10. Sınıf Edebiyat Kitabı Sayfa 171 - 188 Soruları ve Cevapları ( Fırat Yayınları )


10.SINIF TÜRK EDEBIYATI FIRAT YAYINCILIK HALK HIKAYELERI
SAYFA 171
HAZIRLIK BÖLÜMÜ
b. Olay Çevresinde Oluşan Edebi Metinler
1. Anlatmaya Bağlı Edebi Metinler (Halk Hikayeler, Mesneviler)
Sayfa171
HAZIRLIK
1- Meddahlık, oyuncunun tek başına hazırlayıp yürüttüğü seyirlik oyunlardır. Meddahlık, hareketten çok, ses taklidi jest ve mimiklere dayanan bir sanattır. Meddahlarda aranan başlıca hünerler: kız, kadın, kocakarı, çocuk sesleri, konuşma, ağlama gibi değişik sesler çıkarabilmektir.
Meddahlıkta dekor yoktur. Sadece terini silmek, kadın kılığına girmek gibi kullandığı mendili, saz çalmak, değişik sesler çıkarmak için, ata binmek gibi eylemlerde kullandığı sopa ve oturduğu iskemlesi vardır. Genelde kahvehane gibi halkın topluca bulunduğu alanlarda, küçük bir sahne üzerinde taklit ve güldürmek amaçlı oyunlar yapar.
Meddahın anlatısını, günlük yaşamdaki olaylar, masallar, destanlar, hikâyeler ve efsaneler oluşturur. Meddah oyun esnasında bir hata yaptıysa oyununun sonunda özür diler ve bir sonraki oyunun nerede oynanacağını söyler.
Âşıkların yanında halk toplantı yerlerinde, sosyal, kahramanlık veya güldürücü hikâyeler söylemekle tanınmış meddahlar vardır.
2.a.

