10. Sınıf Edebiyat Sayfa 97 - 98 Soruları ve Cevapları ( Biryay Yayınları )

Sayfa 97
Okuduğunuz metnin olay örgüsünü olayların oluş sırasına göre belirleyiniz. Tespitlerinizi aşağıdaki şemaya örnekteki gibi yazınız.


—>
Gûzende cadı, Kayser'in yardım istemesi üzerine askerlerini toplayıp onunyanına gelir.



Kuzende Cazu koynundan çıkardığı taşa efsun okuyup Seyyid’e atar.


—>
Seyyid Kuzande cazunun attığı okla ateş içinde kalır. Ateş içinden ejderhalar çıkar.



Seyyid peygamber duasını okur ve Aşkar’a biner…..


—>
Kayser kaçar ancak yakalanıp seyyidin huzuruna getirilir.



Seyyid Kayserden Müslüman olmasını ister.



—>
Kayser seyyidin Müslüman ol çağrısına karşı öneride bulunur.

Olayörgüsü



Kayserin isteği seyyid, halife ve diğer ulular tarafından görüşülür.


Seyyid kayserden şehirde gön kadar yer ister





Seyyid şehirde yer tutup pek çok kilise ve dükkanı harap eder

—>
 Kayser Seyyidi halifeye şikayet eder






Seyyid, kayserin kendisini halifeye şikayetine sert tepki gösterir.


—>
Seyyid ve yanındakiler Cuma namazı kılıp İstanbul’dan Malatya’ya giderler


a.  Metnin yapısınıoluşturan ögeler (olay, kişiler, zaman ve mekân) ile ilgili tespitlerinizi defterinize yazınız. Sonuçları arkadaşlarınızla paylaşınız.
Kişiler: Seyit Battal, Halife,Esatur Kayser...
Zaman: "Bir gün, ertesi gün,sonra, o dem" gibi belirsiz zaman ifadeleri..."
Mekan: " Rum İstanbul ,Malatya şehri, gibi mekanlar...
 Mekan tam belirgin değildir. Meydan, şehir, gibi belirsiz mekanlar verilmiştir.
 Metinde zaman kavramı da belirgin değildir. “Yedi yıllık haracı alıp” ifadesinde zaman kavramı var. İstanbul’dan Malatya’ya gidiş ifadeleri var.
 Metin, kişi ve zaman uyum içindedir. Mekan savaş yaşanan bir yere uygundur. Kişiler askerlerden oluşmakta
Metnin teması kahramanlık.
b.  Battal Gazi, destanın başkahramanıdır. Olağanüstü güçlere sahip Müslüman bir savaşçıdır. Kayserin çağırdığı Gûzende cazıyla ve onların askerleriyle mücadele etmektedir.
•   Metindeki diğer kişilerin de olay örgüsünde nasıl bir işlevi olduğunu belirtiniz. Onların özelliklerini açıklayınız.
Mekan, kişiler ve zaman bir uyum içerisinde olay örgüsü etrafında şekillenmiştir ki bize anlamsız ve garip gelen bir yanı yoktur. Olay örgüsünü şekillendirmek için verilmiştir.
c. Metindeki olayların geçtiği mekânın nasıl anlatıldığını söyleyiniz. Mekânın, olayların oluşumu sırasındaki işlevini belirtiniz.
Mekanlarda hakkında ayrıntılı bilgi verilmemekle birlikte kısa tasvirler yapılmıştır. Mekanlar  sadece olayların geçtiği yerleri kısaca vurgulamak için verilmiştir.
Sayfa 98
ç. Metindeki kişiler, zaman ve mekân arasında nasıl bir bağlantı olduğunu söyleyiniz.
Mekan, kişiler ve zaman bir uyum içerisinde olay örgüsü etrafında şekillenmiştir ki bize anlamsız ve garip gelen bir yanı yoktur. Olay örgüsünü şekillendirmek için verilmiştir.
d. Okuduğunuz metinden, zamanı belirten ifadelere örnekler veriniz. Bu ifadelerden yararlanarak olayların geçtiği zamanı söyleyiniz. Zamanın anlatımında geriye dönülerek başka olayların da aktarılıp aktarılmadığını belirtiniz.
Belirgin tarihsel bir dönem yoktur . Belirsizdir.
a.  Seyyit Battal Gazi ve Battalnâme'nin yazıya geçirildiği dönem hakkındaki bilgilerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
Seyit Battal Gazi’nin VIII. yüzyılın ilk yarısında, Emevilerin Bizans’a karşı yaptıkları savaşlarda kahramanlıklar gösterdiği söylenmektedir. Hakkında söylenen kahramanlık hikâyeleri de ilk olarak XII. yüzyılda yazıya geçirilmiştir.
b.  Battalnâme metnini kitabınızdaki "Uygurların Türeyişi ve Göçleri" adlı destan ve olağanüstü güçlere sahip kahramanların bulunduğu günümüze ait bir filmle karşılaştırınız. Eserlerin benzer ve farklı yönlerini sıralayınız.
Yaptığınız karşılaştırmadan hareketle "XIII-XIV. yüzyıllardaki olay çevresinde oluşan edebî metinlerin kaynağı, İslamiyet öncesi destanlar ve İslami dönemde oluşan hikâyelerdir." diyebilir miyiz? Tartışınız. Ulaştığınız sonucu sözlü olarak ifade ediniz.
Battalname ile daha önceki metinler tema olarak aynıdır. İki dönemde kahramanlık duygusu işlenmiştir. Kişilerde ise daha önceki dönemde Türklük için mücadele eden bir kişi varken diğerinde İslamiyet için mücadele eden kişi ve kişiler vardır.
c.  Metinde anlatılanların, eserin yazıya geçirildiği dönemde Anadolu'da yaşanmış hangi tarihî gerçekleri dile getirdiğini belirtiniz.
8.asırda başlayıp İstanbul'un Sultan Mehmet tarafından fethine kadar beş yüz yıl devam  etmiş önce Arap-Bizans sonra Türk-Bizans mücadelesinin atmosferi içinde doğmuş bir destan olmasından dolayı, anadoludaki türk-bizans mücadelesinin tarihi gerçekleri bulunuyor.
ç. •Metnin temasını söyleyiniz. Temanın, eserin yazıya geçirildiği dönemde yeni tanışılan İslami kültürün "gaza ve fetih" düşüncesiyle ilişkisini açıklayınız.
Battalname'de Battal Gazi'nin Anadolu'da Hıristiyanlarla yaptığı savaşlar konu edilmektedir. Bu savaşlarda merkez saha genellikle Malatya yöresidir. Savaşlar İslâmiyet-Hıristiyanlık mücadelesi şeklinde dini bir hüviyet taşır. Cihad ve gaza ruhu kendini kuvvetli bir biçimde hissettirir. Battal Gazi bu savaşlarda bir "evliya" karakteri sergiler. Devler ve cadılarla savaşır; okuduğu dualarla büyüleri bozar; ateşte yanmaz; göz açıp kapayıncaya kadar uzun mesafeler aşar; Hızır'la yoldaştır, sıkışık zamanlarda ondan yardım görür. Kâfirleri İslâm'a davet eder, davetini kabul etmeyenleri öldürür. Her savaşın sonunda elde ettiği malı mülkü din uğruna savaşan yiğitlere dağıtır.
•   Metnin temasının evrensel olup olmadığını tartışınız. Ulaştığınız sonucu kısaca belirtiniz.
Battalname’nin teması evrenseldir. Her dönemde yazılabilir.

