GÖSTERMEYE BAĞLI EDEBÎ METİNLER
Tiyatro: Günlük hayatta her an karşılaşabileceğimiz olayları sahnede göstermek amacıyla yazılan eserlere tiyatro denir. Drama dramatik edebiyat gibi sözler de tiyatro anlamına gelir. Dilimizde tiyatro sözcüğü sahne eseri sahne eserlerini oynama sanatı ve sahne eserlerinin oynandığı bina anlamlarında da kullanılır.
Tiyatro: Günlük hayatta her an karşılaşabileceğimiz olayları sahnede göstermek amacıyla yazılan eserlere tiyatro denir. Drama dramatik edebiyat gibi sözler de tiyatro anlamına gelir. Dilimizde tiyatro sözcüğü sahne eseri sahne eserlerini oynama sanatı ve sahne eserlerinin oynandığı bina anlamlarında da kullanılır.
Tiyatro olayları dekorlar ve kişiler yardımıyla günlük hayatta olduğu gibi gözümüzün önünde canlandırır. Bunun için hem göze hem de kulağa hitap eden güzel sanatlardan yararlanır. Söz ve hareketler birbirini tamamlar. Oyuncu ile seyirci bütünleşir. Bu bakımdan edebî türler arasında en canlı hayata en yakın olanıdır.
Tiyatro eserinde başlıca iki öge bulunur: olay ve kişiler. Olay anlatılmaz oyuncular tarafından canlandırılır. Kişiler olayları yaşayan ya da olaydan etkilenen varlıklardır. Olayları ön planda yaşayan varlığa olayın başkahramanı denir.
Tiyatro eserleri de hikâye ve romanda olduğu gibi üç bölümden oluşur: Serim düğüm ve çözüm. Serim (giriş) bölümünde olay ve olayla ilgili kişiler kısaca ele alınır. Düğüm (gelişme) bölümü olaydaki kişilerin çatışması ve çatışmanın merak uyandıracak bir hâl aldığı bölümdür. Çözüm (sonuç) de ise olay bir sonuca bağlanır.
Tiyatro Çeşitleri: Bugünkü tiyatronun kaynağı Antik Yunan Tiyatrosudur. Antik tiyatronun iki türü olan trajedi ve komedinin kaynağı Bağ Bozumu Tanrısı Dionysos adına yapılan törenlerdir. Trajedi ve komedinin ayırıcı özelliklerini Aristoteles ilk kez Poetika adlı eserinde belirtmiştir.
İlk örnekleri Antik Yunan edebiyatında görülen trajedi ve komedi daha sonra Yunan ve Lâtin edebiyatlarının örnek tutulduğu klasisizm akımı devrinde özellikle Fransa’da yeniden canlanarak 19. yüzyılın ortalarına kadar sürmüştür.
19. yüzyılda romantizm akımına bağlı sanatçıların trajedi ve komedinin klâsik kalıplarını kırması ve bir ölçüde bunları kaynaştırmasıyla dram doğmuştur.
Türk tiyatrosunda Batılı anlamda ilk eser Şinasi’nin Tanzimat döneminde yazdığı Şair Evlenmesi adlı bir perdelik komedidir. Tanzimatla birlikte Türk tiyatrosu komedi ve dram türüne yönelmiştir.
Komedi türünde yazanlar özellikle Moliere (Molyer)’den etkilenmişler zaman zaman geleneksel oyunlarımızdan da yararlanmışlardır. Şinasi’nin yanı sıra Teodor Kasap Âli Bey Ahmet Vefik Paşa komedi türünde eserler vermişlerdir.
Dram türünde Namık Kemal Abdülhak Hâmit Tarhan gibi yazarlar romantizmin etkisiyle aşırı duygusallığa kapılmışlar konuşma dilinden uzaklaşma olay örgüsüne ve oyun tekniğine önem vermeme yüzünden pek başarılı olamamışlardır.
II. Meşrutiyet Dönemi’nde de tiyatro çalışmaları sürmüş ancak başarılı ürünler Cumhuriyet Dönemi’nde verilmiştir.
Meşrutiyetten bu yana dram türünde eser veren bazı sanatçılar şunlardır: Müsahipzâde Celâl Vedat Nedim Tör Reşat Nuri Güntekin Faruk Nafiz Çamlıbel Nazım Hikmet Necip Fazıl Kısakürek Oktay Rıfat Haldun Taner Turgut Özakman Sermet Çağan Güngör Dilmen.
Tiyatro eserinde başlıca iki öge bulunur: olay ve kişiler. Olay anlatılmaz oyuncular tarafından canlandırılır. Kişiler olayları yaşayan ya da olaydan etkilenen varlıklardır. Olayları ön planda yaşayan varlığa olayın başkahramanı denir.
Tiyatro eserleri de hikâye ve romanda olduğu gibi üç bölümden oluşur: Serim düğüm ve çözüm. Serim (giriş) bölümünde olay ve olayla ilgili kişiler kısaca ele alınır. Düğüm (gelişme) bölümü olaydaki kişilerin çatışması ve çatışmanın merak uyandıracak bir hâl aldığı bölümdür. Çözüm (sonuç) de ise olay bir sonuca bağlanır.
Tiyatro Çeşitleri: Bugünkü tiyatronun kaynağı Antik Yunan Tiyatrosudur. Antik tiyatronun iki türü olan trajedi ve komedinin kaynağı Bağ Bozumu Tanrısı Dionysos adına yapılan törenlerdir. Trajedi ve komedinin ayırıcı özelliklerini Aristoteles ilk kez Poetika adlı eserinde belirtmiştir.
İlk örnekleri Antik Yunan edebiyatında görülen trajedi ve komedi daha sonra Yunan ve Lâtin edebiyatlarının örnek tutulduğu klasisizm akımı devrinde özellikle Fransa’da yeniden canlanarak 19. yüzyılın ortalarına kadar sürmüştür.
19. yüzyılda romantizm akımına bağlı sanatçıların trajedi ve komedinin klâsik kalıplarını kırması ve bir ölçüde bunları kaynaştırmasıyla dram doğmuştur.
Türk tiyatrosunda Batılı anlamda ilk eser Şinasi’nin Tanzimat döneminde yazdığı Şair Evlenmesi adlı bir perdelik komedidir. Tanzimatla birlikte Türk tiyatrosu komedi ve dram türüne yönelmiştir.
Komedi türünde yazanlar özellikle Moliere (Molyer)’den etkilenmişler zaman zaman geleneksel oyunlarımızdan da yararlanmışlardır. Şinasi’nin yanı sıra Teodor Kasap Âli Bey Ahmet Vefik Paşa komedi türünde eserler vermişlerdir.
Dram türünde Namık Kemal Abdülhak Hâmit Tarhan gibi yazarlar romantizmin etkisiyle aşırı duygusallığa kapılmışlar konuşma dilinden uzaklaşma olay örgüsüne ve oyun tekniğine önem vermeme yüzünden pek başarılı olamamışlardır.
II. Meşrutiyet Dönemi’nde de tiyatro çalışmaları sürmüş ancak başarılı ürünler Cumhuriyet Dönemi’nde verilmiştir.
Meşrutiyetten bu yana dram türünde eser veren bazı sanatçılar şunlardır: Müsahipzâde Celâl Vedat Nedim Tör Reşat Nuri Güntekin Faruk Nafiz Çamlıbel Nazım Hikmet Necip Fazıl Kısakürek Oktay Rıfat Haldun Taner Turgut Özakman Sermet Çağan Güngör Dilmen.