Arzu ile Kamber
Bundan asırlar önce Suriye tarafında bir köyde Kamber adında fakir bir genç yaşarmış. Babası ölünce; Daraz Beyleri köyünden gelin gelmiş olan garip anası ile köyde biçare kalmışlar. Kamber babasından kalan koyunlarla, dayısının koyunlarını güdermiş. Dayısı, Kamber’i çok severmiş. Adamın üç tane kızı varmış. Adam, yeğeninin oğlu olan ve babası öldükten sonra ona emanet kalan Kamber’e koyunlarını emanet edip iş sağlamış; istediği takdirde de üç kızından biriyle evlendirmeyi vaat etmiş. Bir müddet bu işi yapan Kamber’in, annesi de vefat etmiş. Kamber artık tek başına kalıvermiş.
Kamber çok da güzel bir kara yağız delikanlıymış. Bu köyde bir de güzelliği dillere destan Arzu adında bir kız varmış. O da anadan babadan yetim, ninesi (babaannesi) ile birlikte yaşıyormuş.
Arzu, Kamber’in yakışıklılığını, Kamber de Arzu’nun güzelliğini duymuş ama karşılaşmak nasip olmamış bir süre… Arzu, Kamber’in koyunları suladığı köy çeşmesine bir gün testisini doldurmaya gitmiş ve Kamber’i çeşme başında yatarken görmüş. Testiyi doldurmuş, biraz da gürültü çıkarıp Kamber’in uyanmasını sağlamış. Kamber uyanmış fakat bir şey söyleme cesaretini kendinde bulamamış. Arzu kolundaki bileziğini çıkarıp ve çeşmenin testilik taşına koymuş ve gitmiş. Bir müddet sonra gelip bileziğin yerinde olmadığını görünce; bileziği görüp görmediğini Kamber’e şu şekilde sorar:
Ben testimi doldurdum
Doldu diye kaldırdım
Yıkılası şu pınarda
Ben bileziğimi çaldırdım.
Kamber:
Ben pınara varmadım
Elimi yüzümü yumadım
Gözüm kör olsun Arzu
Ben bileziğini bulmadım.
Aslında bileziği Kamber almıştır, bir cesaretle devam eder:
Evimizin önü suluk
Su çekerler tuluk tuluk
Bileziğini bulana gelin Arzum
Ne var acaba muştuluk
Arzu da şu cevabı verir hemen:
Evimizin önü suluk
Su çekilsin tuluk tuluk
Bileziğimi sen bulduysan Kamber ağam
Arzu kız sana muştuluk
Kamber, Arzu’nun bileziği vermiş, her gün çeşme başında buluşmaya başlamışlar. Bir müddet sonra Arzu’nun ninesi bu durumu haber almış ve Arzu’yu bu sevdadan vazgeçirmeye çalışmış. Bu arada olay Kamber’in dayısının da kulağına gitmiş. Kamber’in dayıkızları, Arzu’yu kıskanıp bir kötülük yapmak istemişler fakat akıllı, olgun bir insan olan dayı buna meydan vermemiş.
Kamber’in dayısı Kamber’e çobanlığı bıraktırmış, sonra yanına çağırıp: “Kamber oğlum eğer başın sıkışırsa maddi manevi senin her zaman destekçin ve yanında olacağım, sen bana yeğenimin emanetisin” demiş.
Kamber artık Arzu’nun sevdasından dağlarda gezer, gözü kimseleri görmez olmuş. Arzu da Kamber’e sevdasından harap olmuş. Bir gün Arzu’nun ninesi, bunların sevdasına engel olamayacağını anlayıp Arzu’ya demiş ki: “Arzu kızım, bugün Kamber’i yemeğe çağır da sizin işinizi konuşalım.” Aslında amacı Kamber’i zehirlemekmiş. Arzu sevinçle Kamber’e koşmuş, demiş ki: “Kamber ağam, ninem seni bu akşam yemeğe çağırdı, nihayet gönlü seni sevdi. Bizim sevgimize saygı gösterdi.” Arzu eve gelir ki nine çeşitli yemekler hazırlıyor, köyden birinin çırağı olan Arap da yanında… Arzu, Arap ile ninenin konuşmalarını duvarın ardından dinlemiş. Arap çok şiddetli bir zehir getirmiş. Yemeklere zehir konup, o gece Kamber zehirlenip öldürülecekmiş. Nine, Arap’a: “Arzu’yu bu Kamber’den kurtaralım sana veririm” diyormuş. Akşam Kamber sevinçle Arzu’nun evine gelmiş, bakmış ki yemekler sofraya konmuş, Arzu bir kenarda surat asmış duruyor. Kamber Arzu’ya:
Arzum yasa batmışsın
Kaşını gözünü çatmışsın
Sofraya teklif olmuyor gelin Arzum
Sen sofraya yan bakmışsın
Arzu Kamber’e:
Arzun yasa dünden battı
Kaşını gözünü çattı
Sofraya yan bakılmaz amma Kamber ağam
Domuz ninem ağu kattı
Bunu işitince Kamber bir tekmede sofrayı dağıtıp çıkıp gitmiş. Yine dağlara çıkacakken… Arzu ile son bir kez konuşmak istemiş. Gizlice buluşmuşlar…
Arzu, Kamber’den Daraz Beyleri köyündeki dayılarını da alarak kendisini kaçırmasını istemiş. Bu konuşmaları Arzu’nun ninesi de duymuş… Kamber, Daraz Beyleri köyündeki dayılarına gitmiş, onları da alarak geri dönmüş. Kamber ve dayıları döndüğü gece Arzu’nun ninesi köyün mezarlığında bir ateş yakmış. Elinde bir yağ tavası orada pişi yapmaya başlamış. Kamber ve dayıları geçerken ona ne yaptığını sorunca da yalandan ağlamaya başlayıp ve Arzu’nun öldüğünü söylemiş. Kamber buna çok üzülmüş ve dayılarına: “Dayılarım size çok eziyet oldu ama kusura bakmayın, ne yapalım bu bizim kaderimiz, siz gidin artık size ihtiyacım yok, Arzum ölmüş” demiş. Dayıları geri dönmüşler. Kamber köyde üzgün dolanırken bir de bakar ki Arzu karşısında… Arzu:
Evimizin önü badem
Çıkamdallerinufadem (ufak ufak kırmak)
Seni Darazbeğlerine gitti derler Kamber ağam
Hani senin ile gelen Adam
Kamber:
Evimizin önünde badem
Çıkam dallerin ufadem
Daraz beğlerine gitim amma gelin Arzum
Geri döndü gelen Adam
Arzu ile Kamber kavuşmak için yeni yollar, bahaneler ararken; Arzu’nun ninesi başka bir köye haber salmış. Oradaki nüfuzlu ve zengin bir adamın oğlu ile Arzu’yu nişanlamak isteğiyle… Kim istemez Arzu kızı? Nihayet bu oğlanla Arzu nişanlanmış. Arzu ile Kamber gizlice buluşup ve plan yapmışlar; gelin alayı giderken Arzu: “Ben Kamber’in atından başka ata binmem” diyecek, giderken yolda bir fırsatını bulup beraber kaçacaklarmış…
Gelin alayı gideceği gün Arzu: “Ben Kamber’in atından başka ata binmem, benim gelin atım Kamber’in atı olacak.” diyerek ayak diremiş. Oğlan tarafı da bunu kabul etmek sorunda kalmışlar. Bu sırada Kamber hüzünlenip şu beyti söylemiş:
Altaylar doru taylar
Geçilen coşkun çaylar
Yiğit garip olursa
Nişanlısını el paylar
Arzu da bu kalabalıkta kaçışın zor olacağını düşünerek:
Vay mengiler mengiler
Çalmaz olsun çengiler
Sana yaramayan ak topukları Kamber ağam
Goy sıksın şu üzengiler.
Ve üzengiye ayağını sıkıştırır. Kamber:
Arzum gelin atında
Elleri eyer kaşında
Seni eller saracak gelin Arzum
Saçlar savrulur başımda
Dayanamayarak ağlar Arzu:
Eyer kaşına yatayım
Nasıl çalım satayım
Atımı çeken Kamber ağam
Dön de yüzüne bir bakayım
Kamber döner Arzu’ya bakar ve şöyle der:
Yel eser kum savrulur
Can başıma çevrilir
Eğil de bir yol öpeyim gelin Arzum
Şimdi yolumuz ayrılır
Arzu kalabalıktan kimseler görmeden bir öpücük vermiş Kamber’e… Kamber o anda kendinden geçmiş, gözleri yaşarmış ve içten bir ses ile şöyle demiş:
Koyun kuzudan olur
Ekmek pazıdan olur
Bunlar Allah’ın emridir gelin Arzum
Her şey yazıdan olur
Kadere rızadan sonra da şu bedduada bulunur Kamber:
Vardığın gün yârin ölsün
Ak topuklar bana kalsın
Kavuşmak mahşere kaldı Gelin Arzum
İki beden birbirini bulsun
Atın yularını salıveren Kamber, gelin kafilesinden ayrılıp yol kenarında adeta taş gibi donup kalmış.
Gelini güvey evine indirmişler. Gece olunca güvey, geleneklere uygun olarak iki rekât namaz kılmak için zifaf odasında hazır olan seccadede namaza durmuş. Güveyin namazı çok uzun sürünce, Arzu kontrol etmek için güveye hafifçe dokunmuş. Güvey yana yığılıvermiş. Arzu hemen dışarı seslenmiş: “Gelin ağalar oğlunuz öldü”. Onlar da acılarından Arzu’yu unutmuşlar… Arzu evden kaçıp, dağlara doğru koşmaya başlamış.
Arzu dağa doğru koşarken Kamber’in atının acı acı kişnediğini duymuş. Atın bulunduğu yere giden Arzu bakmış ki Kamber’i yerde cansız yatıyor. Arzu, Allah’a dua etmiş: “Allah’ım benim canımı da şuracıkta al, beni Kamber’imden ayırma” diye… Arzu’nun duası kabul olmuş… O da Kamber’ine sarılı vaziyette ölmüş.
Sihirli hikâyeden alınmıştır.
b. Kerem ile Aslı hikâyesi 17.yy. oluşmuş bir halk hikâyesidir. Hikâyede, Keşiş’in kızını Müslüman bir gence vermek istememesi ve buna bağlı olarak gelişen olaylar anlatılmaktadır. Arkadaşı Sofu ile birlikte yöre yöre gezerek saz çalan Kerem, aynı zamanda bir saz şairidir. Bu bakımından eserde pek çok yerde şiir de bulunmaktadır.
Kerem ile Aslı Hikâyesi, kahramanlarının acı sonu nedeniyle edebiyatımızda pek çok esere malzeme oluştur. Pek çok şair, bunu mazmun olarak kullanmıştır. Anonim halk türkülerinden çağdaş Türk edebiyatı ürünlerine kadar bütün eserlere aşk konusunu ele alındığında Kerem ile Aslı’dan söz edilmeden geçilmemiştir.Kerem ile Aslı hikâyesinin filmini izlemek için sınıfa getiriniz.
3. Düşünde bir pirin elinden aşk badesi içerek saz çalıp söyleyen halk şairi.
Âşık Edebiyatında Rüya Sonrası Âşık Olma (Bade İçme)
Âşıklar âşıklığa başlamayı ya da yetişip usta âşık olmayı geleneksel bir unsur olarak gördükleri iki önemli yol olan usta yanında yetişme ya da rüyada bade içerek badeli âşık olmaya bağlarlar.
Bade halkbiliminde rakı, şarap gibi alkollü içki anlamına gelmez. Şerbet, su gibi içilecek bir mai olduğu gibi elma, nar, ekmek, üzüm gibi herhangi bir yiyecek de olur. Hatta ele verilen bir saz da bade olmaktadır. Bade içme görülen rüya sonucu manevi bir değişmeye uğramadır.
Âşık edebiyatında bade içme, rüya motifi bir gelenek icabıdır. İnanışa göre âşık olmak için ya usta yanında yetişmek ya da mutlaka “pîr” elinden bade içmek gerekir.
Âşık edebiyatında rüya; kişinin şiir söyleme yeteneği kazanmasında, dini bilgiler ile ledün ilmini öğrenmesinde, kişinin, âşıklık özellikleri kazanmasında önemli etkendir.
Rüya genellikle çocukluk ve gençlik çağında görülür. Badeli âşıklardan Ferrahî 12 yaşında, Musa Merdanoğlu 13 yaşında, Hıfzî 18 yaşında, Pervanî 19 yaşında, Müdamî 14 yaşında, Feymanî 23 yaşında rüya görüp bade içmiştir. 40 yaşının üstünde bade içenlerin sayısı oldukça azdır.
Âşıklar rüya görmeden önce onları bu olaya hazırlayan bazı nedenler vardır. Çıraklık, çevre, saz-söz, maneviyat, sıkıntı ve ani depresyon gibi nedenlerden sonra rüya görülmekte, bade içilmektedir. Bade bir pir, üçler, beşler, yediler, kırklar ve Hz. Ali, Hacı Bektaş Veli gibi bir din ulusu tarafından içirilir. Daha fazla bilgi için aşağıdaki linki tıklayınız…
4. Hüsn ü Aşk, kurgusal anlamda Hüsn (Güzellik) isminde bir kız ile Aşk isminde bir erkeğin aşkını anlatan, tasavvufi bir tema ve temele sahip bir mesnevidir. Mesnevide anlatılan hikâye şöyledir:
Sevgioğulları (Beni-muhabbet) isimli bir Arap kabilesi vardır. Bir gece bu kabilede bir kız bir de erkek çocuk doğar, erkeğe Aşk kıza Hüsn ismini verirler, bu ikisini birbirlerine nişanlarlar. Öğrenim zamanları gelince ikisi de Edep okuluna giderler, bu okulda Munlâ-yı Cünun isimli büyük bir hoca vardır. Bu sıralarda Hüsn Aşk’a âşık olur. İkisi zaman zaman Mânâ gezinti yerine gitmekte gezinmekte, sohbet etmektedirler. Bu gezinti yerinde Suhan isimli bir mihmandar (misafir ağırlayan kişi) vardır ki bu kişi her şeyi bilen çok büyük bir insandır. FakatHayret isimli kudretli bir kişi Hüsn ile Aşk’ın görüşmesine mani olur. Bir süre Suhan yoluyla mektuplaşırlar. Aşk’ın Gayret adında bir lalası vardır ve sonunda ikisi Aşk’ın gidip Hüsn’ü kabile büyüklerinden istemesi konusunda anlaşırlar. Kabile büyükleri ise Aşk’ın bu arzusuyla alay eder ve eğer Hüsn’e kavuşmak istiyorsa Kalb ülkesine gidip Kimyâ`yı alıp gelmesi gerektiğini söylerler. Yolun ne denli zorlu ve korkunç olduğunu da anlatırlar, Aşk yolda dev, cin ve cadılarla karşılaşacak, ateşten bir denizden geçmek zorunda kalacaktır. Aşk ile Gayret Kalb ülkesine yola koyulurlar ve başlarından birçok badire geçer. Her badirede onları Suhan kurtarır. Mutlu sonla biten hikâyede; işin sonunda Aşk’ın Hüsn’ü kendinden ayrı sanmasının onu yanlış yollara düşüren şey olduğunu, aslında Aşk’ın Hüsn, Hüsn’ün de Aşk olduğunu, birlikte ikiliğin var olmayacağını aslın birlik (teklik) olduğu mesajı ile karşılaşılır.
Kahraman ve yerlerin isimlerinden hikâyenin sonucuna kadar neredeyse her unsur tasavvufi bir anlam taşımaktadır. (Örneğin; Hüsn ile Aşk seven ve sevileni yani hüsn-ü mutlak(Allah) ile dervişi, edep; dergâhı, Munlâ-yı Cünun; mürşidi, Kalp şehri; Allah’ın tahtı olan gönlü ve oraya yapılan seferin, çile dolu sevgi mücadelesinin simgeleridir.) Bu nedenle Hüsn ü Aşktasavvuf edebiyatı açısından çok önemli bir eserdir…
Wikipedia’dan alınmıştır.
Hüsn ü Aşk aruzun mef’ûlü mefâ’ilün fâ’ulün kalıbıyla yazılan 2000 beyiti aşan Şeyh Galip’in bir tasavvufi mesnevisidir.
5. Sebk-i Hindi: Hint üslubu. Babürlü-Hint saraylarında 15 ila 17. yy lar arasında uygulanmış olan bir şiir üslubudur. Türk şiirine 17,yy. da girmiş ve devam etmiş olan bu üslupta divan şiirinin klasik kuralları aşılmıştır. Bu üslupta bilmeceyi andıran karmaşık mazmun ve söyleyişler, hayale dayalı incelikler ve zihni zorlayan imajlar ve çok zor anlaşılabilen teşbihlere ve sembollere yer verilir. Yoğun bir hayal, düşünce ve tasvir anlayışı vardır. Dili çok ağır ve anlaşılmaz olup çok uzun süreli olmamıştır.
Alegori; bir görüntü, bir yaşantı veya bir davranışın daha iyi kavranmasını sağlamak için göz önünde canlandırıp dile getirme sanatıdır. Soyut bir düşünceyi heykel ya da resim ile göstermek, örneğin adalet düşüncesinin gözü bağlı ve elinde terazi bulunan bir kadınla(Themis) anlatılması gibi.
Kutadgu Bilig (Yusuf Has Hacib) Türk yazınındaki alegorik yapıtlardandır. “Adalet”, “Saadet”, “Devlet” ve “Akıl” iyi bir devletin nasıl olması gerektiğini tartışır. Bu soyut kavramların insan niteliği ile verilmesi “yerine”dir. Daha çok fabl’larda görülür.
Alegorik: Sembollerle anlatılan metinlere alegorik denir. Alegori, “yaygın açık eğretileme (metafor)” özelliği de gösterir.
6. 18.yy. yaşamış Divan edebiyatımızın son büyük şairidir. Şeyh Galip bir Mevlevi çocuğudur. Şair, ilk tahsilini babasından almıştır. Babası ona Türkçe ve Farsça öğretmiş¸şiir zevki tattırmış; mensup(bağlı) olduğu tarikatın adabını, fikir, felsefe ve heyecanını tanıtmaya çalışmıştır. Devrin padişahı Sultan 3. Selim’den iltifat görmüştür.
Şeyh Galip Sebk-i Hindi diye adlandırılan tarzın öncüsüdür. İşlediği konu ve dil, benzetme yönünden tıkanan Divan şiirine yeni bir soluk kazandırmıştır. Yoğun bir hayal, düşünce ve tasvir anlayışı oluşturmuştur. Şiirlerini Esad ve Galip mahlasıyla yazmıştır. 24 yaşındayken Hüsn ü Aşk’ı yazdı.Hüsn ü Aşk, tasavvuftan kaynaklanan bir eserdir. Olaylar ve kişiler, sembolleri gerçekleştirmek için kullanılmıştır
Şeyh Galip’in eserlerinin en önemli yönlerinden birisi de tasavvufi temellere sahip olmasıdır. Şeyh Galip tasavvuf edebiyatı açısından çok önemli bir isimdir.
Şeyh Galib 1799 yılında İstanbul’da vefat etti. Mezarı Galata Mevlevihanesi’nin avlusundaki türbededir.
Eserleri: Divan, Hüsn ü Aşk
7. Konusu aşk olan günümüz filmlerinden birkaç tanesinde yaşanan aşkların nasıl sonuçlan dığını değerlendiriniz.
8. Çevrenizde anlatılan bir halk hikâyesini anlatınız...

