Aöf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Aöf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2014 AÖF Amerikan Dış Politikası 1. Ünite Ders Notları

1. Ünite – Uluslararası Sistemde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) 
ABD VE ULUSLARARASI SİSTEM 
Özellikle Realist Okul öğretisinin hâkim olduğu uluslararası ilişkiler çalışmalarında devletler 
genel olarak dört gruba ayrılır. Oldukça klasik yaklaşıma göre bunlar; küçük, orta, büyük ve 
süper güçler ya da devletlerdir. Bu gruplandırma, devletlerin uluslararası ilişkilerin 
oluşumuna katkısı veya uluslararası sisteme etkisi dikkate alınarak yapılır. 
Realist Okul: Uluslar arası ilişkilerin devlet merkezli, ulusal çıkar ve güç mücadelesi olduğunu 
iddia eden klasik uluslar arası ilişkiler ekolü. 
Uluslararası Sistem: Uluslararası aktörlerin belirli bir süreklilik, kural, istikrar ve düzen içinde 
geliştirdikleri karşılıklı etkileşimlerle oluşan ve kendine ait bir yapısı ve tipik süreçleri olan 
devletler ve devlet-dışı aktörler arası ilişkiler topluluğu 
Süpergüç: Süpergüç, uluslararası sistemin tamamına zarar verebilecek ve etkileyebilecek 
kadar büyük güç kaynaklarına sahip olan devlettir. Bir devletin süpergüç olabilmesi için diğer 
güç kaynakları yanında nükleer silah da sahip olması gerekir. Tüm dünya tarihi boyunca bu 
özelliğe sahip iki devlet olmuştur: ABD ve Sovyetler Birliği. 

ABD DIŞ POLİTİKASININ GÜÇ KAYNAKLARI 
ABD dış politikasının uluslararası sistemdeki performansında ve başarısında rol oynayan 
faktörleri iki gruba ayırabiliriz. Birincisi, ABD’nin sahip olduğu somut ve soyut güç 
kaynaklarıdır. İkincisi de ABD’nin geliştirdiği dış politika stratejileridir. Bu konuda çok geniş 
bir literatür mevcuttur. O kadar geniştir ki Uluslar arası İlişkiler disiplinini oluşturan 
kavramsal veya teorik tartışmaların birçoğu, aslında ABD’nin uluslararası sistemdeki 
konumundaki değişimlerden ve ABD dış politika stratejilerinden etkilenmiştir. 
Güç Kaynakları: Devletlerin dış politikalarında başarılı olmak için sahip oldukları soyut ve 
somut yeteneklerden oluşan varlıklarının tamamıdır. 
Dış Politika Stratejileri: Devletlerin dış politikalarında takip ettikleri uzun dönemli, planlı ve 
kapsamlı yol ve yöntemlerin toplamıdır. 
Uluslararası İlişkiler Disiplini: Uluslar arası ilişkiler çalışmalarının yapıldığı akademik bölüm 
ya da alan. 
ABD’nin Somut ve Soyut Güç Kaynakları 
ABD’nin somut güç kaynakları, sahip olduğu şu varlıkların toplamıdır: Toprak ya da ülke 
büyüklüğü, jeopolitik konumu, doğal kaynakları, nüfus büyüklüğü, ordusu, askerî silah 
donanımı, ekonomik üretimi, teknoloji gelişmişliği ve benzeri diğer somut yetenekleri. 
ABD’nin soyut güç kaynakları ise sahip olduğu değerler ve ilkeler toplamıdır. Bunlar arasında 
toplumsal kültürü ve dayanışması, federal (birleşik) devlet modeli, başkanlık sistemi, liberal 
değerleri ve dış politika stratejileri en önde gelen faktörlerdir. ABD’nin bu somut ve soyut güç 
kaynakları, bağımsızlığını kazandığı dönemden günümüze kadar devam eden süreçte, 
dünyadaki rakiplerine göre nispi bir üstünlüğe sahip olmuştur. 

ABD Dış Politika Stratejileri 
Dış Politika Stratejisini, devletlerin dış politikalarında kullandıkları uzun dönemli, planlı ve 
kapsamlı yol ve yöntemlerin toplamı şeklinde tanımlamıştık. Bu açıdan baktığımızda ABD dış 
politika stratejileri tarihsel perspektifte üçe ayrılabilir: Birincisi, uluslararası ilişkilerde 
Yalnızcılık olarak bilinen stratejidir. Buna göre ABD, dünyanın diğer bölgelerindeki, özellikle 
Avrupa’daki gelişmelerden zarar görmemek ve varlığını dış etkilerden uzak kalarak 
geliştirmek amacıyla kendini uluslararası sistemden izole etmiştir. Yalnızcılık stratejisinin 
kaynağı olarak en çok Monroe Doktrini bilinmekle birlikte, ABD tarihinin hemen hemen tüm 
dönemlerinde gündemde olmuştur. İkincisi, uluslararası ilişkilerde güç dengesi olarak da tarif 
edilen stratejidir. Buna göre ABD, başta Avrupa olmak üzere dünyadaki güç dengelerini 
dikkate alarak bazen güç dengesi oluşturarak bazen güç dengelerini etkileyerek bazen de güç 
dengelerini değiştirerek dış politika amaçlarını gerçekleştirmeye çalışmıştır. Bu amaçla 
ittifaklar kurmuş, uluslararası örgütlerin kuruluşuna ve işleyişine öncülük etmiş ve 
uluslararası sorunlara dâhil olmuştur. Üçüncü strateji, ABD’nin dünyaya açılması ve 
yerleşmesi amacıyla geliştirdiği angajman (engagement) stratejisidir. 

