Yayaların Trafikte Yaptıkları Hataları Nelerdir?

Yaya Geçidinden Geçmek(Işıksız Kavşak – Geçitler)Yaya geçitlerinden geçerken nelere dikkat etmeliyiz? Bu günkü konumuz hemen her gün yaptığımız bu hareketin ne tür tehlikeler içerebileceğini sizinle paylaşmak.
Yaya geçitlerinden geçen insanları hiç izlediniz mi? Daha çok bir düzen mi gördünüz, yoksa karışıklık mı?
Yaya Geçidinden Geçmek (Yansı 1)
Yapılması gereken en uygun davranış yaya geçidinin kullanılmasıdır. Ancak, bazen yaya geçidinin işaretlerle belirlenmediği bir kesimden karşıya geçmek gerekebilir. Eğer yakında trafik ışıklarıyla kontrollü yaya geçidi ya da alt-üst geçitler bulunmuyorsa, herhangi bir yer yerine yaya geçidinden geçmek daha güvenlidir. Unutulmamalıdır ki, geçişe başlamadan önce trafik sağ ve sola bakılarak kontrol edilmeli, geçişin güvenli olacağına kanaat getirilirse yola çıkılmalıdır. Bu durumda; yaklaşan araçların uzaklıkları ve hızları doğru tahmin edilerek, hızlı (ancak acele ederek ve koşarak değil) adımlarla karşıya geçilmelidir. Özellikle 07-12 yaş öğrencilerinin bu tahmin, değerlendirme becerisinin yeterince gelişmemiş olabileceği akıldan çıkarılmamalıdır.
Kavşaklardaki yaya geçitleri kullanılırken, çapraz bir geçiş yapacaksanız mutlaka iki aşamada geçişinizi yapınız. Trafik şeritleri üzerinde bulunacağız mesafe ve zamanı, yaya geçitlerini kullanmak şartıyla, çok kısa tutunuz. (Yansı 1/a, 1b)
Eğer siz kaldırımdayken yaya geçidinin önünde,araç sürücü ya da sürücülerinin sizin geçişiniz için durakladıklarına kanaat getirmişseniz, yine de onlarla bir göz kontağı kurmayı ihmal etmeyiniz. Eğer tamamen durduklarına emin olursanız, yola çıkınız. Size yakın olan aracın durmuş olması,bütün tehlikelerin bitmiş olduğu anlamına gelmez. Yol genişse, bu aracı sollayacak ya da, yol iki yönlüyse karşıdan gelebilecek bir aracın varlığını aklınızdan çıkarmayınız. Eğer trafiğin geliş ve gidiş yönü, yol ortasında bir adacıkla bölünmüş ise, mutlaka bu adacıkta durup, diğer yönü kontrol ederek geçişinize devam edip etmeyeceğinize tekrar karar veriniz. 
Üst Geçitleri Kullanmalıyız !Alt Geçitleri Kullanmalıyız !Bu konuda alt ve üst geçitleri kullanmanın gerekliliği ve kullanılmadığında neler olabileceği açıklanacaktır. Ayrıca geçitleri kullanmada istekli olmanın önemi vurgulanacaktır. 
Alt ve üst geçitleri kullanmadığımızda bizi ne gibi tehlikeler bekliyor? İşte bu konuyu işlediğimizde geçitleri kullanmada daha duyarlı olabileceğiz.
2- Alt ve Üst Geçitleri Kullanma (Yansı 2)
Yaya olarak trafikte güvenle karşıdan karşıya geçmek istiyorsak ve eğer bulunuyorlarsa, mutlaka alt ve üst geçitleri kullanmamız gereklidir. Trafik ışıklarıyla kontrol edilen kavşaklar ve geçitler yakınınızda olsa bile, alt ve üst geçitler varsa, bunları tercih ediniz. Çoğu kez, hemen hepimize bu geçitleri kullanmak biraz zahmetli ve zaman kaybettirici gelir. Bu doğrudur. Biraz zahmet çekersiniz, biraz zaman kaybedersiniz. Ancak güvende olursunuz, size ve yakınlarınıza onulmaz acılar verecek, yeri doldurulamaz can kayıplarınızdan ya da sizleri sakat bırakacak yaralanmalardan kurtulmuş olursunuz. Sizin, aileniz ve ülke için en değerli şey yaşamınızı sağlıklı sürdürmenizdir. Bu nedenle, hiçbir zaman alt ve üst geçitlerde geçecek birkaç fazla dakikayı, birkaç fazla merdiveni ya da yürünecek birkaç metre fazla mesafeyi sorun yapmayınız.
Unutmamanız gereken bir başka gerçekte şudur: Alt ve üst geçitler, normal yaya geçitlerine göre çok pahalı yapılardır. Bunları yerleştirenler, mutlaka yol üzerinden karşıya geçişlerde çok fazla kazalar olduğu için bu kararı almışlardır. Seçilen yerler, çok fazla aracın yüksek hızlarda seyrettikleri cadde ve yol kesimleridir. Çoğu kez bu geçitler yerleştirildiği için, idareciler normal yaya geçitlerini kaldırırlar ve hatta bu tür karşıya geçişlerin yapılmaması için engeller yerleştirirler. Dahası alt ve özellikle üst geçitlerin varlığını gören sürücüler, birde yol üzerinden direkt geçişlerin engellendiğini de fark ederlerse, daha hızlı araç kullanmak için kendilerini mazur görürler. Buradan çıkarılacak sonuç şudur: Eğer cadde üzerinde, alt ya da üst geçit bulunuyorsa, karşıya geçişlerde mutlaka ve mutlaka bu geçitleri kullanmamız gereklidir.
Bölünmemiş Cadde Kesimin-den Geçiş
Niçin bölünmemiş cadde kesimlerinden karşıya geçmek tehlikelidir? Eğer böyle bir caddeden geçmek zorundaysak nelere dikkat etmeliyiz. Bölünmemiş cadde kesimlerinden geçtiğimizde karşılaşacağmız tehlikeler en az iki kat daha fazladır. Eğer bunun yaratacağı tehlikeleri bilirsek can güvenliğimizi korumuş oluruz. 
Bölünmemiş (orta refüjsüz-geniş cadde) Cadde Kesiminden Geçiş (Yansı 3)
Mümkünse böyle bir geçiş yapmayınız. Gerekiyorsa, biraz daha kaldırım üzerinde yürüyerek trafik ışıklarıyla kontrollü ya da bölünmüş bir kesime gelerek geçişinizi yapınız. Sevgili çocuklar, böyle bir kesim, sizlerin okul yolu üzerindeyse, anne ve babanızla birlikte, daha güvenli yeni bir güzergahı birlikte belirleyiniz. Bu seçiminiz daha uzun bir yolculuğu gerekli kılabilir. Ancak unutmayınız, birinci öncelik her zaman sizlerin güvenliğidir. Trafikte en açık tehlikeye maruz kesim “korunmasız yol kullanıcıları” yani yayalardır. Eğer kaçınılmaz bir şekilde, böyle bir geçiş yapılacaksa, mümkünse anne ya da babanız size eşlik etsin ya da okul servisleri servis kullanın. (Yansı 3)Bölünmemiş bir yol kesiminden karşıya geçmeniz kaçınılmaz ise daha da fazla dikkatli olmanız gerekmektedir. Burada bölünmemiş yol olarak, gidiş ve geliş şeritleri yayaların kısa süre güvenle bekleyebilecekleri orta adacıkla ayrılmamış genişliği 7 metreden fazla yollar kast edilmektedir. Özellikle trafik ışıklarıyla kontrol edilmeyen kesimlerde, öncelikle şu kontrolleri yapmanız gerekmektedir:

  1. Her koşulda güvenle karşıya geçebileceğinizden emin olmanız gerekmektedir. Birçok kez 10 metre civarında ya da üstünde bir uzaklığı bir seferde geçmeniz olasıdır. Bu hareket için geçerli zamanı doğru kestirmeniz gereklidir. Bu kestirim sırasında, aynı zamanda bir ya da iki yönden yaklaşan araçların hız ve bulunduğunuz noktaya uzaklıkları üzerine de gerçekçi bir tahmin de bulunmanız çok önemlidir.
  2. Eğer karşıya geçeceğiniz yol, “tek yönlü”trafiğe hizmet veriyorsa, bu takdirde yalnız sağa ya da yalnız sola bakmanız gereklidir. Ancak burada sıklıkla karşılaşılan tehlike, karşıdan gelen trafik olmadığı için aynı yolda ilerleyen araçların daha hızlı ve sürücülerinin birbirini geçme telaşı içinde seyretmeleridir. Bu durumda yalnız, kaldırıma yakın şeridi değil, diğer trafik şeritlerindeki araçların uzaklık ve hızlarını da dikkatlice değerlendirmeniz gereklidir.
  3. Eğer karşıya geçeceğiniz yol bölünmemiş ve “iki yönlü” trafiğe hizmet veriyorsa, durum biraz daha karmaşıklaşır. Geçişe başlamadan önce, her iki yönde yaklaşan araçların hareketlerinin, uzaklık ve hızlarının doğru kestirilmesi gereklidir.
Yukarıda belirtilen tehlikelerden ötürü 07-14 yaş öğrenciler böyle bir geçişi yapmaktan kesinlikle kaçınmalıdırlar.
Eğer karşıya geçeceğiniz bölünmemiş yol kesimi, trafik ışıklı bir kavşak ya da yaya geçidiyse daha güvenli bir ortam söz konusudur. Bu durumda “yayaya yayan yeşil ışık” yanarken karşıya tamamen geçmeye çalışınız. Hiç bir zaman yaya yeşil ışığına geç girmeyiniz.
Karşıdan Karşıya Geçişte Yetersiz Oryantasyon
Bu konu karşıdan karşıya geçerken eğer yeterince dikkatimizi toplamazsak karşılaşabileceğimiz riskleri içermektedir. Ayrıca karşıya geçerken neleri yapmamamız gerektiği vurgulanmaktadır. 
Cadde üzerinde her seferinde bir saniye daha fazla dursak başımıza neler gelebilir? Karşıdan karşıya geçmeyi yeterince önemsiyor muyuz?



