1860'tan sonra ilgi gören, II. Abdülhamit tarafından bizzat desteklenen, II. Meşrutiyet'in ilk yıllarına kadar devam eden bir düşünce akımıdır.
Osmanlıcılık devletin siyasi bütünlüğünü sürdürebilmesi için ortaya çıkarılmıştır. Bu düşünceye göre Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırları içinde yaşayan herkes ırk, din, dil ayrımı olmaksızın eşit kabul edilmeli; herkes aynı haklara sahip olmalıdır. Bu, devletin yıkılmaktan kurtulması için şarttır.
Ancak yenilgiyle sonuçlanan Balkan Savaşları (1912) Hristiyan unsurların imparatorluğa karşı tutumlarını ortaya çıkarmış oldu. Arnavutluk isyanı, Araplar ve Kürtler arasında başlayan bazı milliyetçilik hareketleri imparatorluk içinde Müslüman unsurların tam bir anlaşma içinde olmadığını kanıtlamış oldu. İmparatorluğun asıl öğesini oluşturan Türklerin, Osmanlıcılık fikrine sıcak bakmaması, bu düşüncenin önemini kaybetmesine neden oldu.
İslamcılık
II. Abdülhamit döneminde ortaya çıkan düşünce akımlarından biridir. II. Abdülhamit, İslamcılık politikasıyla Balkanlardaki etnik grupların devletten kopmalarını engellemek istiyordu.
İslamcılık düşüncesine göre toplumu bir arada tutan temel faktör dindir. Hangi ulustan olursa olsun, bütün Müslümanlar halifenin etrafında toplanmalıdır.
İslamcılar, Batı'nın Osmanlı'ya göre çok ileride olduğunu kabul ediyorlardı. İmparatorluğun çöküş durumu söz konusudur. Ancak bunun sebebi İslam dini değildir. İslamiyet, bilime ve yeniliklere açık bir dindir. Batı'nın bilim ve teknolojisi alınmalıdır; bunda bir sakınca yoktur. Ancak Batı'nın ahlakı bizden daha ileri değildir. Onların ahlakının ve yaşantısının taklit edilmesi yanlıştır. Batının tekniği alınmalı, ama taklitçilik olmamalıdır. Batı'nın Osmanlı İmparatorluğuna ve öteki Müslüman ülkelere uyguladığı politikaları engellemenin tek yolu "İttihad-ı İslam" (İslam birliği)dır.
Said Halim Paşa, Şemsettin Günaltay, M. Akif Ersoy, Eşref Edip, Şeyhül-İslam Musa Kâzım Efendi İslamcılık düşüncesinin önemli isimleridir. Bu düşünceyi savunanlar Sırat-ı Müstakim, Sebilü'r - Reşat, Beyanül-Hâkim gibi dergilerin çevresinde toplanmışlardır. İslamcılık ideolojisi edebiyat alanında Mehmet Akif ile en büyük temsilcisini yetiştirmiştir.
Batıcılık (Garpçılık)
Devleti kurtarmak ve modernleştirmek amacıyla Tanzimat'tan sonra ortaya çıkan fikir akımlarından biridir. Batıcılık fikrinin temelini Tanzimat dönemindeki ve daha önceki ıslahat hareketleri oluşturur.
Batıcılık düşüncesinin ilk savunucuları bizzat padişahlardır. Sadrazam Mustafa Reşit Paşa bu düşüncenin öncülerinden biridir. Batıcılara göre Osmanlı Devleti'nin en önemli sorunu Batılı olamamaktan kaynaklanmaktadır. Tek kurtuluş yolu çağın fikir ve ihtiyaçlarına uygun medeni bir devlet ve millet haline gelmek, yani Batılılaşmaktır. Işık kaynağı Batı'dır, ona gitmek şarttır.
