SAYFA 172
1.ETKİNLİK:
1911-1923 yılları arasında
şiirin "ses söyleyiş" yapı, tema, dil ve anlatım özellikleri bakımından dört
grupta ifade edilmesinin sebebi sanatçıların farklı
fikir ve sanat akımlarını benimsemelerinden kaynaklanmaktadır ; fakat Milli
Edebiyat sanatçılarını birleştiren ortak payda devletin devamlılığını
sağlamaktır.
1.SANAT ADLI ŞİİRİN
ÖZELLİKLERİ:
Nazım birimi: Dörtlük
Ölçü: 11'li hece ölçüsü
Ses ve söyeyiş: Genelde tam ve zengin uyak
kullanılmıştır.
Gelenek: Halk şiiri
geleneği
Tema: Türkçü sanat anlayışı
Dil ve Anlatım: Sade, yalın,anlaşılır halk
Türkçesi
ZİYA GÖKALP ÇEVRESİNDE GELİŞEN SADE DİL VE HECEYLE YAZILAN
ŞİİR ANLAYIŞI
- “Toplum için sanat” anlayışıyla hareket edilmiştir.
- Ziya Gökalp çevresinde gelişen bu şiir hareketinin oluşmasında Genç Kalemler dergisi önemli rol oynamıştır.
- “Millî edebiyat” anlayışıyla halk edebiyatına yönelme olmuş, ancak modern şiirin söyleyiş özelliklerinden de yararlanılmıştır.
- Şiirler; hece ölçüsü ve dörtlük nazım birimiyle yazılmış; ancak dörtlüğün yanı sıra üçlük, beşlik gibi nazım birimleri de kullanılmış ve Batı edebiyatına ait nazım şekillerinden yararlanılmıştır.
- Halkın anlayabileceği sade bir Türkçe kullanılmış, sanatlı söyleyişten uzak durulmuştur.
- Anadolu halkının yaşamı, Türk tarihi ve kahramanlığı gibi yerli ve millî konular işlenmiştir.
- Türkçülük ve millîyetçilik fikirlerine geniş yer verilerek millî coşkuyu artırcı şiirler yazılmıştır.
- Düşünce yönü ön planda olan didaktik şiirler yazıldığı için imge ve sembollere pek yer verilmemiştir.
- Tanzimat’ın ilk dönem sanatçılarının ortaya attığı ancak gerçekleştiremedikleri “halka ve ülke sorunlarına yönelme” düşüncesi hayata geçirilmiştir.
- Bu dönemde Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul ve Beş Hececiler bu anlayışla şiir yazmıştır.
2.METİN
MERDİVEN
ŞİİRİ
2.a.
Saf (Öz) Şiir
Fecr-i Âtî Dönemi’nde başlayıp Millî Edebiyat ve Cumhuriyet
Dönemleri'nde etkili olan “saf şiir geleneği”nin genel özellikleri şunlardır:
“Saf (öz)”sözcüğü; var olan bir şeyin katıksız, arı, halis, has olma haline denir. Saf şiirise “şiirin şiirsel olmayan unsurlardan ayıklanarak saflaştırılmış bir duruma getirilmesi” demektir.
Türk edebiyatında saf şiirin ilk ve en önemli temsilcileri Ahmet Haşim ve Yahya Kemal Beyatlı’dır. Cumhuriyet Dönemi’nde ise Necip Fazıl Kısakürek, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas gibi şairler bu şiir geleneğiyle ürün vermişlerdir.
b.Merdiven şiiri
saf(öz) şiir özellikleri taşımaktadır.
MERDİVE ŞİİRİNİN SES SÖYLEYİŞ,YAPI,TEMA,DİL VE
ANLATIM ÖZELLİKLERİ İÇİN AŞAĞIDAKİ İNCELEMEYİ
1-ŞİİRDE MUHTEVA (İçerik) ve KONU
Şiir tahlillerinde ilk önce, metne bağlı olarak ortaya çıkan, biri görünen(vitrin)anlam, biri de şiirin içinde gizli olan iki yön olduğunu unutmamak lazım. İlk bakışta çeşitli yorumlara açık olan bu şiirde, herkes tarafından görülen (vitrin) anlam içinde bulunanlar şunlardır: Hayatı simgeleyen bir merdiven imgesi, bir akşam tablosu, güneş rengi sarı yapraklar, yüzün perde perde soluşu, kızıl bir akşam dekoru içinde yere eğilmiş şekilde sürekli olarak kanayan güller, dallardaki kanlı bülbüller, sararan sular, tunç rengini almış mermerler ve bütün olarak bunlara ait olan gizli bir lisan.