1. Trajedi: Yaşamın acıklı yönlerini kendine özgü kurallarla sahnede yansıtmak; ahlâk erdem örneği göstermek için yazılmış manzum tiyatro eserine trajedi denir. Trajedi; izleyicide korku heyecan acındırma duyguları uyandırarak ders vermeyi amaçlar. Trajedilerde işlenen trajik olay iki yüksek değer arasındaki çelişkiyi yaşayan insanın durumundan doğar.
Klâsik trajedinin özellikleri şunlardır:
Trajedilerde erdem ve ahlâka her şeyin üstünde yer verilir.
Trajedi konularını tarihten ve mitolojiden alır. 17. yüzyıla kadar yazılan trajedilerde konular Yunan ve Lâtin mitolojisinden tarihinden alınırdı.
Trajedilerde; çirkin sayılan vurma yaralama öldürme gibi olaylar sahnede seyircilerin gözleri önünde sergilenmez bu olaylar sahne gerisinden duyurulur.
Trajediler manzum olarak yazılır.
Trajedi beş perdeden oluşur.
Kahramanlar olağanüstü varlıklar veya soylulardır: Tanrılar tanrıçalar yarı tanrılar; krallar kraliçeler vb.
Trajedilerde üç birlik kuralı vardır. Bir eserin zaman mekân (yer) olay birliği içinde verilmesine üç birlik kuralı denir:
Zaman Birliği: Eserin konusunu oluşturan olay 24 saat içinde geçer. Eserin konusu olayın sonuca en yakın yerinden seçilir
Yer Birliği: Olayın baştan sona kadar aynı yerde geçmesidir.
Olay Birliği: Piyesin tek bir ana olay çevresinde gelişmesidir.
Klâsik trajedinin önemli yazarları şunlardır: Aiskhylos (M.Ö. 6. yüzyıl) Sophokles (M.Ö.5. yüzyıl) Euripides (M.Ö. 5. yüzyıl) Ennius (M.Ö. 3. yüzyıl) Corneille (M.S. 17. yüzyıl) Racine (M.S. 17. yüzyıl).
Klâsik trajedinin özellikleri şunlardır:
Trajedilerde erdem ve ahlâka her şeyin üstünde yer verilir.
Trajedi konularını tarihten ve mitolojiden alır. 17. yüzyıla kadar yazılan trajedilerde konular Yunan ve Lâtin mitolojisinden tarihinden alınırdı.
Trajedilerde; çirkin sayılan vurma yaralama öldürme gibi olaylar sahnede seyircilerin gözleri önünde sergilenmez bu olaylar sahne gerisinden duyurulur.
Trajediler manzum olarak yazılır.
Trajedi beş perdeden oluşur.
Kahramanlar olağanüstü varlıklar veya soylulardır: Tanrılar tanrıçalar yarı tanrılar; krallar kraliçeler vb.
Trajedilerde üç birlik kuralı vardır. Bir eserin zaman mekân (yer) olay birliği içinde verilmesine üç birlik kuralı denir:
Zaman Birliği: Eserin konusunu oluşturan olay 24 saat içinde geçer. Eserin konusu olayın sonuca en yakın yerinden seçilir
Yer Birliği: Olayın baştan sona kadar aynı yerde geçmesidir.
Olay Birliği: Piyesin tek bir ana olay çevresinde gelişmesidir.
Klâsik trajedinin önemli yazarları şunlardır: Aiskhylos (M.Ö. 6. yüzyıl) Sophokles (M.Ö.5. yüzyıl) Euripides (M.Ö. 5. yüzyıl) Ennius (M.Ö. 3. yüzyıl) Corneille (M.S. 17. yüzyıl) Racine (M.S. 17. yüzyıl).
2. Komedi: İzleyiciyi güldüren eğlendiren ve eğlendirirken düşündüren tiyatro türüne komedi denir. Aristoteles komediyi Poetika adlı eserinde şöyle tanımlar: “Komedi ortalamadan daha aşağı (kötü) olan karakterlerin taklididir. Bununla birlikte komedi her kötü olanı taklit etmez; tersine gülünç olanı taklit eder. Bu ise soylu olmayanın bir bölümüdür. Çünkü gülünç olanın özü soylu olmayışa ve kusura dayanır.”
Klasik komedinin özellikleri şunlardır:
Komedide kişilerin ya da toplumun gülünç yanları ortaya konularak seyirciyi güldürme yoluyla düşündürme ve doğru yola yöneltme amacı güdülür.
Konular günlük yaşamdan alınır.
Kişiler çoğunlukla halk kesiminden kimselerdir.
Acı veren olaylar (vurmak yaralamak vb.) seyircinin gözü önünde gerçekleştirilebilir.
Üslûpta soyluluk aranmaz; her türlü kaba sözlere ve şakalara yer verilir.
Nazımla yazılır. (17. yüzyıl klâsik edebiyatında nesirle yazılmış komediler de vardır.)
Trajediler gibi komediler de birbiri arkasından sürüp giden “diyalog” ve “koro” bölümlerinden oluşur. Eser ara vermeden oynanır perde arası yoktur.
Komedide de üç birlik kuralına uyulmuştur. Sonraları bu kuraldan vazgeçilmiştir. Günümüz komedi yazarları komedinin bu klâsik kuralına bağlı kalmadan eserlerini oluşturmuşlardır.
Başlıca Komedi Çeşitleri:
Karakter Komedisi: İnsan karakterinin gülünç ve aksak yanlarını konu alan komedidir. Moliere’in Cimri Shakespeare ( Şekspir)’in Venedik Taciri adlı eserleri karakter komedisidir.
Töre Komedisi: Toplumun gülünç ve aksak yanlarını konu alan komedidir. Moliere’in Gülünç Kibarlar Gogol’un Müfettiş Şinasi’nin Şair Evlenmesi adlı eserleri töre komedisidir.
Entrika Komedisi: Olayların şaşırtıcı biçimde düzenlendiği çoklukla güldürmekten başka bir amaç güdülmeden yazılan komedidir. Moliere’in Scapin’in Dolapları Shakespeare’in Yanlışlıklar Komedisi adlı eserleri entrika komedisidir. Entrika komedilerine vodvil de denilmektedir.
Klâsik komedinin önemli yazarları şunlardır: Aristophanes (M.Ö. 5.yüzyıl) Menandros (M.Ö. 4. yüzyıl) Terentius (M.Ö. 3. yüzyıl) Plautus (M.Ö. 3. yüzyıl) Moliere (M.S. 17. yüzyıl).
Klasik komedinin özellikleri şunlardır:
Komedide kişilerin ya da toplumun gülünç yanları ortaya konularak seyirciyi güldürme yoluyla düşündürme ve doğru yola yöneltme amacı güdülür.
Konular günlük yaşamdan alınır.
Kişiler çoğunlukla halk kesiminden kimselerdir.
Acı veren olaylar (vurmak yaralamak vb.) seyircinin gözü önünde gerçekleştirilebilir.
Üslûpta soyluluk aranmaz; her türlü kaba sözlere ve şakalara yer verilir.
Nazımla yazılır. (17. yüzyıl klâsik edebiyatında nesirle yazılmış komediler de vardır.)
Trajediler gibi komediler de birbiri arkasından sürüp giden “diyalog” ve “koro” bölümlerinden oluşur. Eser ara vermeden oynanır perde arası yoktur.
Komedide de üç birlik kuralına uyulmuştur. Sonraları bu kuraldan vazgeçilmiştir. Günümüz komedi yazarları komedinin bu klâsik kuralına bağlı kalmadan eserlerini oluşturmuşlardır.
