Monadoloji Nedir? Monad Nedir?

1.Burada sözünü edeceğimiz “monad”,birleşik şeylere giren,parçaları olmayan,basit tözdür.
2,Madem ki birleşik şeyler var,o halde basit tözler de var olmalıdır; çünkü birleşikler,basit tözlerin kümelenmesiyle “biraraya gelme”siyle oluşur.
3,Hiçbir parçanın olmadığı yerde ne yer kaplama, ne şekil,ne de bölünebilme vardır.Bu nedenle monadlar,doğanın asıl atomları, tek kelimeyle, şeylerin ögeleridir.
4,Bununla birlikte,parçalar olmadığı için ortadan kalkma gereği yoktur.Bu nedenle,basit bir tözün doğası gereği yok olabileceğine ilişkin hiçbir anlaşılır neden yoktur.
5,Aynı nedenden dolayı,basit bir tözün doğası gereği bir başlangıcı olabileceğine ilişkin de hiçbir anlaşılır neden yoktur; çünkü basit bir töz,biraraya getirmeyle oluşturulmaz.
6,Böylece monadların ne başlangıcı olduğundan ne …
Read more

Biyokimya Nedir? Moleküler Biyoloji, Genetik Bilimleri


Biyokimya
Biyokimya, bitki, hayvan ve mikroorganizma biçimindeki bütün canlıların yapısında yer alan kimyasal maddeleri ve canlının yaşamı boyunca sürüp giden kimyasal süreçleri inceleyen bilim dalıdır.
Moleküler biyoloji, biyokimya ve genetik bilimleri arasındaki ilişkiyi gösteren şema
Biyokimyanın amacı her şeyden önce, hücrenin temel bileşenleri olan protein, karbonhidrat, lipit gibi organik bileşiklerin ve yaşamsal önem taşıyan kimyasal tepkimelerde en büyük rolü oynayan nükleik asitlerin, vitaminlerin ve hormonların yapısal ve nicel çözümlemesini yapmaktır. Canlılardaki protein bileşimi, besinlerin enerjiye dönüşmesi, kalıtsal özelliklerin kimyasal mekanizmalarla iletilmesi gibi yaşam süreçlerinin araştırılması da yine biyokimyanın ilgi alanına girer.
Her yaşam bilimi ve kimya ile uğraşmakta olan fakültede (tıp, eczacılık, biyoloji, ziraat, veterinerlik vs.) ilgili biyokimya kürsüsü bulunur. İnsan sağlığıyla ilgili bilimlerde iki alanda incelenir:
1. Temel Biyokimya 
2. Klinik Biyokimya
BİYOKİMYA
canlıların yapısındaki kimyasal maddeleri ve yaşamın temeli olan biyokimya­sal süreçleri inceleyen bilim dalıdır. Biyokim-yacılann yaptığı araştırmalar, canlıların da tıp­kı su, taş, toprak gibi cansız varlıklarla aynı maddelerden oluştuğunu göstermiştir. Bu te­mel maddeler karbon, oksijen, azot ve hidro­jen elementleridir. Demek ki bitkilerin, hay­vanların ve insanların “canlı” olması, hücrele­rinde gerçekleşen özel kimyasal tepkimelerin sonucudur. Gerçekten de kasların kasılıp gevşemesinden besinlerin sindirilmesine, bir tohumdan yeni bitkinin gelişmesinden kalıtsal özelliklerin yeni canlıya aktarılmasına varın­caya kadar bütün yaşam süreçleri biyokimya­sal tepkimelere dayanırCanlının yapısındaki elementlerin birbiriyle birleşmesi ya da etkileşmesi bütün kimyasal tepkimeler için geçerli olan temel yasalar çerçevesinde gerçekleşir. Ama,canlı hücredeki biyokimyasal tepkimeler cansız ortamdaki kimyasal tepkimelerden oldukça farklıdır. Bu farklılık her şeyden önce enzim denen biyokimyasal maddelerin varlığından kaynaklanır. Enzimler tepkimeleri hızlandıran doğal katalizörlerdir. Olağankoşullarda gerçekleşmesi olanaksız gözüken birçok tepkime, enzimler sayesinde canlı hücrede gerçekleşebilir. Bütün biyokimyasal süreçler enzimlerce denetlendiği için, çok küçük ve basit yapılı bir bitkinin ya da hayvanın bile yüzlerce enzimi vardır.
Canlının boyutları büyüyüp yapısı karmaşıklaştıkça biyokimyasal tepkimeler de giderek çeşitlenir ve her biri ayrı bir tepkimeye özgü olan enzimlerin sayısı binleri bulur. Yukarıda da belirttiğimiz gibi karbon, oksijen, hidrojen ve azot elementleri yalnızca canlılara özgü değildir. Ama bu elementlerin büyük ve karmaşık moleküller halinde birleşmesiyle, yalnız canlıların yapısında bulunan organik bileşikler oluşur. Canlı hücrenin temel bileşenleri olan bu biyokimyasal maddeler dört temel grupta toplanır: Proteinler,karbonhidratlar, yağlar (lipitler) ve nükleik 
