10.SINIF TÜRK EDEBIYATI FIRAT YAYINCILIK HALK
HIKAYELERI
SAYFA 171
HAZIRLIK BÖLÜMÜ
b.
Olay Çevresinde Oluşan Edebi Metinler
1. Anlatmaya Bağlı Edebi Metinler (Halk Hikayeler, Mesneviler)
1. Anlatmaya Bağlı Edebi Metinler (Halk Hikayeler, Mesneviler)
Sayfa171
HAZIRLIK
HAZIRLIK
1- Meddahlık,
oyuncunun tek başına hazırlayıp yürüttüğü seyirlik oyunlardır. Meddahlık,
hareketten çok, ses taklidi jest ve mimiklere dayanan bir sanattır. Meddahlarda
aranan başlıca hünerler: kız, kadın, kocakarı, çocuk sesleri, konuşma, ağlama
gibi değişik sesler çıkarabilmektir.
Meddahlıkta dekor
yoktur. Sadece terini silmek, kadın kılığına girmek gibi kullandığı mendili, saz
çalmak, değişik sesler çıkarmak için, ata binmek gibi eylemlerde kullandığı sopa
ve oturduğu iskemlesi vardır. Genelde kahvehane gibi halkın topluca bulunduğu
alanlarda, küçük bir sahne üzerinde taklit ve güldürmek amaçlı oyunlar
yapar.
Meddahın
anlatısını, günlük yaşamdaki olaylar, masallar, destanlar, hikâyeler ve
efsaneler oluşturur. Meddah oyun esnasında bir hata yaptıysa oyununun sonunda
özür diler ve bir sonraki oyunun nerede oynanacağını
söyler.
Âşıkların yanında
halk toplantı yerlerinde, sosyal, kahramanlık veya güldürücü hikâyeler
söylemekle tanınmış meddahlar vardır.
2.a.
Arzu ile
Kamber
Bundan asırlar
önce Suriye tarafında bir köyde Kamber adında fakir bir genç yaşarmış. Babası
ölünce; Daraz Beyleri köyünden gelin gelmiş olan garip anası ile köyde biçare
kalmışlar. Kamber babasından kalan koyunlarla, dayısının koyunlarını güdermiş.
Dayısı, Kamber’i çok severmiş. Adamın üç tane kızı varmış. Adam, yeğeninin oğlu
olan ve babası öldükten sonra ona emanet kalan Kamber’e koyunlarını emanet edip
iş sağlamış; istediği takdirde de üç kızından biriyle evlendirmeyi vaat etmiş.
Bir müddet bu işi yapan Kamber’in, annesi de vefat etmiş. Kamber artık tek
başına kalıvermiş.
Kamber çok da
güzel bir kara yağız delikanlıymış. Bu köyde bir de güzelliği dillere destan
Arzu adında bir kız varmış. O da anadan babadan yetim, ninesi (babaannesi) ile
birlikte yaşıyormuş.
Arzu, Kamber’in
yakışıklılığını, Kamber de Arzu’nun güzelliğini duymuş ama karşılaşmak nasip
olmamış bir süre… Arzu, Kamber’in koyunları suladığı köy çeşmesine bir gün
testisini doldurmaya gitmiş ve Kamber’i çeşme başında yatarken görmüş. Testiyi
doldurmuş, biraz da gürültü çıkarıp Kamber’in uyanmasını sağlamış. Kamber
uyanmış fakat bir şey söyleme cesaretini kendinde bulamamış. Arzu kolundaki
bileziğini çıkarıp ve çeşmenin testilik taşına koymuş ve gitmiş. Bir müddet
sonra gelip bileziğin yerinde olmadığını görünce; bileziği görüp görmediğini
Kamber’e şu şekilde sorar:
Ben testimi
doldurdum
Doldu diye kaldırdım
Yıkılası şu pınarda
Ben bileziğimi çaldırdım.
Doldu diye kaldırdım
Yıkılası şu pınarda
Ben bileziğimi çaldırdım.
Kamber:
Ben pınara
varmadım
Elimi yüzümü yumadım
Gözüm kör olsun Arzu
Ben bileziğini bulmadım.
Elimi yüzümü yumadım
Gözüm kör olsun Arzu
Ben bileziğini bulmadım.
Aslında bileziği
Kamber almıştır, bir cesaretle devam eder:
Evimizin önü
suluk
Su çekerler tuluk tuluk
Bileziğini bulana gelin Arzum
Ne var acaba muştuluk
Su çekerler tuluk tuluk
Bileziğini bulana gelin Arzum
Ne var acaba muştuluk
Arzu da şu cevabı
verir hemen:
Evimizin önü
suluk
Su çekilsin tuluk tuluk
Bileziğimi sen bulduysan Kamber ağam
Arzu kız sana muştuluk
Su çekilsin tuluk tuluk
Bileziğimi sen bulduysan Kamber ağam
Arzu kız sana muştuluk
Kamber, Arzu’nun
bileziği vermiş, her gün çeşme başında buluşmaya başlamışlar. Bir müddet sonra
Arzu’nun ninesi bu durumu haber almış ve Arzu’yu bu sevdadan vazgeçirmeye
çalışmış. Bu arada olay Kamber’in dayısının da kulağına gitmiş. Kamber’in
dayıkızları, Arzu’yu kıskanıp bir kötülük yapmak istemişler fakat akıllı, olgun
bir insan olan dayı buna meydan vermemiş.
Kamber’in dayısı
Kamber’e çobanlığı bıraktırmış, sonra yanına çağırıp: “Kamber oğlum eğer başın
sıkışırsa maddi manevi senin her zaman destekçin ve yanında olacağım, sen bana
yeğenimin emanetisin” demiş.
Kamber artık
Arzu’nun sevdasından dağlarda gezer, gözü kimseleri görmez olmuş. Arzu da
Kamber’e sevdasından harap olmuş. Bir gün Arzu’nun ninesi, bunların sevdasına
engel olamayacağını anlayıp Arzu’ya demiş ki: “Arzu kızım, bugün Kamber’i yemeğe
çağır da sizin işinizi konuşalım.” Aslında amacı Kamber’i zehirlemekmiş. Arzu
sevinçle Kamber’e koşmuş, demiş ki: “Kamber ağam, ninem seni bu akşam yemeğe
çağırdı, nihayet gönlü seni sevdi. Bizim sevgimize saygı gösterdi.” Arzu eve
gelir ki nine çeşitli yemekler hazırlıyor, köyden birinin çırağı olan Arap da
yanında… Arzu, Arap ile ninenin konuşmalarını duvarın ardından dinlemiş. Arap
çok şiddetli bir zehir getirmiş. Yemeklere zehir konup, o gece Kamber zehirlenip
öldürülecekmiş. Nine, Arap’a: “Arzu’yu bu Kamber’den kurtaralım sana veririm”
diyormuş. Akşam Kamber sevinçle Arzu’nun evine gelmiş, bakmış ki yemekler
sofraya konmuş, Arzu bir kenarda surat asmış duruyor. Kamber
Arzu’ya:
Arzum yasa
batmışsın
Kaşını gözünü çatmışsın
Sofraya teklif olmuyor gelin Arzum
Sen sofraya yan bakmışsın
Kaşını gözünü çatmışsın
Sofraya teklif olmuyor gelin Arzum
Sen sofraya yan bakmışsın
Arzu
Kamber’e:
Arzun yasa dünden
battı
Kaşını gözünü çattı
Sofraya yan bakılmaz amma Kamber ağam
Domuz ninem ağu kattı
Kaşını gözünü çattı
Sofraya yan bakılmaz amma Kamber ağam
Domuz ninem ağu kattı
Bunu işitince
Kamber bir tekmede sofrayı dağıtıp çıkıp gitmiş. Yine dağlara çıkacakken… Arzu
ile son bir kez konuşmak istemiş. Gizlice buluşmuşlar…
Arzu, Kamber’den
Daraz Beyleri köyündeki dayılarını da alarak kendisini kaçırmasını istemiş. Bu
konuşmaları Arzu’nun ninesi de duymuş… Kamber, Daraz Beyleri köyündeki
dayılarına gitmiş, onları da alarak geri dönmüş. Kamber ve dayıları döndüğü gece
Arzu’nun ninesi köyün mezarlığında bir ateş yakmış. Elinde bir yağ tavası orada
pişi yapmaya başlamış. Kamber ve dayıları geçerken ona ne yaptığını sorunca da