Şairin “merdiven” sembolüyle anlatmaya çalıştığı ‘hayat yolu’dur. Bu sembolün dışında şiirde, “etek”, “güneş rengi bir yığın yaprak”, “yüzün perde perde soluşu” gibi semboller ile “suların sararması”, “kızıl havalar”, “alev gibi dallarda duran kanlı bülbüller” ve tunca benzeyen mermer” gibi anlatımlar empresyonist (izlenimci) özellikleri ortaya koyucu özelliklerdir. Ana konuyu destekleyen bu benzetme ve anlatımlar, görülen anlamı bir tabloya benzetecek olursak, eksik kalan yönleri tamamlar niteliktedir.
Şiirin bütününe hâkim olan bu akşam tablosu içinde, şairin bize duyurmaya ve hissettirmeye çalıştığı psikoloji ise içinde hüznün ağır bastığı, biraz karamsar ama dolaylı anlatımın şairene kullanışlarını saklar. Bu akşam tablosu içinde, hayatın sona yaklaştığını anlatan sonbahar mevsimi ve sarı yapraklar, zamanın geçişi ve yaşlanmayla beraber duyulan hüzünle birlikte bir korkunun ortaya çıkışı neticesinde yüzün perde perde soluşu, güneşin batış anında dallardaki bülbüllerin aldığı renk, ve yanmış izlenimi veren sular içinde gizli bir lisan saklı oluşuyla şairin bize anlatmaya çalıştığı şey, ne yaparsak yapalım akşamdan (ölümden) kaçışın olmadığı gerçeğidir.
2-ŞİİRİN DİLE ve ANLATIMA DAYALI ÖZELLİKLERİ
Aslında onun şiirleri, özellikle başlangıçta, o güne ait olan, yani Servet-i Fünun ve Fecr-i Âtî’nin dil özelliklerini yansıtan ( Bugünün diline çok yabancı, kök itibariyle içinde çokça Arapça-Farsça sözcük ve tamlamalarla dolu) bir dildir. İşte bu yüzden onu günümüz şiir okuyucusu dil olarak anlamaktan uzaktır; fakat daha sonraları Haşim, “Biri Günün Sonunda Arzu” ve ölümüne yakın yıllarda yazdığı “Ağaç, Süvari” gibi şiirlerde, dil anlayışı değiştirir. Şiir içinde “muttasıl” ’ara vermeden, durmadan’, “hafî” ’gizli’ anlamındaki kelimelerin bulunması, bugünün okuyucusu için bir sorun teşkil etmemekte ve şiirin o güzel anlatımı içinde kaybolup gitmektedir..
Ahmet Haşim, Merdiven şiirinde kendi şiir anlayışına uygun olarak, duygu ve düşüncelerini doğrudan değil , dolaylı yoldan anlatmayı tercih etmiştir. “Güneş rengi bir yığın yaprak”, “alev gibi dallarda kanlı bülbüller”, “kızıl havalar” gibi sıfat tamlamalarını çokça kullanarak şiirde daha çok tasvire ait olan öğelerle söylemek istediklerini okuyucuda çağrışım yaratacak şekilde duyurmaya ve sezdirmeye çalışmıştır.
Bu onun "Şiir Hakkında Bazı Mülâhazalar" başlığıyla Piyale kitabına koyduğu önsözdeki şiir anlayışıyla doğru orantılıdır. Bu yazısının bir bölümde Haşim şöyle der: “Şair ne bir hakikat habercisi, ne güzel konuşan bir insan, ne de bir yasa koyucudur. Şairin dili düzyazı gibi anlaşılmak için değil, ama duyulmak üzere oluşmuş, musiki ile söz arasında, sözden fazla musikiye yakın, iki arada bir dildir.”
Haşim’in genel olarak şiirlerinde olan anlatım özelliği, mana noktasında okuyucunun hayalini harekete geçiren, imgeye dayalı farklı çağrışımlarla şiirin anlamını kişinin anlayışına göre genişleten bir yapı arzeder. Haşim, şiirde manadan çok musikiyi ön plana çıkarmış ve aruzunda yardımıyla şiirlerinde müthiş bir ses güzelliğine ulaşarak anlamda kapalılığı hemen hemen her şiirinde kullanmıştır. Yaşadığı devirde, özellikle “Bir Günün Sonunda Arzu” şiirindeki anlatımıyla anlaşılamadığını düşündüğü için "Şiir Hakkında Bazı Mülâhazalar" adlı şiir görüşlerini açıklayan bir yazı yazmak zorunda kalmıştır. Haşim’in şiirinin tesiri daha sonraları (1950’den sonra) II. Yeni şairleri üzerinde ortaya çıkmıştır.
3-ŞİİRDE BULUNAN SES ÖZELLİKLERİ
Ahmet Haşim’in şiirlerinde “anlamda açıklıktan çok” “ses öğesine önem” verişi, şiiri “söz ile musiki” arasında düşünmesinden kaynaklanır. O, “şiirde her şeyden önce önemli olanın kelimenin anlamı değil, mısradaki söyleniş değeri” olduğu görüşündedir. İşte bu yüzden de, şiirlerinde aruz veznini kullanılır. Merdiven şiiri aruz ölçüsünün “Mefâilün Feilâtün Mefâilün Feilün (Fa’lün)" kalıbıyla yazılmıştır.
