Justin Bieber Prens William'a Ne Dedi ?


Bu kez sert kayaya çarptı
Kanadalı şarkıcı Justin Bieber, Cambridge Dükü Prens William`ın kelleşmeye başlayan saçıyla ilgili espri yapınca İngiliz medyasından büyük tepki gördü.


Justin Bieber, İngiltere'de yayın yapan Rollercoaster degsine verdiği röportajda, bir gün Kral olması beklenen William'ın saçıyla ilgili şu sözleri söyledi: ''Bugün, artık kelliği sona erdiren ilaçlar var, Propecia var mesela. Neden bu ürünlerden kullanmadığını anlamıyorum. İlacı alıyorsun, saçın tekrar çıkıyor. Yoksa, bu ürünler, henüz İngiltere'ye gelmedi mi?''

18 yaşındaki Kanadalı şarkıcı, bu sözleri nedeniyle, İngiltere medyasında topa tutuldu.

İngiliz gazeteci Jessica Callan, ABD'de yayın yapan Huffington Post internet gazetesinde Bieber'ı ağır şekilde eleştirdi.


Callan, Prens'i şu sözlerle savunurken, Bieber'ın saçına da değinmeden de geçmedi: ''Prens Harry, William'ın saçıyla ilgili espri yapabilir, ama bu demek değil ki Justin Bieber gibi bir çocuk Prens'le dalga geçebilir. Bu, evinize çağırdığınız misafirin, halınızın ne kadar çirkin olduğunu söylemesi gibi bir şey. Doğru bile olsa, ne cüretle bu sözleri söyleyebilirsin? Bieber, sözlerinde dikkatli olmalı. William'ın saçı seyrekleşiyor olabilir, fakat, o gayet havalı bir Prens ve gelecekte İngiltere'nin gördüğü en güzel Kraliçe olacak bir kadınla evli. Justin ve onun kız gibi saçı, bununla nasıl kıyaslanabilir ki?''  

Kaynak: gazeteport

Read more

Bebeğini 10. Kattan Aşağıya Atan Rus Anne


Onu battaniyeyle onuncu kattan aşağı atıverdim
Rusya yeni bir katil anne şoku yaşıyor. Çocuk yaşındaki genç kadın Alyodna Loskutova, anne ve babasından gizlediği hamilelik sonunda evdeki odasında dünyaya getirdiği bebeğini oturdukları apartmanın 10. katından aşağı atarak öldürdü.


Korkunç olay başkent Moskova yakınlarında Sergiyev Pasat kasabasında yaşandı. Öğle saatlerinde apartman sakinleri yere beyaz bir battaniyenin düştüğünü fark etti. Yere çarpma anında şüphesi bir ses çıktığı için acaba içinde ne var merakıyla battaniyeyi açan girişteki dükkanın sahibi kanlar içerisinde yeni doğmuş bebekle karşılaştı. Olayın ilk şokunu atlatan adam hemen polisi aradı.

Polis ve ambulans olay yerine geldiğinde çocuğunu atan 17 yaşındaki anne Alyona Loskutova kaçmış, bebek ise daha ambulans gelmeden hayatını yitirmişti.

Akşam saatlerinde güvenlik güçlerine teslim olana genç anne korkunç olayla ilgili kendi versiyonunu anlattı. Bebeği 8 Ağustos sabahı saat dörtte dünyaya getirdiğini itiraf eden Alyona, “Annem ve babam hamile olduğumu bile bilmiyordu. Dokuz ay onlardan gizlemeyi başardım. İlk başta kürtaj yaptırtmak istedim, ancak gerekli parayı bulamadım. Son aylarda ise sıkı elbiseler giyinerek hamile olduğumu son güne kadar sır tutmayı başardım. Kızımı kendi odamda başka birisinin yardımı olmaksızın dün gece kendim doğurdum. Bebeği battaniyeye sardım. Hiçbir hayat belirtisi vermiyordu. Sabahleyin babam işe annem ise dışarı çıktığında bebeği ne yapacağımı düşünmeye başladım. Saatler su gibi akıp geçti. Bir çözüm bulamadım. Sonra annemin anahtarıyla kapıyı açtığını duydum. Annemden çok korktuğum için bebeği sardığım battaniyeyle birlikte onuncu kattan aşağı atıverdim. Ben onu atarken bebek zaten ölüydü” ifadesini verdi.




Kızın bu hikayeyi polise anlatması üzerine adli tıp bebeğin ölüm nedenini araştırmak için otopsiye başladığı da bildirildi.

Rusya’da geçtiğimiz ay yine başkent Moskova yakınlarında başka bir genç anne 5 ve 7 yaşlarında iki çocuğunu binadan atarak öldürmüştü.