yalandan ağlamaya başlayıp ve Arzu’nun öldüğünü söylemiş. Kamber buna çok
üzülmüş ve dayılarına: “Dayılarım size çok eziyet oldu ama kusura bakmayın, ne
yapalım bu bizim kaderimiz, siz gidin artık size ihtiyacım yok, Arzum ölmüş”
demiş. Dayıları geri dönmüşler. Kamber köyde üzgün dolanırken bir de bakar ki
Arzu karşısında… Arzu:
Evimizin önü
badem
Çıkamdallerinufadem (ufak ufak kırmak)
Seni Darazbeğlerine gitti derler Kamber ağam
Hani senin ile gelen Adam
Çıkamdallerinufadem (ufak ufak kırmak)
Seni Darazbeğlerine gitti derler Kamber ağam
Hani senin ile gelen Adam
Kamber:
Evimizin önünde
badem
Çıkam dallerin ufadem
Daraz beğlerine gitim amma gelin Arzum
Geri döndü gelen Adam
Çıkam dallerin ufadem
Daraz beğlerine gitim amma gelin Arzum
Geri döndü gelen Adam
Arzu ile Kamber
kavuşmak için yeni yollar, bahaneler ararken; Arzu’nun ninesi başka bir köye
haber salmış. Oradaki nüfuzlu ve zengin bir adamın oğlu ile Arzu’yu nişanlamak
isteğiyle… Kim istemez Arzu kızı? Nihayet bu oğlanla Arzu nişanlanmış. Arzu ile
Kamber gizlice buluşup ve plan yapmışlar; gelin alayı giderken Arzu: “Ben
Kamber’in atından başka ata binmem” diyecek, giderken yolda bir fırsatını bulup
beraber kaçacaklarmış…
Gelin alayı
gideceği gün Arzu: “Ben Kamber’in atından başka ata binmem, benim gelin atım
Kamber’in atı olacak.” diyerek ayak diremiş. Oğlan tarafı da bunu kabul etmek
sorunda kalmışlar. Bu sırada Kamber hüzünlenip şu beyti
söylemiş:
Altaylar doru
taylar
Geçilen coşkun çaylar
Yiğit garip olursa
Nişanlısını el paylar
Geçilen coşkun çaylar
Yiğit garip olursa
Nişanlısını el paylar
Arzu da bu
kalabalıkta kaçışın zor olacağını düşünerek:
Vay mengiler
mengiler
Çalmaz olsun çengiler
Sana yaramayan ak topukları Kamber ağam
Goy sıksın şu üzengiler.
Çalmaz olsun çengiler
Sana yaramayan ak topukları Kamber ağam
Goy sıksın şu üzengiler.
Ve üzengiye
ayağını sıkıştırır. Kamber:
Arzum gelin
atında
Elleri eyer kaşında
Seni eller saracak gelin Arzum
Saçlar savrulur başımda
Elleri eyer kaşında
Seni eller saracak gelin Arzum
Saçlar savrulur başımda
Dayanamayarak
ağlar Arzu:
Eyer kaşına
yatayım
Nasıl çalım satayım
Atımı çeken Kamber ağam
Dön de yüzüne bir bakayım
Nasıl çalım satayım
Atımı çeken Kamber ağam
Dön de yüzüne bir bakayım
Kamber döner
Arzu’ya bakar ve şöyle der:
Yel eser kum
savrulur
Can başıma çevrilir
Eğil de bir yol öpeyim gelin Arzum
Şimdi yolumuz ayrılır
Can başıma çevrilir
Eğil de bir yol öpeyim gelin Arzum
Şimdi yolumuz ayrılır
Arzu kalabalıktan
kimseler görmeden bir öpücük vermiş Kamber’e… Kamber o anda kendinden geçmiş,
gözleri yaşarmış ve içten bir ses ile şöyle demiş:
Koyun kuzudan
olur
Ekmek pazıdan olur
Bunlar Allah’ın emridir gelin Arzum
Her şey yazıdan olur
Ekmek pazıdan olur
Bunlar Allah’ın emridir gelin Arzum
Her şey yazıdan olur
Kadere rızadan
sonra da şu bedduada bulunur Kamber:
Vardığın gün
yârin ölsün
Ak topuklar bana kalsın
Kavuşmak mahşere kaldı Gelin Arzum
İki beden birbirini bulsun
Ak topuklar bana kalsın
Kavuşmak mahşere kaldı Gelin Arzum
İki beden birbirini bulsun
Atın yularını
salıveren Kamber, gelin kafilesinden ayrılıp yol kenarında adeta taş gibi donup
kalmış.
Gelini güvey
evine indirmişler. Gece olunca güvey, geleneklere uygun olarak iki rekât namaz
kılmak için zifaf odasında hazır olan seccadede namaza durmuş. Güveyin namazı
çok uzun sürünce, Arzu kontrol etmek için güveye hafifçe dokunmuş. Güvey yana
yığılıvermiş. Arzu hemen dışarı seslenmiş: “Gelin ağalar oğlunuz öldü”. Onlar da
acılarından Arzu’yu unutmuşlar… Arzu evden kaçıp, dağlara doğru koşmaya
başlamış.
Arzu dağa doğru
koşarken Kamber’in atının acı acı kişnediğini duymuş. Atın bulunduğu yere giden
Arzu bakmış ki Kamber’i yerde cansız yatıyor. Arzu, Allah’a dua etmiş: “Allah’ım
benim canımı da şuracıkta al, beni Kamber’imden ayırma” diye… Arzu’nun duası
kabul olmuş… O da Kamber’ine sarılı vaziyette ölmüş.
Sihirli hikâyeden alınmıştır.
Sihirli hikâyeden alınmıştır.
b. Kerem ile Aslı
hikâyesi 17.yy. oluşmuş bir halk hikâyesidir. Hikâyede, Keşiş’in kızını Müslüman
bir gence vermek istememesi ve buna bağlı olarak gelişen olaylar
anlatılmaktadır. Arkadaşı Sofu ile birlikte yöre yöre gezerek saz çalan Kerem,
aynı zamanda bir saz şairidir. Bu bakımından eserde pek çok yerde şiir de
bulunmaktadır.
Kerem ile Aslı
Hikâyesi, kahramanlarının acı sonu nedeniyle edebiyatımızda pek çok esere
malzeme oluştur. Pek çok şair, bunu mazmun olarak kullanmıştır. Anonim halk
türkülerinden çağdaş Türk edebiyatı ürünlerine kadar bütün eserlere aşk konusunu
ele alındığında Kerem ile Aslı’dan söz edilmeden geçilmemiştir.Kerem ile Aslı
hikâyesinin filmini izlemek için sınıfa getiriniz.
3. Düşünde bir pirin
elinden aşk badesi içerek saz çalıp söyleyen halk şairi.
Âşık Edebiyatında
Rüya Sonrası Âşık Olma (Bade İçme)
Âşıklar âşıklığa
başlamayı ya da yetişip usta âşık olmayı geleneksel bir unsur olarak gördükleri
iki önemli yol olan usta yanında yetişme ya da rüyada bade içerek badeli âşık
olmaya bağlarlar.
Bade
halkbiliminde rakı, şarap gibi alkollü içki anlamına gelmez. Şerbet, su gibi
içilecek bir mai olduğu gibi elma, nar, ekmek, üzüm gibi herhangi bir yiyecek de
olur. Hatta ele verilen bir saz da bade olmaktadır. Bade içme görülen rüya
sonucu manevi bir değişmeye uğramadır.
Âşık edebiyatında
bade içme, rüya motifi bir gelenek icabıdır. İnanışa göre âşık olmak için ya
usta yanında yetişmek ya da mutlaka “pîr” elinden bade içmek
gerekir.
Âşık edebiyatında
rüya; kişinin şiir söyleme yeteneği kazanmasında, dini bilgiler ile ledün ilmini
öğrenmesinde, kişinin, âşıklık özellikleri kazanmasında önemli
etkendir.
Rüya genellikle
çocukluk ve gençlik çağında görülür. Badeli âşıklardan Ferrahî 12 yaşında, Musa
Merdanoğlu 13 yaşında, Hıfzî 18 yaşında, Pervanî 19 yaşında, Müdamî 14 yaşında,
Feymanî 23 yaşında rüya görüp bade içmiştir. 40 yaşının üstünde bade içenlerin
sayısı oldukça azdır.