Şiirde kullanılan, “solmakta/olmakta, güller/bülbüller, do1makta/olmakta” gibi tam uyaklar, veznin dışında bu ses güzelliğinin oluşmasına yardımcı olan öğeler olarak düşünülebilir.
Şiir içinde daha çok “r” sesi kullanılışı aliterasyon sanatına yol açmış ve bu da şiirde ortaya konan ses birlikteliğine katkı sağlamıştır. Şiirde içinde “r” sesi geçen kelimeler şunlardır: “Ağır ağır, bir, merdivenlerden, eteklerinde, rengi, yaprak, ağlayarak, sular, sarardı, perde perde, ruha, seyret, arza, kanar, güller, durur, benziyor, mermer.” Ayrıca şiir içinde kullanılan harf tekrarı dışındaki mısra tekrarı olan “kızıl havaları seyret ki akşam olmakta” söyleyişi de okuyucuya verilmek istenen mesajının duyurulması ve şiirde ses olarak bir bütünlük oluşması açısından önemlidir.
Kafiyelerin seçimindeki “solmakta/olmakta, ve do1makta/olmakta” kelimelerindeki “makta” eki, ortaya konan durumun bitmiş bir şey olmadığını ve devam etmekte olduğunu bize duyurması açısından önemli bir özellik olarak karşımıza çıkar. Bu açıklamamızdan hareketle Haşim, mısralarını kurarken şiirinde, “sesi, anlatımı, manayı ve şiirde bütünlüğü oluşturan kurgu”ya dair hemen hemen her şeyi düşünmüştür diyebiliriz. Şiiri cazip hale getiren öğelerden biri de, Haşim’in mısraları içinde gizli bir şekilde duran, söyleyişte bulunan içtenliktir.
4-ŞİİRDE BULUNAN EDEBİ SANATLAR
Haşim “Merdiven” şiirinde, birçok söz sanatından, anlam olayın¬dan ve tamlamadan yararlanmıştır. “güneş rengi bir yığın yaprak”, “alev gibi dal”, “kanlı bülbül”, kızıl hava” şiirde bulunan tamlamalardan birkaçıdır. Özellikle sıfat tamlamaları içine gizlenen anlam, şiirde mana derinliğine yol açmaktadır. Ayrıca, “alev gibi dallar” ve “tunca benzeyen mermer” bölümlerinde teşbih (benzetme) sanatı kullanılmıştır.
“Merdiven” kelimesi ile ‘açık istiare’ sanatı yapılmış. Sadece benzetilen (Merdiven) verilerek, benzeyen (hayat yolu) anlatılmaya çalışılmıştır.
“Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?” mısraında, güneşin batış anındaki olaydan dolayı, suyun yanıyor gibi görünmesi ile mermerlerin üstünü tunca benzeyen bir rengin kaplayışı doğal bir olaydır. Şairin bu durumdan haberi vardır ama bundan habersizmiş gibi duruş ile bilip de bilmezlikten geliş hali “tecâhül-i ârif” sanatına yol açmıştır.
5- ŞİİRDE BULUNAN İMGELER
Şiirin ismi olan “merdiven” kelimesi başlı başına bir imgedir. Kanaatimce “hayatı anlatan” bu kelime, her gönülde farklı bir anlam kazanabilir. Kimimiz için “hayat” kimimiz için başka bir şey olabilir.
Şiirde “kızıl havaları seyret ki akşam olmakta” söyleminin iki defa tekrarı, şiirin “akşam” –ki bu da başlı başına bir imgedir” üzerine kurulduğunu gösterir. “Akşam” bir anlamda bize ölümü hatırlatır. Şiir içinde gizli olan hüzün, her geçen saniye ölüme yaklaşmaktan dolayıdır.
Haşim toplam da on mısra olan şiirinde bize öyle bir tablo çizmiştir ki, bu resim içinde, eksik bir yön bulamazsınız. Şiirin “ağır ağır” diye başlaması ve “kızıl havaları seyret ki akşam olmakta” diye bitişi aslında çok anlamlıdır. Güneş nasıl “ağır ağır “batarsa insanda hayattı “gün gün” yaşar ve zaman geçtikten sonra her şey bir anda olmuş gibi gelir bize. İnsan, bakmakla görmek arasındaki farkı çözerse her şey gözüne bir farklı görünür. Şiirin sonundaki, o “lisan-ı hafi”, gizli dil aslında, tabiatın, kuşların, yaprakların ve bu dünyaya ait her şeyin bize söylediği şey, geçen her saniye akşama/ölüme, mutlak sona yaklaştığımız gerçeğidir. Haşim bunu bütün ruhuyla hissetmiştir. İşte o yüzden bu gizli lisan ruha dolmaktadır ve ne yaparsak yapalım akşam olmaktadır.