asitler. Proteinlerin bir bölümü kas, kemik, diş, kıl, saç gibi vücut dokularının yapıtaşlarıdır; bunlara yapısal proteinler denir. Enzim1er de birer proteindir; ama biyokimyasal tepkimelerde görev aldıkları için işlevsel proteinlerden sayılır. Karbonhidratlar ve yağlar canlının temel enerji kaynaklarıdır. DNA (deoksiribonükleik asit) ve RNA (ribonükleik asit) gibi nükleik asitler ise protein sentezini yönlendirerek bütün hücre etkinliklerinidüzenleyen, ne zaman hangi proteinin bireşimlenmesi gerektiğini enzimler aracılığıylahücreye bildiren, ayrıca genlerle kuşaktan kuşağa aktarılacak kalıtsal bilgiyi taşıyan çokönemli maddelerdir .
Bir canlının her hücresinde, başta protein1er, karbonhidratlar, yağlar ve nükleik asitler
olmak üzere yüzlerce, hatta binlerce kimyasal madde vardır. Bu maddeler birbirleriyle etkileşime girerek, bileşenlerine ayrılarak ya da daha büyük molekülleri oluşturmak üzere birleşerek sürekli değişir. Yiyeceklerle alınan karbonhidrat ve yağların vücuda enerji sağlamak üzere parçalanmasından, yaşam için gerekli karmaşık moleküllerin (özellikle proteinlerin) yapımına kadar, hücre içinde gerçekleşen bu kimyasal değişikliklerin tümünebirden metabolizma denir Biyokimyanın temel görevlerinden biri bu metabolizma süreçlerinin nasıl işlediğini ve nerede aksadığını araştırmaktır. Bu amaca ulaşmak için hem kimya ve fizyolojinin yön­temlerinden yararlanır, hem de bulgularıyla tıp, genetik, tarım ve veteriner hekimlik gibi değişik bilim dallarına katkıda bulunur.
Biyokimyanın Uygulama Alanları
Biyokimyanın temeli laboratuvar çalışmaları­na dayanır. Bu nedenle biyokimyacılar çok gelişmiş laboratuvar tekniklerinden ve aygıt­larından yararlanırlar. Örneğin dokulardaki bütün kimyasal maddeleri saptayıp ayırabilen spektrometre ve kromatograf gibi özel aygıt­lar biyokimyanın temel araçlarıdır. Böylece vücuttaki hormonlar ya da dokularda tutul­muş zehirli maddeler, başka hiçbir yöntemle saptanamayacak kadar az miktarda bile olsa bu aygıtlarla belirlenebilir. Canlı hücrelerin özel çözeltilere ya da pelte kıvamındaki özel besi ortamlarına “ekilmesine” dayanan doku kültürü de biyokimyanın en önemli teknikle­rinden biridir. Hücrenin bileşimi, çoğalma ve davranış özellikleri, enzim eksiklikleri, kro­mozom bozuklukları, kanser oluşumu, ilaçla­ra ya da mikroplara göstereceği bağışıklık tepkileri bu yöntemle anlaşılabilir. Hastalık yapıcı bakteri ve virüslerin özel besi yerlerin­de üretilmesine dayanan bakteri ve virüs kültürleri de mikroplardan ileri gelen birçok bulaşıcı hastalığın anlaşılmasına, tedavi ve bağışıklık yollarının bulunmasına yardımcı olmuştur.
Hastanelerin biyokimya laboratuvarların-da, adli tıp kurumlarında, büyük tarım işlet­melerinde, haralarda ve karantina istasyonla­rında da biyokimyacılara önemli görevler düşer. Özellikle hastalardan alınan kan, id­rar, dışkı ve beyin-omurilik sıvısı gibi örnekle­rin biyokimya yöntemleriyle incelenmesi has­talıkların tanısında çok değerli ipuçları sağlar. Tarlalardaki ürünlerde ya da asma bağlarında bulaşıcı bir hastalık baş gösterdiğinde bu hastalığın etkenini saptamak, kriminolojide suçun işlendiği yerdeki bazı izleri, örneğin saç tellerini inceleyerek katilin kimliğini belirle­mek için de gene biyokimya yöntemlerine başvurulur.
Yeni ilaçlann ve aşıların insan vücudundaki etkilerini araştırarak farmakolojiye yardımcı olan biyokimya günlük yaşamın birçok ala­nında önemli rol oynar. Yiyeceklerdeki katkı maddelerinin, tarımda kullanılacak gübrele­rin ve içme sularını arıtmak için katılan kimyasal maddelerin önce biyokimya yön­temleriyle sınanması gerekir.
Radyasyonun canlı dokular üzerindeki et­kilerini incelemek için de gene biyokimya tekniklerinden ve aygıtlarından yararlanılır. Böylece, nükleer enerji santrallarından tele­vizyon ekranlarına kadar çok geniş bir alan­da, radyasyonun insan sağlığını tehlikeye atıp atmadığı denetlenebilir.
Read more

