AÖF Pazarlama İletişimi 1. Ünite Ders Notları


1-ÜNİTE - PAZARLAMA İLETİŞİMİ KAVRAMI VE ÖGELERİ
İLETİŞİM KAVRAMI VE İLETİŞİM SÜRECİ
İletişim Latince ‘deki ‘Communis’ kelimesinden türetilmiş olup ortaklık ve paylaşma anlamına gelir.
İletişim bir kişi ya da topluluğun diğer bir kişi ya da topluluk üzerinde belli bir etki yaratmak için bazı bilgi,bulgu ve izlenimlerini aktarması sürecidir

İletişim Süreci ve İletişim Türleri
İletişim sürecini ifade eden beş temel soru bulunmaktadır.
ü  Kim,
ü  Kime,
ü  Hangi İletişim Ortamında,
ü  Hangi Etkinlik Oranında ve
ü  Ne Söyler?

İletişim sürecini oluşturan temel ögeler;
·         kaynak, bilgiyi verendir.
·         Mesaj, bilginin içeriği, iletilmek istenen bilgi ya da Şkirdir.
·         Kanal, mesajın göndericiden, alıcıya doğru taşındığı ortam olarak ifade edilmektedir.
·         Alıcı, mesajı okuyan, dinleyen ya da izleyen kişi, grup, topluluk ya da kitledir.
·         Geri bildirim ise alıcının, göndericiye gönderdiği tepkiye denmektedir

İletişimin gerçekleşmesini etkileyen her türlü faktör gürültü olarak değerlendirilmekte
ve alıcının, gönderilen mesajı alamadığı takdirde de ortaya çıkabilmektedir.
İletişimi temelde üçe ayrılır;
• Kişiler arası / Bireylerarası İletişim: Bu iletişim türünde kişiler arasında tek yönlü değil karşılıklı mesaj alışverişi olmalı ve iletişime katılanlar belli bir yakınlık içinde yüz yüze olmalıdır.
• Kitle İletişimi: Eğer kullanılan araç radyo, televizyon, sinema, gazete gibi kitlesel
nitelikte ise buna kitle iletişimi denilir. Kullanılan araç kitlesel bir nitelik e sahip değilse telefon, mektup, telgraf vb. gibi burada kitlesel olmayan, aracılı ama aynı zamanda kişiler arası iletişim söz konusudur.
• Kültürlerarası/Toplumlararası İletişim: Bir toplum içinde kültürün inşa edilmesi,
aktarımı ve toplumsal yaşamın bir düzen içinde devamlılığı açısından etkisi olan iletişim sürecinin yanı sıra, farklı toplumlar ve dolayısıyla kültürler arasında da norm ve değer dizgelerinin aktarımında iletişim en önemli görevlerden birini üstlenmektedir

Pazarlama iletişimi, işletme içi ve işletme dışında yer alan taraflar arasında süregelen, istek ve ihtiyaçların belirlenmesi amacıyla;
·         hedef kitleye ulaşmayı hedefleyen,
·         dinamik bir yapıya sahip olan,
·         hatırlatıcı,
·         bilgi verici,
·         ikna edici ve
·         bir marka imajı yaratmaya yarayan mesaj alışverişlerine verilen isimdir.
İletişimi mesajı gönderen ve alıcılarından oluşan tarafları arasında süregelen mesaj
alışverişi olarak ifade edilirken markaları birer kaynak, pazarlama iletişimi ve reklam çabalarını da iletişim sürecinin birer unsuru olarak değerlendirmek mümkündür

Pazarlama iletişimi karması elemanları,
·         Reklam,
·         Halkla İlişkiler,
·         Kişisel Satış,
·         Satış Tutundurma,
·         Sponsorluk,
·         Doğrudan Pazarlama ve
·         Sergiler ve Fuarlar ve
·         dijital iletişimdir
Pazarlama iletişimi karması oluşturulurken dikkate alınması gereken iki tip strateji
bulunmaktadır;

itme ve çekme stratejisi. Her bir strateji için oluşturulacak karmada göz önünde bulundurulacak hususlar farklılık göstermektedir.

 İtme stratejisi dağıtım kanalları vasıtasıyla markaların nihai tüketicilere ulaştırılmasını ifade eder.İşletme çekme stratejisini kullanarak nihai tüketicileri özellikle reklam ve tüketicilere yönelik satış tutundurmadan oluşan pazarlama iletişimi faaliyetlerini kullanarak da ürünün satın alınmasına teşvik eder

Pazarlama iletişimi elemanları

Pazarlama iletişimi, pazarlama konularında anlatılan pazarlama karması (pazar sunumu) elemanlarından bir tanesi olarak ifade edilmekle birlikte ayrıca kendi içerisinde de alt elemanlara sahiptir.

Reklam, pazarlama iletişimi karmasının önemli elemanlarından olup Amerikan Pazarlama Birliği’ne göre, belirli bir işletme ya da organizasyonun duyuru ya da ikna edici mesajlarını, kitle iletişim araçlarında satın alınan ya da kendilerine bağışlanan yer ya da zamana yerleştirmesi olarak tanımlanmaktadır.
Reklamın temel amaçları bilgi vermek, ikna etmek, hatırlatmak ve pekiştirmektir.

Kişisel satış, pazarlama iletişimi elemanları içerisindeözellikle endüstriyel hedef kitlelere yönelik olarak kullanılmakta olup satıcı ile potansiyelalıcının yüz yüze geldiği iletişim çabalarını ifade eder.

Halkla ilişkiler, kâr amacı güden ya da gütmeyen kurumların ya da bireylerin amaçlarına ulaşması nda etkili olabilecek gruplar ile ilişkilerini düzenlemeye yönelik pazarlama iletişimi faaliyetidir. Satış tutundurma diğer tutundurma çabalar

Satış tutundurma diğer tutundurma çabalarını desteklemek üzere ya da onların ikamesi olarak kullanılabilen, kısa süreli, hemen sonuç almayı hedefleyen faaliyetlerdir.