Kaynak; Milliyet.com.tr
Read more

İspanya - Fransa Basket Maçında Kavga | Video İzle


Londra Olimpiyatları'nda şok eden yumruk!
İspanya'nın, Fransa'yı 66-59'luk skorla mağlup ettiği çeyrek final karşılaşmasının sonunda Batum'un, Carlos Navarro'ya attığı yumruk olay oldu

2012 Londra Olimpiyatları'nda basketbol çeyrek final karşılaşmasında İspanya ile Fransa karşı karşıya geldi.
Muhteşem mücadeleye sahne olan karşılaşmayı İspanya 66-59 kazandı ancak maça son anlarda yaşanan olaylar damgasını vurdu.
Karşılaşmayı son dakikalarda kaybeden Fransa'nın yıldız oyuncusu Batum, skora çok sinirlendi ve İspanyol yıldız Juan Carlos Navarro'ya yumruk attı.
Yumruk sonrasında saha bir anda karıştı, İspanyol oyuncular Batum'un üzerine yürüdü. Karşılaşmanın ABD'li hakemi Batum'u kenara çekti ve oyuncuyu diskalifiye etti.

Kaynak; Milliyet.com.tr
Read more

Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi Play Off 'da Rakipleri Kim

Şampiyonlar Ligi Play Off Maçları Kuraları 10 Ağustos Cuma Günü Çekilicektir.










UEFA Şampiyonlar Ligi 4.tur
(Şampiyon olmayanlar grubu)
Seribaşılar;
Sporting Braga (POR)
Dinamo Kiev (UKR)
Panathinaikos (YUN)
FC Kopenhag (DAN)
Spartak Moskova (RUS)
Seribaşı olmayanlar;
Fenerbahçe (TUR)
Udinese (ITA)
Lille (FRA)
Malaga (ISP)
Borussia Mönchengladbach (ALM)





Muhtemel Bazı Rakipler

Málaga
Borussia Mönchengladbach
Udinese
Lille
Braga
Spartak Moskova
NK Maribor
Helsingborgs
Basel
FC Copenhagen
Ironi Kiryat Shmona
Anderlecht
Celtic
CFR Cluj
Dinamo Zagreb
Panathinaikos
AEL Limassol

Kaynak; Nettebuldum.blogspot.com
Read more

Ne-Yo - Let Me Love You [ Türkçe Çeviri ]



Much as you blame yourself, 
olduğunca kendini suçluyorsun 
You can't repent for the way that you feel 
böyle hissetiğin için pişmanlık duyamazsın 
Had no example of a love, 
aşkın dersi yok 
That was even remotely real 
bu uzaktan doğru olsa bile 
How can you understand 
nasıl anlayabilirsin 
Something that you never had? 
hiç hissetmediğin bir şeyi 
Ooh, baby, if you let me, 
bebeğim eğer izin verirsen 
I can help you out with all of that 
bunların hepsi için sana yardım edebilirim 
Girl, let me love 
seni sevmeme izin ver kızım 
And I will love you, 
ve seni seveceğim kızım 
Until you learn to love yourself 
kendini sevmeyi öğrenene kadar 
Girl, let me love you, 
Kızım seni sevmeme izin ver 
I know your trouble 
sorunlarını biliyorum 
Don't be afraid, 
Korkme 
Girl, let me help
yardım etmeme izin ver 
Girl, let me love you, 
kızım seni sevmeme izin ver 
And I will love you, 
ve seni herzaman seviceğim 
Until you learn to love yourself 
kendini sevmeyi öğrenene kadar 
Girl, let me love you, 
kızım seni sevmeme izin ver 
A heart in darkness 
karanlıkta bir kalp 
Is brought to life, 
hayata getirdi 
I'll take you there 
seni oraya götüreceğim 
Hey, hey 
(Girl, let me love you) 
seni sevmeme izin ver 
Let me love you, 
seni sevmeme izin ver 
Oh 
Ooh, 
I can see the thing behind your eyes, 
gözlerinin arkasındaki şeyleri görebiliyorum 
It's been there for quite a while 
olukça zamandır orada 
I just wanna be the one 
sadece tek olmak istiyorum 
To remind you what it is to smile, yeah 
sana gülmenin nasıl birşey olduğunu hatırlatan 
I would like to show you 
sana göstermek isterdim 
What true love can really do 
gerçek aşkın neler yapabilceğini
Read more

Calvin Harris Ft. Example – We’ll Be Coming [ Türkçe Çeviri ]



We took it all apart
Hepsini ayırdık
But I’m wishing I’d stayed
ama keşke kalsaydım
In the back room something I heard you say
arka odada söylediğin bir şeyi duydum
We didn’t want to call it too early
erkenden söylemek istemedik
Now it seems a world away
şimdi dünyalar kadar uzak görünüyor
But I miss that day, are we ever gonna feel the same?
ama o günü özlüyorum, hiç bir daha aynı şeyleri hissedebilecek miyiz?