Behzat Ç Yeni Yayın Saati Nedir? Hangi Gün


Behzat Ç'nin günü ve saati değişti
Bir Ankara polisiyesinin anlatıldığı fenomen dizi Behzat Ç'nin yayın günü değişirildi...

Kaynak; Habertürk 10 Eylül 2012 Pazartesi, 09:25:31

   
Başrolünü Erdal Beşikçioğlu'nun üstlendiği 'Behzat Ç. Bİr Ankara Polisiyesi' dizisinin yeni sezon fragmanı yayınlanmıştı.

Yayın günü değişen ve 21 Eylül'de ilk bölümü yayınlanacak olan dizinin tanıtım filmi Twitter'da en çok konuşulan konulardan biri oldu.

Behzat Ç. hakkında yapılan yorumlardan bazıları;

* Şu Behzat Ç. başlasın artık yeni sezona.

* Özledik la başlasın artık

* Özledik komiserim...

* 21 Eylül'den sonra bütün cumalar dolu
Read more

Angelina Jolie İstanbula Geliyor!


Angelina geliyor
İstanbul Başakşehir'de düzenlenecek Altın Terazi Film Festivali'nin sürpriz konuğu Angelina Jolie. Kadına yönelik şiddet temalı festival, 27 Eylül'de başlıyor


İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Başakşehir Belediyesi'nin ortaklaşa düzenlediği ve ana teması 'Kadına Yönelik Şiddet ve Ayrımcılık' olan 2. Uluslararası Altın Terazi Film Festivali'ne ünlü yıldız Angelina Jolie de katılacak.

HT MAGAZİN / İZZET ÇAPA - ÖZEL HABER

FESTİVAL AY SONUNDA BAŞLIYOR
NE Altın Koza ne Altın Portakal önümüzdeki günlerde herkes bu yıl ikincisi düzenlenecek olan Altın Terazi Film Festivali'ni konuşucak. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Başakşehir Belediyesi'nin ortaklaşa gerçekleştirdiği festivale bu yıl dünyaca ünlü bir yıldızı ağırlayacak. 27 Eylül- 4 Ekim 2012 tarihleri arasında yapılacak ve ana teması 'Kadına Şiddet ve Ayrımcılık' olan festivalin onur konuğu Angelina Jolie olacak.

JOLIE SEMPOZYUMA DA KATILACAK
ANGELINA Jolie'nin yönetmenliğini yaptığı ‘In the Land of Blood and Honey' filminde rol alan ve geçen yıl festivale katılan Rade Serbedzija ünlü yıldızı İstanbul'a davet etti. Jolie, Serbedzija'nın davetine "Evet" dedi. Jolie, festival çerçevesinden düzenlenecek olan ve Prof. Bengi Semerci, Prof. Şahika Yüksel, Türkan Şoray, Selim İleri, Prof. Dr. Dimitri Dimoulis, Zeki Demirkubuz'un konuşmacı olacağı sempozyuma da katılacak.

 Galeri için tıklayınız...