ABD’NİN KURULUŞU VE DÜNYAYA YAYILMASI 
Sömürgeden Bağımsızlığa ve Olgunlaşmaya 1776-1789: Genelde Amerika kıtasının modern 
dönemde ortaya çıkışında, özelde ABD’nin oluşum sürecinin temelinde sömürgeci Avrupa 
devletleri vardır. Bugünkü ABD, 13 İngiliz sömürgesinin İngiliz Krallığı’ndan bağımsızlık 
kazanması ve daha sonra da diğer Avrupalı devletlerin sömürgelerini ele geçirmesiyle 
genişleyerek ortaya çıkmıştır. 1492 yılında Christopher Columbus’un Avrupa’ya ve dünyaya 
tanıttığı kıta, izleyen iki yüzyıl içinde beş Avrupalı devlet tarafından sömürgeleştirilmiştir. 
ABD’nin köklerinde, 15.yüzyılda İspanya ve Portekiz’in, 17.yüzyılda Hollanda, Fransa ve 
İngiltere’nin bu coğrafyayı sömürgeleştirmesi ve bu sömürgelerin 18.yüzyıldan itibaren 
bağımsızlıklarını kazanması yatmaktadır. 
Sömürgeleşmenin nedenleri: Avrupa’dan Amerika’ya kolonileşmenin nedenleri arasında, 
dinî ve siyasi özgürlük arayışı, altın gibi doğal kaynaklara ulaşma, zengin ekonomik şartlara ve 
geniş topraklara sahip olma hedefleri vardır. 
Merkantilizm: 16- 18.yüzyıllarda Avrupa’da geçerli olan ekonomi politikası. Bu yüzyıllarda 
altın ve gümüş gibi değerli madenlerin ülkeye girişinin artırılması ve ülkeden çıkışının 
azaltması anlamına gelen Merkantilizm’in 20.yüzyıldaki karşılığı korumacılıktır. 
Amerika Kıtasında Yayılma ve İç Savaş 1790-1864 
ABD’nin kuruluşundan başlayarak, özellikle 1789 Anayasası sonrasında ABD dış politikasında 
idealizm-realizm tartışmaları başladı. Yani ABD dış politikası kendi değerlerini dünyaya 
yaymak için mi (idealizm için mi), yoksa reelpolitik çıkarlarını geliştirmek için mi (realizm için 
mi) çalışmalıdır? Bununla ilgili olarak bir başka tartışma, ABD dış politikası, öncelikle 
Avrupa’ya ama aynı zamanda genel olarak uluslararası sisteme ne kadar müdahil olmalıdır? 
Uluslararası sistemden izole/ yalnızcı mı olmalı, yoksa katılımcı ve şekillendirici mi olmalı? 
ABD değerlerini ve çıkarlarını gerçekleştirmek için uluslararası sistemi etkilemeye ve 
şekillendirmeye mi çalışmalı, yoksa uluslararası sistemin sorunlarından uzak kalıp kendi 
bölgesine mi yoğunlaşmalıdır? İzleyen dönemlerde ABD dış politikası bu parametreler 
etrafında gelişmiştir Amerikan Anayasası ile Fransız İhtilali’nin eş zamanlı olması, ABD ve 
Avrupa aydınlanmasının paralel geliştiğini ve birbiriyle etkileşim içinde olduğunu 
göstermektedir. Bu nedenle, ABD’nin gerek iç politikası gerekse dış politikası Avrupa’daki 
gelişmelerle karşılıklı etkileşim içinde gelişmiştir. ABD dış politikası, bir yandan Avrupa’daki 
gelişmelerden etkilenirken eş zamanlı olarak Latin Amerika, Akdeniz ve Pasifik ülkeleriyle 
ticari ve ekonomik ilişkiler geliştirmiştir. İzleyen dönemde ise ABD belirgin bir şekilde 
yalnızcılık stratejisi izlemiştir. Başkan Monroe döneminden (1817-1825) Birinci Dünya 
Savaşına (1917’ye) kadar devam eden bu uzun dönemde ABD, Avrupa’daki çatışmalardan ve 
denge mücadelelerinden uzak kalarak, kendi kıtasında ve Avrupa dışı bölgelerde 
genişlemiştir. Monroe Doktrini’nin esas amacı ABD’yi Avrupa’daki çatışmalara 
bulaştırmamak, diğer yandan Avrupalıların, Amerikalıların işlerine karışmamasını sağlamaktı. 
Bu dönemde Avrupa’da geçerli olan Avrupa Ahengi sisteminin (1815-1848) üyeleri, 
Avrupa’da istikrarı korumak amacıyla ülkelerin içişlerine müdahale edilmesi üzerine 
anlaşmıştı. ABD de bu tür bir müdahaleden kendini korumak istiyordu. 
ABD, sadece kendi içişlerine değil, komşuları olan ülkelere müdahale edilmesini de 
istemiyordu. ABD bu strateji sayesinde hızla topraklarını genişletmiş, Latin Amerika’daki 
etkinliğini artırmıştır. 13 koloni tarafından kurulan ABD, bu dönemden itibaren aşamalı bir 
şekilde yayılarak bugünkü 51 eyaleti kapsayan topraklara hâkim olmuştur. Bu genişlemenin 
yolları arasında işgal, ilhak, satın alma ve devir gibi yöntemler vardır. 

Dünyaya Yayılma Süreci- Amerikan Emperyalizmi 
1865-1914: ABD’nin iç savaş sonrasında teknoloji, askeriye, ekonomi, siyaset ve dış politika 
alanlarında elde ettiği gücün ilk yansıması, ABD’nin dünyanın uzak köşelerine doğru yayılması 
şeklinde ortaya çıktı. ABD’nin iç savaş sonrası yayılma sürecinin başlıca unsurları şunlardır: 
Daha fazla toprak kazanımları, dünyayla ticaretin genişlemesi, gunboat diplomasisi, deniz 
kuvvetlerinin okyanus ötesine açılması, bölgesel ve global etki alanları oluşturulması, 
Pasifik’te ve Orta Amerika’da işgal ve ilhaklar yapılması.İç savaş sonrası en büyük dış politika 
faaliyeti, toprak genişlemesiydi. ABD, 1867’de Alaska ve Midway Island’ı, 1875’de Samoa’nın 
bir kısmını işgal etti. 1860’ların sonunda Dominik Cumhuriyeti’ni ele geçirmeye çalıştı ama 
başaramadı, Orta Amerika’da kanal yapımı için girişimlerde bulundu. Yine bu dönemde ABD, 
Latin Amerika’da çıkarlarını genişletmek için askerî müdahaleler ve silahlı çatışmalar yaptı. 
Her ne kadar Amerikan yayılmacılığı konusunda Amerikan iç politikasında muhalifler ve farklı 
görüşler olsa da yayılmacılık durmadığı gibi daha da arttı. 1890 ABD-İspanya Savaşı ve 
sonuçları, ABD’yi Latin Amerika’da etkili güç hâline getirdi. Venezuella’da etkili olmak için 
İngiltere ile mücadele etti, Küba’da etkili olmak için İspanya’yı mağlup etti 

DÜNYA DÜZENİ KURMA ÇABALARI 
1914 yılına gelindiğinde ABD bir dünya gücü hâline gelmişti. ABD yayılmacılığı sadece askerî 
güce dayalı ve realist politika üzerinden değil, aynı zamanda ABD’nin savunduğu kurumlar, 
değerler ve Yeni Ulus iddiası üzerinden gerçekleştirmiştir. ABD’nin askerî ve ekonomik gücü 
ile savunduğu idealler/idealizm, ABD’nin dünyaya yayılmasında başrol oynayan faktörlerdir. 
Bunun en tipik örneği, ABD’nin Latin Amerika politikasında görülebilir. Zira ABD hem Latin 
Amerikalıları Avrupa’nın sömürgeciliğinden kurtaran koruyucu ‘özgürleştirici ülke’ imajı 
ortaya koymuş, hem de gerektiği durumlarda bu ülkelere askerî müdahale ve darbeler 
yapmaktan geri durmamıştır. Bu özellik, 20.yüzyılda diğer bölgelere ve özellikle Avrupa başta 
tüm uluslararası sisteme yansımış ya da yansıtılmaya çalışmıştır. 
Birinci Dünya Savaşı ve Sonrasında İdeal Düzen Arayışı: ABD, Birinci Dünya Savaşı 
başladığında yalnızcılık stratejisi uygulamaya devam ediyordu. Savaşın başında bu nedenle 
tarafsızlık ilan etti. Buna rağmen, aynen 19.yüzyılda olduğu gibi savaşan devletlerle ticaret 
yapmaya devam etti. Hem müttefiklerle (İngiltere ve Fransa) hem de Almanya ile ekonomik 
ilişkilerine ara vermedi. Ancak ABD’nin tarafsızlığı gerçek bir tarafsızlık değildi çünkü ABD’nin 
müttefiklerle ekonomik ve ticari ilişkileri hızla artarken (724 milyon dolardan 2.75 milyar 
dolara) Almanya ile hızla düştü (325 milyon dolardan 2 milyar dolara). Burada önemli bir 
nokta da şudur: ABD’nin müttefiklerle ticaretinin önemli bir bölümü silah, cephane ve askerî 
araçtan oluşuyordu. Ayrıca, ABD’nin müttefiklere verdiği kredi miktarı 2.3 milyar dolar iken 
Almanya’ya sadece 27 milyon dolardı ABD için savaşı kazanmaktan daha önemli hedef, savaş 
sonrasında barışı kurmaktı. Başkan Wilson, 8 Ocak 1918 tarihinde Kongre’de yaptığı 
konuşmada, ABD tarihinde ve hatta dünya tarihinde ilk defa görülen bir dizi ‘idealist’ öneriler 
ortaya attı. Uluslararası İlişkiler disiplininin oluşumuna da kaynaklık eden 14 maddeli Wilson 
İlkeleri’ni kısaca şu şekilde özetleyebiliriz: 14 Amerikan Dış Politikası 