Standing in the light till it’s over
bitene kadar ışıkta duruyoruz
Out of our minds
aklımız başımızda değil
Someone had to draw a line
birileri bir çizgi çekmeli
We’ll be coming back for you one day
bir gün senin için geliyor olacağız
We’ll be coming back for you one day
bir gün senin için geliyor olacağız
I don’t even care if I know you
seni tanıyıp tanımadığım umurumda değil
Out of our minds
aklımız başımızda değil
Sad to leave it all behind
herşeyi geride bırakmaktan üzgünüm
We’ll be coming back
geri geliyor olacağız
We’ll be coming back for you one day
bir gün senin için geliyor olacağız

You can see it from a far
uzaktan görüyorsun
We were riding that wave
o dalganın üzerindeyiz
Blinded by the lights, and it’s something I crave
ışıklardan kör olmuş şekilde ve can attığım birşey
We didn’t want to call it too early
erkenden söylemek istemedik
Now it seems a world away
şimdi dünyalar kadar uzak görünüyor
But I miss that day, are we ever gonna feel the same?
ama o günü özlüyorum, hiç bir daha aynı şeyleri hissedebilecek miyiz?

Standing in the light till it’s over
bitene kadar ışıkta duruyoruz
Out of our minds
aklımız başımızda değil
Someone had to draw a line
birileri bir çizgi çekmeli
We’ll be coming back for you one day
bir gün senin için geliyor olacağız
We’ll be coming back for you one day
bir gün senin için geliyor olacağız
I don’t even care if I know you
seni tanıyıp tanımadığım umurumda değil
Out of our minds
aklımız başımızda değil
Sad to leave it all behind
herşeyi geride bırakmaktan üzgünüm
We’ll be coming back
geri geliyor olacağız
We’ll be coming back for you one day
bir gün senin için geliyor olacağız

Gonna rise, gonna fall, getting pulled apart
yükseleceğiz, düşeceğiz, uzağa çekileceğiz
And we all do it all cause it stole our hearts
ve hepimiz yapıyoruz çünkü kalbimizi çaldı
Gonna light up the skies, so ignore the stars
gökyüzünü aydınlatacağız o halde yıldızları görmezden gel
And we all do it all cause it stole our hearts
ve hepimiz yapıyoruz çünkü kalbimizi çaldı
Read more

Katy Perry'nin Yeni Saçları

Katy Perry bir dergi için saçlarını değiştirdi ve nostaljik tonlarda bir hala büründü. İşte Katy Perry'nin yeni tarzı





Read more

Kim Kardashian " Perfect Bitch " Olmaktan Mutlu

Kanye West sevgilisi Kim Kardashian için bir şarkı yazdı ve şarkının ismide " Perfect Bitch "
Kim bugün yaptıgı açıklamada şarkının bana yazılmasndan onur duydum dedi. Nasıl yani Kaliteli *rospu olmaktan nasıl gurur duyabilirsin :D anlamadık ?


Read more

Kırmızı Köpek Uluyor Nedir?


Ermeniler'den tiyatrolu propaganda ABD'deki Ermeni lobisi, soykırım iddialarını bu kez bir tiyatro oyunuyla gündeme getirdi.
Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan Ermeni toplumu bu kez de New York’ta oynanacak tiyatro ile Ermeni iddialarını gündeme taşımaya hazırlanıyor.
”Kırmızı Köpek Uluyor” isimli tiyatro oyununda, 1915’te Osmanlı coğrafyasında yaşandığı iddia edilen olaylar konu ediliyor.
New York’ta 5 Eylül ile 14 Ekim tarihleri arasında ”New York Theatre Workshop” isimli ”Off Broadway” diye tabir edilen tiyatro salonunda sahnelenecek oyunun biletleri satışa çıktı.
Alexander Dinelaris tarafından kaleme alınan ve Ken Rus Schmoll yönetiminde sahneye konulan oyun, Michael Kiriakos isimli bir gencin ailesinin hiç bilmediği tarihi gerçekler ile yüzleşmesini konu ediniyor.
Kaynak; Milliyet.com.tr

Kiriakos, babasının ölümünün ardından, bir kutu içinde saklı tutulan mektuplardan yola çıkarak geçmişini araştırıyor ve aslında ailesinin sandığı gibi Rum değil Osmanlı Ermenileri’ne dayanan bir geçmişi olduğunu ve iddiaya göre bir çok Ermeni aile gibi kendi ailesinin de Türkler tarafından yüzyılın başında şiddete maruz kalarak soykırıma uğradığını öğreniyor.

