Demografik Döngü Nedir?

DEMOGRAFİ TARİHÇESİ 

Demografi, dünyada veya bir ülkede bulunan nüfusun yapısını, durumunu, dinamik özelliklerini inceleyen bilim dalı. Yunanca demos (halk) ve graphein (yazmak) kelimelerinden meydana gelmiştir. Nüfusun coğrafyası veya nüfusbilim olarak da tanımlanır. Mevcut nüfusun; yaş, cinsiyet, evlilik durumu, geçim durumu, tahsil durumu gibi çeşitli sosyal ve ekonomik yönlerini inceleyen demografi; ülkelere ve bölgelere göre nüfus dağılımını ve doğum, ölüm, göç hareketi gibi gelişmeleri inceler. Niceliksel (sayılarla ilgili, kemiyet) ve Niteliksel (hal ve durumlarla ilgili, keyfiyet) diye, iki kısma ayrılmıştır.
Eski çağlardan beri gerek doğu İslam ve Türk dünyasında, gerekse batı Hıristiyan dünyasında demografinin ilgi sahasını teşkil eden nüfus sayımları ve çeşitli istatistikler yapıldı. Bu sayım ve istatistiklerin bir kısmının müşahhas (somut) neticeleri elde bulunmamakla birlikte, yapıldığı bilinmektedir. Hazret-i Ömer devrinde Müslümanlardan ve gayri müslim ahaliden alınan uşr, cizye ve haracla ilgili olarak tutulan defterler, askerlere yapılan maaş ve diğer ödemelerle ilgili divanlar birer istatistik özelliği taşımaktadır.

Hazret-i Ömer İslam ülkesinin her tarafına yaygınlaştırdığı divanlarla ilgili olarak çok sayıda memur vazifelendirdi. Divanlardan maaş alacak olan memleketin bütün halkı defterlere yazıldığı gibi, vazife alan memurların adları da ayrıca tesbit edildi. Uşurlu ve haraclı arazilerin ölçülüp devlete ödeyecekleri miktarlar bu ölçümlere göre hesaplanması sağlandı. Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve diğer İslam devletlerinde de devletin temel politikasını belirleyecek, bölgeler arası dengeleri muhafaza edecek çeşitli ölçüm yazım ve sayımlar yapılmıştır. Yapılan bu çalışmalar demografi adıyla anılmamasına rağmen demografinin ilgi sahasına girmektedir.

Batı dünyasında, demografi uzmanlarının temel vasıtasını teşkil den nüfus sayımının Roma İmparatorluğuna kadar uzadığı bilinmektedir. Ortaçağ tarihiyle meşgul olan tarihçiler, hakiki manasiyle demografik diyebileceğimiz vesikaların Avrupa’nın güneyindeki memleketler için 13. ve diğer kuzey Avrupa memleketleri için ise 14. yüzyıldan itibaren mevcut sayılabileceğini ortaya koymuşlardır. Bu sebeple 1086 senesinde İngiltere’nin, 1328′de Fransa’nın umumi nüfusunu hesaplamaya yarayan tahrir (istatistik) vesikalarını birer istisna olarak bildirmektedirler. Geniş ülkelere şamil belli bir metotla yapılmış oldukları için istisnai bir önem taşıyan bu gibi vesikalar yanında, ortaçağdaki feodal parçalanma ile uygun kısmi ve hususi daha birçok sayımların neticelerini bildiren vesikalar da pekçoktur. Ortaçağ Avrupa’sının elinde bulunan bu vesikalar hakiki manasıyla nüfus sayımları olmayıp ekseriya hususi ve fevkalade bir hal karşısında belli bir vergiyi toplayabilmek için yapılmış sayımların neticelerini bildirmeleri, onların işlenmesini ve değerlendirilmesini güçleştirmektedir. Bu durumda bazan bir şehrin bütün nüfusu değil de, yalnız belli bir varlık derecesinde bulunan mülk sahipleri veya muayyen bir yaşın üstünde eli silah tutan vatandaşlar kaydedilmiştir. Daha çok Hıristiyan memleketlerinde ve bu arada bilhassa Katoliklerde vaftiz, evlenmek, cenaze merasimi gibi vesilelerle Hıristiyanların kiliselerdeki hususi defterlere kaydedilmiş olması ve bu defterlerden birçoğunun iyi muhafaza edilmiş olması da Avrupa memleketleri için bu devirde nüfus tetkikleri bakımından zengin kaynaklardır.

Ortaçağda kurulan ve yeniçağda dünyaya hakim olan Osmanlı Devleti zamanında bugünkü demografi çalışmalarına benzer sayım ve istatistikler yapılmıştır. Belli usullerle ve düzenli aralıklarla tekrarlanan geniş sahalara şamil, sistematik nüfus sayımlarının neticelerini ihtiva eden, zaman ve mekan içinde mukayeseye müsait olan bu sayımlar yalnız şu veya bu vergiyi toplamak için fevkalade durumlarda veya tesadüfen ve hususi maksatlarla yapılmış sayımlar değildir. Bu sayımlar Osmanlı devletinin idari, mali bütün teşkilatının esasını teşkil edecek surette tasarlanmış ve yalnız vergi mükelleflerini değil türlü hizmetler ve imtiyazlar sebebiyle vergiden muaf olanları, ümera (idareciler) ve askerleri, kör, topal, müflis vs. bütün erkekleri ihtiva eden hakiki nüfus istatistikleri mahiyetinde bilgilerdir.

Bugün elde bulunan Türk arşivlerinin en kıymetli hazinesi, eski bir idari geleneğin otuz-kırk sene gibi aralarla yapılması emredilen büyük nüfus ve vergi tahrirlerinin neticelerini tesbit eden ana defterlerdir. Halen çeşitli arşivlerde bin kadarı bulunan bu ana defterler (kütükler) sayesinde belli bir tarihte Osmanlı ülkesi dahilinde her köy ve kasabada mevcut bulunan yetişkin erkek nüfusu, ellerindeki toprak miktarını gösteren işaretler ve her birinin tabi olduğu türlü vergi mükellefiyetlerini tesbit eden rakamlarla birlikte isimleri ve babalarının adlariyle ayrı ayrı kaydedilmiş olduğu görülmektedir. Yine aynı defterler sayesinde her köyün kimin timarı veya mülk ve vakfı olduğunu, o köylerde yapılan ziraatin ve yetiştirilen hayvanların çeşitleriyle miktarlarını bildiren veya bu bilgileri çıkarmaya yarayan sarih (açık) kayıtlar uşr (öşür) ve rüsum miktarını tayin eden rakamlar bulunabilmektedir. Bu rakamlar ve bilgiler Osmanlı devlet çarkının düzenli bir şekilde işlediğini göstermektedir. Bu suretle bundan dört-beş yüz sene önce Osmanlı ülkesinin her köşesinde mevcut sipahi veya mülk ve vakıf sahibi ile toprağa bağlanmış olan köylüyü, ülkenin bir ucundan diğer ucuna uzanan yollar boyunca derbent bekleyen, yol ve köprü tamir eden ve kervansaraylara hizmet eden insanları, madenci, şapçı, tuzcu, taşçı ve yağcı gibi türlü vazifeleri olan halkı ve nihayet her türlü komisyon ve vergi toplanan geçit, pazar, gümrük mahallerini yerli yerinde ve vazife başında görmek, Osmanlı devlet makinesinin çarklarının nasıl işlediğini anlamak ve rakamlarla ölçmenin bu defterler sayesinde olduğu söylenecek olursa, Osmanlılar zamanında demografik çalışmaların bugünkünden daha değişmez ve gerçekçi usullerle yapıldığı ortaya çıkar.

Sultan Birinci Selim Han, Sultan II. Bayezid Han, Fatih Sultan Mehmed Han ve Sultan II. Murat Han devirlerinde yapılan çeşitli tahrirler ve istatistikler ilave olarak Kanuni Sultan Süleyman Hanın tahta geçişini takip eden ilk on sene içinde bütün Osmanlı memleketlerine şamil olmak üzere yaptırılmış olan tahrirlerin neticelerini ihtiva eden defterlere dayanarak, o tarihlerde Türkiye nüfusunu (Mısır, Irak ve Tuna ötesi Avrupa bölgeleri hariç) tesbit etmek mümkündür. Daha sonraki Osmanlı asırlarında yapılan çeşitli tahrir ve sayımlar devletin siyasi, ekonomik ve sosyal niz***** yönelik düzenlemelere kaynaklık etmiştir. (Osmanlılar zamanında yapılan demografik çalışmalarla ilgili bilgi rakam ve değerlendirmeleri Ord. Prof. Dr. Ömer Lütfi Barkan tarafından neşredilen Tarihi Demografi Araştırmaları ve Osmanlı Tarihi adlı makalede açık bir şekilde bulmak mümkündür.)