Âşıklar rüya
görmeden önce onları bu olaya hazırlayan bazı nedenler vardır. Çıraklık, çevre,
saz-söz, maneviyat, sıkıntı ve ani depresyon gibi nedenlerden sonra rüya
görülmekte, bade içilmektedir. Bade bir pir, üçler, beşler, yediler, kırklar ve
Hz. Ali, Hacı Bektaş Veli gibi bir din ulusu tarafından içirilir. Daha fazla
bilgi için aşağıdaki linki tıklayınız…
4.
Hüsn ü Aşk,
kurgusal anlamda Hüsn (Güzellik) isminde bir kız ile Aşk isminde bir erkeğin
aşkını anlatan, tasavvufi bir tema ve temele sahip bir mesnevidir. Mesnevide
anlatılan hikâye şöyledir:
Sevgioğulları
(Beni-muhabbet) isimli bir Arap kabilesi vardır. Bir gece bu kabilede bir kız
bir de erkek çocuk doğar, erkeğe Aşk kıza Hüsn ismini verirler, bu ikisini
birbirlerine nişanlarlar. Öğrenim zamanları gelince ikisi de Edep okuluna
giderler, bu okulda Munlâ-yı Cünun isimli büyük bir hoca vardır. Bu sıralarda
Hüsn Aşk’a âşık olur. İkisi zaman zaman Mânâ gezinti yerine gitmekte gezinmekte,
sohbet etmektedirler. Bu gezinti yerinde Suhan isimli bir mihmandar (misafir
ağırlayan kişi) vardır ki bu kişi her şeyi bilen çok büyük bir insandır.
FakatHayret isimli kudretli bir kişi Hüsn ile Aşk’ın görüşmesine mani olur. Bir
süre Suhan yoluyla mektuplaşırlar. Aşk’ın Gayret adında bir lalası vardır ve
sonunda ikisi Aşk’ın gidip Hüsn’ü kabile büyüklerinden istemesi konusunda
anlaşırlar. Kabile büyükleri ise Aşk’ın bu arzusuyla alay eder ve eğer Hüsn’e
kavuşmak istiyorsa Kalb ülkesine gidip Kimyâ`yı alıp gelmesi gerektiğini
söylerler. Yolun ne denli zorlu ve korkunç olduğunu da anlatırlar, Aşk yolda
dev, cin ve cadılarla karşılaşacak, ateşten bir denizden geçmek zorunda
kalacaktır. Aşk ile Gayret Kalb ülkesine yola koyulurlar ve başlarından birçok
badire geçer. Her badirede onları Suhan kurtarır. Mutlu sonla biten hikâyede;
işin sonunda Aşk’ın Hüsn’ü kendinden ayrı sanmasının onu yanlış yollara düşüren
şey olduğunu, aslında Aşk’ın Hüsn, Hüsn’ün de Aşk olduğunu, birlikte ikiliğin
var olmayacağını aslın birlik (teklik) olduğu mesajı ile
karşılaşılır.
Kahraman ve
yerlerin isimlerinden hikâyenin sonucuna kadar neredeyse her unsur tasavvufi bir
anlam taşımaktadır. (Örneğin; Hüsn ile Aşk seven ve sevileni yani hüsn-ü
mutlak(Allah) ile dervişi, edep; dergâhı, Munlâ-yı Cünun; mürşidi, Kalp şehri;
Allah’ın tahtı olan gönlü ve oraya yapılan seferin, çile dolu sevgi
mücadelesinin simgeleridir.) Bu nedenle Hüsn ü Aşktasavvuf edebiyatı açısından
çok önemli bir eserdir…
Wikipedia’dan
alınmıştır.
Hüsn ü Aşk aruzun
mef’ûlü mefâ’ilün fâ’ulün kalıbıyla yazılan 2000 beyiti aşan Şeyh Galip’in bir
tasavvufi mesnevisidir.
5. Sebk-i Hindi:
Hint üslubu. Babürlü-Hint saraylarında 15 ila 17. yy lar arasında uygulanmış
olan bir şiir üslubudur. Türk şiirine 17,yy. da girmiş ve devam etmiş olan bu
üslupta divan şiirinin klasik kuralları aşılmıştır. Bu üslupta bilmeceyi andıran
karmaşık mazmun ve söyleyişler, hayale dayalı incelikler ve zihni zorlayan
imajlar ve çok zor anlaşılabilen teşbihlere ve sembollere yer verilir. Yoğun bir
hayal, düşünce ve tasvir anlayışı vardır. Dili çok ağır ve anlaşılmaz olup çok
uzun süreli olmamıştır.
Alegori;
bir görüntü, bir yaşantı veya bir davranışın daha iyi kavranmasını sağlamak için
göz önünde canlandırıp dile getirme sanatıdır. Soyut bir düşünceyi heykel ya da
resim ile göstermek, örneğin adalet düşüncesinin gözü bağlı ve elinde terazi
bulunan bir kadınla(Themis) anlatılması gibi.
Kutadgu Bilig
(Yusuf Has Hacib) Türk yazınındaki alegorik yapıtlardandır. “Adalet”, “Saadet”,
“Devlet” ve “Akıl” iyi bir devletin nasıl olması gerektiğini tartışır. Bu soyut
kavramların insan niteliği ile verilmesi “yerine”dir. Daha çok fabl’larda
görülür.
Alegorik:
Sembollerle anlatılan metinlere alegorik denir. Alegori, “yaygın açık eğretileme
(metafor)” özelliği de gösterir.
6. 18.yy.
yaşamış Divan edebiyatımızın son büyük şairidir. Şeyh Galip bir Mevlevi
çocuğudur. Şair, ilk tahsilini babasından almıştır. Babası ona Türkçe ve Farsça
öğretmiş¸şiir zevki tattırmış; mensup(bağlı) olduğu tarikatın adabını, fikir,
felsefe ve heyecanını tanıtmaya çalışmıştır. Devrin padişahı Sultan 3. Selim’den
iltifat görmüştür.
Şeyh Galip Sebk-i
Hindi diye adlandırılan tarzın öncüsüdür. İşlediği konu ve dil, benzetme
yönünden tıkanan Divan şiirine yeni bir soluk kazandırmıştır. Yoğun bir hayal,
düşünce ve tasvir anlayışı oluşturmuştur. Şiirlerini Esad ve Galip mahlasıyla
yazmıştır. 24 yaşındayken Hüsn ü Aşk’ı yazdı.Hüsn ü Aşk, tasavvuftan kaynaklanan
bir eserdir. Olaylar ve kişiler, sembolleri gerçekleştirmek için
kullanılmıştır
Şeyh Galip’in
eserlerinin en önemli yönlerinden birisi de tasavvufi temellere sahip olmasıdır.
Şeyh Galip tasavvuf edebiyatı açısından çok önemli bir
isimdir.
Şeyh Galib 1799
yılında İstanbul’da vefat etti. Mezarı Galata Mevlevihanesi’nin avlusundaki
türbededir.
Eserleri: Divan,
Hüsn ü Aşk
7. Konusu aşk
olan günümüz filmlerinden birkaç tanesinde yaşanan aşkların nasıl sonuçlan
dığını değerlendiriniz.
8. Çevrenizde
anlatılan bir halk hikâyesini anlatınız...
1.Metin Halk
Hikayeleri
Sayfa 177
Sayfa 177
1.a.Kerem ile Aslı
Hikâyesi’nde anlatılanları özetleyiniz.
Kısaca özetleyecek olursak Müslüman Kerem ile Hıristiyan olan ancak sonradan Müslüman olan Aslı’nın aşkıdır. Keşiş kızını Müslüman bir gence vermek istememesi ve buna bağlı olarak gelişen olaylar anlatılmaktadır.
Kısaca özetleyecek olursak Müslüman Kerem ile Hıristiyan olan ancak sonradan Müslüman olan Aslı’nın aşkıdır. Keşiş kızını Müslüman bir gence vermek istememesi ve buna bağlı olarak gelişen olaylar anlatılmaktadır.
1.b. İmkânlarınız
elveriyorsa “Kerem ile Aslı Hikâyesi”ni CD’den
izleyiniz.
1.c. okuduğunuz halk
hikâyesinde anlatılanların hepsinin yaşanması mümkün müdür?