Gündüz vakti eve bir girdim ki, bütün perdeler kapatılmış, lambalar söndürülmüş, her tarafta derin bir sessizlik... Anlayacağınız tam bir kaotik ortam. Perdeleri açmaya davrandığımda, arkamdan bezgin bir ses geldi... "Yapma, ışık görmeye bile tahammülüm yok..." Sesin sahibi tanıdık, zaten başkası da olamaz ya... Bizim Gargamel, divanın bir köşesine büzülmüş, elini başlarının arasına almış, (adam beni de sapıttırdı) pardon, başını ellerinin arasına almış, gözlerinde derin bir elem ifadesiyle sus pus oturuyor. "Ne oturuyorsun böyle Brüksel lahanası gibi" diye sordum; ses yok. "Belçika'da gemilerin mi battı" dedim, yine ses yok. Benim tanıdığım eski Gargamel olsa, Şirinler'e yaptığım bu göndermeleri hemen anlar ve çok esprili olduğumu söyleyerek takdirlerini sunardı. Ama bunda tıs yok. Neden sonra "Varma üstüme abi, bunalımdayım" dedi. Bunalımdaymış... Bir filin, Giselle'de Nureyev'in karşısında dans etmesi bile mümkündür ama bizimkinin bunalımda olması asla... Yine de ilgilenmiş gibi görünerek "Nedir seni bunalıma iten yavrucuğum?" dedim müşfik bir sesle. Aldığım cevap aynen şöyle oldu; "Sempozyumda konuşmacı olmamı engellediler, kabul etmediler beni." 

Şaşkınlığım giderek artıyordu; sempozyum ve Gargamel... Sinirlerime hâkim olmaya çalışarak sordum: "Ne sempozyumuymuş bu?" "Kadına yönelik şiddet ve ayırımcılık konusunda bir sempozyum işte..." Kendimi biraz daha tuttum, hemen döversem, olayı tam anlayamayacağım; "Peki senin yerine kimler konuşacakmış?" Derin bir iç çektikten sonra saymaya başladı: "Prof. Dr. Bengi Semerci, Prof. Dr. Şahika Yüksel, Türkan Şoray, Dr. Salvador Millaleo Hernandez, Selim İleri, Prof. Dr. Dimitri Dimoulis, Zeki Demirkubuz..." 

Daha fazla dayanamadım, "Ulan, seni bütün bu isimlerin yanında konuştururlar mı!" diye patladım: "Hem de kadına yönelik şiddet ve ayırımcılık konusunda... Adamlar kabul etmediler diye bunalıma gireceğine, dua et onlara. Ben olsam kafanda odun kırardım. Ne anlarsın sen bu işlerden!" Bir an melül melül gözlerimin içine baktı "Benim derdim o değildi abi yaa..." dedi: "Sempozyum ayaklarında, aralarına karışıp Angelina Jolie'yi görecektim." 

Kısa ve etkili bir sorgulama sonucunda durumu anladım nihayet. İşin Angelina Jolie bölümünü heyecanı kaçmasın diye sona bırakalım, öyle devam edelim. Efendim eylül ayında yapılacak olan Uluslararası Altın Terazi Film Festivali'nin bu yılkı ana konusu ‘Kadına Yönelik Şiddet ve Ayrımcılık'mış. İstanbul Hukuk Fakültesi ve Başakşehir Belediyesi tarafından düzenlenen bu festivali geçen yıldan hatırladım hemen. Ana teması ‘Darbeler'di. Fikir zaten başlı başına ilginç. Her yıl suç ve ceza üzerine bir tema belirleyip festivali öyle düzenliyorlar. Yani adalet ve sinema ilişkisini gündeme getiriyorlar. Ayrıca çeşitli kültürel etkinliklerle de olayı destekliyorlar. Belki benim cahilliğim ama dünyada başka bir örneğini görmedim. Yakında dünyanın bu festivali örnek alacağına eminim.

Festival sosyal mesajlı olduğu için, sadece kuru kuruya filmleri göstermiyorlar. Bir kısa film yarışması düzenleyip dünyanın dört bir yanından 10 film seçmişler. Kazanana 6 bin dolar ödül veriyorlarmış. Bu işin ‘kısa' yanı... ‘Uzun' yanında ise, uzun metrajlı 10 film yarışacak ve Altın Terazi Ödülü'nü alan yapımcı, 200 bin dolar kazanacakmış. Bu arada beş ayrı kıtadan gelen kadına şiddet raporları bir sempozyumda değerlendirilecek, her ülkeden uzmanlar, bilim adamları, sanatçılar bildiriler sunacaklarmış. Bizim salak Gargamel'in araya sızmayı hayal ettiği sempozyum bu işte. 

Gelelim Angelina'ya... Çok büyük bir aksilik olmazsa Angeline Jolie de festivale konuk olarak katılacak. Onu İstanbul'a getirecek olan da yine ünlü bir aktör. Geçen seneki festivalin onur konuğu Rade Serbedzija; 'Batman Begins', 'X-Men', 'Harry Potter' gibi büyük yapımlarda rol aldıktan sonra Angelina'nın yazıp yönettiği, ‘İn The Land Of Blood and Honey' filminde başrollerden birini oynamıştı. Şimdi bu Rade arkadaş, kankası Angelina'yı festivalin açılışına getiriyormuş. 