Demografi, Avrupa’da, ilk defa bilim olarak 17. yüzyılda İngiliz istatistikçi John Graunt’un çalışmasıyla ortaya çıktı. Graunt, 1662′de yayımladığı, Natural and Political Observations… Made Upon the Bills of Mortality (Ölüm Kayıtları Üzerine Tabii ve Siyasi Gözlemler) de demografların temel vasıtalarından olan ölüm oranı tablolarının ilkini hazırladı. Ölüm ve vaftiz kayıtları üzerine tedkik ve incelemelerinden yola çıkarak gerçekleştirdiği çalışmalarla Avrupa’da demografi biliminin kurucusu sayıldı. Demografik araştırma ve incelemelerdeki ilerlemeler 16 ve 17. yüzyıllar boyunca da sürdü. Ölüm oranını tesbit eden tablolar daha gelişkin duruma getirildi. Doğumda erkeklerin ağır bastığı, cinsiyet oranları gibi belli bazı demografik kanunlar ve eğilimler tesbit edildi. Dünyanın pekçok yerinde bu sahadaki bilgilerden yola çıkılarak, ilk nüfus tahminleri yapıldı. 18. yüzyılda hayat sigortasının ve halk sağlığına verilen önemin artması neticesinde ölüm istatistiklerinin incelenmesine karşı ilgi uyandı. 19. yüzyıla kadar demografik istatistikler ve nüfus sayımları hızlı bir gelişme gösterdi. 19. yüzyılın ortalarında Batı dünyasının büyük bölümünde nüfus sayımı ve hayat istatistikleri, doğumların ve ölümlerin sistemli olarak kayda geçirilmesi uygulamaları yerleşti. Bu durum demografik araştırmaların sahasının genişlemesini sağladı.

Demografi kelimesini ilk olarak Fransız bilim adamı Achille Guillard 1855′te yayımladığı, Éléments de Statistique Humaine ou Demographie Comparée (Beşeri İstatistiğin İlkeleri veya Karşılaştırılmalı Demografi) adlı eserinde kullandı. Fransız akademik çevreleri demografi terimini özellikle sağlık ve ölüm oranını etkileyen hayat şartlarıyla alakalı istatistikler için kullandılar. Terim kısa bir müddet içinde Avrupalı araştırmacılar tarafından yaygın bir şekilde kullanılmaya başlandı. ABD’de ise daha geç kabul gördü. Demografi 20. yüzyılda görülmedik biçimde genişleyip çeşitlendi. Nüfus dinamikleri ile demografi dışı değişkenler arasındaki etkileşim daha geniş biçimde kabul gördü.

On dokuzuncu yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın ilk yarısında meydana gelen harpler, bilim ve teknolojinin ilerlemesiyle ortaya çıkan yeni sosyal meseleler de demografinin ilgi sahasını etkiledi. Böylece demografi şumullü ve disiplinler arası bir hususiyet kazandı. Gerek gelişmiş ülkelerdeki gerekse gelişmekte olan ülkelerdeki nüfus meseleleri de demografiye verilen önemin artmasını sağladı. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında görülen nüfus patlaması, nüfus ve kalkınma arasındaki karşılıklı ilişki, doğum kontrolü hareketi, plansız şehirleşme, kent nüfuslarının akıl almaz şekilde artması, kanunsuz göçler ve işgücü istatistikleri demografinin önemini giderek artırdı. Başta Birleşmiş Milletlere bağlı kuruluşlar olmak üzere demografi sahasında daha şumullü ve daha çok sayıda meselelerle ilgilenen birçok araştırma kurumu, çeşitli milletlerarası kuruluş ve konferanslar, yalnızca demografi çalışmalarına ayrılmış olan yayınlar ortaya çıktı. Bütün bu gelişmeler, demografi biliminin olgunlaşmasını, geniş bir ilgi sahasını kuşatan milletlerarası bir disiplin olarak ortaya çıkmasını sağladı. Doğumlar ve ölümler, öğrenim gören nüfus, emekli maaşı alanların sayısı, hane halkı sayısı, işgücü piyasasının yapısı, sağlık, eğitim ve mesken (konut) ihtiyacıyla ilgili meseleler demografi bilimi tarafından incelenip değerlendirildi. Günümüzde kısımlara ve şubelere ayrılan demografi bilimi, sayısal bilgilerin yanında sosyal, ekonomik, siyasi ve kültürel konuları araştırıp değerlendirmektedir.

Önizleme



1. Aşama:( -  1960)
                  *Devletin uyguladığı politikaların da yardımıyla kaba doğum hızı yüksektir.
                  * Ekonomi ve sağlık alanlarındaki gelişmelerle ölüm oranları, tüm Dünya'da olduğu gibi düşmektedir.
                  * İkinci Dünya savaşı yılları bir kenara bırakılırsa 1955-1960 döneminde doğal nüfus artış hızı       binde 28.5 ile Cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamına ulaşmıştır.

2. Aşama:  1960-1985
                   * Doğal nüfus artış hızı yüksek düzeyde olmasına rağmen, bu dönemdeki sayım dönemlerinde aynı hızı korumuştur (ortalama binde 25)
                   * Bu dönemde hem doğum hem de ölüm oranları düşmektedir. Doğum oranları düştüğünde, nüfus artış hızının da düşmesi gerekirken ölüm oranlarındaki azalmanın etkisi, artışın belli bir düzeyde sabitlenmesine yol açmıştır.
                   * Göç ve şehirleşme de doğurganlık oranlarını bu dönemde düşürmüştür.
                   *  Yine bu dönemde Avrupaya olan işçi göçleri de nüfus artış hızının artmamasında payı vardır.

3.Aşama: (1985-     )
                 * bu aşamada ise kaba doğum hızının keskin düşüşü nüfus artış hızında da yavaşlamaya neden olmaktadır. 
                 * 1960 yılında 19 olan evlenme yaşı 1990 yılında 22'ye yükselmiş, 1963'te 6.1 olan toplam doğurganlık hızı 1993'te 2.7'ye inmiştir. 
                *Bu aşamanın sonunda, 21. yüzyılın ortalarında, ülke nüfusunun 100 milyon civarında olacağı ve nüfusun büyümesinin duracağı tahmin edilmektedir. 


 *Kaba doğum hızı : Bir takvim yılındaki toplam canlı doğum sayısının, toplumun yıl ortası nüfusa bölümünün bin ile çarpımıdır.

*Kaba ölüm hızı : Bir takvim yılında görülen ölüm sayısını, o ülkenin yıl ortası nüfusuna bölümünün bin ile çarpımıdır.
              Doğal Nüfus artış hızı= kaba doğum hızı- kaba ölüm hızı


Notlar için kaynak:  Murat Özgür ,Türkiye Nüfus Coğrafyası (1998) 


Genel görünümü ile Türk nüfusu gençlik ve dinamizm ile tanımlanmaktadır. 

Bir 1997 nüfus sayımına göre Türkiyede 62.6 milyon yerleşik kişi vardır. 

Her ne kadar şehirlere belirgin göç var ise de nüfusun halen % 47 si 

kırsal bölgede yaşar. Türkçe resmi dil de olsa Türkiyede İngilizce geniş 

olarak konuşulur. İngilizce eğitim veren birçok lise ve üniversite vardır. 

Almanca ve Fransızca diğer yaygın olarak konuşulan yabancı dillerdir. 