Wilson İlkeleri 
1. Barış Antlaşmaları açık ve şeffaf biçimde yapılmalı, gizli antlaşmalar imzalanmamalıdır. 
2. Karasuları dışındaki denizlerde dolaşım, savaşta ve barışta, özgür olmalıdır. Uluslararası 
kararla, uluslararası antlaşmalara uyulmasını sağlamak için genel veya bölgesel ablukalar 
oluşturulabilir. 
3. Uluslar arasındaki bütün ekonomik engeller kaldırılmalı ve serbest ticarete izin verilmelidir. 
4. Uluslar, iç güvenliği sağlamaya yetecek miktarın dışında silahlanmamalıdır. Bunun 
sağlanması için garantiler verilmelidir. 
5. Kolonileşme sona ermeli ve sömürge topraklarında uluslara kendi kaderini belirleme hakkı 
(self-determination) verilmelidir. 
6. Rusya topraklarındaki yabancı birlikler ayrılmalı ve devletlerin de yardımı ile Rusya’ya 
kendi gelişmesini sağlamak için her türlü imkân verilmelidir. 
7. Almanya, işgal ettiği Belçika topraklarını boşaltmalı ve Belçika’da savaş önceki durum 
yeniden kurulmalıdır. 
8. Almanya, işgal ettiği Fransa topraklarını boşaltmalı ve Prusya’nın 1871’de ilhak ettiği 
Alsace-Lorraine’i Fransa’ya geri vermelidir 
9. İtalya’nın sınırları ulusçuluk anlayışına göre yeniden düzenlenmelidir. 
10. Avusturya-Macaristan İmparatorluğundan arda kalan ülkelere, halkların kendi kaderini 
belirleme hakkı verilmelidir. 
11. Romanya, Sırbistan ve Karadağ toprakları boşaltılmalı ve Sırbistan’a denize açılma imkânı 
verilmelidir. Balkan devletlerinin sınırları ulusçuluk prensibine göre düzenlenmelidir. 
12. Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk olan kısımlarına egemenlik hakkı tanınmalı, fakat Türk 
olmayan halklara bağımsızlık verilmelidir. Çanakkale Boğazı, sürekli olarak, bütün milletlerin 
ticaret gemilerine açık olmalı ve bu durum milletlerarası garanti altına alınmalıdır. 
13. Bağımsız bir Polonya kurulmalı ve Baltık Denizi’ne çıkışı olmalıdır. 
14. Büyük ve küçük, bütün devletlere siyasal bağımsızlıklarını ve toprak bütünlüklerini 
karşılıklı olarak garanti altına almak imkânını sağlamak amacıyla uluslararası örgüt 
kurulmalıdır. 

1929 Büyük Ekonomik Buhranı: 1929 yılında ABD Wall Street borsasının çökmesi sonucu 
ABD şirketlerinin ve ekonomisinin üretim düşüşü yaşaması ve bunun etkilerinin tüm dünya 
ekonomisinde ortaya çıkardığı büyük kriz. 
Soğuk Savaş Dönemi: Sovyetlerle/Komünizmle Mücadele, Dünyaya Genişleme 
ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki görüş farklılıkları daha savaşın sonu gelmeden görülmeye 
başladı. Özellikle 1945 Şubat’ta Yalta Konferansı ve Ağustos’ta Potsdam Konferansı, ABD ile 
Sovyetler Birliği arasında Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın bölünmesi konusunda derin 
bir kriz yarattı. Sıcak savaş ittifakı bitmiş, yerine Soğuk Savaş gerginliği başlamıştı. 
Roosevelt’in savaş resmen bitmeden nisan ayında ölmesi ve ardından Başkan Yardımcısı 
Harry Truman’ın Başkan olması, ABD dış politikasında yeni bir dönemin başlamasına neden 
oldu. Başkan Truman, hem savaşın bitmesi açısından, ama daha önemlisi savaş sonrası 
dönemin oluşumu ve dünya tarihi bakımından çok önemli bir adım attı. 6 ve 9 Ağustos’ta, 
zaten mağlup olmuş olan Japonya’nın Hiroşima ve Nagasaki şehirlerine nükleer bomba attı. 
Tarihte ilk ve şimdiye kadar son defa kullanılan bu bombaların amacı, Pearl Harbor
saldırısının öcünü almak değil, Sovyetler Birliği’ne gözdağı vermekti. ABD, nükleer silah 
gücünü göstererek Sovyetler Birliği’nin Avrupa’da ve dünyada yayılmacı bir politika izlemesini 
engellemeye ama aynı zamanda ABD’nin dünya siyasetindeki hegemonyasını kurmaya 
çalışıyordu. 

Soğuk Savaş Sonrası: Yeni Dünya ‘Düzeni’ Ütopyasından ‘Düzensizlik’ Gerçeğine 
1989-1990 yıllarında Doğu Bloku ülkelerinin bloktan ayrılmaları ve komünist rejimlerin 
devrilmesi, kutuplaşmayı sona erdirmiştir. Sovyetler Birliği’nin 1991 yılında dağılması, 
uluslararası sistemde ABD’yi tek süpergüç hâline getirmiştir. Bu başarı ya ve konumuna 
güvenen ABD, soğuk savaş sonrasının ilk başkanı olan George W.H.Bush’tan başlayarak 
uluslararası sistemde daha çok yayılmacı, müdahaleci ve dönüştürücü politikalar 
uygulamıştır. ABD’nin soğuk savaş sonrası politikasını iki alt döneme ayırmak gerekir. Birincisi 
1990’lı yıllar, ikincisi de ABD’ye terör saldırısının yapıldığı 11 Eylül 2001 ve sonrası dönemdir. 
1990’lı yıllarda ABD, yeni uluslararası sistemi tanımlamak amacıyla yeni bir kavram 
üretmiştir: Başkan Bush’un 1990-1991 yıllarında yoğunlukla kullandığı Yeni Dünya Düzeni 
kavramı. Bu kavramın benzerlerinin 20.yüzyıl başında Başkan Wilson tarafından, İkinci Dünya 
Savaşı’ndan sonra ise Roosevelt-Truman tarafından kullanıldığını görmüştük. Her büyük 
savaştan sonra yeni bir dünya düzeni kurmaya çalışan ABD, bu kez de soğuk savaş sonrasında 
aynı şeyi yapmak istemiştir. 

