Stephen Hawking Kimdir? Kısaca Hayatı


STEPHEN HAWKING’İN YAŞAMI VE SON ÇALIŞMALARI
45 kilodan daha ağır çekmeyen tam olarak felçli,konuşamayan ve başı öne düşerse kaldıramayan bu adam “Einstein’in mirasçısı”,” yirminci yüzyıl sonlarının en büyük dahisi”,” yaşayan en mükemmel zihin” hatta bir gazeteci tarafından “Evren Uzmanı” olarak tanımlanmıştır.Hawking kozmolojide temel hamleler yapmış ve belki yaşayan başka herhangi bir kişiden daha çok,içinde yaşadığımız Evren anlayışımızı ilerletmiştir.Eğer bu yeterli değilse düzinelerce bilimsel ödül kazanmıştır.Hawking,Kraliçe Elizabeth 2 tarafından CBE- Commander of British Empire- ve daha sonra Companion Of Honour (Onur Arkadaşı) yapılmıştır.Bu güne kadar dünya çapında on milyondan fazla satılmış olan Zamanın Kısa Tarihi adlı popüler bir bilim kitabı yazmıştır.
8 Ocak 1942’nin hem tarihin en büyük entelektüel kişiliklerinden biri olan İtalyan bilim adamı Galile’nin ölümünün üç yüzüncü yıldönümü,hem de savaş ve küresel mücadelenin parçaladığı bu dünyaya Stephen William Hawking’in gözlerini açtığı gün olması belki de şanslı tuhaflıklardan biriydi. Fakat,Hawking’in kendisinin işaret ettiği gibi,o gün iki bin civarında başka bebek doğmuştu ve bu nedenle bu durum hiçte o kadar şaşırtıcı bir raslantı değildi.
Stephen’ın annesi Isobel ve babası Frank Londra’nın bir kuzey banliyösü olan Highgate’de yaşıyorlardı fakat doğum için Oxford’a taşınılması gerektiğine karar vermişlerdi. Hem Frank hem de Isobel Hawking daha önce,öğreciyken,Oxford’da bulunmuşlardı.Her ikiside orta sınıf ailelerden geliyorlardı. Frank Hawking’in büyükbabası oldukça başarılı bir Yorkshire çiftçisiydi fakat Birinci Dünya Savaşı’nı izleyen büyük tarımsal buhran sırasında servetini yitirmişti.Isobel,Glosgowlu bir doktorun kızıydı. Frank tıp eğitimi aldı ve tropik hastalıklar uzmanı oldu.Isobel ise Oxford’dan mezun olduktan sonra vergi müfettişliği dahil olmak üzere pek çok sevmediği işte çalıştı. Stephen iki aylıkken annesi onu geriye, Londra’ya,savaş saldırılarının içine götürdü. Stephen iki yaşındayken komşularının evine bir roket isabet edince kendi evleri de hasar gördü. Neyseki o zaman Hawkingler evde degildi.

On yaşına geldiğinde,Stephen Westminister okulu burs sınavına girdi. Babası tıbbi araştırmalarda başarılıydı ama bir bilim adamının geliri Westminister’daki okul ücretlerini karşılamaya yetmezdi. Bu yüzden bursla ödenecekti. Sınav günü geldi ve ne yazıkki Stephen hastalandı ve tabi ki giriş sınavına giremedi. Sonuç olarak İngiltere’nin en iyi okullarından birinde okuyamadı. Hayal kırıklığına uğramış olan Dr.Hawking oğlunu yerel özel okul St Albans School’a yazdırdı. Her adayın giriş sınavına girmesi gerekiyordu ve Stephen bu sınavı kolayca geçti. Okulda ise sınıfın eğlendiği,kızdırdığı ve ara sıra zorbalık ettiği,bazılarının gizlice saygı duyduğu,çoğunun uzak durduğu bir öğrenciydi.Stephen,ilgi alanları aynı olan küçük bir grubun üyesiydi.Hepsi birlikte 3A sınıfının en parlaklarının çekirdeğini oluşturuyorlardı.Bu grup birbirlerinin evinde toplanıp radyoda yalnızca klasik müzik dinleyip ertesi günkü fizik ödevlerini yaparlardı. Bir başka hobileri de kart oyunları icat edip oynamaktı. Kartları arkadaşları yaparken ortaya çıkmakta olan embiryonik bilim adamı ve mantıkçı Hawking kuralları geliştirirdi. Stephen ve arkadaşları kart oyunlarından çabuk bıktılar ve maket uçak ve elektronik aletler yaptılar. Hawking hiçbir zaman ellerini kullanmada beynini kullanmada olduğu kadar iyi değildi.

Ondört yaşına gelene kadar matematikle ilgili bir meslek istediğini biliyordu. Matematik ödevlerine çok az zaman harcayıp tam notlar alıyordu. “Ortalama” parlak çocuk şaşılacak bir yetenek sergilemeye başlıyordu. Stephen üniversite eğitimine hazırlık olarak matematik, fizik ve ileri matematik almak istiyordu. Ancak babası tıp eğitimi alıp kendisini izlemesini istiyordu. Bunun için Stephen’ın A düzeyi kimya alması gerekiyordu. Pek çok tartışmadan sonra Stephen A düzeyi matematik,fizik ve kimya almayı kabul etti. Herkes farklı farklı dersler seçtiği için grupları dağıldı ve Hawking’le birlikte olanlara yenileri katıldı. 1958 yılında gruba yeni katılanlarla birlikte LUCE -Logical Uniselector Computing Engine- adında bir bilgisayar yaptılar. Çalışmasında hiç bir sorun yoktu. Sadece bir çok lehimleme hatası vardı.
Kozmoloji
Kozmoloji genel olarak Evren’in başlangıcının, evriminin ve kaderinin incelenmesidir. Klasik fizik, 17. yüzyılda Dünya’yı araştırmanın bilimsel yönteminin temellerini koyan Isaac Newton’un fiziğidir. Newton fiziği 19. yüzyıl sonuna, ilki Einstein’in genel görecelik kuramı ve ikincisi kuantum teorisiyle ateşlenen iki devrim tarafından devrildiği zamana kadar egemenliğini sürdürdü. Bunların ilki kütlesel çekimin nasıl çalıştığı konusunda sahip olduğumuz en iyi teoridir; ikincisi maddi dünyada başka her şeyin nasıl çalıştığını açıklar. Bu iki konu, modern 20. yüzyıl biliminin ikiz sütunlarını oluştururlar.
Stephen Hawking’in yirmibeşinci yaş günü nü kutladığı 1967 yılı bizi pulsarların (radyo dalgaları veren gök cisimleri) keşfine götürür. Bu nesneler büyük patlamalarda (süpernovalar) yaşamlarını bitirmiş,kütleli yıldızların çöken çekirdekleri, nötron yıldızları olarak bilinirler. Hawking’in kuantum teorisiyle görecelik arasındaki ilk başarılı evliliği gerçekleştirmesini sağlayan şey de kara delikleri incelemesi oldu. Yaşıtlarının hepsi gibi Hawking de bir bilim adamı olarak Newton’un klasik fikirleri ve görecelik kuramı ve kuantum fiziğinin orijinal şekilleri temelinde yetiştirilmişti. Klasik kozmoloji; pulsarların keşfiyle harekete geçirilien devrimden önce bilinenleri gösterir.

Üniversiteye Giriş

1959 yılı bir patlamayla başladı. 2 Ocak’ta otuz iki yaşındaki Fidel Castro Küba’da iktidara geldi; bir ay sonra, Buddy Holly bir uçak kazasında öldü ve Indra Gandhi Hindistan’ın iktidardaki Kongre Partisi’nin lideri oldu. Baharda iki maymun uzaydaki ilk primatlar olmuştu ve yazar Raymond Chandler yetmiş yaşında ölmüştü. Bu arada Hertfordshire’da küçük bir şehirde on yedi yaşında Stephen Hawking adlı bir öğrenci, ailesinin dağınık Edward tipi evindeki büyük, karışık odasında Oxford giriş sınavlarına hazırlanmaktaydı.

Oxford’a giriş hiç de kolay değildi. Başlangıçtan beri düşünülen şey onun üniversitenin sunduğu en yüksek ödül olan bir burs almasıydı. Burs bazı ayrıcalıklar sunuyordu ama daha önemlisi öğrencinin Oxford’daki eğitim masraflarının bir kısmı üniversite tarafından ödeniyordu.

Üniversitede seçeceği eğitim dalı konusunda baba oğul sonu gelmeyen bir tartışmaya girmişlerdi. Stephen o zamanlar Doğal Bilimler olarak adlandırılan matematik ve fizik eğitimi almak istediği konusunda ısrar etti. Babası ikna olmuyordu, ona göre öğretmenlik dışında matematikte iş yoktu. Stephen ne istediğini biliyordu ve tartışmayı kazandı.

Giriş sınavı oldukça zordu. Sınav iki güne yayılmıştı. Herkes herbirinin iki buçuk saat süresi olan beş ayrı konuda sınava girmeleri gerekiyordu. İki fizik, iki matematik testi ve bunlardan sonra genel kültür testi vardı. Oniki buçuk saatlik teori ve bir fizik uygulama sınavının ardından mülakatlara sıra geldi. İlk olarak adayların başkan, dekan ve konunun öğretmenleri tarafından sözlü sınava tabi tutuldukları genel görüşmeler yapıldı. Bunlar Senior Common Room’da yapıldı. Aday öğrenciler kuvvetli alkışlarla karşılanarak tek tek içeri alınıyorlar ve bir dizi aptalca soruya zeki yanıtlar vermeleri bekleniyordu. Bunun amacı adayın hakkında biraz daha fazla bilgi edinmekti. Hawking her iki fizik sınavından doksan beş civarında ve diğerlerinden ise biraz daha az not almış olabileceğini aklından bile geçirmiyordu. Ve sonunda Universite College ona birinci sınıf burs sunuyordu. Ertesi Ekim ayında Oxford Üniversitesi’ne kaydolmaya çağrılmıştı.

