştırma tekniği ile veri toplamak ve verileri analiz etmek:
Araştırmanın bu aşamasında hipotezimizi test etmek için bilgiye veya verilere ihtiyaç
vardır. Bu nedenle bilgi toplama yöntemine araştırma metodolojisi denir.
Sosyologlar araştırmalarında nicel ve nitel teknikler kullanarak sürdürürler. Nicel
araştırma teknikleri arasında;
• Gözlem,
• Saha araştırması,
• Anket,
• Görüşme ve
• Deney tekniği
yer alırken, nitel araştırma teknikleri arasında;
• Derinlemesine görüşme,
• Yaşam öyküsü,
• Doküman incelemesi,
• Vaka incelemesi veya çalışması gibi teknikler yer alır.
Bu tekniklere bundan sonraki bölümde kısaca değinilecektir.
Araştırma yönteminin tespitinden sonraki aşama bilgiyi toplamak ve analiz etmektir.
Bilgi toplamanın önemli bir aşaması bir örneklem seçip bu örneklem üzerinde
seçilen yöntemi kullanmaktır. Bilimde incelenen konunun bütünü üzerinde araştı
rma yapmak çok güç olduğu için sosyologlar incelenen konunun bir kısmını ele
alıp inceleyerek vardıkları sonuçları genellerler. İşte bu olaya örnekleme denir.
1. Ünite - Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi 17
Bağımsız değişken bir
diğerini etkileyerek esas
neden olan veya etkileyen
değişken demektir.
Bağımlı değişken ise
bağımsız değişkene bağlı
olarak değişen değişkendir.
S O R U
D İ K K A T
SIRA SİZDE
DÜŞÜNELİM
SIRA SİZDE
S O R U
DÜŞÜNELİM
D İ K K A T
SIRA SİZDE SIRA SİZDE
AMAÇLARIMIZN NAMAÇLARIMIZ
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
K İ T A P
T E L E V İ Z Y O N
İ N T E R N E T İ N T E R N E T
5
Örnekleme, bir bütünün,
içinden seçilmiş parçalarıyla
temsil edilmesidir.
Bir araştırmanın bilgi
toplama yöntemine
araştırma metolojisi adı
verilir ve araştırmalarda
nicel ve nitel veriler
kullanılır.
Birçok örneklem seçim tekniği olmasına karşın sosyal bilimciler genelde basit
tesadüŞ örnekleme tekniğini kullanırlar. Bu teknikte örnekleme giren her kişinin
eşit oranda seçilme şansı vardır. Örneğin, bir araştırmacı bir şehirde yaşayan insanları
n Şkirlerine ihtiyaç duyup bunları araştıracaksa, telefon rehberinden bilgisayar
yardımıyla basit tesadüŞ örnekleme yöntemi ile bu isimleri ve adresleri seçebilir.
Buna tesadüŞ örnekleme denir (Schaefer, 2010: 30). Eğer araştırmacı ender veya
zor tespit edilebilen insanlar üzerinde araştırma yapıyorsa, örneğin uyuşturucu ilaç
bağımlıları veya sokak çeteleri gibi o zaman da buna uygun örnekleme tekniklerini
kullanırlar.
Veri toplanması aşamasında bir diğer önemli konu verilerin güvenirliği ve geçerliliğ
idir. Güvenirlik, araştırmanın farklı uygulamalarda kararlı ve benzer sonuçlar
elde etme yeteneğidir. Yani, bir şehirde yapılan bir araştırma insanların tacize
uğrama oranlarını % 1, bir başka araştırma % 10 olarak gösteriyorsa bu araştırma
güvenilir değildir. Araştırmalar arasında tutarsızlık var demektir. Tutarsız tanımlamalar
veya yanlış örneklem seçimi araştırmanın güvenirliliğini etkileyebilir. Geçerlik
ise ölçme aracının ölçmek istediğini doğru olarak ölçmesi ve konusuna uygun
olmasıdır. Örneğin metre uzunluğu ölçmek için geçerlidir ancak zamanı ölçmek
için geçerli bir araç değildir. Burada önemli olan hiç kimsenin neyin nasıl ölçüldü-
ğü konusunda hiçbir şüphesinin olmaması ve konudaki yeterliliğimizdir.
Bilgilerin analizi aşamasında çeşitli bilgisayar programları (SPSS vb.) ve teknikler
kullanılır. Örneğin korelasyon ve regresyon analizleri gibi (Burada bu tekniklere
değinilmeyecektir. Bunlar istatistik derslerinde detaylı olarak incelenecektir).
Hipotezle ilgili sonuçlara ulaşmak ve ileri düzeyde araştırma geliştirmek:
Artık araştırmanın son aşamasına gelinmiştir. Burada topladığımız bilgilerin
öne sürdüğümüz hipotezimizi destekleyip desteklemediğini gösterip bunu bilimsel
bir toplulukla paylaşmak durumundayız. Eğer elde ettiğimiz bilgiler hipotezimizi
destekler nitelikte ise artık kuramlar geliştirebilir, aksine desteklemiyorsa hipotezimiz
reddedilir ve kurama şüphe ile bakılır. Bazen de kuramımız yeniden formüle
edilerek, yeni hipotezler geliştirilir ve bunların sınanmasına geçilir. Araştırmanı
n son aşaması araştırma ile ilgili rapor hazırlayıp bunu bilimsel ortamlarda
sunmak, getirilen eleştirileri göz önüne almak ve araştırmayı bir makale veya kitap
haline getirmektir. Araştırmanın bilimsel bir dergide yayınlanıp kitap haline gelmesiyle
o araştırma artık bilimsel bir topluluğa ait olmuş demektir. Böylece bulunan
sonuçlar diğer araştırmacılar tarafından kullanılır hale gelir. Başka araştırmacılara
araştırma konusu olur.