1.Metin Halk Hikayeleri
Sayfa 177
1.a.Kerem ile Aslı Hikâyesi’nde anlatılanları özetleyiniz.
Kısaca özetleyecek olursak Müslüman Kerem ile Hıristiyan olan ancak sonradan Müslüman olan Aslı’nın aşkıdır. Keşiş kızını Müslüman bir gence vermek istememesi ve buna bağlı olarak gelişen olaylar anlatılmaktadır.
1.b. İmkânlarınız elveriyorsa “Kerem ile Aslı Hikâyesi”ni CD’den izleyiniz.
1.c. okuduğunuz halk hikâyesinde anlatılanların hepsinin yaşanması mümkün müdür? Açıklayınız.
Anlatılanların hepsinin yaşanması mümkün değildir. Anlatıcı gerçek hayatta var olan bu tip ve kişileri hikâyelerinin özelliğine göre idealistleştirir; yani onu günlük hayatta karşılaşamayacağımız bir tipe sokar. Destan özelliğine benzer olağanüstülüklerin de olması yaşanması mümkün kılmayan olayları oluşturur. Sihirli düğmeler, zindanda kapılarınkapanmaması, bağların çözülmesi gibi
2. Kitabınızda okuduğunuz bölümde geçen olayları oluş sırasına göre anlatınız.
Erciyes derler, Kayseri’ye gelmesi
Sofu ile karşılaşması
İki sırdaşın gelini mezarlıkta bırakıp Kara Keşiş’i soruşturmaya koyulması ve izini bulması
Keşiş’in karısının dişçilik yapması ve diş ağrısı bahanesiyle evlerine gitmesive Aslı’yla karşılaşması ve Aslı’nın dizinde otuz iki dişinin çekilmesi
Kerem’in anlaşılması
Keşiş’in karısının şaşırması ve Keşiş’e haber vermesi
Kerem ile Aslı’nın baş başa kalması
Aslı’nın yalan söylemesi ve sonra pişman olması
Birbiriyle söyleşip, ağlaşmaları ve geceleyin buluşmak için karar vererek ayrılması
Keşiş’in dükkâna gelmesi ve Kerem’in kaçması
Subaşı’nın onları yakalaması
Derdini Kadı’ya anlatması ve Kadı’nın işin içinden çıkamayarak Müftü’ye göndermesi ve Müftü’nün onları haklı bulması
Kadı Efendi’nin ikisi de azat etmesi.
Keşiş’in Aslı’yı yakınıyla sözlemesi
Sofu’nun Hasna adında bir kadınla konuşması
Hasna Kadın Keşiş’in evine gelinlik kızlarla gelmesi ve Keşiş’in karısını kandırması
Hansa Kadın’ın Kerem’e haber yollaması ve Gültepe’ye gelmesi
Kızlar Kerem’in etrafını sarması; ancak Kerem Aslı’dan başkasını düşünmemesi.
Hansa Kadın sayesinde baş başa kalınması.
Kayseri Beyi’nin adamlarının gelmesi,
Hasna kadın ile Kerem’in zindana kapatılması
Zindancıbaşı’nın onun kerametinden bahsetmesi
Divanın kurulması ve Kerem’in sazını çalması
Kayseri Beyi’nin ağlaması ve af dilemesi ve köşkte ziyafet vermesi
Keşiş’ten kızını Kerem’e vermesini emretmesi
Keşiş eve gelmesi ve bir oyun planlaması
Aslı’ya düğün haberini vermesi
Aslı’ya gelinlik hediye etmesi
Düğünün yapılması
Gelinliğin sihirli olduğunun anlaşılması
Ah ederek Kerem ‘in yanması
Sırma saçları tel tel tutuşup Aslı’nın da yanması ve küllerin kavuşması
3. Olay örgüsüyle anlatılanların ve bu olaylarda rol alan kişilerin hikâyede asıl anlatılmak istenen iletide nasıl bir görev üstlendiklerini açıklayınız.
Hikâyede asıl anlatılmak istenen sevdiği için her şeyi yapmayı göze alan âşıklardır. Müslüman ve Hıristiyan iki gencin bir aşk hikâyesidir. Anlatınlar ile hikâye rol alan kişilerin temaya uygun olarak bir görev üstlenmiştir. Sevgili aşklarını yaşar, onunla konuşur ve ona kavuşabilir. Bunu nazım kısmından anlayabiliriz.Buradaki kişiler hikâyenin vermek istediği iletiyi dinleyicinin ve okuyucunun zihninde somutlaştırır. Böylece iyi ve kötü özellikleri bu kişiler sayesinde somutlaştırıp gözle görünür hale getirir.Kerem: Halk şairlerinin geleneksel yapısına uygun, duyarlı, yalın dille aşk deyişleri söyleyen bir ozandır. Ermeni keşişinin kızı olan Aslı’ya vurulur. Aslı’ya çeşitli zorluklar sonucu kavuşur. Evlendiği gece, Aslı’nın giydiği bir büyülü bir elbise karşısında “ah” çekince kül olur. Aslı: Ermeni keşişinin kızıdır. Gerçek adı Kara Sultan’dır. Evlendikleri gece Kerem’in kül olmasıyla Kerem’den çıkan alevlerle saçı tutuşan Aslı da Kerem’in ardından ölür.Aslı’nın babası bir keşiştir; yani bir Hıristiyan’dır. Kerem babası ise bir padişahtır. Görüldüğü anlatınlar ile kişilerin yaşadığı iletiye uygun olarak verilmiştir.
4.Hikâyedeki kişilerin adlarını ve özelliklerini aşağıya sıralayınız. Bu kişilerin, olay örgüsünün ne tür işlevleri olduğunu kısaca adlarının yanına yazınız. Kişilerden mitolojik özellikleri olanları belirtiniz.