Başlıca Komedi Çeşitleri:
Karakter Komedisi: İnsan karakterinin gülünç ve aksak yanlarını konu alan komedidir. Moliere’in Cimri Shakespeare ( Şekspir)’in Venedik Taciri adlı eserleri karakter komedisidir.
Töre Komedisi: Toplumun gülünç ve aksak yanlarını konu alan komedidir. Moliere’in Gülünç Kibarlar Gogol’un Müfettiş Şinasi’nin Şair Evlenmesi adlı eserleri töre komedisidir.
Entrika Komedisi: Olayların şaşırtıcı biçimde düzenlendiği çoklukla güldürmekten başka bir amaç güdülmeden yazılan komedidir. Moliere’in Scapin’in Dolapları Shakespeare’in Yanlışlıklar Komedisi adlı eserleri entrika komedisidir. Entrika komedilerine vodvil de denilmektedir.
Klâsik komedinin önemli yazarları şunlardır: Aristophanes (M.Ö. 5.yüzyıl) Menandros (M.Ö. 4. yüzyıl) Terentius (M.Ö. 3. yüzyıl) Plautus (M.Ö. 3. yüzyıl) Moliere (M.S. 17. yüzyıl).
3. Dram: Yaşamın acıklı ve gülünç yönlerini bir arada yansıtan tiyatro türüne dram denir.
Komediler yalnız gülünç trajediler de acıklı olayları canlandırmak için yazılmıştır. Oysaki yaşam acıları ve sevinçleriyle bir bütündür. 19. yüzyılda Fransa’da yaşamın hem acıklı hem gülünç yönlerini birlikte işleyen dram türü ortaya çıkmıştır.
Dram türünün gelişiminde Shakespeare (Şekspir)’in önemli katkıları olmuştur. Shakespeare klâsik tiyatronun zaman ve yer birliği kurallarını yıkmıştır. Ayrıca acıklı ve gülünç olayları sahnede iç içe vererek dramın ilk örneklerini vermiştir. Sanatçının şiir ile düz yazıyı iç içe kullandığı oyunları önce Alman romantiklerini sonra da Fransız romantiklerini etkilemiş böylece dramın temelleri atılmıştır.
Fransız romantiklerinden Victor Hugo (Viktor Hügo) Cromwel adlı eserinin ön sözünde dramın özelliklerini şu sözlerle açıklar: “Dramın özelliği gerçektir. Gerçek yaratılışta yaşamda olduğu gibi dramda da karşılaşan iki tipin; yüce ile gülüncün birleşmesinden doğar. Doğada olan her şey sanatta da vardır.”
Dramın özellikleri şunlardır:
Üç birlik kuralına uyma zorunluluğu yoktur.
Hem acıklı hem de gülünç olaylar yaşamda olduğu gibi bir arada bulunabilir.
Olay tarihin herhangi bir devrinden ya da günlük yaşamdan alınabilir.
Kişiler halkın her kesiminden seçilebilir.
Klâsik trajedi ve komedilerdeki Eski Yunan mitolojisine yönelik değerler yerine ulusal değerlere yönelme görülür.
Acı veren olaylar (vurma öldürme vb.) sahnede oluş hâlinde gösterilebilir.
Perde sayısı yazarın isteğine bağlıdır.
Hem şiirle hem düz yazıyla yazılabilir.
Komediler yalnız gülünç trajediler de acıklı olayları canlandırmak için yazılmıştır. Oysaki yaşam acıları ve sevinçleriyle bir bütündür. 19. yüzyılda Fransa’da yaşamın hem acıklı hem gülünç yönlerini birlikte işleyen dram türü ortaya çıkmıştır.
Dram türünün gelişiminde Shakespeare (Şekspir)’in önemli katkıları olmuştur. Shakespeare klâsik tiyatronun zaman ve yer birliği kurallarını yıkmıştır. Ayrıca acıklı ve gülünç olayları sahnede iç içe vererek dramın ilk örneklerini vermiştir. Sanatçının şiir ile düz yazıyı iç içe kullandığı oyunları önce Alman romantiklerini sonra da Fransız romantiklerini etkilemiş böylece dramın temelleri atılmıştır.
Fransız romantiklerinden Victor Hugo (Viktor Hügo) Cromwel adlı eserinin ön sözünde dramın özelliklerini şu sözlerle açıklar: “Dramın özelliği gerçektir. Gerçek yaratılışta yaşamda olduğu gibi dramda da karşılaşan iki tipin; yüce ile gülüncün birleşmesinden doğar. Doğada olan her şey sanatta da vardır.”
Dramın özellikleri şunlardır:
Üç birlik kuralına uyma zorunluluğu yoktur.
Hem acıklı hem de gülünç olaylar yaşamda olduğu gibi bir arada bulunabilir.
Olay tarihin herhangi bir devrinden ya da günlük yaşamdan alınabilir.
Kişiler halkın her kesiminden seçilebilir.
Klâsik trajedi ve komedilerdeki Eski Yunan mitolojisine yönelik değerler yerine ulusal değerlere yönelme görülür.
Acı veren olaylar (vurma öldürme vb.) sahnede oluş hâlinde gösterilebilir.
Perde sayısı yazarın isteğine bağlıdır.
Hem şiirle hem düz yazıyla yazılabilir.
Romantik dönemden günümüze kadar her edebî dönemde dram türü gelişmiş düzeyli ciddi bir anlatım aracı olarak varlığını korumuştur.
Dram türünün önemli yazarları şunlardır. Rönesans dönemi tiyatro yazarlarından William Shakespeare (16. yüzyıl) Goethe (18.yüzyıl) Schiller (18.yüzyıl) Victor Hugo (19. yüzyıl).
Dram türünün önemli yazarları şunlardır. Rönesans dönemi tiyatro yazarlarından William Shakespeare (16. yüzyıl) Goethe (18.yüzyıl) Schiller (18.yüzyıl) Victor Hugo (19. yüzyıl).
4. Çağdaş Tiyatro: Teknik buluşların getirdiği yenilikler ile uygarlığın insan üzerindeki etkileri tiyatroya yeni olanak ve temalar getirdi. İnsanoğlunun yaşamındaki değişim ve gelişimler tiyatroya sayısız yenileşme öğeleri kattı ve bu sanat dalına yeni sorumluluklar yükledi. Art arda gelen iki büyük savaş birbirinin ardı sıra doğan düşünce ve sanat akımları tiyatronun iç yapısında köklü değişiklikler oluşturdu. Şiir resim heykel ve müzikteki hızlı değişimler de onlardan yararlanan tiyatroyu etkilemiştir. Günümüz oyun yazarları bu sanat dallarının kendilerine sunduğu olanakları da kullanarak değişik anlayışlarla oyunlarını yazmaktadır.
Çağımız tiyatrosunda tiyatro geleneklerinin ve kurallarının değiştiğini görürüz. Tiyatro artık yaşamı olduğu gibi değil görünmeyen iç yüzüyle yansıtır. Sanat doğayı olduğu gibi taklit etmez. İnsanın çok zengin bir iç dünyası vardır. Bu iç dünya toplum ve doğa mantığına uymayabilir. Bu nedenle sahnede saçma gibi görünen sözler söylenebilir dengesiz hareketler olabilir.
a) Absürd (Uyumsuz Saçma) Tiyatro: Absürd tiyatro bir bakıma geleneksel tiyatronun kurallarını ve düzenlerini hiçe saymıştır. Tiyatro her şeyi anlamaktan canlandırmaktan çok bir ses ve hareket düzeni olmalıdır. Olaylar arasında bağ kurulması her zaman şart olmayıp oyun birbirine ilgisiz görünen sesler sözler eylemler hâlinde sürüp gitmelidir. Az olay ve az sözle çok mesaj vermek gerekir. Acıklı olaylar bile alay konusu olabilir. Absürd tiyatroda perde düzenine; serim düğüm çözüm bölümlerine önem verilmez. Eser; bilinmeyenlerle sembollerle ve saçma denilebilecek kurgularla doludur. Bu tiyatro anlayışında önemli olan; bir duygu ve olayın biçimini oluşumunu göstermektir.