”Kırmızı Köpek Uluyor” isimli oyunun Kahramanı Michael Kiriakos, ailesi ile ilgili ortaya çıkan bu ”gerçek” karşısında hayatta daha da güçlü olmanın mücadelesini veriyor.

Türk Amerikan Toplumu tepkili Konu ile ilgili Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu Başkanı Ali Çınar, söz konusu oyunun Türk toplumu hakkındaki ithamlarına tepkisini dile getirdi.
Çınar, ”Bu tiyatronun amacı sanat yapmak değil, 1915 iddialarını tekrar gündeme getirmektir. Oyun propaganda yapmak, yaşanmamış olayları, sözüm ona hatıra defterlerinden, mektuplardan harmanlayarak gerçekmiş gibi sunmaktır” dedi.

Konu ile ilgili New York Tiyatro Workshop merkezine bir kınama yazısı göndereceklerini söyleyen Çınar, 1915’in 100. yıl dönümüne yaklaşılırken, bu tarz propagandaların artmasını beklediklerini de ifade etti.

Read more

Erman Toroğlu Gafı


Toroğlu'ndan pes dedirten küfürlü benzetme
Erman Toroğlu'nun CNN Türk ekranlarından katıldığı programa p...nk gafı damgasını vurdu.
08:43 | 08 Ağustos 2012



 CNN Türk'te Mesut Yar'ın konuğu olan eski hakem ve futbol yorumcusu Erman Toroğlu canlı yayında yaptığı küfür gafıyla yine herkesi şaşırtmayı başardı.



Yaptıklarıyla olay yaratan ve defalarca küfür gafıyla haber olmayı başaran Erman Toroğlu'nun CNN Türk ekranlarından katıldığı programa p...nk gafı damgasını vurdu.


P.ZEVENK KELLESİ
Canlı yayında karnabahar ve pırasayı savunan Erman Toroğlu, sıra Ankara'nın meşhur Ayaş Domatesi'ne gelince baltayı taşa vurdu. Ayaş Domatesi'ne ilginç bir benzetmede bulunan Toroğlu "Biz ona p.zevenk kellesi gibi deriz" diyerek canlı yayında yine bir küfür gafına daha imza atmış oldu.



MESUT YAR'IN ZOR ANLARI
Kamera arkasında bulunan stüdyo çalışanları Toroğlu'nun küfürlü benzetmesi karşısında kahkahalara boğulurken, Mesut Yar ise canlı yayında stüdyo görevlilerine eliyle sus işareti yaparak, Toroğlu 'nun gafını geçiştirmeye çalıştı.


Kaynak; Milliyet.com.tr
Read more

Lady Gaga Alıverişte

Lady Gaga 7 Ağustos günü New York'da alışverişe çıktı, Armani'den alışveriş yapan Gaga pek fazla bir şey beğenemedi. Elbiseyi ise arkadaşına doğum günü hediyesi olarak aldığı söylendi. Gaga tarzının mağazalarda yer almayacağını söyledi





Read more

Karmin Grubu Kimdir? Fotoğrafları


Karmin “Amy Heidemann” ve “Nick Noonan” ikilisinden oluşan Amerikan pop müzik grubudur.Müzik ve video paylaşım sitesi youtube'da paylaştıkları gitar ve bir kutu (bir çeşit perküsyon) eşliğinde söyledikleri cover şarkılar ile tanınmışlardır. En bilinen, başarılı coverları Chris Brown'un " Look at Me Now " ve Nicki Minaj'ın " Super Bass " isimli şarkılarıdır. Grubun kendilerine ait olan orijinal şarkıları "Take It Away" 2011 NBA finallerinde kullanılmıştır