11 Eylül 2001 ve Sonrası: Küresel İmparatorluk Projesi, ABD İmajının Çöküşü ve Obama’nın 
Tamir Çabaları 
Başkan Bush, 11 Eylül saldırıları sonrasında ‘küresel terörle savaş’ amacıyla yeni bir dış 
politika izledi. Bush, terörün doğduğu ülkelere karşı mücadele etmek istediğini açıkladı. Bu 
ülkeler, öncelikle 11 Eylül saldırılarını yaptığı iddia edilen El Kaide ve Taliban’ın bulunduğu 
Afganistan iken, ardından ‘şer üçgeni’ olarak isimlendirdiği Irak ve İran gibi Müslüman 
ülkeleri de içerdi. Daha da genel olarak, Bush Yönetimindeki ABD, Müslüman ülkelerin 
hemen hemen tamamını terör kaynağı olarak görüyor, hatta Samuel P. Huntington’un 
Medeniyetler Çatışması (1996) tezine uygun bir politika takip ediyordu. Bush, bu 
mücadelesine destek almak için tüm dünyaya “Ya bizimlesiniz ya da terörle” şeklinde çağrı 
yaptı. Dünyanın büyük bölümü ABD’ye yapılan terör saldırısına karşı olduğunu belirtmekle 
birlikte, Bush’un terörle mücadele yöntemine tam destek vermedi. BM Güvenlik Konseyi ve 
NATO gibi örgütler, ABD’ye yapılan saldırıyı kınadılar ve ABD’ye sempati gösterdiler. Ancak 
müttefiklerden bazıları ABD’nin ‘terörle savaş’ yöntemini eleştiriyorlardı. ABD, süper askerî 
gücünü kullanarak başta Orta Doğu olmak üzere tüm uluslar arası sistemde liderliğini ya da 
imparatorluğunu gerçekleştirmek istiyordu. ABD, Wilson’un belirttiği hukuk ve değerler gibi 
idealizm üzerine değil, tam tersine askerî güç ve emperyalizm üzerine oturan bir dünya 
düzeni kurma çabasındaydı. Bush ve Yeni Muhafazakârlar da demokrasi, özgürlük ve piyasa 
ekonomisi gibi değerlerin dünya çapında yaygınlaşması gerektiğini söylüyorlardı, yani aynen 
Wilson gibi idealleri savunuyorlardı. Ancak bu söylemleri eylemleriyle tutarlı değildi. Zira bu 
idealleri iş birliği, diyalog, kurallar ve diplomasi gibi barışçıyöntemler kullanarak veya 
Birleşmiş Milletler içinde uluslararası konsensüsle değil, ABD’nin tek yanlı ve saldırgan dış 
politika yöntemi ile sağlamaya çalışıyordu. Demokrasi ve özgürlük gibi değerleri güç ve 
zorbalıkla yaymaya çalışma iddiası,
Read more

2012 - 2013 AÖF 4. Sınıf Uluslararası İlişkiler Çıkmış Soruları ve Cevapları

2012 - 2013 Eğitim Öğretim Yılı Açık Öğretim Fakültesi 4. Sınıf Uluslararası İlişkiler Bölümü Çıkmış Soruları ve Cevapları 7. Yarıyıl


Amerikan Dış Politikası, Avrupa Birliği, Türk Dış Politikası, Türk Dili I
169 – 3715 – Açmak İçin Tıklayınız

Uluslararası İlişkiler Kurumları, Diploması TArihi, Uluslararası Hukuk, İngilizce II, Almanca II, Fransızca II
230 – 4715 – Açmak İçin Tıklayınız

03 – Cevap Anahtarı için Tıklayınız 
Read more

2012 - 2013 AÖF 3. Sınıf Uluslararası İlişkiler Çıkmış Soruları ve Cevapları

2012 - 2013 Eğitim Öğretim Yılı Açık Öğretim Fakültesi 3. Sınıf Uluslararası İlişkiler Bölümü Çıkmış Soruları ve Cevapları 5. Yarıyıl


Uluslararası İktisat Teorisi, İnsan Hakları ve Demokratikleşme Süreci, Karşılaştırmalı Siyaset Sistemleri, Orta Asya ve Kafkaslarda Siyaset, Hukukun Temel Kavramları
51 – 1515 – Açmak İçin Tıklayınız 


Balkanlarda Siyaset, Strateji ve Güvenlik, Siyasi Tarih I, İktisada Giriş I, İngilizce I, Almanca I, Fransızca I
108 – 2515 – Açmak İçin Tıklayınız


03 – Cevap Anahtarı için Tıklayınız 
Read more

AÖF Bütünleşik Pazarlama İletişimi 1. Ünite Ders Notları


1. Ünite – Bütünleşik Pazarlama iletişimi: Tanımı ve Gelişme Nedenleri

BÜTÜNLEŞiK PAZARLAMA iLETiŞiMi TANIMLARI
Kavramsallaştırmaya Yönelik Tanımlar
Bütünleşik pazarlama iletişimi yaklaşımı üzerinde uzlaşmaya varılmış tek bir tanım mevcut değildir. Yapılan tanımları “kavramsallaştırmaya yönelik kısa betimlemeler” ve “işlemselleştirmeye yönelik kapsamlı tanımlamalar” olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür.

İşlemselleştirmeye Yönelik Tanımlar
Bütünleşik pazarlama iletişimi yaklaşımı pek çok pazarlama, pazarlama iletişimi, reklam ve halkla ilişkiler araştırmacısı tarafından işlemsel olarak tanımlanmıştır.

Kotler’e göre bütünleşik pazarlama iletişimi, kuruluşun tüm iletişim faaliyetlerinden sorumlu bir iletişim yöneticisinin olduğu, farklı iletişim karması araçlarının işlevlerine uygun ve doğru zamanda kullanıldığı, tüm iletişim çabalarının kayıtlara geçirildiği ve tüm iletişim çabalarının eşgüdüm içinde gerçekleştirildiği bir süreçtir (Kotler, 1994). Kotler reklam ajanslarının asıl kârlarının reklam ortamlarından aldıkları komisyonlardan oluştuğunu belirtir. Bu nedenle de ajansların bütünleşik pazarlama iletişimi sistemini benimsemeyeceklerinin altını çizer. Kotler’in bu saptamasına karşın bütünleşik pazarlama iletişimini benimseyen ve ajans içindeki çeşitli bölümlerin bağımsız yapılar şeklinde örgütlendiği ajanslarda, örneğin; medya planlama bölümü, halkla ilişkiler hizmetini başka bir ajanstan satın alan bir müşteriye yalnızca medya stratejisi geliştirme ve uygulama hizmeti sunabilmektedir.

Schultz, Tannenbaum ve Lauternborn’un tanımına göre bütünleşik pazarlama iletişimi, bireylerarası iletişim modeline dayanan bir iletişim modelidir (Schultz, Tannenbaum ve Lauternborn, 1993).

Thorson ve Moore’a göre bütünleşik pazarlama iletişimi, halkla ilişkiler, reklamcılık ve satış tutundurma faaliyetlerinin eşgüdüm içinde gerçekleştirilmesi ve popüler kültür ürünlerinin farklı tüketici gruplarına uyarlanması, verilerin derlenmesi ve açıklanması süreci olarak tanımlanabilir (Thorson ve Moore, 1993).

Gonring’e göre ise bütünleşik pazarlama iletişimi, tüm iletişim çabaların kurumsal amaçlarla birleştirerek, bu amaçların mümkün olan en etkili ve verimli biçimde gerçekleşmesini sağlayacak bir iletişim modelidir

Miller ve Rose kavramı geleneksel iletişim çabalarına, çok disiplinli bir yaklaşım olarak tanımlamaktadırlar. Bu yazarlar, bütünleşik pazarlama iletişimini uygulamacıların ve reklamverenlerin bir işlevi olarak görmektedirler (Miller and Rose, 1994).

Linton’a göre bütünleşik pazarlama iletişimi, tüm pazarlama programlarının tek elden yönetildiği ve böylece mesaj tutarlılığını, iletişimde etkinliği ve ajans müşteri ilişkilerinin gelişmesini sağlayan bir süreç olarak tanımlanabilir (Linton, 1995).