Read more

10. Sınıf Edebiyat Sayfa 104 - 105 Soruları ve Cevapları ( Biryay Yayınları )

Sayfa 104
Okuduğunuz metnin olay örgüsü, aşağıdaki tabloda karışık olarak verilmiştir. Tablonun sol tarafındaki kutucukların içine, doğru sıralamayı gösteren numaraları yazınız.e


HakTeala, Deli Dumrul'un sözünühoşkarşılamadığıiçin Azrail'e onun canınıalmasınıemreder.

Deli Dumrul, kuru bir çayın üstüne köprüyaptırır. Geçenden otuz akçe, geçmeyenden ise döve döve kırk akçe alır.

Deli Dumrul Azrail'le karşılaşınca dili tutulur.

Deli Dumrul'un duasıAllahuteala'ya hoşgelir. Azrail'e; Deli Dumrul, yerine başka bir can bulur-sa onun canınıbağışlayacağınıbildirir.

Azrail, Deli Dumrul'a canınıalmaya geldiğini söyler. Deli Dumrul, ona yalvarır ancak çaresiz olduğunuanlar.

Deli Dumrul, köprünün yanına konmuş bir oba görür. Bu obanın yiğidinin öldüğünü duyan Deli Dumrul Azrail'e meydan okur.

Deli Dumrul, Allah'ın birliğine inanır ve ona yalvarır.

Deli Dumrul, can istemek için önce babasına gider ancak olumsuz cevap alır.

Boynu bükülen Deli Dumrul, eşine gider. Kendisinin yerine canını vermesini ister.

Deli Dumrul'un sözü Hak Teala'ya hoş gelir. Azrail'e, Deli Dumrul'un anasının ve babasının canını almasını, eşlere de yüz kırk yıl ömür vermesini emreder.

Deli Dumrul, sonra anasına gider. Ancak anasıda canını veremeyeceğini söyler.

Deli Dumrul'un eşi, onun için canını vermeyi kabul eder. Fakat Azrail geldiğinde Deli Dumrul Allahuteala'ya yalvarır: Alırsan ikimizin canını beraber al. Bırakırsan ikimizin canını beraber bağışla.

Dedem Korkut gelip dua eder.

DELİ DUMRUL SIRASIYLA OLAY ÖRGÜSÜ:
Deli Dumrul’un kuru çayın üzerine bir köprü yaptırması
Deli Dumrul’un köprüden geçenlerden para alması
Köprünün yamacına bir obanın gelmesi
Obadan bir delikanlının vefat etmesi
Deli Dumrul’un Azrail’e kafa tutması
Azrail’in Deli Dumrul’un karşısına çıkması
Deli Dumrul’un Azrail kapışması ve yenilmesi
Deli Dumrul’un Allah’a bağışlanması için yalvarması
Deli Dumrul’un canı karşı can bulması için annesi ve babasından can istemesi
Deli Dumrul’a eşinin can vermesi
Allah’ın Deli Dumrul’un Anne ve babasının Deli Dumrul yerine canlarını alması
Deli Dumrul ve eşinin ömürlerinin uzaması
Dede Korkut’un gelip dua etmesi
1. a. Metnin yapısını oluşturan ögeleri aşağıdaki şemaya yazınız.
Metnin yapısını oluşturan ögeler
CEVABI: olay örgüsü, yer, zaman ve kişiler metnin yapısını oluşturur.
b. Metnin yapısını oluşturan ögeler arasında nasıl bir ilişki olduğunu açıklayınız.
Metnin yapısını oluşturan ögeler birbiriyle uyumludur.Metindeki kişiler, olay, zaman ve mekan bir bütünlük oluşturmuştur. Verilmek istenen mesaja uygun kişiler, zaman, mekan ve olaylar seçilmiştir. Bu da hikâyenin ilgi çekiciliğini arttırmıştır.
Sayfa 105
Aşağıdaki tabloda, metindeki kişilerin adları verilmiştir. Bu kişilerin özelliklerini ve olay örgüsün-deki işlevlerini tablonun ilgili bölümlerine yazınız.

Kişiler
Özellikleri
Olay örgüsündeki işlevleri
Deli Dumrul
Güçlü kuvvetli, gözü pek biridir. İnanç noktasında biraz zayıftır. Azrail’e kafa tutabilir. Ama yaptıklarından pişman olup kusurlarını da gören biridir. Deli Dumrul’un üzerinden kahramanlık ve pişmanlık kavramları verilmeye çalışılmıştır.
Başkahraman
Azrail
Melek, Deli Dumrul’a Allah’ın gönderdiği kişi, Deli Dumrul’u yenip ona ders vermek için gönderilmiş vazifeli.
yardımcı kişi
DeliDumrul'un anası
Kendi canından oğlu  için vazgeçemeyen kişidir
yardımcı kişi
Deli Dumrul'un babası
Kendi canından oğlu için
vazgeçemeyen biridir.
yardımcı karakter
Deli Dumrul'un karısı
Vefalı, kocası için canını vermekten çekinmeyen biri.
yardımcı karakter
Dedem Korkut
Hikayelerde kendisine akıl danışılan,çocuklara ad koyan bilge bir kişilik

2.   a. Olayların geçtiği mekân, dünya üzerinde herhangi bir yer midir? Bu mekân, olay örgüsün-
de anlatılanların gerçekleşmesi için uygun mudur? Açıklayınız.