Karmin Nebraska doğumlu “Amy Heidemann” ve Maine doğumlu “Nick Noonan” tarafından 2009 yılında kurulmuştur. Annesi öğretmen, babası tadilat malzemeleri satan bir esnaf olan Amy, erkek kardeşi Eric Heidemann ve küçük kız kardeşi Megan Heidemann ile birlikte “Nebraska Seward Lisesi”'nden mezun olmuştur[4]. Okulun konser ve caz grubunun bir üyesi olan Nick ise, Maine, “Old Town Lisesi”'nden mezundur. Amy ve Nick Berklee College of Music müzik okulunda tanışmışlardır.Grup üyeleri 2012 başında nişanlandıklarını duyurmuşlardır
Grubun adı Karmin, biraz değiştirilmiş yazılış şekliyle, şarkı anlamındaki Latince bir kelime olan carmenden türetilmiştir ve k harfi karmayı simgelemektedir. Grup Lil Wayne, Kanye West, Lady Gaga ve Adele gibi sanatçıların hit şarkılarının yeniden düzenlenmesini yapıp bunları 11 Ağustos 2011'de açtıkları YouTube, Karmincovers kanalında yayınlayarak ün kazanmıştır.
Yaklaşık bir senede youtube kanallarındaki (Ekim 2011 tarihinde 650.000 üzerinde takipçiyle, 132 milyondan fazla tıklanmışlardı[4]) başarıları yanı sıra 20 Nisan 2011 tarihinde The Ellen DeGeneres Show'da yer alıp Chris Brown'un " Look at Me Now " isimli şarkısının düzenlemesini söyleyerek daha geniş kitlelere kendilerini tanıtma şansına sahip olmuşlardır. İlk kayıtları Inside Out 2010 Mayıs'ta çıkmıştır 20 Ekim 2011'de yayınlanan şarkıları “Crash Your Party”'nin başarısı Amerika müzik listelerinde üst sıralara yerleşmelerini sağlamıştır.İlk albümleri Hello 8 Mayıs 2012'de çıkmıştır.


Kaynak; Wikipedia.com
Read more

Karmin - Hello

Son dönemde yaptıkları coverlarıyla damgasını vuran ikili Karmin, ilk albümlerini geçtiğimiz aylarda yayınlamışlardı. İşte o albümden şarkıları Hello'nun video klip çalışması.


Read more

Nikola Tesla’nın Sözleri Nelerdir?


  • Kutsal kitapları okuyup anlamayan dindar, okuyup anlayan ateist olur.
  • Erdemlerimiz ve kusurlarımız birbirinden ayrılamaz,güç ve madde gibi.Onlar ayrıldığında insan bir hiçtir.
  • Eğer güç elde etmek için yakıt kullanırsak sermayemizden yeriz ve onu hızlıca tüketiriz.Bu yöntem barbarca ve müsrifçedir.Ve sonraki nesillerin çıkarı için durmamız gerekir.
Wardenclyffe projesi için;
  • “Dünya buna hazır değildi,zamanının çok ötesindeydi ama aynı kanunlar sonunda galip gelecek ve bunu muhteşem bir başarı yapacaktı.”
  • Para insanların kendine biçtiği kıymete haiz değildir.Benim bütün param deneylere yatırılmıştır.Bunlarla yeni keşiflerde bulunup insanoğlunun yaşamını biraz daha kolaylaştırmasını sağlıyorum.
Tesla Deprem Makinesi için;
  • “Birkaç saniyede binanın titremeye başladığını hissettim..10 dakika daha devam etseydim binayı ve sokağı yıkabilirdi.Aynı cihazla Brooklyn Köprüsünü 1 saatten kısa bir süre içinde East Rivera indirebilirdim.”
  • Kendi alternatif akım ve yüksek frekans ile ilgili “Frekans yüksek olduğu müddetçe yüksek voltajlardaki alternatif akımlar derinin yüzeyinde, herhangi bir yaralanmaya neden olmadan salınırlar. ama bu amatörlerin becerebileceği bir şey değildir. sinir dokularına nüfuz edebilecek miliamperler öldürücü bir etki yaratabilir ama derinin üzerindeki amperler kısa süreler için zarar vermez. Derinin altına sızabilecek düşük akımlarsa, ister alternatif ister doğru akım olsunlar, ölüme yol açabilir…
Nicola Tesla, alternatif akım ve yüksek frekansla ilgili olarak yukarıdaki sözleri söylemiştir.
  • Kendi deyimiyle zihninde çakan şimşekler çoğu zaman rehberi olmuştur. Bunlardan ışık patlamaları olarak bahseder;
“Bu ışık patlamalarını hala zaman zaman yaşıyorum. Yeni bir fikrin zihnimde parıldayıvermesi gibi durumlarda ortaya çıkıyor. Ama artık eskisi kadar heyecan verici değil bu, eskiye nazaran daha etkisiz. Gözlerimi kapattığımda, ilk önce mutlaka çok koyu ve tek tonlu bir mavi fon görüyorum. Tıpkı açık ama yıldızsız bir gecede olduğu gibi. Birkaç saniye içinde bu alan parıltılar saçan ve bana doğru ilerleyen yeşil ışıltılarla doluyor. Neden sonra sağ tarafımda birbirine paralel ve yakın ışınların oluşturduğu iki ayrı sistem görüyorum. bu iki sistem birbirleri ile dik açı oluşturacak şekilde duruyorlar; sarı, yeşil ve altın renklerinin hakim olmasına karşın, her türlü rengi içeriyorlar. Sonra bu çizgiler daha da parlaklaşmaya başlıyor ve her yere parıltılar saçan belirgin noktalar serpiliyor. Bu resim yavaş yavaş görüntü alanımdan çıkıyor ve sola doğru kayarak yok olup gidiyor, yerini pek de hoş olmayan ölü bir griliğe bırakıyor. burayı çabucak kabaran ve kendilerine canlı formlar vermeye çalışıyormuş gibi duran bulutlar doldurmaya başlıyor. İşin ilginç yanı şu ki, ikinci aşamaya geçilinceye değin bu griliği belirgin bir şekle benzetemiyorum. Her seferinde, uyuyakalmadan az önce, gözlerimde kimi şeylerin ya da insanların görüntüleri canlanıyor. onları gördüğüm anda anlıyorum ki bilincimi yitirmek üzereyim. Eğer ortaya çıkmıyorlarsa ya da bunu reddediyorlarsa biliyorum ki bu uykusuz bir gece geçireceğim anlamına geliyor…”
  • Paranın başkaları için taşıdığı anlam,benim için bir şey ifade etmiyor.
Read more