SOSYOLOJİNİN ARAŞTIRMA YÖNTEM VE
TEKNİKLERİ
Sosyal bilimler alanında yürütülen araştırmaların temel amacı toplumsal olay ve
olgulara ilişkin geçerli ve güvenilir bilgilere ulaşmaktır (Gönç Şavran, 2009: 79).
Sosyoloji de sosyal bilimlerden biri olması nedeniyle toplumsal dinamiklere ilişkin
birçok soruya cevaplar bulmaya çalışır. Bu nedenle araştırma yapar. Acaba insanlar
bu araştırmaları nasıl yapar? Kullandığı teknikler nelerdir?
Bilimsel bir araştırma bilimin amaçlarını gerçekleştirecek bilgilere ulaşmak üzere
başvurulan sistemli bir uğraştır (İçli, 2002: 41). Sosyologlar araştırma yaparken
bir keşfetme sürecine dâhil olurlar. Tıpkı laboratuvar koşullarında çalışan bilim
adamları gibi sosyologlar da araştırma soruları organize ederek, sistematik bir biçimde
sorgularlar. Ancak sosyologların laboratuvarı, içinde yaşadığımız toplum veya
sosyal dünyamızdır (Andersen and Taylor, 2006: 28). Sosyolojik araştırma, ünlü
İngiliz Şlozofu Sir Francis Bacon’un geliştirdiği ve tanımladığı bilimsel yönteme da-
18 Davranış Bilimleri-I
Araştırma, sosyologların
ilgilenmiş oldukları birtakım
sorulara yanıtlar bulmak
amacıyla kullandıkları bir
alettir.
Güvenirlik, bir ölçme
aracının ayrı ayrı ölçümlerde
kararlı ve benzer sonuçlar
elde etme yeteneğidir.
Geçerlilik ise, ölçme aracının
konusuna uygun olmasıdır.
yalıdır. Bilimsel yöntem araştırma sürecinde birbirini takip eden basamaklardan
oluşur. Bunlar arasında gözlem, hipotezleri test etme, verileri analizi ve genelleme
yer alır. Sosyolojinin en önemli özelliği onun bir bilim oluşudur. Bilim ise ampiriktir
yani dikkatli bir biçimde yapılmış sistematik gözleme dayalıdır, birtakım inançları
n bir araya gelmesiyle oluşmaz. Sosyolojik araştırmalar her zaman ampirik bir
temelde dayalıdır. Bir başka deyimle gözlemlerle test edilen, hipotezler geliştirilerek
elde edilen verileri gözleyerek kuramsal açıklamalar yapmak anlamındadır
(Marshall, 1999: 20). Bilimsel araştırmalar iki grupta ele alınabilir. Bunlar:
• betimsel araştırmalar ve
• açıklayıcı araştırmalardır.
Betimsel araştırmalar genellikle olayların özelliklerinin, sıklık derecelerinin sayı
lmasına, kısaca durum saptanmasına yönelik araştırmalardır. Bunlar mevcut durumları
ortaya koyar, neden sorusu üzerinde durmazlar (Gökçe, 1992: 65). Örne-
ğin, bebek ölüm oranlarını saptamaya çalışan ya da işsizlik oranlarını ortaya koyan
araştırmalar buna örnek verilebilir.
Açıklayıcı araştırmalar ise olgular arasındaki nedensel ilişkileri hipotezler biçiminde
formüle eden, hipotezlerin araştırma teknikleriyle sınanması ve ispatını içeren
değişkenler arasındaki nedensel ilişkileri ortaya koymaya çalışan araştırmalardı
r (Gökçe, 1992: 66). Boşanmaların çocuklar üzerinde yol açtığı etkileri ve olumsuzlukları
inceleyen araştırmalar buna örnek verilebilir.
Nicel Araştırma Teknikleri
Daha öncede belirtildiği gibi araştırma sorusunu geliştirip hipotezleri formüle ettikten
sonra araştırmayı nasıl yürüteceğimiz ve nasıl bilgi toplayacağımız konusu
önem taşır. Buna araştırma deseni de denilmektedir. Burada önemli olan araştırmanı
n genel mantığını ve stratejisini belirlemektir. Bu aşamada önemli bir diğer
nokta nicel mi yoksa nitel bir araştırma yöntemi mi kullanacağımızdır. Nitel araştı
rmalar daha az yapısallaşmış, araştırma sorusuna daha çok odaklanmış bir özellik
taşır. Burada detaylı ve derinlemesine yapılmış istatistiksel analizler yer almaz.