Bütün bunları ‘bizimkinden' öğrendikten sonra "Oğlum topla kendini" dedim "Bunalıma filan girmene gerek yok, kadın gelince ellerimle seni götürüp tanıştıracağım" diye söz verdim. Saflıkta üstüne kimse olmadığı için hemen inandı tabii... Sevinçle ayağa fırladı, "O zaman iki soğuk kola açıp karşılıklı yudumlayalım, sana bir şey daha anlatacağım, çok şaşıracaksın" dedi...
Read more

Rihanna Yeni Dövmesi [10 Eylül 2012]

Rihanna geçtiğimiz günlerde kaybettiği büyükannesi için yeni bir dövme yaptırdı.Gögüslerinin alt kısmana yaptırdığı bu dövmeyi siz nasıl buldunuz?



Read more

Nelly Furtado - Miracle















Read more

Dershaneler Kapatılıyor Mu?


‘Dershaneler gelecek yıl kapanıyor’
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dershanelerin kaldırılışıyla ilgili ilk defa tarih verdi

Kaynak; Milliyet.com.tr

Erdoğan, “Dershanecilik olayını kaldıracağız. Bundan kim gücenirse gücensin, kusura bakmasınlar. Bu benim halkımın vatandaşımın ortak talebidir. Ey dershaneciler, eğer bu ülkede eğitime, öğretime hizmet verecekseniz gel okul aç, okullar kur. Biz de sizden hizmet alımı yapalım, sizin sınıflarınızı öğrencilerle biz dolduralım. Bedeli neyse bunun bedelini biz verelim. Sizi açıkta bırakacak değiliz. Biz yatırımdan kurtulmuş oluruz, siz de hizmetinize aynen devam edersiniz. Bakıyorsun, ‘bu güzel teklif’ demiyorlar. Bunun adımını atacağız ve er geç, 2013-2014’e de biz o sistemle girmiş olacağız” dedi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu da eleştiren Erdoğan, “CHP zihinleri bulandırmak, 6 yaşında yavrular üzerinden istismar siyaseti yapmak için her yola başvuruyor. Kılıçdaroğlu, kademeli Eğitim Sistemi konusunda şu ana kadar sadece şunu söyledi; ‘bir pedagogla konuşun’. Ben burada CHP Genel Başkanına, asıl kendisinin bir uzmana başvurmasını şiddetle tavsiye  ediyorum” dedi.



AYA KAÇ KİŞİ GÖNDERDİN?
Yeni eğitim sisteminde velilerin de hiçbir konuda tereddüt etmemesini isteyen Erdoğan, “CHP tarafından üretilen ideolojik tepkilere velilerimiz asla itibar etmesinler. Malum, matbaadan çıkmış posterlerle gösteriler falan yapıyorlar bunlar malum tipler, çevrelerdir. Bu ülkede ne zaman hayırlı iş yapsanız, bunları o meydanlarda görürsünüz” ifadelerini kullandı.
Bazı CHP milletvekillerinin okullarda Kur’an-ı Kerim ve siyer dersinin seçmeli olarak okutulmasından rahatsız olduğunu da kaydeden Erdoğan, “CHP’liler, ‘Peygamber’in hayatını öğretince ne olacak, millet aya giderken bu eğitim sistemiyle ancak amele yetişir’ diyor. Ya bugüne kadar Siyer’i Nebi yoktu da kaç tane gönderdiniz aya. Bunlar 1940’lara takıldılar, orada kaldılar, bugüne gelemiyorlar” diye konuştu.
Read more

‘Aşk’ Üzerine ‘Düşünme’ler – Aşkın Metafiziği Nedir?