Üç imparatorluğun başkenti olmuş olan İstanbul takriben 9.51 milyon 

mukimi ile Türkiyenin en büyük şehridir. Başkent olan Ankarada 3.69 

mukim vardır. Geri kalan en büyük şehirler İzmir, Konya, Adanadır.
Read more

Don Kişot Romanın Özeti

DON KİŞOT 
A. Dış yapı bakımımdan inceleme: 
1. Romanın adı: Don Kişot 
2. Yazarı: Miguel de Cervantes Saavedra 
3. Yazar hakkında kısa bilgi: 
Miguel de Cervantes Saavedra, baba tarafından Endülüslü, ana tarafındansa Yenikastilyalı bir ailenin çocuğudur. 1547’de çok muhtemelen 29 Eylül günü, üniversite şehri Alacala de Henares’ de dünyaya geldi. Miguel dördüncü çocuk olarak dünyaya gelmişti. Ailenin mali durumu pek parlak değildi. 
Çok küçük yaştan beri şiire ve oyunculuğa merak duyduğunu, “Parnas’a Yolculuk” adlı manzum eserinde de bizzat anlatır. 
1568 - Cervantes’in hayatında bir dönüm noktası olur. Bir kadın meselesi yüzünden bir düelloda birini yaralar. Olay mahkemeye intikal eder. Miguel hemen Madrid’i terk eder.Mahkeme Düellocuyu sağ elinin bilekten kesilmesine ve on yıl için İspanya krallığının sınırları dışına sürülmesine karar verir. Miguel İtalya’ya kaçar. 
1570 - Napoli’de garnizonlanmış bulunan üçüncü İspanyol Alayında silahşör olarak kabul edilir. Şair kalemi bırakmış kılıcı almıştır eline… 
1575 - Miguel İspanya’ya giderken Arnavut asıllı Türk korsanı Deli Memi’nin esiri olur. 5 yıl boyunca esir kalır. Tam dört kere firar eder. Başaramaz. 15 Eylül 1580’de istenen fidye olan 500 Escuda altınını bir rahip öder ve Cervantes kurtulur. 
1580 - Madrid’e dönen Cervantes’in is arama çabaları başarısızlıkla sonuçlanır. 
1583 - Cervantes sahne eserleri yazmaya başlar. 
1584 - 12 Aralık’ta Cervantes, 18 yaşındaki Catalina de Salazary Palacios ile evlenip La Manoha vilayetine taşınır.Çocukları olmaz. 
1585 - Bundan böyle adının sonuna bir de “SAAVESRA” ekleyerek Miguel de Cervantes Saavedra diye imza atmaya başlar. Karısını terk eder ve Sevilla’ya göç eder. Karısını terk ettiğinde 38 yaşındadır. Sonra yine bir araya gelirler. 
1593 - Annesini kaybeder. 
1595 - Cervantes bir şiir yarışmasına katılır, birinci olur ve gümüş kaşıktan olan ödülü kazanır… Aynı yıl babasını kaybeder. 
1597 - Zimmetine bazı vergi gelirlerini geçirdiği ve başka yolsuzluklarda bulunduğu iddasıyla tutuklanıp Sevilla Kraliyet hapishanesine konulur. Burada “ Don Kişot” u yazmaya başlar. 
1604 - Aile fertleriyle birlikte Valladcid şehrine göç eder ve orada “Don Kişot” u bitirir. 
1605 - “Keskin Zekalı Manşlı Don Kişot” yayınlanır. Roman, daha yayınlandığı andan itibaren yok satar. 1607’de “Don Kişot” un 12.000 ‘den fazla basımı satılmıştır. 
1614 - Cervantes “Don Kişot”un ikinci cildini yazar. 
1616 - Aşırı şeker hastası olan Cervantes 22 Nisan‘da hayata gözlerini yumar. 