Gronstedt ise kavramı reklamveren kuruluş içinde ve dışında ilgili her kişi ve kuruluşa gönderilen her çeşit mesajın bütünleştirilmesini sağlayan iki aşamalı süreç olarak tanımlamaktadır (1996).
Duncan’ın tanımı ile bütünleşik pazarlama iletişimi; müşteriler, hedef tüketici grupları, hissedarlar, çalışanlar ve diğer ilgili gruplara gönderilen mesajlar ile bu grupların ya da bu gruplarla birlikte kuruluşun, ürünün, markanın topluma gönderdiği tüm mesajların stratejik olarak denetlenmesini ve bu mesajlara etki edilmesini sağlayan, karşılıklı olarak yararlı, çift yönlü ve uzun erimli bir iletişim sürecidir (Duncan, 1998).

Kitchen ve Sever (2008) bütünleşik pazarlama iletişimini, farklı iletişim karması araçlarını gerektiği kadar ve en işlevsel olacağı zaman diliminde, sonuçları ölçülebilecek biçimde planlamak ve uygulamak olarak tanımlamaktadırlar.

Arens, Weigold ve Arens ise kavramı çalışanlarla, müşterilerle, hissedarlarla ve toplumla karşılıklı, kazançlı ilişkilerin kurulmasında ve güçlendirilmesinde kuruluş ve marka ilişkisini çeşitli iletişim araçları yardımıyla gerçekleştirmeye çalışan bir iletişim programı olarak tanımlamaktadırlar

BÜTÜNLEiK PAZARLAMA iLETiŞiMi GELiŞiM SÜREÇLERi
Burada bütünleşik pazarlama iletişiminin gelişim süreçleri, dünyada ve Türkiye’de pazar ve reklam ortamlarının gelişimi olmak üzere iki ana başlık altında incelenmiştir.

Dünyada Pazar ve Reklam Ortamlarının Gelişimi
Sanayi Devrimi’ni izleyen dönemde ve özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında üretimde görülen artış pazarlama kavramının gelişmesini sağlamıştır. Kitlesel üretimin, demografik ve yaşam biçimi olarak fazla farklılık göstermeyen büyük tüketici yığınlarına satıldığı bu döneme kitlesel pazarlama dönemi adı verilmektedir

Kitlesel pazarlama döneminde ürün ve hizmetlerin tüketici kitlelerine duyurulması ve tanıtılmasında farklı markalar için genellikle benzer yöntemler kullanılmıştır. Bu dönemde geliştirilen pazarlama iletişimi faaliyetleri ve reklam kuramları “Etkiler Hiyerarşisi” modeline oturtulmuştur. Etkiler Hiyerarşisi Modeli altı aşamadan oluşur.

1. Modelde en alt sırada yer alan fakat modelin başlangıcını oluşturan ilk aşama
farkındalık yaratma aşamasıdır.
2. ikinci aşama ise kavrama aşamasıdır
3. Üçüncü aşama beğenme aşamasıdır
4. Tercih etme dördüncü aşamayı oluşturur
5. Beşinci aşama satın alma niyeti oluşturma aşamasıdır
6. Son aşama ise satın alma aşamasıdır.
Etkiler hiyerarşisi modeli tüketicilerin satın alma kararı vermeden önce modeldeki tüm aşamaları sırasıyla izleyeceği varsayımına dayanır.

İletişim araçlarının bireylerin algıları üzerinde oldukça etkili olduğu döneme “güçlü etkiler dönemi” adı verilir.
Türkiye’de bu dönemde Sana, Selpak, Arçelik gibi markalar doğmuş ve tüketicilerin yaşamında yer edinmiştir. Yine televizyon, yarı otomatik çamaşır makineleri, elektrikli dikiş makinaları gibi ürünler bu dönemin bir sonucu olarak yaşamımızda yer almaya başlamıştır.

Gelişen iletişim teknolojilerinin yeni bir iletişim aracı olma potansiyeli
Evet, bu potansiyeli istatistiksel verilerde de görebilmekteyiz. Burada ülkemizdeki internet kullanımına ilişkin sayısal verilere yer vermenin ilerideki tartışmalarımızın daha net anlaşılmasına hizmet edeceği düşünülmektedir. Daha yaklaşık beş yıl öncesine kadar nüfusumuzun ancak % 1’i internet kullanıcısı durumundayken, Nisan 2007 verilerine göre bu sayı 20 milyona yaklaşmıştır. Yine aynı dönemde 17,5 milyon MSN Messenger kullanıcı sayısıyla Türkiye dünya sıralamasında ABD’inden sonra ikinci sırada yer almaktadır.

Bütünleşik Pazarlama iletişiminin Gelişme Süreçleri ve Nedenleri

TARiHSEL SÜREÇLER
UYGULAMA KAYNAKLI NEDENLER
Sanayi devrimi sonrası üretim artışı
Ajans yapılarında değişim
II. Dünya savaşı sonrası üretim patlamas
Reklamveren ve dağıtım kanalları yapılarında değişim
Kitlesel pazarlama dönemi 1945-1960 arası
Geleneksel reklam ortamlarında maliyet artışı
Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ve artışı
Reklamverenlerin farklı çözüm istekleri
Rekabetin küreselleşmesi
Geleneksel reklam ortamlarının etkilerinde azalma

BÜTÜNLEŞİK PAZARLAMA İLETİŞİMİNİN YENİ BOYUTLARI
Bütünleşik pazarlama iletişiminde iki yeni boyut ortaya çıkmaktadır. Bu boyutlar Yeni iletişim araçları ve kulaktan kulağa iletişim boyutu ve yeni bir iletişim yaklaşımı boyutu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yeni iletişim araçları boyutu özellikle sanal ortamlar ve yeni iletişim teknolojilerinin gündelik yaşamda yer eden bloglar, sanal tüketici toplulukları, forumlar, SMS mesajları gibi araçlardan oluşur. Şüphesiz bu listeyi uzatmak mümkündür. Burada önemli olan nokta, yeni iletişim araçlarının bireylere özgürlük sağlaması ve istedikleri zaman ürün ya da markalarla etkileşim içine girebilmelerine olanak sağlaması olarak ifade edilebilir.

Yeni iletişim yaklaşımı boyutu ise geleneksel Schultz yaklaşımına farklı bir açılım getirmesi ve tüketici merkeze alan bir yapı kurması olarak tanımlanabilir. Bu yeni yapıda tüketici iletişim ortam ve araçlarıyla, tıpkı gereçek yaşamında olduğu gibi, organik ve doğal bir ilişki içindedir.

Birey farklı kaynaklardan beslenmekte ve kendi kararını planlanmış ve planlanmamış iletişim çabalarından elde ettiği verileri değerlendirerek alabilmektedir. Bu ise bireye gerçek anlamda bir özgürlük sunmaktadır
Read more

AÖF Yeni İletişim Teknolojileri 1. Ünite Ders Notları


1. Ünite – Tarih ve Kavram Olarak Yeni İletişim Teknolojileri

TARİH OLARAK YENİ İLETİŞİM
İletişim, ilk insandan günümüze kadar her zaman var olmuştur. Kişinin kendisini ifade etmesi, çevresi ile bağlantı kurması, yaşadığı kültürü tanıması, kültürünü gelecek kuşaklara ve diğer kültürlere aktarabilmesi iletişimle mümkündür. İlk çağ insanların ateş ve dumanı kullanarak haberleşmeyi sağladıkları bilinmektedir. Yazının bulunmasından önce bilginin aktarılabileceği bir yöntem olan söz, insan hafızasından destek almaktaydı. Yazının bulunuşu ile haberi uzaklara ulaştırmayı sağlayan hayvanların ehlileştirilmesi aynı dönemlere denk gelmektedir.