  1.  
  2. Karşıdan Karşıya Geçişte Yetersiz Oryantasyon (Yansı 4)
  3. Bu metinde sıklıkla söz edileceği gibi trafikte bulunmak, herkes ancak özelikle siz çocuklar ve gençler için oldukça tehlikelidir. Bu tehlike, yaya olarak trafikte bulunulduğunda ve caddelerden karşıdan karşıya geçişlerde daha da artar. Bu nedenle “karşıdan karşıya geçişlerin” neredeyse bir sınav ciddiyeti ve özeni içerisinde başlaması, sürmesi ve tamamlanması gerekmektedir. Oysa ki, ilköğretim öğrencileri yaşları gereği, ortaöğretim öğrencileri ise çevre ve arkadaşlarıyla diyalogları gereği bu yoğun konsantrasyonu sıklıkla sağlayamazlar. Sizlere bu özel uyarı ve bilgilendirmenin, bir alışkanlık kazandırılana kadar sürekli yapılması gereklidir. Karşıdan karşıya geçişte, tüm dikkatin trafik ortamına yoğunlaştırılması gereklidir. Karşıya geçişin güvenli olduğu kararı verilirken ve geçiş sırasında hiç bir zaman dikkati dağıtıcı şeylerle uğraşılmamalı ve bu şekilde düşünülmemelidir. Gazete, dergi karıştırılmamalı, arkadaşlarla şaka yapılmamalı ve trafikte uyarıcı sözler dışında özel sohbet konuları açılmamalıdır. Geçiş kararı alınması ve geçiş eylemi çok hızlı, aceleci ve dağınık yapılmamalıdır. Özellikle, geçiş sırasında hızlı olunmalı, ancak koşulmamalıdır. Trafik dışı çevreye bakarak dikkat dağıtılmamalıdır. Eğer varsa, yaya geçidi işaretleri üstünden ve bulunuyorsa sinyalizasyon- durma çizgileri yönünden yürünmelidir. Trafik ortamında dikkatin dağıtılmasında bir saniye bile çok önemlidir. Bir saniye bile, kararınızı ya da geçişinizi olumsuz etkileyecek dikkat dağıtıcı işler ve düşünceler içinde olmayınız.Araçlara Olan Mesafenin ve Araç Hızlarının Yanlış DeğerlendirilmesiŞimdi araçların hızlarını ve bize olan mesafesini nasıl kestirebiliriz, eğer kestiremezsek ne tür tehlikelerle karşılaşabiliriz konusunu birlikte işleyeceğiz. Kazalardan sonra “anlamadım nereden çıktı, birdenbire arabayı yanı başımda gördüm” gibi ifadeler kullanan kişilerle karşılaştınız mı? Sizce neden bu tür ifadeleri kullanmış olabilirler?
  4. Araçlara Olan Mesafenin ve Araç Hızlarının Yanlış Değerlendirilmesi (Yansı 5 ve 6)
Karşıdan karşıya geçişlerde sıklıkla tereddüde düşülen konu, yaklaşan araçların hız ve mesafeleridir. Şehir içlerinde izin verilen maksimum hız 50 km/sa.’dir. Bu hızda, 1 saniyede katedilecek mesafe yaklaşık 14 metredir. Oysa, çoğu kez sürücülerin bu hız limitlerinin üzerinde seyrettikleri ve bazı büyük şehirlerimizde varolan kent içi çevre yollarında,bu hızların 100 km/saatler seviyesine çıkabildiği gözlenmektedir. Bu durumda aynı aracın 1 saniyede katedebileceği mesafe yaklaşık 28 metre olmaktadır. 
Bu nedenlerle, karşıya geçişte yaklaşan trafikle ilgili doğru bir hız ve mesafe tahmini yapmak yaşamsal önemdedir. Bu yeteneğinizi geliştirmeye çalışınız. Güvenli alanlarda, örneğin evinizde, caddedeki trafiği, önceden saptadığınız mesafeler ve bir saat yardımıyla gözleyerek, hızlar ve mesafeler üzerine uygulamadan dersler çıkarmaya gayret ediniz. 
Geçişe Başlarken Araç Sürücülerince Gördüklerini Garantilememek, Park Edilmiş Araçların arasından Geçiş 
Biz araç sürücülerini gördüğümüz halde onlar bizi görmüyorsa ne tür riskler ortaya çıkabilir konusunu ele alacağız. Ayrıca park edilmiş araçların arasından geçildiğinde neler olabilir konusu üzerinde duracağız. 
Sizce sürücüler her zaman yayalara yeterince dikkat ediyorlar mı? Bu konuda başınıza bir olay geldi mi?6- Geçişe Başlarken Araç Sürücülerince Görüldüklerini Garantilememek; Park Edilmiş Araçların Arasından Geçiş (Yansı 7, 8) Başlık anlaşılmıyor
Karşıdan karşıya geçişte; eğer yaya geçidi trafik ışıklarıyla kontrol edilmiyorsa, araç sürücülerinin sizi gördüğünden emin olmanız gerekir. Bu durumda durmuş, ya da durmak üzere olan araç sürücüleriyle bir göz kontağının sağlanması gereklidir. Bunun çoğu kez, el ve baş hareketleriyle desteklenmesine gerek yoktur. (Yansı 7)
Türkiye koşullarında sinyalize olmuş yaya geçitlerinde de, göz kontağı sağlanması yararlı olabilir. Sürücülerin, bu tür yerlerde bile, yaya güvenliğine yererince ve kurallar çerçevesinde özen gösterdikleri söylenemez. Bu nedenle, sürücülere kendinizi göstermeniz ve niyetinizi belli etmeniz olumludur. Bütün bunların kaldırım üzerinde size ve sürücüye özel dikkat dağıtıcı ortamlardan yaratmadan yapılması gerekir.
Sıklıkla yapılan bir yanlış, park eden ya da durmuş araçların arasından, çevreyi kontrol etmeden yola fırlamanızdır. Bu son derece tehlikelidir. Bunun yerine, mutlaka çevreyi geçiş öncesinde kontrol edebileceğiniz ve çevrenin de sizi izleyebileceği kesim ve ortamlardan karşıya geçiniz. (Yansı 8)
Viraj/Kavşak Nedeniyle Yetersiz Görüş Olan Kesimden GeçişKonumuz yetersiz görüş olan kesimler nasıl anlaşılabileceği ve bu tür caddelerden niçin geçiş yapmamamız gerektiğidir?
Gözlerinizi kapatarak karşıya geçmeniz mümkün mü? Yetersiz görüş olan kesimler bunun gibidir. Bu kesimlerin nasıl anlaşılabileceğini öğrenirsek hem kendimizi hem başkalarını korumuş ve uyarmış oluruz. 
  1.  
  2. Viraj / Kavşak Nedeniyle Yetersiz Görüş Olan Kesimden Geçiş (Yansı 9)
Karşıdan karşıya geçeceğiniz kesim, hemen yakınınızdaki viraj ya da kontrolsüz bir kavşak nedeniyle yetersiz görüşe sahip olabilir. Bu tür durumlarda, yaklaşan araçların hız, mesafe ve manevralarını izlemek ve tahminde bulunmak güçleşir. Sonucu ise, çoğu kez trafik kazalarıyla sonuçlanabilecek tehlikelerdir. Önemli olan, geçiş yapmak istediğiniz bölümün bu tür özelliklere sahip olduğunun öncelikle sizler tarafından ayırtedilmesidir. İzlediğiniz resimler, böyle bir fikrin sizde oluşmasına yardımcı olacaktır. Sizlere bazı uzaklıklar vererek karışıklıklara neden olmak istemiyoruz. Ancak, araçları ve manevralarını bulunduğunuz noktadan görememek yararlı bir ölçüt olabilir. 
Bu tür yerlerden geçiş yapmamaya gayret ediniz Görüşü uygun, yaya geçitli ya da trafik ışıklarıyla kontrol edilen bir kavşağa veya geçide ulaşmaya çalışınız. Bu bölgelerde güvenli bir geçiş tarifi vermek olanaklı değildir.
Kaldırımda Yeşil Işığı Bekleme Yeri 
Bu konu kaldırımda yeşil ışığı nerede beklemek gerektiğini ile ilgilidir. 
Çok basit gibi görünmesine rağmen yeşil ışığı bekleme yeri konusunda bir çok kişi hata yapmaktadır. Bu konuyu işlediğimizde güvenli bir şekilde yeşil ışığı beklemeyi öğrenmiş olacağız.
  1.  
  2. Kaldırımda Yeşil Işığı Bekleme Yeri (Yansı 10)
Trafik ışıklarıyla yönetilen bir kavşakta, yaya geçişi için ayrılmış bandı kullanmamız gerektiğini, yayalara yanacak yeşil ışıkta karşıya geçmemiz gerektiğini biliyorsunuz. Peki bize yanacak yeşil ışığı nerede beklememiz gerektiğini biliyor musunuz? "Elbette biliyoruz" diyeceksiniz. "Kaldırımda"! Bu doğru, kaldırımda bekleyeceksiniz. Asla taşıt trafiğine ayrılmış yol üzerinde beklemeyeceğiz. Ancak sıklıkla yaptığımız yanlış şudur: Yine kaldırımdayızdır. Ancak farkında bile olmadan bir ayağımızı yol üzerine atmış olabiliriz. Ya da kaldırımın o kadar yola yakın kenarına gelmişizdir ki, yanımızdaki bir arkadaşımızın ya da herhangi birinin bilerek ya da bilmeyerek ufak bir dokunmasıyla kendimizi yol üstünde bulabiliriz. Bunun ne kadar tehlikeli olabileceğini düşünebiliyor musunuz? O halde ne yapmamız gerekiyor?
Yanıtı çok basit. Yeşil ışığı öncelikle mutlaka kaldırım üzerinde ancak araç trafiği şeritlerinden uzak, güvenli bir köşesinde beklememiz gerekiyor
Trafik Işığının Yeşil Sürecine Çok Geç Girmek
Yayalara yeşil ışığın yanma süresi geçilen yolun uzunluğu dikkate alınarak saptanmıştır. Bu nedenle yeşil yandıktan çok sonra karşıya geçmeye çalışıldığında nelerle karşılaşabileceğimizi işleyeceğiz.
Siz daha yolun ortasındayken kırmızı yanarsa acele edersiniz. Peki aynı zamanda sürücüler de acele eder mi? Ederse ne olur?
2- Trafik Işığının Yeşil Sürecine Çok Geç Girmek (Yansı 11)
Karşıdan karşıya geçmek için, trafik ışıklarını göreceğiniz kaldırım başına geldiniz. Size yeşil ışık yanmasını beklediniz ve yanınca karşıya geçtiniz. Peki, bazen şu anlatacağım durumlarla karşılaşmıyor muyuz? Yaya geçidinin başına geldiniz yeşil ışık yanıyor, ancak onun ilk yandığı anı görmemişiniz. Ya da, bu noktaya yaklaşırken, görüşünüz öylesine açık ki, çok önceden yeşil ışık yandığını fark ettiniz hatta onlarca kişide sizden önce geçişini tamamladı ve karşıya geçti. Siz, bütün bu olanlardan sonra yol kenarına geldiniz. Size şunu öğütlüyoruz. Karşıya geçmek için çok kısacıkta olsa bir kez daha düşününüz. Eğer, geçişinizi o an yanmakta olan yeşil ışık süresince bitiremeyeceğinize karar verirseniz, lütfen geçişinizi bir sonraki yeşil ışığa erteleyiniz. Kendinizi olası tehlikeli bir duruma atmak yerine ( siz yolun ortasındayken, size kırmızı yanması ve bazı aceleci sürücülerin hareket etmesi gibi) bir kaç dakika gecikmiş olun, bir şey yitirmezsiniz.
Bazen de şöyle olur. Kaldırımın başında size yeşil ışık yanmasını bekliyorsunuz. Bu arada, arkadaşlarınızla sohbet ediyorsunuz. Bir bakıyorsunuz ki, yeşil ışık çoktan yanmış, yanınızdaki kalabalık karşıya geçmiş bile. Haydi aceleyle caddeye atıyorsunuz kendinizi çocuklar. Sözün özü şu: Size yanacak yeşil ışığı bekleyiniz ve bizlere tanınan bu güvenli geçiş aralığını doğru kullanınız, bu aralığın ortasında geçişe başlamamaya özen gösteriniz. 
Trafik Işıkları Çalışırken de Araçlara Dikkat
Burada işleyeceğimiz konu trafik ışıkları çalışırken de bazı risklerin mevcut olup olmadığıdır.
Araçlara kırmızı ışık yanarken bazı sürücüler yinede geçiş yapabilirler mi? Buna kesinlikle evet diyebiliriz. O halde trafik ışıkları çalışırken de tetikte olmamız başımıza istenmeyen kazaların gelmesini engelleyecektir. . 
3-Trafik Işıkları Çalışırken de Araçlara Dikkat! (Yansı12)
Bir başka dikkat göstereceğiniz konu ise, trafik ışıklı kavşaklarda, yayalara yeşil ışık yanarken, aynı zamanda sola ya da sağa dönen bazı araç hareketlerine de yeşil ışık yanmış olabileceğidir. Bu çok yanlış bir düzenlemedir ancak ne yazık ki bazen uygulanmaktadır. Bu koşullarda dahi, önceliğin yaya geçişlerinde olduğu doğrudur. Ancak, siz yine de tedbirli olup, bu tür kavşaklarda çok daha dikkatli bir biçimde geçişinize başlayıp, tamamlayınız. 
Trafik Işıkları Çalışırken Polisin Kavşağı Yönetmesi
Şimdi işleyeceğimiz konu trafik ışıkları çalışırken ışıkları değil trafik polisinin işaretlerinin takip edilmesi gerektiği hakkındadır. 
Özellikle akşamları geniş bulvarlarda polislerin hareketlerini izlemek oldukça zordur. Hele birden fazla polis varsa işimiz iyice zorlaşabilir. Ancak ışıkları dikkate almayıp polislerin işaretlerini izlemek işimizi çok kolaylaştıracaktır.
  1.  
  2. Trafik Işıkları Çalışırken Polisin Kavşağı Yönetmesi (Yansı 13)
Bazı kentlerimizde, değişik zamanlarda çeşitli gerekçelerle trafik ışıkları çalışırken, trafik polisi kavşağı yönetmektedir. Size öğretilen trafik kurallarından anımsayacağınız gibi, bu durumda uymanız gereken trafik polisinin işaretleridir. Keşke bu durumlarda, polisimiz sinyalizasyonu çalıştırmasa ve siz ve sürücüler karışıklığa düşmese. Çünkü biliyoruz, bazı kavşaklar bir noktadan yönetilmeyecek ve yöneten kişinin her köşeden görülemeyeceği kadar büyük. Ancak, polis işaretini izlemeyi unutmayın, bu işaretin sürücülerce algılandığından emin olun. Bu şartlarda eğer geçişiniz güvenli ise, hareket edin.
Kaldırımın Olmadığı Ya da Kısıtlandığı Alanlarda Yürüme
Bu konuda kaldırımın olmadığı ya da kısıtlandığı yerlerde yürürken nelere dikkat edilmesi gerektiği ve ortaya çıkabilecek riskler açıklanacaktır. Ayrıca gündüz ya da gece bu tür durumlarda alınabilecek önlemler vurgulanacaktır. 
Kaldırımda yürümekte zorlandığı için araç sürücüleriyle kavga eden insanlarla karşılaşmışsınızdır. Bu tür durumlarda siz ne yapıyorsunuz. Almanız gereken önlemleri öğrenmek size yardımcı olacaktır.
Konu 1.2: Diğer Yaya Hareketleri
  1.  
  2. Kaldırımın Olmadığı Ya da Kısıtlandığı Alanlarda Yürüme (Yansı 14)
Özelikle iki küçük yerleşim yeri arasındaki taşıt yollarında bazen kaldırım olmaz ve yolun hemen yanlarında dar banketler bulunabilir. Şaşırtıcıdır ve ne yazık ki bazen şehir ya da kasabanız içinde de böyle caddeler bulunabilir. Bazen de ağabey ve ablalarınız araçlarını kaldırım üzerine park etmişler ve sizlere yürümek için çok sınırlı bir yer bırakmışlar, bazen onu bile unutmuşlardır. Ne yapacaksınız? Öncelikle bu tür yolları kullanmamanızı söyleyeceğiz. Mutlaka kullanacaksanız ya da birden böyle bir durumla karşılaştınız? Yolunuz her iki tarafında da siz yayalara ayrılan imkanlar birbirinin aynı. Yani sağ, soldan daha güvenli değil. Hemen yolun soluna geçin ve yolun sol tarafındaki, kaldırım ya da banketleri kullanın. Böylelikle yürürken karşıdan gelen trafiği görme ve olası tehlikelere biraz önlem alma şansınız olacaktır. Düşünün sağda yürürseniz, arkanızda gözünüz yok ki, gelen araçları fark edebilesiniz! Çocuklar, gençler. Biliyoruz, ülkemizde yaygın değil ve şimdilik bulunmuyor. Ancak bakarsınız yakında satılabilir. Yaya reflektörlerinden söz ediyoruz. Bunlar üzerlerine gelecek ışıkları yansıtacak özellikte, giysinize takılabileceğiniz küçük parçalardır. Hani bazen, bisikletlerimizin tekerlerine taktığınız şeyler gibi. Özellikle alacakaranlıkta ve gece yürürken bu tür reflektörlerin, sürücülerce fark edilmenizde çok etkili oldukları bilinmektedir. Uygulayabileceğiniz, bir diğer basit önlemde yine karanlıkta, ışığı daha fazla yansıtan sarı vb. renkli giysi ya da ceketleri giymektir. 
Kaldırımda Yalnız ve Ebeveynle Yürüme
Kaldırımda yürürken trafik şeridinden uzak bölgeyi seçmemiz niçin önemlidir? Bu konuda duyarlı olmak gerektiği vurgulanacaktır.
Etrafınızda hız kurullarına uymayan yüzlerce sürücü varken kaldırım yerine yolda yürümek çok kötü kazalarla karşılaşmamıza yol açabilir. Peki kaldırımlar da doluysa ne yapılabilir?