Daha çok gözlemlenen grubun ne yaptığı, ne söylediği ile ilgilenilir ve incelenen
davranışa daha derinlemesine bir bakış açısı getirilir. Buna karşın nicel araştırmalar
daha çok istatistiksel yöntemler kullanılarak yapılır. Nicel araştırmaların sundu-
ğu veriler daha çok hesaplanabilir bir nitelik taşırken; örneğin, ortalama gelir düzeyi,
iş gücü yüzdeleri gibi nitel araştırmaların sunduğu veriler kolayca rakamlara
indirgenemez. Daha çok açıklayıcı ve tanımlayıcıdırlar. Örneğin, bir iş yerinde çalı
şanların; fabrika atmosferini çalışma koşullarını nasıl algıladıkları üzerinde çalışı-
yorsak nitel; eğer çalışanların gelir düzeyleri, verimlilik oranları üzerinde odaklanı-
yorsak o zaman nicel bir araştırma tekniği daha uygun düşebilir (Andersen and
Taylor, 2006: 31). Şimdi nicel araştırma tekniklerini kısaca inceleyelim.
Gözlem
Sosyologlar araştırmalarında ilgilendikleri olayları dikkatle gözleyerek ve kayıtlar
tutarak gerçek dünyayı tanımaya ve onun hakkında Şkirler geliştirmeye çalışmışlardı
r. Gözlem denetimli ve denetimsiz gözlem olmak üzere iki türlüdür. Denetimli
gözlem standartlaştırılmış veri toplama araçlarıyla yapılan bilgi toplama yolunun
denetim altında tutulduğu gözlem türüdür (Özkalp, 2011: 4). Çağımız sosyolojisinde
kullanılan gözlem araçları kesin ve ince ölçümlere elverişli olan standart
cetveller niteliğindedir. Bu tür cetvellere dayanan gözlemin yüksek bir güvenirliği
söz konusudur (Sencer ve Sencer, 1978: 121-122).
1. Ünite - Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi 19
Araştırma deseni araştırma
sorularını cevaplamak ya da
hipotezleri sınamak üzere
araştırmacı tarafından
geliştirilen bir plan veya
stratejidir.
Nicel araştırma teknikleri
arasında gözlem, saha
araştırması, görüşme ve
deney tekniği sayılabilir.
Denetimli ve denetimsiz
gözlem olmak üzere iki
gözlem türü vardır.
Denetimsiz gözlem ise standart bir tekniğe dayanmayan yinelenmesi ancak
rastlantılara bağlı olan bir gözlemdir. Bu da katılımlı ve katılımsız olmak üzere
ikiye ayrılır. Sosyologların en özgün ve ilginç gözlem türlerinden olan katılımlı
gözlemde araştırmacı incelediği grubun içine dâhil olup onlardan birisiymiş gibi
hareket ederek bilgi toplar. Bunun en klasik örneği 1930’lu yıllarda William F.Whyte
tarafından Amerika’nın Boston kentinde düşük gelirli İtalyan göçmenlerin yaşadı-
ğı mahallelere gidilerek onlarla birlikte dört yıl yaşanarak yapılan araştırmadır.
Whyte “köşe başı çocukları” olarak adlandırılan köşe başı çetelerini incelemiş, o
gruptan biri olarak onlarla yaşamış ve hayatlarını incelemiştir. Daha sonra kitabı,
“Köşe Başı Toplumu” (Street Corner Society) adı ile yayınlanmıştır. Whyte kendi
kimliğini bu çocuklara açıklayarak onların konuşmalarına ve oyunlarına katılmış,
boş zaman aktivitelerinde onlarla birlikte olmuştur. Böylece, bu çocukların toplumda
oluşturdukları sosyal ilişkiler hakkında geniş bir bilgi edinmiştir (Whyte,
1981: 303). Whyte bu şekilde görüşme yoluyla elde edilemeyecek ölçüde geniş bilgileri
bu çocuklarla yaşayarak elde etmiş ve fakirlerin dünyasına girerek o çağda
normal kayıtlardan elde edilmesi imkânsız bilgilere erişmiş ve akademik dünyaya
önemli katkılar sağlamıştır (Schaefer, 2010: 35).
Saha Araştırması (Survey)
Yaşamımız boyunca hepimiz bir veya birkaç kere saha araştırmasına dâhil olup sorulan
sorulara cevaplar vermişizdir. Ne tür bir tıraş kremi kullandığımızdan, kime
neden oy vereceğimize veya en çok beğendiğiniz TV dizisinin hangisi olduğuna
kadar birçok soruyu cevaplamışızdır. Bir araştırmanın saha araştırması niteliğini
kazanması için bir örnekleme yapılması, standart bir veri toplama aracı kullanılması
(soru kâğıdı gözlem ya da görüşme çizelgesi) ve verilerin sistemli bir biçimde
toplanması gereklidir (Gönç Şavran, 2009: 82). Saha araştırması, görüşme veya anket
tekniği ya da bu iki tekniğin birlikte kullanılması ile yapılır.