Dünyada En Az Yağış Alan Bölgeler


En uzun kuraklığın görüldüğü yer Şili’de Atakama Çölündeki Kalama bölgesi’dir. burası aynı zamanda dünya’nın en kurak bölgesidir. bölgeye 1971 yılına kadar 400 yıl hiç yağmur yağmadığı söylenmektedir. 

Çöl İkliminin Görüldüğü Yerler
http://www.buyutec.net/data/media/17/atakama-colu.jpg
*Asya Kıtası’nda; Arabistan, Gobi, Taklamakan Çöllerinde,
*Kuzey Amerika’da; Kaliforniya, Nevada, Kolorado, Meksika Çöllerinde,
*Afrika’da; Büyük sahra, Kalahari, Namibya Çölleri’nde,
*Avustralya’da; Büyük Kum Çölü’nde,
*Güney Amerika’da; Atakama Çölü’nde görülür.
UYARI : Çöllerin en büyük bölümü Kuzey yarım Küre’dedir. Bu durum, karaların Kuzey Yarım Küre’de
Güney Yarım Küre’den daha fazla olmasının sonucudur.
Read more

Mağaralara Yapılan Resimler, İlk Resimler Nerede Yapılmıştır


İlk insanların, sanat yapıtlarının, genel olarak; mağara duvarlarına çizilen resimler ve araç-gereç yapımıyla sınırlandığını düşünürsek; bu yapıtların yorumu, direkt yaşam ve onun kaygısı ile ilgilidir. ImageGenellikle Prehistorik çağın bu insanları, Örneğin; mağara duvarlarının üzerine betimledikleri, figüratif formları, yaşamlarıyla biçimlendirmiş, tıpkı William Blake’ in de dediği gibi, daha o zamanlardan insanlar “uslama güçleriyle ne görüp kavradılarsa, onu karşılaştırmaya götürmüş ve yargılamaya çalışmışlardır”. Bu, bugünlerin de sanat yapıtlarında, geçerliliğini koruyan önemli bir saptamadır. Tarih öncesinde, sanat adına ortaya konanlar, o zaman toplumunu oluşturanların, nasıl içten içe devinim halinde olduğunun bir göstergesidir de. Bu göstergeyi açığa çıkarmak, yinelikle antropologların ve ruhbilimcilerin işi olduğuna göre; bu dönem üzerinde yorumlama yapmaya kalkışmak, bir anlamda yorumlayıcının, tam anlamıyla antropolog ve ruhbilimci sayılmasıyla eş anlamlı ve doğru orantılı olacaktır. Uzunca zamanlar, çağdaş sanatçıların ve sanat araştırmacılarının da kafasını meşgul etmiş bir olaydır ilkel mağara resimleri. Bu yönde birbirine karşıt iki ilginç görüş şöyledir;
Ernst Fischer şunları söylüyor: “Açıkça ilkel sanatın bir görevi de güç vermekti. Doğaya, bir düşmana karşı, bir cinsel arkadaşa, gerçeğe, insan topluluğunu sağlamlaştırma yönünde güç vermek. İnsanlığın ilk zamanlarında sanatın, “güzellik” ile estetik istekle bir ilgisi yoktu. O, büyü aracı ya da sağ kalma savaşımında, insan topluluğunun bir silahıydı. İlk insanların, boş inançlarına doğayı taklit etmelerine, hatta özdeşleştirmelerine, imge ve dil gücüne, büyücülük gibi özelliklerine değer vermek ve üzerinde durup düşünme gereği vardır”. Böylece Fischer tarafından mağara dönemi sanatçısı, siyasal bir araç niteliğiyle değerlendirilerek, çağdaş bir yoruma götürülmektedir.
Örneğin, Fischer’e karşıt bir yorum geliştiren, Herbert Read ise, “mağara resimlerini yapan insanın, işini yaparken büyük bir tat ve keyif aldığından emin olduğunu” söylemektedir. Ona göre, “ilkel insanın etkili olarak boyama, onun bir resmi, ötekinden daha etkili yapma isteği vardı. Yani, bir resmi ötekinden ayırıyordu”. Ama Read, “bu yaklaşımlarını kesinlikle dine ya da büyüye dayandırmıyordu”. Bu iki araştırmacının yanı sıra, öyle antropologlar vardır ki, mağara duvarlarına yapılan resimleri, o dönem insanlarının boş zaman geçirme eylemi olarak değerlendirmektedirler. Ama kimi antropologların görüşleri ise, resimlerin her çizgisinde sihirsel bir güç olduğundan yanadır. Bu noktada ilkel insan sanatın yorumu konusunda, mantıklı bir sonuç, Read’in de dediği gibi; “sanatçıyı kendi koşulları içinde, toplumunun merkezine yerleştirmek gereklidir”. İşte bu sonuç yorumu, mantıklı olduğu kadar çağdaştır da.
Özkan Eroğlu.
                                                       Image