İlkçağ medeniyetlerinden itibaren, panayır, agora, forum, pazar, tapınak gibi insanların daha yoğun şekilde bulunduğu, yerleri, haber alışverişi yapmak için kullanmışlardır. İlk matbaa ağaç oyma tekniği ile M.S. 593 yılında Çin’de kurulmuştur ancak, 1438’de Johannes Gutenberg metal harflerle basım tekniği bulmuş ve matbaaya uygulamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda ise, ilk matbaa 1493 yılında, kurulmuştur. Bu matbaadan yıllar sonra İbrahim Müteferrika, 1727 yılında bir matbaa kurmuştur ve Müteferrika’nın matbaasında basılan ilk kitap, Kitab-ı Lügat-ı Vankulu’dur.

Batı’da ilk kitap 1473’te Lyon’da yayınlanmıştır. Kitap basımını takiben basılı haberler ortaya çıkmıştır. İnsanlar, Fransa’da düzensiz olarak yayınlanan “occasionnel” adlı gazeteler ile, İtalya’da bozuk para anlamına gelen “gazetta” kelimesinden türeyen “gazette” aracılığı ile basılı haberleri okuyabilmişlerdir. Haberi bir şekilde paylaşmayı, kâğıda aktarmayı başaran insan görüntüyü ve hareketi de aktarmak için çalışmıştır. Fotoğraf makinesi kamerası aracılığı ile görüntünün kaydının yapılabilmesi 1850’li yılarda olabilmiştir. Film olarak adlandırılan selüloit tabanlı malzeme ise 1888 yılında geliştirilmiştir. Görüntünün bir zemine kaydı, kayıt yapılan zeminin geliştirilmesi, hareketli görüntünün yansıtılabileceği aracın icat edilmesi birbirini takip eden, birbirinden beslenen ve uzun zaman içinde gerçekleşen olaylardır. Auguste ve Louis Lumiere adlı iki Fransız kardeş, geliştirdikleri sinematograf ile Paris’te

1895 yılında perdeye yansıtarak ilk film gösterimini gerçekleştirmişlerdir. Sinema, İkinci Dünya Savaşı zamanlarına kadar büyük ilgi görmüş, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da televizyon çalışmaları hızlanmıştır. Kameralar sadece görüntüyü saptama ile kalmamıştır. Boyutları, özellikleri değişmiş, kullanım ihtiyaçlarına göre de kameralar geliştirilmiştir. Öte yandan, gelişmeler gerçekleşirken teknolojinin de gelişmesi devam ettiği için kameralar ile birlikte kullanılan sistemler de çeşitlenmiştir. Ancak iletişim devriminin önünün açıldığı zamanın Graham Bell’in, 1876'da telefonu icat ettiği tarih olduğu söylenir. Telefon yaklaşık 100 yıl boyunca gelişimini sürdürmüş ancak kablosu olduğu için her zaman bir yere bağlı olarak kullanılmıştır. Yüzlerce kilometre fiyort ve binlerce adaya sahip Kuzey Avrupa ülkeleri alternatif iletişim yöntemleri aramışlardır. 1991 yılında ilk cep telefonu görüşmesi gerçekleştirilmiştir. Türkiye'de ise, 1994 yılında mümkün olmuştur

İLETİŞİM VE YENİ İLETİŞİM
İletişimin sadece insana özgü bir davranış olmadığı bilinir. Tüm canlılar iletişim kurmaktadır. Ancak insanlar arası iletişim, iletişim araçlarının ortaya çıkması ve çeşitlenmesi ile farklı boyutlar kazanmıştır.
İletişim
Kullanıldığı alana göre pek çok şekilde tanımlanan iletişim, en basit anlatımıyla, iletinin alıcıya
aktarılması olarak açıklanabilir. Elbette bunun gerçekleşebilmesi için bir ileti, verici ve alıcıya ihtiyaç vardır. Bu süreç, sadece insanlar arasında değil, tüm canlılar arasında bulunmaktadır
Bireyler arası bir kişiden çok kişiye, çok kişiden bir kişiye veri akışını sağlayan araçlar genel olarak iletişim araçları olarak adlandırılabilir. Bununla beraber dans, resim, müzik, şarkı, konser, tiyatro, heykel, seramik vb. plastik ya da estetik her türlü sanat faaliyeti ve sanatçı aracılığı ile de iletişim sağlanabilir. Bu iletişimi sağlayan araçlar da sanatsal iletişim araçları olarak adlandırılır.

Fuar, konferans gibi, etkinlikler de organizasyonel iletişim araçları olarak ayrılabilir. Gazete dergi, afiş, el ilanı, mektup, tabela, not, kitap gibi yazı ve çizgiler kaligrafik iletişim araçlarının parçalarıdır. Telefon, cep telefonu, internet, fax, telex gibi iletişim araçları, telekomünikasyon iletişim araçları olarak ayrılabilirler. Göze ve kulağa hitap eden, (multimedya) çoklu medya teknolojilerini kullanan sinema, radyo, televizyon, radyo/tv programları, ses/görüntü kasetleri, cd, vcd ve basılı materyal gibi araçlar görsel işitsel iletişim araçları arasında sayılabilir. Bu araçların karşı taraftan geri bildirim almaması durumuna tek yönlü iletişim denmektedir.

Zaman boyutu bakımından da iletişim ortamları eş zamanlı (senkron) olan ve eş zamanlı olmayan (asenkron) olarak ikiye ayrılabilir. İletişim, kaynak ve alıcı arasında eş zamanlı bir süreç içine gerçekleşiyorsa, bu iletişim ortamının eşzamanlılık özelliğinden kaynaklanmaktadır. Telefon, canlı radyo programları ve televizyon programları, ICQ, MSN vb. karşı taraf ile anında iletişime olanak veren yazılımlar, eş zamanlı iletişim ortamları sınıfında sayılırlar.

Yeni İletişim
İletişim araçları için kullanılan “yeni” sıfatı yoruma açık bir kavramdır. Alemdar ve Erdoğan
(2005:445)’a göre “Eskiyi yeni kılıfla sunmada bulunan etken yollardan biri, eskinin önüne “yeni” koymaktır. “Yeni” eskiyince daha yeni, en yeni, en geliştirilmiş, mükemmelleştirilmiş gibi kavramlar kullanılır”. Görüldüğü gibi, yeni; eskinin üzerine inşa edilen anlamını da taşımaktadır. Başka bir bakış açısıyla, yeninin içinde eskiyi bulmak mümkündür. Bir işin, oluşumun, cihazın önünde “yeni” kelimesinin kullanılması ile bir önceki gün aynı iş, oluşum ya da kullanılmakta olan cihaz eskimiş değildir. Bu bakımdan yeni, eskinin zıt anlamlısı olarak kullanılmamaktadır. En azından, bilgi ve iletişim teknolojileri için kullanılan “yeni”nin, eskinin tersi ya da zıt anlamlısını olarak kullanıldığı söylenemez.

Bu bakış açısıyla “yeni” sıfatı bir dönüşümü de anlatmakta, bir sürece işaret etmektedir.
Yeni kavramına, iletişim araçları açısından bakıldığında, her yeni teknolojinin bir öncekinin üzerinden yola çıktığı söylenebilir. İletişim araçlarının tarihsel süreci düşünüldüğünde, bu konu daha net anlaşılacaktır. Tam-tam seslerine göre; telgraf yenidir. Fotoğraf kamerasına göre; hareketli görüntünün kaydını yapabilen kamera yenidir. Analog sistemde yayın yapan televizyona göre; dijital teknoloji kullanarak yayın yapan yenidir.