Okuduğumuz metinde mekan  tam olarak belli değildir. Köprü, Deli Dumrul ile Azrail’in 
kaşılaştıkları ev mekanlar olarak verilmiş ama bunlar betimlenmemiştir.Mekanlar anlatrılanların gerçekleşmesi için uygundur.
b.Mekânın nasıl anlatıldığını metinden örneklerle belirtiniz.
c.Olayların oluşumunda mekânın işlevini söyleyiniz.
Mekan olayların geçtiği yer  işlevine sahiptir.
3.      Metindeki kişiler, zaman ve mekân arasındaki ilişkiyi açıklayınız.
Metindeki kişiler, olay, zaman ve mekan bir bütünlük oluşturmuştur. Verilmek istenen 
mesaja uygun kişiler, zaman, mekan ve olaylar seçilmiştir. Bu da hikâyenin ilgi 
çekiciliğini arttırmıştır.

Sayfa 105

4.      Metindeki olayların geçtiği zaman, yeryüzünde saat ve dakikayla ölçülebilen bir zaman dilimi midir? Zamanın özelliklerini ve nasıl anlatıldığını belirtiniz.
Zaman olarak da tam bir ifade yoktur. Akşam, sabah, biraz sonra gibi zaman ifadeleri kullanılmıştır.

a.  Dede Korkut Hikâyelerinin yazıya geçirildiği dönemi belirtiniz.
15.yy
b.  Metnin temasını söyleyiniz.
KAHRAMANLIK
c.  Metnin temasıyla yazıya geçirildiği dönem arasındaki bağlantıyı açıklayınız.
Metinin teması ile yazıldığı dönemle doğrudan ilişkilidir. Kahramanlığın bilek gücüyle gösterilmesi, eşkıyalıkların olması, göçerlerin bulunması eserin oluştuğu dönemin özellikleridir.
ç. Metnin temasının evrensel özelliğe sahip olup olmadığını tartışınız. Ulaştığınız sonucu kısaca belirtiniz.
Metnin teması evrenseldir. Çünkü her millette kahramanlık teması çok sık işlenir.
a.  Oğuz Türkleriyle ilgili bilgilerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
b.  Metinde anlatılan olayların, Oğuzlarla ilişkisini nedenleriyle açıklayınız. Bunların olay örgüsü etrafında bir araya nasıl getirildiğini söyleyiniz.
Oğuz Türklerinin düşmanları ve kendi aralarındaki mücadelelerini anlatan destansı hikâyelerdir.

Metnin anlatıcısı ve anlatıcının bakışaçısı aşağıdakilerden hangisidir? İşaretleyerek belirtiniz.
I.      Her şeyi bilen bir anlatıcı (İlahî bakışaçısı) (CEVABI BU ŞIK)
II.     Olayların kahramanıolan anlatıcı(kahraman bakışaçısı)
III.    Olup biteni tarafsızca aktaran anlatıcı(gözlemci bakışaçısı)
Read more

10. Sınıf Edebiyat Sayfa 106 - 107 Soruları ve Cevapları ( Biryay Yayınları )

Sayfa 106
a.  Metnin özgün diliyle verilen bölümünden alınan aşağıdaki kelimeleri ve günümüzdeki karşılıklarını inceleyiniz. Kelimelerde oluşan ses değişikliklerini belirtiniz.
oğlı            —►    oğlu                           alur idi        —►    alırdı
çayun         —►    çayın                          köpri           —>■    köprü
kiçeninden —►-      geçeninden                kartaş         —►-     kardeş
döge döge —►  döve döve                  ol                —►    o
Metinde altı çizili kelimelerde genel olarak ses kurallarına aykırılıklar vardır. Aynı zamanda o dönemin Türkçesine özgü olarak eklerde yuvarlaşmalar görülüyor. Metindeki Türkçe kelimeler bugün için değişiklikler göstermesine rağmen, yabancı dillerden Türkçeye giren kelimeler değişmeden günümüze kadar gelmiştir. 
b.  Metinden alınan aşağıdaki cümleleri yapı yönünden inceleyiniz. Tespitlerinizi belirtiniz.
"Bunın içün böyle ider idi?"
Ol obada bir yahşı hub yigit sayru düşmüş idi."
Cümleler kısa ve özdür. Uzun cümleler pek kullanılmamış. Karşılıklı konuşmalara yer verilmiştir.
•  Yaptığınız incelemeden yararlanarak metnin dil (kelime ve cümle yönünden) özelliklerini sıralayınız.
Cümleler kısa ve özdür. Uzun cümleler pek kullanılmamış. Karşılıklı konuşmalara yer verilmiştir.
5.   a. Kitabınızdaki metinden alınan aşağıdaki bölümde koyu yazılan tasvir ifadelerini inceleyiniz.
Bunların nasıl yapıldığını belirtiniz.
Penceresi altın otağımın kabzası oğul!
Kaza benzer kızımın, gelinimin çiçeği oğul!
Karşı yatan kara dağım gerek ise
Söyle gelsin Azraü'in yaylası olsun.
Soğuk soğuk pınarlartm gerek ise
Ona içme olsun.
Tavla tavla koç atlartm gerek ise
Ona binek olsun.
Katar katar develerim gerek ise
Ona yük taşıyıcı olsun.
Ağıllarda akça koyunum gerek ise
Kara mutfak altında onun şöleni olsun.
Altın, gümüş para gerek ise
Ona harçlik olsun.
b.Metinden başka tasvir örnekleri bulunuz.

c.  Tasvirlerin metinde nasıl bir işlevi olduğunu söyleyiniz.
Tasvir  kelimelerle resim çizme sanatıdır. Tanıtılan yerlerin ve kişilerin zihinde canlanması tasvirle olur. Bu nedenle anlatmaya bağlı edebî metinlerde tasvirlere çokça yer verilir.
6.     Anadolu'da destani hikâyelerin oluştuğu dönemde yazıya geçirilen Dede Korkut Hikâyeleri'nin hangi tarihî gerçekliği dile getirdiğini söyleyiniz.
Dede Korkut hikâyeleriOğuz halkının başından geçen trajik olayların anlatıldığı metinlerdir. Bu anlatılar, tarihî olayların öyküsü müdür, yoksa tamamen hayale dayanan masallar mıdır, tam olarak bilinemez. Ama şunu rahatlıkla söylemek mümkündür: Bu hikâyeler, Oğuzların türlü zaman dilimlerinde başından geçen olaylara dayanmaktadır. Bu tarihi gerçeklikler, yüzyıllar içinde, kimisi başka halklardan alınmış, kimisi tamamen Türklere özgü mitolojik öğelerle karışmış; hatta masal unsurları bile bu anlatıların arasına girmiş; böylece mitoloji ile efsanenin, destan ile hikâyenin, hikâye ile masalın iç içe girdiği metinler ortaya çıkmıştır. Ancak hikayelerdeki kurgu, onun asıl dinleyenlerinde, yani 13. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar varlığını sürdüren Oğuz toplumunda gerçeklik duygusu uyandırıyordu. Bu yüzden birçok gerçek yer adı, tarihsel şahıs bu anlatıların kadrosu içinde kendine yer bulabilmiştir.
7.     Okuduğunuz metni "Ergenekon Destanı" ve günümüzdeki benzer bir film senaryosuyla kar şılaştırınız. Üç eserin benzer ve farklı özelliklerini tahtada sıralayınız.