Satış tutundurmada işletme çalışanları (çoğunlukla satış elemanları),aracı kuruluşlar (perakendeci ya da acenta) vetüketici olmak üzere üç temel hedef kitleden bahsetmek
mümkündür.

Doğrudan pazarlama, örgütlerin değişim ilişkisi kurmak için belirlediği hedef kitlenin, hemen ve doğrudan işletmeye yönelik tepki vererek ilişki kurmasına olanak veren bir pazarlama iletişimi faaliyetidir.

Sponsorluk, parasal ya da diğer bir yol ile bir aktiviteye,bir organizasyona ya da bir programa ticaribir amaç doğrultusunda yatırım yapılmasını ifade etmektedir

Sergi ve fuarlar, tüm bir pazarın tek bir çatı altında toplandığı bir görüntüyü ifade etmektedir. Sergi ve fuarlarda, ürün ve hizmetlerin sergilenme,gösterilme ve test edilmesine ve birçok yüz yüze temasın sağlanmasına imkân yaratılmaktadır.

Herhangi bir şekilde interaktif iletişimin sağlanabildiği her tür elektronik cihaz ve bu cihazlar sayesinde oluşturulmuş ortamlar (internet gibi) dijital pazarlama ve dolayısıyla dijital iletişimin konusudur.Etkin bir dijital pazarlama planı bu cihaz ve ortamlardan oluşan dijital yaşam döngüsü üzerinden belirlenmelidir.

·         sosyal medya pazarlama;
·         mobil pazarlama;
·         e-posta pazarlama;
·         ücretli ve ücretsiz arama motoru pazarlaması
başlıklar altında incelenebilir

Bütünleşik pazarlama iletişimi;
Bütünleşik Pazarlama İletişimi her bir iletişim faaliyetinin stratejik bir role sahip olduğunu kabul eden ve bunların bir araya getirilerek organizasyonların iletişim çabalarının açık, tutarlı ve maksimum sonuç getirecek şekilde planlamasının ve yürütülmesinin gerekli olduğunu savunan bir pazarlama iletişimi anlayışıdır

Bütünleşik Pazarlama İletişimini doğuran sebepler

·         Şrmaların ve tüketicilerin aydınlanması,
·         iletişim endüstrisindeki ajanslar arası birleşmeler,
·         geleneksel medya ortamlarının maliyetlerinin artması,
·         küresel rekabet koşullarının yoğunlaşması,
·         kârlılığın azalması,
·         veri tabanı kullanım maliyetinin düşmesi,
·         medya alternatiflerinin çoğalması ,
·         ticari amaçlı verilen mesajların güvenilirliğinin azalması


Bütünleşik pazarlama iletişimini klasik pazarlama iletişiminden ayıran özellikleri;
·         bütün iletişim araçlarının pazarlama karmasıyla bütünleşmesi,
·         teknolojinin pazarlama alanında tam anlamıyla kullanılması,
·         tüketici ve müşterilere odaklanma,
·         ölçülebilir olma,
·         interaktif bir iletişim süreci olması,
·         veri tabanı bazında planlama ve uygulama,
·         içeriden dışarıya değil dışarıdan içeriye doğru planlama,
·         geçmiş yıllara ait verilerden çok planlama
·         dönemine ait kurumsal hedef ve araçlara göre bütçe ve plan yapmayı
ifade eden sıfır bazlı planlamadır

Read more

AÖF Müşteri İlişkileri Yönetimi 1. Ünite Ders Notları


Ünite 1: Müşteri İlişkileri Yönetimi: Tanımı, Kapsamı, Önemi

MIY’in herkes tarafından kabul edilmiş bir tanımlaması bulunmamaktadır. Kavram, farklı kişiler ve kurumlarca farklı şekilde tanımlanmaktadır.

MİY, yeni müşteri elde etmek, mevcut müşteriyi elde tutmak, müşteri bağlılığı ve kârlılığını sağlamak için anlamlı iletişimler kurmak yoluyla müşteri davranışlarını anlama ve etkileme yaklaşımıdır.
Kavramın özünü,
  • müşteri değerini arttırmak,
  • müşteriler içerisinde kârlı olanları belirlemek,
  • müşteriye değeri ölçüsünde yatırım yaparak kârları arttırmak ve bunu yaparken de teknolojiyi kullanmak oluşturmaktadır.
Geleneksel pazarlama işlemleri maksimize etmeyi amaçlayan, müşteri ilişkilerinin orta düzeyde tutulduğu, müşteri hizmetlerine daha az önem veren ve buna bağlı olarak da müşteri bağlılığının sınırlı olduğu bir anlayıştır. Bu anlayışın odak noktasını pazar payı oluşturmaktadır.
MİY’in odak noktasını ise müşteri payı oluşturmaktadır. Pazar payında, işletmeler mal ve hizmetler için daha fazla müşteri bulmayı amaçlarken; müşteri payında mevcut müşterilerin daha fazla mal ve hizmetleri almasını sağlayarak her bir müşterinin değerini geliştirmek amaçlanır.

Bunun yanı sıra iki anlayış açısından temel farklılıklar şunlardır:
• Pazar payında işletme tüm gelirlerinin kaynağını ürün ve marka olarak görürken, Müşteri payında gelirlerin kaynağı olarak müşteriler görülür.
• Pazar payına belirli bir zamanda müşteriye bir ürün satılırken, müşteri payında olası çok ürün satılır.
• Pazar payı anlayışını benimseyen işletmeler ürünlerini rakiplerden farklılaştırırken, müşteri payı anlayışını benimseyen işletmeler Müşterilerini birbirinden farklılaştırır.
• Pazar payında müşterilere satış yapılırken, Müşteri payında müşterilerle işbirliği yapılır.
• Pazar payında işletme her bir ürünü, işlemi ağlama alırken, diğeri her bir müşterinin kârlılığını sağlama alır.
• Pazar payında kitlesel medya kullanılırken, müşteri payında etkileşimli iletişim gerçekleştirilir.
MİY’e ilişkin bazı yanlış kanılar vardır.