Açıklayınız.
Anlatılanların hepsinin
yaşanması mümkün değildir. Anlatıcı gerçek hayatta var olan bu tip ve kişileri
hikâyelerinin özelliğine göre idealistleştirir; yani onu günlük hayatta
karşılaşamayacağımız bir tipe sokar. Destan özelliğine benzer olağanüstülüklerin
de olması yaşanması mümkün kılmayan olayları oluşturur. Sihirli düğmeler,
zindanda kapılarınkapanmaması, bağların
çözülmesi gibi
2. Kitabınızda
okuduğunuz bölümde geçen olayları oluş sırasına göre
anlatınız.
Erciyes derler, Kayseri’ye
gelmesi
Sofu ile karşılaşması
İki sırdaşın gelini mezarlıkta bırakıp Kara Keşiş’i soruşturmaya koyulması ve izini bulması
Keşiş’in karısının dişçilik yapması ve diş ağrısı bahanesiyle evlerine gitmesive Aslı’yla karşılaşması ve Aslı’nın dizinde otuz iki dişinin çekilmesi
Kerem’in anlaşılması
Keşiş’in karısının şaşırması ve Keşiş’e haber vermesi
Kerem ile Aslı’nın baş başa kalması
Aslı’nın yalan söylemesi ve sonra pişman olması
Birbiriyle söyleşip, ağlaşmaları ve geceleyin buluşmak için karar vererek ayrılması
Keşiş’in dükkâna gelmesi ve Kerem’in kaçması
Subaşı’nın onları yakalaması
Derdini Kadı’ya anlatması ve Kadı’nın işin içinden çıkamayarak Müftü’ye göndermesi ve Müftü’nün onları haklı bulması
Kadı Efendi’nin ikisi de azat etmesi.
Keşiş’in Aslı’yı yakınıyla sözlemesi
Sofu’nun Hasna adında bir kadınla konuşması
Hasna Kadın Keşiş’in evine gelinlik kızlarla gelmesi ve Keşiş’in karısını kandırması
Hansa Kadın’ın Kerem’e haber yollaması ve Gültepe’ye gelmesi
Kızlar Kerem’in etrafını sarması; ancak Kerem Aslı’dan başkasını düşünmemesi.
Hansa Kadın sayesinde baş başa kalınması.
Kayseri Beyi’nin adamlarının gelmesi,
Hasna kadın ile Kerem’in zindana kapatılması
Zindancıbaşı’nın onun kerametinden bahsetmesi
Divanın kurulması ve Kerem’in sazını çalması
Kayseri Beyi’nin ağlaması ve af dilemesi ve köşkte ziyafet vermesi
Keşiş’ten kızını Kerem’e vermesini emretmesi
Keşiş eve gelmesi ve bir oyun planlaması
Aslı’ya düğün haberini vermesi
Aslı’ya gelinlik hediye etmesi
Düğünün yapılması
Gelinliğin sihirli olduğunun anlaşılması
Ah ederek Kerem ‘in yanması
Sırma saçları tel tel tutuşup Aslı’nın da yanması ve küllerin kavuşması
Sofu ile karşılaşması
İki sırdaşın gelini mezarlıkta bırakıp Kara Keşiş’i soruşturmaya koyulması ve izini bulması
Keşiş’in karısının dişçilik yapması ve diş ağrısı bahanesiyle evlerine gitmesive Aslı’yla karşılaşması ve Aslı’nın dizinde otuz iki dişinin çekilmesi
Kerem’in anlaşılması
Keşiş’in karısının şaşırması ve Keşiş’e haber vermesi
Kerem ile Aslı’nın baş başa kalması
Aslı’nın yalan söylemesi ve sonra pişman olması
Birbiriyle söyleşip, ağlaşmaları ve geceleyin buluşmak için karar vererek ayrılması
Keşiş’in dükkâna gelmesi ve Kerem’in kaçması
Subaşı’nın onları yakalaması
Derdini Kadı’ya anlatması ve Kadı’nın işin içinden çıkamayarak Müftü’ye göndermesi ve Müftü’nün onları haklı bulması
Kadı Efendi’nin ikisi de azat etmesi.
Keşiş’in Aslı’yı yakınıyla sözlemesi
Sofu’nun Hasna adında bir kadınla konuşması
Hasna Kadın Keşiş’in evine gelinlik kızlarla gelmesi ve Keşiş’in karısını kandırması
Hansa Kadın’ın Kerem’e haber yollaması ve Gültepe’ye gelmesi
Kızlar Kerem’in etrafını sarması; ancak Kerem Aslı’dan başkasını düşünmemesi.
Hansa Kadın sayesinde baş başa kalınması.
Kayseri Beyi’nin adamlarının gelmesi,
Hasna kadın ile Kerem’in zindana kapatılması
Zindancıbaşı’nın onun kerametinden bahsetmesi
Divanın kurulması ve Kerem’in sazını çalması
Kayseri Beyi’nin ağlaması ve af dilemesi ve köşkte ziyafet vermesi
Keşiş’ten kızını Kerem’e vermesini emretmesi
Keşiş eve gelmesi ve bir oyun planlaması
Aslı’ya düğün haberini vermesi
Aslı’ya gelinlik hediye etmesi
Düğünün yapılması
Gelinliğin sihirli olduğunun anlaşılması
Ah ederek Kerem ‘in yanması
Sırma saçları tel tel tutuşup Aslı’nın da yanması ve küllerin kavuşması
3. Olay örgüsüyle
anlatılanların ve bu olaylarda rol alan kişilerin hikâyede asıl anlatılmak
istenen iletide nasıl bir görev üstlendiklerini
açıklayınız.
Hikâyede asıl anlatılmak
istenen sevdiği için her şeyi yapmayı göze alan âşıklardır. Müslüman ve
Hıristiyan iki gencin bir aşk hikâyesidir. Anlatınlar ile hikâye rol alan
kişilerin temaya uygun olarak bir görev üstlenmiştir. Sevgili aşklarını yaşar,
onunla konuşur ve ona kavuşabilir. Bunu nazım kısmından anlayabiliriz.Buradaki
kişiler hikâyenin vermek istediği iletiyi dinleyicinin ve okuyucunun zihninde
somutlaştırır. Böylece iyi ve kötü özellikleri bu kişiler sayesinde
somutlaştırıp gözle görünür hale getirir.Kerem: Halk şairlerinin geleneksel
yapısına uygun, duyarlı, yalın dille aşk deyişleri söyleyen bir ozandır. Ermeni
keşişinin kızı olan Aslı’ya vurulur. Aslı’ya çeşitli zorluklar sonucu kavuşur.
Evlendiği gece, Aslı’nın giydiği bir büyülü bir elbise karşısında “ah” çekince
kül olur. Aslı: Ermeni keşişinin kızıdır. Gerçek adı Kara Sultan’dır.
Evlendikleri gece Kerem’in kül olmasıyla Kerem’den çıkan alevlerle saçı tutuşan
Aslı da Kerem’in ardından ölür.Aslı’nın babası bir keşiştir; yani bir
Hıristiyan’dır. Kerem babası ise bir padişahtır. Görüldüğü anlatınlar ile
kişilerin yaşadığı iletiye uygun olarak verilmiştir.
4.Hikâyedeki kişilerin
adlarını ve özelliklerini aşağıya sıralayınız. Bu kişilerin, olay örgüsünün ne
tür işlevleri olduğunu kısaca adlarının yanına yazınız. Kişilerden mitolojik
özellikleri olanları belirtiniz.
Ahmet Mirza (Kerem), Âşık
Kara Sultan (Aslı), Sevilen
Kerem’in Babası (Padişah) : iyi kalpli
Kerem’in Annesi (Hanım Sultan), iyi Kalpli
Aslı’nın Babası (Keşiş), Kötü kalpli. Aslı’yı vermemek için diyar diyar dolaştırır
Aslı’nın Annesi (Keşişin Karısı), Kötü kalpli
Kayser Beyi: Yanlışından dönen bir kişi
Kadı: Adaletli davranan
Nur Yüzlü İhtiyar,
Sofi (Kerem’in yanından ayrılmayan arkadaşı),
Külhanbeyi (Halepli bir kabadayı),
Hancı,
Kahvehaneci, vb.