Absürd tiyatronun önemli yazarları şunlardır: Eugene İonesco Amedee Samuel Beckett Seraphin Audiberti John Osborn.
Türk tiyatrosunda Güngör Dilmen’in “Canlı Maymun Lokantası” adlı eseri bu türün bir örneğidir.
b) Epik (Destansı) Tiyatro: Çağdaş tiyatronun başka bir kolu da Epik tiyatrodur. Bu tiyatro türünün önderi Alman yazar Berthold Brecht’tir.
Epik tiyatro oyunun izleyiciyi büyülemesine karşıdır. Yani temsil sırasında izleyicinin oyuna kendini kaptırmasını ve büyülenmesini önlemek ister. Bunun için sahne dekordan ve olaylardan uzak tutulur. İzleyiciye de temsilde gördüklerinin gerçek değil bir oyun olduğu hatırlatılır. Epik tiyatro izleyiciyi uyanık tutmak ister. Bunu sağlamak için araya şarkılar tekerlemeler oyunu birdenbire kesen açıklamalar konur. Entrikaların iç yüzü durup dururken açıklanır.
Epik tiyatronun önemli yazarları şunlardır: Arthur Adamov Max Frisch Frederich Dürrenmatt.
Türk tiyatrosunda Haldun Taner “Keşanlı Ali Destanı” adlı eseriyle epik tiyatro örneği vermiştir.
Çağımız tiyatrosunda tiyatro geleneklerinin ve kurallarının değiştiğini görürüz. Tiyatro artık yaşamı olduğu gibi değil görünmeyen iç yüzüyle yansıtır. Sanat doğayı olduğu gibi taklit etmez. İnsanın çok zengin bir iç dünyası vardır. Bu iç dünya toplum ve doğa mantığına uymayabilir. Bu nedenle sahnede saçma gibi görünen sözler söylenebilir dengesiz hareketler olabilir.
a) Absürd (Uyumsuz Saçma) Tiyatro: Absürd tiyatro bir bakıma geleneksel tiyatronun kurallarını ve düzenlerini hiçe saymıştır. Tiyatro her şeyi anlamaktan canlandırmaktan çok bir ses ve hareket düzeni olmalıdır. Olaylar arasında bağ kurulması her zaman şart olmayıp oyun birbirine ilgisiz görünen sesler sözler eylemler hâlinde sürüp gitmelidir. Az olay ve az sözle çok mesaj vermek gerekir. Acıklı olaylar bile alay konusu olabilir. Absürd tiyatroda perde düzenine; serim düğüm çözüm bölümlerine önem verilmez. Eser; bilinmeyenlerle sembollerle ve saçma denilebilecek kurgularla doludur. Bu tiyatro anlayışında önemli olan; bir duygu ve olayın biçimini oluşumunu göstermektir.
Absürd tiyatronun önemli yazarları şunlardır: Eugene İonesco Amedee Samuel Beckett Seraphin Audiberti John Osborn.
Türk tiyatrosunda Güngör Dilmen’in “Canlı Maymun Lokantası” adlı eseri bu türün bir örneğidir.
b) Epik (Destansı) Tiyatro: Çağdaş tiyatronun başka bir kolu da Epik tiyatrodur. Bu tiyatro türünün önderi Alman yazar Berthold Brecht’tir.
Epik tiyatro oyunun izleyiciyi büyülemesine karşıdır. Yani temsil sırasında izleyicinin oyuna kendini kaptırmasını ve büyülenmesini önlemek ister. Bunun için sahne dekordan ve olaylardan uzak tutulur. İzleyiciye de temsilde gördüklerinin gerçek değil bir oyun olduğu hatırlatılır. Epik tiyatro izleyiciyi uyanık tutmak ister. Bunu sağlamak için araya şarkılar tekerlemeler oyunu birdenbire kesen açıklamalar konur. Entrikaların iç yüzü durup dururken açıklanır.
Epik tiyatronun önemli yazarları şunlardır: Arthur Adamov Max Frisch Frederich Dürrenmatt.
Türk tiyatrosunda Haldun Taner “Keşanlı Ali Destanı” adlı eseriyle epik tiyatro örneği vermiştir.
5. Müzikli Tiyatrolar: Sözleri bestelenmiş tiyatro türüdür. Tamamen bestelenen tiyatro türleri olduğu gibi yarısı beste yarısı söze dayanan tiyatro türleri de vardır.
Opera: Müzik eşliğinde söylenen şarkılı oyunlara opera denir. Lirik dram olarak da bilinir. Tamamen nazım (şiir) şeklinde yazılır ve bestelenir. Eserde şiir müzik ışık kostüm raks (oyun) ve estetik zenginlik tam bir uyum içerisinde bulunur.
Opera 17. yy başlarında İtalya’da doğmuş ve oradan önce Fransa’ya sonra da Avrupa ülkelerine yayılmıştır.
Opera – Komik: Güldürücü bir biçimde yazılan operadır.
Operet: Halka hitap eden müzikli komedidir. Halk şarkılarına dayalı sade üslupla haşf ve coşkun eğlenceli konularda yazılıp bestelenmiş sahne oyunudur. Daha çok eğlendirici yanı vardır.
Komedi Müzikal: Sözlerinin arasında müzikli parçalar bulunan vodvil ya da komedilere denir. Acıklı gülünç sahnelere yer verilir. Müzikli bölümlerde halk şarkılarından yararlanılır.
Bale: Konusunu müzik eşliğinde hareketlerle anlatan tiyatro türüdür. Balede konuşma yoktur. Her şey danslı hareketlerle anlatılır.
Revü: Revü; tablo skeç şarkı ve monolog gibi sahnelerden kurulu daha çok gündelik olayları alaya alan ve taşlayan bir gösteri türüdür.
Skeç: Genellikle bir nükteyle son bulan az kişili ve yalın şakacı bir içeriği olan kısa oyundur.
Opera: Müzik eşliğinde söylenen şarkılı oyunlara opera denir. Lirik dram olarak da bilinir. Tamamen nazım (şiir) şeklinde yazılır ve bestelenir. Eserde şiir müzik ışık kostüm raks (oyun) ve estetik zenginlik tam bir uyum içerisinde bulunur.
Opera 17. yy başlarında İtalya’da doğmuş ve oradan önce Fransa’ya sonra da Avrupa ülkelerine yayılmıştır.
Opera – Komik: Güldürücü bir biçimde yazılan operadır.
Operet: Halka hitap eden müzikli komedidir. Halk şarkılarına dayalı sade üslupla haşf ve coşkun eğlenceli konularda yazılıp bestelenmiş sahne oyunudur. Daha çok eğlendirici yanı vardır.
Komedi Müzikal: Sözlerinin arasında müzikli parçalar bulunan vodvil ya da komedilere denir. Acıklı gülünç sahnelere yer verilir. Müzikli bölümlerde halk şarkılarından yararlanılır.
Bale: Konusunu müzik eşliğinde hareketlerle anlatan tiyatro türüdür. Balede konuşma yoktur. Her şey danslı hareketlerle anlatılır.
Revü: Revü; tablo skeç şarkı ve monolog gibi sahnelerden kurulu daha çok gündelik olayları alaya alan ve taşlayan bir gösteri türüdür.