Ahmet Mirza (Kerem), Âşık
Kara Sultan (Aslı), Sevilen
Kerem’in Babası (Padişah) : iyi kalpli
Kerem’in Annesi (Hanım Sultan), iyi Kalpli
Aslı’nın Babası (Keşiş), Kötü kalpli. Aslı’yı vermemek için diyar diyar dolaştırır
Aslı’nın Annesi (Keşişin Karısı), Kötü kalpli
Kayser Beyi: Yanlışından dönen bir kişi
Kadı: Adaletli davranan
Nur Yüzlü İhtiyar,
Sofi (Kerem’in yanından ayrılmayan arkadaşı),
Külhanbeyi (Halepli bir kabadayı),
Hancı,
Kahvehaneci, vb.
Burada Kerem’in bir ah çekerek yanması, AslıKerem’in küllerini için saçınısüpürge yapması ve yanması ve rüyadaâşık olması, zindanda kapıların Kerem’in üstünden kapanmaması gibi unsurlar mitolojik unsurlardır.
Sayfa 178
5.a.”Badeli âşıklar” hakkında edindiğiniz bilgileri arkadaşlarınıza aktarınız.
Düşünde bir pirin elinden aşk badesi içerek saz çalıp söyleyen halk şairi.
Âşık Edebiyatında Rüya Sonrası Âşık Olma (Bade İçme)
Âşıklar âşıklığa başlamayı ya da yetişip usta âşık olmayı geleneksel bir unsur olarak gördükleri iki önemli yol olan usta yanında yetişme ya da rüyada bade içerek badeli âşık olmaya bağlarlar.
Bade halkbiliminde rakı, şarap gibi alkollü içki anlamına gelmez. Şerbet, su gibi içilecek bir mai olduğu gibi elma, nar, ekmek, üzüm gibi herhangi bir yiyecek de olur. Hatta ele verilen bir saz da bade olmaktadır. Bade içme görülen rüya sonucu manevi bir değişmeye uğramadır.
Âşık edebiyatında bade içme, rüya motifi bir gelenek icabıdır. İnanışa göre âşık olmak için ya usta yanında yetişmek ya da mutlaka “pîr” elinden bade içmek gerekir.
Âşık edebiyatında rüya; kişinin şiir söyleme yeteneği kazanmasında, dini bilgiler ile ledün ilmini öğrenmesinde, kişinin, âşıklık özellikleri kazanmasında önemli etkendir.
b. “Kerem ile Sofu” Kadı’nın huzuruna çıkarıldığına müftünün söylediği “ Biri belli ki badeli Hak aşığı, öteki onun sofusu.” Cümlesiyle neyi kastettiğini açıklayınız.
Kerem’in aşkı ilk başta mecazi aşktır. Sonradan yaşadıklarıyla rüyada bade içen bir hak aşığı gibi manevi değişime uğramış ve mecazi aşkı ilahi aşka dönmüştür. Öteki de Allah aşığıdır.
c. Kerem ile Aslı Hikayesi’nde“İnsanın kaderini değiştirmeye…. Başlayan soru
Dostluk, adalet, fedakârlık, aşk, aşkı için her şeyi göze almak, sabır gibi değerleri temsil ederler.
6. Metindeki kişilerin benzerlerine, tarihte ve günümüzde rastlayabilir miyiz? Sınıfça tartışınız. Ulaştığınız sonucu kısaca belirtiniz.
Aşkı için her şeyi yapan, deli gibi seven kişilere günümüzde rastlayabiliriz; ama birebir böyle kahramanlara rastlamak mümkün değildir.
7. Hikâyede olayların geçtiği mekanı belirterek bu mekanın gözleme dayanıp dayanmadığını ya da hayal ürünü olup olmadığını açıklayınız.
Hikâyede mekân olarak Erciyes ve Kayseri isimleri geçmekte; ama bu yerler hakkında tasvirlere, ayrıntılı bilgilere yer verilmemektedir. Destana göre daha belirgin hikâyelere göre ise daha yüzeysel olarak verilmiştir.
8. Halk hikâyelerinin karşılığı olan günümüzde eserler nelerdir? Belirtiniz.
Hikâye ve romanlardır. Halk hikâyeleri destandan hikâyeye geçiş özelliği gösteren eserlerdir.
9. Sizce olayların geçtiği mekanın benzeri yeryüzünde nevcut mudur? S<ınıfça tartışınız. Sonucu bir cümleyle aşağıya yazınız.
……………………………………………………………………
10. Hikâyede mekanın özellikleri anlatılırken nelere dikkat edildiğini nedenleriyle açıklayınız.
Erciyes derler; başı dumanlı, eli gümanlı bir dağa vardılar.
Dağ aman verince geçip Kayseri’ye vardılar.
Şehrin orta yerinde kale kapısının yanı başındaki garipler hanına girdiler gibi yerlerle ilgili olarak o yerin özelliğini kullanarak fazla ayrıntıyı girmeden anlatılmıştır.
11. Metnin giriş kısmında zamanla ilgili söylenen ifadeleri inceleyiniz. Olayların yaşandığı zamanı, saatle, takvimle gösterebilir miyiz? Hikayedeki zaman, yaşanan pek çok olayın akışına uygun bir zaman mıdır? Söyleyiniz.
Altı ay kış, altı ay güz gittiler, bunca zaman, o gece, gece gibi zamanla ilgili ifadelerden yola çıkarak yaşandığı zamanı, saati ve yılını gösteremeyiz. Hikâyelerde olayların geçtiği zaman genellikle belirsizdir. Olayın akışına uygun bir zaman anlayışı olsa da bu zaman belirsizdir. Başlangıçta söylenen altı ay kış, altı ay güz gittiler ifadesi masallarda karşımıza çıkan ifadelerdir. Bunlara da sıkça rastlanır.
12. Metnin olay örgüsündeki kişiler, olayların geçtiği zaman ve mekan arasında bir uyum söz konusu mudur? Belirtiniz.
Uyum söz konusudur; çünkü hikâyeyi oluşturan unsurlar kişi,yer,zaman ve olaydır. Bunlar bir uyum içinde olursa hikâye şekillenir.
13.a. Okuduğunuz metnin anlatımında niçin nazım ve düz yazı bir arada kullanılmıştır? Düz yazı ile anlatılan bölümlerde manzum şekilde anlatılan bölümlerin farkını metinden örneklerle açıklayınız…
Metinde manzum olarak verilen yerler karşılıklı söyleşmelerin ve duyguların anlatıldığı bölümlerdir. Nesir olan yerler de ise olay örgüsünü anlatılır. Manzum olarak verilen yerlerde ses benzerliklerine, edebi sanatlara yer verilmiştir.
b.Halk hikayelerinde manzum kısımlar hikayelerin anlatımı sırasında dinleyiciler üzerinde nasıl bir etkiye sahiptir?
Anlatılmak istenenleri daha duygulu daha içten olarak vermek, dinleyenlerihikâyeden uzaklaşmasına engel olmak, onların dikkati çekmek amacıyla manzum bölümlere yer verilmiştir. Ayrıca bunlar birer âşık oldukları için sözlerini saz eşliğinde dile getirmek de istemiş olabilirler.
14. Metindeki manzum kısımların mısra örgüsünü kafiye şeması çizerek gösteriniz.
Genellikle koşma ve semai kafiye örgüsüne sahiptir. aaba cccb dddb şeklindedir.
15. a. Metnin temasını söyleyerek temanın evrensel olup olmadığını tartışınız. Sonucunu bir cümleyle aşağıya yazınız.
Teması aşktır. Bu tema evrensel bir temadır.
…………………………………………………………
15.b. Metnin temasının, hikayenin anlatılmaya başlandığı dönemden bu yana önemini ve değerini nasıl sürdürdüğünü açıklayınız.
Aşk din tanımayan insani bir duygudur. Aşkın dini yoktur. Aşkı yaşayan hangi dinde olursa olsun aşkı için fedakârlık, sabır, aşkı için her şeyi göze alma gibi duyguları yaşarlar. Bu hikâyede de bunu en iyi şekilde görmekteyiz.
15.c. Hikayedeki bu olaylarla günümüzdeki benzer olaylar arasındaki farklı yönler var mıdır? Tartışınız. Sonucu kısaca belirtiniz.
Sadece duygu olarak aşk benzerdir; ama aşkı yaşayışı ve aşkın sonucundaki ölümler günümüzdekilere benzemez.
16. Bu metnin temasının, hikayenin anlatılmaya başlandığı dönemden bu yana önemini ve değerini nasıl sürdürdüğünü açıklayınız.
Temanın evrensel olduğunu söylemiştik. Tema(aşk) ilk insandan günümüze kadar olan en güçlü duygudur. İnsan var olduğu müddetçe de sürecek olan bir histir. Dolayısıyla hikâyedeanlatılan Kerem ile Aslı Hikâyesi, kahramanlarının acı sonu nedeniyle edebiyatımızda pek çok esere malzeme olmuştur. Pek çok şair, bunu mazmun olarak kullanmıştır. Anonim halk türkülerinden çağdaş Türk edebiyatı ürünlerine kadar bütün eserlere aşk konusunu ele alındığında Kerem ile Aslı’dan söz edilmeden geçilmemiştir.
17. Hikâyenin teması, insana özgü bir gerçekliği mi anlatılmaktadır? Düşüncelerinizi belirtiniz.
18. Halk hikâyeleri hangi geleneğin ürünüdür? Anlatılma amacı ne olabilir? Açıklayınız.
Halk hikâyeleri destan döneminin sonunda ortaya çıkmış eserlerdir. Halk hikâyeciliği geleneği destanlarla başlamıştır. Sözlü halk hikâyeciliği geleneğinden gelmektedir. 16.yy.dan itibaren destanların yerini tutmaya başlamıştır. Günümüze kadar ulaşmaları sağlamak amacıyla söylenmiş ve yazılmıştır.
19. Okuduğunuz halk hikâyesi, sözlü halk hikayeciliği geleneğini nasıl yansıtmaktadır? Açıklayınız.
Halk hikâyeciliği geleneğine uygun olarak halk deyişlerine ve yöresel ağızlara yer verilmiştir. “Bin dereden su getirmek, söz kesmek, yarın başı bağlanacak, ipiyle kuyuya inme gibi. Âşıklar tarafından saz eşliğinde köy köy kasaba kasaba dolaşarak kahvelerde, köy odalarında söylenmesi geleneği yansıtır. Ayrıca saz çalmak, nazım ile nesir olarak söylemek, diyar diyar gezmek, badeli Hak aşığı olmak gibi unsurlar geleneği yansıtmaktadır.
Sayfa 179
20. Metindeki anlatıcı, her şeyi bilen, gören, gözlemleyen biri midir? Anlatım sırasında mekanları, kişileri nasıl tasvir ve tahlil etmektedir. Örneklerle açıklayınız.