-Bütün aşklar,istedikleri kadar uçarı,tensellikten,dünyevilikten uzak ayakları yerden kesik görünsünler,sadece cinsel dürtüde temellenirler.Evet,hatta bu aşıklık hali sadece daha yakından belirlenmiş,daha özelleşmiş,hatta sözcüğün en dar anlamıyla bireysellemiş cinsel dürtüdür.
-İnsanlığın genç kesiminin enerji ve gücüyle birlikte düşüncelerinin yarısını sürekli olarak meşgul ettiği,ara sıra en büyük kafaları bile meşgul ettiği,en önemli meselelerde belirleyici etki olduğu görülür.
-Aşk için çıkarılan bunca gürültü patırtı niye?Niye bunca itiş kakış,tepinme,korku,endişe ve dert?Sonuçta amaç,sadece bir Mecnun’un kendi Leylası’nı bulması değil midir?
-Aşkta bütün meselelerin aksine bireysel iyilik,mutluluk ve acıların değil de insan cinsinin gelecekteki varlığının ve kendine özgü yapısının söz konusudur.
-Her aşık olma durumunda,belli bileşim niteliklerine sahip bir bireyin üretilmesinin amaç olarak edinildiği,söz gelimi karşılıklı sevginin değil de,sahip olmanın,yani fiziksel haz ve zevkin asıl tayin edici yan olmasından bellidir.
-Belli bir çocuğun dünyaya getirilmesi,taraflar bilincinde olmasalar da,bütün o aşk hikayesinin gerçek amaç ve hedefidir.Bu amaç ve hedefe hangi yol ve tarzlardan ulaşılacağı için önemsiz yanıdır.
-İki sevenin birbirine gittikçe artan eğilimleri bile bunların meydana getirebilecekleri ve getirmeyi arzu ettikleri bu yeni bireyin yaşama isteğidir.Hatta daha onların özlem dolu bakışlarının buluşması esnasında bile bu bireyin yeni hayatı uyanır ve ahenkli,bileşimi iyi oluşturulmuş gelecekteki bir birey olarak varlığını duyurur.Sevenler gerçek bir birleşme ve kaynaşma yoluyla bundan böyle sadece bu tek varlık olarak yaşamayı sürdürmek için tek bir varlık olmanın özlemini duyarlar ve bu özlem sonunda içinde her ikisinin de kalıtımsal özelliklerinin kaynaştığı ve birleştiği o tek varlıkta yaşama devam etmeleriyle gerçekleşir.
-Bir erkekle bir kız arasındaki karşılıklı,kararlı ve değişmez inatçı isteksizlik,antipati,nefret ve soğukluk;bunların birlikte meydana getirebilecekleri “şey”in arızalı,fizyolojik yapısı kötü organize olmuş,kendi içinde uyumsuz,mutsuz bir varlıktan öte birşey olmayacağının göstergesidir.
-Oluşacak birey,babasından iradeyi ve karakteri,annesinden zekayı;beden yapısını ise bu ikisinden alacaktır.
-Yeni bir bireyin ilk ortaya çıkışı,yani hayatının asıl başlangıç noktası olarak anne-babanın birbirlerini sevmeye başladıkları (birbirlerini gözlerinde büyüttükleri*) anı göz önünde tutmak gerekir.
-İki bireyin çeşitli yönlerden birbirine uygunluğu ne kadar fazlaysa,karşılıklı tutkuları da o kadar büyük olacaktır.
-Birey,öteki bireyde özellikle kendisinde yoksun bulduğu mükemmelliği ve kusursuzluğu arayacak,hatta kendisinin karşıtı olan kusurları ve yetersizlikleri onda güzel bulacaktır.
-Kendisine uygun güzellikteki bir kadına baktığında onu kıskıvrak yakalayan o kadınla birleşmeyi en yüce iyiymiş gibi gösteren baş döndürücü bir çekicilik erkeği sarar.Bu da oluşturulacak bireyin istenilen niteliklerde o an,o eşle olabileceği düşüncesinden kaynaklanır.
-Erkekliğin ve dişiliğin sayısız düzlem (derece)leri vardır.Erkeğin erkekliğinin belli bir düzleminin kadın dişiliğinin belli bir düzlemine tekabül etmesi gerekir.Buna göre,en erkeksi adam,en dişi kadını arayacaktır.Bu ikisi arasında bu gerekli tekabüliyetin gerçekleşmiş olduğu,aslında onlarca içgüdüsel yoldan sezilir ve bu içgüdüsel sezgi aşıklığın e n yüksek derecelerinin temelinde yer alır.
-Aşıkların heyecanlarında kusursuzluğu bulmuş olmanın ve üretilecek yeni bireyin kusursuz olacağı,insan türünün kusursuzluğa erişmede yeni bir basamağa erişildiği düşüncesinin sevinci yatmaktadır.
-Uzun boylu,iri yapılı bir adamla kısa boylu,tıknaz bir kadının oğulları eğer kısa boylu ise,oğlan büyüdüğünde eş olarak uzun boylu bir kadını seçecektir.Eğer babası da kısa boylu olsaydı uzun boylu kadına yönelmeye yönelik içgüdüsü bu şekilde olmayabilirdi.
*Bir İngiliz deyimidir…”aşk” için bu deyim kullanılmaktadır…
Tüm bunlar aşk üzerine bir felsefecinin yazdığı kitaptan (Aşkın Metafiziği / Arthur Schopenhauer) dikkatimi çeken,derlediğim notlar…
Temelde aşkın iki cinsin birbirine duyduğu “doğaya yararlı olacak” cinsel dürtüye dayandığını ve bu dürtü sayesinde insan soyunun ürediğini,hatta aşıkların birbirinde kendilerinde bulunmayan özellikleri bulduklarında tutkularının arttığı ve bu sayede “kusursuzluğa” erişilebileceği düşüncesinin bilinçaltında yatmasıyla oluştuğunu savunuyor…
“Zıt kutuplar birbirini çeker.” gibi bir düşünce de bu açıklamayla tam anlamını bulmuş oluyor…Kullandığımız bu sözcüğün aslında gündelik,basit bir laf değil,bilinçaltlarımızda yatan amacın dilimize dökülmesi…
Alıntı N.T sevgiadasi.com
Read more