Skeç: Genellikle bir nükteyle son bulan az kişili ve yalın şakacı bir içeriği olan kısa oyundur.
6. Gelenekli Türk Tiyatrosu: Zamanımızdan yaklaşık dört bin yıl önce Orta Asya’da yaşayan Türk boylarının bulunduğunu biliyoruz. Türklerin sığır yuğ şölen adları verilen törenlerindeki gösteriler gelenekli Türk tiyatrosunun ilk örnekleri sayılabilir. Bu törenlerin yönetmen ve oyuncuları şaman adı verilen din adamlarıdır.
Zamanla içeriği genişleyen dinsel törenler geleneksel törenler hâline gelir. Ergenokon Destanı’nda yer alan demir dövme töreni bu örneklerden birini oluşturur. Bu törene bütün boy halkı katılır büyük bir alan sahne olarak kullanılırdı. Dede Korkut Öyküleri incelendiğinde ozan ve kopuzun dram sanatının bir parçası olduğu anlaşılır. Ayrıca Şamanizm ayinleri bu bakımdan dikkati çeker.
11. yüzyılda İslâmiyet’i tamamen kabul etmiş olan Türkler yeni kültürün etkisiyle tiyatrodan uzak kaldılar. Buna karşılık gölge (hayal) oyunları cansız olduğu için hoşgörüyle karşılanmıştır. Ayrıca Türkler; kültür inanış ve yaşayışlarına uygun olarak geleneğe dayalı bir canlandırma sanatı geliştirdiler. Gelenekli Türk tiyatrosu adı verilen bu tiyatro anlayışının kolları şunlardır:
Köy Seyirlik Oyunları: Geleneksel Türk tiyatrosunun kaynakları içerisinde köy seyirlik oyunların özel bir önemi vardır. Halen özellikle Anadolu da ki pek çok köyde devam ettirilen köy seyirlik oyun geleneğinin tarihi binlerce yıl öncesine dayanmaktadır. Geçmişin tiyatrosundan geleceğin tiyatrosuna önemli bir kaynaktır bu oyunlar. Binlerce yıl önce Anadolu insanları toplayıcılık kültüründen tarım kültürüne geçtiği dönemlerden itibaren günümüze kadar mevsim dönüşümlerine ekim-dikim ve hasat zamanlarına özel bir önem vermiş bu zamanları oruç ritüel ve şenliklerle kutsamıştır. Binlerce yıl önce Anadolu insanları geçimlerini günümüzde de olduğu gibi tarımdan sağlıyorlardı. Ekim yapılmadığı kış ayları onlar için kıtlık zamanlarıydı. Yaz ayları ise tam bolluk ve bereket dönemleri idi. Kıtlık karanlıkla özdeşti kara ile simgeleniyordu. Bolluk ise beyazla özdeşti beyaz ile simgeleniyordu. Mevsimler arasındaki bu ak-kara çatışması köy seyirlik oyunların temel yapısını belirliyordu.
Zamanla içeriği genişleyen dinsel törenler geleneksel törenler hâline gelir. Ergenokon Destanı’nda yer alan demir dövme töreni bu örneklerden birini oluşturur. Bu törene bütün boy halkı katılır büyük bir alan sahne olarak kullanılırdı. Dede Korkut Öyküleri incelendiğinde ozan ve kopuzun dram sanatının bir parçası olduğu anlaşılır. Ayrıca Şamanizm ayinleri bu bakımdan dikkati çeker.
11. yüzyılda İslâmiyet’i tamamen kabul etmiş olan Türkler yeni kültürün etkisiyle tiyatrodan uzak kaldılar. Buna karşılık gölge (hayal) oyunları cansız olduğu için hoşgörüyle karşılanmıştır. Ayrıca Türkler; kültür inanış ve yaşayışlarına uygun olarak geleneğe dayalı bir canlandırma sanatı geliştirdiler. Gelenekli Türk tiyatrosu adı verilen bu tiyatro anlayışının kolları şunlardır:
Köy Seyirlik Oyunları: Geleneksel Türk tiyatrosunun kaynakları içerisinde köy seyirlik oyunların özel bir önemi vardır. Halen özellikle Anadolu da ki pek çok köyde devam ettirilen köy seyirlik oyun geleneğinin tarihi binlerce yıl öncesine dayanmaktadır. Geçmişin tiyatrosundan geleceğin tiyatrosuna önemli bir kaynaktır bu oyunlar. Binlerce yıl önce Anadolu insanları toplayıcılık kültüründen tarım kültürüne geçtiği dönemlerden itibaren günümüze kadar mevsim dönüşümlerine ekim-dikim ve hasat zamanlarına özel bir önem vermiş bu zamanları oruç ritüel ve şenliklerle kutsamıştır. Binlerce yıl önce Anadolu insanları geçimlerini günümüzde de olduğu gibi tarımdan sağlıyorlardı. Ekim yapılmadığı kış ayları onlar için kıtlık zamanlarıydı. Yaz ayları ise tam bolluk ve bereket dönemleri idi. Kıtlık karanlıkla özdeşti kara ile simgeleniyordu. Bolluk ise beyazla özdeşti beyaz ile simgeleniyordu. Mevsimler arasındaki bu ak-kara çatışması köy seyirlik oyunların temel yapısını belirliyordu.
Günümüze kadar gelen köy seyirlik oyunların büyük bölümü işte bu ak-kara çatışması üzerine kuruludur.
Özellikle Sivas köylerinde karşılaştığımız “saya gezme” adı verilen ritüelde yazı ve kışı simgeleyen aklar giyinmiş genç kız ile yüzü karaya boyanmışa “Arap” ve onların peşine takılan çoluk çocukla dolu bir alay köyde kapı kapı dolaşır her evden geçen hasattan kalma hububatı toplar köy meydanında bu hububat pişirilerek tüm köylülerce yenir. Hemen arkasından oynanan köy seyirlik oyunun da Arap genç kızı kaçırır. Sonra da kızın yakınlarının genç kızı yeniden bulmasıyla şenlik yapılır. Arap kovalanır böylece kış ayı kovulur yazın gelmesi coşkuyla kutlanır genç kız evlendirilerek düğünü yapılır. Az önce genç kızın kaçırılmasına üzülen yas tutan seyirciler az sonra genç kızın Arap’ın elinden kurtulmasıyla sevinir hep birlikte halay çekerek dans ederek bu olayı kutlar.
Köy seyirlik oyunlar adı üzerinde seyirlik oyunlardır. Tıpkı ortaoyunumuzda olduğu gibi bu oyunlar da genellikle köyün ortasında köy meydanında oynanır. Seyirciler çepeçevre oyuncuları çevreler.
Oyuncu – seyirci ayrılığı hem vardır hem yoktur. Oyuncuları oyuna seyirciler hep beraber hazırlar. Bir tas bir şapka bir baston bir deve bir sopa bir tüfek olabilir. Sırası gelen oyuncu seyirci içinden çıkarak oyuna katılır oyundaki görevi bittikten sonra yeniden seyircilerin arasına karışır.
Özellikle Sivas köylerinde karşılaştığımız “saya gezme” adı verilen ritüelde yazı ve kışı simgeleyen aklar giyinmiş genç kız ile yüzü karaya boyanmışa “Arap” ve onların peşine takılan çoluk çocukla dolu bir alay köyde kapı kapı dolaşır her evden geçen hasattan kalma hububatı toplar köy meydanında bu hububat pişirilerek tüm köylülerce yenir. Hemen arkasından oynanan köy seyirlik oyunun da Arap genç kızı kaçırır. Sonra da kızın yakınlarının genç kızı yeniden bulmasıyla şenlik yapılır. Arap kovalanır böylece kış ayı kovulur yazın gelmesi coşkuyla kutlanır genç kız evlendirilerek düğünü yapılır. Az önce genç kızın kaçırılmasına üzülen yas tutan seyirciler az sonra genç kızın Arap’ın elinden kurtulmasıyla sevinir hep birlikte halay çekerek dans ederek bu olayı kutlar.