  1.  
  2. Kaldırımda Yalnız ve Ebeveynle Yürüme (Yansı 15) Biraz önce, yeşil ışığı beklerken, yolun kenarına çok yaklaşmamanız gerektiğini belirtmiştik. Kaldırımda yürürken de benzer bir tedbir gerekli ve elbette yararlı olabilir. İster yalnız olalım, isterse anne ve babamızla birlikte; kaldırımda yürürken trafik şeridinden uzak bölgeyi seçmeliyiz. Özellikle küçük kardeşlerimiz aileleri ile birlikteyken, mutlaka kaldırımın binalara yakın bölümünden yürümeliler. Bazen büyükler bunu unutursa, lütfen siz hatırlatınız. 
  3. Yol Üstünde ya da Yolla Teması Olacak Yerlerde OynamaŞimdi yolda ya da yola yakın yerlerde oyun oynamanın yol açabileceği tehlikeler üzerinde duracağız. Yolda oyun oynayan bir tanıdığınızın başına bir kaza geldi mi? Oyun oynamak mı? Kaza geçirmek mi? Hangisi tercih edilir sizce?
  4. Yol üstünde ya da Yolla Teması Olacak Yerlerde Oynama (Yansı 16)
  5. Oturduğumuz mahallede, sokak aralarında özellikle futbol maçı yapmış ve değişik oyunlar oynamışızdır. Bunu sizlerde yapıyorsunuz, çünkü hepimize oyun oynayacak bahçe ve alanlar giderek azalıyor. Ancak, bugünün gençleriyle farkımız belki de bizlerin zamanında bu kadar fazla taşıt trafiği bulunmuyordu. Oysa şimdi, mahalle aralarındaki yollarda bile hızla giden birçok araç görüyoruz. Bu nedenle, sokak, cadde üzerlerinde top oynamayalım. Biraz daha yürüyerek, eğer varsa semt sahaları ya da daha güvenli alanlara ulaşalım. Top oynadığınız alanın güvenli olması, ancak topunuzun sık sık caddeye kaçmasının ne kadar büyük tehlikeler yarattığını sizler de biliyorsunuz. O zaman, bu tür yerlerinde uygun olmadığını görüyoruz. Büyüklerinizden yardım isteyerek mahallenizde en uygun olan bir ya da birkaç sokağın, “taşıt trafiğine kapalı olan yol” haline getirilmesi için ilgililere dilek ve önerilerinizi de götürebilirsiniz. Bunu unutmayın.Okulla Ev Arasında Güvenli Yürüme Güzergahının SeçilmesiOkula yürüyerek gidenler için en güvenli güzergah seçimi nasıl yapılmalıdır?Sizce öğrenciler evden okula giderken en kısa yolu mu yoksa en güvenli yolu mu seçerler? Niçin?
  6. Okulla-Ev Arasında Güvenli Yürüme Güzergahının Seçilmesi (Yansı 17)
Şimdiye kadar ki konuşmalarımızda birkaç kez söz ettik. Belki de konumuza buradan başlamalıydık. Arkadaşlar, özellikle ilköğretim öğrencisi kardeşlerimiz için karşıdan- karşıya geçişlerin ve yaya olarak trafikte bulundukları yerlerin çok ama çok önemli olduğunu bir kez daha söylemeliyiz. Sizlerin trafikte bulunma nedeniniz genellikle ev ile okullarınız arasındaki yolculuklarınızdır. Bu yürüme güzergahını belki de farkında olmadan seçiveririz. Çoğunlukla yaptığımız şudur. En kısa yoldan gitmek ve dönmek. İlk bakışta yanlış bir seçim de değildir. En azından trafikte az zaman geçiriyorsunuz demektir. Ancak bu kısacık yolda, sizin için büyük tehlikeler taşıyan bir ya da birkaç kez caddeden karşıya geçiş bulunabilir. Belki de, hep kaldırımlar üzerine parklar yapılmış bir sokaktan yürüyorsunuzdur. O zaman, bu tehlikelerin yer almadığı ya da daha az olduğu, belki biraz daha uzun ancak daha güvenli bir yeni yolu bulamaz mıyız. Belki de bulabiliriz. Yapacağınız şey şudur: Ailenizle, varsa bir küçük şehir planı da kullanarak yeni yolları konuşmak ve en güvenli olanına karar vermek. 
Bu yoldan öncelikle bir kez de ailenizle yürüyerek, seçiminizin doğru ya da daha güvenli olduğunu kontrol ediniz. Sonra da, çok önemli bir neden olmadıkça (kaza, yol kapanması gibi.) bir daha güzergahınızı değiştirmeyiniz. Eğer herhangi bir nedenle, sonraki günlerde, kullandığınız yolda tehlikeler yaratacak gelişmeler olursa o zaman ailenizle bir daha düşünebilirsiniz. Belki de vazgeçtiğiniz kısa yolda ya da bir diğerinde bu kez de güvenliğinizi artıracak bazı olumlu değişimler olmuştur. Örneğin daha önce trafik ışıklarıyla kontrol edilmeyen bir kavşağa, trafiği yöneten ışıklar konmuştur. Belki, kaldırımda araç parkları önlenmiştir. Belirli bir kesim de olmayan kaldırımlar, eklenmiş olabilir. Bütün bunlar sizin güvenliğinizi artıracak gelişmelerdir. Bazen tersi de olabilir. Uzun bir süreyle, karşıdan karşıya geçtiğiniz kavşaktaki trafik ışıkları çalışmayabilir. Ya da, bir nedenle sizin yolunuzdaki trafik çok artmıştır. İşte bu saydıklarımızda, sizin güvenliğinizi olumsuz etkiler ve ilk seçiminizi tekrar değerlendirme zamanınız gelmiştir. 
Servise Binmek İçin ya da İndikten Sonra Karşıya Geçiş
Servislere güvenli biniş ve inişler için neler yapabiliriz? Şimdi hep birlikte bu konuyu ele alacağız. 
Öğrenciler servise hep geç kalırlar nedense. Böyle durumlarda çok acele ettiğimizde başımıza gelecekleri düşünmek bile istemeyiz. Ancak bu tür kazalar çok sık oluyor ve bundan kurtulmak için yapılabilecek şeyler olmalı
KONU 3: OTOBÜS/ SERVİS YOLCUSU OLARAK RİSKLER







  1.  
  2. Servise Binmek İçin ya da Servisten İndikten Sonra Karşıya Geçmek
  3. (Yansı 18-19)Hemen birçok şehirde, yerleşimlerin gelişimi ve trafiğin artmasıyla, evden okula ya da okuldan eve gitmeniz için okul servisleri çalıştırılmaya başlanmıştır. Belki de birçoğunuz bu servisleri kullanıyorsunuz. Şimdi ki konumuz, bu servislere binerken ve indikten sonra nasıl davranmamız gerektiği ile ilgili. Genel olarak şunu unutmayın. Servis araçlarınızın her dört tarafından yaklaşık 3’er metrelik mesafeler, araçla ilgili potansiyel tehlike alanlarıdır. Kaldırım üzerinde, güvenli bir yerde servisi bekliyorsunuz. Ya da daha da kötüsü, geç kaldınız. Evinizden servisinizin kornasını duydunuz ya da pencereden gördünüz. Hemen aşağıya iniyorsunuz. Çoğunlukla da servisi yakalamak için hızla, dikkatsizce karşıya geçiyorsunuz. Yaptığımızın ne kadar tehlikeli olduğunu yinelemeye gerek var mı? O sırada aniden geçen bir başka aracın yaratacağı tehlikeler çok açık.Şimdi birde servisten indikten sonrasını düşünelim. Bazı arkadaşlarınız çevresini ve yoldaki trafiği hiç kontrol etmeden, bazen duran servisin önünden kendisini yola atar. Hani trafiği kontrol ettikten sonra karşıya geçecektik? Hemen unutuverdik. Sevgili çocuklar, gençler. Ne kadar telaşlı ve dalgın olursanız olun, lütfen dikkatinizi toplayın ve karşıdan karşıya geçerken yapmanız gerekenleri unutmayın. Mutlaka, trafiği kontrol ederek en güvenli yerden dikkatlice karşıya geçiniz. Bu konuda, servis şöförü ağabeyinizle de konuşmayı ve sizi hataya düşürecek davranışlardan kaçınmasını ve bazen de sizleri onun uyarması gerektiğini siz ona hatırlatın. Daha güvenli bir yerde durması, imkan varsa, sizi kaldırım üzerinden almak şartı ile, sizin bulunduğunuz yol kenarına yanaşmasını isteyebilirsiniz ondan. Bundan başka yapacaklarınızda var. Mümkünse, zamanınızı doğru kullanıp, evinizden gecikmeden çıkıp, servisinizi kaldırımda bekleyiniz.Okula giderken taşıdığınız ders malzemesinin bile trafik güvenliğinizle ilişkisi vardır. Mümkünse ağızları özenle kapanmış ve taşıması kolay ve alışık olduğunuz çantalar kullanınız. Araçlardan binerken, inerken ya da indikten sonra yürürken düşürebileceğiniz malzemeler, sizi hemen hiç düşünmeden yerden onları almaya yöneltecektir. İşte, servisiniz çevresindeki potansiyel tehlike alanlarında bu başınıza gelirse, servis sürücüsünün ya da diğer sürücülerin sizi farketmeme olasılıkları vardır. Servisin hemen arkasında böyle bir olay meydana geldiğinde, belki de geri manevrayla yola çıkacak servis şoförünüzün sizi görmeme olasılığı çok yüksektir. Bu nedenle, asla elinizde kitap, defter taşımayınız, ağızları açık çantalarla hareket etmeyiniz. Araç sürücülerine de anlatacağımız, onlarında böyle durumlarda üzerlerine düşen görevler var ancak siz yine de sizin için gerekli tedbirleri kendiniz alınız ve dikkatli olunuz. Bu uyarılarımız her türlü taşıta binen ve inen tüm arkadaşlarınız için geçerlidir. Özellikle araçları ve bu özel konumuzda servisleri kullanırken giyeceğimiz giysilerin seçiminde bile özenli davranmalıyız. Kolaylıkla takılabileceğimiz elbise aksesuarları, atkılar vb. bize beklenmeyen tehlikeler yaratabilir.Serviste, Otobüste Yolculuk Sırasında DavranışlarServislerde yolculuk yaparken ne tür kazalarla karşılaşabiliriz ve bunlar nasıl önlenebilir? Şimdi bu konuyu açalım biraz. Servisler kalabalık olabilir; yol uzun olabilir. Tüm bunlar servislerde can güvenliğimizi tehlikeye atmamızı gerektirmez. Servislerde trafik kurallarına uygu bir şekilde oturduğumuzda belki de zamanı daha verimli geçirebiliriz. Ne dersiniz?
  4. Serviste, Otobüste yolculuk Sırasında Davranışlar (Yansı 20)
Okul servisleri ya da otobüsler içinde bazen kısa, bazen de uzun yolculuklar yapıyoruz. Çoğu kez hepimiz görüyoruz. Bazı arkadaşlarınız, koltuklarda oturmayıp, ayakta duruyor. Şöförün bulunduğu bölüme yaklaşıp, ön cam kenarına ilişiyor. Bazen hareket halindeki taşıtın penceresinden, başını ve ellerini çıkarıyor. Bunlar kesinlikle yapılmaması gereken, çok tehlikeli davranışlardır. Bu durumlarda, sürücünün ani bir manevrasında ya da frene başvurmasında bütün dengenizi yitirip, şiddetle yere düşebileceğinizi, kafanızı ve vücudunuzun başka yerlerini çarpıp, çok tehlikeli bir biçimde yaralanacağınızı size bir kez daha hatırlatıyoruz. (Yansı 20) 
Ne yapmamız gerekiyor. Elbette koltuklarda oturup ve özellikle ön koltuklarda varsa emniyet kemerinizi bağlamanız gerekiyor. Araç tamamen durmadan, ayağa kalkmamanız lazım. Eğer serviste tüm koltuklar dolu olduğu için ayakta kalıyorsanız, lütfen ailenizi ve okul yöneticilerinizi bilgilendiriniz. Kesinlikle, araç pencerelerinden, dışarı sarkmayınız, kollarınızı ve başınızı çıkarmayınız. Dengenizi kaybedebileceğiniz gibi, yanınızdan geçen bir başka araçta size çarpabilir.
Read more

İstiklal Marşı'nın Analizi - İstiklal Marşının Anlamı ve Önemi

İstiklal Marşı’nın son kıt’ası hariç diğer kıt’aları işgal dönemini anlatır. Bu nedenle bu kıt’alarda; ümit, teşvik, öğüt gibi milli hisleri güçlendirecek unsurlar vardır. Son kıt’ada, işgalden kurtuluş ve zafere ulaşmış olmanın verdiği coşku ve gurur aktarılır. 

1. KIT’A

1.MISRA: Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;


İstiklal Marşı “ Korkma!” sözüyle başlar. Türk milletine “Endişen yersiz..” mesajı verilir. Türk milleti endişe içindedir. Tutunacak dal aramaktadır. Çünkü işgal altındadır. Uzun süren savaşlar nedeniyle yetişmiş asker( Sadece Çanakkale’de verdiğimiz şehitleri bile düşünürsek…), silah, cephane, yiyecek, giyecek ve baş(lider) sıkıntısı çekmektedir. Tüm bunların yanında morali çökmüştür. İşgalin verdiği acı onun endişesini artırmaktadır. En büyük korkusu, bağımsızlığını kaybetmektir. Şair burada Türk ulusuna ümit vermektedir. 