Ahmet Mirza (Kerem), Âşık
Kara Sultan (Aslı), Sevilen
Kerem’in Babası (Padişah) : iyi kalpli
Kerem’in Annesi (Hanım Sultan), iyi Kalpli
Aslı’nın Babası (Keşiş), Kötü kalpli. Aslı’yı vermemek için diyar diyar dolaştırır
Aslı’nın Annesi (Keşişin Karısı), Kötü kalpli
Kayser Beyi: Yanlışından dönen bir kişi
Kadı: Adaletli davranan
Nur Yüzlü İhtiyar,
Sofi (Kerem’in yanından ayrılmayan arkadaşı),
Külhanbeyi (Halepli bir kabadayı),
Hancı,
Kahvehaneci, vb.
Burada Kerem’in bir ah
çekerek yanması, AslıKerem’in küllerini için saçınısüpürge yapması ve yanması ve
rüyadaâşık olması, zindanda kapıların Kerem’in üstünden kapanmaması gibi
unsurlar mitolojik unsurlardır.
Sayfa
178
5.a.”Badeli âşıklar” hakkında edindiğiniz bilgileri
arkadaşlarınıza aktarınız.
Düşünde bir pirin elinden
aşk badesi içerek saz çalıp söyleyen halk şairi.
Âşık Edebiyatında Rüya
Sonrası Âşık Olma (Bade İçme)
Âşıklar âşıklığa başlamayı
ya da yetişip usta âşık olmayı geleneksel bir unsur olarak gördükleri iki önemli
yol olan usta yanında yetişme ya da rüyada bade içerek badeli âşık olmaya
bağlarlar.
Bade halkbiliminde rakı,
şarap gibi alkollü içki anlamına gelmez. Şerbet, su gibi içilecek bir mai olduğu
gibi elma, nar, ekmek, üzüm gibi herhangi bir yiyecek de olur. Hatta ele verilen
bir saz da bade olmaktadır. Bade içme görülen rüya sonucu manevi bir değişmeye
uğramadır.
Âşık edebiyatında bade
içme, rüya motifi bir gelenek icabıdır. İnanışa göre âşık olmak için ya usta
yanında yetişmek ya da mutlaka “pîr” elinden bade içmek
gerekir.
Âşık edebiyatında rüya;
kişinin şiir söyleme yeteneği kazanmasında, dini bilgiler ile ledün ilmini
öğrenmesinde, kişinin, âşıklık özellikleri kazanmasında önemli
etkendir.
b. “Kerem ile Sofu” Kadı’nın huzuruna çıkarıldığına
müftünün söylediği “ Biri belli ki badeli Hak aşığı, öteki onun sofusu.”
Cümlesiyle neyi kastettiğini açıklayınız.
Kerem’in aşkı ilk başta
mecazi aşktır. Sonradan yaşadıklarıyla rüyada bade içen bir hak aşığı gibi
manevi değişime uğramış ve mecazi aşkı ilahi aşka dönmüştür. Öteki de Allah
aşığıdır.
c. Kerem ile Aslı Hikayesi’nde“İnsanın kaderini
değiştirmeye…. Başlayan soru
Dostluk, adalet,
fedakârlık, aşk, aşkı için her şeyi göze almak, sabır gibi değerleri temsil
ederler.
6. Metindeki kişilerin benzerlerine, tarihte ve günümüzde
rastlayabilir miyiz? Sınıfça tartışınız. Ulaştığınız sonucu kısaca
belirtiniz.
Aşkı için her şeyi yapan,
deli gibi seven kişilere günümüzde rastlayabiliriz; ama birebir böyle
kahramanlara rastlamak mümkün değildir.
7. Hikâyede olayların geçtiği mekanı belirterek bu mekanın
gözleme dayanıp dayanmadığını ya da hayal ürünü olup olmadığını
açıklayınız.
Hikâyede mekân olarak
Erciyes ve Kayseri isimleri geçmekte; ama bu yerler hakkında tasvirlere,
ayrıntılı bilgilere yer verilmemektedir. Destana göre daha belirgin hikâyelere
göre ise daha yüzeysel olarak verilmiştir.
8. Halk hikâyelerinin karşılığı olan günümüzde eserler
nelerdir? Belirtiniz.
9. Sizce olayların geçtiği mekanın benzeri yeryüzünde
nevcut mudur? S<ınıfça tartışınız. Sonucu bir cümleyle aşağıya
yazınız.
……………………………………………………………………
10. Hikâyede mekanın özellikleri anlatılırken nelere
dikkat edildiğini nedenleriyle açıklayınız.
Erciyes derler; başı
dumanlı, eli gümanlı bir dağa vardılar.
Dağ aman verince geçip Kayseri’ye vardılar.
Şehrin orta yerinde kale kapısının yanı başındaki garipler hanına girdiler gibi yerlerle ilgili olarak o yerin özelliğini kullanarak fazla ayrıntıyı girmeden anlatılmıştır.
Dağ aman verince geçip Kayseri’ye vardılar.
Şehrin orta yerinde kale kapısının yanı başındaki garipler hanına girdiler gibi yerlerle ilgili olarak o yerin özelliğini kullanarak fazla ayrıntıyı girmeden anlatılmıştır.
11. Metnin giriş kısmında zamanla ilgili söylenen ifadeleri
inceleyiniz. Olayların yaşandığı zamanı, saatle, takvimle gösterebilir miyiz?
Hikayedeki zaman, yaşanan pek çok olayın akışına uygun bir zaman mıdır?
Söyleyiniz.
Altı ay kış, altı ay güz
gittiler, bunca zaman, o gece, gece gibi zamanla ilgili ifadelerden yola
çıkarak yaşandığı zamanı, saati ve yılını gösteremeyiz. Hikâyelerde olayların
geçtiği zaman genellikle belirsizdir. Olayın akışına uygun bir zaman anlayışı
olsa da bu zaman belirsizdir. Başlangıçta söylenen altı ay kış, altı ay güz
gittiler ifadesi masallarda karşımıza çıkan ifadelerdir. Bunlara da sıkça
rastlanır.
12. Metnin olay örgüsündeki kişiler, olayların geçtiği
zaman ve mekan arasında bir uyum söz konusu mudur?
Belirtiniz.
Uyum söz konusudur; çünkü
hikâyeyi oluşturan unsurlar kişi,yer,zaman ve olaydır. Bunlar bir uyum içinde
olursa hikâye şekillenir.
13.a. Okuduğunuz metnin anlatımında niçin nazım ve düz yazı
bir arada kullanılmıştır? Düz yazı ile anlatılan bölümlerde manzum şekilde
anlatılan bölümlerin farkını metinden örneklerle
açıklayınız…
Metinde manzum olarak
verilen yerler karşılıklı söyleşmelerin ve duyguların anlatıldığı bölümlerdir.
Nesir olan yerler de ise olay örgüsünü anlatılır. Manzum olarak verilen yerlerde
ses benzerliklerine, edebi sanatlara yer verilmiştir.
b.Halk hikayelerinde manzum kısımlar hikayelerin anlatımı
sırasında dinleyiciler üzerinde nasıl bir etkiye
sahiptir?
Anlatılmak istenenleri
daha duygulu daha içten olarak vermek, dinleyenlerihikâyeden uzaklaşmasına engel
olmak, onların dikkati çekmek amacıyla manzum bölümlere yer verilmiştir. Ayrıca
bunlar birer âşık oldukları için sözlerini saz eşliğinde dile getirmek de
istemiş olabilirler.
14. Metindeki manzum kısımların mısra örgüsünü kafiye
şeması çizerek gösteriniz.
Genellikle koşma ve semai
kafiye örgüsüne sahiptir. aaba cccb dddb şeklindedir.
15. a. Metnin temasını söyleyerek temanın evrensel olup
olmadığını tartışınız. Sonucunu bir cümleyle aşağıya
yazınız.
Teması aşktır. Bu tema
evrensel bir temadır.
…………………………………………………………
…………………………………………………………
15.b. Metnin temasının, hikayenin anlatılmaya başlandığı
dönemden bu yana önemini ve değerini nasıl sürdürdüğünü
açıklayınız.
Aşk din tanımayan insani
bir duygudur. Aşkın dini yoktur. Aşkı yaşayan hangi dinde olursa olsun
aşkı için fedakârlık, sabır, aşkı için her şeyi göze alma gibi duyguları
yaşarlar. Bu hikâyede de bunu en iyi şekilde
görmekteyiz.