Metinde anlatıcı her şeyi bilen kişidir. Halk hikâyeleri ilahi bakış açısıyla yazılır.
Yer
Şehrin orta yerinde kale kapısının yanı başındaki garipler hanı…
Rüzgar gibi çıkararak dükkandan….
Aslı’yla bulaşacakları yere gelince…
Gültepe, adı üstünde güllerle müzeyyen mesireydi.
Tasvir ve tahlil
Dertli Kerem’le Han Aslı yalnız kalınca birbirlerine mahcup mahcup bakıp ne söylediklerini şaşırdılar.
Ey gönüllü aşık!
Güzeller incisi kızlar!
Kalbi kuş gibi hafifledi.
Halimi ben değil üç telli sazım arz etsin.
Söyletme beni nine! dedi, “ Benim gibi bedbaht gelmiş mi bu cihana…”
Herkes gülüp oynaşırken Han Aslı, melül mahzun vaziyette bir köşede oturuyordu.
“Madem onsuz bir hayat ölümden beterdir dersin, o halde derhal haber salıp kuş uçurur, onu buraya aldırırım.” deyince Aslı Han’ın gözleri sevinçle parladı, solgun çehresi ışıldadı.
21. Dil anlaşılır bir dildir; çünkü dili halkın kullandığı konuşma dilidir. Halk deyişlerine ve yöresel tabirlerin yer aldığı yalın ve sade bir dile yer verilmiştir.
22.Meddahlar hakkında edindiğiniz bilgileri arkadaşlarınızla paylaşınız.
Meddahlar, halk hikâyesi anlatan âşıklardır. Saz çalmasını bilenler sazıyla, bilmeyenler ise ellerinde bir asa ile taklit yeteneklerini kullanarak bir hikâyeyi baştan sona kadar anlatırlar.
Meddahlık, oyuncunun tek başına hazırlayıp yürüttüğü seyirlik oyunlardır. Halk hikâyeleriâşıklar (meddah) tarafından anlatılan eserlerdir ve bu eserler meddahlar aracılığıyla günümüze kadar ulaşmıştır.
Meddahlık, hareketten çok, ses taklidi jest ve mimiklere dayanan bir sanattır. meddahlarda aranan başlıca hünerler: kız, kadın, kocakarı, çocuk sesleri, konuşma, ağlama gibi değişik sesler çıkarabilmektir.
Meddahlıkta dekor yoktur. Sadece terini silmek, kadın kılığına girmek gibi kullandığı mendili, saz çalmak, değişik sesler çıkarmak için, ata binmek gibi eylemlerde kullandığı sopa ve oturduğu iskemlesi vardır. Genelde kahvehane gibi halkın topluca bulunduğu alanlarda, küçük bir sahne üzerinde taklit ve güldürmek amaçlı oyunlar yapar.
Meddahın anlatısını, günlük yaşamdaki olaylar, masallar, destanlar, hikâyeler ve efsaneler oluşturur. Meddah oyun esnasında bir hata yaptıysa oyununun sonunda özür diler ve bir sonraki oyunun nerede oynanacağını söyler.
Âşıkların yanında halk toplantı yerlerinde, sosyal, kahramanlık veya güldürücü hikâyeler söylemekle tanınmış meddahlar vardır.
b. hazırlık 2.soruda verilen Arzu ile Kamber hikâyesini özetleyiniz.
c. …bunda halk hikayesini anlatan meddahların etkisi var mıdır? Açıklayınız.
Âşıklar bu hikâyeleri anlatırken, kendi yorumlarını, hayal güçlerini ve üsluplarını katarak hikâyeyi zenginleştirirler. Bu yüzden aynı hikâyenin farklı yörelerde, farklı biçimleriyle karşılaşmak mümkündür.
ç. Siz olsaydınız “Kerem ile Aslı” hikayesini nasıl sonuçlandırırdınız?
23. Halk hikayeciliği günümüzde hala sürdürülüyor mu? Halk hikayeciliğinin sürdürülmesi halk kültürüne nasıl katkı sağlar?
Çok az olmakla birlikte özellikle Doğu Anadolu bölgesind e devam etmektedir. Bunun sebebi ise âşıklarının günümüzde oldukça az olmasıdır.
Her millet kendi kültürel değerlerini eğitim yoluyla gelecek nesillere taşımak ve aktarmak ister. Bunun için de çeşitli yollara başvurur. Bu yollardan biri de milletin kendi içinden çıkmış olan edebi ürünlerdir. Hiç kuşku yok ki bu edebi ürünlerin o milleti en güzel şekilde yansıtan halk hikâyeleridir. Bir milletin en önemli kültürel öğeleri arasındahalk anlatıcıları hatırı sayılır bir yere sahiptir. O halde kültürel zenginliğinöğretilmesi ve kültürel değerlerin gelecek nesillere aktarılması noktasında öğrencilerin millîdeğerleri özümseyen, kültürel değerleri tam anlamıyla benimsemiş bir birey olarakyetişmesinde halk edebiyatı kaynaklarının önemli bir payı olacaktır. Daha fazla bilgi için aşağıdaki linki tıklayınız. http://www.jasstudies.com/Makaleler/837017074_bulut_mesut_TT.pdf

24.
Ölçütler
Kerem İle Aslı Hikâyesi
Dirse Han Oğlu Boğaç Han Hikâyesi
Benzerlikler
Farklılıklar
Tema
Aşk
Kahramanlık

xxx
Dil ve Anlatım
Sade halk diliyle yazılmıştır. Halk deyişlerine yer verilmiştir.Anlatımda nazım ve nesir birlikte verilmiştir.
Sade bir dille yazılmıştır. günümüze göre ses ve ek farklılıkları vardır.Anlatımda nazım ve nesir birlikte verilmiştir.
xxx

Gerçeklik
Destanlara ve masallara göre kişi, yer ve olaylar daha gerçekçidir. Ancak olaylar içinde olağanüstülüklere de rastlamak mümkündür.
Destanlara ve masallara göre kişi, yer ve olaylar daha gerçekçidir. Ancak olaylar içinde olağanüstülüklere de rastlamak mümkündür
xxx

25. Âşıklar bu hikâyeleri anlatırken, kendi yorumlarını, hayal güçlerini ve üsluplarını katarak hikâyeyi zenginleştirirler. Bu yüzden aynı hikâyenin farklı yörelerde, farklı biçimleriyle karşılaşmak mümkündür.