Sayfa 107
a.  Metnin olay örgüsünü belirleyiniz.
Melik Danişment’in mektubu okuması ve kavmi İslam’a davet etmesi
Melik’in Evkas ile mücadeleye tutuşması ve Evkas’ı öldürmesi
Melik’in savaş meydanında yedi yüz kafiri öldürmesi
Kafirlerin hileyle kaleye girmesi
Melik’in Şettat’la karşılaşması
Melik’in köşede birini görmesi, Artuhi’yi uyarması ve oradaki ahırdaki kamışları yakarak oradaki düşmanları öldürmesi
Artuhi’nin düşmanın karşınına korkusuzca çıkması
Artuhi’nin ARgumiye’yi öldürmesi
Artuhi ile Şuzit’in karşılaşması ve Artuhi’nin yaralanması
Artuhi’nin Nastor’a götürülmesi
Melik’in Artuhi’yi kurtarması
Melik’in Şuzit’i öldürmesi
b.  Metnin yapısıyla ilgili ögeleri belirleyiniz. Tespitlerinizi defterinize yazınız.
c. Olay örgüsündeki kişileri, bunların özelliklerini ve olay örgüsündeki rollerini aşağıdaki tabloya yazınız.
MELİK: Vatanı için her şeyini feda edebilecek cesarette bir kahraman, bir anda yedi yüz kişiyle savaşan, dindar, inançlı birisidir. Metindeki kahramanlık duygusu onun  kişiliği üzerinden verilmiştir. Bu nedenle metinde önemli bir işlevi vardır.
ARTUHİ-EFRUMİYE: Melik’in en yakın dostlar. Dostları için her şeylerini veda edebilecek seviyedeler. Dindar bir tiplerdir.
ŞİZAT-ŞETTAT: Metinde kötüyü temsil eden tiplerdir. Müslüman halka zulmeden, acımasız ve yalancı bir tiplerdir. Metindeki işlevleri kötülüğü temsil etmeleridir.
YAŞLI KADIN: Metindeki merhamet duygusu ve anne sevgisini olun üzerinden verilmiştir.

ç. Metinde olayların geçtiği mekânın nasıl anlatıldığını ve işlevini söyleyiniz.
Okuduğumuz metinde mekan  tam olarak belli değildir. Kale, sur, savaş meydanı gibi genel mekanlar verilmiştir.Zaman olarak da tam bir ifade yoktur. Akşam, sabah, biraz sonra gibi zaman ifadeleri kullanılmıştır.
d.  Metindeki kişilerin, zamanın ve mekânın birbiriyle ilişkisini açıklayınız.
Bu üç özellik olay çevresinde gelişen edebi metinlerde birleşerek olay örgüsünü oluştururlar  ve bunların bir tanesi değişir ve farklılaşırsa olay örgüsü kendiliğinden değişir.  Bunlardan bir tanesi diğeriyle uyum içinde olmazsa olay örgüsü inandırıcılığını kaybeder.
Sayfa 108
b.  Metnin temasını aşağıya yazınız.
Tema   :Melik Dânişmend'in olağanüstü niteliklere sahip bir kişi olarak İslâm dinini yaymak için savaşlar yapması ve yiğitliği metnin temasını oluşturmak*tadır. Yiğitlik, evrensel bir temadır.
c.  Kahramanlık hikâyeleri, Dânişmentnâme'nin anlatıldığı dönemde fetih ve gaza temalarını işledikleri için rağbet görmekteydi. Belirtilen bu temaların ve kitabınızda bulunan eserin temasının o dönemdeki İslami kültürle ilişkisini açıklayınız.
Metinde anlatınlar öncesinde de sonrasında da vardı. Tek farklılık bu kahramanlıklar İslamiyet öncesinde Türklük  ve kendi  milleti adına yapılırken sonraki dönemde din adına yapılmaktadır. Öncesinde anlatılan mekan göçebelikle ilgili orman, mera gibi yerlerken şimdi saray, savaş gibi  yerleşik hayata dair yerlerdir.
ç. Metnin teması evrensel midir? Tartışınız. Ulaştığınız sonucu belirtiniz.
İşlenen tema her ulus ve her zaman kullanılan evrensel bir temadır.
1. Metinde anlatılanlar, yeryüzünde yaşanabilecek gerçeklikler midir? Anlatılan olaylarda olağanüstü özelliklerin olup olmadığını belirtiniz. İnsana özgü gerçekliklerin, olay örgüsü etrafında nasıl birleştirildiğini açıklayınız.
Metinde anlatılanların gerçek hayatta aynısının yaşanması mümkün değildir. Ama gerçeğe uygun olan kısımların benzerleri yaşanmış olabilir. Halk hikâyeleri içinde hem gerçeğe uygun hem de olağanüstü özellikler barındıran metinlerdir. Metinde insana özgü gerçeklikler hikâyedeki gerçeğe uygun olan kısımları içeriyor.
a. Metnin özgün diliyle verilen bölümünden alınan aşağıdaki kelimelerin günümüzdeki karşılıklarını örnekteki gibi yazınız.
anunçün       —► _________anında_________________ arz kıldı        —_______arzetti_______
gerü             —► _________geri__________________ şar               —► şehir
andan           —► _________anından__________________ helakeyledi —► ____helak etti__________
b. "Çün kâfirler bu sözü işittiler, şunlara kim Hak hidayet verdi, Müslüman oldular, şunlara kim vermedi, kahır kılıcından helak eyledi." cümlesini yapı yönünden inceleyiniz.
•Yaptığınız incelemeden hareketle metnin dil özelliklerini aşağıya sıralayınız.
Metindeki kelimelerde genel olarak ses kurallarına aykırılıklar vardır. Aynı zamanda o dönemin Türkçesine özgü olarak eklerde yuvarlaşmalar görülüyor. kayurma, anun, diyüp, çevürdi, deyüp gibi. Metindeki Türkçe kelimeler bugün için değişiklikler göstermesine rağmen, yabancı dillerden Türkçeye giren kelimeler değişmeden günümüze kadar gelmiştir. Cümleler kısa ve özdür. Uzun cümleler pek kullanılmamış. Karşılıklı konuşmalara yer verilmiştir.
2.      Metinden tasvir örnekleri bulunuz. Bu tasvirlerin nasıl yapıldığını ve metindeki işlevini belirtiniz.
Kamu halk ilk uyhuya oldı tuş
Denizde balık yatdı yuvada kuş
Melik-zâde aldı eline kemend
Sanasın uyumamağa içdidi and
Kemendini atdı vü tutdı ucın
Düşürdü dam üstine ağdı gücin
Biribirini kuçdılar öpdiler
Sanasın yanar oda su serpdiler
Süheyl’ün elini tutup Nevbahâr
İletdi odasına andan sorar: 
“Ki bensüz günün dün nite geçdidi
Hele cân tenümden benüm uçdıdı
Süheyl eydür ana ki “Hoş kanuma
Susadun, kasdun eyledün cânuma