Bu yanlış kanılar:
• MİY, veri tabanlı pazarlamadır.
• MİY, bir pazarlama sürecidir.
• MİY, bilişim teknolojisidir.
• MİY, müşteri bağlılığı oluşturma planıdır.
• MİY, herhangi bir işletme tarafından uygulanabilirdir.


Bu tanımlar ayrıntılı bir şekilde incelendiğinde, MİY’e;
• Süreç,
• Strateji,
• Felsefe,
• Yetenek,
• Teknoloji
açısından yaklaşan başlıca beş bakış açısı olduğu ifade edilebilir.
MİY, yeni müşteri elde etmek, müşteriyi elde tutmak, müşteri bağlılığı ve müşteri kârlılığını geliştirmek için anlamlı iletişimler kurmak yoluyla müşteri davranışlarını anlama ve etkileme yaklaşımıdır. İşletmelerin MİY’i uygulamasının altında yatan temel amaç, müşteri portföyünün değerini arttırmaktır. Bu değer ise, çapraz satış,
<!--[if !supportLists]-->ü <!--[endif]-->yukarı satış yada
<!--[if !supportLists]-->ü <!--[endif]-->müşteri başvuruları aracılığıyla gerçekleşir.

MÜŞTERİ İLİŞKİLERİYÖNETİMİNİN ÖNEMİ
• Kullanılmayan iş potansiyellerini tanımlar,
• Gereksinim duyulan yeni teknoloji ve iş alanlarını belirler,
• Tedarikçinin güçlü ve zayıf noktalarını tanımlar,
• Tedarikçinin toplam işlemlerine ilişkin ona geri bildirim sağlar,
• Rakipler üzerine yeni bilgi ve geribildirim sağlar,
• Küresel mükemmelliğe ulaşmada kıyaslama yapmasına imkan verir,
• Müşterinin tedarikçiyle etkileşim durumunun ayrıntısını verir,
• Müşteri merkezli faaliyet planı yapmasına yardımcı olur.
İşletmeleri MİY’i uygulamasına yönelten çeşitli nedenler vardır.
Bunlar:
• Bilgisayar ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler,
• Hizmet ekonomisinin büyümesi,
• Toplam kalite anlayışının benimsenmesi,
• Dijital ekonomi ve karmaşık ürünlerin gelişmesiyle, sistem satış yaklaşımının (belirli bir alanda müşteri ihtiyaçlarının tamamını yada büyük bir çoğunluğunu karşılayan ilişkili bir unsurlar setinin satışının) yaygın hale gelmesi,
• Yoğun rekabet ortamında, müşteriyi elde tutma ve bağlılık gibi kavramların daha fazla önem kazanması,
• Pazar payından ziyade müşteri payının önemli hale gelmesi,
• Yeni teknolojiler, gelişmiş ürün ve hizmetlerin üretilmesiyle birlikte, müşteri beklentilerinin
hızla değişmesi ve bunun sonucunda müşterilerle işbirliğine dayalı ilişkilerin kurulmasının
gerekli olmasıdır.

MÜŞTERİ İLİŞKİLERİYÖNETİMİNİN TÜRLERİ

MİY’in türleri; stratejik, işlevsel, analitik ve işbirlikçi olarak belirtilebilir.
Stratejik MİY:Stratejik MİY, kısa, orta ve uzun dönemli müşteri amaçlarının tanımlanması ve müşteri karlılığının değerlendirilmesinde kullanılır. Bir işletmenin;
• farklı pazar bölümündeki müşteri türlerini planlayabilmek,
• geleneksel ürün temelli maliyet modelinden farklı olan, müşteri temelli bir maliyet modeli kullanarak müşterilerin değerlerini analiz edebilmek,
• pazar bölümleri ve bireysel müşteriler yoluyla müşterilere göre gelir, kârlılık ve toplam kârlılığı hesaplayabilmek,
• pazarlama ve satışta yapılan yatırımların maliyet etkinliğini değerlendirebilmek,
• müşterilerin işletmeyi terk etmelerinin tarihsel bir matrisini düzenleyebilmek için kullanılır.
Analitik MİY: İşletmenin müşteri değerini arttırmak için müşteri etkileşimlerine ilişkin bilgi toplaması ve bu bilgiyi analiz ederek, müşteri davranışlarının anlaşılması olarak ifade edilebilir.
Analitik MİY’de müşteri verileri çeşitli amaçlar için analiz edilir.
Bunlar;
• pazarlama etkinliğini optimize eden hedeflenen pazarlama kampanyalarını tasarlamak ve uygulamak,
• müşteriyi elde etme, çapraz satış, yukarı satış, müşteriyi elde tutmayı içeren belirli müşteri kampanyalarını tasarlama ve uygulamak,
• ürün ve hizmet karar alımına yardımcı olacak müşteri davranışlarını analiz etmek,
• finansal tahmin ve müşteri kârlılığı gibi yönetim kararlarını analiz etmek,
• müşteri ayrılmalarının kârlılığını analiz etmektir.
İşlevsel MİY: İşlevsel MİY, satış, pazarlama ve hizmeti içeren ön ofis iş süreçlerine destek sağlar. Bir
müşteriyle her bir etkileşim, müşterilerin geçmiş temasına eklenir ve çalışan gerekli olduğunda veri
tabanından müşteri bilgilerine erişebilir.
Ancak işlevsel sistemler:
• Bir işin günlük işlemlerini işler ve verinin temel üreticisidir. Müşteri hizmeti ve çağrı merkezi yönetim sistemleri, işlevsel MİY’in başlıca örnekleridir.
• Genellikle sipariş süreci, faturalama, stok yönetimi gibi diğer işlevsel sistemlerle elle yapılan ara
yüzeyleri gerektirir. İşlevsel MİY çözümlerinden elde edilen çıktı, sadece özet düzeydedir. Dolayısıyla faaliyetlere ilişkin bilgi verir, ancak o faaliyetin nedenini ve etkisini açıklayamaz.