MESNEVİLER – HÜSN Ü AŞK
Sayfa 184
1.soru
Bunların yaşanması mümkün değildir. Şair eserinde kişileri sembol olarak kullanarak yaşanır hale getirmiştir.
2.soru
Beni muhabbet kabilesinde hikâyenin başlaması
Hüsn ile aşkın doğması
Hüsn ile aşk’ın nişanlanması
Hüsn ile Aşk’ın okulda arkadaş olması
Aşk’ın Hüsn’e talip olması
Aşk’ın Hüsn karşılılığında istenen belaları kabul etmesi
Aşk’ın Kalp ülkesine ve gitmesi ve burada belalarla karşılaşması
Aşk’ın Gam Harabelerinden geçmesi
2.b.
Bu mesnevi tasavvuf konusunda yazılmış sembolik bir hikâye olup dervişlikten olgunluğa erişmek için takip edilen manevi yolculuğu anlatmaktadır. Aşk karşısına çıkan bütünengelleri aşıp olgunluğa ulaşmış ve hakikati anlamıştır.
3.soru
Hüsn, Hüsn-i Mutlak’ın yani Allah’ın sembolüdür. Allah, Hüsn’de tecelli etmiştir. Güzelliktir.
Aşk saliktir.(yol) “Seyr ü süluk”a çıkmıştır. (Lügatta seyr, yolculuk; sülük ta bir yola girme, bir tarikata bağlanma anlamına gelmektedir.) Hüsn’ün güzelliğine kapılan Aşk, ona ulaşabilmek için türlü zorlukları göze alır. Dervişin vahdete ulaşabilmek için çıktığı seyr ü sülukta karşılaştığı zorlukları göze alması ve masivadan kurtulması Aşk’ın yolculuğu ile sembolize edilmiştir.
Molla Cünun mürşiddir. Onlara yol göstericidir. İrşad ettirendir.
Gayret Aşk’ın lalası onu hiçbir zaman yalnız bırakmaz; bu yolculukta her zaman yanındadır, ona destek olur. Gayret çabayı sembolize eder.
İsmet Hüsn’ün dadısı. İsmet ihlası samimiyeti, doğruluğu, dostluğu bir de namusu, iffeti temsil eder. İki aşığın çok yakınlaşmalarına engel olur.
Hayret kabile ulularındandır. İki âşığın birleşmesine engel olmaya çalışır.
Sühan ise iyi niyetlidir. Eserin en ilginç kahramanıdır. Sühan, Hüsn’ün denetiminde Aşk’ın yolculuğunda mekanlara göre şekil değiştirerek Aşk’a yardımcı olur. Aşk’a gizlice müdahale eder. Aşk’ın vuslata ulaşması için yolculuğunu kolaylaştırır. Tasavvufta dervişin vahdete ulaşması, insan-ı kamil olabilmesi için ona yol gösterecek bir mürşide ihtiyacı vardır
Diyar-ı kalb yine ayrı bir semboldür. Gönlü simgeler. Diyar-ı kalbe gidip orada Kimya’yı bulup getirmelidir.

3b.
Mesneviler olaya dayalı metinlerdir. Günümüzdeki hikâye ve romanın karşılığıdır. Olay varsa o olaya bağlı kişi, yer ve zaman unsurları vardır. Buradaki ileti aşktır(ilahi aşk). Bu iletinin verilmesi olay örgüsüne bağlı olarak kişiler, yer ve zaman unsurlarıyla gerçekleşir.
4. soru
Sebk-i Hindi: Hint üslubu. Babürlü-Hint saraylarında 15 ila 17. yy lar arasında uygulanmış olan bir şiir üslubudur. Türk şiirine 17,yy. da girmiş ve devam etmiş olan bu üslupta Divan şiirinin klasik kuralları aşılmıştır. Bu üslupta bilmeceyi andıran karmaşık mazmun ve söyleyişler, hayale dayalı incelikler ve zihni zorlayan imajlar ve çok zor anlaşılabilen teşbihlere ve sembollere yer verilir. Yoğun bir hayal, düşünce ve tasvir anlayışı vardır. Dili çok ağır ve anlaşılmaz olup çok uzun süreli olmamıştır.
Alegori; bir görüntü, bir yaşantı veya bir davranışın daha iyi kavranmasını sağlamak için göz önünde canlandırıp dile getirme sanatıdır. Soyut bir düşünceyi heykel ya da resim ile göstermek, örneğin adalet düşüncesinin gözü bağlı ve elinde terazi bulunan bir kadınla(Themis) anlatılması gibi.
Kutadgu Bilig (Yusuf Has Hacib) Türk yazınındaki alegorik yapıtlardandır. “Adalet”, “Saadet”, “Devlet” ve “Akıl” iyi bir devletin nasıl olması gerektiğini tartışır. Bu soyut kavramların insan niteliği ile verilmesi “yerine”dir. Daha çok fabl’larda görülür.
Alegorik: Sembollerle anlatılan metinlere alegorik denir. Alegori, “yaygın açık eğretileme (metafor)” özelliği de gösterir.
Sayfa 185
4.b.
Eksik olanlar şöyledir:
Derviş, seven: Aşk
Mürşid: Munla’yı Cünun
Yardımcı: Suhan
Çaba: Gayret

5. soru
Mesnevideki kişilerle tarihte ve günümüzde karşılaşamayız. (Cadı kılığında ejderhalar, gulyabaniler, devler, periler gibi) Bu kişiler yazarın dünyasında belli kavramve olguları temsil eden mecazi sembollerdir.
6. soru
Hayal ürünüdür. Kalp kalesi, kalp diyarı, camdan yapılmış gök, gam çölü gibi yerler mecazi yerlerdir. Bu yerler yüzeysel olarak sadece adlarıyla anılmıştır. Gayret, Aşk, Hüsn gibi kişilerin yaşadığı olaylarla mecazi anlamda bir uyum söz konusudur.
7. soru
Roman ve hikâyedir. Yusuf ile Züleyha “ Nazan Bekiroğlu”
8. soru
Yoktur. Konuyla uygun olması gerekir. Bu yerler konuya uygun olarak sembolize edilmiş ve benzetmeler yapılarak konuyla ilişkilendirilmiştir.
9. soru
Mesnevide kesin bir zaman kavramı yoktur. Zaman kavramı fiillerle sağlanmış. Geçmiş zaman, geniş zaman ve bunların hikâye çekimleriyle zamanı oluşturmuştur.
10. soru

Uyum söz konusudur; çünkü mesneviyi oluşturan unsurlar kişi, yer, zaman ve olaydır. Bunlar bir bütün içinde olursa mesnevi şekillenir. Eser karakter ağırlıklıdır. Eserde kahraman, olay örgüsüne bağlı değildir, kahraman olayın peşinden sürüklenmemekte; aksine olaylar kahramanın peşinden sürüklenmektedir. Eserde kahramanın kişiliğinin oluşması için her hedefe göre ayrı ayrı tutarlı olay örgüleri kurulmuştur.

11. soru
Bu dönemde olaya dayalı metinler mesnevi nazım biçimiyle yazılmıştır. mesnevi de beyit sayısı sınırsızdır, istediği kadar beyit kullanarak bu olaylar anlatılırdı.
12. soru
aa bb cc dd ee her beyit kendi arasında kafiyelidir. Düz kafiyedir.
13. soru
Teması aşktır(ilahi aşk) Bu tema evrensel bir temadır.
…………………………………………………………
14. soru
Aynı duygu ve düşünce ile karşılanmaz; çünkü her bireyin yaşananları algılaması farklıdır.
15. soru

İlahi aşk, konu olarak Klasik Türk edebiyatında çokça işlenmiştir. Tasavvufî tasavvurla kaleme alınan Hüsn ü Aşk mesnevisi de ilahi aşkı konu edinmiştir. Mesnevi, Klasik Türk edebiyatının en iyi örneklerindendir. Mesnevi, Klasik Türk Şiirinin dönüm noktasıdır. Saf şiir ve ilk defa kullanılan mazmunlarla örülen bu eser, şiir geleneğini en üst noktaya taşır. daha önce kullanılmayan bir
Bu yüzyılda Nedim ve Şeyh Galip gibi büyük divan şairleri yetişmiştir. Ayrıca Nedim mahallileşme akımının Şeyh Galip ise Sebk-i hindi akımının temsilcisidir.
Şeyh galip Klasik şiirimizin geleneklerine bağlı kalmakla beraber yeni mazmunlar yaratmış, yeni imgeler kullanmıştır. Divan şiirinde sembolizm andıran bir şiirin öncülüğü yapmıştır. O dönemde divan şairleri arasında Nabi’nin Hayrabad’ı gibi bir mesnevi yazılamaz düşüncesi yaygındı. Şeyh Galip Hüsn ü Aşk ile hem bu inancı yıkmış hem de yaygın bir üne kavuşmuştur.
16. soru
Mesnevide anlatılanlar sembolik benzetmelere dayalı birer olay örgüsüdür. Hüsn ü Aşk’ın teması İlahi aşktır. Bütün Allah’a inanan insanlar ilahi aşka kavuşmak için çabalar; ancak bu mesnevide anlatıldığı gibi sabır gerektiren meşakkatli bir yoldur.
17. soru
Sayfa 186
18. soru
Divan edebiyatı mesnevi geleneğinden gelmektedir.
19. soru
Dili oldukça ağırdır. Arapça ve Farsça kelimelerle örülü süslü ve sanatlı bir dil anlayışı vardır. Bilmeceyi andıran karmaşık mazmun ve söyleyişler, hayale dayalı incelikler ve zihni zorlayan imajlar ve çok zor anlaşılabilen teşbihlere ve sembollere yer verilir. Yoğun bir hayal, düşünce ve tasvir anlayışı vardır. Dili çok ağır ve anlaşılmazdır.
20. soru
Her şeyi bilen gören biridir. İlahi bakış açısıyla yazılmıştır; çünkü şair yaşanan bütün olayları hem içsel hem de dışsal olarak yansıtmıştır.
21. soru
Hüsn ü Aşk tasavvuf felsefesini anlatan alegorik bir mesnevidir. Eser “mecaz hakikatin köprüsüdür.” felsefesi üzerine kurulmuştur. Tasavvuftaki dervişin vahdete ulaşabilmek için çıktığı yolculuk, bu yolculuktaki tüm engellerle mücadele ederek sonunda vuslata(kavuşma) ulaşması, bu yolculuğun sonunda kendini olgunlaştırması ve vahdete kavuşması, alegorik bir tarzda, Hüsn’ün Aşk’a kavuşmak için çıktığı yolculukla anlatılmıştır.
22. soru
Ölçütler
Hüsn ü Aşk
İskendername
Tema
İlahi aşk
İskender’in Hayatı
Dil ve Anlatım
Sembollerle mecazlarla yüklü oldukça ağır bir dili vardır.
Arapça ve farsça kelimelerle yüklü süslü ve sanatlı bir dili vardır.
Gerçeklik
Kurmaca
Kurgusal gerçeklik
Benzerlik
Arapça ve farsça kelime ve tamlamalar kullanılması, mesnevi nazım biçimiyle yazılması, aruz ölçüsü ve divan edebiyatı nazım şekli olması
Farklılıklar
Tema, dil ve gerçeklik yönünden farklıdır.