Batıcılar, Batı'nın sosyal, siyasi ve ekonomik ve felsefi fikirlerine uygun bir devlet oluşturulması gerektiği düşüncesindedir. I. Meşrutiyet, Batılılaşma hareketlerinde bir dönüm noktasıdır. 1860'tan sonra Batılılaşma hareketinin öncüleri Jön Türkler'dir. Abdullah Cevdet Batı'nın her yönüyle benimsenmesi gerektiğini belirtir. i Tevfik Fikret de Batılılaşmanın en ateşli taraftarlarından biridir. Celal Nuri ve arkadaşları ise Batı'nın yalnız teknolojisinin alınması gerektiğini, kültürel yönden karşı çıkılmasını ileri sürerler. Batıcılara göre; Batılılaşmak, yani Avrupa devletlerine benzemek kaçınılmazdır. İslamiyet'in yanlış yorumlanması ve batıl inançlar kalkınmaya engel oluşturmaktadır. Özel teşebbüs desteklenmelidir. Batıcılık düşüncesini savunanlar, fikirlerini "İçtihad" dergisinde açıklıyorlardı.
Türkçülük
Osmanlıcılık ve İslamcılık düşünceleri siyasi alanda ortaya çıkıp sonra edebiyata geçtikleri halde, Milliyetçilik - Türkçülük ideolojisi önce edebiyat ve fikir adamları tarafından ortaya atılmış, sonra siyaset alanına geçmiştir.
Türkçülükle ilgili çalışmaların geçmişi Tanzimat dönemine uzanır. Tanzimat dönemine kadar Türk sözünden yalnız Osmanlı Türkleri anlaşılıyordu; Tanzimat devrinde Türk kelimesinin anlamı birdenbire genişledi ve "Türk" sözü dünyadaki bütün Türkler için kullanılır hale geldi. Ahmet Vefik Paşa'nın Şecere-i Türkî tercümesi vardır.
Bursalı Tahir, Necib Asım, Şemsettin Sami gibi yazarların Türkçülükle ilgili çalışmalarının yanı sıra Yusuf Akçura'nın Üç Tarz-ı Siyaset (Osmanlıcılık -İslamcılık - Türkçülük) eseri vardır.
Türkçülük düşüncesi sadece Türkiye'de yaşayanları değil, dünyanın her yerindeki Türkleri kapsayan, "Bütün Türkçülük" fikrini canlandırmaya çalışan bir harekettir. Türk sözü anlamı genişleyerek, yalnız Osmanlı Türkleri için değil, dünyada çeşitli adlar altında yaşamış, devlet kurmuş ve yaşayan bütün Türkler için kullanılmaya başlanmıştır.
Milliyetçilik hareketi 1908'den sonra önce kültürel bir akım olarak başladı. Bu hareket, Balkan Savaşları'ndan sonra dernekler ve yayın organları oluşturmak suretiyle siyasi bir nitelik kazandı, teşkilatlanmaya başladı. Rusya'dan kaçarak İstanbul'a gelen bazı Türklerin kurduğu "Türk Derneği", bu hareketin merkezi oldu. Bu derneğin kapanmasından sonra önce "Türk Yurdu Cemiyeti" daha sonra da "Türk Ocağı" kuruldu. Türk Yurdu Cemiyeti, Türk Yurdu dergisini çıkardı. Türk Ocağı derneğinin kurucuları Mehmet Emin Yurdakul, Ağaoğlu Ahmet ve Dr. Fuat Sabit'tir.
Türk Ocağı milliyetçi dernekler için de en sürekli olanıdır.
Türkçülük akımı, Osmanlıcılık düşüncesinin Balkan Savaşları'nda başarısız olmasıyla ortaya çıkmıştır. Türkçülük akımının amaçları şöyle sıralanabilir:
- Bilinçsiz şekilde yaşayan Türkleri bilinçlendirip milliyetini idrak ettirmek
- Türk milletini İslam dünyasında yeniden etkili kılmak
- Modernleşmek, ancak körü körüne Batı'yı taklit etmemek
- Türk milletini Batı medeniyeti çerçevesinde sürekli ilerleyen, hiçbir milletten geri kalmayan bir seviyeye yükseltmek
- Millî bir iktisat politikası izlemek
- Dilde sadeleşmeye gitmek
- Tarih bilincini aşılamak
- Son hedef olarak bütün dünyadaki Türkleri tek bayrak altında toplamak (Turancılık)