Etkileşim
Etkileşimlilik; kişinin olaylar karşısında pasif durumdan çıkıp aktif hale gelmesi olarak ifade edilebilir. Etkileşimlilikde kişinin harekete geçmesi önemlidir. Televizyon izleyicisi için bu durum programlara katılması olarak yorumlanabilir. Gazete okuyucusu için, haber kaynağı ile fikirlerini paylaşması, harekete geçmesi olabilir.
Etkileşim, karşılıklı hareket etme, birbirini etkileme anlamında kullanılan bir terimdir
Yakınsama (Yöndeşme)
Yakınsama kelimesi de, yöndeşme kelimesi de birbirine yaklaşma anlamında kullanılmaktadır. İngilizce “convergence” kelimesinin kavuşma, yakınsama olan Türkçe karşılığı, iletişim araç ve ortamlarının dijital teknolojiyi kullanmaya başlamalarını takiben “yakınsama” kelimesi aynı yönde olma anlamını karşıladığı için bu birlikteliği anlatması bakımından tercih edilir olmuştur. En basit anlatımıyla telefon, televizyon ve internetin, aynı cihazda kullanılması olarak ifade edilebilir.

Medya Okuryazarlığı
Medya okuryazarlığı olarak dilimize çevrilen “media literacy” kavramı birçok şekilde tanımlanabilse de; metin, ses ve video gibi formatlarda insanların karşısına çıkabilen mesajlara ulaşma, bunları çözümleme, değerlendirme ve iletme yeteneği olarak tanımlanmaktadır. Medya okuryazarlığındaki amaç; medya mesajlarının doğru algılanması, eleştirel bir bakış açısı geliştirilmesi, gerçek-kurgu ayrımının yapılabilmesi, medya aracılığı ile sunulan dünyanın gerçeği tam yansıtmayabileceğinin algılanması, medya mesajlarının taraflı olabileceğinin kavranması, medyanın yönlendirme ve yönetme aracı olarak kullanılabileceğinin farkına varılabilmesi, medya kullanımının tek taraflı bir enformasyon akışı olmadığının bilinmesi, izleyici, kullanıcı, okuyucu, dinleyici tercihlerinin de mesaj kaynağı tarafından da toplanabileceğinin farkına varılması gibi hedefleri içermektedir.

YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNİN SAĞLADIĞI OLANAKLAR VE KISITLILIKLAR
Yeni İletişim Teknolojilerinin Sağladığı Olanaklar
Yeni iletişim teknolojilerinin enformasyona ulaşımı, enformasyonun üretilmesini ve paylaşılmasını sağlayan, her türlü görsel, işitsel, yazılı ve basılı araçlar olduğu hatırlanacak olur ise, hayatı kolaylaştıracak birçok yeniliği de getirdiği söylenebilir. Yeni iletişim teknolojilerine sağladığı olanaklar açısından bakıldığında, öncelikle enformasyona, mesaja ulaşmayı hızlandırdığı söylenebilir. Enformasyona hızlı ulaşabilmek maliyeti azaltır. Örneğin, mektupla yapılabilecek bir yazışmanın yeni iletişim araçları ile yapılıyor olması, hem zamandan, hem maliyetten kazandıracaktır iletişim araçlarındaki gelişmeler, cep telefonları, fakslar, bilgisayarlar, internet vb. bilgiye ulaşımı hızlandırmıştır. Bilgi ve iletişim teknolojisindeki gelişmeler, işlerin iş yerlerinde yapılması gerekliliğini de ortadan kaldırmaya başlamıştır.

Bir bilgisayar ve internet bağlantısı ile ev ofis kavramı yaşama girmiştir. İletişim teknolojileri ile yapılan birçok iş için kent merkezinde bulunan ofise gitmeye zaman harcanması gerekmemektedir. Çoklu ortam ya da internet ile iletişim, toplumlar arasında oluşturduğu sanal ortam sayesinde zamanı ve uzamı birleştirmiş, bilgi edinme konusunda sınırların kalkmasına yol açmıştır.

Yeni İletişim Teknolojilerinin Ortaya Çıkardığı Kısıtlılıklar
Yeni iletişim teknolojilerinin ve bunları kullanmaya olanak veren araçların hayatı kolaylaştırmak adına sağladığı birçok olanağın yanında yaşama getirdiği kısıtlılıklar da bulunmaktadır. Yeni iletişim araçlarına sahip olmak, kullanmak tamamen ücretsiz değildir. Üstelik her yerden aynı oranda, aynı hızda da ulaşmak mümkün değildir. Bu bir anlamda enformasyona erişimde eşitsizliği getirmektedir. TürkStat’ın 2010 yılında haneler bazında gerçekleştirdiği BİT (Bilgi ve iletişim teknoloileri) erişim ve kullanım
araştırmasına Türkiye’de BİT donanımına sahiplik ve erişim açısından kırsal ve kentsel kesimler arasında büyük bir açık bulunmaktadır. Kentlerde yaşayanların neredeyse yarısı internet erişimine sahipken, bu oran, kırsal kesimde ancak dörtte bire yaklaşmaktadır. Bilgisayar sahipliği için de, durum benzer görünmektedir. Ancak aynı rapora göre cep telefonu sahipliği konusunda açık, bu kadar fazla değildir Yeni iletişim teknolojileri, kopyalama yapmaya zemin yaratmaktadır. Bir müzik eserini, edebi bir eseri, fotoğraf ya da film gibi bir sanat ürününü çoğaltmak için kullanılabilir ancak kimi zaman izleyicisi ya da kullanıcısına ulaştırılması sırasında bu eserlere ait telif hakları hiçe sayılabilmektedir.

Gözetim
Modern hükümetlerin doğumları, ölümleri kaydetmeye, modern işletmelerin, çalışmayı izlemeye ve çalışanların ücret ve gelişmesinin doğru kayıtlarını tutmaya başlamasından bu yana, gözetimin yaygınlaşmaya başlamakta olduğunu savunan Lyon (1997: 17), bunun sadece bürokrasi olmaktan öte birşey olduğunu söylemektedir. Gözetimin var olan sosyal düzene uygunluğumuzla çok güçlü bir biçimde ilişkili olduğunu ve sosyal denetimin bir aracı olabileceğini ifade eder. Bilimin gelişmesi ile gözetimin araçları da artmaktadır. 1990’lı yıllarda hız kazanan bilgi ve iletişim teknolojilerindeki ve iletişim araçlarındaki gelişmeye paralel olarak, iletişim araçlarındaki yenilikler toplumsal ve bireysel birçok alana etki etmiştir

2010’LARDA YENİ İLETİŞİM ARAÇLARININ GENEL HATLARI
2010’lu yıllarda iletişim için söylenebilecek ilk söz, “iletişimin miktarı artmıştır” olabilir. Yakınsama ile birçok iletişim aracı eskisinden çok daha hızlı ve çok miktarda veri alış verişinde bulunabilmektedir. İletişim araçlarının kullanımı ve gönderilen mesajlar artık sadece insandan insana değil, insandan makineye, makineden insana, makineden makineye de olabilmektedir. Bir telefon ile evdeki çamaşır makinesi ya da fırına talimat verilebilmektedir. Ya da bir çamaşır makinesi, içine konan çamaşır miktarını ölçerek kullanacağı su miktarını belirleyebilmekte ya da dış hava koşullarını başka sistemlerden aldığı enformasyona göre değerlendirip çamaşırları kurutma derecesini belirleyebilmektedir. Bunlar makineler üretilirken içlerine konan gömülü iletişim sistemleri sayesinde gerçekleşebilmektedir.