23. a.
18.yy. yaşamış Divan edebiyatımızın son büyük şairidir. Şeyh Galip bir Mevlevi çocuğudur. Şair, ilk tahsilini babasından almıştır. Babası ona Türkçe ve Farsça öğretmiş¸şiir zevki tattırmış; mensup( bağlı) olduğu tarikatın adabını, fikir, felsefe ve heyecanını tanıtmaya çalışmıştır. Devrin padişahı Sultan 3. Selim’den iltifat görmüştür.
Şeyh Galip Sebk-i Hindi diye adlandırılan tarzın öncüsüdür. İşlediği konu ve dil, benzetme yönünden tıkanan Divan şiirine yeni bir soluk kazandırmıştır. Yoğun bir hayal, düşünce ve tasvir anlayışı oluşturmuştur. Şiirlerini Esad ve Galip mahlasıyla yazmıştır. 24 yaşındayken Hüsn ü Aşk’ı yazdı. Hüsn ü Aşk, tasavvuftan kaynaklanan bir eserdir. Olaylar ve kişiler, sembolleri gerçekleştirmek için kullanılmıştır
Şeyh Galip’in eserlerinin en önemli yönlerinden birisi de tasavvufi temellere sahip olmasıdır. Şeyh Galip tasavvuf edebiyatı açısından çok önemli bir isimdir.
Şeyh Galib 1799 yılında İstanbul’da vefat etti. Mezarı Galata Mevlevihanesi’nin avlusundaki türbededir.
Eserleri: Divan, Hüsn ü Aşk
b. ……………….
24. soru
Kendi düşünce ve inancını yansıtmıştır. Mevlevi tarikatı bağlı olması ve tasavvufi felsefeyi benimsemesi onun eserlerini de bu anlayışla oluşturmasına neden olmuştur. Sebk-i Hindi akımının bütün özellikleriyle de mesnevisini yazmıştır.

YORUMLAMA – GÜNCELLEME
1- 14.-19. Yüzyıllardaki eserlerde zihniyet genellikle dini inanışlarla ve kahramanlıklarla oluşturulmuştur.
2. Düşüncelerinizi açıklayın.
3. Her ikisi de aşkı için büyük fedakârlıklar yapmış, aşkı için her şeyi göze almış ve aşkı için her türlü çileye ve meşakkate katlanmış insanlardır.
4. Nasıl bir olduğunu açıklayınız.
Sayfa 187
DEĞERLENDİRME
1- D – D – D
2- D –D – Y – D –D
3- C ŞIKKI
4. AŞK (burada yanlış olarak aşk vermiş aslında HÜSN olacaktır) mutlak, güzellik, sevilen
GÖNÜL – Kalp kalesi
Şeyh Galip – Hüsn ü Aşk


Kaynak ; :www.edebiyatetkinlikleri.com
 
Read more

11. Sınıf Dil ve Anlatım Kitabı Sayfa 193 - 208 Soruları ve Cevapları


Bu Yazı http://edebiyatfatihi.blogspot.com Sitesinden alınmıştır. Bu Tarz yazıları bu sitede bulabilirsiniz
 
11. Sınıf Dil ve Anlatım Kitabı Cevapları Mülakat Türü (sayfa 193-208)
SAYFA 193

Sevgi Özel, dil alanında birçok çalışması bulunan, aynı zamanda öykü ve romanları olan bir yazardır.
Sait Talat Helman, Türkiye’nin ilk kültür bakanıdır. Edebiyatla da ilgilenen Helman’ın on ikisi şiir kitabı olmak üzere elliye yakın eseri vardır.
3. Mülakat türünün Türk edebiyatındaki tarihsel gelişimini araştırınız.
Edebiyatımızda mülakat türünün ilk örneği Ruşen Eşref Ünaydın’ın 1918 yılında yazdığı “Diyorlar ki” adlı eseridir.
Türk edebiyatında mülakat türünde yazılmış eserlerden bazıları:
Hikmet Feridun Es – Bugün de Diyorlar ki (1932)
Mustafa Baydar – Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar (1960)
Gavsi Ozansoy – Edebiyatımızda Dünküler mi Bugünküler mi Daha Kuvvetli, Kırk Yıl Sonra Diyorlar ki (1962), Beş Kuşak Konuşuyor (1967)
Tahir Kutsi - İç Göç (1964)
Halil Aytekin – Doğuda Kıtlık Vardı (1965)
Abdi İpekçi – Liderler Diyor ki (1969)
Yaşar Kemal – Çukurova Yana Yana (1955)
Nurullah Berk – Ustalarla Konuşmalar (1971)
Fikret Otyam – Uy Babo (1962)
Necmi Onur – Mezarlarında Yaşayanlar (1963)
Yaşar Nabi Nayır – Edebiyatçılarımız Konuşuyor (1976)

1 “Mülakat” sözcüğünün size çağrıştırdıklarını açıklayınız.
2 Gazete veya dergilerde sevdiğiniz bir yazar, sporcu, müzisyen, sinema sanatçısı vb. ile ya­pılmış mülakatları okumaktan hoşlanır mısınız? Niçin?
3 İmkânınız olsa kiminle hangi konuda mülakat yapmak isterdiniz? Niçin?

SAYFA 194
1 “Mülakat” sözcüğünün size çağrıştırdıklarını açıklayınız.
2 Gazete veya dergilerde sevdiğiniz bir yazar, sporcu, müzisyen, sinema sanatçısı vb. ile ya­pılmış mülakatları okumaktan hoşlanır mısınız? Niçin?
3 İmkânınız olsa kiminle hangi konuda mülakat yapmak isterdiniz? Niçin?
Yukarıdaki soruları kendinize göre cevaplandırınız.

SAYFA 198
1.ETKİNLİK
“Türkçeyle Dolu Dolu Geçen Bir Yaşam Öyküsü: Sevgi Özel” adlı metni ve sınıfa getir­diğiniz mülakatlardan birkaçını okuyunuz. Yazılış amaçları, dil-anlatım ve şekil özellikleri­ni tartışarak bu tür metinlerin ortak özelliklerini problem çözme yöntemiyle belirlemeye ça­lışınız. Tespit ettiğiniz özellikleri sınıf tahtasına yazınız.
Mülakatların ortak özellikleri:
1. Alanında ün yapmış ya da toplum tarafından tanınmış kişilerle yapılır.
2. Mülakatın konusu, görüşme yapılacak kişinin uzmanlık alanına göre değişir.
3. Mülakatta sorulacak sorular önceden belirlenir.
4. Mülakatta sorulan sorulara verilen cevaplar olduğu gibi aktarılır. (Verilen cevaplara mülakat yazarı yorumunu katmaz.)
5. Mülakatlarda ağırlıklı olarak söyleşmeye bağlı anlatımdan yararlanılır.