Metinde  yapılan tasvirler okuyucunun anlatılan olayı daha iyi anlaması için yardımcı olan en önemli araçtır.Olay çevresinde gelişen metinler için olmazsa olmazlardandır betimleme
Read more

Stromae - Tous Les Mêmes [ Türkçe Çeviri ]


[Couplet 1]
Vous les hommes êtes tous les mêmes
Tüm erkekler aynıdır
Macho mais cheap
Maço ama ucuz
Bande de mauviettes infidèles
Karakteri zayıf kfir
Si prévisibles, non je ne suis pas certaine, que tu m'mérites
Yani öngörülebilir, ama hayır ben emin emin degilim
Z'avez d'la chance qu'on vous aime
Ne kadar şanslısın seni seviyorum
Dis-moi "Merci"
O söyler teşekkürler

[Refrain]
Rendez-vous, rendez-vous, rendez-vous au prochain règlement
Randevu, randevu, randevu, tanışma randevuları
Rendez-vous, rendez-vous, rendez-vous sûrement aux prochaines règles
Randevu, randevu, randevu, sonraya kaldı

[Couplet 2]
Cette fois c'était la dernière
Bu son sefer
Tu peux croire que c'est qu'une crise
Bunun bir kriz olduğun inanabiliyormusun
Matte une dernière fois mon derrière, il est à côté de mes valises
Matte ( araba ) son kez yanımda ve cantam benimle
Tu diras au revoir à ta mère, elle qui t'idéalise
Annene hoşçakal de o ideal karşılyacaktır.
Avec une autre ce serait pire
Başka türlü dha kötü olurdu
Quoi toi aussi tu veux finir maintenant ?
Eğer hala bitirmek istiyorsan?
C’est l'monde à l'envers !
Dünya tersine döner
Moi je l'disais pour t'faire réagir seulement... toi t'y pensais
Bu sdece bir tepkiydi, sen kendini ne zannediyorsun

[Refrain]
[Couplet 3]
Facile à dire, je suis gnangnan
Et que j'aime trop les bla bla bla
Mais non non non, c'est important
Ce que t'appelles les ragnagnas
Tu sais la vie c'est des enfants
Mais comme toujours c'est pas l'bon moment
Ah oui pour les faire là tu es présent
Mais pour les élever y'aura qu'des absents

[Pont]
Lorsque je n'serais plus belle
Ben eski seriyken
Ou du moins au naturel
Yada ne azından doğalken
Arrête je sais que tu mens
Dur yalan söyledigini biliyorum
Il n'y a que Kate Moss qui est éternelle
Kate Moss diye bir gerçek var
Moche ou bête, c'est jamais bon !
Çirkin yada aptal, asla iyi değil
Bête ou belle, c'est jamais bon !
Canavar yada güzel, asla iyi degil
Belle ou moi, c'est jamais bon !
Güzel yada ben, asla iyi değil
Moi ou elle, c'est jamais bon
Ben yada o , asla iyi degil!

[Refrain]
[Outro]
Tous les mêmes, tous les mêmes, tous les mêmes et y'en a marre (x3)
Hepsi aynı, hepsi aynı, hepsi aynı, onlar hasta insanlar ( uyuz insanlar )
Tous les mêmes, tous les mêmes, tous les mêmes
Hepsi aynı, hepsi aynı, hepsi aynı,
Read more

Manas Destanı Dil ve Anlatım Özellikleri

Ortaasya’da yaşayan Türk boyları arasında XIII. yüzyılda doğup gelişmiştir. Cengiz nâme Moğol hükümdarı Cengiz’in hayatı, kişiliği ve fetihleri ile ilgili olarak Cengiz’in oğulları tarafından idare edilen Türkler tarafından meydana getirilmiştir. Orta Asya’da yaşayan Türkler özellikle de Başkurd, Kazak ve Kırgız Türkleri, Cengiz destanını çok severek günümüze kadar yaşatmışlardır. Cengiz-nâme’de, Cengiz bir Türk kahramanı olarak kabul edilmekte ve hikâye Türk tarihi gibi anlatılmaktadır.

Danişmend nameCengiz, Uygur Türeyiş destanının kahramanları gibi gün ışığı ile Kurt-Tanrı’nın çocuğu olarak doğar. Cengiz-nâme, Moğol Hanlarının destanî tarihi olarak kabul edildiğinden tarih araştırıcılarının da dikkatini çekmiştir. XVII. yüzyılda Orta Asya Türkçesinin değerli yazarı Ebü’l Gâzi Bahadır Han, “şecere-i Türk” adlı eserinde “Cengiz-Nâme”nin 17 varyantını tesbit ettiğini söylemektedir. Bu bilgi, bu destanın, Orta Asya’daki Türkler arasındaki yaygınlığını göstermektedir.

Orta Asya Türkleri, Cengiz’i islâm kahramanı olarak da görmüşler ve ona kutsallık atfetmişlerdir. Batıdaki Türkler tarafından ise Cengiz hiç sevilmemiştir. Arap tarihçilerinin, bu hükümdarı islâm düşmanı olarak göstermeleri ve tarihî olaylar onun sevilmemesinde etkili olmuştur. Moğolların Anadolu’ya saldırgan biçimde gelip ortalığı yakıp yıkmaları, Bağdat’ın önce Hülâgu daha sonra Timurlenk tarafından yakılıp yıkılması, Timurlenk’in Yıldırım Beyazıd’la sebebsiz savaşı gibi tarihi gerçekler, Cengiz’in de diğer Moğollar gibi sevilmemesine sebeb olmuştur. Cengiz-Nâme batıda yaşayan Türkler’in hafıza ve gönüllerinde yer almamıştır. “Cengiz-Nâme”nin Orta Asya Türkleri arasında bir diğer adı da ” Dâstân-ı Nesl-i Cengiz Han”dır. Edige Bu destanda XIII yüzyılda Hazar denizi kıyısında kurulan Altınordu Hanlığının XV. yüzyılda Timurlular tarafından yıkılışı anlatılmaktadır.