“Al sancak sönmez.” diye kurallı bir cümle oluşturduğumuzda, “ sönmez” sözü nedeniyle Türk Bayrağı’nın yanan bir aleve (renginden ve dalgalanışından) benzetildiğini ve bu alevin sönmeyeceğini anlayabiliriz Türk Bayrağı yanan bir alev gibi alacakaranlığı aydınlatmaya devam edecektir. Neden alacakaranlık dedik? “ Şafak”sözcüğü Arapçada güneşin batmak üzere olduğu an anlamına gelir. Türkçede ise tam tersi, doğmak üzere olduğu andır. Şair İstiklal Marşı’nın 1. kıt’asındaki “şafak”ı Arapça anlamıyla; son kıt’asındaki “şafak”ı ise Türkçedeki anlamıyla kullanmıştır. Neden 1. kıt’ada güneşin batışı anlamına gelir? Çünkü burada Türk devleti işgalden dolayı; batmak üzere olan güneşe benzetilmiştir. Türk devleti güneş’le; bu devletin içinde bulunduğu hal de şafak’la özdeşleştirilmiştir. Alev karanlığı aydınlatır. Alev (yani Türk Bayrağı) eskisi gibi güçlü dalgalanmamaktadır; bu nedenle “ yüzen” sözcüğü kullanılır. Alev güçlü yanıyor olsaydı dalgalanırdı( bkz. 10. kıt’a). Şair aslında şunu söyler.

“Endişelerinde haklısın; her şey kötü görünüyor: Ama korkma, Türk bağımsızlığının sembolü olan bu bayrak asla gönderden inmeyecektir.”


2.MISRA: Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

Bu mısrada da şair, “sönmek” sözcüğünü rastlantı olarak kullanmamıştır. “En son ocak sönmeden (burada “ocağı sönmek” deyimi kullanılmıştır.) yani ocağı temsilen aile; yok olmadan dağılmadan, ya da başsız kalmadan Türk milleti yok olmaz” denmiştir.“ Ocağı tütmek” deyimi de aynı cümlede yer almaktadır. Yani yaşamını sürdürebilecek durumda olmak. Toparlarsak, “Son aile, son kişi yok olana kadar ümidini kaybetme; çünkü tümüyle yok edilmeden bu millet esir alınamaz” denmiştir.


3.MISRA: O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;


“O” zamiri Türk Bayrağı’nı işaret eder. Bu mısrada “Yıldızı parlamak” deyimi kullanılmıştır. Bu deyimin anlamı; bulunduğu durumdan çok daha iyi bir duruma gelmek, herkes tarafından tanınmak, ün kazanmak, takdir edilmek vb. dir. Türk Bayrağı’nda bulunan yıldıza da atıf yapılmıştır. Buradaki yıldız, Türk milletinin geleceği(istikbali ) anlamındadır. Şair sonuç olarak Türk milletine öyle der: “ Türk milletinin geleceği, bayrağında bulunan yıldız gibi hep parlak ve şanslı olacaktır.”


4. MISRA: O benimdir, o benim milletimindir ancak.

“ O” zamiri yine Türk Bayrağı yerine kullanılmıştır. Bu mısrada açık olarak kastedildiği gibi; her bağımsız milletin, bu bağımsızlığı simgeleyen bayrağı vardır. Ve hiçbir millet bir başka ulusun bayrağına özenmez. Türk milletinin bayrağı da sadece Türk milletine aittir. 


2. KIT’A

1.MISRA: Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!


Bu kıt’ada ve mısrada Türk Bayrağı kişileştirilmiştir. Yani bayrak bir insana benzetilmiştir. Hem de hilal kaşlı, güzel, nazlı bir sevgiliye…Bu sevgili bir genç kızdır. Ancak yüzünü ve hilal kaşlarını çatmıştır. Sanki olan bitenden hoşnut değildir. İstedikleri, bekledikleri olmadı diye naz yapmaktadır. 

Elbette şair burada benzetme ve kişileştirme gibi san’atları kullanarak şiiri süsleme yoluna gitmiştir. Bu tarz süslemeleri şiirin bütününde görmek mümkündür. Şair ümitsiz ve endişeli bulduğu Türk milletine bu yolla yalvarmakta ( Kurban olayım…), onlara ümit vermektedir.


2. MISRA: Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet bu celal?

Şair kişileştirmeye devam ediyor ve bayrakla konuşmayı sürdürüyor. Türk milleti kahramandır. Türk ırkı kahramandır. Böyle bir ırka yüzünü asamazsın, gülmelisin. Bu öfken, bu hiddetin niye? 

Bu mısralarda şair ümidini kaybetmek üzere olanlara kızıyor ve onlara Türk milletinin geçmişini hatırlatarak; kendilerine gelmelerini istiyor. Nitekim Kurtuluş Savaşı öncesi ümidini kaybedip “Bazı ülkelerin mandalığını kabul edelim” diyenler çıkmıştır bu milletten ve yönetenlerden… Şair bir bakıma onlara olan kırgınlığını dile getiriyor.

Şair kişileştirmeye devam ediyor ve bayrakla konuşmayı sürdürüyor. Türk milleti kahramandır. Türk ırkı kahramandır. Böyle bir ırka yüzünü asamazsın, gülmelisin. Bu öfken, bu hiddetin niye? Bu mısralarda şair ümidini kaybetmek üzere olanlara kızıyor ve onlara Türk milletinin geçmişini hatırlatarak; kendilerine gelmelerini istiyor. Nitekim Kurtuluş Savaşı öncesi ümidini kaybedip “Bazı ülkelerin mandalığını kabul edelim”diyenler çıkmıştır bu milletten ve yönetenlerden… Şair bir bakıma onlara olan kırgınlığını dile getiriyor. 


3.MISRA: Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…


Türk milleti asırlar boyu savaşlarda niye kanını döktü? Niye canını verdi? Bağımsızlığını sürdürmek ve bağımsızlığının sembolü olan bayrağını tüm dünyada güçlü bir biçimde dalgalandırmak için… Hiç kimse canını bir hiç uğruna vermez. Canını bağımsızlık uğruna, özgürlük uğruna düşünmeden verenler sonunda bu milletin ümitsizliğe kapıldığını görürlerse haklarını helal ederler mi? Üstelik can hakkını… Bunun bedeli ancak aynı biçimde can verilerek ödenir. 


4. MISRA:Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal!


İslami inanca göre Allah ; Allah , vatan, millet, adalet, insanlık adına canını vermeyi helal saymıştır. Bu uğurda can vermeye hazır olanlara ya da mücadele edenlere; korkmamalarını, eninde sonunda isteklerine kavuşacaklarını; çünkü Allah’ın onlarla beraber olduğunu müjdelemiştir. Buna inanan Türk milletinin, bağımsızlık hakkıdır. Bu mutlaka olacaktır.


3. KIT’A

1 MISRA: Ben ezelden beridir, hür yaşadım, hür yaşarım.


Bu mısrada şair Türk milletinin başlangıcı olmayan geçmiş zamandan beri bağımsız ve özgür yaşadığını hatırlatır. Daha sonraki mısralardan da anlaşılacağı üzere Türklerin ana yurdu Orta Asya’dan çıkışları ve dünyaya yayılışları bu kıt’anın ana konusudur.

2.MISRA: Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Bu mısrada da Türk’ün öz güvenine vurgu yapılmaktadır. Öyle ki, tüm dünyanın bildiği bir gerçek vardır; Türk esir alınamaz. Bunu bildiği halde Türk’ü esir almayı düşünen olsa olsa bir delidir. Hem de aşırı, ölçüsü olmayan bir akılsızdır. Bu milleti esir almayı düşünen biri çıkarsa şaşarım. Çünkü böyle bir şeyin olması imkânsızdır.

3.MISRA: Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım,

“ Bent” suyu kontrol altına almak için yapılan set anlamına geldiği gibi kendi tesir ve emri altına alma anlamına da gelir. Bu mısrada her ikisi de kastedilmiştir. Türk akınları çok güçlü akan suya(sele) benzetilerek, Türk’ün önüne hiçbir engel konulamayacağını; eğer konulursa bu milletin onu aşıp geçeceğini söylemektedir. Nitekim coğrafi yönden de düşünürsek; Türkler her türlü engeli aşarak Anadolu’ya ulaşmışlardır.


4.MISRA: Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.

İşte bu mısrada açıkça Ergenekon Destanı’na atıf vardır. Bu destana göre Türkler yurtları dar gelince etraflarını çeviren dağları eriterek, delerek çıkmışlar ( bkz. Ergenekon Destanı) ve Avrupa içlerine kadar yayılmışlardır. Ayrıca bu göç sırasında büyük denizleri, dağları gerçek manada da geçmişlerdir. Türk akıncıları, sel gibi her engeli geçerek ilerlemiştir. Tüm bunları bilmez mi ki bu çılgınlar beni esir alabileceğini düşünürler.


4. KIT’A: 

1.MISRA: Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,



“ Garp” batı ülkeleri yerine kullanılmış bir sözcüktür. Batı ülkelerinden kasıt da işgal güçleridir. Batı ülkelerinin görülebilen her yerini, etrafını çelik zırhlı duvar( yani teknik açıdan gelişmiş silah, top, tüfek vb.) sarmış olabilir. Burada anlatılmak istenen batılı ülkelerin silah ve cephanesinin bizimkinden çok üstün durumda olmasıdır.

2.MISRA: Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Onların topları, silahları, gemileri, uçakları vb. varsa benim de Allah’a inanan ve şehit olmayı korkusuzca bekleyen ( yani yüreğimden geçenler gibi düşünen) sınırlarım ( daha doğrusu sınırımı koruyan askerim) var.

3.MISRA: Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,


“Ulusun” derken “ulumak- yani yabani hayvanın bağırması” sonraki mısrada sözü edilen canavarın bağırması kastedilmiştir. Canavar, işgal güçleridir. Bu güçlerin silahlarının sesi de canavarın ulumasına benzetilmiştir. Türk milletine “Endişe etme, canavarın silahlarından korkma. Bizim Allah’a olan inancımız onun gelişmiş silahlarından daha güçlüdür.” diyor. Bizim imanımız, bağımsızlığa olan inancımızı bu teknik üstünlük yok edemez…


4.MISRA: “ Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?

Elbette bu mısra bir önceki mısra’yla birlikte açıklanmalıdır. Batılı ülkeler medeni ülkeler olarak bilinir. Oysa onlar medeni değil, dişine bilediklerini ısıran canavarlardır. Bizi de çok ısırmaya kalktılar. En son Çanakkale Savaşında… Ancak biz onların dişlerini bir bir söktük. Şimdi tek dişleri ( yani saldırmak için son hamleleri) kaldı. Ondan da korkmuyoruz.


5. KIT’A

1.MISRA: Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.


Buradaki sesleniş Türk halkınadır. Türk halkının, Türk insanının vatan topraklarına düşmanı sokmamasını istiyor. “Alçak” yaradılışı ve soyu aşağı, soysuz anlamına gelir Şair batılı devletleri alçaklar olarak görüyor.

2.MISRA: Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.

Şair Türk milletine öğütlerini sürdürüyor. Bu mısrada geçen “hayâsız” sözcüğünün anlamı; utanma duygusu olmayan, namussuz, edepsizdir. Bir üst mısrada yurdumuza saldıran düşmanı “alçaklar” olarak adlandıran şair, bu kez onların saldırılarını da yüzsüzce, arlanmadan yapılan hareket olarak görüyor ve bu saldırının durdurulması için elinde hiçbir güç olmasa da saldır ve gövdeni kalkan olarak kullan ( kısacası öldürmek için öl) diyor.

3.MISRA: Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın,

Bu mısrada İslam’ın kutsal kitabına atıf vardır. Allah Kur’an-ı Kerim’de mazlum olan, inanan, mücadele eden kavimlerin(milletlerin) eninde sonunda zafere ulaşacağını müjdeler. Allah va’dettiğini mutlaka yapar. Öyleyse bu millet eninde sonunda zafere ulaşacaktır.

4.MISRA: Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın.

Bu mısra bir önceki dizeyle birlikte düşünülmelidir. Allah’ın va’dettiği günler, yani bağımsızlığa kavuşma mutlaka gerçekleşecektir. Bu yakın bir zamanda da olabilir, daha uzun bir zamanda da; ama sen bunları düşünmeden mücadeleni sürdür. 


6. KIT’A

1.MISRA: Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı;



Özgürken insan, üstünde yaşadığı toprakların kıymetini bilmez. Şair de tüm bu acılara tanık olmayan nesle seslenerek; onlara “ Topraklarının değerini bil.” öğüdü veriyor. Bilmesi için de tanımasını ( yani araştırmasını, düşünmesini)istiyor.

2.MISRA: Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. 

“Yıllarca süren savaşlar nedeniyle çok şehit verdik. İslami inanca göre şehitler kanlarıyla, yıkanmadan, oldukları gibi gömülürler. Bu nedenle ya da savaşlar sırasında ölenlere mezar kazma, dini vecibeleri uygulayarak gömme zamanı olmaz. Çoğunlukla toplu gömülürler. Bu yüzden kefenleri yoktur. “ anlamlarını kasteden şair, şiirin bu bölümünde toprak altında yatan şehitlerimizi unutmamamız gerektiğini dile getiriyor.


3.MISRA: Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı;

Bugün bile dedelerimizi araştırsak, hepimizin soyunda bir şehide rastlarız. Bu toprakların çocukları şehit dedelerinin torunlarıdır. Bu nedenle dedelerimizi, atalarımızı incitmek istemiyorsak; geçmişi öğrenmeli, unutmamalı ve nemelazımcı olmamalıyız. Bu toprakların nasıl kazanıldığını düşünmeden adım atmamalıyız. Yapacağımız her işte, o şehitlerin hoşnut olup olmayacağını düşünmeliyiz. Topraklarımızı satmamalıyız. 


4.MISRA: Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı.

Bu kıt’ada bir bütünlük vardır. Yaşadığın toprakları alelade bir toprak parçası gibi düşünürsen, onu menfaat uğruna rahatlıkla verebilirsin. Ama bu topraklar hiçbir maddi değere karşılık olamaz. Çünkü onlara, karşılıksız can verilerek sahip olunmuştur. Bu mısrada geçen “ cennet vatan “ benzetmesinin nedeni de yine şehitlerle ilgilidir. Biz biliriz ki şehitler cennettedir ve öldüklerinden habersizdirler. Öyleyse bunca şehit barındıran topraklar olsa olsa cennet’tir.