Emil Michel Cioran’in Sözleri – Felsefik Metinler


Hakikatler”… artık onların yükünü çekmek istemiyoruz, ne de onlara kanmak veya suç ortağı olmak… Bir virgül için ölünen bir dünya düşlüyorum.
Aşka, hırsa, topluma sırt çevirenlerden kendinizi sakınınız. Vazgeçmiş olmanın intikamını alacaklardır.
Fikirler tarihi, yalnızların kininin tarihidir.
İleride biyografisini yazacak birinin çıkması ihtimalinin, kimseyi bir hayatı olmaktan vazgeçirmemiş olması inanılmazdır.
Bir zihni, karanlık fikirleri kavramaktan duyduğu tiksinti kadar hiçbirşey kurutamaz.
Temel bir yanılgı olmasından da evvel, hayat, ne ölümün ne de şiirin düzeltmeyi başarabildiği bir zevksizliktir.
Her düşünce, bir gülümseyişin yıkıntısını andırmalıdır.
Büyük adamların gündelik hayatı tahayyül edilmeye çalışıldığındaki o tedirginlik… Öğleden sonra saat ikiye doğru, Sokrates ne yapardı dersiniz?
Fikirlere onca yürek temizliğiyle inanmamız, bunları tasarlayanların memeli olduklarını unutmamızdandır.
Düşüncenin yapısında, alnımı yaslayacak hiçbir kategori bulamadım. Buna karşılık, Kaos gibi yastık mı var?
Bilime itiraz: Bu dünya, bilinmeye layık değil.
İçimizde doğan her fikirle içimizdeki birşeyler çürür.
Gerçek bende nefes darlığı yapıyor.
Bitkisel bir bilgeliğe doğru: Bir ağacın gülümsemesine karşılık, bütün korkularımdan yüz çevirirdim…
“Gözleri içine düşmüş kırık bir kukla gibiyim.” Bir akıl hastasının bu lafı, içebakış üzerine olan eserlerin tamamından ağır basar.
Sadece bir kere bile sebebsiz yere hüzünlendiysen, bütün hayatın boyunca bilmeden öyle olmuşsundur.
Oluş: hallolmayan bir can çekişme.
Hüzün: hiçbir mutsuzluğun doyuramadığı bir iştah.
Bin yıllık savaşlar Batı’yı sağlamlaştırdı; yüz yıllık “psikoloji” ise can havline kaptırdı.
Kendini çekilmez kılmayı bilmeyen kimse yalnızlığına göz kulak olamaz.
Sadece, canım isteyince ölmek elimde olduğu için yaşıyorum: İntihar fikri olmasa, kendimi çoktan öldürmüş olurdum.
Düşmanlarımızı seçmeyi bırakıp elimizin altındakilerle yetinmeye başladığımız zaman artık genç değiliz demektir.
Tanrı’sız herşey yokluktur; ya Tanrı? En üst yokluk.
Şüphelerinden emin olunmadığında ve kendi kendine “bunlar hakikatten şüphe mi?” diye sorulduğunda nasıl da endişelenilir!
İnsanların kusurlarından, faziletlerinden de kaçmadan sakınılamaz. Böylece bilgelik yoluyla harap olunur.
Ümit etmek geleceği yalanlamak’tır.
Kendimizi istediğimiz kadar bıkkınlığa kaptırmış olalım, habercimiz Kserkses’in (Pers Kralı) karikatürleri olarak kalacağız. Yeni bir zevk keşfedene mükafat vereceğini fermanla ilan ettiren o değil midir? -Antik Çağ’ın en modern davranışı bu olmuştur.
İnsan otuzunu geçtiğinde, olaylarla bir gökbilimcinin dedikodularla ilgilenmesinden fazla ilgilenmemelidir.
Tanrı’ya gitmek için imana uğramanın gerekiyor olması ne yazık!
Hayat -maddenin o gösteriş düşkünlüğü.
Birtek iyimserler intihar eder; artık iyimser olamayan iyimserler… Diğerlerinin, hiçbir yaşama nedenleri olmadığına göre, niçin bir ölme nedenleri olsun ki?
O kadın hakkında hiçbirşey bilmiyordum; yine de sohbetimiz en iç karartıcı havaya büründü: Ona denizden söz ettim, Eski Ahit’teki o yorumdan. Dalgaların histerisi üzerine tiradımın sonunda, kendini tutamayıp konuştuğunda şaştım kaldım: “Kendine acımak iyi birşey değil.”
Tiksintilerimizin doruk noktasında, bir sıçan beynimize düş kurmak için girmiş gibidir.
Eğer Tanrı’ya inansaydım, kendimi beğenmişliğimin haddi hududu olmazdı: Sokaklarda çırılçıplak dolaşırdım…
Bitip giden bir aşk öylesine zengin bir felsefi sınavdır ki bir berberi Sokrates’in dengi yapar.
Sevme sanatı mı? Bir vampir mizacı ile dağ lalesinin ketumluğunu birleştirebilmek.
Bir yosma için canına kıyan kişi, dünyayı alt üst eden kahramandan daha bütün ve daha derin bir tecrübe yaşar.
Platon’a takılmak niye? Başka bir alemi, bize bir saksafon da onun kadar sezdirebiliyorken…
Nuh’ta geleceği okuma yeteneği olsaydı, gemisini hiç şüphesiz batırırdı.
Olaylar -Zaman’ın tümörleri…
İnsan felaket salgılar.
Kaygı -ya da baterin fanatizmi.
Read more