Hawking’in Oxford’daki ilk yılı onun için her yönden oldukça kötü geçti. St Albans’daki okul arkadaşlarından çok azı Oxford’a girmiş, yakın arkadaşlarından hiçbiri girememişti. Dersler cok sıkıcıydı. Öğretmenlerin verdiği fizik ve matematik sorularını çözmekte çok az zorlanıyordu. Bu özgürlüğün tepesinde sınav yapısı çok gevşekti ve eğer Hawking ayarındaysanız istismara çok açıktı. Not, yalnızca öğrencinin finallerdeki performansı üzerine veriliyordu. Akademik şeylere karşı gevşek tavrına rağmen öğretmeni Dr. Berman ile sağlıklı ilişkiler kurmayı başarmıştı. Ara sıra Berman’ın evine çay içmeye giderdi. Hawking genellikle çay saatinden önce gidiyor ve ondan okuması için güzel bir kitap tavsiye etmesini istiyordu.

Burslu bir öğrenci olarak ikinci yılın sonunda kendi döneminde tüm diğer fizikçilerin de katıldığı Üniversite Fizik Ödülü için yarışması gerekiyordu ve Hawking az bir çabayla büyük ödülü kazandı.

Oxford’da finaller çok farklıydı. Üç yıllık çalışmanın son noktasıydı. Sonuç ya hep ya hiçti. Hawking kendince bir plan yaptı. Adayların kağıtlarındaki sorular arasında geniş bir tercih şansı vardı. O da yalnızca teorik fizik sorularını yanıtlayacak, ayrıntılı bilgi isteyenleri gözardı edecekti. Fakat işleri karıştıran bir sorun vardı. Hawking, dönemin en ünlü astronomu Fred Hoyle’nin öğrencisi olarak Cambridge’de doktora yapmak için başvurmuştu. Ama Cambridge’e kabul edilmek için Oxford’u birincilikle bitirmek gerekiyordu. Finallerden önceki gece Hawking panikledi. Tüm gece yatakta dönüp durdu ve çok az uyudu. Ve sabah kurallara göre giyinip okula gitti. Hawking masasının üzerine kağıt konurken biraz kendine geldi ve sınav öncesi yaptığı planı düşündüğü şekilde uyguladı. Sonuçlar ilan edildi. Hawking, birinci ile ikinci onur derecesi arasındaki sınırdaydı. Geleceğinin kararlaştırılması için sınavı yapanlarla kişisel bir mülakata girmesi gerkiyordu. Sözlü sınavındaki hocaları en azından kendilerinden daha zeki birisiyle karşı karşıya olduklarının farkındaydılar. Sınav başkanı ondan gelecekle ilgili planlarını anlatmasını istedi. O “Eğer bana birinci onur derecesi verirseniz Cambridge’e gideceğim, eğer ikinci onur derecesi olursa Oxford’da kalacağım. Bu nedenle bana birinci onur derecesi vereceğinizi umarım.” dedi.

Verdiler.

Doktora Ve Doktorlar

Yurtdışından henüz dönmüş olan üniversite mezunu, onur dereceli öğrenci Stephen Hawking, Cambridge’e Ekim 1962’de girdi. Cambridge’geçişi öncesindeki günlerde dıştaki dünya kendini parçalamaya hazır görünürken, Hawking adım adım bir kişisel kriz duyumsamaya başlıyordu. Oxford’daki günlerinin sonuna doğru ayakkabı bağlarını bağlamakta biraz güçlük çekmeye başlamıştı. Sürekli eşyalara çarpıyordu ve zaman zaman bacaklarının altından koptuğunu hissediyordu. Ağzına bir damla içki koymamışken ara sıra konuşmasında sarhoş gibi heceleri karıştırdığını, telafuzunun bozulduğunu fark etti. Bir sorun olduğunu kabul etmeyerek kimseye bir şey söylemedi.

Cambridge’e ulaştığında bir başka sorun çıktı. Üniversitede doktora yapmak için başvurduğunda iki açık araştırma alanı vardı: elementer parçacıklar, çok küçüğün incelenmesi ve kozmoloji,çok büyüğün incelenmesi. Ancak bir pürüz vardı. Alanında en ünlü bilim adamı olarak dünya çapında tanınan Fred Hoyle’le birlikte çalışmak istiyordu. Fakat Hoyle yerine adını hiç duymamış olduğu Dennis Sciama’nın sorumluluğuna verildi. Zamanla Sciama’nın daha iyi bir denetmen olacağını anlamaya başladı çünkü Hoyle çok uzun sürelerle yurtdışında oluyordu ve danışmanlık için çok az zaman bulabiliyordu. Kısa sürede Dr. Sciama’nın çok iyi bir bilim adamı ve müthiş yardımcı bir denetmen olduğunu, konuşmak için onu her zaman bulabileceğini keşfetti.

Yapacağı araştırmanın konusunun doktora eğitiminin ağırlığına denk düşmesi gerekiyordu. Ama o seviyede görecelik araştırmaları oldukça yeni ve alışılmamış olduğu için konu bulmakta zorlanıyordu. Sciama o zamanlar Hawking’in yolunu kaybetmek ve her şeyi yitirmek üzere olduğuna inanıyordu. Bu durum doktoranın ilk yılı boyunca sürüp gitti. Her şey ancak Hawking’in kendi vücudunun içinde açığa çıkmakta olan değişikliklerin başlattığı bir karmaşık olaylar dizisi çözülmeye başlayacaktı. 1962 sonunda Stephen Noel tatili için St Albans’a döndü. Kafasında bir şeylerin ters gittiğini biliyor olmalıydı. Yaşamakta olduğu tuhaf sakarlıklar sıklaşmıştı ama Cambridge’de kimse bunun farkına varmamıştı. Fakat ailesinin yanına geldiğinde, aylardır uzakta yaşadığı için, onlar bir aksaklık olduğunu hemen farkettiler. Onu bir aile hekimine götürdüler, o da bir uzmana yolladı. Yılbaşı akşamı 14 Hillside Road’da bir parti verdiler. Stephen’in önceden çok az tanıdığı Jane Wilde isimli bir genç bayan da partiye davet edilmişti. Akşam arkadaşları tarafından Stephen Jane’e resmen tanıştırıldı. Jane de St Albans’da yaşıyor ve şehirdeki liseye gidiyordu. 1962’nin son saatleri ağır ağır gidip 1963 başlarken , ikisi konuşmaya ve birbirlerini tanımaya başladılar. Jane gelecek sonbahar modern diller eğitimine başlamak üzere Westfield College’de okumaya hak kazanmıştı. Jane, yirmibir yaşındaki Cambridge doktora öğrencisini büyüleyici bulmuştu ve hemen onun cazibesine kapılmıştı. O akşamdan sonra arkadaşlıkları gelişti

Tatil bitmişti, okula geri dönmesi gerekiyordu. Ama ondan önce bir dizi testten geçmek üzere hastaneye götürüldü. Doktorlar ona okuluna,kozmolojik araştırmasının başına dönmesini tavsiye ettiler. İş iyi gitmiyordu ve şimdi yaklaşan ölüm olasılığı her düşüncesine, her hareketine yansıyordu. Kısa bir süre sonra teşhis kondu: ALS (Amyotrophik Lateral Sclerosis). Çok ender görülen ve tedavisi olmayan bir hastalıktı. İngiltere’de buna motor nöron hastalığı deniyordu.

ALS, omurilik sinirlerini ve beynin istemli hareket fonksiyonları üreten bazı kısımları etkiler. Bir süre sonra adım adım hücreler bozulur ve vücutta kaslar dumura uğrarken felce neden olurlar. Bunun dışında beyin etkilenmez ve düşünce, bellek gibi daha yüksek fonksiyonlar dokunulmamış kalır. Kısaca beden adımadım çürürken hastanın zihni dokunulmamış kalır. Görülen belirti derece derece hareket kaybıdır. Belirtiler acısızdır, fakat hastalığın son aşamasında kronik depresyonu hafifletmek için hastalara sık sık morfin verilir.

Durumun hayret verici ironilerinden biri Stephen Hawking’in gereksinim duyduğu tek gerçek aracın zihni olduğu, çok az işten biri olan teorik fizik üzerine çalışıyor olmasıydı. Eğer deneysel fizikçi olsaydı kariyeri ona erecekti. Doktorlar onun iki yıl yaşayacağını düşünüyorlardı. Durumu öğrenince Hawking depresyona girdi. Jane, hastaneden ayrılışından kısa bir süre sonra Stephen ile görüştü ve onu kafası karışmış, yaşama arzusunu kaybetmiş gördü.
Jane’nin sahneye çıkışının Hawking’in yaşamında çok önemli bir dönüm noktası olduğuna pek kuşku yoktur. İkisi birbirini daha fazla tanımaya başladı ve aralarında güçlü bir ilişki gelişti. Bu arada doktora çalışmaları can sıkıcı bir yavaşlıkla ilerliyordu.
Stephen, Sciama ile çalışan tek öğrenci değildi. Sciama 1961 yılında bu göreve geldiğinde bir Güney Afrikalı olan George Ellis, denetmenin ilk öğrencisi olmuştu. Brandon Carter ve Martin Rees de onu izledi. Birlikte aynı saha içinde biraz farklı alanlarda çalışan küçük bir relativist ve kozmolog grubu oluşturdular. Birlikte çalışmalarının yanı sıra iyi arkadaş oldular. Jane hafta sonları Cambridge’e geldiğinde, tüm grup sık sık birlikte dışarıya yemeğe veya nehir kıyısında kayıkların kayıp gidişini seyrederek piknik yapmaya gidiyordu.
1960’lı yılların başlarında Fizik Departmanı başkanı George Batchelor, üniversiteyi Silver Street’deki Old University Press Building olarak bilinen yerde ayrı bir matematik ve teorik fizik bölümü kurulması konusunda ikna etmeyi başardı. Bu bölüm DAMTP (Department of Applied Mathematics and Theoretical Physics- Uygulamalı Matematik ve Teorik Fizik Bölümü)olarak bilinir oldu.