Köy seyirlik oyunlar adı üzerinde seyirlik oyunlardır. Tıpkı ortaoyunumuzda olduğu gibi bu oyunlar da genellikle köyün ortasında köy meydanında oynanır. Seyirciler çepeçevre oyuncuları çevreler.
Oyuncu – seyirci ayrılığı hem vardır hem yoktur. Oyuncuları oyuna seyirciler hep beraber hazırlar. Bir tas bir şapka bir baston bir deve bir sopa bir tüfek olabilir. Sırası gelen oyuncu seyirci içinden çıkarak oyuna katılır oyundaki görevi bittikten sonra yeniden seyircilerin arasına karışır.
Meddah: Methedici (övücü) taklitler yapıp hoş öyküler anlatarak halkı eğlendiren sanatçıya meddah denir. Türk halk zekâsının ve halkın olayları karikatürize etme gücünün büyük sanatlarından biri olan meddahlık yüzyıllar boyu yaşamış Türk halkı arasında çok ilgi görmüştür. Meddahlık için tek adamlı tiyatro diyebiliriz. Meddah tiyatronun bütün kişilerini varlığında birleştiren bir aktördür. Yüksekçe bir yerde oturarak bir öyküyü başndan sonuna kadar canlandırdığı kişileri ağız özelliklerine göre konuşturarak anlatır. Perdesi sahnesi elbiseleri dekoru kişileri bulunmayan bu tiyatronun her şeyi meddah denilen o tek adamın zekâsına bilgisine söz söylemedeki başarısına bağlıdır. Meddahların çoğu klasikleşmiş beyitlerle öykülerine başlarlar. Meddah anlatacağı öyküye geçmeden önce: “Haak dostum Haak!” diyerek çoğunlukla şu beyitle öyküye girer:
“Söyledikçe sergüzeşti verir bezme letafet
Dinle imdi bende-i âcizden hoş bir hikâyet.”
Meddah kişilerin ağız özelliklerini taklit ettiği gibi hayvanların doğanın ve cansız nesnelerin seslerini de taklit eder. Meddahın iki aracı vardır; biri boynuna doladığı mendili öteki de elinde tuttuğu sopasıdır. Mendille çeşitli başlıklar yapar terini siler. Sopayı da oyunu başlatmak seyirciyi suskunluğa çağırmak kapıyı vurmak için ya da saz süpürge tüfek at yerine kullanır.
Bitişte özür diler oyundan çıkan sonucu (kıssa) bildirir. Daha sonra anlatacağı öykünün adını ve öyküyü nerede anlatacağını söyler.
Günümüzde meddahlıkla ilgili birkaç dağınık yazma ve taş baskısı kitap dışında fazla kaynak yoktur. İstanbul Üniversitesi Kitaplığında bulunan “Mecmûa-ı Fevâid” meddahlar üzerine yazılmış önemli bir kaynaktır.
“Söyledikçe sergüzeşti verir bezme letafet
Dinle imdi bende-i âcizden hoş bir hikâyet.”
Meddah kişilerin ağız özelliklerini taklit ettiği gibi hayvanların doğanın ve cansız nesnelerin seslerini de taklit eder. Meddahın iki aracı vardır; biri boynuna doladığı mendili öteki de elinde tuttuğu sopasıdır. Mendille çeşitli başlıklar yapar terini siler. Sopayı da oyunu başlatmak seyirciyi suskunluğa çağırmak kapıyı vurmak için ya da saz süpürge tüfek at yerine kullanır.
Bitişte özür diler oyundan çıkan sonucu (kıssa) bildirir. Daha sonra anlatacağı öykünün adını ve öyküyü nerede anlatacağını söyler.
Günümüzde meddahlıkla ilgili birkaç dağınık yazma ve taş baskısı kitap dışında fazla kaynak yoktur. İstanbul Üniversitesi Kitaplığında bulunan “Mecmûa-ı Fevâid” meddahlar üzerine yazılmış önemli bir kaynaktır.
Orta Oyunu: Orta oyunu çevresi izleyicilerle çevrili bir alan içinde oynanan yazılı metne dayanmayan içinde müzik raks ve şarkı da bulunan doğaçlama bir oyundur. Orta oyunu adının geçtiği ilk belge 1834 tarihlidir. Daha eski kaynaklarda bu oyun; kol oyunu meydan oyunu taklit oyunu zuhuri gibi adlarla anılmıştır.
Orta oyunu han ya da kahvehane gibi kapalı yerlerde de oynanmakla birlikte genel olarak açık yerlerde ortada oynanan bir oyundur. Oyunun oynandığı yuvarlak ya da oval alana palanga denir. Oyunun dekoru; yeni dünya denilen bezsiz bir paravandan ve dükkân denilen iki katlı bir kafesten oluşur. Yeni dünya ev olarak dükkân da işyeri olarak kullanılır. Dükkânda bir tezgâh birkaç hasır iskemle bulunur.
Orta oyununun kişileri ve fasılları Karagöz oyunuyla büyük oranda benzerlik gösterir. Oyunun en önemli iki kişisi Kavuklu ile Pişekâr’dır. Kavuklu Karagöz oyunundaki Karagöz’ün karşılığı Pişekâr da Hacivat’ın karşılığıdır. Orta oyununda da gülmece öğesi Karagöz oyunundaki gibi yanlış anlamalara nüktelere ve güldürücü hareketlere dayanır. Oyunda çeşitli mesleklerden yörelerden uluslardan insanların meslekî ve yöresel özellikleri ağızları taklit edilir. Bunlar arasında Arap Acem Kastamonulu Kayserili Kürt Frenk Laz Yahudi Ermeni vb. sayılabilir. Orta oyununda kadın rolünü oynayan kadın kılığına girmiş erkeğe Zenne denir.
Kavuklu Hamdi ile Pişekâr Küçük İsmail Efendi orta oyununun önemli ustaları sayılır.
Orta Oyununun Bölümleri:
Mukaddime (Giriş): Zurnacı Pişekâr havası çalar. Pişekâr çıkar ve izleyiciyi selâmladıktan sonra zurnacıyla konuşur. Bu konuşmada oynanacak oyunun adı bildirilir. Daha sonra zurnacı Kavuklu havasını çalar. Kavuklu ile Kavuklu arkası oyun alanına girer. Kavuklu ile Kavuklu arkası arasında kısa bir konuşma geçer. Sonra bu kişiler birden Pişekâr’ı görüp korkarlar ve korkudan birbirlerinin üstüne düşerler. Bazı oyunlarda zenne takımı ve Çelebi’nin daha önce çıkıp Pişekar’la konuştukları bir sahne de vardır.
Muhavere (Söyleşme): Bu bölüm Kavuklu ile Pişekâr’ın birbirleriyle tanıdık çıktıkları tanışma konuşmasıyla başlar. Kavuklu ile Pişekâr’ın birbirinin sözlerini ters anlamaları bir gülmece oluşturur ki buna arzbâr denir. Arzbârdan sonra tekerleme başlar. Tekerlemede Kavuklu başından geçen olağan dışı bir olayı Pişekâr’a anlatır. Pişekâr da bunu gerçekmiş gibi dinler sonunda bunun düş olduğu anlaşılır.