Görüşme
Bu teknikte araştırmacının yüz yüze konuşması veya telefonla görüşerek bilgi toplaması
söz konusudur. Görüşmenin en büyük avantajı sizle konuşmak isteyen bir
kişiyi reddetmenin zorluğundan dolayı cevap verme oranının yüksekliğidir. Hâlbuki
evinize gelen bir anket formunu okumadan bile yırtıp atabiliriz. Anket ise sorulacak
soruların basılı veya yazılı bir biçimde hazırlanarak düzenlenmesidir. Bu sorular
cevaplayıcılara ya posta ile ya da kişilerin toplu hâlde bir araya getirilip soruları
yanıtlaması veya internet üzerinden sorulması gibi yöntemlerden biri ile verilir.
Anket formu görüşmeye kıyasla hazırlanması daha kolay ve ucuz olması nedeniyle
özellikle örneklemin büyük olduğu araştırmalarda daha yararlıdır. Soru kâğı-
dında bulunan anket soruları kapalı veya açık uçlu olabilir. Kapalı uçlu sorularda
cevaplayıcıya çeşitli seçenekler içinden birini seçme şansı verilir. Örneğin, “Eğitim
durumunuz nedir?” sorusuna cevaplayıcı seçeneklerden birini seçerek yanıtlar.
Bu seçenekler;
a) İlkokul b) Ortaokul c) Lise d) Üniversite e)Yüksek Lisans şeklinde verilebilir.
Açık uçlu sorular ise bir tek soru cümlesinden oluşur. Örneğin, “Geleceğin Türk
toplumu hakkında ne düşünüyorsunuz?” gibi. Bu tür sorular açık uçlu sorulardır.
Deney Tekniği
Deney, araştırmacı tarafından yapay olarak hazırlanmış bir durumdur. Deney tekniğ
inde bilim adamı olayların birbiri üzerindeki etkilerini araştırır. Bunu yaparken
20 Davranış Bilimleri-I
Denetimsiz gözlemin
katılımlı ve katılımsız olmak
üzere iki biçimi vardır.
Kapalı uçlu sorular
cevaplayıcıya çeşitli cevap
seçenekleri sunarken, açık
uçlu sorular sadece soru
cümlesinden oluşur ve
cevaplayıcıya daha fazla
özgürlük tanır.
bazı değişkenleri değişimler (manipüle eder), bazılarını ise değişimlemez. Yani, hipotezini
sınamak amacıyla bağımsız değişkenin, bağımlı değişken üzerindeki etkisini
araştırır. Kontrollü deney yönteminde neden ve sonuç ilişkilerini daha iyi görmek
amacıyla iki grup kullanılarak bu grupların karşılaştırılması yapılır. Bunlar deney
ve kontrol gruplarıdır. Deney grubu bağımsız değişkene tabi tutulan grup,
kontrol grubu ise bağımsız değişkene tabi tutulmayan, şartların aynen muhafaza
edildiği gruptur. Bu şekilde dış etkiler elimine edilerek her iki grubun da aynı şartlarda
olması veya eşitlenmesi sağlanır. Daha sonra deney ve kontrol grubunun
karşılaştırılması yapılır. Deney grubunun davranışlarında meydana gelen farklılıklar
incelenerek bağımsız değişkenin neden olduğu sonuçlar elde edilir. Örneğin,
televizyonda çocuklara gösterilen şiddet Şlmlerinin, çocuklarda saldırgan davranışlara
neden olduğunu ileri süren bir hipotezde, kontrollü deney yöntemi kullanılabilir.
Burada şiddet Şlmleri bağımsız, çocukların saldırgan davranışları ise bağımlı
değişkenimizdir. Burada bir grup çocuğa içeriği şiddet dolu Şlmler gösterilir ve buna
deney grubu denir. Kontrol grubuna ise içerisinde şiddet ve vahşet içermeyen
Şlmler gösterilir. Böylece deney grubundaki çocukların şiddet Şlmleri gösterilmeden
önceki ve Şlmleri seyrettikten sonraki davranışları kaydedilir ve bu davranışlar
kontrol grubundaki çocuklarla karşılaştırılarak deney ve kontrol grubu arasındaki
davranış farkları ölçülmüş olur (Andersen and Taylor, 2006: 39).
Nitel Araştırma Teknikleri
Nitel araştırmalar insanların sosyal dünyayı nasıl anladığını, yorumladığını ve ürettiğ
ini anlamayı amaçlayan ve sosyal olguların içinde bulundukları sosyal bağlam
içinde değerlendirilip bu olgu ve olayların ve aralarındaki karmaşık ilişkinin kendi
bağlamı içinde yorumlandığı tekniklerdir. Bu nedenle araştırmalar hipotez cümlesiyle
başlamaz ve incelenen sorun nicel yöntemdeki kadar kesin bir biçimde
oluşturulmaz (Gönç Şavran, 2009: 22). Şimdi bu teknikleri kısaca inceleyelim.
Derinlemesine Görüşme
Burada araştırma problemine ilişkin yüzeysel bilgilerden çok, kişilerin düşünce,
görüş ve deneyimleriyle ilgili bilgi toplanması istendiğinde kullanılan bir görüşme
tekniği söz konusudur. Burada az sayıda insanla detaylı olarak görüşülerek daha
derinlemesine bilgi edinilir. Ancak standart bir görüşme yönergesine bağlı kalınmaz.