Cambridge’deki sistem kolejlerden birine kayıtlı olan lisans ve lisans üstü öğrencilerin diğerleriyle birlikte üniversite binalarında çalıştıkları bir sistemdir. Öğrenciler ofisleri paylaşırlardı ve kapıları hemen hemen her zaman herkese açıktı. Hiçbir zaman gizli çalışma ve fikirlerini kendine saklama diye bir şey olmazdı. Bu serbest iletişim atmosferinde Hawking doktora öğrencisi olarak ilk yıllarında ilk önemli projesine girişti. Cambridge’deki tartışmalar ve büyük değişimler sırasında Hoyle Evren’in değişmez durumlu kuramıyla çok ilgileniyordu. Hoyle bu fikri Londra King’s College’de Herman Bondi ve astronom Thomas Gold ile birlikte geliştirmişti, fakat o zamanlar bu basitçe iki yarışan teoriden bilimsel olarak daha gelişmiş olanıydı. O bir zamanlar bir doğum günü pastasından fırlayan bir eğlence kızı olarak tanımlamış olduğu Evren’in aniden yaratılışı şeklindeki alternatif teoriyi reddediyordu –bu basitçe ağır başlı veya ince düşünülmüş bir şey değildi. Daha sonra çok eğleneceği şekilde, fikri alaya almak üzere amaçlı olarak uydurulmuş bir ifade olan ve kendi değişmez durum teorisini savunmakta olduğu bir radyo programında geçen ”Büyük Patlama” teriminin yaratıcısı oldu.

Cambridge’deki ilk iki yılı sırasında ALS hastalığının etkileri hızla kötüleşti. Yürümede muazzam zorluk çekmeye başladı ve yalnızca birkaç adım atmak için bir baston kullanmaya zorlandı. Arkadaşları ellerinden geldiği kadar ona yardım ettiler, fakat o çoğu zaman herhangi bir yardımcı istemedi. Konuşması da ciddi olarak hastalığın etkisinde kalmaya başlamıştı. Yalnızca telafuz bozukluğu olmuyor, konuşması hızla anlaşılmaz oluyor ve en yakın arkadaşları bile onun ne söylediğini anlamakta güçlük çekiyorlardı. Ama hiçbir şey onu yavaşlatmadı, aslında o şimdi büyük adımlar atmaya başlamıştı. İşi daha hızlı ve tüm mesleğinde hiçbir zaman olmadığı kadar olumlu şekilde ilerliyordu. Bu onun hastalığına karşı tavrını göstermekteydi. Çılgınca görünse de ALS basitçe onun için o kadar önemli değildi. Hastalık onun varlığının özüne, zihnine dokunmadı, böylece işini etkilemedi. ALS ile uyuşmuş ve Jane Wilde’ın şahsında tamamen kişisel bir düzeyde yaşamını paylaşabileceği birini bulmuş olan Hawking verimli olmaya başladı. Çift nişanlandı ve haftasonu ziyaretlerinin sıklığı arttı. Hawking için Jane ile nişanlanması muhtemelen başına gelen en önemli şeydi. Bu onun yaşamını değiştirdi, ona uğrunda yaşayacağı bir şey verdi ve onu yaşamaya kararlı kıldı.

Evliliği Ve Öğretim Üyeliği

60’lı yılların ortaları Stephen Hawking’in yaşamında en önemli dönemlerden biri oldu. Jane ile nişanlanmış olan Hawking, evleneceklerse çabucak bir iş bulması gerektiğini kavradı. Doktorasını tamamladıktan sonra herhangi bir akademisyenin kariyerindeki bir sonraki adım genellikle araştırmaya devam etmek için üniversite öğretim üyeliği bulmaktır. Bu yüzden tezini yazma sıkıntıları içindeyken ve gelecek yaza planlanan bir evlilik varken Hawking, boş öğretim üyeliği aramak zorundaydı. Neyse ki çok fazla uzakta aramak zorunda kalmadı. Üniversitede başka bir kolej olan Caius’da bir teorik fizik öğretmenliği için yer olduğunu duydu. Hastalığının bu aşamasında yazamıyordu ve gelecek haftasonu Cambridge’e ziyareti sırasında Jane’den başvurusunu daktilo etmesini isteyecekti. Fakat nişanlısı trenden indiğinde onu kolu dirseğine kadar alçıda olarak selamladı. Ane’nin sol kolu kırılmıştı ve o sağ kolunu kullanıyordu.Hawking bilgileri dikte etti ve Jane başvuruyu elle yazdı. Cambridge’de onu kendileri için daktilo edecek bir arkadaş buldular. Başvurunun bir gerekliliği olarak, iki referans vermesi gerekiyordu. Dennis Sciama ilk referanstı. Herman Bondi de ikinci referansdı. Caius’daki Kolej Konseyi yeni öğretim üyelerini seçmek üzere her yıl Lent (büyük perhiz) dönemi sırasında toplanırlardı. Konsey Hawking’i rakiplerine tercih etti ve Caius’da öğretmenliğe alındı. Hawking kariyeri açısından o ve Jane geleceğe şimdi bir derece daha güvenle bakabilirlerdi.
Öğretim üyelerinin araştırmalarına devam etmeleri şeklindeki temel koşulun dışında çok az görevleri vardır. Onlardan öğrencilere denetmenlik yapmaları istenir fakat bunun düzeyi farklıdır. Cambridge’deki pek çok şey gibi öğretim üyesinin rolü Sir Isaac Newton’un zamanından beri çok az değişmiştir. Öğretim üyeliği büyük bir onurdur ve akademisyenlerin araştırmalarına devam etmeleri için bir araç sayılır.
Çift Temmuz 1965’de Hawking’in lisans üstü kolejinin kilisesi Trinity Hall’de evlendi. Bu bir tipik “akademik” evlenme değildi ama bir sosyete olayı da değildi. Her iki tarafın aileleri sıradan insanlardı. Düğün fotoğrafları için damadın bir değneğe dayanmak zorunda olmasının dışında düğün günü çift başka herhangi bir çifte çok benzer görünüyordu. Siyah beyaz fotoğraflarda Hawking koyu renk bir takım elbise giymiş ve ince, düzgün şekilde bağlanmış kravat takmıştı, koyu çerçeveli gözlükleri ve ince yüzü ona baykuş görünümü vermiştir. Jane, ellerinde bir çiçek buketi tutarak onun yanında duruyordu. Duvağı arkaya çevrilmişti ve günün modasına uygun kısa düğün elbisesinin boyun çizgisinin üzerinde omzuna dökülen dalgalı uzun saçları görülüyordu. Kuşkusuz her ikiside, o gün tüm diğerlerinin bildiği gibi, Stephen’in kısa bir süre içinde ölebileceğini biliyorlardı. Aslında tıbbi kestirimlere göre o ödünç alınmış bir zamanı yaşıyordu.

Yeni evliler Sulfolk’da bir hafta balayı yapabildiler. Hemen ardından işe geri döndüler, çünkü çift Stephen’ın New York’un kuzeyinde Cornell Üniversitesi’nde genel görecelik konulu bir yaz okuluna katımak zorundaydılar. Fakat döner dönmez karşılarına bir dizi sorun çıktı. Hawkingler nerede yaşayacaklardı? Jane hâlâ Londra Westfield College’de son sınıfta bir öğrenciydi. Stephen bisiklete binemediği ve kısa mesafeleri ancak bir çift baston yardımıyla yürüyebildiğiiçin kuşkusuz Hawkinglerin , merkezi Cambridge’de, Silver Street’de DAMTP’a yakın yaşaması zorunluydu. Birçok yer soruşturduktan sonra Little St Mary ‘s Lane denen eski evlerin bulunduğu küçük bir caddede bir evin boşaldığını öğrendiler. DAMTP’den yaklaşık yüz metreden uzaktı ve ev onlar için uygundu. Orada kaldıkları süre içinnde aynı caddede başka bir evin boşaldığını duydular. İlk evin üç aylık sözleşmesi sona erince taşındılar ve orada yıllarca kaldılar. Hawkingler her zaman çoşkulu ev sahipleri oldular. Küçük ev hafta sonlarında sık sık akşam veye öğle yemeği için gelenlerle doluyordu.
Bu arada Hawking’in kara delikler üzerindeki çalışması iyi ilerliyordu. Aralık 1965’de Hawking Miami’deki bir görecelik toplantısına davet edilmişti. Miami toplantısına kadar Hawking’in konuşması ciddi şekilde kötüleşmişti ve dinleyicilerin kendisini anlamakta zorluk çekeceklerini biliyordu. Eski arkadaşlarından biri University of Texas’da bir yıl geçiriyordu ve o da Miami’deki toplantıya katılacaktı. Hawking onunla görüştü ve konuşmayı Hawking adına George Ellis yapacaktı. Büyük bir başarı kazandı ve diplomasının mürekkebi daha kurumamışken tekiller üzerine çalışması dünyanın her tarafından gelen bilim adamları tarafından coşkuyla karşılandı.

Evliliklerinin ilk yılı sırasında Jane, eğitimine devam etmeyi başardı ve 1966 yazında mezun oldu. Bu sürede Stephen’in doktora tezini daktilo etti. Jane, nihayet, 1966 yazında hafta boyunca kocasıyla birlikte Little Mary’s Lane’deki evlerinde kalmaya başladı. Bu arada Stephen kötüleşmeye başlamıştı. Dolaşabilmek için bastonlar yerine koltuk değnekleri kullanmaya başlamıştı. Evlerindeki merdivenleri yardımsız çok zor çıkıyordu ve yardım edilmesine şiddetle karşı çıkıyordu. Kendisini kozmozun yapısı ve kökeniyle tamamen meşgul tutarak ve kendi deyişiyle “Evren Oyunu” oynayarak, sağlık durumu hakkında düşünmeye zaman ve enerji harcamasına izin vermiyordu. Artan kas körelmesine karşın, yakın arkadaşları için o hâlâ aynı Stephen’dı ve onun kişiliğinin sıcaklığını hissediyorlardı. Ve artık Jane ve Stephen tam bir aile olmuşlardı; ilk çocukları Robert 1967’de doğdu. Şimdi tüm olumsuzluklara karşın o bir babaydı ve 1970’de de ikinci çocukları olan Lucy doğacaktı.

Atılım Yılları

1960’lar Hawking’in fiziksel durumuna taviz vermeye zorlanmasıyla sona erdi. Jane’in yoğun ikna çabalarıyla koltuk değneklerinden bir tekerlekli sandalyeye geçmeye karar verdi. Ancak Hawking bunun kendisini yıkmasına izin vermedi.