Fasıl (Oyun): Oyunun asıl bölümü belli bir olayın canlandırıldığı fasıl bölümüdür. Orta oyunu fasılları genellikle iki paralel olay dizisinde gelişir. Dükkân dekorunda gelişen olaylarda genellikle Kavuklu bir iş arar. Pişekâr’ın ona iş bulmasıyla olaylar gelişir. Dükkâna gelip giden çeşitli müşterilerle ilgili oyunlar da vardır. İkinci olaylar dizisi yeni dünya denilen ev dekorunda geçer. Zenne takımının Pişekâr aracılığıyla ev araması ve bir eve yerleşmesi biçiminde olaylar gelişir.
Bitiş: Oyunun son bölümüdür. Pişekâr izleyicilerden özür dileyerek gelecek oyunun adını ve yerini bildirir. Oyunu kapatır.
Geleneksel Türk halk tiyatrosunun önemli seyirliklerinden olan orta oyununun başlıcaları şunlardır: Mahalle Baskını Terzi Oyunu Yazıcı Oyunu Büyücü Hoca Fotoğrafçı Hamam Tahir İle Zühre Kale Oyunu Pazarcılar Çeşme Gözlemeci Çifte Hamamlar Kunduracı Eskici Abdi.
Orta oyunu han ya da kahvehane gibi kapalı yerlerde de oynanmakla birlikte genel olarak açık yerlerde ortada oynanan bir oyundur. Oyunun oynandığı yuvarlak ya da oval alana palanga denir. Oyunun dekoru; yeni dünya denilen bezsiz bir paravandan ve dükkân denilen iki katlı bir kafesten oluşur. Yeni dünya ev olarak dükkân da işyeri olarak kullanılır. Dükkânda bir tezgâh birkaç hasır iskemle bulunur.
Orta oyununun kişileri ve fasılları Karagöz oyunuyla büyük oranda benzerlik gösterir. Oyunun en önemli iki kişisi Kavuklu ile Pişekâr’dır. Kavuklu Karagöz oyunundaki Karagöz’ün karşılığı Pişekâr da Hacivat’ın karşılığıdır. Orta oyununda da gülmece öğesi Karagöz oyunundaki gibi yanlış anlamalara nüktelere ve güldürücü hareketlere dayanır. Oyunda çeşitli mesleklerden yörelerden uluslardan insanların meslekî ve yöresel özellikleri ağızları taklit edilir. Bunlar arasında Arap Acem Kastamonulu Kayserili Kürt Frenk Laz Yahudi Ermeni vb. sayılabilir. Orta oyununda kadın rolünü oynayan kadın kılığına girmiş erkeğe Zenne denir.
Kavuklu Hamdi ile Pişekâr Küçük İsmail Efendi orta oyununun önemli ustaları sayılır.
Orta Oyununun Bölümleri:
Mukaddime (Giriş): Zurnacı Pişekâr havası çalar. Pişekâr çıkar ve izleyiciyi selâmladıktan sonra zurnacıyla konuşur. Bu konuşmada oynanacak oyunun adı bildirilir. Daha sonra zurnacı Kavuklu havasını çalar. Kavuklu ile Kavuklu arkası oyun alanına girer. Kavuklu ile Kavuklu arkası arasında kısa bir konuşma geçer. Sonra bu kişiler birden Pişekâr’ı görüp korkarlar ve korkudan birbirlerinin üstüne düşerler. Bazı oyunlarda zenne takımı ve Çelebi’nin daha önce çıkıp Pişekar’la konuştukları bir sahne de vardır.
Muhavere (Söyleşme): Bu bölüm Kavuklu ile Pişekâr’ın birbirleriyle tanıdık çıktıkları tanışma konuşmasıyla başlar. Kavuklu ile Pişekâr’ın birbirinin sözlerini ters anlamaları bir gülmece oluşturur ki buna arzbâr denir. Arzbârdan sonra tekerleme başlar. Tekerlemede Kavuklu başından geçen olağan dışı bir olayı Pişekâr’a anlatır. Pişekâr da bunu gerçekmiş gibi dinler sonunda bunun düş olduğu anlaşılır.
Fasıl (Oyun): Oyunun asıl bölümü belli bir olayın canlandırıldığı fasıl bölümüdür. Orta oyunu fasılları genellikle iki paralel olay dizisinde gelişir. Dükkân dekorunda gelişen olaylarda genellikle Kavuklu bir iş arar. Pişekâr’ın ona iş bulmasıyla olaylar gelişir. Dükkâna gelip giden çeşitli müşterilerle ilgili oyunlar da vardır. İkinci olaylar dizisi yeni dünya denilen ev dekorunda geçer. Zenne takımının Pişekâr aracılığıyla ev araması ve bir eve yerleşmesi biçiminde olaylar gelişir.
Bitiş: Oyunun son bölümüdür. Pişekâr izleyicilerden özür dileyerek gelecek oyunun adını ve yerini bildirir. Oyunu kapatır.
Geleneksel Türk halk tiyatrosunun önemli seyirliklerinden olan orta oyununun başlıcaları şunlardır: Mahalle Baskını Terzi Oyunu Yazıcı Oyunu Büyücü Hoca Fotoğrafçı Hamam Tahir İle Zühre Kale Oyunu Pazarcılar Çeşme Gözlemeci Çifte Hamamlar Kunduracı Eskici Abdi.
Karagöz: Karagöz bir gölge oyunudur. Bu oyun deriden kesilen ve tasvir adı verilen birtakım şekillerin (insan hayvan bitki eşya vb.) arkadan ışıklandırılmış beyaz bir perde üzerine yansıtılması temeline dayanır.
Gölge oyununun önce Çin’de (M.Ö. 2. yüzyıl) veya Hint’te çıktığı söylentileri vardır. Evliya Çelebi ise Karagöz ile Hacivat’ın Anadolu Selçuklu Hükümdarı Alaaddin Keykubat zamanında (13. yüzyıl) yaşamış gerçek kişiler olduğunu belirtir.
Halk arasındaki bir söylentiye göre ise Karagöz ile Hacivat Sultan Orhan (14. yüzyıl) zamanında Bursa’da bir cami yapımında çalışmış işçilerdir. İkisi arasındaki nükteli konuşmalar diğer işçileri oyaladığı için Sultan Orhan tarafından öldürtülmüşlerdir. Daha sonra Şeyh Küşterî Hacivat ve Karagöz’ün deriden yapılmış tasvirlerini oynatmış ve onların şakalarını tekrarlamıştır. Bu nedenle Karagöz perdesine Küşteri Meydanı da denir.
İslâm dünyasında 11. yüzyılda sözü edilmeye başlanan bu oyuna hayal-i zill (gölge hayali) adı verilmiştir. Karagöz oyunu özellikle 17. yüzyıldan sonra oldukça yaygınlaşmıştır. 19. yüzyılda Karagöz kısaca hayal oyunu diye anılmış bu oyunu oynatan sanatçılara da hayalî (hayalci Karagözcü) denmiştir.
Karagöz oyunu halk kültürünün ortak ürünüdür. Bu oyunlarda işlenen çeşitli konuları kimin düzenlediği belli değildir. Karagöz tuluata dayandığı için oyunun sözlerini her sanatçı oyun sırasında kendine göre düzenler. Karagöz oyunları 19. yüzyılda yazıya geçirilmeye başlanmıştır.
Karagöz Oyunun Bölümleri:
Mukaddime (Giriş): Oyunun başlangıç bölümüdür. Perdede görüntü verilmeden önce müzik başlar. Sonra konuya uygun olarak bir görüntü verilir. Hacivat “Of… hay Haak!” diyerek perde gazeline başlar.