4. Eserin baskı tarihi, basım sayısı: Eserin baskı tarihi ve basım sayısı verilmemiştir. 
5. Sayfa sayısı: 450 sayfa 






B. Muhteva bakımından inceleme : 
1. Romanın özeti : 
İspanyanın mancha ilinin bir köyünde fazla zengin olmayan Kişot adında soylu bir bey yaşarmış. Bizim soylu bey elli sırlarında, yapısı sağlam, vücudu ince, yüzü zayıftı. Sabahları erken kalkar ve avdan çok hoşlanırdı. Soylu bey boş kaldığı zaman şövalye romanları okumaya bayılırdı. Bu işi tutku ile yapar ve öteki işlerini çoğunu unuturdu. 
Sözün kısası bizim soylu bey kendini okumaya iyice kaptırdı. O kadar ileri gitti ki. Verimli topraklarının bir kısmını satıp şövalye romanları aldı gece gündüz hiç durmadan okuyordu. Sonunda beyni sulandı. Zihni kavgalarla meydan okumalarla aşklarla tutkularla doldu. Devletin iyiliği ve kendi kişisel ünü için zıhını giyip bütün haksızlıkları gidermek ölümsüz bir ün kazanmak ve dünyayı dolaşıp gezginci şövalye olmaktan başka bir şey yapamayacağını inandı 
Şövalyelik için ilk olarak dedesinin dedesinden kalma zıhı temizlemek oldu. Diğer eksiklikleri ise kartonla tamamlandı sonra ahıra gidip atını gözden geçirdi. Ona bir ad bulabilmek için tam olarak dört gün düşündü ve ona rosscinante adsını verdi. Atına isim bulduktan sonra sıra kendisine gelmişti. Kendisine isim bulabilmek için sekiz gün düşündü sonunda Donkişot adını buldu. Kişiliğini tamamladıktan sonra sıra aşık olacak bir kadın aramaya başladı söylenenlere göre kızını hiç haberi olmadan aşık olduğu genç ve güzel köylü kızını kendisine yavuklu olarak seçti. Kızın adı aldonzo laranzo idi. Ona dulcinea de Tosobo adını verdi. 
Don Kişot kapısındaki bu tatlı fikirleri gerçekleştirmek için gecenin ikisin de yatağından kalktı zıhını giyip silahını kuşandı ve daha sonra ahıra gidip atını eğeledi. Ve şotasundan süratle uzaklaştı ve atının üzerinde sallana sallana gidiyor ve nasıl olsa yolda bir asil zadeye rastlayıp kendisine silah kuşatmaya razı edeceğine inanıyordu akşama doğru kahramanımız uzakta görkemli bir şato gördü.Fakat görülen şey yol kenarında ki bir handan başka bir şey değildi hana doğru yaklaştı. 
Pek az sonra hancı kapıda görüldü şişman kurnaz bakışlı bir adamdı. Donkişot orada hancının önüne diz çöktü ve yalvardı 
- Sayın dere beyi vali dedi. Kendisini şövalye ilan edip zıhını ona giydirmesini istedi.Hancı ona şövalye olabilmesi için onu hanın arkasına götürdü ve burada sabaha kadar nöbet tutmasını söyledi. Gece bir oyana bir buyana giderek geçti gün ağarmasına birkaç saat kalmıştı. 
Sabah olduğunda hancı elinde bir hesap defteri aldı yanına iki köylü kadın ve yanan bir şamdan taşıyan küçük bir oğlan çocuğu ile Donkişot’un yanına gitti. Donkişot yere diz çöktü adam hesap defterini açarak orenus orenus dedi daha sonra kılıcı asil zadenin beline kuşattı. Hancı lütfen ayağa kalkınız şövalye dedi ve tören bitti. 
Kahramanımız handan uzaklaşırken sevinçten uçmaktaydı kendisine bir seyis lazım olduğunu düşündü ve adı panza olan küçük bir çiftlikte oturan delikanlı geldi. Bu delikanlı şişman ve yerden yapma bir adamdı cesaretli bir parça eksikti.ormanda ilerlerken karşıdan güzel atlara binmiş bezirganları geldiğini gördü. Onlara sövüp saymaya başladı. Bezirganları uşaklarından biri bu sövüp saymaları cezaya ait bularak don kişot’un yanına gitti ve mızrağını üzerinde kırdı asil zade bu sapa yağmuruna dayanamadı. Yalnız kalınca ayağa kalkmaya çalıştı fakat başaramadı. 
Don kişot’un ilk seferine tanık olan yol pek gelip geçeni olmayan bir yoldu. Komşusu Aldonzo yolda birinin yattığını gördü. Uzun uğraşlardan sonra şövalyeyi ayağa kaldırdı ve atına bindirip köyün yolunu tuttu. Bu adam Donkişot’un komşusu Pierre Aldonzoydu şövalyenin evine geldiler. Yeğeni pencereden başını uzattı ve amcasının aldonzonun atının üzerinde geldiğini görünce çok sevindi. Berber ve aldonzonun yardımıyla don kişotun atından indirilip yatağına götürdüler asil zadenin başına gelenleri öğrenmeye çalışanlar fakat onlara her şeyin de devlerle savaştığını ve onları kaçırdığından söz ediyordu. Ertesi sabah Donkişot’un derin uyuduğu arada papaz ile berber şatoya geldiler ve hizmetçiden kitap adasının anahtarını istediler kitapları camdan atarak yaktılar. Kitap odasının duvarını bi ustaya ördürdüler Donkişot’u uyandıktan sonra ilk işi kitap odasına yönelmek oldu fakat odasının kapısının yerinde görmeyince çok şaşırdı. Hizmetçisi ve yeğenini çağırıp kitap odasının nerde olduğunu sordu. 
Yeğeni tüm kitapları şeytan götürdü ve giderken kapıyı bu hale getirdi dedi hizmetçiside onu destekledi 
Evet efendimiz öyle dedi 
Donkişot iyileştikten sonra sık sık sonça panzanın evine gidiyor ve ona şövalyelik mesleğini şon ve şerefini bahsederek kandırmaya çalışıyordu daha sonra ona savaş sırasında kazandığı topraklardan birazını vereceğini söyledi ve onu ikna etti. Donkişot iyice iyileştikten sonra sonca panzanın yanına gitti gideceği günü ve saati konuştular 
İki dost sonra kararlaştırdıkları gün ve saatte yola çıktılar dağlar tepeler aştılar ilerde bir yel değirmeni gördüler Donkişot işte devler nasılda hain ve acımasızca kılıçlarını çekmiş bakıyorlar dedi sonca aman efendimiz karşımızda gördünüz devler değil sadece yel değirmeni desene Donkişot sus ben devler dediysem devlerdir dedi ve soncayı susturdu 
Tehditler ve meydan okumalarla kılıcını çektiği gibi devlerin üzerine yürüdü. Hala devlere doğru koşuyordu yanlarına geldiğinde ise birinin üzerine atladı fakat bunun sadece bir yel değirmeni olduğu değil de dev olduğunu zanneden don kişotu değirmen çevirdi ve yere çarptı.ve ikinci hamlede de aynısı oldu sonca koşarak efendisinin yanına geldi değirmenciye Allah cezanı versin durdur şu değirmeni diye bağırdı efendisini yara içinde ayağa kaldırdı birkaç gün sonra don kişot iyileşti ve yola çıktılar 
Yorulup uzandıklarını hissederek bir mola verdiler ve dinlenmeye çekildiler bu sırada bir serseri takımı zavallı sanco’nun zayıf eşeği ile ve Donkişot’un asil atı ile uğraşmaya başladılar. Donkişot yine tehditler ve meydan okumalarla haydutları üzerine yürüdü bu seferde haydutlardan dayak yemişlerdi adamların bu halde içeri girdiğini görünce gözleri iri iri açtı hancının karısı üç ayak boyunda minicik Avustralyalı bir hizmetçi ve hancını kızı Don Kişotun bir nuşanba içine sardılar ve yaralarını üzerinde tedavi ettiler. 
Donkişot birkaç gün sonra seyisi sancadan biber, tuz, şarap ve zeytin yağı istedi bun ları bir kazan da kaynatıp bir ilaç yaptı ve içti. içtikten sonra bir süre kustu kendisini eskiden daha iyi hissetiğini söyledi sanco bendemi içsem bu içkiden efendim dedi iç dostum sonca dedi. Sanco kabın dibinde kalan son içkiyi birdi kişte içti ve sonra içinden çıkarmak için uğraştı. 
Hancı masraflarınızı nasıl karşılayacaksınız dedi 
Donkişot bir şövalye asla kaldığı bir handa para ödemez dedi ve handan çıktı hancı soncayı sıkıştırarak ondan para istedi kargaşayı duyan ilerdeki çalışanlar hancının yanına geldiler ve bu olayı kendilerine bırakılmasını istediler. Yere bir battaniye sererek sancoyu içine koydular ve havaya doğru atmaya başladılar sanconın feryatlarını duyan Donkişot uzaklaştığı şatoya geri döndü dostu sanco, panzayı alarak geri döndü. Ertesi gün kahramanlarımız yeni bir macera ile başladılar sonca panza ve Donkişot yürürken karşıdan atlılar ve boyunları zincirli kişilerin geldiklerini gördüler Donkişot mahkumlara yönelerek suçlarını sordu birincini suçu aşık olmaktı, ikincinin suçu şarkı söylemekti, üçüncünün suçu para kesesi çalmaktı, dördüncünün suçu borcunu ödememekti, beşincinin suçu ise diğerlerinin suçunun toplamından daha fazla idi. 
Daha sonra Donkişot tüm mahkumların bırakılmasını istedi muhafızlardan biri bunun kralın emri olduğunu ve yapamayacaklarını söyledi Donkişot bir muhafızın üzerine atladı ve savaş başladı tüm mahkumlar zincirlerini kırarak muhafızlara saldırdı Donkişot ardından onlar için yaptıklarını gidip dulcine’ye anlatmalarını istedi ve onların üzerine çok gitti sonunda mahkumlara dayanamayıp Donkişot ve Soncayı taşladılar ve kaçtılar 
Sonca panza burada fazla durmak istemiyordu muhafızların santa hermondad polis ile berber geri gelmekte gecikmeyeceklerine şüphe yoktu .bu yüzden efendisini ve kendisini bu hale getiren haydutlar sonca Donkişotun yanına koştu ve ona bir an evvel burada gitmelerini rica etti uzunca bir dil dökmeden sonra Donkişotçu buradan gitmeya razı etti ve yola çıktılar. Aksi gibi haydutlardan gines de passamond da bu tarafa doğru kacmış ve onların gideceği yerde kalmıştı gün ışığı ile birlikte sonca panzanın eşeğini alarak oradan uzaklaşmıştı Donkişot panzaya üç eşek süreceğini söyledi ve onu teselli etti atın üzerin de yolculuk ederken donkişotun aklına sevgilisi için bir dağda bir çok delik açan amadis de gavlez geldi ve dulcineye olan aşkını bu şekilde kanıtlayacağına inandı Sierra morena ormanına çekildi orada çile çıkarmaya başladı. Dulcine de Tosobo ya bir mektup yazarak soncanın bu mektubu ona götürmesini ve onun için yaptıklarını bir bir anlatmasını istedi mektubu bitirdikten sonra yüksek sesle okudu 
sonca efendisini atı ile kısa sürede oraya indi orada berber ve papaz ile karşılaştı berber ve panza ona Donkişotun nerede olduğunu sordular sonca bunu söylememe hayatıma maal olur dedi papaz ona kızarak ona nerede olduğunu tekrar sordu efendi Sierra morena dağında çile çekiyor dedi. Panza ile berber Donkişotun yazdığı mektubu tekrar tekrar okudular ve uzun uzun düşündükten sonra bir çözüm yolu buldular.bir kız bularak Donkişotu döndürmeye karar verdiler.papaz akraba kızını getirmek için yola koyuldu. Berber kılık değiştirdi ve yola çıktılar. 
Ormana geldiklerinde sonca önden giderek Donkişot’a geldiklerini haber verdi.daha sonra prenses Micamica Don Kişot’un yanına gelerek onda yüzünü güldürüp üzüntüsünü gidermek için yardım istedi fakat yüzünü güldürmesi için bir devi öldürmesi gerektiğini söyledi ve ertesi gün papaz, berber, prenses, sonca ve Don Kişot yola çıktılar.Akşama doğru hana yaklaştılar. 