Görüşmeci konudan uzaklaşırsa veya dolaylı cevaplar verirse araştırmacı kişinin
konuşma isteğini kırmadan ona müdahale ederek esas konuya çekebilir (Kümbetoğ
lu, 2005: 91-92). Burada en önemli nokta, görüşmecinin çok iyi bir dinleyici
olmasıdır.
Yaşam Öyküsü
Bu teknik araştırma probleminin sahibi olan bireylerin bir birim olarak ele alınması
ve yaşam süreçlerinin en ince ayrıntılarına inilerek ilgilenilen olayın somut bir
içerik ve bir örnek olay üzerinde araştırılmasıdır (Sencer ve Sencer, 1978: 248). Kişinin
kendisi tarafından anlatılan yaşam öyküsünün araştırmacı tarafından kaydedilerek
ilgili verilerin toplanması sürecine yaşam öyküsü görüşmesi adı verilir
(Gönç Şavran, 2009: 89).
Doküman İncelemesi
Bu teknik insanların belirli olaylar hakkında duygularını yansıttığı kişisel günlükleri,
mektupları, mülakat verileri, videoları, fotoğraşarı, gazete kupürleri ve e-pos-
1. Ünite - Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi 21
Deney yönteminde bağımsız
değişkene tabi tutulan grup
deney grubudur., şartların
aynen korunduğu grup ise
kontrol grubudur.
Nitel araştırma teknikleri
arasında derinlemesine
görüşme, yaşam öyküsü,
doküman incelemesi ve vaka
incelemesi sayılır.
talarının doküman olarak ele alınıp incelenmesi ve çözümleme teknikleriyle kullanı
lmasıdır. Yazılı dokümanların, görüşme, Şlm, video ve benzeri materyallerin incelenmesinde
en çok kullanılan teknik içerik analizidir. Burada çeşitli kategoriler
oluşturularak, bu kategoriler (belirli sözcüklerin tekrar sayısı, gazetelerdeki haberlerde
ayrılan sütun sayısı, radyo ve televizyon programlarında konuya ne kadar zaman
ayrıldığı gibi) incelenir. Örneğin, cinsel taciz konusunu araştırıyorsak; polis
raporlarını, mahkeme dosyalarını ve kararlarını inceleyerek, ne kadar şikâyetin tutuklanmayla
sonuçlandığını, kaç erkek suçlunun hapse konduğunu veya şartlı salı
vermeyle bırakıldığını öğrenebiliriz. Eğer bu tür sorunlar ilginizi çekiyorsa poliste
tutulan istatistikler de konuyu açıklığa kavuşturmaya yardımcı olabilir (Henslin,
1997: 130).
Vaka İncelemesi
Vaka incelemeleri sosyolojik problemin daha geniş bir kısmına ışık tutabilecek bir
veya birkaç birey, grup, topluluk, örgüt veya olayların detaylı araştırmasını içerir.
Ayrıca, yeni inceleme alanları keşfetmek ve sosyolojinin araştırma gündemine yeni
konular eklemek için de kullanılır (Bilton v.d., 2009: 458). Vaka incelemesi genelde
ampirik bir araştırma olup gerçek hayatın içindeki olguları araştırır.
ARAŞTIRMA ETİ⁄İ
Sosyolojik araştırmalarda yöntem kadar önemli bir konu da etik ile ilgili davranış
ve kurallardır. Sosyologlar da doğa bilimlerinde olduğu gibi istedikleri her türlü
araştırmayı istedikleri biçimde yapamazlar. Her araştırmada araştırmacının etik açı-
sından uyması gereken bazı kurallar bulunur. Örneğin, tıp alanında bir biyokimyacı
nasıl daha önceden testi yapılmamış bir ilacı insan vücuduna onun izni olmadan
uygulayamazsa, bunun hem etik olmayan hem de kanun dışı bir davranış olduğunun
bilincinde ise, sosyologlar da belirli standartlara uymak zorundadırlar ve buna
“etik kod”lar adı verilir (Schaefer, 2010: 37). Amerikan Sosyoloji Derneği (ASA)
bu etik kuralları önce 1971 yılında, daha sonra ise 1997 yılında tekrar gözden geçirerek
yayınlamıştır. Bu temel prensiplerin neler olduğu aşağıda belirtilmektedir:
• Araştırmanın objektişiğini ve bütünlüğünü korumak,
• Araştırılan veya incelenen objenin saygınlığını ve öznelliğini (privacy) korumak,
• İncelenen bireyi tehlikelere karşı korumak,
• Konunun ve incelenen bireyin sırlarına ve mahremiyetine saygı göstermek,
saklamak,
• Araştırmaya katılan bireylerin izinlerini veya onaylarını almadan onlardan
bilgi toplamamak ve yayımlamamak,
• Araştırmaya katılan ve yardım eden diğer araştırmacıların katkılarını kabul
etmek, açıklamak ve onlara saygılı olmak,
• Her türlü Şnansal desteği açıklamaktır (American Sociological Association,
1997).
Görüldüğü gibi etik standartlar hemen her araştırmacı tarafından gayet açık olarak
belirlenmiştir. Sosyologlar bu kriterleri çok ciddiye alarak uymak zorundadırlar.