Yeni iletişim teknolojilerinin 2010’larda genel hatlarını çizerken ilerideki ünitelerde etraflıca üzerinde durulacak bazı araç ve ortamdan etkileşimli televizyon da, Türkiye’de adı sıklıkla duyulmaya başlayan bir iletişim aracı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Etkileşimli televizyon, etkileşimli video ifadesi, insan ve bilgisayarlar arasındaki iki yönlü iletişimi anlatır. Bu iletişim, dijital altyapıyı kullanılarak, yayın teknolojisi ve video araçları ile yapılabilir. Bu etkileşimli televizyon izleyici/kullanıcıların televizyonda izledikleriyle iletişime geçebilmeleri için düşünülmüş tüm yöntemleri kapsamaktadır. Etkileşim kelimesinin İngilizcesi “interactive”dir ve televizyon kelimesinin kısaltması olan TV harflerinin önüne konan “i” harfi ile temsil edilir. İnteraktif TV, iTV, idTV şekillerinde ifade edilen bu uygulamaların gerçek özelliği, izleyicinin izlediği içeriği değiştirebilmesinde yatmaktır.
Televizyon yayınları için etkileşimlilik izleyicinin telefon ederek programlara katılımı ile başlamıştır. Etkileşimli televizyon, adından da anlaşılacağı gibi, izleyicinin o anda izlemekte olduğu programın içeriği ile etkileşime girerek içerik akışını etkileyebildiği ve hatta kişiselleştirebildiği televizyonculuk modeli diye tanımlanabilmektedir. Bilgi akışı sadece yayıncıdan izleyiciye değil, izleyiciden de yayıncıya doğru olabilmektedir

Her geçen gün, bilgisayar ve internete sahip olanların sayısı katlanarak artmaktadır. Basit bir
tanımlamayla internet, dünya üzerindeki milyonlarca bilgisayar ağını birbirine bağlayan çok büyük bir bilgisayar ağıdır. Buna ağlar ağı da denmektedir. Ağ, kaynakları ve enformasyonu paylaşabilen birbirleri ile birleştirilmiş donanımlara verilen addır. İnternet ağına bağlı olan bilgisayarlar veri alışverişi yapabilmektedirler Ortaya çıkışından kısa bir süre içinde toplumsal ve kültürel alanda bir cazibe merkezi olan İnternet, sadece bir iletişim ve enformasyon aracı değildir. İnternet kültür, kimlik, siyaset ve ekonomi alanlarında rol sahibi olmuş bir iletişim ortamdır. Bu yeni kitle iletişim ortamının toplumsal, ekonomik, siyasal ve bireysel yaşamı değiştirme potansiyeli bulunmaktadır. İnternet iletişime imkân veren teknik bir altyapı sunduğu için kimi zaman iletişim aracı olarak da adlandırılmaktadır. İnternet gözetim konusunda da güçlü bir araçtır. Etkileşime açık yapısı sayesinde büyük miktarlardaki verinin dünya çapında dolaşımına olanak sağlamakta, geniş kitlelere enformasyon iletmek için kullanılabilmektedir

Enformasyonun toplanmasına zemin hazırlayan, ancak toplumsal, kültürel ve sosyal alanda etkisini gösteren sosyal ağlar 2010’lu yılların ilgi çeken ortamlarındadır. İnternet bağlantısı ile içinde yer alınan sosyal ağlarda bireyler toplum yaşamının benzerini devam ettirmektedirler. Günümüzde sosyal ağlar, internet kullanıcılarının yaşamlarının bir parçası olmakta, sadece sosyalleşme aracı olarak değil, iş yerlerinde, okulda ve aile arasında da iletişim kurma yollarına ek olarak kullanıldığı görülmektedir.

2010’lu yıllarda iletişim araçlarının yukarıda sayılanlardan çok daha fazla çeşidi bulunmaktadır. Eyayıncılık, dijital radyo gibi internet teknolojisini ve dijital altyapıyı kullanan iletişim araç ve ortamları ve mobil yaşama ait ayrıntılı anlatımlar, açıklamalar bu kitabın diğer konuları arasında bulunmaktadır.
;mso-b1 � f n @:� � � TimesNewRomanPSMT'>Hammadde sorunları
*     Taşımacılık grevleri
*     Dış pazarlarda ortaya çıkan kayıplar

Tahmin edilmesi daha güç olan krizlerden bazıları şunlardır:
*     Büyük ürün hataları
*     Örgüt içinden veya dışından gelebilecek sabotajlar
*     Önemli fabrika ve/veya donanım hataları
*     Ürün sahtakarlıkları
*     Taklitçilik
*     Büyük endüstri kazaları
*     Yanlış söylentiler, kötü niyetli iftiralar


İŞLETMELERİN KRİZLE KARŞILAŞMASINDA ETKİLİ OLAN FAKTÖRLERİN İNCELENMESİ

İşletmelerin krizle karşılaşmasında birçok faktör etkili olabilmektedir. Bu faktörleri genel olarak iki ana başlık altında toplamak mümkündür. Bunlar:
*      İşletmenin dış çevresiyle ilgili faktörler.
*      İşletmenin doğal yapısı ve faaliyet sonuçlarıyla ilgili faktörler.

İşletmenin Dış Çevresiyle İlgili Öne Çıkan Kriz Faktörlerini; ekonomik, teknolojik faktörler, hukuk ve polika alanında yapılan yeni düzenlemeler, sosyal ve kültürel alanlarda ortaya çıkan değişiklikler, rakip işletmelerin sayısındaki artışlar ve şiddetli rekabet, uluslararası çevre koşullarında yaşanan değişiklikler, kaynak sağlamada karşılaşılan güçlükler, doğal felaketler ve diğer faktörler (kötü niyetli iftiralar, ürün taklitçilikleri, endüstriyel kazalar, müşteri boykotları vb.)olarak sayabiliriz. İşletmenin doğal yapısı ve faaliyet sonuçlarıyla ilgili kriz yaratan faktörleriise: işletme üst yöneticilerinin yetersizliği ve alınan yanlış kararlar, örgütsel sistemden kaynaklanan sorunlar, stratejik planın belirlenmesinde ve uygulanmasında yapılan hatalar üretim sisteminden ve hatalı ürünlerden (endüstriyel krizler) kaynaklanan sorunlar ve diğer faktörler olarak ele alabiliriz.

Birçok işletme için şiddetli kriz durumları bir günde veya bir akşamda gelişmemekte, tanımlanabilir aşamalar içinde ortaya çıkmaktadır. Bu aşamalar; gizli kriz, hareketsizlik ve krizi yalanlama, hatalı tedbir, kriz ve dağılma aşamalarıdır.

Kriz süreci işletme ve çalışanları üzerinde birçok etkiler yaratabilmektedir. Bu etkileri genel
Olarak; işletme içindeki kararlarda merkezleşme eğilimi, personel üzerinde korku ve huzursuzluk eğilimi, zihni süreçlerin zayıflaması ve kararların niteliğinin bozulması olarak sıralayabiliriz.

Krizlerin ortaya çıkmasında iç ve dış çevre faktörlerinin etkileşimi önemli rol oynamaktadır. Bu etkileşimin; örgütün dış çevreyi kontrol etme derecesi, kriz durumlarının pozitif veya negatif algılanması ve örgütün değişikliklere karşı hassasiyeti olmak üzere üç boyutu vardır. Örgütler açısından en şiddetli kriz durumları; örgütün dış çevresini kontrol etme derecesinin düşük, hassasiyetinin yüksek, değişen durumun negatif olarak algılanması sonucu ortaya çıkmaktadır. Bunun tersi durumlarda; örgütün dış çevresini kontrol etme derecesinin yüksek, hassasiyetinin düşük, değişen durumun pozitif olarak algılandığı durumlarda krizin şiddeti azalabilmektedir.

Read more