7. KIT’A

1.MISRA: Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?


Aslında bunca şehidi barındıran ve bu dünyanın cenneti olan bu topraklar için herkes canını feda eder. Bunun aksi mümkün değildir.( Şair burada da millete güven vermeye devam ediyor)

2.MISRA: Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!

Öyle ki, toprağı sıksan şehit fışkırır. Yani bu toprakların her karışında bir şehit yatıyor olabilir. 

3.MISRA: Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda.

Allah, benim canımı, sevdiğimi, neyim var neyim yoksa bütün malımı alsın ama…

4.MISRA: Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ama yeter ki beni vatanımdan ayrı(cüda) koymasın.


8. KIT’A

1.MISRA: Ruhumun senden ilahi, şudur ancak emeli:



Önceki kıt’ada olduğu gibi bu kıt’ada da Allah’a yakarış vardır. Rabbim, bu şehit ruhunun senden istediği şey şudur. ( Şair burada kendini vatanı için ölen şehidin yerine koyar ve ondan istekte bulunur.)

2.MISRA: Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.

“ Namahrem” sözcüğü burada “ yabancı, el “ anlamındadır. Mabet ise ibadet edilen yerdir. “ El değmek” ise bozmak, kıymetini bilmemek anlamlarına gelir. Şair, camilerin Müslüman olmayanların eline geçmemesini istiyor.


3.MISRA: Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli-

Ezan, “ Allahü ekber ( Allah büyüktür, ona bir şey lazım değildir. İbadet edilmeye Ondan başka kimsenin hakkı olmadığına inanırım) “ diye başlar ve şöyle devam eder “ Hiçbir şey Ona benzemez. Muhammed Onun peygamberidir. Allah’a ancak onun( Muhammed’in ) bildirdiği, gösterdiği ibadetlerin yaraşır olduğuna inanırım” diye devam eder. Yani ezanlardaki şahadet ( bir şeyin doğruluğuna ve gerekliliğine inanma) aslında İslam dininin temelidir, önde gelen şartıdır. Öyleyse okunan ezanlarda söylenenler, inanılan İslam dininin özüdür, aslıdır.


4.MISRA: Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

Dinin temeli olan sözlerin seslendirildiği bu ezanlar, sonsuza kadar yurdumda söylenmelidir. İslami bir ülkede ezan okunuyor olması, o ülkenin bağımsızlığının da bir kanıtıdır. 


9. KIT’A

1.MISRA: O zaman vecd ile bin secde eder – varsa- taşım,



Şair bu kıt’ada kendini bir şehit yerine koyuyor.Yukarıda saydıklarım gerçekleşirse, eğer mezarım ve mezar taşım varsa ( şehitlerimizin çoğu savaş şartları nedeniyle mezarsızdır. Olduklara yere gömülmüşlerdir. Bu nedenle mezar taşları yoktur.) ; ilahi aşka dalarak kendinden geçmiş bir durumda, sevinçle secde eder.( Bu secde aslında Allah’a şükür secdesidir.

2.MISRA: Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,

Bir önceki mısraya bağlı olarak, şair burada da kendini şehitlerin yerine koyuyor. Şehitlerin ölümü ceriha( yara ) alarak olduğu için; şair ölen şehitlerin yaralarından bile kan boşalacağını söylüyor. Ki bu kanlar mübarek kanlardır. 

3.MISRA: Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na’şım;


Kılıfından ( giysisinden) çıkmış ruh gibi, cenazem( ölü bedeni ) mezarından fışkırır.“Fışkırır” sözü bize mahşer gününü hatırlatmaktadır. 

4.MISRA: O zaman yükselerek arşa değer belki başım.


Yerden yükselen cenazem, mutluluğundan o kadar yükseğe çıkar ki belki başım arşa Allah’ın 9. kat gökte bulunduğu kabul edilen yeri ) kadar değer. (İslami inanca göre şehitler Allah’a en yakın mertebede ve öldüklerinden habersiz hesap gününü beklerler. )


10. KIT’A

1.MISRA: Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!



2.dörtlükteki nazlı hilalin yerini şimdi şanlı hilal almıştır. Çünkü bu kıt’ada zaferin kazanılmasından sonraki duygular aktarılmaktadır. Burada sözü edilen “şafak”güneşin doğmak üzere olduğu anki aydınlıktır. Çünkü yeni kurulan Türk devleti güneş gibi doğmaktadır. Türk Bayrağı da yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının sembolü olarak şanla dalgalanmaktadır.

2.MISRA: Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.

Bağımsızlık kazanıldığına göre dökülen kanlar, yitirilen canlar boşuna değildir. Bu nedenle, şehitler dökülen kanlarını helal etmişlerdir.


3.MISRA: Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal;

Bundan sonra, sonsuza kadar Türk milletine ve Türk Bayrağı’na ezilme, yok olma, tasa
yoktur.


4.MISRA: Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;

Uğruna bunca kan dökülen ve hep gönderde kalmayı( yani hür olmayı) başarmış bu bayrağın, bağımsızca dalgalanmak hakkıdır.

5.MISRA: Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal!

Allah’tan başka kimseye kul olmayan bu milletin de bağımsızlık hakkıdır.


NOT: İstiklal Marşı’mızın sözleri günümüz dünyasında da önemini sürdürmektedir. Gizli ve açık savaşların, işgallerin, haksızlıkların bitmediği günümüzde bağımsızlığını kaybeden ulusların, medeni denilen ülkelerce nasıl işgal edildiğini görmekteyiz. Bana göre bu sonsuza kadar böyle sürüp gidecektir. Öyleyse uyanık ve güçlü olmak zorundayız. İstiklal Marşı’mızı da sık sık okuyarak dünden aldığımız dersle bugünümüze ışık tutmalıyız. Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un da dediği gibi, Allah bir daha bu ülkenin evlatlarına yeni bir istiklal marşı yazmak zorunda bırakmasın. 
Read more

Kuvay-ı Milliye Ne Demektir?

Kuvay-ı Milliye,kelime olarak,halkın işgal karşısında gösterdiği direniş gücü,ulusal güç ve irade anlamındadır.
“Kuvay-ı Milliye”nin anlamının tam olarak nereden geldiğine,ilk kez ne zaman ve hangi olay üzerine anıldığına gelecek olursak:
I.Dünya Savaşı sonunda İtilaf Devletlerinin Osmanlı Devleti’ne dayatmalarla imzalattığı Mondros Ateşkes Antlaşması’nın (30 Ekim 1918) ağır maddeleriyle Türkiye’nin etkisiz halde kalması,ardından İtilafların bu antlaşmanın bir ülkeyi yok edebilecek maddelerini uygulamaya geçerek Osmanlı topraklarını işgale geçmesiyle anılmaya başlar “Kuvay-ı Milliye”…
Öncelikle,-günümüzde de “Avrupa Birliğine uyum yasaları” olarak önümüze sürülen,kabul ettirilmeye çalışılan maddeler gibi- 7. maddeye (İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehlikeye düşürecek olayların patlak vermesi durumunda, başka stratejik nokta ve bölgeleri işgal etme hakkına sahip olacaktır.) dayanılarak ülke işgal edilmeye başlandı.
İzmir ve çevresindeki ulaşım ve haberleşme olanakları denetim altına alındı,Ege ve Akdeniz kıyıları İtilaf kontrolü altına girmeye başladı.
Bu gelişmeler üzerine bölge önderleri ve Osmanlı yetkilileri bazı önlemler almışlardı.İzmir ve çevresinde Müdafaa-i Milliye,Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye ve İhtilas-ı Vatan (Vatanın Kurtuluşu) gibi örgütler kurularak İzmir’in hukuken Türkler’e ait olduğu savunulmaya başlanmıştı.
Tüm bu çabalara rağmen,”15 Mayıs sabahı İzmir’in Mondros gereğince Yunanlar tarafından işgal edileceği” haberi gelmiş ve olumsuz bir olayın gerçekleşmemesi için Türk askerlerinin kışlalardan çıkarılmaması,işgalin Anadolu’ya duyurulmaması için çeşitli tedbirlerin alınması gibi direktiflerde bulunulmuştu.
Bir taraftan İstanbul’un elindeki hakimiyeti kaybetmemek uğruna işgallere göz yumması,diğer taraftan başta İzmir olmak üzere tüm yurdun işgallere açık hale gelmesi karşısında halk,kendi tepkisini göstermek adına,birleşmeye başlamış ve “kendi kendisinin askeri” olmuştur.
İşgaller karşısında gösterilen halk direnişine “Kuvay-ı Milliye”,ulusal güç ve iradenin “eylemlerine” ise “Müdafaa-i Hukuk”(hukukun savunması) denilmektedir.
Kuvay-ı Milliye Nasıl Oluşturuldu?
Halk direnişi,kimi yerlerde silahlı olarak,kimi yerlerde örgütlenmeler ve birleşmeler,yapılan toplantılarla,kimi yerlerde gazete,bildiri ve yazılı araçlarla haklılığını göstermek ve bu fikri yaymakla gerçekleştirilmeye başlanmıştır.Askeri güçler dışında,halkın kendi oluşturduğu “halk-ordu”lar oluşturularak şehirlerin savunmaları üstlenilmiş,işgaller karşısında her türlü tepki gösterilmeye başlanmıştır…
Gizli kongreler ve topraklar üstüne alınan,toprağı bölmeye yönelik kararların haksızlığının ve Türk topraklarındaki Türk çoğunluğunun kanıtlanması adına protestolar yürütülmüş,raporlar sunulmuştur.
Burdan da anlayabileceğimiz gibi,Kuvay-ı Milliye yalnızca “silahlı örgütlenme/silahlı savunma” değildir.Bir milletin “haklılığını” göstermek adına yaptığı tüm çabaların toplamıdır…
Kuvay-ı Milliye hareketlerinin başladığı dönemde kurulan faydalı cemiyetlerin çoğunda bulunan “Müdafaa-i Hukuk” kelimesi de,”Kuvay-ı Milliye” gücünün haklarını korumaya yönelik yaptığı eylemlerin adıydı…Bu bakımdan,cemiyetler de “Müdafaa-i Hukuk”,”Muhafaza-i Hukuk”,”Müdafaa-i Vatan” gibi kavramları adlarında kullanmışlardır.
Kuvay-ı Milliye’nin Başarısı…
Türk milletinin yaşadığı her zorluğa karşın,yine de vatanına,toprağına,bayrağına ve özgürlüğüne tutkun oluşu ve bu uğurda her türlü direnişi,hareketi uygulamaya geçirebilecek cesareti ve kudreti kendinde barındırması sayesinde yapılan çalışmaların başarıya adım adım götürmesidir.Haklılığını tüm dünyaya duyurma kararlılığı ile harekete geçmiş ve büyük cesaretle bu yola baş koymuştur.Bu “Kuvay-ı Milliye ruhu” ilk önce parça parça,bölgesel olarak başlamış,daha sonra Mustafa Kemal’in üstün gayret ve çalışmalarıyla tüm yurdu içine alacak şekilde büyümüş ve millî bir özellik kazanarak başarıya ulaşmıştır.
Sonuçta “tek dişi kalmış canavar” olan Batı’ya unutulmayacak bir tokat indirilmiş ve Türk Kurtuluş Savaşı’nda tüm bu çabaların ve gayretlerin meyvesi yenilmiştir…
İşte Atatürk’ün ağzından Kuvay-ı Milliye:
“Hükümet merkezi düşmanların şiddetli çemberi içindeydi. Siyasal ve askeri bir çember vardı. İşte böyle bir çember içinde yurdu savunacak, ulusun ve devletin bağımsızlığını koruyacak kuvvetlere emrediyorlardı.
Bu biçimde yapilan emirlerle, devlet ve ulusun araçları temel görevlerini yapamıyorlardı. Yapamazlardı da.Bu araçları savunmanın birincisi olan ordu da, ‘ordu’ adını korumakla birlikte, elbette temel görevini yerine getirmekten yoksundu. İşte bunun içindir ki yurdu savunmak ve korumak olan temel görevi yerine getirmek,doğrudan doğruya, ulusun kendisine kalıyordu…İşte buna Kuvay-ı Milliye diyoruz.”

Günümüzde Kuvay-ı Milliye…
Kuvay-ı Milliye’nin yalnızca “silahlı direniş” olmadığını vurgulamıştım…Günümüzde gelişen olaylara bakarsak,bazı şeylerin olup bitmesini ve haberdar olup da tepki vermeyi ve direniş göstermeyi beklemeyip,olup bitenlere seyirci kalmamayı,akıl yürütmeyi,olanlar ve olacaklar hakkında düşünmeyi ve yerinde tepkiler verme cesaretinde bulunmayı seçmeliyiz…
Türkler olarak tarihimiz boyunca pek çok badireler atlattık,bize son büyük ders,Türk Kurtuluş Savaşı ve vatan uğruna yokluktan varlığa nasıl dönüşmüş olduğumuzdur.Şanlı Türk tarihimiz nice büyük derslerle doludur…
Günümüze baktığımızda,sınırlarımız hiçe sayılıyor;burnumuz ucundaki Kıbrıs işlerine,kilometrelerce ötedeki bir ülke karışabiliyor;AB diye diye Avrupa kapısında bekletilip duruyoruz,her istediklerinde ellerine alabildikleri oyuncak misali,”kriterlerimiz şöyle,istediklerimiz böyle.” diyerek bizi ordan oraya sürükleyip,iç işlerimize,memurumuzun maaşına kadar karışabiliyor,kendilerini iç işlerimiz konusunda söz sahibi olarak görebiliyorlar…
Büyük Ortadoğu Projesi adı altında süsleyip püsleyip diğerlerinin önüne koydukları planda,en büyük hizmetçi olarak bizi görebiliyor,bu planlarını gerçekleştirmek uğruna bizi kullanabiliyorlar…
Tarihimizde,sorumlusu olmadığımız bir olayla,suçlamayla karşı karşıya bırakılabiliyoruz:Ermeni Soykırımı…Çifte standartlarıyla haklıyı haksızı birbirine karıştırıyorlar…
Ve tüm bunlardan habersiz olan çoğunluk…Haberdar olup da “bakalım,ne olacak” diye izleyen bir diğer topluluk…

Okumuyoruz.
Düşünmüyoruz.
Araştırmıyoruz.
En önemlisi:binlerce dersi kapsayan o şanlı tarihimizi bilmiyoruz!…

En kötüsünün başımıza gelmesini beklememeliyiz…Bunun bilinciyle hareket etmeliyiz…
Tüm dünyanın sahip olmak istediği,gözleri üzerinde olan topraklara BİZ sahibiz…Ve bu toprakların da ne koşullarda savunulduğunu,ayakta kalabildiğini öğrenmeliyiz…
Bugünümüzü kurtarmakla yetinmeyip,günün hesaplarına bakmadan,geleceğe adım atarken,sağlam basmalıyız yere…

İşte bu nedenle KUVAY-I MİLLİYE!…
Read more

Osmanlı Devletinin Kuruluşu sırasında Avrupadaki Olaylar Nelerdir?