Çünkü araştırmacılar birlikte çalıştıkları ve bilgi aldıkları insanları korumak ve
onların hak ve sorumluluklarına saygı göstermek durumundadırlar.
22 Davranış Bilimleri-I
1. Ünite - Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi 23
Sosyolojiyi tanımlayarak ilgi alanlarını açıklamak.
Sosyoloji en basit bir biçimde toplumsal davranı-
şın ve insan gruplarının bilimsel bir incelemesidir.
Sosyoloji insan toplumlarını ve toplum üyelerinin
birbirleriyle olan ilişkileri üzerinde durur.
Toplum da içinde yaşayan insanların davranışları
nı inanç ve kişiliklerini şekillendirir. Sosyoloji
içinde yaşadığımız dünyayı ve kendimizi anlamamı
za yardımcı olur. Çünkü bizler içinde yaşadığı
mız dünyanın ürünleriyiz. Sosyolojinin aynı
zamanda çevremizde yer alan önemli değişimlerin
üzerimizdeki etkilerini anlamamızda da etkili
bir gücü vardır. Örneğin, teknolojinin, artan nüfusun,
hızlı göç olgusunun yol açtığı sorunları
görmek gibi.
Sosyolojinin bakış açısını açıklamak.
Sosyologlar sosyal davranışı anlayabilmek için
düzenli olmayan yaratıcı bir düşünce üzerinde
odaklanırlar. C.W. Mills bu düşünceye sosyolojik
hayal gücü (imgelem) veya sosyolojik düşünce
adını verir. Sosyolojik düşünce bugüne kadar tartı
şmasız kabul ettiğiniz görüşleri çözümleme, sorgulama
ve eleştirme alışkanlığı kazanmaktır. Burada
temel düşünce sosyologların inceledikleri
olayın mümkün olduğunca dışında durarak, fotoğ
raf makinesinin geniş açılı merceğinden bakar
gibi olayları görebilmesi ve incelemesidir.
Sosyolojinin diğer sosyal bilimlerle olan ilişkisini
değerlendirmek.
Bilim, sistematik bir yöntemle olaylar arasındaki
ilişkilerin incelenmesi ve bilgi toplanmasıdır. Bütün
bilimler hangi konuyla ilgili olursa olsun objektif
yöntemlerle doğru bilgileri toplama çabası
ndadırlar. Bilimler doğa bilimleri ve sosyal bilimler
şeklinde ikiye ayrılır. Doğa bilimleri Şziki
olayların doğası, etkileşimi ve değişimi üzerinde
dururlar. Sosyal bilimler ise insan ve toplumların
farklı yönlerini ele alır ve incelerler. Bunlar arası
nda, sosyoloji, antropoloji, psikoloji ve tarih gibi
disiplinleri sayabiliriz. Ancak, her bilimin aynı
olaya bakış açısı farklılık taşır. Sosyolojinin belirleyici
özelliği insan eylem ve davranışlarının karşı
lıklı bağımlılık ilişkisi içinde meydana geldiğini
kabul etmesidir.
Toplum ve toplumsal yapı kavramlarını açıklamak.
Sosyolojik analizlerin iki boyutu vardır. Bunlar
mikro ve makro analizlerdir. Mikro sosyoloji insanları
n birbirleriyle olan ilişkilerini inceler, örneğ
in, evlerini nasıl döşedikleri gibi. Makro sosyolojide
ise incelenen toplumun kendisi, nasıl
organize olduğu ve değiştiğidir.
En geniş tanımıyla toplum insanları etkileyen ilişkiler
bütünüdür. Ancak toplum bireylerin toplamı
ndan farklı bir şeydir. Toplum tek başına de-
ğil, birtakım parçalardan oluşur. Bunlar; ortak bir
toprak parçası, ortak bir politik otoriteye saygı
ve ortak bir kültürdür.
Doğadaki her varlığın bir yapısı olduğu gibi toplumun
da kendine özgü bir yapısı vardır. Yapı
birbiriyle ilişkili olan parçaların bir bütünüdür.
Böylece toplumsal yapı, toplumun bir çerçevesidir.
O halde toplumsal yapıyı oluşturan parçalar
nelerdir? Bunlar; kültür, sosyal sınıf, statü, rol,
grup ve toplumsal kurumlardır.
Sosyolojide kullanılan araştırma yöntem ve tekniklerini
açıklamak.
Araştırma sosyologların ilgilenmiş oldukları birtakı
m sorulara yanıtlar bulmak amacıyla kullandı
kları bir alettir. Sosyolojik araştırma Sir Francis
Bacon’un geliştirdiği bilimsel yönteme dayalıdır.
Bilimsel yöntem birbirini takip eden birtakım basamaklardan
oluşur. Bunlar:
• Araştırılması gereken sorunu ortaya koyup tanı
mlamak,
• Konu ile ilgili literatür taraması yapmak,
• Hipotezler geliştirmek,
• Uygun bir araştırma tekniği ile veri toplamak ve
verilerin analizlerini yapmak,
• Hipotezle ilgili sonuçlara ulaşmak ve geliştirmektir.
Sosyologlar araştırmalarında nicel ve nitel araştı
rma teknikleri kullanarak araştırmalarında veri
toplarlar.