İşbirlikçi MİY: İşbirlikçi MİY, müşteri konuları, soruları, şikâyetlerine etkili destek ve duyarlılık için
Alt yapı oluşturarak müşteriye verilen destek ve çok kanallı hizmeti koordine etmektir. Bu MİY’in amacı,
müşterilerden etkileşimler yoluyla elde edilen yararlı bilginin bir iş sürecinde satış, teknik destek ve
pazarlama gibi çeşitli departmanlara ulaştırılmasını sağlamaktır.
Bu faydalarının yanı sıra MİY’in bu türü,
• İşletmelerin müşterilerle etkili ve etkin etkileşimler gerçekleştirmesini sağlar.
• İşletmeler, müşteri hizmet maliyetlerini azaltmada web işbirliğine sahip olabilir.
• Bütünleşmiş çağrı merkezi aracılığıyla, işletmelerin çok kanallı kişisel müşteri etkileşimini kolaylaştırır.

MÜŞTERİ İLİŞKİLERİYÖNETİMİNE İLİŞKİN YANLIŞ KANILAR
  1. MİY, Veri Tabanlı Pazarlamadır
  2. MİY, Bir Pazarlama Sürecidir
  3. MİY, Bir Bilişim Teknolojisi Konusudur
  4. MİY,Bir Müşteri Bağlılığı Oluşturma Planıdır
  5. MİY, Herhangi Bir İşletme Tarafından Uygulanabilir

MÜŞTERİ İLİŞKİLERİ YÖNETİMİNİN UNSURLARI
Müşteri ilişkileri yönetiminin unsurlarına ilişkin farklı sınıflandırmalar bulunmakla birlikte kavramın dört temel unsuru olduğu ifade edilebilir.
Bunlar;
• strateji,
• süreç,
• insan ve
• teknolojidir.
MİY’de iyi bir sürecin;
• müşteri odaklı,
• değer katıcı,
• sahiplenilmiş,
• süreçte yer alan taraflar açısından açıkça anlaşılmış,
• ölçülebilir,
• sürekli iyileştirilebilir olması gerekir.

Read more

AÖF Uluslararası Hukuk II 1. Ünite Ders Notları


Ünite 1: Uluslararası Hukukta Devletin Yetkisi

Bir devletin devlet olması nedeniyle uluslar arası hukukta ona atfedilen yetkilerin içeriği ve sınırları;
Uluslararası hukuk uyarınca egemenlik devlete kendi ülkesinde bulunan kişiler ve şeyler hakkında kanunlar çıkarma, vatandaşlarının ve yabancıların hakları ve malları üzerinde tasarruf etme
hususunda münhasır bir yetki tanımaktadır.

Ancak kimi durumlarda bir devletin mahkemelerinin ülke dışındaki kişi ve şeyler hakkında yargılama yapma imkânı da tanınmaktadır. Yine uluslararası hukuka göre bir devletin kendi uyrukluğunda bulunan bir gerçek veya tüzel kişinin başka devletlerde uğradığı haksızlıklar adına uluslararası alanda hak arama yetkisine sahiptir.

Bir Devletin Vatandaşları Bakımından Uluslararası Hukukta Sahip Olduğu Bazı Yetki ve Yükümler
Bir devletin ülkesinde yaşayan insanları bu devlete vatandaşlık bağı ile bağlayan sürekli hukuki ilişkiye uyrukluk denmektedir. Bu çerçevede uluslararası hukuka göre uyrukluk verilmesi her devletin münhasır yetkisi içinde olup bir devlet bu bağa dayanarak kendi uyrukluğunda bulunan bir gerçek veya tüzel kişinin başka devletlerde uğradığı haksızlıklar adına uluslararası alanda hak arama yetkisine sahiptir. Buna uluslararası hukukta diplomatik himayedenir.

Ülkesel Yetkiye Uluslararası Hukuk Uyarınca Getirilebilecek İstisnalar
Uluslararası hukuk, bir devletin yukarıda açıkladığımız ülkesel yetkisine kimi istisnaların getirilebileceğini de öngörmüş ve buna ilişkin kurallar getirmiştir. Bu kuralların bazıları uluslararası örf ve adet hukukunun parçası hâline gelmiştir: Her devletin başka bir devletten onun ülkesini diğerinin zararına olacak faaliyetlerde kullandırılmamasını isteme hakkı (Komşu devletten yayılan zehirli dumanların ön lenmesine ilişkin 1941 tarihli Trail Smelter Hakemlik kararı), bir devletin kendi işlem ve malları, devlet başkanı, diplomatik temsilcisi, savaş gemileri ve silahlı güçleri adına başka bir devletin ülkesel yetkisinden muaf tutulmayı isteme hakkı ve bir devletin karasularından başka bir devlete ait gemilere geçme hakkı veren “zararsı z geçiş” hakkı.

Bir devletin ülkesinde tehdit veya kullanma amaçlı nükleer silah bulundurup bulunduramayacağına ilişkin BM Adalet Divanı’nın 1966 tarihli Nükleer Silahların Hukukiliğine ilişkin Danışma Görüşünde, Divan bu tür silahların kullanılmasının insancıl hukuka aykırı olsa da bulundurulmasının meşru müdafaa hakkına dayandırılabileceğini ifade etmiştir.


Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarından sonra yapılan bu tür andlaşmalarda şu esaslar yer almaktadır:
a) Herkesin dil, din, ırk gibi ölçütlere dayalı ayrımcılığa uğramadan eşit haklardan yararlanması;
b) Azınlık gruplarının özelliklerini korumaya ve geliştirmeye yönelik düzenlemeler yapılması.

Günümüzde uluslararası hukukta azınlık gruplarının haklarının korunmasını amaçlayan belgelerin başlıcaları BM Genel Kurulunun 1992 tarihli Ulusal ya da Etnik, Dini veya Dilsel Azınlıklara Mensup Kişilerin Haklarına İlişkin Bildiri ile Avrupa Konseyi’nin yaptığı 1995 tarihli Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşme’dir.

Not: Bir devletin ülkesinde bulunan yabancılara uygulanacak hukuk genellikle o devletin iç hukukunun bir parçası olan kanunlar ihtilafı kanunu adı verilen ve yabancılık unsuru taşıyan davalarda hangi hukuk kurallarının uygulanacağını gösteren kanunla düzenlenir.

Bir devletin münhasır yetkilerini kullanmasına sınırlar getiren uluslararası hukuk kuralları;
Bir devletin münhasır ülkesel yetkisini kullanırken gerek uluslararası örf ve adet hukukundan gerek taraf olduğu uluslararası andlaşmalardan kaynaklanan yükümlerine de uygun davranmak zorundadır. Bu çerçevede uluslararası hukukta bir devletin yetkilerini kullanırken insan hakları, azınlıklar, yabancılar ve sığınmacıların haklarını koruyan hukuk kurallarına uyması özel önem taşımaktadır.

Bir devletin münhasır yetki alanını koruyan uluslararası hukuk kuralları;
Her devlet uluslararası hukuka göre diğerleri ile hukuken eşit sayıldığından münhasır yetkilerini kullanırken diğer devletlerin de benzer haklarına saygı göstermek ve bunlara müdahale etmekten kaçınmak zorundadır.

Devletlerin Egemen Eşitliği ve İç İşlerine Karışma Yasağı
Devletlerin yetkisinin ülkeselliği ilkesi uluslararası hukukta devletlerin egemen eşitliği ve iç işlerine karışma yasağı ile güvenceye alınmıştır. BM şartı Madde 2/1 uyarınca tüm üye devletler hukuken eşittir.
Buna göre devletler ayrım gözetilmeksizin uluslararası hukukun devletlere tanıdığı hak ve korumalardan yararlanabilirler. Yine bu eşitlik devletlere kendi aralarındaki ilişkileri mütekabiliyet yani ‘karşılıklılık’ ilkesi uyarınca düzenleme imkânı verir, yani hiç bir devlet başka bir devleti herhangi bir karşılığı olmayan bir hukuki ilişkiye girmeye zorlayamaz. Yetkinin ülkeselliği ilkesini koruyan ikinci kural BM şartı Madde 2/4’de yer alan devletlerin iç işlerine karışma yasağıdır.
Read more

AÖF Vergi Uygulamaları 1. Ünite Ders Notları


1. Ünite – Vergilendirme Sürecine Genel Bakış

VERGİ MÜKELLEFİ, VERGİ SORUMLUSU, KANUNİ TEMSİLCİ

Vergilendirme sürecinin en önemli aktörü vergi mükellefidir. Vergi mükellefiyetinin ortaya çıkardığı yükümler; mükellef, sorumlu veya temsilciler tarafından yerine getirilir.

Vergi Mükellefi (Yükümlü)
Vergi mükellefi (yükümlü), “vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettübeden gerçek ve tüzel kişidir”. Bu tanımlama, ilk bakışta, vergi yükümlülüğünün sadece vergi borcunun ödenmesinden ibaret olduğu gibi yanlış bir yargı ortaya çıkarabilir. Burada tanımlanan vergi yükümlülüğü sadece “maddi” vergi yükümlülüğüdür.

Vergi mükellefinin vergi borcunu ödeme dışında başka yükümlülükleri de bulunmaktadır. Bunlardan bazıları; defter tutmak, işe başlamayı ve işi bırakmayı bildirmek, adres değişikliklerini bildirmektir. Bu yükümlülükler Vergi Usul Kanunu’nda hüküm altına alınmış olup yerine getirilmemesi durumunda çeşitli yaptırımlar uygulanması söz konusu olmaktadır. Bunlara da “şekli” yükümlülükler denilmektedir.

Vergi Ehliyeti
Ehliyet kurumu Medeni Kanun’da düzenlenmiştir. Vergi Usul Kanunu’un 9. Maddesinde “Mükellefiyet ve vergi sorumluluğu için kanuni ehliyet şart değildir.” Hükmü yer almaktadır. Buna göre bir kimsenin vergi yükümlüsü ya da vergi sorumlusu olabilmesi için fiil ehliyeti olması gerekmez.

Vekâlet Yoluyla Temsil
Yükümlü tarafından atanan vekil, yükümlü adına vergileme ile ilgili işlemleri gerçekleştirebilir. Bu işlemlerden dolayı vekil sadece kendisini vekil olarak atayan yükümlüye karşı sorumludur. Başka bir deyişle, iradi temsil durumunda vergi dairesinin muhatabı vekil değil; asıl yükümlüdür. Vekilin vergileme ile ilgili ödevleri yerine getirmemesi durumunda, eksik ödenen vergiler asıl yükümlüden istenir ve cezalar da asıl yükümlü adına kesilir.