Muhavere (Söyleşme): Karagöz ile Hacivat arasında geçer. Muhavere İki bölüme ayrılır: Bunlar fasılla ilişkisi olan ve fasılla ilişkisi olmayan bölümlerdir. Muhaverede yalnız Hacivat ve Karagöz bir oyun oynar. Bu oyun önce olmayacak bir olayın gerçekleşmiş gibi anlatılmasıyla başlar sonra bunun düş olduğu anlaşılır.
Fasıl (Oyun): Oyunun kendisidir. Hacivat ve Karagöz’den başka oyun kişileri fasılda görünürler. Karagöz oyunları genellikle adlarını bu bölümün içeriğinden alır.
Bitiş: Bu bölüm çok kısadır. Karagöz oyunun bittiğini haber verir kusurlar için özür diler gelecek oyunu duyurur. Karagöz’le Hacivat arasında kısa bir söyleşme geçer. Bu söyleşmede oyundan çıkarılacak sonuç da belirtilir.
Karagöz Oyununun Kişileri: Karagöz oyununun en önemli kişileri Karagöz ile Hacivat’tır. Karagöz okumamış halkı; Hacivat ise aydın ya da yarı aydın kimseleri temsil eder. Oyunda konuya göre türlü meslek yöre ve uluslardan kişiler kendi şiveleriyle taklit edilir.
Gölge oyununun önce Çin’de (M.Ö. 2. yüzyıl) veya Hint’te çıktığı söylentileri vardır. Evliya Çelebi ise Karagöz ile Hacivat’ın Anadolu Selçuklu Hükümdarı Alaaddin Keykubat zamanında (13. yüzyıl) yaşamış gerçek kişiler olduğunu belirtir.
Halk arasındaki bir söylentiye göre ise Karagöz ile Hacivat Sultan Orhan (14. yüzyıl) zamanında Bursa’da bir cami yapımında çalışmış işçilerdir. İkisi arasındaki nükteli konuşmalar diğer işçileri oyaladığı için Sultan Orhan tarafından öldürtülmüşlerdir. Daha sonra Şeyh Küşterî Hacivat ve Karagöz’ün deriden yapılmış tasvirlerini oynatmış ve onların şakalarını tekrarlamıştır. Bu nedenle Karagöz perdesine Küşteri Meydanı da denir.
İslâm dünyasında 11. yüzyılda sözü edilmeye başlanan bu oyuna hayal-i zill (gölge hayali) adı verilmiştir. Karagöz oyunu özellikle 17. yüzyıldan sonra oldukça yaygınlaşmıştır. 19. yüzyılda Karagöz kısaca hayal oyunu diye anılmış bu oyunu oynatan sanatçılara da hayalî (hayalci Karagözcü) denmiştir.
Karagöz oyunu halk kültürünün ortak ürünüdür. Bu oyunlarda işlenen çeşitli konuları kimin düzenlediği belli değildir. Karagöz tuluata dayandığı için oyunun sözlerini her sanatçı oyun sırasında kendine göre düzenler. Karagöz oyunları 19. yüzyılda yazıya geçirilmeye başlanmıştır.
Karagöz Oyunun Bölümleri:
Mukaddime (Giriş): Oyunun başlangıç bölümüdür. Perdede görüntü verilmeden önce müzik başlar. Sonra konuya uygun olarak bir görüntü verilir. Hacivat “Of… hay Haak!” diyerek perde gazeline başlar.
Muhavere (Söyleşme): Karagöz ile Hacivat arasında geçer. Muhavere İki bölüme ayrılır: Bunlar fasılla ilişkisi olan ve fasılla ilişkisi olmayan bölümlerdir. Muhaverede yalnız Hacivat ve Karagöz bir oyun oynar. Bu oyun önce olmayacak bir olayın gerçekleşmiş gibi anlatılmasıyla başlar sonra bunun düş olduğu anlaşılır.
Fasıl (Oyun): Oyunun kendisidir. Hacivat ve Karagöz’den başka oyun kişileri fasılda görünürler. Karagöz oyunları genellikle adlarını bu bölümün içeriğinden alır.
Bitiş: Bu bölüm çok kısadır. Karagöz oyunun bittiğini haber verir kusurlar için özür diler gelecek oyunu duyurur. Karagöz’le Hacivat arasında kısa bir söyleşme geçer. Bu söyleşmede oyundan çıkarılacak sonuç da belirtilir.
Karagöz Oyununun Kişileri: Karagöz oyununun en önemli kişileri Karagöz ile Hacivat’tır. Karagöz okumamış halkı; Hacivat ise aydın ya da yarı aydın kimseleri temsil eder. Oyunda konuya göre türlü meslek yöre ve uluslardan kişiler kendi şiveleriyle taklit edilir.
Karagöz oyununun diğer önemli kişileri şunlardır:Çelebi (Genç züppe bir mirasyedi)
Kürt (Hamal bekçi)
Altı Kulaç Beberuhi (Cüce ve aptal)
Arnavut (Bahçıvan korucu bozacı)
Tuzsuz Deli Bekir (Sarhoş zorba)
Acem (Zengin tüccar)
Efe (Zorba)
Ak Arap (Dilenci kahve dövücüsü)
Matiz (Sarhoş)
Zenci Arap (Lala köle)
Zenne (Kadın)
Yahudi (Bezirgan)
Kastamonulu (Oduncu bekçi)
Ermeni (Kuyumcu)
Bolulu (Aşçı)
Frenk ve Rum (Doktor terzi tüccar meyhaneci)
Kayserili (Pastırmacı)
Laz (Kayıkçı kalaycı)
Rumelili (Pehlivan arabacı)
Tiryaki (Lâf ebesi)
Karagöz oyununun dağarcığı: Bilinen Karagöz oyunlarının sayısı çoksa da Karagöz oyununun klâsik dağarcığı yirmi sekiz oyunda birleşmiştir. Bu oyunlardan bazıları şunlardır: Ağalık Bahçe Sefası Balıkçılar Baskın Leylâ ile Mecnun Ferhat ile Şirin Cambazlar Sahte Esirci Hain Kâhya Horozlu Düğün Karagöz’ün Yalova Sefası Cin Çarpması.
Kürt (Hamal bekçi)
Altı Kulaç Beberuhi (Cüce ve aptal)
Arnavut (Bahçıvan korucu bozacı)
Tuzsuz Deli Bekir (Sarhoş zorba)
Acem (Zengin tüccar)
Efe (Zorba)
Ak Arap (Dilenci kahve dövücüsü)
Matiz (Sarhoş)
Zenci Arap (Lala köle)
Zenne (Kadın)
Yahudi (Bezirgan)
Kastamonulu (Oduncu bekçi)
Ermeni (Kuyumcu)
Bolulu (Aşçı)
Frenk ve Rum (Doktor terzi tüccar meyhaneci)
Kayserili (Pastırmacı)
Laz (Kayıkçı kalaycı)
Rumelili (Pehlivan arabacı)
Tiryaki (Lâf ebesi)
Karagöz oyununun dağarcığı: Bilinen Karagöz oyunlarının sayısı çoksa da Karagöz oyununun klâsik dağarcığı yirmi sekiz oyunda birleşmiştir. Bu oyunlardan bazıları şunlardır: Ağalık Bahçe Sefası Balıkçılar Baskın Leylâ ile Mecnun Ferhat ile Şirin Cambazlar Sahte Esirci Hain Kâhya Horozlu Düğün Karagöz’ün Yalova Sefası Cin Çarpması.
sevgiadasi.com
0 Yorumlarınız