Üst paleotik dönemde mağaralarda genellikle hayvan figürleridir.(at ,bizon ,geyik,boğa..)
İlk mağara resimleirinin rastlandığı yerler..
Orta Avrupa’da
Fransa-Lascouk mağarası
İspanya-Althamira,Las Palamas,Alpera
İtalya-Tivoli
Antalya-Karain,Beldibi
Adıyaman-Polanlı..
Genelde kabul edilen görüş ilk resimlerin büyüyle inançlarla alakalı olduğudur..
Çizilen resimler mağaranın en dip en kuytu kesimlerine duvarların üst kısımlarında tavana yakın yerlere yapılmıştır.İç yerler karanlık olduğu için birinin ışık tutması gerekmektedir.Tavana yakın yerlere yapıldığı içinde tırmanmak gerekmiştir..Yani emek verilmiş bilinçli bir şekilde..Resim yapılmadan önce yüzlerce eskiz-resim oluşturulmadan önce ön tasarım- çizilmiştir.Çizilen resimler bir amaçiçin çok özenilerek yapılmıştır.Doğa çok iyi gözlemlenere doğa gerçeğine sadık kalarak resim yapılmıştır.Koşan hayvanın anatomizi gerçekçi bir şekilde çizilmiş.
Çizilen resimler genelde av hayvanları..Resimlerde genellikle av anı hayvanın acı çektiği anlar çizilmiş.Yada hayvanlar sürü şeklinde çizilmiş.
Peki bu çağda neden böyle güçlü bir anlatım vardı.Resimler neden kuytu ve mağara tavanlarına yakın yerlere yapılmıştır.Bu dönemde insan hayatında doğa çok güçlüydü..İnsan doğanın karşısında eziliyordu,acizdi.İnançlar büyü olarak gerçekleştiğinden resimler doğanın tanrılaştırılması sonucu belki de ayinlerle mağaranın kuytu tavana yakın yerlere yapılmıştır..Büyüsel anlamda yapılmıştır..Örneğin Althamira mağarasındaki koşan hayvan bereketi ifade ediyor
Read more