Özel Sözleşmelerin Yükümlülüğe Etkisi
Özel hukukta, kişiler arası yapılan sözleşmelerle borç ve alacakların devri mümkündür. Bir kişi, başka bir kişinin ödemesi gereken vergileri ve yapması gereken diğer ödevleri üstlendiğini sözleşmeyle kabul edebilir. Ancak, bu sözleşme vergi dairesini bağlamaz. VUK’un 8. maddesinin üçüncü fıkrasına göre; “Vergi kanunlarıyla kabul edilen hâller müstesna olmak üzere, mükellefiyete veya vergi sorumluluğuna müteallik özel mukaveleler vergi dairelerini bağlamaz.”

Vergi Sorumlusu
Vergi sorumlusu, vergi yükümlüsünden farklı bir kavramdır. Vergi sorumluları asıl vergi yükümlüsü olmayıp yasa gereği onların yerine görev almaktadırlar. Vergi sorumlusu, kendisi gerçek yükümlü olmamasına rağmen, vergi kanunlarının emredici hükümleri dolayısıyla verginin vergi dairesine ödenmesi ve diğer bazı işlemleri yapması zorunluluğu olan kişilerdir.


Ortaklaşa ve Zincirleme Sorumluluk
Ortaklaşa sorumlulukta, vergiyi ödeyen asıl yükümlü ile vergiyi vergi dairesine yatırmak zorunda olan iki kişi bulunmaktadır. Vergi sorumlusu ile verginin asıl borçlusu farklı kişilerdir. Vergi sorumlusu, ödediği bu borç için asıl yükümlüye rücu edebilir. Dolayısıyla vergi sorumlusunun kendi borcu söz konusu olmadığından bu sorumluluk tali niteliktedir. Ortaklaşa sorumluluk hâlinde, ortaklaşa sorumlu olanlar verginin doğumuna neden olayın tarafı durumundadırlar.

Zincirleme sorumluluk, birden fazla kişinin aynı borçtan sorumlu olmalarını ifade eder. Vergi hukukunda zincirleme sorumluluk birden fazla kişinin aynı vergi borcunun sorumlusu olmalarını ifade eder. Zincirleme sorumluluk durumunda, vergi dairesi, vergi borcunun tamamını zincirleme borçlu durumunda olanların herhangi birinden isteyebilir. Zincirleme sorumluluk durumunda, vergi borcu kişinin asli borcu niteliğine bürünmektedir.

Sorumluluk Örnekleri
Mirasçıların Sorumluluğu: Vergi yükümlüsünün ölmesi durumunda, bu kişinin vergi borçlarından mirasçılarının hangi sınırlar içinde sorumlu olacağı VUK’un 12. maddesinde belirlenmiştir. Anılan madde hükmüne göre;

“Ölüm halinde mükellefin ödevleri, mirası reddetmemiş kanuni ve mansup mirasçılara geçer. Ancak, mirasçılardan her biri ölünün vergi borçlarından miras hisseleri nispetinde sorumlu olurlar.”

Ø  Emlak Devralanların SorumluluğuEmlak vergisine tabi bir bina, arsa veya arazinin devredilmesi hâlinde eski mükellefe ait ödenmemiş emlak vergisi borçlarından devreden ve devralan müteselsilen sorumlu tutulurlar
Ø  Kurumları Devralanların Sorumluluğu: Kurumlar Vergisi Kanunu’nda öngörülen şartlara göre yapılan devirlerde devralan kurum, devralınan kurumun tahakkuk etmiş veya edecek vergilerini ödemeyi taahhüt ederse vergiden sorumlu hâle gelir
Ø  Harca Tabi İşlemlerden SorumlulukÖdenmesi gereken harcın mükellefinden tahsil edilmesi sağlanmadan harca konu işlemi yapan memurlar, harcın tamamen ödenmesinden mükelleşe birlikte sorumlu tutulmuşturMeslek mensuplarının sorumlulukları, imzaladıkları vergi beyannameleri veya düzenledikleri tasdik raporlarında yer alan bilgilerin defter ve kayıtları ve bu kayıtların dayanağını teşkil eden belgelerin uygun olup olmamasıyla sınırlı tutulmuştur.
Ø  İlan ve Reklam İşleri Yapanların Sorumluluğuİlan ve reklam vergisinin mükellefi ilan ve reklamı kendi adına yapan veya yaptıran gerçek ve tüzel kişilerdir. İlan ve reklam işlerini mutad meslek olarak ifa edenler, verginin mükelleflerinin adına yaptıkları ilan ve reklamlara ait vergileri mükellefler adına ilgili belediyeye yatırmaktan sorumlu tutulmuştur
Ø  Kefillerin SorumluluğuKanunlarımızda bir vergi borcu nedeniyle idareye karşı kefil olunması hususu düzenlenmiştir (AATUHK m. 10). Borçlu, borcunun ödenmesine yönelik muteber bir şahsı müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu olarak gösterebilir.

Ø  Damga Vergisinde SorumlulukDamga vergisine tabi bir kâğıdın mükellefinin vergisini de ödemesi gerekir. Verginin mükellefi kâğıdı düzenleyendir. Kâğıdı düzenleyen (mükellef) vergisini ödememiş veya noksan ödemişse, bu kâğıdı icraya koymak amacıyla ibraz eden kişi, kâğıda ilişkin vergi ve cezadan sorumlu tutulmuştur.

Ø  Alım Satıma Taraf Olanların SorumluluğuKatma değer vergisi açısından daha fazla işlerliliği olan düzenleme şöyledir. Satıcı, sattığı malların veya hizmetlerin bedeline bağlı olarak hesaplanan KDV’den alımları nedeniyle ödemek durumunda kaldığı KDV’leri indirim konusu yaparak hesaplanan vergi lehine ortaya çıkan farkı vergi dairesine yatırır. Satıcının hesaplanan KDV’si (karşı taraftan aldığı KDV) diğer taraf olan vergi mükellefi alıcının vergi dairesine ödeyeceği KDV’den indirim konusu yapacağı KDV’yi oluşturur.