Özet
1
NA M A Ç
2
NAM A
Ç
3
NAM A
Ç
4
NA M A Ç
5
NA
M A Ç
24 Davranış Bilimleri-I
1. Aşağıdakilerden hangisi sosyolojinin ilgi alanına giren
konulardan biri değildir?
a. Aile
b. Aşiretler
c. Akıl sağlığı
d. Kadına şiddet
e. Dış göç
2. Bir ölçme aracının ölçmek istediğini doğru olarak
ölçme yeteneğine ne ad verilir?
a. Güvenirlik
b. Yeterlilik
c. Doğruluk
d. Geçerlilik
e. Etik
3. Sosyolojik bakış açısı veya hayal gücü (imgelem)
aşağıdakilerden hangisi tarafından ileri sürülmüştür?
a. Simon
b. Durkheim
c. Bacon
d. Mills
e. Spencer
4. Aşağıdaki sosyologlardan hangisi “Sosyolojiye Davet”
adlı kitabında toplumun insanları bir biçimde şekillendirdiğ
ini ileri sürer?
a. P. Berger
b. S. Simon
c. E. Durkheim
d. M. Weber
e. A. Comte
5. Sistematik bir yöntemle olaylar arasındaki ilişkilerin
incelenmesi ve bilgi toplanmasına ne ad verilir?
a. Bilim
b. Yöntem
c. Kuram
d. Hipotez
e. Önerme
6. Aşağıdakilerden hangisi sosyal bilimlerden biri de-
ğildir?
a. Sosyoloji
b. Ekonomi
c. Tarih
d. Antropoloji
e. Biyoloji
7. Aşağıdakilerden hangisi makro sosyolojik yaklaşı-
mın ilgi alanıdır?
a. Bireylerin yüzyüze ilişkileri
b. Asansörde insanların neden birbirlerinin ayakları
na baktıkları
c. Bir toplumda yaşayan evsizlerin sosyal sınışar
içindeki yeri
d. İnsanların cumartesi geceleri eğlence alışkanlıkları
e. İki nişanlı çiftin birbirleriyle kavga etmeleri
8. Aşağıdakilerden hangisi bilimsel yöntemin aşamaları
ndan biri değildir?
a. Veri toplamak
b. Verilerin analizini yapmak
c. Sorunu tanımlamak
d. Hipotezi formüle etmek
e. Öznel değerlerden hareket etmek
9. Bir toplum içinde yaşayanların öğrendikleri ve paylaştı
kları herşeye ne ad verilir?
a. Kültür
b. Kurum
c. Yapı
d. Toplum
e. Sınıf
10. Aşağıdakilerden hangisi kazanılmış bir statüye örnektir?
a. Asalet
b. Gençlik
c. Yaşlılık
d. Etnik yapı
e. Avukatlık
Kendimizi Sınayalım
1. Ünite - Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi 25
Irza geçen insanlar psikolojik olarak hasta mıdır?
Renee hayatında hiç bu kadar bir şeyden korkmamıştı.
Bu garip korku, doğru bir duygu değildi. Topuklarından
başlayarak bütün vücuduna yayılıyor, yukarıya çı-
kıyor kafasının içine sanki yumrukla vuruluyordu.
Üniversite öğrencisi olan Renee hayatında hiçbir yere
tanımadığı insanlarla gitmemişti. Ailesi daha çok küçükten
bunu kendisine defalarca söylemiş ve kafasında
yer etmişti. Şimdi 19 yaşındaydı. Tanımadığı bir adamın
arabasında bir yere gidiyordu. Bu kişiyle ilk tanıştığında
kendisine iyi biri gibi gelmişti. Yani yolun karşı tarafı
nda duran hiç tanımadığı birisi değildi.
Renee, George’la yakın bir arkadaşının verdiği partide
karşılaşmıştı. Siyah gözleri vardı, onu dansa davet etti-
ğinde sanki bütün yüzü parlak bir hâl almıştı. Renee bu
kişiden etkilenmişti. Tanıdığı birçok erkekten biraz daha
yaşlı ve kendinden çok emin birine benziyordu. Bunlar,
kendisine bir olgunluk belirtisi gibi geldi. Gece ilerledikçe
ilişkileri de gelişmişti. George, kendisini eve bı-
rakmayı teklif ettiğinde bunu doğal karşılamış ve kabul
etmişti.
Şimdi arabanın içine oturmuş giderken bir anda oturduğ
u yurdun sokağına girmeden yola devam ettiğinin
farkına varmıştı ve nedenini sorduğunda pek de anlayamadığı
bir şeyler gevelemişti. George, arabayı kırsal
bir bölgeye doğru sürmeye devam ederken, sırtının ürperdiğ
ini ve tırmanan bir korkuyu keşfetti.
Parıldayan gözleri şimdi çok soğuktu ve ona her bakı-
şında sanki karanlığı deliyordu.George: “Bebeğim artık
zamanı geldi, şimdi bunu ödemelisin” dedi ve elleri Renee’nin
bluzuna doğru uzandı.
Renee, o gece hakkında hiç konuşmadı. Olanları hatırlamak
istemiyordu.