15.c. Hikayedeki bu olaylarla günümüzdeki benzer olaylar
arasındaki farklı yönler var mıdır? Tartışınız. Sonucu kısaca
belirtiniz.
Sadece duygu olarak aşk
benzerdir; ama aşkı yaşayışı ve aşkın sonucundaki ölümler günümüzdekilere
benzemez.
16. Bu metnin temasının, hikayenin anlatılmaya başlandığı
dönemden bu yana önemini ve değerini nasıl sürdürdüğünü
açıklayınız.
Temanın evrensel olduğunu
söylemiştik. Tema(aşk) ilk insandan günümüze kadar olan en güçlü duygudur.
İnsan var olduğu müddetçe de sürecek olan bir histir. Dolayısıyla
hikâyedeanlatılan Kerem ile Aslı Hikâyesi, kahramanlarının acı sonu nedeniyle
edebiyatımızda pek çok esere malzeme olmuştur. Pek çok şair, bunu mazmun olarak
kullanmıştır. Anonim halk türkülerinden çağdaş Türk edebiyatı ürünlerine kadar
bütün eserlere aşk konusunu ele alındığında Kerem ile Aslı’dan söz edilmeden
geçilmemiştir.
17. Hikâyenin teması, insana özgü bir gerçekliği mi
anlatılmaktadır? Düşüncelerinizi belirtiniz.
18. Halk hikâyeleri hangi geleneğin ürünüdür? Anlatılma
amacı ne olabilir? Açıklayınız.
Halk hikâyeleri destan
döneminin sonunda ortaya çıkmış eserlerdir. Halk hikâyeciliği geleneği
destanlarla başlamıştır. Sözlü halk hikâyeciliği geleneğinden gelmektedir.
16.yy.dan itibaren destanların yerini tutmaya başlamıştır. Günümüze kadar
ulaşmaları sağlamak amacıyla söylenmiş ve yazılmıştır.
19. Okuduğunuz halk hikâyesi, sözlü halk hikayeciliği
geleneğini nasıl yansıtmaktadır? Açıklayınız.
Halk hikâyeciliği
geleneğine uygun olarak halk deyişlerine ve yöresel ağızlara yer verilmiştir.
“Bin dereden su getirmek, söz kesmek, yarın başı bağlanacak, ipiyle kuyuya inme
gibi. Âşıklar tarafından saz eşliğinde köy köy kasaba kasaba dolaşarak
kahvelerde, köy odalarında söylenmesi geleneği yansıtır. Ayrıca saz çalmak,
nazım ile nesir olarak söylemek, diyar diyar gezmek, badeli Hak aşığı olmak gibi
unsurlar geleneği yansıtmaktadır.
Sayfa
179
20. Metindeki anlatıcı, her şeyi bilen, gören, gözlemleyen
biri midir? Anlatım sırasında mekanları, kişileri nasıl tasvir ve tahlil
etmektedir. Örneklerle açıklayınız.
Metinde anlatıcı her şeyi bilen kişidir. Halk hikâyeleri ilahi bakış açısıyla yazılır.
Metinde anlatıcı her şeyi bilen kişidir. Halk hikâyeleri ilahi bakış açısıyla yazılır.
Yer
Şehrin orta yerinde kale kapısının yanı başındaki garipler hanı…
Rüzgar gibi çıkararak dükkandan….
Aslı’yla bulaşacakları yere gelince…
Gültepe, adı üstünde güllerle müzeyyen mesireydi.
Şehrin orta yerinde kale kapısının yanı başındaki garipler hanı…
Rüzgar gibi çıkararak dükkandan….
Aslı’yla bulaşacakları yere gelince…
Gültepe, adı üstünde güllerle müzeyyen mesireydi.
Tasvir ve
tahlil
Dertli Kerem’le Han Aslı
yalnız kalınca birbirlerine mahcup mahcup bakıp ne söylediklerini
şaşırdılar.
Ey gönüllü aşık!
Güzeller incisi kızlar!
Kalbi kuş gibi hafifledi.
Halimi ben değil üç telli sazım arz etsin.
Söyletme beni nine! dedi, “ Benim gibi bedbaht gelmiş mi bu cihana…”
Herkes gülüp oynaşırken Han Aslı, melül mahzun vaziyette bir köşede oturuyordu.
“Madem onsuz bir hayat ölümden beterdir dersin, o halde derhal haber salıp kuş uçurur, onu buraya aldırırım.” deyince Aslı Han’ın gözleri sevinçle parladı, solgun çehresi ışıldadı.
Ey gönüllü aşık!
Güzeller incisi kızlar!
Kalbi kuş gibi hafifledi.
Halimi ben değil üç telli sazım arz etsin.
Söyletme beni nine! dedi, “ Benim gibi bedbaht gelmiş mi bu cihana…”
Herkes gülüp oynaşırken Han Aslı, melül mahzun vaziyette bir köşede oturuyordu.
“Madem onsuz bir hayat ölümden beterdir dersin, o halde derhal haber salıp kuş uçurur, onu buraya aldırırım.” deyince Aslı Han’ın gözleri sevinçle parladı, solgun çehresi ışıldadı.
21. Dil anlaşılır bir dildir; çünkü dili halkın kullandığı
konuşma dilidir. Halk deyişlerine ve yöresel tabirlerin yer aldığı yalın ve sade
bir dile yer verilmiştir.
22.Meddahlar hakkında
edindiğiniz bilgileri arkadaşlarınızla paylaşınız.
Meddahlar, halk hikâyesi
anlatan âşıklardır. Saz çalmasını bilenler sazıyla, bilmeyenler ise ellerinde
bir asa ile taklit yeteneklerini kullanarak bir hikâyeyi baştan sona kadar
anlatırlar.
Meddahlık, oyuncunun tek
başına hazırlayıp yürüttüğü seyirlik oyunlardır. Halk hikâyeleriâşıklar (meddah)
tarafından anlatılan eserlerdir ve bu eserler meddahlar aracılığıyla günümüze
kadar ulaşmıştır.
Meddahlık, hareketten çok,
ses taklidi jest ve mimiklere dayanan bir sanattır. meddahlarda aranan başlıca
hünerler: kız, kadın, kocakarı, çocuk sesleri, konuşma, ağlama gibi değişik
sesler çıkarabilmektir.
Meddahlıkta dekor yoktur.
Sadece terini silmek, kadın kılığına girmek gibi kullandığı mendili, saz çalmak,
değişik sesler çıkarmak için, ata binmek gibi eylemlerde kullandığı sopa ve
oturduğu iskemlesi vardır. Genelde kahvehane gibi halkın topluca bulunduğu
alanlarda, küçük bir sahne üzerinde taklit ve güldürmek amaçlı oyunlar
yapar.
Meddahın anlatısını,
günlük yaşamdaki olaylar, masallar, destanlar, hikâyeler ve efsaneler oluşturur.
Meddah oyun esnasında bir hata yaptıysa oyununun sonunda özür diler ve bir
sonraki oyunun nerede oynanacağını söyler.
Âşıkların yanında halk
toplantı yerlerinde, sosyal, kahramanlık veya güldürücü hikâyeler söylemekle
tanınmış meddahlar vardır.
b. hazırlık 2.soruda verilen Arzu ile Kamber hikâyesini
özetleyiniz.
c. …bunda halk hikayesini anlatan meddahların etkisi var
mıdır? Açıklayınız.
Âşıklar bu hikâyeleri
anlatırken, kendi yorumlarını, hayal güçlerini ve üsluplarını katarak hikâyeyi
zenginleştirirler. Bu yüzden aynı hikâyenin farklı yörelerde, farklı
biçimleriyle karşılaşmak mümkündür.
ç. Siz olsaydınız “Kerem ile Aslı” hikayesini nasıl
sonuçlandırırdınız?
23. Halk hikayeciliği günümüzde hala sürdürülüyor mu? Halk
hikayeciliğinin sürdürülmesi halk kültürüne nasıl katkı
sağlar?
Çok az olmakla birlikte
özellikle Doğu Anadolu bölgesind e devam etmektedir. Bunun sebebi ise
âşıklarının günümüzde oldukça az olmasıdır.