Ormana geldıklerınde sanco önden gelerek Donkişot a geldiklerini haber verdi. Daha sonra prenses mıco mıcam Don Kişotun yanına gelerek üzüntüsünü giderip yüzünü güldürmesini istedi.Fakat yüzünü güldürmesi için bir devi öldürmesi gerektiğini söyledi ve ertesi gün papaz,berber,prenses,sanco ve Don Kişot yola çıktılar.Akşama doğru hana yaklaştılar.Don Kişotu eve götürmek isteyen papaz ve berber oturup bir plan yapmaya koyuldular.Fakat ikisinin de aklına hiçbir şey gelmiyordu.Yanlarına gelen Dorothee (prenses mıco mıcam)ile bir plan yaptılar.Plan gereği bir at arabası kiralayıp üzerine de kafes yaptılar.Papaz ve berber hayalet kılığına girerek Donkişot’un odasına girdiler ve onu yatağa bağladılar. Donkişot uyanınca ona iyiliği için şan ve şöhretinin artması için yardım ettiklerini söylediler. Daha sonra Donkişot kafese konularak arabaya bindirildi ve köyüne getirildi. 
Hizmetçisi ve yeğeni buna çok sevinmişlerdi.Sancoda eve dönmüştü.Ertesi sabah Don Kişotun yanına gitti ve ona vaat ettiği adayı sordu.Don Kişot: 
_sana vaat ettiğim adayı vereceğim.Birkaç gün dinleyip sonra yeni seferlere çıkarız dedi. 
Sanco artık her sabah Don Kişotun yanına geliyor onunla konuşuyordu.Papaz ve berber tekrar gitmeleri için önlem alarak şatoyu göz hapsinde tuttular. 
Bir sabah yine sanco efendisinin ziyaretine gittiğinde onu odanın içinde gezinirken buldu.Don Kişot iyice dinlenmiş ve kendine gelmişti.Sanco ona ne zaman yola çıkacaklarına sordu. 
_Dostlarım papaz ve berber şatoyu göz hapsinde tutuyorlar bu biraz zor olacak dedi.Sanco: 
_Ben sizin eşyalarınızı parça parça dışarıya çıkarır ve bayırın altındaki koruluğa koyarım dedi.Bu planı Donkişot’a beğenmişti.Birkaç güne kadar Donkişotun tüm eşyalarını dışarıya çıkarttı.Don Kişot yeğenine atını gezdirmesi için sancoya vermesini istedi.Ve sanco atı da alarak koruluğa götürdü. O gece Don Kişot her kes uyuduktan sonra şatodan ayrıldı. Ve sanco ile birlikte Tosobo köyünün yolunu tuttular Don Kişot’un tekrar şatodan ayrıldığını öğrenen papaz ile berber onu tekrar getirebilmek için plan yaptılar. Berber bir şövalye kılığına tome ise seyis kılığına girerek onun bulunduğu ormana gittiler. Berberin Dulcine’de Tosobo için söylediği sözlere tahammül ederek savaşmaya başladı. Bir mızrak darbesiyle yere düşürdüğü şövalyenin kaksını açıp yüzüne baktığında dehşete düşmüştü bu dostu berberdi ama bunun büyücü Fleston’un bir oyunun olduğunu düşünde ve onu öldürmedi.Ve ona ölene kadar Dulcine de Tosobo nun esiri olduğunu ve her gittiği yerde onun kahramanlıklarından bahsederse canını bağışlayacağını söyledi. 
Ardından Donkişot ile seyisi sanco hiç vakit kaybetmeden yeni maceralara atılmak için Saragoza nın yolunu tuttular. 
İki gündür saragoza yollarındaydılar fakat hiçbir macerayla karşılaşmadılar.İlerlemeye devam ederken karşılarına Don Dıegue de miranda adında bir yolcu çıktı. Bu insan çok dürüst ve iyi bir insandı Donkişot’la tanışıp sohbet ederek yola çıktılar bir süre sonra karşılarına iki atlı çıkmıştı. Donkişot onların önüne gelerek dur emrini verdi. Arkasından arabanın sahibi durdu ve Donkişot ona sorular yöneltti adam arabanın içinde iki kafes olduğunu ve kafesin içindede iki aslan olduğunu söyledi Donkişot ona emir vererek kafesin kapılarını açtırdı. Aslanın karşıda elinde kılıcı ve keskin bakışlarıyla duruyordu.Aslan sağa sola baktıktan sonra kafesın dibine döndü.Donkişot aslanın ondan korktuğu için savaşmadığını düşündü ve sevindi.Sanco ve Miranda çıktıkları tepeden inip Donkişot’un yanına geldiler.Donkişot’sa bundan sonra unvanını Aslanlar şövalyesi olarak değiştirdi. Miranda oradan uzaklaşarak kendi yoluna gitti. 
Don Kişot ve sanco tekrar yola çıktılar.İki gün sonra karşıdan 4 kişinin geldiğini gördüler. Bunların ikisi bayağı köylü ikisi ise öğrenciydi.Donkişot onlara yaklaştı ve nereye gittiklerini sordu. Öğrenciler bir düğüne gittiklerini söylediler.Düğün yörenin en zengin çiftçisinindi.kızın adı quterıa adanın ki de camachoydu.Biraz ayak üstü sohbet ettikten sonra köyün yolunu tuttular.Hava kararmıştı fakat düğün yarı meşalerle gündüz gibi aydınlatılmıştı. Donkişot ve sanco biraz ileri gidip geceyi büyük bir tarlanın üzerinde geçirdiler. Sabah olduğunda düğün yerine geldiler.Herkes şaşkın bir halde onlara bakıyor ve gelenlerin kim olduğunu birbirlerine soruyorlardı. 
Quiteria ve Gamacho gelirken öğrencilerin Donkişot’a bahsettiği quiteria’ya deliler gibi aşık olan Basilio onların önüne geçti düğün alanı büyük ibr sessizlik kapladı Basilio bir hancer cıkararak göğsüne sapladı ve yere yığıldı. Bir ara Basilio gözlerini araladı ve konuştu. Donkişot bunun daha fazla ızdırap çekmeyip ölmesi için olisio’ya manevi olarak evlendirilmesini önerdi papazda bu fikri kabul ederek onları evlendirdi ve birden bire Basilio ayağa kalktı herkes şaşırmıştı. Bu oyulmuş bir tavuk göğsünden başka bir şey değildi. Bu bir savaş hilesi idi Gamaçhonın adamları onların üzerine yürümesi ile Donkişot onlara bir çok tehditler savurdu. Gamaçho ve adamları korkup geri çevirdiler. Basililo ise Donkişot ve Sancoyu evine davet etti. Donkişot ve seyisi Basilio’nun evinde birkaç gün misafir kaldıktan sonra bir sabah bir sabah izin alarak yola koyuldular 
Kahramanlarımız yollarına devam ederler. Bundan sonra da başlarından bir çok macera geçer. Daha sonra Donkişot yemyeşil bir ovada ava çıkmış güzel bir kadına rastlar. Kadın düşeş ile eşi dük, maceracılarımızı şatolarına kabul ederler dük bir ada sahibidir. Adası için bir vali aramaktadır. Don Kişot da silahşoruna bir ada valiliği vaat ettiğinden Sanşo’ yu o adaya vali ilan ederler. Fakat Sanşo valilik işini en dazla bir hafta sürdürebilir tabii bu sırada düşeş ile dük kahramanlarımıza bir çok oyunlar oynarlar. 
Günlerden bir gün Don Kişot ile silahşoru tekrar maceralarına atılmak için yola çıkarlar. Yine her zaman olduğu gibi gidecekleri yolun yönünü Rossinante’ ye bırakırlar. İki gün boyunca hiçbir macera yaşamazlar fakat üçüncü gün bir kasabaya gelirler. Kasaba San Jan karnavalini kutlamaktaydı. Herkes garip kıyafetler giydiğinden kimse Don Kişot ile Sanşo’ yu yadırgamadı. Hemen kahramanlarımızı aralarına aldılar ve bir güzel dans ettiler. Tam o sırada atına binmiş bir şövalye eğlenceyi bölerek Don Kişot’a yine kendi sevgilisinin Dülsine’den güzel olduğunu itiraf etmek için onu savaşa zorlar. Fakat Don Kişot’ un bilmediği şey, bu şövalyenin yine Karrasko olduğudur. Karrasko, eğer yenecek olursa, kahramanımız evine çekilip bir süreliğine silah almayacak ve şövalyelikten vazgeçecekti. Don Kişot kabul eder ve savaşı kaybeder. Karrasko, don Kişot’un şövalyelik kanunlarına tamamıyla uyacağını bildiğinden hemen köyüne döner. Bu arada kahramanımız silahşoru ile birlikte son derece üzgün olarak kasabasının yolunu tutar ve evine gider. dan sonra Don Kişot’ un sağlığı çok kötüye gider. Daha zayıflar. Fakat aklı başına gelir. Yaptığı deliliklerden pişmanlık duyar. Gün geçtikçe daha fenalaşır. Sonunda hayata iyileşmiş bir şekilde gözlerini yumar. 
2. Romanın Konusu: İnsanların, olayları oldukları gibi değil kendi istedikleri gibi kabul etmesi 
3. Romanın Anafikri: İnsanların, olayları kendi istedikleri gibi kabul etmesi genelde yanlış anlaşılmalara yol açar. Bu nedenle kişiler yaşadıkları olayların olumlu sonuçlanmasını isterlerse gerçekçi olmaları gerekir. 
4. Romandaki Kişiler 
a ) Ana Kahraman : Bu romanda ana kahraman gerçekte bir asilzade olan Don Kişot’ tur. Don Kişot ince uzun boylu, zayıf yüzlü bir adamdır. Cılız bir atı vardır. Kitap okumayı çok sever. Sürekli şövalyelik kitapları okur ve zamanla aklını kaybeder. Kendisinin bir şövalye olduğunu ve şövalyelik görevlerini yerine getirmek için Tanrı tarafından gönderildiğini düşünür. Şövalyelik yüzyıllar önce bittiği halde Don Kişot bu unvanı tekrar yaşatmak için yola çıkar. Karşılaştığı her kişiyi veya nesneyi kitaplarındaki düşmanları zannedip onlara saldırır. Bu arada da cılız atının mahvolmasını sağlar. Don Kişot tüm kötülüklere karşı, adalet için savaştığını düşünür fakat ortada hiçbir şey yoktur. 
b ) Diğer Kişiler 
1. Sanşo Panza: Sanşo Panza, Don Kişot’ un bir komşusudur. Kısa boylu şişman bir adamdır. Bir eşeği vardır. Kendisi çiftçidir ve çok saf bir insandır. Don Kişot Sanşo’yu kandırır. Bir adanın valiliğini vaat eder. Sanşo kanarak çoluğunu çocuğunu terk eder ve eşeği ile birlikte yola çıkar. 
2. Tobasa’lı Dülsine: O, delicesine aşık olunan kadının ta kendisidir. Dülsine bir hayal gücü ürünüdür. Somut olarak mevcut değildir. 
3. Berber Nikolay 
4. Rahip Efendir 
6. Don Kişot serisinden 600 kadar şahıs vardır. Bunlar Rönesans sonları İspanya’ sının akla gelebilecek hemen hemen her türlü mesleklerden gelme figürlerdir. Asilzadeler, burjuvalar, köylüler, rahipler, çingeneler, çobanlar, hırsızlar, komedyenler, askerler, devlet memurları, köy papazları, berberler, Yahudiler, Mahribi Müslümanları, Türk korsanları, paşalar, Osmanlılar, beyler ve maceraperestler gibi 
5. Romanda Olayların Geçtiği yerler 
Don Kişot, İspanya’ da Manş eyaletinin Argamasilla d’Alba kasabasında yaşamaktadır. Uzun yıllar boyunca sürekli şövalyelik kitapları okur. Aklını kaybeder. Böylelikle şövalyeliği tekrar yaşatmak için yola çıkar. Don Kişot, yemyeşil ovalardan geçer, yüksek dağlara çıkar, derin ormanlara girer, serin pınarların dibinde istirahat eder. Sürekli bir yerden bir yere gitmek durumundadır. 
6. Romanda Zaman 
Romanda zaman 1590’lardır. Yani o zırhlı şövalye devirlerinin sona ermesinden bu yana yüz küsür sene geçmiştir. 
8. Plan 
Giriş: Don Kişot, İlk defa yola çıkar ve bir hancı tarafından şövalye ilan edilir. Hancı şövalyenin eve dönmesini önerir. Don Kişot dönerken atında düşer ve bir köylü tarafında eve getirilir… 
Gelişme: Don Kişot, hancının önerdiği gibi bir miktar para ve bir köylü olan Sanşo Panza’ yı silahşoru olarak yanına alır. Tekrar yola çıkarlar… 
Sonuç: Don Kişot Ve Sanşo Artık son kez evlerine dönerler. Bundan sonra Don Kişot hastalanır ve ölür.
Read more