İki ünlü sosyolog olan Diana Scully ve Joseph Marolla
ırza geçen insanların hasta ruhlu, psikolojik açıdan rahatsı
z, normal insanlardan farklı oldukları tezine inanmı
yorlardı. Bu sosyologların ırz düşmanlarının bu davranı
şı diğerleriyle olan etkileşim ve öğrenme ile kazandı
klarına ilişkin hipotezleri vardı.
Soru: Sizce bu tür bir araştırma nasıl yapılabilir? Gerçekten
de Scully ve Marolla doğru bir hipotez ileri sürmüşler
midir? Siz olsanız bu tür bir hipotezi doğrulamak
için nasıl bir yöntem izlerdiniz?
Kaynak: J. M. Henslin (2006). Sociology, 3rd Edition
Allyn and Bacon, s. 120- 139.
1. c Yanıtınız yanlış ise “Sosyoloji Nedir?” konusunu
yeniden gözden geçiriniz.
2. d Yanıtınız yanlış ise “Sosyolojinin Araştırma Yöntem
ve Teknikleri” konusunu yeniden gözden
geçiriniz.
3. d Yanıtınız yanlış ise “Sosyolojik Bakış Açısı” konusunu
yeniden gözden geçiriniz.
4. a Yanıtınız yanlış ise “Neden Sosyoloji Çalışmalı-
yız?” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
5. a Yanıtınız yanlış ise “Sosyolojinin Diğer Sosyal Bilimlerle
İlişkisi” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
6. e Yanıtınız yanlış ise “Sosyolojinin Diğer Sosyal Bilimlerle
İlişkisi” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
7. c Yanıtınız yanlış ise “Toplum ve Toplumsal Yapı”
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
8. e Yanıtınız yanlış ise “Sosyolojinin Araştırma Yöntem
ve Teknikleri” başlıklı kısmı tekrar okuyunuz.
9. a Yanıtınız yanlış ise “Toplum ve Toplumsal Yapı”
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
10. e Yanıtınız yanlış ise “Toplumsal Yapıyı Oluşturan
Parçalar” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
Yaşamın İçinden
”
“
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı
26 Davranış Bilimleri-I
Sıra Sizde 1
Sosyolojik düşünmek çevremizi yeni bir bakış açısıyla
görmemizi sağlamak olduğuna göre şişman obez çocukları
n diğer çocuklarla ve aileleriyle olan ilişkilerine
bakıp nasıl bir beslenme düzeni içinde olduklarını, bu
çocukların, topluma ve kendilerine olan zararlarını bir
düşününüz.
Sıra Sizde 2
Sosyoloji aileyi toplumun bir bütünü içinde ele alıp aile
üyeleri arasındaki ilişkileri, ailenin geçirdiği aşamaları,
nerde yaşadığı, ne tür bir evde oturduğu gibi değişim
ve gelişim süreçleri içinde inceler.
Sıra Sizde 3
Toplumdaki organize olmuş toplumsal ilişkilerin bütünü
toplumsal yapıyı oluşturur. Örneğin bir evin parçaları
nelerdir? Çatısı, kapısı, pencereleri, kolon ve kirişleri,
iç oturma düzeni, mutfağı bunların hepsi ayrı ayrı
parçaları oluşturmakla birlikte ev bir bütündür. Bunları
n bir araya gelmesiyle varlık bulur ve ayakta kalır. İşte
toplum da böyledir. Onu oluşturan parçaların birbirleriyle
olan uyumlu ilişkileri toplumu gerçek kılar.
Sıra Sizde 4
Bir polisin polis olarak asayişi kollamak, normlara uymayanları
yakalamak gibi bir rolünün yanında, iyi bir
baba olmak gibi toplumsal bir rolü de vardır. Eğer oğ-
lu bir suç işliyorsa hem onu yakalamak hem de baba
olarak onu korumak görevlerini düşündüğünüzde nasıl
bir rol çatışması içine düştüğünü görebilirsiniz.
Sıra Sizde 5
Uyuşturucu bağımlılığı, bağımsız; kadına şiddet ise ba-
ğımlı değişkenimizi oluşturur. Çünkü esas neden uyuşturucu
bağımlılığıdır, onun etkisi ise şiddet uygulaması-
dır, dolayısıyla bağımlı değişkendir.
Andersen, M. L. and Taylor, H. F. (2006). Sociology:
Understanding A Diverse Society, Thomson and
Wadsworth.
Bauman, Z. (2004). Sosyolojik Düşünmek, (Çev. Abdullah
Yılmaz) Ayrıntı Yayınları.
Bell, D. (1973). Coming Crisis of Post Industrial Society,
New York Basic Book.
Fulcher, J. and J. Scott (2006). Sociology, 2 nd edi. Oxford
University Press.
Gökçe, B. (1989). Toplumsal Bilimlerde Araştırma,
Ankara: Savaş Yayınları.
Gönç Şavran, T. (2009). “Sosyolojide Nitel ve Nicel
Araştırma Teknikleri”, Sosyolojide Araştırma
Yöntem ve Teknikleri, içinde (Ed. Nadir Suğur),
Eskişehir: AÖF Yayınları No: 1043.
Gönç Şavran, T.
0 Yorumlarınız