Yurt dışındaki geziler ve kara delikler üzerindeki çalışmaları arasında Hawking, George Ellis’le “The Large Scale Structure of Spacetime” olarak isimlendirilecek bir kitap üzerinde çalışıyorlardı. Her ikiside diğer projelerle ve ev değişiklikleriyle meşgul oldukları için müsvedde üzerindeki çalışma çok yavaş ilerledi.kitabın yazılımı altı yıl aldı. Aralarında konuları paylaştılar. Tüm daktilo etme işlemini Ellis yaptı. Hawking artık yazamaz durumda olduğundan kendi malzemesini Ellis’e dikte etti. Ellis Hawking’in konuşmasını anlayan en yakın arkadaşlarından biriydi. The Large Scale Structure of Spacetime çok uzun zaman almış olduğu için bazı alanlarda Ellis’i aştı. Özellikle Hawking’in kara delikler üzerindeki çalışmasının metni düzeltebileceklerinden daha hızlı gelişmişti. Kitap yalnızca kozmolojinin klasik teorilerini ele alıyordu. Kitap 1973 yılında yayınlandı. Kitap akademik çevreleri oldukça hareketlendirdi ve serinin genel prestijine büyük katkıda bulundu.
1978 yılında Hawking’e fizikteki en saygın ödül olan ve Lewis and Rose Strauss Memorial Fund tarafından verilen “Albert Einstein Ödülü” verildi. Bu ödül prestij açısından Nobel ödülüne eşdeğer sayılmaktadır. Hawking meslektaşlarının saygısını kazanıyor ve halk içinde gittikçe daha fazla “yeni Einstein” olarak beğeni topluyordu.
Stephen Hawking
Hastalık ani atlamalar yaparak ve daha sonra bir düzlükte kestirilemeyen bir süre kalarak gelişir. Bir kere daha kötü gelişme olacağı ve bunun yolun sonu olacağı hissi yaygındır. Ama insanlar Hawking’in 20 yıldan uzun bir süredir gidici olduğunu yazıyorlardı. Ve şimdi onların yanıldıklarını kanıtlamıştı. O her günü geldiği gibi alır ve ondan elinden geldiğince yararlanırdı.
Stephen Hawking kimdir o zaman? O hesaba katılması gereken bir güçtür. Onun kişiliği müthiştir. O acımasız olabilir, yaşamla sert bir pazarlık sürdürüyor ve ona başı yukarda yaklaşıyor. Birçok insan onu can sıkıcı bulur ama diğer taraftan mizah dygusu ile ünlüdür. Pek çok yakın arkadaşı ve hayranı vardır. Kendisinin seven ve şefkatli bir baba olduğunu kanıtlamıştır. Makinalara, hareket etmesini, konuşmasını ve soluk almasını sağlayan bir dizi soğuk cihaza o kadar yakından bağlı olan bir adamın iç düşlerini bilmek imkasızdır. Yüzü pek çok kişinin yüzünden daha anlamlıdır. Çünkü kısa ve öz dil armağanı dışında bu hemen hemen onun zihnine tek penceremizdir.

Kaynaklar
Dünya’yı Değiştiren Beş Denklem, Michael Guillen, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları Galileo’nun Buyruğu, Edmund Blair Bolles, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları Stephen Hawking –Kuramı ve Son Çalışmaları, Michael White-John Gribbin, Sarmal Yayınevi
.
Read more

9.Sınıf Edebiyat - Manzume ve Şiir Etkinlikleri

Manzume ve Şiir
HAZIRLIK
1. Yukarıdaki fotoğraflarda neler görüyorsunuz? Anlatınız.
1.
2. Sınıfınıza getirdiğiniz manzume ve şiiri arkadaşlarınıza okuyunuz. Okuduğunuz metinlerin birbirinden ne yönlerden farklı olduğunu belirleyiniz.
2. Manzumede olay örgüsü vardır. Olay örgüsü, yer, zaman, mekandan oluşur. Şiirde olay örgüsü yoktur. Manzume düz yazı çevrilebilir ama şiir çevrilemez.
3. Aşağıdaki metinleri okuyunuz. Hangi metinde hikâyeye benzeyen bir anlatım vardır? Belirtiniz.
3. Evim şiirinin hikayeye benzeyen tarafları vardır.
EVİM
Dedemden yadigâr olan bu evi
Kışın fırtınası, yazın alevi
Daha ben doğmadan ihtiyarlatmış.
Fikrim bir hülyaya bazen dalar da
Düşünür, derim ki: “Bu odalarda
Kim bilir kaç kişi oturmuş, yatmış.”
Şimdi bir ben varım, bir de annem var,
Benim ömrüm onun, onunki benim.
Zaten ondan başka dünyada nem var?
Senelerden beri, akşam oldu mu,
Donuk gözleriyle ıssız yolumu
Ondan başka yok ki bir bekleyenim.
Yusuf Ziya ORTAÇ
DÖRTLEME
Gurur
Sevdiceğim, gerçeğimsin, yoğumsun, varımsın,
Hırçın denizimsin, köpüklü dalgalarımsın.
Bir esrik rüzgâr esiyor göz bebeklerinde
Dört mevsim boyuncasın, tekmil ilkbaharımsın.
Fevzi HALICI
İNCELEME
1. metin
NERGİS İLE YANKI
2. metin
DOĞUNUN SEVDALARI
1.Sınıfınızda iki gruba ayrılınız. Okuduğunuz birinci ve ikinci metni aşağıdaki yönergelere göre inceleyiniz. İnceleme sonucunda grup görüşlerini sözcünüz aracılığıyla tahtaya yazınız.
a. Metinlerin hangisinde anlatılanlar düz yazı olarak anlatılabilir? Neden?
a. NERGİS İLE YANKI çevrilebilir. Olay örgüsü var ve çevrildiğinde anlam bozulmaz.
b. Metinlerde ahenk unsurlarında olan akrostiş, aliterasyon, asonans, kafiye, iç kafiye kullanılmış mıdır? Belirtiniz.
b. Her ikisinde de kullanılmıştır. Zaten manzume ile şiirin ortak tarafları her ikisinde ahenk unsurları vardır.
c. Metinlerde ölçü kullanılmış mıdır? Belirtiniz.
c. Serbest ölçü kullanılmıştır.
ç. Metinlerde yapı nasıl oluşturulmuştur?
ç. Dizelerle oluşturulmuş ve serbest yazılmıştır.
d. Metinlerin hangisinde anlam daha açık, hangisinde sezgi ve imgeye dayandırılmıştır?
d. NERGİS İLE YANKI anlam daha açık diğeri ise sezgiye bırakılmıştır, imgeler vardır.
e. Metinlerde kullanılan kavramlar nelerdir? Bu kavramlar nerelerde, nasıl kullanılmıştır? Hangi metinde gerçek anlamlı kavramlara daha çok yer verilmiştir?
e. NERGİS İLE YANKI şiirinde gerçek anlamlı kelimeler daha fazladır.
f. Metinlerin hangisindeki gerçeklik yaşanan gerçekliğe daha yakındır?
f. NERGİS İLE YANKI gerçekliğe yakın değildir.
g. Metinlerin hangisinde dizeler şiir cümleleri olarak düzenlenmiştir?
g. Doğunun Sevdalarında düzenlenmiştir.
ğ. Metinlerin hangisinde başlangıcı, gelişmesi ve sonucu belli olan bir olay anlatılmıştır?
Ğ. NERGİS İLE YANKI şiiri giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşmuştur.
h. Metinlerin hangisi manzume (manzum hikâye), hangisi şiirdir? Manzume ile şiir arasındaki farklar nelerdir?
h. NERGİS İLE YANKI manzume , DOĞUNUN SEVDALARI şiirdir. Manzumede olay örgüsü var şiirde imge ve sanat var. Manzumede kelimeler gerçek anlamlı şiirde sanatlı ve mecazlıdır. Manzume düz yazıya çevrilirse anlamını kaybetmez şiir düz yazıya çevrilemez.
2. Okuduğunuz manzumenin olaylarını aşağıya yazınız.
2. Nergis dünyaya geldiğinde su perisi olan annesi onu falcıya ömrünün uzun uzun olup olmayacağını öğrenmeye gider. Kendini görmezse ömrü uzun olacak der falcı. Nergis büyür ve herkesi sevdiği biri olur. Ormandayken bir ses duyar ve seslenir o sese. Kimse yoktur sadece kendi sesi ona yankı yapmaktadır. Zamanlar o sese aşık olur ve belli bir zaman sonra ormanın içindeki bir akarsuda kendini görür ve bu güzelliği hayran kalıp dona kalır ve ondan bir çiçek haline gelir.
3. Okuduğunuz manzumedeki olay, yaşanmış bir olay mıdır? Böyle bir olayın insanlar arasında yaşanabilme ihtimali var mıdır? Manzumedeki olayı kimler yaşamıştır? Bu olay nerede, ne zaman ve nasıl yaşanmıştır?
3. Yaşanmamıştır. Mitolojik bir olaydır kimsenin başından geçmemiştir.
4. Manzumede verilen olayın başlangıcı, gelişmesi ve sonunda neler olduğunu anlatınız.
4. Başlangıcı nergisi doğumu, gelişme bölümü kendi sesini duyup ona aşık olması , bitiş ise kendine akarsuda görüp donması ve çiçek olması.
5. Manzumeden neler öğrendiniz? Manzume hangi efsaneden yola çıkılarak oluşturulmuştur? Manzumeler öğretici yönü olan metinler midir? “Doğunun Sevdaları” adlı şiirin niçin duygusal bir biçimde oluşturulduğunu tartışınız. Tartışma sonucunda ulaştığınız sonucu tahtaya yazınız.
5. Nergis çiçeği efsanesinde yola çıkılarak oluşturulmuştur. Öğreticidir. Doğunun Sevdaları şiiri ise duygusal ordaki amaç bir estetik zevk uyandırmak ve çağrışımda bulunmaktır.
6. Lirik, epik, dramatik, satirik, pastoral vb. anlatımların şiirlerin oluşmasındaki rolünü açıklayınız.
6. Lirik şiir duygusal, epik şiir yiğitçe, mertçe, dramatik şiir karşılıklı konuşma şeklinde, satirik eleştirel, pastoral ise köy ve kır yaşamını anlatır. Bu gösteriyor ki bunlar şiirin anlatımı belirleyen özellikleridir.
7. Aşağıdaki şemayı inceleyiniz. Verilen bilgi hangi metne uyuyorsa o metnin bölümüne “x” işareti koyunuz.
Özellikler
1. metin
2. metin
Duygusal bir dil kullanılmış.
XXX
Coşku, heyecan ve kahramanlığı anlatan bir dil kullanılmış.
XXX
Hüzün ve sevinci yansıtan bir dil kullanılmış.
XXX
XXX
Alaycı bir dil kullanılmış.
Tabiattaki varlıkların güzelliğini anlatan bir dil kullanılmış.
XXX
XXX
Mecaz ve imgeye dayalı bir dil kullanılmış.
XXX
8. “Nergis ile Yankı” ve “Doğunun Sevdaları” adlı metinlerde işlenen tema nedir? Bu tema, metinlerde hangi yönlerden ele alınmıştır?
8. Sevdadır. Birisi olay örgüsü yönünden ele alınmıştır diğeri de yaşanmış sevda üzerinden ele alınmıştır.
9. “Nergis ile Yankı” ve “Doğunun Sevdaları” adlı metinlerin hangisini okuduğunuzda gözünüzde bir olay, kişiler ve yer canlanıyor?
9. Nergis ile Yankı’da oluyor.
10. “Nergis ile Yankı” ve “Doğunun Sevdaları” adlı metinlerden hangisi kişisel bir duyguyu ve bu duygunun şairde oluşturduğu çağrışımları anlatıyor? Metinlerden örneklerle düşüncenizi belirtiniz. Verdiğiniz cevaplara göre hangi metinde anlatma ve göstermenin, hangi metinde bireysel duygular ve çağrışımların verilmesi daha ön planda tutulmuştur?
10. Doğunun Sevdaları kişisel duyguları ve şairde oluşturduğu çağrışımları içerir. Nergis ile Yankı’da anlatma ve gösterme diğer şiirde bireysel duygu ve çağrışım vardır.