Destanın adı, Altınordu Hanı ve bu destanın kahramanı Edige Mirza Bahadır’a atfen verilmiştir. Edige Mirza Bahadır’ın devletini ayakta tutabilmek için yaptığı büyük mücadeleler, ölümünden sonra XV. yüzyılda destan haline getirilmiştir. 1820′yılından itibaren yazıya geçirilen Edige destanının Kazak-Kırgız, Kırım, Nogay, Türkmen, Kara Kalpak, Başkırt olmak üzere altı rivâyeti tesbit edilmiştir Çeşitli Türk guruplar arasında Alp Er Tunga ve Oğuz Kağan gibi ilk Türk destanlarının izlerini taşıyan Türk kahramanlık dtünya görüşünü temsil eden burada bahsi geçenler kadar yaygınlaşmamış ortak edebiyat geleneği içinde yer almamış pek çok başka destan örneği bulunmaktadır.

Osmanlı sahasında destandan hikâyeye geçişte ara türler olarak da nitelendirilen çok tanınmış ve bir çok Türk topluluklarınca da bilinen Köroğlu örneği yanında daha sınırlı alanlarda tesbit edilen Danişmendname , Battalname gibi ilgi çekici örnekler de bulunmaktadır.
Read more

Sessiz Gemi Şiirinin Tahlili

Artık demir alma günü gelmişse zamandan, 
Meçhûle giden bir gemi kalkar bu limandan. 

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; 
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol. 

Rıhtımda kalanlar bu seyâhatten elemli, 
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli, 

Bîçare gönüller! Ne giden son gemidir bu! 
Hicranlı hayâtın ne de son mâtemidir bu! 

Dünyâda sevilmiş ve seven nâfile bekler; 
Bilmez ki giden sevgililer dönmiyecekler. 

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden, 
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.



SESSİZ GEMİ ŞİİRİNİN TAHLİLİ

Şiirimizi tahlil ederken arûz şiiri olması hasebiyle kullanılan sanatlardan, şiirin kalıbından bahsetmek gerekir ama bu tür ayrıntılarla sizi sıkmak istemiyorum. Ama genel olarak bu şiirde YAYGIN İSTİARE dediğimiz sanatın kullanıldığını söylemek mümkündür. 

(YAYGIN İSTİARE: Benzetmenin temel öğelerinden yalnız biriyle, çok sayıda benzerlikleri sıralayarak yapılan istiaredir. SessizGemi ruh söylenmemiş (benzeyen), Benzetilen yani gemi söylenmiştir.)


Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhûle giden bir gemi kalkar bu limandan.

Şairin, bu kısa ama anlamlı şiirinin giriş beyiti gerek ses ahengi gerekse de zihnimizde canlandırdığı resim itibariyle bizi hemen kendisine çekiveriyor.
Daha ilk beyitte hemen hemen bu şiiri okuyan herkesin gözünün önüne bir liman, bir gemi resmi çıkıverir. Bu da bu şiirin tasvir konusunda da ne kadar güçlü olduğunu devamındaki beyitlerde ispatlayacaktır. Başta da söylediğimiz gibi sembolizmin Türkiye’deki öncü şiirlerinden biri olan Sessiz Gemi şiiri için kelimelerle çizilen resimdir de diyebiliriz.




Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.

Bir gemi düşünün ki hiç yolcusu olmayacak ve giderken onu uğurlayan kişiler el sallayamayacak. Hele bu işin içinde ölüm varsa bu hareketler oldukça garip kaçacaktır. Gerçi günümüzde hiçbir dinde tasvip edilmeyen alkışlama, şarkı söyleme gibi çağ dışılıktan da öte yobazlıkla ilişkilendirebileceğim tutumları göz ardı ederek bunları söylüyorum.
Şiirimizin ikinci beyitinde resme biraz daha renk katıldığını görürüz. Bu beyitte de yine o ses ahengi devam eder. Okurken sanki bir ritim size eşlik eder. Bu da şiirin müzikal bir yönünün olduğunu gösterir. Ki bu şiirin şarkı olarak diller de dolanması da bunu ispatlamaktadır. 



Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,

Bir de yolculuk düşünelim. Ama bu şiirin sembolize ettiği ölüm yolculuğu olmasın. Bir annenin oğlunu askere uğurlamasını göz önüne getirin. Evladını asker ocağına kim bilir ne düşüncelerle gönderiyor. O anın resmini çizmek istese bir ressam acaba o elemi nasıl çizerdi? Bunu çok merak ediyorum. Hele hele ülkemizdeki gibi evlatlar askere kurbanlık niyetine yollanıyorsa… 
Türk analarındaki bu yüksek düşünce bizleri belki de binlerce yıldır ayakta tutan nedenlerden bir tanesi. Onun içindir ki her ana, yavrusunu asker ocağına gönderirken büyük bir keder içindedir. Ve o askerlik süresi boyunca gözü hep kapıdadır. Oğulcuğu her an çıkıp geliverecek gibidir. Ama yüreğinin bir köşesinde hep kara bir düşünce de vardır.. “Ya gelmezse!” diye.. 

Bu örneği size şiirin her beyitine onlarca anlam yüklenebilir olduğunu göstermek için verdim. Aslında ölüm tasvir ediliyor ama bakın burada ben bu düşünceye de hasıl oldum. Zaten bir şiiri veya nesri önemli kılan ve onu büyük eser eden özelliklerden bir tanesi de o eserin her okunduğunda zihnimizde yeni bir çağrışım uyandırmasıdır.




Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.


Bu beyitte ise şair artık asıl maksadını işaret etmeye başlıyor ve resme bir fırça darbesi daha atıyor. Bu beyitte şairin karamsarlığını da görmek mümkün. Aslında şiirin tümünde olan bu karamsarlık, burada çaresizliği de yanına alarak karşımıza çıkıyor. Aruz şiirinin yalnızca Osmanlı Türkçesi ile yazıldığını sananlar Mehmet Akif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı’nın şiirlerini okuduğunda bu düşüncenin yanlışlığını apaçık görmektedirler. Hele hele İstiklal Marşı’nı bile hece şiiri sanıp parmak hesabına düşenleri de gördükten sonra Türkçe aruz şiirinin ülkemizde yeterince anlaşılamadığını düşünmeye başlıyorum.


Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilinmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.


Aslında bu şiiri sevgililerine aşk şiiri diye gönderenleri önceleri yadırgıyordum ama yukarıdaki beyitlerde söylediğim gibi “her okuyanda farklı düşünceler meydana getirmelidir” sözüm yüzünden bunu söyleyemiyorum Çünkü bu beyit beni bu yadırgamamdan alıkoyuyor. Bu beyiti sevgilisinden ayrılmış birinin sevgilisine gönderdiğini hayal ediyorum.. Ne kadar anlamlı bir beyit… Bu şiiri pek çok şiirsever gibi öyle üstün körü okusaydım ben de elbet ayrıldığım sevgilime bu beyiti hiç sakınmadan gönderirdim..



Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.

Şiirimizin son beyitinde şiire anlamlı bir nokta konduğu gibi zihnimizde oluşan tablo da öyle yarım bırakılmıyor. Bilakis tabloyu şiiri okuyanın tamlaması için eline bir fırça ve boyalar veriliyor. Şiiri okuyan ister siyaha boyar ister maviye…

Şimdi şiir yazma gayretinde olan insanların şapkalarını önlerine koyup bir kere daha düşünmelerini istiyorum. Böylesine şiirler yazmak elbette her kişinin harcı değil ama en azından yazılan şiirleri ya da okunan şiirleri böylesine farklı bir bakış açısıyla irdelemek gerektiğine inanıyorum. Yani her alt alta gelen dizenin şiir olmayacağı düşüncesi herkeste oluşmalıdır. Günümüzde ne yazık ki aruz şiirinden daha zor bir tür olan serbest şiir almış başını gidiyor. Böyle binlerce şiircik okumuş biri olarak şiirleri üzerinde emek vermeyen, onları her açıdan akıl ve hayal süzgecinden geçirmeden başkalarıyla paylaşan insanların biraz daha titiz olmalarını ümit ediyorum. 





SESSİZ GEMİ VE BEN

Eminim herkesin dilinde, hafızanda ve gönlünde mutlaka bir şiir yer edinmiştir. Şiirin tamamı olmasa bile bir dizesi, bir beyiti ya da bir mısraı… Hal böyle olunca ben de gönlümde yer alan, hayatıma yön veren bu şiir hakkında böyle bir tahlil yaptıktan sonra, Sessiz Gemi şiirinin benim için neden bu kadar önemli olduğunu paylaşmak istiyorum.

Sessiz Gemi şiiri benim bugün Türkçe öğretmeni olmamdan tutun da, hayata bakış açımın değişmesine kadar pek çok noktada etkisini gösteren bir şiirdir. Hatta denize ve gemilere olan ilgimi, üniversiteyi okuyacağım şehre kadar olan seçimlerimi belirlememde de bu şiirin etkisi vardı.

Lise yıllarımda edebiyat dersimizde bu şiiri işlediğimiz günü bugün gibi hatırlıyorum. Sayfalar dolusu yazmış, saatlerce bu şiir hakkında konuşmuştuk. Hatta bi ara öğretmenimize latife edip; “Hocam şu konuştuklarımızın onda birini şair düşünmemiştir” demiştik. 

İlk olarak bu şiir aracılığıyla tanıştım ölüm temasıyla. Önceleri hiç bu kadar sık gelmezdi aklıma ölüm ama şiir beni öylesine etkilemişti ki ister istemez ölümü düşünmeden edemiyor hatta her gün kendime çeki düzen verme telaşına düşüyordum. Şiire olan sevdam beni Türkçe öğretmeni olma yolunda teşvik etti. Sonra üniversite sınavlarına girdik. Tercih dönemimiz geldiğinde limanı olan tüm illeri tercihimde üst sıralara yazdım. İlla ki liman olmalıydı. Allahın bir lütfu olsa gerek ki Çanakkale gibi bir ilde üniversiteyi okudum. Her gün iskeleye iner oradaki çay bahçesinde çayımı yudumlarken rıhtımdan kalkan gemilere öylece bakardım. Bazen arkadaşlarımı yolcu etmem gerektiğinde bile şiir aklıma gelir el bile sallayamazdım. Tabi kimse bilmedi bunun nedenini…
Read more

Fahriye Abla Şiirinin Biçim ve İçerik Yönünden İncelenmesi

 'FAHRİYE ABLA' ŞİİRİ
            Fahriye Abla’nın şairi Ahmet Muhip DIRANAS, 1909 yılında Sinop'un Salı köyünde doğdu ve 1980 yılında aynı köyde toprağa verildi.
           Şairimiz Ankara Erkek Lisesi'ni bitirmiştir. Lisedeki edebiyat öğretmenleri Faruk Nafiz Çamlıbel ve Ahmet Hamdi Tanpınar onda şiir sevgisinin gelişmesini sağlamışlardır.  Liseyi bitirdikten sonra bir süre gazetede çalışan DIRANAS, Ankara Hukuk Fakültesi'ne iki yıl devam etmiş, fakülteyi bitirmeden İstanbul'a giderek Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne girip burayı bitirmiştir.
           DIRANAS Kütüphane ve müzelerde yöneticilik yapmış, İş Bankası ve devlet Tiyatroları yönetim kurullarında ve başkanlığında bulunmuştur. Gazetelerde politik yazılar yazmış ve çeşitli dergilerde şiirler yayınlamıştır. İş Bankası yayınları arasında şiirleri kitap olarak yayınlanmıştır.

             FAHRİYE ABLA
Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye Abla!

Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi,
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede;
Yaz kış yeşil bir saksı pencerede;
Bahçende akasyalar açardı baharla
Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye Abla!

Önce upuzun sonra kesik saçın vardı;
Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı;
İçini gıdıklıyordu bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin,
Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla,
Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye Abla!

Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.
Bilmem, şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın?
Hâlâ dağları karlı Erzincan’da mısın?
Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
Hatırada kalan şey değişmez zamanla…
Ne vefalı komşumuzdun sen Fahriye Abla!