Her millet kendi kültürel
değerlerini eğitim yoluyla gelecek nesillere taşımak ve aktarmak ister. Bunun
için de çeşitli yollara başvurur. Bu yollardan biri de milletin kendi içinden
çıkmış olan edebi ürünlerdir. Hiç kuşku yok ki bu edebi ürünlerin o milleti en
güzel şekilde yansıtan halk hikâyeleridir. Bir milletin en önemli kültürel
öğeleri arasındahalk anlatıcıları hatırı sayılır bir yere sahiptir. O halde
kültürel zenginliğinöğretilmesi ve kültürel değerlerin gelecek nesillere
aktarılması noktasında öğrencilerin millîdeğerleri özümseyen, kültürel değerleri
tam anlamıyla benimsemiş bir birey olarakyetişmesinde halk edebiyatı
kaynaklarının önemli bir payı olacaktır. Daha fazla bilgi için aşağıdaki linki
tıklayınız.
http://www.jasstudies.com/Makaleler/837017074_bulut_mesut_TT.pdf
24.
Ölçütler
|
Kerem İle Aslı
Hikâyesi
|
Dirse Han Oğlu Boğaç
Han Hikâyesi
|
Benzerlikler
|
Farklılıklar
|
Tema
|
Aşk
|
Kahramanlık
|
|
xxx
|
Dil ve
Anlatım
|
Sade halk diliyle
yazılmıştır. Halk deyişlerine yer verilmiştir.Anlatımda nazım ve nesir
birlikte verilmiştir.
|
Sade bir dille
yazılmıştır. günümüze göre ses ve ek farklılıkları vardır.Anlatımda nazım ve
nesir birlikte verilmiştir.
|
xxx
|
|
Gerçeklik
|
Destanlara ve
masallara göre kişi, yer ve olaylar daha gerçekçidir. Ancak olaylar içinde
olağanüstülüklere de rastlamak mümkündür.
|
Destanlara ve
masallara göre kişi, yer ve olaylar daha gerçekçidir. Ancak olaylar içinde
olağanüstülüklere de rastlamak mümkündür
|
xxx
|
|
25. Âşıklar bu
hikâyeleri anlatırken, kendi yorumlarını, hayal güçlerini ve üsluplarını katarak
hikâyeyi zenginleştirirler. Bu yüzden aynı hikâyenin farklı yörelerde, farklı
biçimleriyle karşılaşmak mümkündür.
MESNEVİLER
– HÜSN Ü AŞK
Sayfa
184
1.soru
Bunların
yaşanması mümkün değildir. Şair eserinde
kişileri sembol olarak kullanarak yaşanır hale
getirmiştir.
2.soru
Beni muhabbet
kabilesinde hikâyenin başlaması
Hüsn ile aşkın
doğması
Hüsn ile aşk’ın
nişanlanması
Hüsn ile Aşk’ın
okulda arkadaş olması
Aşk’ın Hüsn’e
talip olması
Aşk’ın Hüsn
karşılılığında istenen belaları kabul etmesi
Aşk’ın Kalp
ülkesine ve gitmesi ve burada belalarla karşılaşması
Aşk’ın Gam
Harabelerinden geçmesi
2.b.
Bu mesnevi
tasavvuf konusunda yazılmış sembolik bir hikâye olup dervişlikten olgunluğa
erişmek için takip edilen manevi yolculuğu anlatmaktadır. Aşk karşısına çıkan
bütünengelleri aşıp
olgunluğa ulaşmış ve hakikati anlamıştır.
3.soru
Hüsn, Hüsn-i Mutlak’ın
yani Allah’ın sembolüdür. Allah, Hüsn’de tecelli etmiştir.
Güzelliktir.
Aşk saliktir.(yol)
“Seyr ü süluk”a çıkmıştır. (Lügatta seyr, yolculuk; sülük ta bir yola girme, bir
tarikata bağlanma anlamına gelmektedir.) Hüsn’ün güzelliğine kapılan Aşk, ona
ulaşabilmek için türlü zorlukları göze alır.
Dervişin vahdete ulaşabilmek için çıktığı seyr ü sülukta karşılaştığı zorlukları
göze alması ve masivadan kurtulması Aşk’ın yolculuğu ile sembolize
edilmiştir.
Molla
Cünun mürşiddir.
Onlara yol göstericidir. İrşad ettirendir.
Gayret Aşk’ın lalası onu
hiçbir zaman yalnız bırakmaz; bu yolculukta her zaman yanındadır, ona destek
olur. Gayret çabayı sembolize eder.
İsmet Hüsn’ün dadısı.
İsmet ihlası samimiyeti, doğruluğu, dostluğu bir de namusu, iffeti temsil eder.
İki aşığın çok yakınlaşmalarına engel olur.
Hayret kabile
ulularındandır. İki âşığın birleşmesine engel olmaya
çalışır.
Sühan ise iyi
niyetlidir. Eserin en ilginç kahramanıdır. Sühan, Hüsn’ün denetiminde Aşk’ın
yolculuğunda mekanlara göre şekil değiştirerek Aşk’a yardımcı olur. Aşk’a
gizlice müdahale eder. Aşk’ın vuslata ulaşması için
yolculuğunu kolaylaştırır. Tasavvufta dervişin vahdete ulaşması, insan-ı kamil
olabilmesi için ona yol gösterecek bir mürşide ihtiyacı
vardır
Diyar-ı
kalb yine ayrı bir
semboldür. Gönlü simgeler. Diyar-ı kalbe gidip orada Kimya’yı bulup
getirmelidir.
3b.
Mesneviler olaya
dayalı metinlerdir. Günümüzdeki hikâye ve romanın karşılığıdır. Olay varsa o
olaya bağlı kişi, yer ve zaman unsurları vardır. Buradaki ileti aşktır(ilahi
aşk). Bu iletinin verilmesi olay örgüsüne bağlı olarak kişiler, yer ve zaman
unsurlarıyla gerçekleşir.
4. soru
Sebk-i Hindi:
Hint üslubu.
Babürlü-Hint saraylarında 15 ila 17. yy lar arasında uygulanmış olan bir şiir
üslubudur. Türk şiirine 17,yy. da girmiş ve devam etmiş olan bu üslupta Divan
şiirinin klasik kuralları aşılmıştır. Bu üslupta bilmeceyi andıran karmaşık
mazmun ve söyleyişler, hayale dayalı incelikler ve zihni zorlayan imajlar ve çok zor anlaşılabilen
teşbihlere ve sembollere yer verilir. Yoğun bir hayal, düşünce ve tasvir
anlayışı vardır. Dili çok ağır ve anlaşılmaz olup çok uzun süreli
olmamıştır.
Alegori; bir görüntü, bir
yaşantı veya bir davranışın daha iyi kavranmasını sağlamak için göz önünde
canlandırıp dile getirme sanatıdır. Soyut bir düşünceyi heykel ya da resim ile
göstermek, örneğin adalet düşüncesinin gözü bağlı ve elinde terazi bulunan bir
kadınla(Themis) anlatılması gibi.
Kutadgu Bilig
(Yusuf Has Hacib) Türk yazınındaki alegorik yapıtlardandır. “Adalet”, “Saadet”,
“Devlet” ve “Akıl” iyi bir devletin nasıl olması gerektiğini tartışır. Bu soyut
kavramların insan niteliği ile verilmesi “yerine”dir. Daha çok fabl’larda
görülür.
Alegorik: Sembollerle
anlatılan metinlere alegorik denir. Alegori, “yaygın açık eğretileme (metafor)”
özelliği de gösterir.
Sayfa
185
4.b.
Eksik olanlar
şöyledir:
Derviş,
seven:
Aşk
Yardımcı: Suhan
Çaba: Gayret
5. soru
Mesnevideki
kişilerle tarihte ve günümüzde karşılaşamayız. (Cadı kılığında ejderhalar,
gulyabaniler, devler, periler gibi) Bu kişiler yazarın dünyasında belli
kavramve olguları temsil
eden mecazi sembollerdir.
6. soru
Hayal ürünüdür.
Kalp kalesi, kalp diyarı, camdan yapılmış gök, gam çölü gibi yerler mecazi
yerlerdir. Bu yerler yüzeysel olarak sadece adlarıyla anılmıştır. Gayret, Aşk,
Hüsn gibi kişilerin yaşadığı olaylarla mecazi anlamda bir uyum söz
konusudur.