Read more

Atatürk'ü Anma Konuşma Örneeği - 10 Kasım Konuşması

1- Bugün kurtarıcımız Cumhuriyetimizin kurucusu Türk inkılabının mimarı ulu önder Atatürk’ün ölüm günüdür. Atatürk’ün yaptıklarını bir kez daha hatırlamak, onu daha iyi hatırlamak, onu daha iyi anlamak ve anlatabilmek için buradayız. Sizleri özgürlüğümüzü bağımsızlığımızı sağlayan yurt ve millet bütünlüğünü koruyan Cumhuriyetçimizin kurucusu ilk cumhurbaşkanımız ulu önder Atatürk ve silah arkadaşları için bir dakikalık saygı duruşuna ardından İstiklal Marşımızı söylemeye davet ediyorum.
2- Sayın …………………………………………………..
Bu gün 10 Kasım cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Atatürk’ün aramızdan ayrıldığı gün.
Günün anlam ve önemini belirten konuşmayı yapmak üzere . . . . . . . . . . . . . . . . . Kürsüye davet ediyorum.
3- Atatürk’üm, bize getirdiklerinle seni unutmak mümkün mü? Asla! Çünkü
Tükenmeyen ışıksın sen, özgürlüksün,
Cumhuriyetimin temel taşı Atatürk’sün
“……………………………………..” adlı şiiri okumak üzere ...........................kürsüye çağırıyorum.
4- Türklük gerilemiş, çaresiz kalmış,
Götürmüşken üç kıtaya, şeref ve şan.
Kalmış bir sultanın keyfine işler
Nice yıllar olmuş Türklük perişan
“………………………” adlı şiiri okumak üzere ..........................buraya çağırıyorum.
5- Atatürk yol, Atatürk hür düşünce, özgürlük,
Atatürk damarlarımızdaki asil kan!
Atatürk kurtuluş, Atatürk yükseliş demek
Atatürk kaybolmayacak zaman!
“Atatürk’ün Resmi” adlı şiiri okumak üzere . ........................... buraya çağırıyorum
6- Ülküsüyle yaşamak tek inancım, tek işim
Devrimcidir, iziyle bulunur her değişim
Atatürk yurtta barış, dünyada barış demek
Çağdaş uygarlık için günlerce yarış demek
Şimdi . . . . . . ........................... Atatürk’ü anlatacak.
7- Ata demek,tan demek,
Yürekte yatan demek,
Yaptığı devrimlerle
Yurdu yaşatan demek
“……………………” adlı şiiri okulumuz öğrencilerinden . . . . ...........................okuyacaktır.
8- Sen üşümezsin,
Sen yorulmazsın
Sen ölmezsin
Sen unutulmazsın
Çünkü sen Atatürk’sün
“……………………….” adlı şiiri okulumuz öğrencilerinden ........................... okuyacaktır.