1 ve 20 Doların Sırrı Nedir?


Yorumu Tamamen Sizlere Bırakıyorum.Komplo Teorisi diz boyu…
Image
1 dolar’ın ön yüzünde yazan “FEDERAL RESERVE NOTE” yazısı,federal rezerv’in senedi anlamına gelmektedir.Yani,altın veya gümüş olarak karşılığı olmayan “sanal kağıt” anlamına gelir.
Image
1 dolar’ın arka yüzünde yazan “IN GOD WE TRUST” yazısı,güvendikleri tanrının para olduğu anlamına gelir.
Image
1 doların arkasında,12 katlı piramit ve bir de göz vardır.12 kat Yakup’un 12 oğlunu yani 12 İsrail boyunu ,piramit’in tepesinde ki ışıklı göz ise “Her şeyi gören göz” yani Yehova anlamına gelmektedir.Bu 12 oğul ve Yakup’u temsil eder.13, Kabalistik ebcet hesabına göre de, sevginin birliği,İsrail’İn birliği anlamına gelmektedir.Ancak 12 katlı piramit ile göz arası açıktır.Bunun anlamı da,hedefledikleri “Tek Dünya Devleti”ni kuramadıklarından kaynaklanır.
Ayrıca piramit’in üst kısmında yazan “ANNUIT COEPTIS” yazısını görmekteyiz.Bu yazı,başladığın işi bitirmek anlamına gelmektedir.Bu da gene Tevrat kaynaklıdır.”Kudüs’ten başlayan yılan,zaferle zincirini tamamlayıp yine Kudüs’e dönecektir.”
Piramidin alt kısmında yazan “NOVIS ORDO SECLORUM” yazısını görmekteyiz.Bu da,çağların yeni düzeni,yeni dünya düzeni ve tek dünya devleti anlamına gelmektedir.
Image
Piramidin altında ki rakamlar (MDCCLXXVI) 1776 tarihini gösterir.Bu tarih de Illüminati ‘nin kuruluş tarihidir.İlluminati “Aydınlanmışlar” anlamındadır ve Efendiler denilen süper zenginlerin yönettiği bir dünya komplosudur. 1772 yılında Wilhelm-Bader Kongresinde, masonlar İlluminati ile birleştiklerinden,bu tarih masonlar için de önemlidir.
Image
Kartal’ın ağzında ki “E PLURIBUS UNUM” yazısı da,birçokları arasında bir tane demektir ki,Tevrat’ta kullanılan seçilmişlik,tanrıoğlu ayrıcılığının simgelenmesidir. Kartalın gövdesinde ki 7 dikey çizgi, “Kutsal Şamdanı” ve 7 kiliseyi (Efes, İzmir,Bergama,Akhisar,Salihli, Alaşehir ve Pamukkale) simgeler.
Bir de Dolar Hakkında Komplo Teorisi…
20 doları ikiye katlamışlar…
Image
Image
Image
Image
Image
Image
Read more