Bingöl Çobanları Şiirin İçerik Yönüyle İncelenmesi, Teması ve Konusu

Bingöl Çobanları
Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum, 
Bu dağların eskiden aşinasıdır soyum. 
Bekçileri gibiyiz, ebenced buraların, 
Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların 
Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi, 
Her gün aynı pınardan, doldurup testimizi 
Kırlara açılırız çıngıraklarımızla. 
Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski, yeni, 
Kuzular bize söyler yılların geçtiğini, 
Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek; 
Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek 
Dolaştırıp dururuz aynı daüssılayı, 
Her adım uyandırır acı bir hatırayı. 
Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda, 
Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam, 
Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda, 
"Suna"mın başka köye gelin gittiği akşam, 
Gün biter, sürü yatar ve sararan bir ayla, 
Çoban hicranlarını basar bağrına yayla, 
- Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al 
Diye hıçkırır kaval: 
Bir çoban parçasısın olmasan bile koyun, 
Daima eğeceksin başkalarına boyun; 
Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı, 
Yamaçlarda her akşam batan güneşe karşı, 
Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an, 
Mademki kara bahtın adını koydu çoban! 
Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden, 
Çıngırak seslerinin dağlara dediğinden 
Anlattı, uzun uzun. 
Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun 
Nadir duyabildiği taze bir heyecanla, 
Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla 
Bingöl yaylalarının mavi dumanlarına, 
Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına 
Kemalettin Kamu


Kemalettin Kamu’nun on altı yaşına kadar Bayburt, Erzurum ve çevresindeki dağlarda, yaylalarda çocukluk ve geçliğini yaşadığını, doğayla iç içe olduğunu biliyoruz. Bingöl yaylalarında tanıdığı çobanın da “daha deniz görmemiş bir çoban çocuğu” olması, bu çoban çocuğuyla aralarında bir sıcak sevginin doğması, şairin çocukluk ve ilk gençlik yılarında aldığı duyguların, tabiat sevgisinin doğal sonucudur. Çobanın soyu bu dağların aşinasıdır. “Ebenced”(nine-dede olarak) buraların bekçileri gibidirler. Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların onları sürü peşinde görmediği gün yoktur. Onlar testilerini her gün aynı pınardan doldurmakta ve her gün çıngıraklarıyla kırlara açılmaktadırlar. Bingöl yaylalarında tanıdığı çobanın yaşamıyla şairin ilk geçlik çağında yaşadıkları bir birlik, bir bütünlük arz etmektedir. Burada, bu topraklarda öteden beri yaşayan bu insanların duruşu ve yaşam biçimi görülmektedir.

 Bingöl çobanlarına eğitim verilmemiştir;  okuma yazma bilmezler. Zaman mefhumu doğanın değişimleriyle belirlenmektedir. Karların yağması, ekinlerin yeşermesi, ağaçların çiçek açması veya meyve vermesi, hasat mevsimi veya koyunların kuzulaması onlar için birer zaman dilimidir. Yeni kuzuların doğması Bingöl Çobanları için, bir yılın daha geçtiğinin, yeni bir yılın geldiğinin işaretidir.
                Arzu, istek onlar için yıldızlar kakar uzaktır; akıllarından bile geçmez. Önlerinde bir sürü, yanlarında bir köpek aynı daüssılayı, aynı yerleri dolaşıp durmaktadırlar. Bu yörenin her karış toprağında yaşanmış olayları, acı bir hatıraları vardır:
                Mesela, anası bir yaz gecesi doğurmuş onu, orada bir yerde. Babası son sözlerini oradaki bir çamlıkta söylemiştir. “Suna”sının başka köye gelin gittiği akşam “kuzu”sunu karşıki bayırda kurda kaptırmıştır. Belki duygularını sadece içinde yaşatmış, Suna’sına hiç açılamadan, başka köyün kurdu Suna’sını (kapmış) gelin alıp götürmüştür.

                 Cumhuriyetin ilk yıllarında insanımızın bu denli geri kalmışlığı, belki bir nebze mazur gösterilebilir; görülebilir. Ama dünyanın aya, aydan daha ilerisine gittiği, bir kısım insanımızın bilgisayar tuşuna basınca dünyanın öbür ucundaki bilgiye ulaştığı günümüzde, başka bir vatandaşımızın cehaletten kaynaklanan töre cinayetine maruz kalması, elli yaşındaki bir kadınımın Türkçe kendini ifade edememesi, Türkçeyi bir cümle bile konuşamaması nasıl bir gerekçe ile mazur gösterilebilir? Milletimin bu kadar derdi varken, politikacıların iktidar hırsı için, kişisel çıkarları için, her gün televizyonlarda kavga ederek boy göstermelerini acaba alkışlayan var mı?