Read more

10 Kasım ile İlgili Oratoryolar - Atatürk'ü Anma Haftası

Kişiler:
Türkler Korosu
Tek
Oğuz Kağan
Bilge Kağan
Alpaslan
Osman Gazi
Fatih
Yavuz
Kanunî
Atatürk
Eski önderler
TÜRKLER KOROSU
Zaman derinliklerinden kopup gelenleriz biz, Türkleriz biz!
Dünya karanlığına şafak şafak gülenleriz biz, Türkleriz biz!
Büyük amaç uğruna göz kırpmadan ölenleriz biz, Türkleriz biz!
Hayatı acısıyla tatlısıyla bilenleriz biz, Türkleriz biz!
Asya'nın bağrından dört bucağa yayılanlarız biz! Kurak toprakları yeşertmek için alanlarız biz!
Girdiğimiz her yere derin kökler salanlarız biz!
Kurduğumuz ülkede çağlar boyu kalanlarız biz!
TEK-Hatırla!
KORO - Hunlar olarak
Eğittiğimiz atlarla bizdik
Bozkırın uzaklıklarını kısaltan.
TEK-Hatırla!
KORO - Göktürkler olarak
Bizim türkümüzdü Asya'nın
Uçsuz bucaksızlığında yankılanan.
TEK- Hatırla!
KORO - Uygurlar olarak
Aklın buyruğuna alıp doğayı
Bizdik yöremizi aydınlatan.
TEK-Hatırla!
KORO - Duyulur hayatı
Attila'nın Avrupa'da estirdiği kasırga.
TEK-Hatırla!
KORO - Hazarları.
TEK-Hatırla!
KORO-Selçukluları.
TEK-Hatırla
KORO - Timur'un ordularını.
TEK-Hatırla!
KORO-Osmanlıları.
TEK-Hatırla! Hatırla!
KORO - Saymakla bitmez ki, Türkleriz biz.
Yeryüzüne düzen getirenleriz biz.
önderlerimize alabildiğine bağlı.
önderlerimizle alabildiğine bağımsız
İnsanca yaşamak isteriz biz,
Türkleriz biz!
OĞUZ KAĞAN - Ben Tanrıkut Mete,
Doğuda Büyük Okyanus'tan
Batıda Avrupa'nın kapılarına dek,
Kuzeyin buzlar ülkesinden
Güneyde Hindistan'ı koruyan yüce dağlara dek
Benim kurduğum düzenden nasiplenir insanlar.
Türklerimin dilinde bir altın destanım var,
Orada Oğuz Kağan der bana Türklerim;
Güneşten bayrağımın altında Türklerim için
Nöbetteyim!
KORO - Bize baş olanların yetersizliği
Güç sağladı bizim düşmanlarımıza,
Bizim olan her şey onların oldu.
Bittik mi tükendik mi biz?
Nerde bu gövdeye uygun baş?
BİLGE KAĞAN - Türklerim, işitin!
Üstten gök çökmedikçe
Alttan yer delinmedikçe
Ülkenizi törenizi kim bozabilir sizin?
KORO - Göğe erer başımız
Başınla senin!
BİLGE KAĞAN - Ulusum birleşip yücelsin diye Gece uyumadım, gündüz oturmadım. Türklerim Bilge Kağan der bana. Ben her şeyi onlar için bildim. Nöbetteyim!
ALPASLAN -Yiğitlerim! Düşman sayıca üstün bizden, Bire üç, bîre dört, belki daha çok. Ama biz öyle bir güçlenip büyüyeceğiz öyle bir büyüyüp güçleneceğiz ki çarpışırken Belki on, belki yüz, belki bin, Belki yüz bin Türk uyanacak Her birimizin içinden!
KORO - Seninle atladık Yeni yurdun eşiğinden.
ALPASLAN - Türklerim Alpaslan der bana. Onlara ben açtım Anadolu'yu. Ben bu topraklara güvenlik getirdim. Nöbetteyim!
KORO - İşte yine başsız yine darmadağın, işte yine her birimiz bir yerdeyiz. Nerde bu gövdeye uygun baş? Bittik mi tükendik mi biz?
OSMAN GAZİ - Düşümde bağrımdan biten bir ağaç
Hızla yükseliyordu gökyüzüne dal dal.
Dirlik düzenliğe susamış uluslar
Sığınıp bu ulu ağacın altına
Dindiriyorlardı susuzluklarını,
Türklerim Osman Gazi der bana.
O ağacı ben yeşerttim. Nöbetteyim!
FATİH - Ülkemin yarısı Asya'da yarısı Avrupa'da. Hemen gidermeliyim ben ikiye böleni iradem bu şehri saran surları kuşatmış bir kez: Ya ben Bizans'ı alırım ya Bizans beni!
KORO - Biz seninle kök saldık bu topraklara. Unutur muyuz, unutur muyuz seni!
FATİH - Türklerim Fatih der bana. Onlar için açtım kapalı kapıları, Ben onlar için fethettim. Geldiğim yere adalet getirdim ben. Nöbetteyim!
YAVUZ - Benim bu sürekli savaşlarım bütün Sürekli barışa kavuşsun diyedir Birbirini yiyen ulusları yeryüzünün. Türklerim Yavuz der bana. Ben onlar için sert oldum. Onlar için az gülümsedim. Nöbetteyim!
KORO - Doğular bizim, batılar bizim! Kuzeyler bizim, güneyler bizim!
KANUNÃŽ- öyle yıldızlarla donanmış ki saltanat burcum benim,
Bütün dünya bana Muhteşem der; oysa Türklerim
Kanuni der sadece
Hayata uygun yasalar koyduğumdan
Dünya kargaşasını düzene soktuğumdan.
Ben, Sultan Süleyman,
Nöbetteyim, nöbetteyim!
KORO - Doğup yükselmeye başlayan güneş
Bir kez ulaştı mı göğün doruğuna
Bütün yeryüzünü ışığa boğar ya,
Hep orada kalamaz ki...
Hep orada kalamaz ki...
(Tektek)
- Ah bu bozgun, bu bozgun!
-Viyana kapılarından dönüşü ordunun. (Birlikte)
Bozgun! Bozgun, bu bozgun!
(Tek tek}
- Karlofça!
- Pasarofça!
- Kaynarca! (Birlikte)
Budanır dallarım bir bir
Budanır kolum kanadım
Budanır ağır ağır
Budanır...
Budanır...
Bittik mi tükendik mi,
bittik mi, tükendik mi biz?
ATATÜRK- Daha çabuk kaptan! Daha çabuk kaptan!
Daha çabuk, daha çabuk, daha, daha!
19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktım.
Osmanlı Devleti Genel Savaş'ta yenilmiş, koşulları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük savaşın uzun yılları boyunca ulus yorgun ve yoksul bir durumda.
KORO - Bittik mi tükendik mi biz...
ATATÜRK - Ulusu ve yurdu savaşa sürükleyenler, kendi başlarının kaygısına düşerek yurttan kaçmışlar.
KORO - Nerde yüzyıllardır beklenen?
Nerde bu gövdeye uygun baş?
ATATÜRK- Düşman donanmaları ve askerleri İstanbul'da.
KORO - Yüz karası! Yüz karası!
ATATÜRK- Adana'ya Fransızlar, Urfa, Maraş, Antep'e İngilizler girmişler.
KORO - Bu kaçıncı bıçak gövdeme saplanan!
ATATÜRK - Antalya'yla Konya'da İtalyan birlikleri, Merzifon'la Samsun'da İngiliz askerleri.
KORO-Ah!
ATATÜRK-Yunan ordusu girmiş İzmir'e...
KORO-Yeter!
ATATÜRK-Ve yurdun bağrına doğru İlerlemekte...
KORO - Yeter! Yeter!
ATATÜRK-Türk Ulusu!
Ülkemizin her yanı yıkılsa da,
Baştanbaşa ateşler içinde kalsa da...
KORO - Bittik mi tükendik mi biz!
Bittik mi tükendik mi biz!
ATATÜRK - En korkunç yıkımla son bulurken ulus yükseliyor içimizin taa derinliklerinden, ataların, ulu ataların sesi.
ESKİ öNDERLER - Yaşamak için savaşmayı göze alanlar.
Ancak onlar yaşamaya hak kazanırlar.
Nöbetteyiz! Nöbetteyiz!
ATATÜRK - Yaşamak, uğraşmak demektir.
Vuruşmak demektir yaşamak!
KORO-(Tek tek)
- Neyle vuruşmak?
- Nasıl?
- Başka devletler korusun bizi.
- Büyük devletler.
ATATÜRK - Ya toptan kurtuluruz
Ya toptan yok oluruz!
KORO - Başaramazsak?
ATATÜRK- Kim olduğunu hatırla.
KORO - Dünyanın en büyük güçleri var karşımızda.
ATATÜRK- Kim olduğunu hatırla.
KORO - Yüzyıllardır beklenen bu mu yoksa?
(Tek tek)
- İçimden uyanan sesleri...
- O büyük sesleri andırıyor sesi.
(Birlikte)
Çanakkale'de dünyanın
En büyük güçlerine karşı duran!
Onurunu kurtaran ulusun
Umutlarını kurtaran!
ATATÜRK - Ya bağımsızlık ya ölüm!
KORO - öz benliğim mi karşımda gördüğüm?
ATATÜRK - Ya bağımsızlık ya ölüm!
KORO - Sensin bizim en İç sesimiz.
Gücün bizim en öz gücümüz;
Düş önümüze, baş ol bize!
Sen ölmeyen yanımızsın bizim.
En gizli canımızsın bizim;
Düş önümüze, baş ol bize!
ATATÜRK-Türk Ulusu, Erzurum'dan sesleniyorum sana! Ulusal sınırlar içinde bulunan yurt parçaları bir bütündür, ayrılamaz. Yabancı devletlerin güdümü ve koruyuculuğu kabul olunamaz!:
KORO - Düş önümüze, baş ol bize!
ATATÜRK-Sivas'tan sesleniyorum sana, Türk Ulusu! Topraklarımıza giren yabancılara karşı ulus, birlikte direnecektir!
KORO - Düş önümüze, baş ol bize!
ATATÜRK - Türk Ulusu, Ankara'dan sesleniyorum sana! Bunlar yıkım günleri, eski yapı çöküyor...
KORO - Ta bağrımıza sokuldu düşman,
Daha nereye dek çekileceğiz?
Bittik mi tükendik mi biz?
ATATÜRK - Ulusun güçlerini en derin kaynaklardan uyandırıp
Kendi elimizle yazmalıyız atın yazımızı;
Bizi barındıracak yeni yapıyı
Kendimiz kurmalıyız biz.
KORO - Baş ol bize! Baş ol bize!
ATATÜRK - Egemenlik ulusundur. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bana beslediği İnan ve güvene yaraşır olduğumu az zamanda göstereceğim. Ulusumuzu tutsak etmek isteyenleri mutlaka yeneceğiz. Yüksek kurulunuza bildiririm bu inancımı; bütün ulusa bildiririm, bütün dünyaya bildiririm!
KORO - Ankara'dan duyuluyor top sesleri...
Geliyor düşman! Geliyor düşman!
(Tektek)
- Yer yer kırılıyor savunma hatlarımız...
-Sol kanadımız çekiliyor...
ATATÜRK - Savunma hattı yoktur: Savunma alanı vardır. O alan bütün yurttur. Yurdun her karış toprağı yurttaş kanıyla ıslanmadıkça, düşmana bırakılamaz!
KORO - Türk'ü barındıran son toprak bu.
ATATÜRK - (Kendi kendine)
Ulusumun son toprağı bu, gerçek.
Başarmam gerek, başarmam gerek!
ESKİ öNDERLER - Nöbetteyiz! Nöbetteyiz!
KORO - İşte Sakarya'da son buluyor artık Ta Viyana önünde başlayan bozgun. Kalkıyor üstümüzden koyu karanlık, Güneşi tekrar yükseliyor ulusun! .;:
(Tektek)
- Sakarya Savaşı'nın üzerinden aylar geçti.
- Neden düşmana saldırmıyor ordumuz?
ATATÜRK - Hazırlanıyoruz.
KORO - Hangi uçurumlara sürükleniyor bu ulus? Daha bekleyecek mi saldırmayacak mı ordumuz?
ATATÜRK- Hazırlanıyoruz... Hazırlanıyoruz... Her şey gizli yapılacak; şimdilik Varlığımızı toprak bile duymayacaktır. Ama 26 Ağustos 1922 sabahı Toprağın bütün güçleri bizde toplanacak Ve ordularımız düşman üstüne Kıyametler gibi boşanacaktır!
Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!
KORO - Geride kaldı yıkım günleri. Bu büyük zafer artık Bayram tadı verir her günümüze!
ATATÜRK - Hiçbir zafer amaç değildir. Bundan sonra başlıyor asıl İşimiz!
Bizi barındıracak yeni yapıyı
Artık kurabiliriz.
KORO - Yaşasın Cumhuriyet!
(Tek)
Türkiye Cumhuriyeti Başkanlığı seçimi için yapılan oylamaya yüz elli sekiz kişi katılmış ve Cumhurbaşkanlığıma yüz elli sekiz oyla Ankara Milletvekili Gazi Mustafa Kemal Paşa seçilmiştir.
ATATÜRK - Hayatı yenileyendir yeni insan!
Cumhuriyet Türkiyesi'nde, eski hayat kurallarıyla eski hukuk, yeni hayat kurallarıyla yeni hukuka bırakacaktır yerini...
İkiz varlıklardır kadınla erkek. Biri karanlıkta kaldıkça, öbürü hiçbir zaman tam aydınlanamaz. Türk kadını, Türk erkeğiyle birlikte varacaktır uygarlık ışığına.
Hayatı yenileyendir yeni insan! Biz her şeyimizle yepyeni olacağız. Uygar uluslar topluluğuna uygar davranışlar, Uygar görünüşlerle katılacağız biz.
Ulusal sınırlarımız içinde, kendi gücümüze dayanarak sürdüreceğiz varlığımızı;
Ulusun, ülkenin gerçek mutluluğu ve bayındırlığı için çalışacağız.
Hayatı yenileyendir yeni insan!
Bütün insanlığı mutluluğa erdirmeye çalışmayan uluslar, hiçbir zaman tam mutlu olamazlar. Biz bütün insanlıktan sorumlu tutacağız kendimizi.
Yurtta barış, dünyada barış!
KORO - öylesine Türk oldun ki sen,
Atatürk dedik sana!
ATATÜRK - Türk Ulusu! Az zamanda çok ve büyük İşler yaptık.
Bunların en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir. Daha çok çalışacağız, daha az zamanda daha büyük İşler başaracağız!
KORO - Bizim en diri canımızsın sen.
En gür sende yaşarız biz!
Yıkıma baş eğmeyen kanımızsın sen,
Her engeli seninle aşarız biz!
Ülküler yeşerten yanımızsın sen.
Güzelliklere seninle koşarız biz!
ATATÜRK - Ne mutlu Türk'üm diyene!
KORO - Sensin biz yapan bizi.
Sende sevdik kendimizi.
ATATÜRK - Benim bu vücudumu da
Bir gün geri alır toprak.
KORO - Karanlıkta neyleriz
Batarsa güneşimiz?
ATATÜRK - Ama kurduğumuz yapı Sonsuza dek kalacak.
KORO - Gidiyorsun...
ATATÜRK - Ey Türk gençliği! Türkiye Cumhuriyeti'ni sonsuza dek savunup koruyacaksın.
KORO - Gidiyorsun, bizi can suyundan ediyorsun.
ATATÜRK- Ey bütün geleceklerin Türk çocuğu!
Sana gereken gücü sen her zaman
Damarlarındaki soylu kanda bulacaksın.
KORO-Sen şafaksın!
Sen bizi kurtardın,
Darda kaldıkça hep kurtaracaksın.
Sen şafaksın!
Kurtuluş arayan bütün uluslara
Işık saldın, ışık salacaksın.
Sen sürekli şafaksın!
ATATÜRK - Türklerim Atatürk der bana.
KORO - öylesine Türk oldun ki sen,
Atatürk dedik sana!
Atatürk deriz sana.
ATATÜRK-Türklerim için nöbetteyim!
ESKİ öNDERLER - Nöbetteyiz!
ATATÜRK- Nöbetteyim bütün insanlık için!
ESKİ öNDERLER - Nöbetteyiz!
KORO - Nöbetteyiz! Nöbetteyiz!