7. soru
Roman ve
hikâyedir. Yusuf ile Züleyha “ Nazan Bekiroğlu”
8. soru
Yoktur. Konuyla
uygun olması gerekir. Bu yerler konuya uygun olarak sembolize edilmiş ve
benzetmeler yapılarak konuyla ilişkilendirilmiştir.
9. soru
Mesnevide kesin
bir zaman kavramı yoktur. Zaman kavramı fiillerle sağlanmış. Geçmiş zaman, geniş
zaman ve bunların hikâye çekimleriyle zamanı
oluşturmuştur.
10. soru
Uyum söz
konusudur; çünkü mesneviyi oluşturan unsurlar kişi, yer, zaman ve olaydır. Bunlar bir
bütün içinde olursa mesnevi şekillenir. Eser karakter ağırlıklıdır. Eserde
kahraman, olay örgüsüne bağlı değildir, kahraman olayın peşinden
sürüklenmemekte; aksine olaylar kahramanın peşinden sürüklenmektedir. Eserde
kahramanın kişiliğinin oluşması için her hedefe göre ayrı ayrı tutarlı olay
örgüleri kurulmuştur.
11. soru
Bu dönemde olaya
dayalı metinler mesnevi nazım biçimiyle yazılmıştır. mesnevi de beyit sayısı
sınırsızdır, istediği kadar beyit kullanarak bu olaylar
anlatılırdı.
12. soru
aa bb cc dd ee
her beyit kendi arasında kafiyelidir. Düz kafiyedir.
13. soru
Teması
aşktır(ilahi aşk) Bu tema evrensel bir
temadır.
…………………………………………………………
…………………………………………………………
14. soru
Aynı duygu ve
düşünce ile karşılanmaz; çünkü her bireyin yaşananları algılaması
farklıdır.
15.
soru
İlahi aşk, konu
olarak Klasik Türk edebiyatında çokça işlenmiştir. Tasavvufî tasavvurla kaleme
alınan Hüsn ü Aşk mesnevisi de ilahi aşkı konu edinmiştir. Mesnevi, Klasik Türk
edebiyatının en iyi örneklerindendir. Mesnevi, Klasik Türk Şiirinin dönüm
noktasıdır. Saf şiir ve ilk defa kullanılan mazmunlarla örülen bu eser,
şiir geleneğini en üst noktaya taşır. daha önce kullanılmayan
bir
Bu yüzyılda Nedim
ve Şeyh Galip gibi büyük divan şairleri yetişmiştir. Ayrıca Nedim mahallileşme
akımının Şeyh Galip ise Sebk-i hindi akımının
temsilcisidir.
Şeyh galip Klasik
şiirimizin geleneklerine bağlı kalmakla beraber yeni mazmunlar yaratmış, yeni
imgeler kullanmıştır. Divan şiirinde
sembolizm andıran bir şiirin öncülüğü yapmıştır. O dönemde divan şairleri arasında
Nabi’nin Hayrabad’ı gibi bir mesnevi yazılamaz düşüncesi yaygındı. Şeyh Galip
Hüsn ü Aşk ile hem bu inancı yıkmış hem de yaygın bir üne
kavuşmuştur.
16. soru
Mesnevide
anlatılanlar sembolik benzetmelere dayalı birer olay örgüsüdür. Hüsn ü Aşk’ın teması
İlahi aşktır. Bütün Allah’a inanan insanlar ilahi aşka kavuşmak için çabalar;
ancak bu mesnevide anlatıldığı gibi sabır gerektiren meşakkatli bir
yoldur.
17.
soru
Sayfa
186
18. soru
Divan edebiyatı
mesnevi geleneğinden gelmektedir.
19. soru
Dili oldukça
ağırdır. Arapça ve Farsça kelimelerle örülü süslü ve sanatlı bir dil anlayışı vardır.
Bilmeceyi andıran karmaşık mazmun ve söyleyişler, hayale dayalı incelikler ve
zihni zorlayan imajlar ve çok zor anlaşılabilen teşbihlere ve sembollere yer
verilir. Yoğun bir hayal, düşünce ve tasvir anlayışı vardır. Dili çok ağır ve
anlaşılmazdır.
20. soru
Her şeyi bilen
gören biridir. İlahi bakış açısıyla yazılmıştır; çünkü şair yaşanan bütün
olayları hem içsel hem de dışsal olarak yansıtmıştır.
21. soru
Hüsn ü Aşk
tasavvuf felsefesini anlatan alegorik bir mesnevidir. Eser “mecaz hakikatin
köprüsüdür.” felsefesi üzerine kurulmuştur. Tasavvuftaki dervişin vahdete
ulaşabilmek için çıktığı yolculuk, bu yolculuktaki tüm engellerle mücadele
ederek sonunda vuslata(kavuşma) ulaşması, bu yolculuğun sonunda kendini
olgunlaştırması ve vahdete kavuşması, alegorik bir tarzda, Hüsn’ün Aşk’a
kavuşmak için çıktığı yolculukla anlatılmıştır.
22.
soru
Ölçütler
|
Hüsn ü
Aşk
|
İskendername
|
Tema
|
İlahi
aşk
|
İskender’in
Hayatı
|
Dil ve
Anlatım
|
Sembollerle
mecazlarla yüklü oldukça ağır bir dili vardır.
|
Arapça ve
farsça kelimelerle yüklü süslü ve sanatlı bir dili
vardır.
|
Gerçeklik
|
Kurmaca
|
Kurgusal
gerçeklik
|
Benzerlik
|
Arapça ve
farsça kelime ve tamlamalar kullanılması, mesnevi nazım biçimiyle yazılması,
aruz ölçüsü ve divan edebiyatı nazım şekli olması
|
|
Farklılıklar
|
Tema, dil ve
gerçeklik yönünden farklıdır.
|
23.
a.
18.yy. yaşamış
Divan edebiyatımızın son büyük şairidir. Şeyh Galip bir Mevlevi çocuğudur. Şair,
ilk tahsilini babasından almıştır. Babası ona Türkçe ve Farsça öğretmiş¸şiir
zevki tattırmış; mensup( bağlı) olduğu tarikatın adabını,
fikir, felsefe ve heyecanını tanıtmaya çalışmıştır. Devrin padişahı Sultan 3.
Selim’den iltifat görmüştür.
Şeyh Galip Sebk-i
Hindi diye adlandırılan tarzın öncüsüdür. İşlediği konu ve dil, benzetme
yönünden tıkanan Divan şiirine yeni bir soluk kazandırmıştır. Yoğun bir hayal,
düşünce ve tasvir anlayışı oluşturmuştur. Şiirlerini Esad ve Galip mahlasıyla
yazmıştır. 24 yaşındayken Hüsn ü Aşk’ı yazdı. Hüsn ü Aşk, tasavvuftan
kaynaklanan bir eserdir. Olaylar ve kişiler, sembolleri gerçekleştirmek için
kullanılmıştır
Şeyh Galip’in
eserlerinin en önemli yönlerinden birisi de tasavvufi temellere sahip olmasıdır.
Şeyh Galip tasavvuf edebiyatı açısından çok önemli bir
isimdir.
Şeyh Galib 1799
yılında İstanbul’da vefat etti. Mezarı Galata Mevlevihanesi’nin avlusundaki
türbededir.
Eserleri: Divan,
Hüsn ü Aşk
b. ……………….
24. soru
Kendi düşünce ve
inancını yansıtmıştır. Mevlevi tarikatı bağlı olması ve tasavvufi felsefeyi
benimsemesi onun eserlerini de bu anlayışla oluşturmasına neden olmuştur. Sebk-i
Hindi akımının bütün özellikleriyle de mesnevisini
yazmıştır.
YORUMLAMA –
GÜNCELLEME
1- 14.-19.
Yüzyıllardaki eserlerde zihniyet genellikle dini inanışlarla ve
kahramanlıklarla oluşturulmuştur.
2. Düşüncelerinizi
açıklayın.
3. Her ikisi de
aşkı için büyük fedakârlıklar yapmış, aşkı için her şeyi göze almış ve aşkı için
her türlü çileye ve meşakkate katlanmış insanlardır.
4. Nasıl bir
olduğunu açıklayınız.
Sayfa
187
DEĞERLENDİRME
1- D – D –
D
2- D –D – Y – D
–D
3- C
ŞIKKI
GÖNÜL – Kalp
kalesi
Şeyh Galip – Hüsn
ü Aşk
Kaynak ; :www.edebiyatetkinlikleri.com