        Divan ve Tanzimat şiirinde görülmeyen sosyal konular bu şiirde kendine geniş bir yer bulmaktadır. Doğa ve hayat bir tablo gibi şiirde yer almaktadır. Her şair hayata ve çevreye bir başka açıdan bakarak, onu az çok değiştirerek yansıtır.
          Mehmet KAPLAN “Şiir Tahlilleri 2” kitabında: “Ahmet Muhip DIRANAS, Fahriye Abla şiirinde çocukluk yıllarında kendisinde kuvvetli iz bırakan bir genç kızı adeta realist hikâyeye has bir metotla tasvir ediyor. Fahriye Abla’nın yaşadığı mahalleyi, evi, vücut yapısını, kıyafetini, mizaç ve karakterini canlı ve gerçek teferruatla göz önünde canlandırıyor. Şair Fahriye Abla’ya karşı duyduğu sıcak alâkayı bir takım hayaller ve dil musikisi vasıtasıyla ifade ediyor.” Demektedir.
Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye Abla!
          Fahriye Abla’nın oturduğu mahalle bir gecekondu mahallesidir. Evler kömür ateşiyle, kömür sobasıyla ısıtılmaktadır. Gün batmaya yakın saatlerde havayı kömür kokusu sarmakta, bu nedenle kapılar erken saatlerde kapanmaktadır. Şair çocukluğuna dönerek küçüklüğünde yaşadıklarını düşünürken Fahriye Abla’yı gülen gözleriyle, beyaz dişleriyle ve ak pak gerdanıyla hatırlıyor ve ona  “Ne güzel komşumuzdun sen Fahriye Abla!” diye sesleniyor.
          Divan, Tanzimat hatta Servet-i Fünun şiirinde cümle her mısrada tamamlanırken bu şiirde Ahmet Muhip DIRANAS “Sen hülyamdaki geniş aydınlığa gülen gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye Abla!” ifadesiyle üç buçuk mısraı aşkın bir cümleyle nesri şiirleştirmiştir. Aynı özelliği:
                     
                      Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
                      Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye Abla!
Mısralarında da bir konuşma edasıyla ortaya koymuştur.

Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi,
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede;
Yaz kış yeşil bir saksı pencerede;
Bahçende akasyalar açardı baharla
Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye Abla!
          Fahriye Abla’ların oturdukları ev küçük, balkonu sarmaşıklarla örtülü, güneşin batmasına yakın saatlerde gölgesi kuytu bir derede yıkanan, yaz kış penceresinde yeşil bir saksı bulunan, bahçesinde baharla akasyalar açan sevimli güzel bir evdir. Fahriye Abla da evi gibi güzeldir. Divan, Tanzimat ve Servet-i Fünün şiirinin aksine ağdalı bir dil yerine sade, anlaşılır, nesre çok yakın ve şairane bir ifadeyle DIRANAS bu şiiriyle gönüllerde taht kurmuştur.

Önce upuzun sonra kesik saçın vardı;
Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı;
İçini gıdıklıyordu bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin,
Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla,
Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye Abla!
          Fahriye Abla’nın önce upuzun sonra kesik saçları vardır. Teni buğdaysı, boyu bir başak kadardır. Erkeklerin içini gıdıklayan bir güzelliği vardır. Kolları altın bileziklerle doluydu. Fahriye Abla, çoğu zaman açık saçık şarkılar söylerdi ve çapkın bir mizaca sahipti. Rüzgâr kısa eteklerini uçurduğu zaman kapatmaz, erkeklerin içini gıdıklamaktan hoşlanırdı. Bunlar şairin hayal ettiği tablo değil, çocukluğunda görüp yaşadığı gerçek hayattan hatırında kalan görüntülerin canlandırılmasıdır. Fahriye Abla’daki manzara bize aittir, yerlidir; ithal değildir. Orada çevre yerlidir, aşk duygumuz ve genç kızımız kendi çevresinin doğallığındadır. Mahallîlik ve millîlik şiirleştirilerek ortaya konulmaktadır. Bu şiirde realizm kendini göstermektedir; anlatılan muhit bildiktir.
Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.
Bilmem, şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın?
Hâlâ dağları karlı Erzincan’da mısın?
Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
Hatırada kalan şey değişmez zamanla…
Ne vefalı komşumuzdun sen Fahriye Abla!
         Ahmet Muhip DIRANAS birçok şiirinde karşımıza realist olmaktan daha çok romantik düşüncelerle çıkar. Şair bu şiirinde çocukluk yıllarına dönme özlemiyle karşımıza çıkmaktadır. Nitekim :“Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın” mısraı bu düşünceyi açıkça ortaya koymaktadır.
         Hocam, Mehmet KAPLAN : “Fahriye Abla şiirinde, üç unsur, çocukluğa dönme, kapalı yerleri sevme ve kendinden yaşlı bir kadına alaka duyma temleri birleşiyor. Bu duygular hayattan kaçma, ölümü arzulama şeklinde tecelli edebilir. Dıranas’ın şiirlerinde bu duyguların direkt veya sembolik ifadelerine rastlanır.” Şeklinde yorum yapmaktadır.
          Fahriye Abla şiiri hem psikolojik bir duyguyu ihtiva etmekte, hem de sosyal bir yapıyı ortaya koymaktadır. Fahriye Abla halk tabakasından bir genç kızdır. Oturduğu mahalle, ev ve penceredeki saksı, evin yanından geçen dere, bileklerini dolduran altın bilezikler ve davranış biçimleriyle bu genç kızın sosyal statüsü bir tablo gibi karşımıza çıkmaktadır.
          “Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen” mısraında, Fahriye Abla’yı romantik tarafıyla görüyoruz. O, evleri sarmaşıklarla örtülü olan, her zaman penceresinde bir saksı bulunan, romantik bir genç kızdır. Fahriye Abla şiirinde hayal ile gerçeği, romantik duygu ile realist görüşü birlikte görmekteyiz. Her bölümde hem romantik duygu hem de dış gerçek bir arada ustaca ortaya konmuştur. Birinci bölümde yaşadığı mahalle, ikinci bölümde oturduğu ev, üçüncü bölümde Fahriye Abla’nın kendisi bir ressam tablosu gibi canlandırılmıştır. Şiirin sonunda hâlâ ilk kocasında olup olmadığı, hâlâ Erzincan’da yaşayıp yaşamadığı şüpheyle ifade edilirken hayalimizde istediğimiz gibi sonuçlandırabileceğimiz bir hikâye ortaya konulmuştur.
          Ahmet Muhip DIRANAS, bu şiirinde hece veznini durakları kaldırarak, kendisine has bir üslupla kullanmıştır. Şairin durakları kaldırarak, nesre yakın bir tarzı kullanması büyük ihtimalle konunun hikâye havasında olmasındandır. DIRANAS, şiirlerinde halk edebiyatından gelen hece veznini kullanırken kafiyeye de çok önem vermiştir. Şiirlerinin çoğunda duraklı hece veznini tercih etmiştir.
Kaynak; http://www.varanhaber.com/
Read more