Osmanlı Devletinin Kuruluşu sırasında Yakın doğu ve Avrupadaki Olaylar
Anadolu’nun kuzey batısında, 14. yüzyılın başında kurulan bu küçük Türk Beyliği, o devirde benzerleri çok görülen olaylardan biri olduğundan başlangıçta hemen hiç dikkati çekmemiş ve ancak 1354’te Rumeli’ye geç­tikten sonra Osmanlı Beyliği’nin hayatı temelinden ve süratle değişmiştir. Osmanlıların yüzyıllık bir zaman içinde bir uç beyliğinden bir dünya im­paratorluğu haline gelmesi, Ortaçağ sonrası Doğu Avrupa ve hatta dünya tarihinin de benzeri az görülen olaylarından biridir. Bu gelişmede, bir Oğuz boyu olan Osmanlıların devlet kurma işinde sahip bulundukları di­namizmin büyük payı olmakla beraber, o devirde Bizans’ta ve Avrupa’da mevcut şartların bu büyük başarıdaki katkılarının bugüne kadar gereği gibi araştırılmadığı da bir gerçektir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun temelini Avrupa’daki arazisi oluştura­caktı. Osmanlıların emsalsiz başarıları, Bizans’ın ve diğer Balkan ülkeleri­nin zayıf ve Batı Hıristiyan âleminin karışıklıklar içinde bulunması saye­sinde gerçekleşiyordu. Daha başlangıçta Bizans’ın iç kavgalarına karışıyor ve ülkeyi tanıma fırsatını buluyor. Balkanların zaafını görüyor ve böylece istikbaldeki stratejilerini tayin ediyorlardı.
IV. Haçlı Seferinden sonra parçalanan Bizans İmparatorluğu’nun İz­nik’e sığınan Greklerin büyük gayretleri sonunda, 1261’de eski başşehir İs­tanbul geri alınarak buraya taşınması, yeni ve aşılması güç problemler çı­karmıştı. Geri alınan başşehir haraptı ve yeniden inşası taşra için büyük bir masraf kapısı açmıştı. 57 yıllık Lâtin İmparatorluğu, Bizans İmparator­luğu’nda büyük rahneler açmıştı, geri alınan başşehir bunları asla telâfi edemeyecekti. İstanbul artık her taraftan hücumlara açık ve zayıf bir bün­yeye sahipti. İtalyan deniz devletleri Bizans’ın bütün denizlerinde yerleş­mişlerdi ve kolonileri İmparatorluğun bütün arazisi üzerinde dağılmıştı. Balkanlarda Sırp ve Bulgar devletleri, gittikçe İmparatorluk zararına bü­yümekte ve kuvvetlenmekte idiler. Batıda, Bizans’a karşı düşmanca duygu­lar hakimdi.


1)- ANADOLU:
Anadolu Selçuklu Devleti 1243 Kösedağ savaşı yenilgisinden sonra yıkılma dönemine girmiş, Moğol
İlhanlılara bağlı duruma gelmişti. Anadolu Selçuklu Sultanları İlhanlıların atadığı birer vali
durumundaydı. Bu siyasi boşluk ortamında Anadolu da çok sayıda Türk Beyliği kuruldu.
2)- ANADOLU TÜRK BEYLİKLERİ:
Karamanoğulları, Germiyan oğulları, Karesioğulları, Aydınoğulları, Menteşe
oğulları,Saruhanoğulları,Candaroğulları, Hamit oğulları ve Osmanlı beyliği kurulmuştu. Bu
beylikler de başlangıçta İlhanlılara bağlıydılar. Anadolu Selçuklu Devletinin yıklımasıyla bu
beylikler arasında Anadolu hakimiyeti konusunda mücadele başladı.
3)- BİZANS:
13. yüzyıla girildiğinde sınırları küçülmüş, eski askeri ve ekonomik gücü kalmamıştı. Taht
kavgalarının yarattığı istikrarsız bir dönemi yaşıyordu. Halk TEKFUR(Vali)ların ağır vergileri
altında eziliyordu.
4)- TRABZON RUM İMPARATORLUĞU:
IV. Haçlı seferi sonunda Haçlıların istanbul’u işgal etmeleri üzerine Bizans’tan kaçanlar
tarafından Trabzon ve çevresinde kurulmuştu. 13. yüzyılda İlhanlı baskısı altındaydı.
5)- İLHANLI DEVLETİ:
Cengiz İmparatorluğunun parçalanmasıyla İran’da kurulan TÜRK-MOĞOL devletidir. Dönemin en güçlü
devletlerindendir.
6)- ALTINORDA DEVLETİ:
Cengiz İmparatorluğu’nun parçalanmasıyla Karadeniz’in kuzeyinde kurulan Türk devletidir.
7)- BALKANLARIN DURUMU:
Balkanlarda güçlü bir devlet yoktu. 13. yüzyılda Balkanlarda başlıca şu devlet ve beylikler
vardı: Sırp,Bulgar, Macar devletleriyle; Arnavutluk, Bosna-Hersek, Eflak-Boğdan, Erdel beyliği
8)- VENEDİK VE CENEVİZLİLER:
Denizci olan bu İtalyan devletlerinin Ege, Akdeniz ve Karadeniz’de ticaret kolonileri vardı.

OSMANLI DEVLETİ’NİN KISA ZAMANDA BÜYÜMESİNİN SEBEPLERİ
1)- Merkeziyetçi bir devlet anlayışına sahip olması (Ülke diğer Türk devletlerinden farklı olarak
hanedan üyeleri arasında bölünmemiştir.)
2)- Bir UC BEYLİĞİ olması (Gaza sebebiyle diğer beyliklerden destek görmüştür, beylikler arasındaki
mücadeleye başlangıçta katılmamıştır.)
3)- Bizansın, Balkanların ve Anadolunun karışıklık içinde bulunması
4)- Sürekli doğudan gelen Türkmen göçleriyle nüfusunun ve askeri gücünün artması
5)- Osmanlı Devlet adamlarının yetenekli olması
OSMANLI SİYASİ TARİHİNİN DÖNEMLERE AYRILMASI
1-KURULUŞ DÖNEMİ1299-1453)
2-YÜKSELME DÖNEMİ(1453-1579)
3-DURAKLAMA DÖNEMİ1579-1683)
4-GERİLEME DÖNEMİ1699-1792)
5-DAĞILMA VE YIKILIŞ DÖNEMİ1792-1918)
OSMANLI KÜLTÜR TARİHİNİN DÖNEMLERE AYRILMASI
1)- Klasik Dönem 2)- Tanzimat Dönemi 3)- I. ve II. Meşrutiyet dönemleri
KURULUŞ DEVRİ(1299-1453)
KURULUŞ DEVRİ HÜKÜMDARLARI:
I.Osman, Orhan Bey, I.Murat, I.Bayezid(Yıldırım), I.Mehmet(Çelebi), II.Murat, II.Mehmet(Fatih) in ilk iki yılı
KAYI BOYU:
Osmanlılar oğuzların Bozok kolunun Kayı boyuna mensuptular. Kayılar Malazgirt Zaferi’nin ardından
Anadolu’ya gelmişler, Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından kendilerine yurtluk olarakverilen Ankara yakınlarındaki KARACADAĞ yöresine yerleşmişlerdir. Burada bir süre kalan KayılarErtuğrul Gazi yönetiminde Söğüt ve Domaniç yöresine yerleşmişlerdir.

OSMAN BEY DÖNEMİ (1281-1324)

ÖNEMLİ OLAYLAR:
1)- Karacahisarı Bizanstan almış, uc beyliğine atanmıştır.
2)- Bilecik, inegöl, Yarhisar ve Yenişehri alarak, İzmite yaklaştı.
3)- Bizans Tekfurlarını KOYUNHİSAR savaşında yendi.
Koyunhisar savaşının sebebi: Osmanlıların İzmit’e yaklaşmalarından
korkuya kapılan Bizans Tekfurlarını anlaşarak Osmanlılar üzerine yürümesi.
Sonuçları ve Önemi: Bu savaşı Osmanlılar kazandı.Böylece Bursa’nın kuzeyi
hariç üç tarafıOsmanlı topraklarıyla çevrildi.
4)- Mudanya fethedilmiş, Bursa kuşatılmıştır.
OSMAN BEY HAKKINDA: Ertuğrul Gazi’nin ölümünden sonra beyliğin başına geçmiş,
1320 den itibaren rahatsızlığı sebebiyle askeri harekatın başına oğlu Orhan Beyi geçirmişti. Şeyh
Edebalinin kızıyla evlenmiş, ahilerin desteğini kazanmıştır. Türbesi Bursa’da GÜMÜŞLÜ KÜMBET’dedir.
ORHAN BEY DÖNEMİ(1324-1362)
ÖNEMLİ OLAYLAR:
1)- Bursa’nın alındı(1326)
2)- Maltepe (Palekanon) Savaşı (1329) yapıldı.
3)- İznik ve Kocaeli fethedildi.
4)- Karesioğulları Beyliği Osmanlılara katıldı.
5)- Rumeli’ye geçildi
1)- Bursa’nın fethi: Osman Gazi döneminde başlayan kuşatma, tekfurun şehri teslimiyle son buldu.(1326)
2)- Maltepe (Palekanon) Savaşı (1329):
Sebep: Osmanlıların Kocaeli Yarımadasındaki fetihleri ve İznik’i kuşatmaları
Savaş: Bizans imparatoru III.Andreanikos ile Osmanlı hükümdarı Orhan Bey arasında yapıldı (1329)
Sonuçları ve Önemi: Savaş Osmanlıların zaferiyle sonuçlandı. O güne kadar dikkat çekmeyen
Osmanlılar ön plana çıktı.
3)- İznik ve Kocaeli’nin Fethi: Maltepe savaşından sonra İznik fethedildi, Kocaeli yarımadasının fethi
büyük ölçüde tamamlandı.
4)- Karesioğulları Beyliğinin Alınması: Karesi Bey’in ölümüyle, oğulları arasındaki taht kavgasından
yararlanan Orhan Bey bu beyliği Osmanlı sınırlarına kattı.
Önemi:
1)- Osmanlılar karesi topraklarına sahip olarak, Marmara kıyılarına ve Çanakkale boğazına
ulaştılar.
2)- Osmanlılar Karesi Donanmasına sahip oldular.
3)- Hacı İlbey, Evrenus Bey, Ece Halil gibi değerli Karesi komutanları Osmanlı hizmetine
girdiler.
4)- Osmanlılar Rumeli’ye geçmeyi düşünmeye başladılar.
5)- Rumeli’ye Geçiş:
Rumeli’ye Geçişi Kolaylaştıran Sebepler:
1)- Osmanlıların Karesi topraklarına ve Donanmasına sahip olması.
2)- Osmanlıların Hırıstiyanlara ait topraklara sahip olma ideali (Gaza).
3)- Türkmenlere Yurt bulma ihtiyacı.
4)- Bizans’ın Balkan milletlerine karşı Orhan Beyden yardım istemesi.
OLAY: Bizans İmparatoru Kantakuzen Edirne’yi kuşatan Sırp ve Bulgarlara karşı Orhan Bey’den
yardım istedi. Orhan Bey bunun üzerine oğlu Süleyman Paşa’yı yardıma gönderdi. Edirne’yi
kuşatan Sırp ve Bulgarları yenen Süleyman Paşa’nın yardımlarına karşılık Bizans Gelibolu
Yarımadası’ndaki ÇİMPE kalesini Osmanlılara verdi.(1353)
NOT: Çimpe kalesi Osmanlıların Balkanlardaki fetihleri için önemli bir üs olmuştur.
ORHAN BEY DÖNEMİNDE RUMELİ’DEKİ FETİHLER:
Orhan bey’in oğlu Süleyman Paşa Gelibolu’yu ele geçirerek Keşan, Malkara, Tekirdağ, Çorlu ve
Lüleburgaz’ı fethetmiştir.
ORHAN BEY DEVRİNDE DEVLET TEŞKİLATINDAKİ GELİŞMELER:
1)- Geçici divan teşkilatı kuruldu.
2)- YAYA ve MÜSELLEM adıyla ilk düzenli ordular oluşturuldu.
3)- İznik’de ilk Osmanlı Medresesi kuruldu.