Read more

11.Sınıf Lider Yayıncılık - Coğrafya Dersi - Sayfa 34-35-40


B. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri uygun sözcüklerle tamamlayınız.

1. Biyoçeşitliliği etkileyen en önemli etmen iklimdir.
2. Biyoçeşitliliğin en zengin olduğu biyom ekvatoral yağmur biyomudur.
3. Kıtaların kayması ve iklim değişiklikleri biyoçeşitliliği etkileyen paleocoğrafya etkenleridir.
4. İklim, yer şekilleri ve toprak biyoçeşitliliği etkileyen fiziki etmenlerdir.
5. Su, oksijen ve karbondioksit, ekosistemde bulunan kimyasal ve inorganik ögelerdir.
6. Ekosistemde bulunan cansız ve fiziki etmenlerin başlıcaları; ışık, sıcaklık, rüzgar ve yağıştır.
7. Benzer bitki ve hayvan topluluklarının yaşadığı alana biyom denir.
8. Dalgaların etkisiyle havaya geçen tuz parçacıklarına aerosol denir.
9. Bitkiler ve hayvanlar azotu doğrudan kullanamazlar.
10. Fotosentez sırasında karbondioksit oranı azalırken oksijen oranı artmaktadır.
11. Enerji akışı bitkilerden otçullar, otçullardan etçillere doğru tek yönlüdür.
12. Nehirlerin hızlı aktığı yerlerde biyoçeşitlilik azalır.
13. Kurak bölgelerde akımı fazla olan akarsular bulunmadığından hidroelektrik üretimi azdır.
14. Savan biyomunun başlıca hayvan türleri; Aslan, kaplan ve çita.
15. Tundra biyomunun başlıca hayvan türleri; Ren geyiği, ayı, tilki.

C. Aşağıdaki ifadelerden doğru olanların karşısına “D”, yanlış olanların karşısına “Y” yazınız.

1. Kutup biyomu, çalılık biyomuna göre biyoçeşitlilik bakımından daha fakirdir. (D)
2. Bitkiler, hayvanlar ve mikroorganizmalar ekosistemdeki canlı ögelerdir. (D)
3. İnsan ve diğer canlılar biyoçeşitliliği etkileyemezler. (Y)
4. İnsanlar, azotu doğrudan kullanabilirler. (Y)
5. Deniz canlılarının kabuk oluşumunda karbon oranı artmaktadır. (Y)
6. Kutuplara gidildikçe biyoçeşitlilik azalmaktadır. (D)
7. Yangınlar sırasında oksijen oranı artmaktadır. (Y)
8. Denitrifikasyon bakterileri atmosferdeki azot oranını artırırlar. (D)
9. Yıldırım, şimsek ve volkanizma, azotu nitrata dönüştürür. (D)
10. Bir akarsuda yatak eğiminin çok olduğu yerlerde biyoçeşitlilik daha fazladır. (Y)
11. Fotosentez sırasında oksijen ve glikoz kullanılır. (Y)
12. Zebra, zürafa, aslan, babun, çita ve timsah savan biyomunun başlıca hayvanlarıdır. (D)
13. Deniz biyomunun başlıca bitkisi bitkisel planktonlardır. (Y)
14. Enerji akışı tek yönlüdür. (D)
15. Doğadaki maddeler yalnızca bir kez kullanılırlar. (Y)
16. Ayrıştırıcılar ekosistemin ögelerinden biridir. (D)
17. Kıtaların yer değiştirmesi biyoçeşitliliği etkilemez. (Y) *
18. Bir biyomdaki canlı türü başka biyomlarda yaşayamaz. (Y)
19. Otçulların azaldığı bir biyomda etçiller artar. (D)
20. Fosfor karalardan denizlere taşınır. (D)



Sayfa 40

• Evlenme yaşının küçültülmesi, nüfus artış hızını artırır.

• Doğum kontrolüyle ilgili araç gereçlerin ücretsiz dağıtılması, nüfus artış hızını azaltır.

• Doğum yapan kadınlara ücretli ve uzun süreli izin verilmesi, nüfus artış hızını artırır.

• Çok çocuklu ailelerin bazı vergilerden muaf tutulması, nüfus artış hızını artırır.

• Çocuk sahibi olmayan yaşlıların bakımını devletin üstlenmesi, nüfus artış hızını azaltır.

• Çocukların masraflarının devlet tarafından karşılanması, nüfus artış hızını artırır.

Read more

Türkiyede Görülen İklim Çeşitleri Nelerdir?

Türkiye’de genel olarak üç ana iklim tipi görülür.Bunlar; Karadeniz İklimi, Akdeniz İklimi ve Karasal iklimdir.
1)KARADENİZ İKLİMİ
Bu iklim asıl olarak Kuzey Anadolu Dağlarının Karadeniz’e bakan yamaçlarında görülür.
Genel özellikleri şunlardır:
Her mevsim yağışlıdır.
Doğu Karadeniz Bölümünde maksimum yağış sonbaharda, minimum yağış ilkbaharda düşer. Yıllık yağış miktarı 2000-2500 mm’dir.
Batı Karadeniz Bölümünde maksimum yağış sonbaharda, minimum yağış ilkbaharda düşer. Yıllık yağış miktarı 1000-1500 mm’dir.
Orta Karadeniz Bölümünde ise maksimum yağış kışın, minimum yağış yazın düşer. Yıllık yağış miktarı 700-1000 mm’dir.
Karadeniz ikliminin görüldüğü alanlarda kar yağışlı günlerin ortalaması 18 gündür.
Yıllık ortalama sıcaklık 13-15°C’dir.
Ocak ayı ortalama sıcaklığı 6-7°C’dir.
Temmuz ayı ortalama sıcaklığı 21-23°C’dir.
Yıllık sıcaklık farkı 13-15°C’dir.
Doğal bitki örtüsü ormandır.Yüksek alanlarda Alpin çayırlar görülür.

2) AKDENİZ İKLİMİ
Bu iklim tipi ülkemizde en belirgin olarak Akdeniz kıyılarında görülmekle birlikte, Ege ve Marmara Bölgelerinde de etkili olmaktadır.
Genel özellikleri şunlardır:
Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlıdır.
Maksimum yağış kışın, minimum yağış yazın düşer.
Yaz ve kış yağışları arasındaki fark oldukça fazladır.
Yıllık yağış ortalaması, 600-1000 mm arasındadır.
Yıllık sıcaklık ortalaması 18-20°C’dir.
Ocak ayı ortalaması 8-10°C’dir.
Temmuz ayı ortalaması 28-30°C’dir.
Yıllık sıcaklık farkı 15-18°C’dir.
Ege Bölgesinde dağların kıyıya dik uzanması, Akdeniz İkliminin iç kesimlere ulaşmasına olanak sağlamıştır.
Marmara Bölgesinde görülen Akdeniz İkliminde, yazlar Akdeniz kıyılarına göre daha serin, kışlar ise daha soğuk ve karlıdır.
Akdeniz İkliminin karekteristik bitki örtüsü zeytin, defne, mersin, kekik gibi bitkilerden oluşan makilerdir.

3) KARASAL İKLİM
Ülkemizde Karasal İklim, İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri ile İç Batı Anadolu Bölümünde görülür.
Genel özellikleri şunlardır:
Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlıdır.
İç Anadolu Bölgesinde maksimum yağış ilkbaharda, minimum yağış yazın düşer.
İç Anadolu da ortalama yağış 300-400 mm’dir.
İç Anadolu’nun kış sıcaklık ortalaması, 1-2°C, yaz sıcaklık ortalaması, 22-23°C, yıllık sıcaklık ortalaması ise, 10-12°C’dir.
Ege Bölgesinin İç batı Anadolu Bölümünde de yağışlar kıyı kesimine göre azdır.
Doğu Anadolu Bölgesinin kuzeydoğu kesiminde yıllık sıcaklık ortalaması, 4-6°C’dir.
Kuzeydoğu Anadolu’da kış sıcaklık ortalaması, -7, -10°C, yaz sıcaklık ortalaması, 17-19°C’dir.
Yıllık yağış miktarı, 500-600 mm’dir.
Güneydoğu Anadolu’da ise ortalama yağış, 400-700 mm’dir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde kış mevsimi pek donlu geçmemekle beraber, yaz mevsiminde şiddetli kuru sıcaklar egemendir.
Güneydoğu Anadolu’da yıllık ortalama sıcaklık, 15-16°C, kış sıcaklığı, 3-4°C, yaz sıcaklığı ise, 30-35°C’dir.


Read more

Küresel Isınmanın Canlılar Üzerindeki Etkileri

İnsan tarafından atmosfere verilen gazların sera etkisi yaratması sonucunda, dünya atmosferi ve okyanuslarının ortalama sıcaklıklarında belirlenen artışa verilen isimdir.

50 yıldır saptanabilir duruma gelmiş ve önem kazanmıştır. Dünya’nın atmosfere yakın yüzeyinin ortalama sıcaklığı 20. yüzyılda 0.6 (± 0.2) °C artmıştır. İklim değişimi üzerindeki yaygın bilimsel görüş, “son 50 yılda sıcaklık artışının insan hayatı üzerinde fark edilebilir etkiler oluşturduğu” yönündedir [1].
Küresel ısınmaya, atmosferde artan sera gazlarının neden olduğu düşünülmektedir. Karbondioksit, su buharı, metan gibi bazı gazların, güneşten gelen radyasyonun bir yandan dış uzaya yansımasını önleyerek ve diğer yandan da bu radyasyondaki ısıyı soğutarak yerkürenin fazlaca ısınmasına yol açtığı ileri sürülmektedir.
Buzullar eriyecek

İngiliz Guardian gazetesinin haberine göre, Grönland ve Antarktika’da yapılan son araştırmaların sonuçları, buzul erimelerinin kaçınılmaz olduğu sonucunu ortaya koydu. Raporda, buzulların erimesi sonucu deniz seviyesinin dört ila altı metre yükseleceği kaydedildi. Uzmanlar, deniz seviyesinde bu denli bir yükselişin, Maldivler’i bir bataklık haline getireceği, Hollanda gibi ülkelerle Londra, New York ve Tokyo gibi okyanus kenarı şehirlerde de büyük su baskınlarına neden olacağı uyarısında bulundu.