Kanuni Temsilci
Vergi yükümlülerinin tüzel kişi ya da tüzel kişiliği bulunmayan oluşum olmaları durumu ile vergi yükümlüsü gerçek kişilerin küçük veya kısıtlı olmaları durumunda bunların vergileme ile ilgili görevleri temsilcileri tarafından yerine getirilecektir. VUK’un 10. maddesinde bu durum şu şekilde ifade edilmektedir:

“Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakışar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevler kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirilir.

VERGİYİ DOĞURAN OLAY
Vergiyi Doğuran Olay: Vergi yasalarının verginin doğumunu bağladıkları bir işlem, olay veya hukuki durumun gerçekleşmesidir. Örneğin, taşıtı olmayan bir kimsenin Motorlu Taşıtlar Vergisi borcunun olması mümkün değildir. Kişi, vergiye tabi bir taşıt sahibi olduğunda (taşıtı adına tescil ettirdiğinde) vergiyi doğuran olay gerçekleşir. Aynı biçimde, bir kişiye miras ya da bağış yoluyla intikal yapılmadığı sürece bu kişinin veraset ve intikal vergisi borcu doğmaz. Vergi borcunun ortaya çıkması açısından vergiyi doğuran olayın gerçekleşmesi şarttır. Hatta yasa hükmünde de belirtildiği gibi devlet açısından vergi alacağı (yükümlü açısından vergi borcu) vergiyi doğuran olayın gerçekleşmesiyle ortaya çıkmaktadır.

VERGİNİN TARHI
Vergi borcu kural olarak vergiyi doğuran olayın ortaya çıkmasıyla doğmasına rağmen, bunun tahsil edilebilmesi için miktarının belirlenmesi gerekmektedir. Verginin miktarı idare tarafından kesin olarak belirlenmediği sürece alınması mümkün değildir.

Verginin tarhı, VUK’un 20. maddesinde “Verginin tarhı, vergi alacağının kanunlarında gösterilen matrah ve nispetler üzerinden vergi dairesi tarafından hesaplanarak bu alacağı miktar itibariyle tespit eden idari muameledir.” şeklinde tanımlanmaktadır.

Matrah
Verginin hesaplanması için ihtiyaç duyulan ilk şey, verginin neyin baz alarak hesaplanacağıdır. Bu bağlamda, fiziki veya ekonomik bir veriye ihtiyaç duyulmaktadır. Tanım olarak matrah; üzerinden vergi hesaplanabilecek teknik, fiziki veya ekonomik büyüklüktür.


Matrah; adet, litre, kilogram, metrekare ve benzeri miktarlar esas alınanarak “spesifik” olarak belirlenebileceği gibi, doğrudan parasal büyüklük (değer) esas alınarak “advalorem” olarak da belirlenebilir.

Tarh Çeşitleri
Vergi Usul Kanunu kapsamında dört çeşit tarha yer verilmiştir. Bunlar; beyana dayalı tarh, ikmalen tarh, re’sen tarh ve idarece tarhtır.

Beyana Dayalı Tarh
Verginin hesaplanmasında, yükümlünün beyan ettiği matraha vergi tarifesinin uygulanması yoluyla gerçekleştirilen tarh işlemidir. Beyana dayanan tarhta yükümlüler defter ve belgeler üzerinden hesapladıkları vergi matrahını ve buna esas olan değerleri beyannameye ile vergi dairesine bildirmektedirler.

İkmalen Tarh
İkmalen vergi tarhı, bir vergi tarh edildikten sonra ortaya çıkan vergi farkı dolayısıyla gerçekleştirilmektedir. Yani, ikmalen tarhiyatın olması için, önceden tarh işlemi yapılmış olmalıdır. Ve bu tarh işlemi ile karşılanmayan bir vergi farkı bulunmalıdır. Ancak bu şartlarda ikmalen (tamamlayıcı nitelikte) vergi tarhı yapılabilir.

Re’sen Tarh
Re’sen tarh VUK’un 30. maddesinde şöyle tanımlanmıştır:
“Vergi matrahının tamamen veya kısmen defter ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitine imkân bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunmasıdır.” Örneğin, vergi beyannamesinin verilmediği veya defter ve belgelerin vergi inceleme elemanına ibraz edilmediği durumlarda, vergi matrahı takdir komisyonunca belirlenmektedir. Bu matrah üzerinden yapılan tarhiyat re’sen tarh olmaktadır.

İdarece Tarh
Hangi türde yapılırsa yapılsın, tarh işlemi idare tarafından yapılmaktadır. Dolayısıyla idarece tarh kavramı konuya yabancı olanların kafasını karıştırabilecek niteliktedir. Bu nedenle idarece tarhı anlayabilmek için kavramdan çok, içeriğine bakmak gerekmektedir. İdarece tarh VUK’un mükerrer 30. maddesinde şu şekilde tanımlanmıştır:
“Verginin idarece tarhı; 29. ve 30. maddeler dışında kalan hallerde, mükelleflerinverginin tarhı için vergi kanunları ile muayyen zamanlarda müracaat etmemeleriveya aynı kanunlarla kendilerine tahmil edilen mecburiyetleri yerine getirmemeleri sebebiyle zamanında tarh edilemeyen verginin kanunen belli matrahlar üzerinden idarece tarh edilmesidir.”

VERGİNİN TEBLİĞİ
Verginin Tebliği: Vergilendirmeyi ilgilendiren ve hüküm ifade eden hususların yetkili makamlar tarafından mükellefe ya da ceza sorumlusuna yazı ile bildirilmesi.