2.ETKİNLİK
Metnin ilk paragrafında Sevgi Özel hakkında hangi bilgilerin verildiğini belirtiniz. Bu bil­gilerin niçin verilmiş olabileceğini tartışınız. Ulaştığınız sonuçları açıklayınız.
Metnin ilk paragrafında Sevgi Özel’in kişisel özellikleri, uzmanlık alanı ile ilgili bilgiler veriliyor. Yazarın eserlerinden söz ediliyor. Bu bilgiler mülakat esnasında Sevgi Özel'i daha iyi tanımamız, yapılan mülakatı daha iyi anlamamız için verilmiştir.
SAYFA 199
3.ETKİNLİK
Sevgi Özel’e yöneltilen soruları inceleyiniz. Bu bölümlerden hareketle Mustafa Kademoğlu’nun söyleşi öncesinde ne tür hazırlıklar yapmış olabileceğini belirtiniz. Mülakat öncesinde herhangi bir hazırlık yapılması gerekip gerekmediğini tartışınız. Ulaştığınız sonuç­ları açıklayınız.
M. Kademoğlu, mülakat öncesi soruları hazırlamış. Mülakat yapacağı kişinin vereceği cevapları göz önünde bulundurarak soruları daha geniş bir alana yaymış. Soruları düzene, sıraya koyduğu görülmektedir böylece konunun bütünlük içerisinde ilerlemesi sağlanmış.
4.ETKİNLİK
Sevgi Özel’le yapılan mülakat bir sorunu mu ortaya koymaktadır yoksa Sevgi Özel’i çe­şitli açılardan tanıtmayı mı amaçlamaktadır? Düşüncelerinizi metinden hareketle açıklayınız.
Bu mülakat var olan bir soruna uzman bir kişinin (Sevgi Özel) bakışını yansıtmak, onun önerilerine kulak vermek amacıyla yazılmış.
5.ETKİNLİK
“Türkçeyle Dolu Dolu Geçen Bir Yaşam Öyküsü: Sevgi Özel” adlı metnin göndericisi ve alıcısını belirtiniz.
Yazar: Gönderici
Okuyucu: Alıcı
6.ETKİNLİK
Mustafa Kademoğlu’nun Sevgi Özel’e yönelttiği sorularda eylemlerin hangi şahsa göre çekimlendiğini belirtiniz. Soruları dikkate alarak mülakat yapan kişinin hangi özelliklere sahip olması gerektiğini tartışınız. Ulaştığınız sonuçları açıklayınız.
Mülakattaki sorulara baktığımızda eylemlerin ikinci çoğul şahsa göre çekimlendiğini görüyoruz. M. Kademoğlu “sizli” bir hitap kullanmıştır. Bu hitap, saygı ve nezaketten ileri gelir.
Mülakat yapan kişide bulunması gereken özellikler:
Mülakata (görüşme) katılacak kişi ya da kişilerle ön görüşme yapmalı. Görüşmenin amacını ve özelliklerini belirtmeli. Mülakata katılacak kişiye, mülakat yeri ve zamanı hakkında bilgi verilmeli.
Görüşme yapan kişi, görüşmeye nazik bir ifadeyle giriş yapmalı. (Sizi buraya kadar yorduğum, değerli zamanınızı aldığım için özür dilerim. gibi)
Görüşeceği kişi ile ilgili araştırma yapmalı, bilgi toplamalı, görüşmeden önce soruları hazırlamalı
Mülakata yaptığı kişiye, sorularını açık, anlaşılır bir şekilde sormalı.
Görüşme sırasında nazik olmalı.
Mülakat yaptığı kişinin sözünü kesmemeli.
Sorulara verilen cevapları olduğu gibi aktarmalı.
Konuşması, kültürü, tavrıyla karşısındaki kişinin rahat ve ayrıntılı konuşmasına zemin hazırlamalıdır.
Giyimine dikkat etmeli, jest ve mimiklerini kontrollü kullanmalı, vurgu ve tonlamalara dikkat etmeli.
Mülakattan sonra görüştüğü kişiye teşekkür etmeli, görüşmeyi anlamlı bir cümleyle sonlandırmalı.
7.ETKİNLİK
“Türkçeyle Dolu Dolu Geçen Bir Yaşam Öyküsü: Sevgi Özel” adlı metinde Sevgi Özel’e yö­neltilen soruları dikkate alarak kültürü ve becerisiyle karşısındakini ikna edebilecek bilgi ve beceriye sahip olmanın mülakat açısından önemini açıklayınız.
Mülakat yapacak kişinin özellikleri yukarıdaki etkinlikte verildi.
8.ETKİNLİK
• Sevgi Özel’e yöneltilen soruları inceleyerek bu soruların mülakattan önce mi mülakat es­nasında mı belirlendiğini ve bu sonuca nasıl ulaştığınızı belirtiniz.
• Mülakatta iletişim anının mülakatın başarısına katkısı var mıdır? Düşüncelerinizi açık­layınız.
Mülakatta sorulacak sorular önceden hazırlanır. Fakat konunun akışına konuşmacının sözlerine bağlı olarak o yeni sorular ortaya çıkabilir.
Mülakatta iletişim anının mülakatın başarısına katkısı vardır. Mülakat yapan kişi soruları önceden hazırlayıp yöneltmekle kalmamalı, verilen cevaplara ya da mülakatın akışına göre yeni sorular da yöneltebilmeli.
9.ETKİNLİK
Sevgi Özel’le yapılan mülakatı daha önce incelediğiniz röportajlarla karşılaştırınız. Metin­ler arasındaki benzerlik ve farklılıkları belirtiniz.
Mülakat ile röportaj türlerinin farkı:
Mülakat, soru-cevap yöntemiyle yazılır. Sorular önceden belirlenir. Yazar, sorulara verilen cevapları olduğu gibi, yorum katmadan aktarır.
Röportajda yazar, araştırma yoluyla gezip görerek elde ettiği bilgileri kendi yorumlarını da katarak aktarır. Röportajda soru-cevap yöntemi kullanma zorunluluğu yoktur. Röportajda yazarın anlattıkları, bakış açısı öne çıkarken mülakatta mülakat yapılan kişinin sözleri ön plandadır.
10.ETKİNLİK
“Türkçeyle Dolu Dolu Geçen Bir Yaşam Öyküsü: Sevgi Özel” adlı metinde Sevgi Özel’in sorulara verdiği cevaplar olduğu gibi mi aktarılmış yoksa yazar, cevapları düzenlemiş midir? Bu kanıya nasıl vardığınızı açıklayınız.
Sorulara verilen cevaplar olduğu gibi aktarılmıştır.
11.ETKİNLİK
Mülakat yapılan kişinin sorulan sorulara verdiği cevapların değiştirilip değiştirilemeyece­ğini tartışınız. Ulaştığınız sonuçları açıklayınız.
Mülakatlarda görüşme yapılan kişinin sorulara verdiği cevaplar değiştirilmez. Mülakatlar nesnelliğe dayanan öğretici metinlerdendir.
ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME

A. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerlere uygun sözcükler yazınız.
Mülakatlar BİLGİ VERMEK veya TANITMAK amacıyla yapılır.
Mülakat metinlerinin yapısını SORU ve CEVAP oluşturur.
Mülakatlar KENDİ ALANLARINDA TANINMIŞ kişilerle yapılır.
B. Aşağıdaki cümlelerde yargı doğru ise yay ayraç içerisine “D”, yanlış ise “Y” yazınız.
Mülakatlarda ele alınan konu önce yüz yüze görüşülür daha sonra yazıya aktarılır ( D)
Mülakatlarda dil alıcıyı harekete geçirme işleviyle kullanılır ( D )
Açıklama: Mülakatlarda dil, ağırlıklı olarak göndergesel işleviyle kullanılır. Mülakat yapılan kişinin önerilerinin olduğu bölümlerde dilin alıcıyı harekete geçirme işlevi görülür. Sonuç olarak mülakatlarda genellikle, dilin göndergesel işlevi kullanılır. Bunun yanında dilin alıcıyı harekete geçirme işlevine de yer verilir.
Sorulacak sorular konuşmaların akışına göre mülakat sırasında belirlenmelidir ( Y )
Hedef okuyucu kitlesi dikkate alınarak sorulacak sorular belirlenmelidir ( D)
Mülakat, görüşme yapılan kişiye teşekkür edilerek bitirilmelidir ( D)
C. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları yanıtlayınız.
1. "Diyorlar ki" ve "Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal Paşa ile Mülakat" adlı eserler aşağıdakilerden hangisine aittir?
A) Falih Rıfkı Atay B) Mustafa Baydar C) Ruşen Eşref Ünaydın
D) Yusuf Ziya Ortaç E) Salih Bozok
Cevap: C
2. 1960’lı yıllarda gazetecilik yapmış olanların röportaj ve söyleşinin farklı olduğuna dair çok net tanımları var. Son dönemde yazılı medyada yer alan söyleşilere röportaj denmesi bir problem. Ben hiçbir zaman “Söyleşiye neden röportaj diyorsunuz?” diye insanları suçlamıyorum. Ama şöyle bir gerçek var, röportaj geleneği bitti. Bir kişiyle konuşmadan da röportaj yazılır. Bir olayı beş duyuya hitap edecek şekilde güçlü bir dil kullanarak anlatmak, bir insanın portresini tüm yönleriyle okuyucuya aktarmak, gazetecilikle edebiyat arasında bir dal. Bu anlamdaki röportajın öldüğünü düşünüyorum.
Bu paragraftan hareketle röportaj türüyle ilgili aşağıda verilen yargılardan hangisine ulaşıla­maz?
A) Günümüzde mülakat türü için röportaj sözcüğünün kullanıldığı
B) Röportaj türünün günümüzde pek örneğinin kalmadığı
C) Röportajda edebî bir dil kullanıldığı
D) Röportajda yüz yüze görüşmenin şart olmadığı
E) İletişim alanındaki gelişmelerin röportaj türünü öldürdüğü
Cevap: A
3. Aşağıdakilerden hangisi röportaj ve mülakat türünün ortak özelliklerinden değildir?
A) Genellikle bir sorunu ortaya koymak amacıyla yapılmaları
B) Sözlü anlatım türleri arasında yer almaları
C) Dilin göndergesel işleviyle kullanılması
D) Genellikle gazete ve dergilerde yayınlanmak amacıyla yazılmaları
E) Konuşmaların olduğu gibi yazıya aktarılması
Cevap: E
D. Aşağıdaki soruları cevaplayınız.
1. Mülakatların gazete ve dergilerde daha çok yayımlanmasının nedenleri nelerdir?
2. Mülakatlarda sorulara verilen cevaplar yorumlanarak yazıya aktarılabilir mi? Niçin?
Sayfa 199’daki 11. etkinliğe bakınız.
Read more