OSMANLILARIN RUMELİ’DEKİ İSKAN SİYASETİNİN ÖZELLİKLERİ:

1)- Yeni fethedilen yerlere öncelikle göçebe Türkler yerleştirilir, böylece bunların yerleşik hayata
geçmeleri sağlanırdı.
2)- Fethedilen yerdeki yerli halktan ayaklanma çıkarma ihtimali olanlar başka yerlere iskan
edilirlerdi.
3)- Göçmenler iskan yerine yakın yerden alınırlardı. Böylece halkın yeni yere uyumu daha kolay
olurdu.
4)- İskan edilenlere ihtiyacı olan malzeme verilir ve bir süre vergi alınmazdı.
I. MURAT DÖNEMİ (1362-1389)
Orhan Bey’in ölümüyle yerine oğlu I.Murat (Hüdavendigar) geçti.
I. MURAT DÖNEMİNDE ANADOLUDA GELİŞMELER:
1)- Ankara Karamanoğullarından geri alındı.
2)- Oğlu Yıldırım Bayezıd’ı Germiyan Beyi’nin kızıyla evlendirerek onlardan Kütahya, Tavşanlı, Simav
ve dolayları çehiz olarak alındı.
3)- Hamitoğullarından Eğridir ve çevresi satın alındı.
4)- Karaman Beyi Alaaddin Ali Beyle kızını evlendirerek dostluk kurmaya çalıştı. Ancak
Karamanoğullarının düşmanca tavırlarını sürdürmeleri üzerine harekete geçerek, Karamanoğullarını
yendi. Alaaddin Ali Bey’i affederek barış yaptı.
I. MURAT DÖNEMİNDE BALKANLARDA GELİŞMELER:
1)- Edirne(1362) ve Filibe’nin Fethi,
2)- Sırpsındığı Savaşı (1364)
3)- Çirmen Savaşı (1371) Sırplarla yapılan bu savaşı Osmanlılar kazandı.)
4)- I. Kosova Savaşı (1389)
EDİRNE VE FİLİBE’NİN FETHİ: I. Murat’ın ilk hedefi Edirne olmuştur. Lala Şahin Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu 1362 yılında Edirne’yi fethetmiştir. Ardından Filibe alınmıştır.
NOT: Edirne’nin Fethinin Önemi: Sırp ve Bulgarların Bizansla bağlantısı kesildi.
SIRPSINDIĞI SAVAŞI (1364):
Sebep: Edirne ve Filibe’nin Osmanlıların eline geçmesi Sırp ve Bulgarları rahatsız etmiş, bunların
papaya başvurmaları üzerine Balkan Devletlerinden oluşan (Sırp, Bulgar, MAcar, Eflak-Boğdan ve
Bosnalılar) bir Haçlı ordusu kurulmuştur.
Savaş: Haçlı Ordusunu HACI İLBEY komutasındaki bir akıncı birliği ani bir baskın sonucu yok etmiştir.
Önemi: a)- Bu zaferle Balkan Devletleri üzerindeki Macarların etkisi kırılmış, Türklerin Balkanlardaki
ilerlemeleri hız kazanmıştır.
b)- Zaferden sonra Edirne başkent yapılmıştır.
I. KOSOVA SAVAŞI (1389):
Sebep: Osmanlıların Balkanlarda ilerleyişini durdurmak için Sırp Kralı LAZAR’ın öncülüğünde Haçlı
Ordusunun kurulması.
Sonuç: I. Murat komutasındaki Osmanlı Ordusunun zaferiyle sonuçlandı. I. Murat şehit oldu, yerin
oğlu Yıldırım Bayezıd geçti.
I. MURAT DÖNEMİNDE DEVLET TEŞKİLATINDAKİ GELİŞMELER:
1)- Divan teşkilatı sistemli ve sürekli hale getirildi.
2)- Kapıkulu Ocakları kuruldu.

YILDIRIM BAYEZIT DÖNEMİ (1389-1402)