    Her attığı adımda acı bir hatırayı uyandıran tabiatla haşir neşir olarak, çoban, bir günü daha bitirir. “Gün biter, sürü yatar ve sararan bir ayla, çoban hicranlarını basar bağrına yayla.”
Karanlığın çökmesiyle çobanın da içine hüzün çöker…
            Artık onun kavalı, alacakaranlık içinde etrafa nağmeler yayarken, kendisine de:
            “Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al, koyun olmasan bile bir çoban parçasısın;  daima başkalarına boyun eğeceksin. Mademki kara bahtın adını çoban koydu; o halde hülyana ne şehir, ne de çarşı karışmasın. Sen her akşam batan güneşe karşı uçan kuşları düşün, geçen kervanları an.” Demektedir.
             İçinde yaşamış olduğu çevre ve hayat tarzı, Bingöl çobanının hayata bakış biçimini belirlemektedir. Yukarda, çobanla çevresi arasında kurulmuş olan çeşitli bağlar ortaya konulmuştur. Günlük hayatları gibi duygularını da doğa belirlemektedir. Acımasız doğa ve sosyal şartlar çobanda aşağılık duygusu meydana getirmektedir. Onun için şehir ve çarşıyı hayaline bile sokmak istemiyor.
            Kavalın, çobana bu seslenişinden sonra çoban, şaire nasıl yaşadığını, ne içtiğini, ne yediğini, çıngırak seslerinin dağlara neler dediğini uzun uzun anlatır…
            K.Kamu şiirde buraya kadar kendisini hiç ortaya koymaz. Hep çobanı, çobanın yaşadığı ortamı, onun sosyal yapısını, duygu ve düşüncelerini, acı ve kederlerini çobana anlattırır; kendisi bir şey söylemez.
            Merhum hocam, Prof. Dr. Mehmet Kaplan “Şiir tahlilleri 2” adlı kitabında:
           “Kemalettin Kamu, –Bingöl Çobanları-nda Anadolu insanını, kendi yaşayışı içinde ele alıyor. O bir yolcu veya yabancı değil, bu toprakların yerlisidir. Soyu -bu dağların eskiden beri aşinası- dır. Şair, eserin kahramanı olan çobanı, seyirci ve yabancı bir davranışa tekabül eden realist ve objektif bir manzum hikâye tarzında değil bizzat konuşturmak suretiyle tanıtıyor. Kemalettin Kamu adeta kendini silerek, çobanı hâkim kılıyor.” Demektedir.

  Kemalettin Kamu Şehrin uğultusundan usanmıştır. Kendini dinlemeyi ve çocukluk yıllarında yaşadığı dağları özlemektedir. Şehir uğultusundan usanmış ruhların nadir duyabileceği taze bir heyecanla, bu zavallı çobanla karışmaktadır ve Bingöl çobanlarına gönlünü yayla yapmıştır, Bingöl çobanları orada gezinsin diye… Onları hep içinde yaşatmak istemektedir. Şair, şiirin bu son bölümünde kendisini ortaya çıkarıp konuşuyor. Amacı burada kendini öne çıkarmak değil, çobanla bütünleştiğini, ruh bütünlüğünde birlik meydana getirdiklerini ortaya koymaktır. Bu konu için Mehmet Kaplan: “Şiirin ancak son kısmında şair konuşuyor. Fakat bundan maksadı da kendi şahsiyetini belirtmek değil, çobanla ruhi kaynaşmasını anlatmaktır.” Diyor.
               Bingöl çobanının arkasında, kendisini çobanla birleştiren, kendi duygularını ona yükleyerek bize aktaran şair vardır. Burada konuşan gerçekte çoban değil, şairin kendisidir.
Çoban konuşsaydı şiirin nazım birimi ve dili halk edebiyatına uygun bir koşma olurdu. Halk üslubunu hatırlatan “ebenced” kelimesinin dışında şiirde, başka bir söz veya deyimle karşılaşmıyoruz. Bu da Kemalettin Kamu’nun çobandan ziyade kendisini çoban yerin koyduğunu ve duygularını onun aracılığıyla bize aktardığını göstermektedir.


Kaynak;   VARAN HABER - MEHMET GÖKÇEN

Read more

Epidermis Fotosentez Yapiyo Mu? Epidermis Yapisinda Kloroplast Var Mi?

Epidermis hücreleri kloroplast taşımıyor ve fotosentez yapamıyor neden epidermis hücrelerinin başkalaşmasıyla oluşan stoma(gözenek) hücreleri fotosentez yapabiliyor? (Sevda Kanat)

Bitkisel epidermis hücrelerinin esas görevi madde alışverişini sağlamak ve su kaybını önlemek. Fotosentez işini diğer hücrelere bırakmış olmaları nedeniyle de kloroplast taşımıyorlar. Stomalar, epidermisten farklılaşarak özelleşmiş olan bir çift bekçi hücreden oluşuyor ve gaz geçişini sağlıyor. Bu hücreler, özelleşmeyle birlikte bünyelerine katılan kloroplastlar sayesinde fotosentez yapabiliyorlar. Söz konusu hücreler zaten, şekilleri ve kloroplast bulundurmalarıyla diğer epidermis hücrelerinden ayrılıyorlar.

Deniz Candaş
Read more

Hobbit Nasıl Bir Film ? Konusu

Hobbit üçlemesinin ilk filmi olan Hobbit: Beklenmedik Yolculuk'un devam filmi olan yapımda Shire’lı Hobbit Bilbo Baggins, Thorin Meşekalkan’ı ve beraberindeki 12 cüce ile çıktığı yolculuğu doğuya, Kuytuorman’a doğru sürdürmektedir. Ejderha Smaug’un yıllardır hüküm sürdüğü Yalnız Dağ’a ve kayıp Erebor Cüce Krallığı’na ulaşmak için atıldıkları macerada başlarına yine akıl almaz belalar gelecektir. Ormanın girişinde Büyücü Gandalf’tan ayrılmak zorunda kalan ekip, dev Örümcek sürünün ağlarından kurtulduklarını sanarlarken, savaşı orman elflerinin esiri olurlar. Bu arada güçleri her geçen gün artan Azog ‘un liderliğindeki Ork’lar da, güvenli gibi görünen Elf krallığında dahi, cücelerin bir an olsun peşlerini bırakmazlar. Hem hayatta kalma savaşı veren hem de Göl kasabasına, ardından da Yalnız Dağ’a ilerlemeye çalışan cüceler ve Bilbo’yu bekleyen esas ve en zorlu düşman ise şüphesiz ki ateşlerin efendisi Ejderha Smaug’dur. Altınları altında sürdürdüğü derin uykusundan uyanan Smaug’u alt etmek ve Arkantaşı’na ulaşmak mümkün olacak mıdır?Peter Jackson'ın yönetmenliğindeki filmin uyarlama senaryosu ise Jackson'ın yanı sıra yine Fran Walsh, Philippa Boyens ve Guillermo del Toro'dan oluşan ekibe emanet. Martin Freeman (Hobbit Bilbo Baggins), Ian McKellen (Gandalf), Richard Armitage (Thorin Meşekalkan), Aidan Turner (Kili), Sylvester McCoy (Radagast), Peter Hambleton (Gloin) gibi oyuncular yine karşımıza çıkarken, Luke Evans, Evangeline Lilly, Orlando Bloom ve ejderha Smaug'a sesiyle hayat veren Benedict Cumberbatch bu filmin yeni yüzleri. 
Read more

Hare Sürel Kimdir?

Hare Sürel, 1983 İstanbul doğumludur. 1.75 cm boyunda 53 kg olan Hare Sürel, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü mezunudur. "Elveda Rumeli", "Kabadayı", "Canımın İçi", "Sıcağı Sıcağına", "Ayrılsak da Beraberiz" gibi dizilerde rol alan Hare Sürel, Medcezir dizisinde Yaman'ın eski sevgilisi Leyla karakterini canlandırıyor.

Medcezir dizisinde Leyla karakteriyle Yaman tarafından hamile kalacak daha sonra bir süre birlikte olacaklar.  Yaman Miradan ayrılıp Leyla ile yaşıyacak, daha sonra Leyla Yaman'nın hala Mirayı sevdiğini anlayarak ona yalan söyleyip Yaman'dan uzaklaşıcak.

Resmi twitter hesabı 
https://twitter.com/haresurel


Hare Sürel Fotoğrafları 






Read more

Yeni İstanbul Emniyet Müdürü Selami Altınok Kimdir?

SELAMİ ALTINOK KİMDİR?
1966 yılında Erzurum İli Narman İlçesinde doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini Erzurum'da tamamladıktan sonra, 1984 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümüne girdi. 1988 yılında üniversiteyi bitirdi. 1989 yılında Erzincan'da Kaymakam adayı olarak göreve başladı. Bir yıl süreyle İngiltere'de bulundu. Sırasıyla; Kayseri Akkışla İlçesinde Kaymakam Vekilliği, Tokat Almus, Bitlis Güroymak, Van Erciş, Samsun Terme ve Antalya Serik ilçelerinde Kaymakamlık yaptıktan sonra Erzurum İl Özel İdaresi Genel Sekreterliği görevine atandı. Van 100. Yıl Üniversitesinde Yakın Çağ Tarihi üzerine Yüksek Lisansını tamamladı. Ağustos 2012 tarih ve 2012/3511 Sayılı Kararname ile Aksaray Valisi olarak atanmıştır.
 
Selami Altınok evli olup, iki erkek, bir kız çocuk babasıdır. İngilizce bilmektedir
Read more

Faul & Wad Ad vs. Pnau - Changes [ Türkçe Çeviri ]



Baby I don't know, just why I love you so.

Sadece neden cok seviyorum bebegim bilmiyorum

Maybe it's just the way, that god made me this day.