Bitki ve hayvan değişikliği
BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun da yayınladığı mesajda,’ Biyolojik çeşitlilik daha önce görülmemiş bir hızla kaybediliyor‘ diyerek bu tehlikeye karşı hızla harekete geçmek gerektiğini vurguladı.

OSLO – Dünyada her saat 3 bitki veya hayvan türünün insan faaliyetleri yüzünden ortadan kalktığı bildirildi.
Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik Günü dolayısıyla bilim adamları ve çevreciler, konuyla ilgili çeşitli raporlar yayınladılar. BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi Başkanı Ahmed Djohlaf, “Dinozorların yokolmasından beri görülen en büyük soyların tükenmesi dalgasıyla karşı karşıyayız” dedi.
Djohlaf, türlerin çok hızlı bir biçimde soylarının tükendiğini belirterek, “Saatte bir 3 tür yok oluyor. Her gün 150 kadar tür kaybediliyor. Her yıl 18 bin ila 55 bin türün soyu tükenmiş oluyor. Nedeni insan faaliyetleri” dedi.
Dünya Koruma Birliği de, Avrupa’daki her 6 memeliden birinin soyunun tükenme tehlikesi içinde bulunduğunu bildirdi. Bir başka araştırmada da, küresel ısınmanın yabani patates, yerfıstığı gibi bitkilerin yüzyılın ortasına dek ortadan kaybolmasına yol açabileceği belirtildi.
Dünya Doğayı Koruma Vakfı ile Balina ve Yunus Koruma Derneği de, balina ve yunusların iklim değişimi yüzünden artan tahditle karşı karşıya olduklarını dile getirdi. BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun da yayınladığı mesajda, “Biyolojik çeşitlilik daha önce görülmemiş bir hızla kaybediliyor” diyerek bu tehlikeye karşı hızla harekete geçmek gerektiğini vurguladı.
Read more

Seksenler Dizisi Ben Seni Hiç Görmeden Sevdim Dinle


Seksenler Dizisi Ben Seni Hiç Görmeden Sevdim,
Ben Seni Hiç Görmeden Sevdim Atatürk Şarkı Sözleri Dinle,
Seksenler Dizisi Müzikleri,
TRT 1′de yayınlanan ve oldukça izleyicileri tarafından sevilerek izlenilen Seksenler dizisinin yeni bölümünde söylenen şarkı izleyicilerini oldukça memnun etti. Dizi deki sahnede Atatürk için yazılan Ben Seni Hiç Görmeden Sevdim  şarkısının sözlerini sitemize ekledik.
seksenler dizi müzikleri, seksenler dizisi Ben Seni Hiç Görmeden Sevdim  şarkı sözleri, seksenler dizisi şarkı kim söylüyor
Seksenler Dizisi

Ben Seni Hiç Görmeden Sevdim Atatürk Sözleri

Ben seni hiç görmeden sevdim
Sesini hiç duymadan hissettim
Yokluğun belki de ilk hüznümdü
Atam sana kavuşmadan özledim
Varlığın dağ taş deniz ülkemde
Seninle yürürüz geleceğe
Çoktan göklere yükselsen de
Senin yerin kalbimizde
Unutulmaz bir destansın dillerde
Sönmeyen bir ışıksın sen ülkemde
Çoktan göklere yükselsen de
Senin yerin kalbimizde
Kalbimizde

Seksenler Dizisi Ben Seni Hiç Görmeden Sevdim Dinle




Kaynak; http://www.trvikipedi.org/seksenler-ben-seni-hic-gormeden-sevdim-ataturk-sozleri-dinle/
Read more

Jennifer Lopez İstanbul Konserinde Kulis İstekleri?


Jennifer Lopez önümüzdeki hafta “Dance Again” dünya turnesi kapsamında 3 konser birden vermek için ülkemize gelecek.
Ünlü Latin yıldız Jennifer Lopez, mütevazı istekleriyle dikkat çekti.
Dansçıları ve organizasyon ekibiyle birlikte 14-17 Kasım tarihleri arasında Rixos Elysium Suites’te konaklayacak olan sanatçı....
Odasına süt, portakal suyu, limonata, yeşil çay, taze sebze ve meyve tabağı gibi doğal besinleri istedi. Lopez bu isteklerinin yanısıra...
Odasında dijital çalar saat ve daha farklı ışık verdiği için enerji tasarrufu olmayan ampüller kullanılmasını şart koştu.
Lopez’in konaklayacağı 360 metrekarelik Emporior Suite’te iki yatak odası, iki mutfak, iki jakuzili banyo, iki salon bulunuyor.
İlk konserini ise 22 Kasım’da Dubai’de verecek olan şarkıcı, Rixos The Palm Dubai’nin 580m2’lik Grand King Suite’nde 360 derece Palmiye Adası’nın manzarasına karşı konaklayacak.
Dubai’deki JLO konseri sonrası eğlenmeye son süratdevam etmek isteyenler için Rixos White X Beach Lounge’ta after party düzenlenecek.  Rixos Hotels, hem İstanbul hem de Dubai’deki otellerinde JLO konserleri için özel parti ve gümüş, altın ve platin konaklama paketleri hazırladı.


Kaynak; MİLLİYET MAGAZİN SERVİSİ



Read more

Leyla ile Mecnun Gangnam Style Sahnesi İzle



Gangnam Style Leyla ile Mecnun'un dün yayınlanan bölümüne konuk oldu. Dizinin 'İsmail Abi'si Gangnam Style dansı yapan kişiye bakın nasıl bir yanıt verdi...

Hangi kanalı açarsanız karşınızda o var... Güney Kore'den çıkıp hayatımıza giren Gangnam Style çılgınlığı Türk televizyonlarını da ele geçirdi. Dizilerde de etkisi görülen Gangnam Style, TRT'nin fenomen dizisi Leyla ile Mecnun'da da yer aldı.

Ancak Leyla ile Mecnun dizisindeki Gangnam Style tam da diziye göreydi. Dizinin 'İsmail Abi'si Gangnam Style söyleyen kişiyi kovdu.

Bakın Leyla ile Mecnun dizisi Gangnam Style çılgınlığıyla nasıl dalga geçti...

Kaynak; http://www.gazete5.com/haber/leyla-ile-mecnun-gangnam-style-sahnesi-248841.htm
Read more

Football Manager 2013 Türkçe Yayınlandı


Football Manager 2013
Futbol tutkunlarının menajerlik rüyasını gerçekleştiren Football Manager serisinin yeni oyunu Football Manager 2013 tamamen Türkçe olarak dünya ile aynı anda Türkiye'de sevenleri ile buluştu.

Hakan TARHAN / İSTANBUL (DHA)


Football Manager 2013 ile ilgili tüm ayrıntıların gün yüzüne çıktığı, Football Manager 2013'ün basın toplantısı, Sports Interactive Stüdyo Direktörü Miles Jacobson ve Marka Müdürü David Kempshall'ın katılımı ile bugün 10.00-11.30 saatleri arasında The Game'de yapıldı. 

Yapılan basın toplantısında Football Manager 2013'ü tamamen Türkçe olarak pazara sunmaktan mutluluk duyduklarını dile getiren Sports Interactive Stüdyo Direktörü Miles Jacobson, "Üç sene önce Türkiye'ye geldiğimizde Türk oyunculara bir söz vermiştik, oyunu gerekli satış adetlerine ulaşır ulaşmaz Türkçe yapacağız dedik ve Türk oyunseverler bu çağrımıza kulak verdi. Gerekli araştırmaların ardından oyunun Türkçe olacağını twitter hesabımdan duyurdum. Sözümüzü tuttuk ve oyun artık Türkçe" diye konuştu. 

Football Manager 2013'ün her yerde satış rekorları kırdığının altını çizen Jacobson, "Bu yıl satışlarımızda gözle görülür bir artıştan bahsetmek mümkün ancak en fazla yükselişin yaşandığı ülkelerden bir tanesi Türkiye. Bu olumlu gelişme bizi çok mutlu etti. Diğer yandan oyunumuz ile ilgili basın tarafından aldığımız olumlu dönüşler bu mutluluğumuzu ikiye katladı. İnceleme puanlarının ortalamaları yüzde 87. Bu muhteşem diyebilirim" dedi.

Oyun motorunun bu yıl tamamen değiştiğine dikkat çeken Sports Interactive Marka Müdürü David Kempshall, "Gerçek doksan dakikalık deneyimi Football Manager 2013 ile yaşayacaksınız. Kusursuz demiyorum, ancak en gerçekçi futbol deneyimini göreceksiniz. Maç izlemek ve tam ekrana dönüş yapmak artık çok kolay. Bunun yanı sıra daha az zamanı olan Football Manager tutkunları için 'Klasik mod' u geliştirdik" diye konuştu. 



Kaynak; http://www.dha.com.tr/football-manager-2013un-basin-toplantisi-yapildi-son-dakika-haberi_384244.html
Read more

3. Havaalanı Nereye Yapılacak? Nereler İstimlak Edilecek ?


İstanbul'un 3. havalimanı Arnavutköy ile Göktürk arasındaki Tayakadın Köyü'ne kuruluyor.

Köye giden Habertük Muhabiri Ahmet Yamaç bu yeni havalimanının detaylarını ve tüm merak edilen noktalarını aktarıyor. İlk kez havalimanının krokisi üzerinden ayrıntıları paylaşan Yamaç, inşaatın etaplarını, pistlerin ve terminalin nereye inşa edileceğini, çalışmaların ne kadarlık bir alan üzerinde sürdürüleceğini, projenin çevreye yapacağı etkileri, nerelerin istimlak edileceğini aktarıyor.

Kaynak; Habertürk
Read more

Perrie Edwards Kimdir? Hayatı, Fotoğrafları


Perrie Edwards
Perrie Louise Edwards (d. 10 Temmuz 1993) South Shields, Tyne and Wear'lıdır. Annesi Debbie Duffy, babası Alexander Edwards'tır ve Jonnie adında bir abisi vardır. Yarışmaya Alanis Morissette'ten "You Oughta Know" parçasıyla katılmıştır.Perrie, One Direction grubundan Zayn Malik ile ilişki yaşamaktadır.







Read more