ÖNEMLİ OLAYLAR:
1)- Niğbolu Savaşı(1396),
2)- Anadolu’da Türk Birliğinin Sağlanması,
3)- İstanbul Kuşatmaları,
4)- Ankara Savaşı (1402)
1)-NİĞBOLU SAVAŞI (1396):
Sebepleri: a)- Kuşatma altında bulunan Bizans’ın Avrupa’dan yardım istemesi,
b)- Macarlar’ın Osmanlıların Balkanlar’daki ilerleyişi karşısında papadan yardım istemesi.
Savaş : Avrupa Devletlerinin ordularından oluşan (Macar, Fransız, Alman, İngiliz,Polonya,
Venedik ve diğerleri)Haçlı ordusunun Niğbolu kalesini kuşatması üzerine, Yıldırım Bayezid
İstanbul kuşatmasını kaldırarak, Niğbolu önlerinde Haçlı ordusunu yendi.
Önemi : a)- Bu zaferden sonra bulgaristan tamamen Türk topraklarına katıldı.
b)- Bu zafer Anadolu Türk Birliğinin sağlanmasında da etkili oldu.
c)- Mısır’daki halife Yıldırım’a “Rum Diyarının Sultanı” ünvanını verdi.
2)- ANADOLU’DA TÜRK BİRLİĞİNİN SAĞLANMASI:
Hatırlanacağı gibi anadolu’da Türk birliğinin sağlama çabaları Orhan Bey zamanında başlatılmış, bu
dönemde Karesi beyliği Osmanlılara bağlanmış, Ankara Ahilerden alınarak Osmanlı topraklarına
katılmıştı.
I. Murat devrinde beyliklerle akrabalık yoluyla dostluk kurulmaya çalışılmış, Germiyanoğullarından
çehiz olarak bazı topraklar alınmış, Karaman Bey’i akrabalığa rağmen düşmanca davranışlarını
sürdürünce üzerine sefer düzenlenmiş, yine Hamitoğullarından para karşılığı bazı topraklar satın
alınmıştı.
YILDIRIM BAYEZID Anadolu birliğini sağlamak için iki sefer düzenledi. Bu seferler sonucunda:
a)- Batı Anadolu’daki beyliklerden Germiyan, Aydın,Saruhan, Menteşe ve Hamitoğullarına son verildi.
b)- Candaroğullarına son verildi.
c)- Kadı Burhanettin Beyliği (Eretna devleti) ile yapılan KIRKDİLİM savaşında Osmanlı kuvvetleri
yenildi. Şehzade Ertuğrul şehit oldu. Kadı Burhaneddin’in Akkoyunlu Devletiyle yaptığı savaşta
ölmesi üzerine bu beyliğin toprakları da Osmanlılara katıldı.
d)- 1401 yılında Karamanoğullarına son verildi.
e)- Dulkadir oğulları Beyliği Osmanlılara bağlandı.
3)- İSTANBUL KUŞATMALARI:
Yıldırım Bayezıd 1291-1400 yılları arasında İstanbul’u 4 kez kuşatmış, bu kuşatmalar sırasında
Bizans’a Karadenizden gelecek yardımı engellemek için boğazın Anadolu yakasına Anadolu
Hisarını(Güzelcehisar) yaptırdı.
Bu kuşatmaların başarısız olma sebepleri:
a)- Karamanoğullarının problem çıkarması
b)- Haçlı Saldırıları (Niğbolu)
c)- Timur tehlikesi
OSMANLI-BİZANS ANTLAŞMASI: Yıldırım Timur tehlikesinin belirmesi üzerine Bizans ile anlaşma
imzalayarak 4. kuşatmayı kaldırdı. Bu antlaşmaya göre:
a)- İstanbul’da Türk mahallesi kurulacak ve bir cami yapılacak.
b)- Türkler ticaret amacıyla serbestçe İstanbul’a girebilecek.
c)- İstanbul’da Türklerin davalarına bakmak için kadı bulunacak.
d)- Bizans Osmanlı Devletine vergi verecek.
4)- ANKARA SAVAŞI (1402):
15. yüzyıl başlarında Osmanlılar doğuda Memlük ve Timur Devletiyle komşu olmuşlardı. Timur Çağatay
Hanlığına son vererek büyük bir devlet kurmuş, Altınorda devletinin parçalanmasına yol açmış, İran,Irak
ve kuzey Hindistan’ı topraklarına katıp, 1400 yılından itibaren Osmanlı topraklarına saldırmaya
başlamıştı.
ANKARA SAVAŞININ SEBEPLERİ:
a)- Yıldırım tarafından toprakları alınan Anadolu Beylerinin Timur’a sığınarak, onu kışkırtmaları.
b)- Timur tarafından toprakları alınan Irak hükümdarı Celayiroğlu Ahmet ve Karakoyunlu hükümdarı
Kara Yülük Osman’ın Yıldırım’a sığınmaları
c)- Timur’un Çin’e yapacağı sefer öncesinde arkasında güçlü bir devlet bırakmak istemeyişi.
d)-Timur’un Osmanlı’dan kabul edilemez istekleri.
NOT: Timur Yıldırım Bayezıt’dan Anadolu Beylerinin topraklarını iade etmesini, Celayiroğlu Ahmet
ve Kara Yülük Osman’ın kendisine teslim edilmesini, Osmanlı Devletinin kendisine
bağlılığını bildirmesini istemişti.
SAVAŞ: İki ordu arasında savaş, Ankara’da Çubuk ovasında yapıldı. KARATATARLAR’ın ve Anadolu
beylikleri askerlerinin saf değiştirmesi Osmanlı ordusunun savaşı kaybetmesine ve Yıldırım
Bayezıt’ın esir düşmesine neden oldu.
SONUÇLARI:
a)- İlk ve son kez bir Osmanlı padişahı savaşta esir düştü.
b)- Osmanlı Devleti 11 yıl sürecek Fetret devrine girdi.
c)- Anadolu Türk birliği yeniden bozuldu, beylikler yeniden kuruldu. (Karesi ve Kadı Burhaneddin
beylikleri hariç)
d)- Balkanlar’da Osmanlı ilerleyişi bir süre durdu, hatta bazı topraklar kaybedildi.
e)- Bizans’ın alınması 50 yıl gecikti.
FETRET DEVRİ (1402-1413)
Timur’un asıl amacı kendisine rakip olabilecek büyük bir Osmanlı Devleti’nin oluşmasını
engellemekti. Bu nedenle savaşı kazandıktan sonra Anadolu Beylerinin topraklarını geri vererek, Anadolu
Türk birliğini parçaladı. Osmanlı ülkesini Yıldırım’ın oğullarına bıraktı.
Timur’un Anadolu’dan çekilmesinden sonra Yıldırım Bayezid’in 4 oğlu arasında başlayan ve 11 yıl süren
taht kavgası dönemine Osmanlı Tarihinde FETRET DEVRİ denir.
I.MEHMET (ÇELEBİ MEHMET) DÖNEMİ (1413-1421)
Kardeşleri Süleyman, İsa ve Musa Çelebiyle giriştiği taht kavgasından başarıyla çıktı. Devleti
kardeşleriyle paylaşma fikrine katılmadı. Böylece Osmanlı Devletini parçalanma ve yıkılmakdan kurtardı. Bu nedenle Çelebi Mehmet devletin 2. KURUCUSU sayılır.
ÇELEBİ MEHMET DEVRİ ÖNEMLİ OLAYLARI:
1)- Eflak Osmanlılara yeniden bağlandı.
2)- Venediklilerle İLK DENİZ SAVAŞI yapıldı.(1416) (Ancak bu savaşı Venedikliler kazandı.)
3)- Anadolu Türk birliğini yeniden sağlamaya çalıştı. ( Aydın ve Saruhan beyliklerini ortadan
kaldırdı. Candar ve Menteşe beylikleri Osmanlılara bağlandı. Karamanoğullarıyla savaştı.)
4)- Şeyh Bedreddin ve Mustafa Çelebi isyanlarını bastırdı.
ŞEYH BEDREDDİN İSYANI(1418-1420)
Osmanlı devletinde kazaskerliğe kadar yükselmiş olan Şeyh Bedreddin mülkiyetin ortak olduğu
şeklinde fikirlerle ve İslam’a aykırı düşüncelerle etrafına çok sayıda mürid topladı. Fetret
döneminin oluşturduğu siyasi ve ekonomik bozukluklardan yararlanarak ayaklandı, sonunda yakalanarak
idam edildi.
NOT: Şeyh Bedreddin İsyanı devletin gücünü sarsan, Anadolu Selçuklu Devleti döneminde meydana gelen
BABA İSHAK isyanına benzer.
MUSTAFA ÇELEBİ İSYANI (DÜZMECE MUSTAFA)
Timur Ankara savaşından sonra Yıldırım Bayezıt’ın oğlu şehzade Mustafa Çelebiyi rehin alarak
yanında Semerkant’a götürmüştü. Timur’un ölümüyle serbest kalarak Anadolu’ya gelen Mustafa’nın
gerçek Mustafa olup olmadığı bilinmediğinden “Düzmece Mustafa” da denilmiştir. Mustafa Çelebi,
kardeşi Mehmet Çelebi’ye karşı taht kavgasına girmiş, ancak yenilerek Bizans’a sığınmıştır.
Çelebi Mehmet Mustafa’nın gözaltında tutularak kontrol edilmesi için Bizans’la anlaşmıştır.
II.MURAT DÖNEMİ (1421-1451)
II. Murat önce Bizans tarafından serbest bırakılan amcası Çelebi Mustafa( Düzmece Mustafa) isyanını bastırmış, Mustafa’yı ortadan kaldırdı. Sonra Mustafa’yı serbest bırakarak destekleyen Bizans’ı kuşattı. Ancak bu defa da Bizans ve Karamanoğullarının kışkırması sonucu ayaklanan Kardeşi Şehzade Mustafa ile uğraşmak zorunda kaldı.
BALKANLAR’DAKİ ÖNEMLİ OLAYLAR:
1)- EDİRNE-SEGEDİN ANTLAŞMASI(1444): Macar, Sırp, Bosna ve Eflak kuvvetlerinin oluşturduğu
Haçlı ittifakına karşı Osmanlı kuvvetleri başarısız olunca, bu antlaşma imzalanmıştır. Osmanlıların bu
antlaşmayı imzalamak zorunda kalışlarının bir nedeni de Karamanoğullarının problem çıkarmasıdır.
Edirne-Segedin Antlaşmasına göre:
a)- İki taraf 10 yıl savaşmayacak,
b)- Tuna Nehri iki taraf arasında sınır olacaktı.
NOT: Bu antlaşmadan sonra II.Murat yrini 12 yaşındaki oğlu II.Mehmet’e (Fatih) bıraktı.
2)- VARNA SAVAŞI (1444):
Sebep: II. Mehmet’in küçük yaşta tahta geçmelesini fırsat bilen Haçlıların Edirne-Segedin
Antlaşmasını bozmaları.
Sonuç: II. Murat tekrar tahta geçerek Haçlı ordusunu Varna’da yendi.
3)- II. KOSOVA SAVAŞI (1448):
Osmanlıları Avrupa topraklarından atmak için Macarlar’ın öncülüğünde hazırlanan Avrupa
Devletlerinin kuvvetlerinden oluşan Haçlı ordusu ağır bir yenilgiye uğradı.
Önemi:
a)- Balkanlardaki Osmanlı egemenliği kesinlik kazandı.
b)- Hırıstiyan Avrupa Türklere karşı bir daha Haçlı seferine girişemeyerek, savunmaya çekildi.
c)- İstanbul’un fethi kolaylaştı. (Fatih’in kuşatmasında Bizans, Avrupadan beklediği yardımı
bulamadı.)
OSMANLI DEVLETİNİN KURULUŞ DÖNEM
*Osmanlı Devletinin kurucuları olan Kayılar, 1230 Yassıçemen Savaşında Anadolu Selçuklu Devletine yardım etmişlerdir. Alaaddin Keykubat, Ertuğrul Gazi yönetimindeki Kayılara yardımlarından dolayı Ankara civarındaki karacadağ yöresini yurtluk olarak verdi. Kayılarda Ertuğrul beyin komutasında Sakarya boylarına doğru yayılarak Domaniç yaylasını almışlar ve Söğüt’ü kendilerine merkez yapmışlardır.Ertuğrul bey 1281 yılında ölünce yerine oğlu Osman bey aşiretin başına geçmiştir. Osman bey, Anadolu Selçuklu Devletinin içinde bulunduğu kötü durumdan yararlanarak bağımsızlığını ilan etmiş ve Osmanlı beyliğini kurmuştur
OSMANLI BEYLİĞİ KURULDUĞU SIRADA BALKANLAR VE BİZANSIN DURUMU
• Osman bey bağımsızlığını ilan ettiğinde Bizans imparatorluğu iyice küçülmüş kent ve kasabalar tekfur denilen derebeylerin elindeydi. Halk ağır vergiler altında eziliyordu. Yönetim alabildiğine bozuktu. Can ve mal güvenliği kalmamıştı. Şehirlerde ve İstanbul’da sık sık ayaklanmalar oluyordu. İç ve dış ticaret Ceneviz ve Venediklilerin elindeydi.
• Balkanlarda ise Bulgar ve Sırp krallıkları, Arnavut, Bosna ve Hersek Beylikleri, Macar krallığı ve Erdel beyliği vardı. Balkanlarda en büyük güç Sırp krallığıydı. Balkanlarda siyasi birlik yoktu. Halk derebeylerin zulmü ve ağır vergiler altında eziliyordu.
OSMANLI BEYLİĞİ KURULDUĞU SIRADA ANADOLUNUN DURUMU
*Bu sırada Anadolu’da şu devletler bulunmaktaydı:
-Anadolu Selçuklu Devleti
-Bizans İmparatorluğu
-İlhanlılar Devleti
-Trabzon Rum İmparatorluğu
*Anadolu Selçuklu Devleti 1243 Kösedağ Savaşı’ndan sonra Anadolu’daki otoritesini kaybetmiş ve onlara bağlı uç beylikleri bağımsız hareket etmeye başlamıştı.Anadolu Selçuklu topraklarında bağımsızlığını belli eden beylikler Anadolu Türk birliğini sağlayabilmek için sürekli birbirleriyle mücadeleye başlamıştır.
*İlhanlılar Doğu Anadolu’ya sahiptiler ve güçlü durumdaydılar(1335 yılında yıkılacaklardır.)
*Bizans imparatorluğu karışıklıklar içerisindeydi.Osmanlılar bu durumdan yaralanarak Bizans yönüne ilerlemeyi tercih edeceklerdir.
*Trabzon ve çevresindeki Trabzon Rum İmparatorluğu küçük bir devletti ve ilhanlılar’ın etkisi altında bulunmaktaydı.
UYARI:Osmanlı Beyliği 1308 yılına kadar Anadolu Selçuklu Devletine, daha sonra 1335 yılına kadar görünüşte İlhanlılara bağlı kalmışlardır.
İlhanlıların yıkılmasıyla tamamen bağımsız olmuşlardır.
NOT:Osmanlılar ilk yıllarında Candaroğulları ve Germiyanoğulları vergi vermişlerdir.
OSMANLILARIN BEYLİKTEN İMPARATORLUĞA YÜKSELMESİNİ SAĞLAYAN ETKENLER
1-Osmanlıların Türk-Bizans sınırında bulunmaları yani Coğrafi konumu
2-Osmanlı sınırındaki diğer beyliklerin Osmanlılara düşmanca davranışlarda bulunmamaları
3-Genişleme sırasında Balkanlarda siyasi karışıklığın yoğun olması
4-Osmanlıların yeterli maddi ve manevi güce sahip olmaları
5-İktidarın tek elde toplanması
6-Osmanlıların kısa sürede Rumeli’ye geçmeleri sonucu geniş topraklara sahip olmaları
7-Osmanlıların dinsel hoşgörüyü bir devlet politikası haline getirmeleri
8-İlk Osmanlı hükümdarlarının kuruculuk ve örgütlenme yeteneklerine sahip olması
9-Bizans Devleti’nin sürekli kargaşa içinde bulunması
10-Anadolu’ya yeni gelen Türkmenlerin Osmanlı Beyliği’ne katılmasıyla nüfus ve asker gücünde artış
11-Anadolu’da siyasi birliğin bulunmaması
12-Anadolu’daki Ahi babaların Osmanlı Beyliği lehine çalışmaları
OSMAN BEY DÖNEMİ (1281-1324)
-Ertuğrul Bey’in ölümüyle babasının yerine Kayı aşiretinin başına geçti. 1299 yılında bağımsızlığını ilan ederek Osmanlı Beyliğini kurmuştur.
-Amcası Dündar’ın isyanını bastırarak yönetimi güçlendirmiştir.
-Bizans’tan yardım alan tekfurların ordusu, Osman Bey’e Koyunhisar Savaşı’nda yenildiler.(1302)Böylece Bursa yolu Osmanlılara açıldı.
-Harmankaya Tekfuru Köse Mihal İslamiyeti kabul ederek Osmanlı hizmetine girdi.
-Osman Bey zamanında, Karacahisar, Karacabey, Yarhisar, İnegöl,ve Bilecik gibi yerler Osmanlı Beyliğine katılarak Kocaeli Yarımadası’nın fethine başlandı.(Orhan Bey zamanında tamamlanacaktır.)
-İlk Osmanlı parası Osman Bey zamanında bastırıldı.
-Osman Bey Bursa kuşatması sırasında ölünce yerine oğlu Orhan Bey, beyliğin başına geçti.
UYARI:Osman Bey bölgedeki Ahi babaların nüfuzundan istifade etme politikasını başlatmış,bölgedeki en ünlü Ahi Baba olan Şeyh Edebali’nin kızıyla evlenerek akrabalık kurmuştur.
ORHAN BEY DÖNEMİ (1324-1362)
-Osman Bey zamanında yarım kalan Bursa’nın fethini tamamlayarak burayı devletin başkenti yaptı.(1326)
-Orhan Bey zamanında Osmanlı Beyliği, devlet haline geldi.Çünkü bu dönemde teşkilatlanma başlamış ve beylikten, devlet haline geçmiştir.
-Osmanlılar bu dönemde İlhanlılara bağlı görünüyorlardı.İlhanlılar 1335 yılında yıkılınca Osmanlı Devleti, Orhan Bey zamanında tam bağımsız devlet haline geldi.
-1329 yılında Bizans’la Pelekanon Savaşı (Maltepe Savaşı) gerçekleşmiş ve Osmanlılar galip gelmiştir. Böylece İznik ve İzmit Osmanlı topraklarına katılır. (Bizans’ın Anadolu’daki son toprakları)
-Kocaeli Yarımadası’nın fethi tamamlandı.
-1345 yılında Karesioğulları toprakları Osmanlılara katıldı. Osmanlılara katılan ilk beylik Karesioğulları olmuştur. Karesioğullarının Osmanlılara en önemli yararı Osmanlıların ilk kez bir donanmaya sahip olmasıdır. (Karesi donanması sayesinde Rumeli’ye geçiş kolaylaşmıştır.)
-Bizans, Orhan Beye Gelibolu yakınlarındaki Çimpe Kalesini hediye etti. Bu kale Rumeliye geçişi sağlamış ve Rumelideki fetihlerde atlama taşı olarak kullanılmıştır.[1353]
-Süleyman Paşa komutasındaki Osmanlı Kuvvetleri Rumelide fetih hareketlerine başlayarak Edirneye kadar olan tüm Trakyayı ele geçirdi.
-1354 yılında Süleyman Paşa ilk kez Ankarayı Osmanlı topraklarına katmıştır.
-1362 yılında Orhan Bey ölünce yerine oğlu 1.Murat tahta geçti.
ORHAN BEY DÖNEMİNDE
A]Osmanlılarda ilk kez Divan örgütü kuruldu.
B]İlk kez yaya ve atlı olmak üzere sürekli ordu kuruldu.
C]İlk kez vezirlik sistemi oluşturuldu.[il vezir Orhan Beyin kardeşi Alaaddin Beydi].
D]İlk kez Alaaddin Beyin çalışmaları ile küçük çaplı ilk Osmanlı kanunları hazırlandı.
E)İlk kez bir beylik Osmanlıya katıldı.(Karesioğulları)
F)İlk medreseler İznik ve Bursada açıldı.
G)İlk kez Rumeliye geçiş gerçekleştirildi.
H)İlk kez şehirlere kadılar ve subaşılar gönderildi.
I)İlk kez Vakıf sistemi oluşturuldu.
YORUM:Bu gelişmeler devlet kurumlarının oluşturulduğuna kanıttır.Böylece Osmanlılar beylikten devlet haline geçişi gerçekleştirmiş oldular.
1.MURAT DÖEMİ [1362-1389]
-1.Murat tahta çıktığında ilk iş olarak Ankara Seferine çıktı. Çünkü bu sırada Ahiler Karamanoğullarının kışkırtmasıyla isyan etmişler,Ankarayı ele geçirmişlerdi. 1. Murat Ankarayı tekrar ele geçirdikten sonra Rumeliye döndü.
-Bu sırada Türkleri Rumeliden atmak için Bizanslılar bir ordu hazırlamışlardı.Osmanlı ordusu bu orduyu Sazlıdere Savaşında mağlup ederek Edirneyi aldı.(1362) Edirne’nin alınmasıyla Osmanlılara Balkanların kapısı açılmış, Bizans’ın Balkanlarla olan bağlantısı büyük ölçüde kesilmiştir.Bu kent aynı zamanda devletin başkenti olmuştur.
-Osmanlı kuvvetleri Trakya ve Balkanlarda Çorlu, Lüleburgaz, Keşan, Sofya, Niş, Manastır, Makedonya, İpsala, Filibe, Serez ve Dimetoka’yı (Dedeağaç) ele geçirdiler. 1.Murat böylece Balkan fatihi olarak tarihe geçti.
SIRPSINDIĞI SAVAŞI (1364)
-Sırp,Macar ve diğer milletlerden oluşan Haçlı ordusu Osmanlıları Balkanlardan atmak amacıyla harekete geçti.Hacı İl Beyi komutasındaki Osmanlı öncü kuvvetleri ani bir gece baskını ile bu haçlı kuvvetlerini imha etti.Bu savaşa 1364 Sırpsındığı Savaşı adı verilmektedir.
-Sırpsındığı Savaşı Osmanlılar üzerine düzenlenen ilk Haçlı seferidir.Bu savaş sonucunda Bulgar Krallığı Osmanlı himayesine girdi.
ÇİRMEN SAVAŞPI (1371)
-Sırpsındığı Savaşının acısını çıkartmak isteyen haçlılar Sırp kralının önderliğinde birleştiler.Çirmen Savaşında Osmanlılar tekrar galip geldi.
-Bu savaş sonucunda,Sırbistanda hanedan değişikliği oldu.
-Osmanlılar üzerine düzenlenen bu ikinci haçlı seferiyle Makedonya Osmanlı topraklarına katıldı.
1.KOSOVA SAVAŞI(1389)
-Osmanlıların,Karamanoğulları ile uğraşmasını fırsat bilen Haçlı kuvvetleri Kosovaya geldi.1389 yılında 1.Kosova savaşı gerçekleşti.Savaş Haçlı ordusunun bozgunuyla sonuçlandı.
-Bu savaş sonucunda, Sırp krallığı Osmanlı himayesini kabul etti.
-1. Murat savaş alanında öldürüldü. (Savaş alanında öldürülen tek padişah)
-Osmanlılar bu savaşta ilk kez top kullanmışlardır.
-1.Muratın ölümüyle savaş alanında toplanan divan 1. Beyezidi padişah ilan etti.
1.MURAT ZAMANINDA DOĞUDAKİ FAALİYETLER
-1.Murat zamanında Anadolu Beylikleri ile akrabalık kurulmuştur. Germiyenoğlu Beyi Yakup Bey’in kızı Devletşah şehzade Bayezid’le evlendirildi.Kütahya, Tavşanlı, Simav kız çeyizi olarak Osmanlılar verildi.
-Hamitoğulları topraklarının bir kısmı satın alındı.
-Osmanlıları en çok uğraştıran beylik olan Karamanoğulları vergiye bağlandı.
-Candaroğulları’nın Kastamonu şubesi ele geçirildi.
1.Murat Zamanında;
a)İlk kez Tımar sistemi oluşturuldu.
b)İlk kez padişah ünvanı kullanıldı.
c)İlk kez devşirme sistemi oluşturularak Yeniçeri ocağının kurulması sağlandı.(Çandarlı Halil Paşa’nın tavsiyesi üzerine.)
d)İlk kez Rumeli Beylerbeyi kuruldu.(Yıldırım Bayezid zamanında Anadolu Beylerbeyi kurulacaktır.)

1.BAYEZİD (YILDIRIM) DÖNEMİ (1389-1402)
-Savaş alanında padişahlığa getirilen ilk kişidir.1.Murat’ın Moskova Savaşı alanında öldürülmesiyle Osmanlı divanı tarafından tahta geçirildi.Kardeşi Yakup Bey’i öldürerek yönetimi güçlendirdi.
Read more