Belkide tek yol tanrının beni bugun yaratması

Honey I hear you, and i feel for you.

Tatlım seni duruyorum ve hissediyorum

It won't be to long till, the bad has one again

kötülük bir olana kadar uzun sürmeyecek
Read more

Sergen Yalçın Gaziantepspor'u Neden Bırakıyor?


Gaziantepspor'da göreve geldikten sonra adeta fırtına gibi esen Sergen Yalçın, kırmızı siyahlı takımdan ayrılacağını açıkladı. Gaziantepspor'da kısa zaman sonra yapılacak olan kongrede gelecek olan yönetimin önünü açmak için istifa kararı alabileceğini ifade eden Sergen Yalçın, verilen sözlerin de yerine getirilmediğini ifade etti.

Sergen Yalçın'ın istifasının altında yatan sebeplerin ise sadece kongre ile ilişkili olmadığı, takımda ciddi ekonomik krizin belirdiği ifade edildi. Sergen Yalçın'ın devre arasında takıma transfer yapamayacak olmasının yanı sıra verilen ekonomik sözlerin yerine getirilmediği de belirtildi.

Ayrıca oyuncuların takımı alacaklarının ödenmemesi sebebiyle TFF'ye şikayet ederek bonservis ödenmeden ayrılma ihtimalleri Yalçın'ı bu karara itti. Başta Cenk Tosun ve Turgut Doğan gibi yerli oyuncuların takımdan ayrılmak üzere oldukları ifade edildi.

Read more

Şifresiz SGK Hizmet Dökümü Nasıl Yapılır?

PEKİ PRİM SORGULAMA NASIL YAPILIR?
Yeni uygulamada T.C. kimlik numarasının yanında nüfusa kayıtlı olduğu il/ilçe, cilt no gibi herkes tarafından bilinemeyecek özel bilgilerin girilmesi gerekiyor.

Kaynak; Memurlar.net
Read more

Medcezir 14. Bölüm Çağatay Ulusoy - Sevdim Seni Bir Kere Dinle



Medcezirin 14. Bölümünde Yaman biraya bir süpriz yapar, okulda gitar çalmayı ögrenen Yaman, Miraya gitarıyla birlikte Sevdim seni Bir Kere Başkasını Sevemem şarkısını romantik bir şekilde söyler. İşte o şarkının orjinalini birde TEoman'dan dinleyin. Ayrıca Sözleri

Sevdim seni bir kere
Başkasını sevemem
Deli diyorlar bana
Desinler değişemem
Desinler değişemem

Hayatta en zor olan
Bir insanı tanımak,
Kabul etmek huylarını,
Degişmeden bir olmak.
Sevgi anlaşmak değildir.
Nedensiz de sevilir.
Bazen küçük bir an için
Ömur bile verilir.


Daha yolun başındasın
Değişirsin diyorlar
Oysa sana çıkıyor
Bildiğim bütün yollar
Sevgi anlaşmak değildir
Nedensiz de sevilir
Bazen küçük bir an için
Ömür bile verilir 
Read more

MomentCam Nedir? MomentCam Nasıl Kullanılır?

Fotoğraflarınızı farklı ve eğlenceli karikatürist grafiklere dönüştürebileceğiniz bir uygulama. Android ve İphone telefonlarına kurulum yapılabiliyor.


Kısaca Momentcam Nasıl Kullanılır.

Uygulamayı indirdikten sonra üst kısımda Comics, alt kısımda da Emotions bölümlerini göreceksiniz. 
Comics bölümü fotoğraflarınızı karikatürize etme işlemini yapacagınız bölüm, çocukluk bu bölümden fotoğraflarını yapıyor.  Buradaki en detaylı önem fotoğrafınızın net olması, önerim daha önce çekilmiş bir fotoğraf degilde o an kendinizi çekin..

Daha sonra fotoğrafta gözlerinizi ve dudaklarınızı işaretliyorsunuz. Bir sonraki aşama ise cinsiyetinizi belirleme erkekseniz (boy) bayansanız (girl) kısmını onaylayın. Face edit bölümününden yüzünüzü, kaşınızı gözünüzü bıyık vs ekleyebilirsiniz. Desingns bölümünden hazır karikatürleri seçebilir, Create bölümünden artık resminizi istediginiz formatta oluşturabilirsiniz. Sağ üst köşede bulunan Save bölümünden resmini kaydetip istediginiz platformda paylaşabilirsiniz. Keyfini çıkarın

Bitstrips uygulamasını kullandıysanız MomentCam'ede alışmanız çok kolay olacaktır. Çalışma mantığı aynı.
Yaptıgınız fotoğrafları #MomentCam hastagıyle paylaşmayı unutmayın.

İphone'lara indirmek için; https://itunes.apple.com/us/app/momentcam/id687624831

Android'lere indirmek için; https://play.google.com/store/apps/details?id=com.manboker.headportrait

Read more

7. Sınıf İngilizce 1. Dönem 3. Yazılı Soruları ve Cevapları

  1. Aşağıdaki metni okuyun ve metne göre TRUE(doğru) ya da FALSE(yanlış) yazın.(6x2=12 pts)
Mr. Broom: The computer has advantages and also disadvantages just like all other technological devices.
The Internet is very important in modern life. I use the search engines, MSN, pay my bills, do shopping and chat with friends. But we must be careful with the children. They should use the Internet under the control of their parents. www.sorubak.com
Mrs. Morgan: I don’t use the computer. But my son, Jason sits in front of that stupid box all day. I haven’t got an e-mail address. I’m not an old-fashioned mother but there are lots of harmful websites to children. There is a lot of false information. The computer makes children ill because it produces radiation.
Jason: I think the Internet is great. I haven’t got any brothers or sisters to play with. My computer is my best friend. I can get information about the weather and the seasons. I spend a lot of time with the Internet.

  1. Jason thinks the Internet is great. -------------------
  2. Jason can play games on the computer. --------------------
  3. He doesn’t spend too much time with the Internet. --------------------
  4. Mrs Morgan doesn’t like the computer. --------------------
  5. She sends e- mails. --------------------
  6. Mr Broom doesn’t use the computer. --------------------

B) Aşağıda verilen program türleriyle program isimlerini eşleştirin.(4x2=8 pts)
1

2

3

4

1. TV series a.Hayvanlar Alemi

2.documentary b.Recep İvedik
3.comedy film c.Yaprak Dökümü


4.sports program d.Stadyum


D) Aşağıdaki cümlelerdeki boşlukları the same as ya da different from ile doldurunuz. (5x2=10 pts)
1.My jacket is black.Your jacket is black. My jacket is………………………….your jacket.
    1. Our house is white.Your house is yellow.
Our house is…………………………your house.
    1. My age is 12.Cenk’s age is 12.
My age is……………………………Cenk’s age.
    1. Ahmet’s English mark is 100.Halil’s English mark is 75.
Ahmet’s English mark is…………………………………Halil’s.
    1. Her car is BMW.Gizem’s car is Opel.
Her car is …………………………..Gizem’s.

E) Aşağıdaki sıfatları as…….as kalıbını kullanarak uygun cümleye yerleştiriniz. (10x2=20 pts)
old dangerous hardworking expensive crowded cold fast easy comfortable handsome

1.A tiger is ________________________________________________________________ a lion.
2.A bee is _______________________________________________________________ an ant.
3.Van is ____________________________________________________________ Kars.
4.Ankara isn’t __________________________________________________ İstanbul.
5.BMW is __________________________________________________ Mercedes.
6.Peter is 13 years old. John is 13 years old.
Peter is _______________________________________________ John.
7.A turtle isn’t _____________________________________________________ a rabbit.
8.Kenan İmirzalıoğlu is ________________________________________________ Kıvanç Tatlıtuğ.
9.A chair isn’t ______________________________________________________________ an armchair.
10.The first question is ____________________________________________ the second question.

F) Aşağıdaki soruların doğru cevaplarını işaretleyiniz. ( ilk 5 soruyu tabloya göre cevaplayınız.) (6x5=30 pts)


Height
Weight
Age
Jack
1.55
40
12
Mary
1.60
50
15



  1. Mary is __________ than Jack
a-older b-younger c-more shorter d-thinner

  1. Jack is ___________ than Mary
a-more fat b-younger c-fatter d-more younger

  1. Mary is _________ than Jack
a-handsome b-than c-taller d-more taler

  1. Jack is ___________ than Mary
a-beautiful b-short c-shorter d-more shorter
5. Mary is ___________ than Jack.
a- shorter b-heavier c-happier d- smaller
Read more