Tebliğ Edilecek Belgeler
Yasa, tebliği vergilendirmeyi ilgilendiren ve hüküm ifade eden hususlar olarak belirtmesine karşın, tahakkuk fişlerini tebliğ kapsamı dışında bırakmıştır.
Tahakkuk fişinin tebliğ işlemi dışında bırakılmasının nedeni, tahakkuk fişi ile yapılan tahakkuk hakkında yükümlünün zaten bilgisinin olduğu, ayrıca bildirimde bulunulmasının gereksiz olduğu yaklaşımıdır.
Tahakkuk fişi dışında kalan ve tebliği zorunlu bulunan belgelerden bazılarını şu şekilde sıralamak mümkündür:

v  Vergi ihbarnameleri,
v  Ceza ihbarnameleri,
v  Ödeme emirleri,
v  Takdir komisyonlarının bazı kararları,
v  Vergi incelemesi sırasında bilgi isteyen yazılar,

Tebliğ Yapılacak Kişiler
Tebliğ işleminin hukuksal sonuç doğurabilmesi, yasada belirtilen kişilere ve öngörülen biçimde yapılmasına bağlıdır. Vergilendirmeyle ilgili ve hüküm ifade eden işlemler, vergi yükümlüsü, vergi sorumlusu ve ceza muhatabına yapılmalıdır.

Tebliğ Usulleri
Yükümlülere yapılacak tebliğ, dört usulle yapılabilir.

1-Posta ile Tebliğ

2-Görevliler Aracılığıyla Tebliğ
a)      Vergi Dairesi Çalışanları Aracılığıyla
b)      Silahlı Kuvvetler Görevlileri Aracılığıyla:
c)      Dışişleri Bakanlığı Aracılığıyla
d)      Konsolosluklar Aracılığıyla:
e)      Yabancı Ülkenin Yetkili Makamı Aracılığıyla

3-Daire veya Komisyonda Tebliğ

4 -İlan Yoluyla Tebliğ

VERGİNİN TAHAKKUKU

Verginin Tahakkuku: Tarh ve tebliğ edilmiş bir verginin ödenebilecek aşamaya gelmesi.

Yasada yer alan bu tanımlamaya göre, tahakkuk etmiş bir vergi artık ödenebilecek bir konuma gelmiş demektir. Ancak, bir verginin tahakkuk etmiş olması, o verginin mutlaka ödeneceği anlamına gelmemektedir. Başka bir deyişle, tahakkuk etmiş bir vergi henüz kesinleşmiş bir nitelik taşımamaktadır.

VERGİ BORCUNUN ORTADAN KALKMASI
Vergilendirme nedeniyle yükümlü ile devlet arasında ortaya çıkan borç-alacak ilişkisini sona erdiren başlıca üç neden bulunmaktadır. Bunlar; tahsil, terkin ve zamanaşımıdır.


Verginin Tahsili
Yükümlü ya da onun adına hareket eden kimseler tarafından ödeme yapılmasıyla vergi borcu ortadan kalkar. Bu tür ödemelerin geçerli olabilmesi için yasaya uygun biçimde yapılması gerekmektedir. Yasa verginin kural olarak yükümlünün bağlı bulunduğu vergi dairesine nakden yatırılmasını öngörmektedir.

Terkin (Silinme)
Terkin, silinme anlamına gelmektedir. Verginin terkin edilmesi ancak yasal koşulların bulunması durumunda mümkündür.
Terkin işlemi dört nedene dayalı olarak yapılabilir:
*      Doğal Afetler Nedeniyle Terkin
*      Yargı Kararına Dayanan Terkin
*      Vergi Hatalarının Düzeltilmesi Nedeniyle Terkin
*      Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’a Dayalı Terkin

Zamanaşımı
Zamanaşımı: Yasalar tarafından belirlenmiş koşullara uygun olarak belirli bir sürenin geçmesi sonucunda bir hakkın kazanılması veya borçtan kurtulma yoludur.

Tahakkuk Zamanaşımı
Tahakkuk zamanaşımı Vergi Usul Kanunu’nun 114. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan madde hükmüne göre; “Vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından başlayarak beş yıl içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen vergiler zamanaşımına uğrar.” tahakkuku yapılmamış verginin “alacak” niteliği bulunmadığından dolayı yükümlüden istenme olanağı bulunmamaktadır. Tahakkuk zamanaşımı için öngörülen beş yıllık süre içinde bazı işlemlerin yapılması veya bazı durumların gerçekleşmesi hâlinde zamanaşımı durmaktadır.

Tahsil Zamanaşımı
Tahsil zamanaşımı, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 102. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan madde hükmüne göre; “Amme alacağı, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar.” Tahsil zamanaşımının başlangıcı, kamu alacağının vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen takvim yılı başıdır. Tahsil zamanaşımı dolduktan sonra, vergi borcunun idare tarafından istenmesi yolu kapanmaktadır. Tahsil zamanaşımı; vergi yükümlüsünün yabancı ülkede bulunması, vergi yükümlüsünün hileli işas etmesi ve tereke tasfiyesi dolayısıyla vergi yükümlüsü hakkında takip yapılması olanağı bulunmaması durumlarında durmaktadır.

Zamanaşımının kesilmesi, işleyen zamanaşımının bir nedenle kesilerek, en başından başlamasıdır. Dolayısıyla, 5 yıllık süre dolmadan zamanaşımını kesen bir neden ortaya çıktığında işleyen sürenin bir anlamı kalmamakta; zamanaşımı süresi en baştan başlamaktadır.
Zamanaşımını kesen nedenlerden bazıları şunlardır:

*      Ödeme yapılması,
*      Haciz uygulanması,
*      Zorla tahsil ve takip işlemleri sonucunda tahsilât yapılması,

Read more