Hipokrat Yemini Nedir? Hipokrat Yemininin Tam Metni


Yeminin orijinalinin Türkçesi:
Hekim Apollon Aesculapions, hygia panacea ve bütün Tanrı ve Tanrıçalar adına. And içerim, onları tanık ve şahit tutarım ki, bu andımı ve verdiğim sözü gücüm kuvvetim yettiği kadar yerine getireceğim. Bu sanatta hocamı, babam gibi tanıyacağım, rızkımı onunla paylaşacağım. Paraya ihtiyacı olursa kesemi onunla bölüşeceğim. Öğrenmek istedikleri takdirde onun çocuklarına bu sanatı bir ücret veya senet almaksızın öğreteceğim. Reçetelerin örneklerini, ağızdan bilgileri şifahi bilgileri ve başka dersleri evlatlarıma, hocamın çocuklarına ve hekim andı içenlere öğreteceğim. Bunlardan başka bir kimseye öğretmeyeceğim. Gücüm yettiği kadar tedavimi hiç bir vakit kötülük için değil yardım için kullanacağım. Benden zehir isteyene onu vermiyeceğim gibi, böyle bir hareket tarzını bile tavsiye etmeyeceğim. Bunun gibi bir gebe kadına çocuk düşürmesi için ilaç vermiyeceğim. Fakat hayatımı, sanatımı tertemiz bir şekilde kullanacağım. Bıçağımı mesanesinde taş olan muzdariplerde bilekullanmayacağım. Bunun için yerimi ehline terkedeceğim. Hangi eve girersem gireyim, hastaya yardım için gireceğim. Kasıtlı olan bütün kötülüklerden kaçınacağım. İster hür ister köle olsun erkek ve kadınların vücudunu kötüye kullanmaktan mazarattan sakınacağım. Gerek sanatımın icrası sırasında, gerek sanatımın dışında insanlarla münasebette iken etrafımda olup bitenleri, görüp işittiklerimi bir sır olarak saklayacağım ve kimseye açmayacağım.
Türkiye’de Hipokrat yemini’nin değiştirilmiş bir formu olan Hekimlik Andı kullanılmaktadır. İçeriği şudur:
Hekimlik mesleği üyeleri arasına katıldığım şu anda, hayatımı insanlık yoluna adayacağımı açıkça bildiriyor ve söz veriyorum.Hocalarıma saygı ve gönül borcumu her zaman koruyacağıma, sanatımı vicdanımın buyrukları doğrultusunda dikkat ve özenle yerine getireceğime, hasta ve toplumun sağlığını baş görev sayacağıma, benden hizmet bekleyen kimselerin sırlarına saygılı olacağıma ve onları saklayacağıma, hekimlik mesleğinin onurunu ve temiz töresini sürdüreceğime, meslektaşlarımı kardeş bileceğime, din, milliyet, ırk, siyasi eğilim ya da toplumsal sınıf ayrımlarının görevimle hastam arasına girmesine izin vermeyeceğime, insan hayatına kesinlikle saygı göstereceğime, baskı altında kalsam bile tıp bilgilerimi insanlık değer ve yasalarına karşı kullanmayacağıma, açıkça, özgürce ve namusum üzerine and içerim
Read more

Sanatın Toplum Üzerindeki Etkisi


GÜZEL SANAT VE TOPLUM

          “Sanatsız kalan bir toplumun
            hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”
M.Kemal ATATÜRK

Doç. Ahmet ATAN[1]



            Toplumları “Güzel’e ve Güzel Sanatlara “ zorlayan pek çok nedenler vardır. Yalnız bu tek başına ekonomik faktörle açıklanamaz. Ekonomi, bilim, felsefe, politika gibi disiplinler önemli birer faktördürler ama yaşamın sadece birer bölümleridir. Sağlıktan sanata, ekonomiden eğitime hemen her alan Güzel’den payını almalıdır.
            Sanatın, kendinden kaynaklanan özel niteliğinden dolayı, toplumun sosyal değişim ve gelişim sürecinde sanat, diğer tüm atılımlardan daha önce etkileşime uğradığı gözlenmektedir. Tarih boyunca Güzel ve Güzel Sanatlar’ın toplum içerisinde özel bir yeri olmuş, bir anlamda sosyal gelişimin ya da değişimin aynası olmuştur. Toplumsal gelişimin boyutu ile Güzel’e olan gereksinim arasında doğal bir uyum vardır.                                                                 
Yaklaşık 5000 yıllık tarihimiz, Güzel Sanatlarda uzun bir geçmişe sahip olduğumuzun göstergesi olarak kabul edilebilir. Türk Milleti olarak bilinen savaşçılığımız ve barışçılığımız yanında diğer bir karakter özelliğimiz de “Sanatçı bir Millet” olmamızdır. Atalarımızın, giyim-kuşamlarından barınaklarına, av ve ev aletlerinden silah kabzalarına varıncaya kadar gösterdikleri sanatkarane yaratıcılık 20. yüzyıl sanatlarına dahi kaynak olmaktadır. Muharebe meydanlarındaki cengaverliğimiz, Lale-gül bahçelerinde hissiyatlı bir bahçıvanlığa dönüşürken bu durum Türk Milleti olarak sanatçı karakter yapımızı ortaya koymaktadır.
            Batılı Türkoloji uzmanı Lord Kinros diyor ki; “ 17. yüzyılda Türklerin bir süre savaşı bırakıp bahçeleri ile uğraştığı günlerde Avrupa ilk defa Lale’yi tanıdı”. Aynı şekilde Lord Kinros başka bir tespitinde görüşünü şöyle ifade ediyor:” Zevk sahibi olduğu kadar savaşçı bir insan da olan Türk erkeği süslü silahlar kullanmış ve gümüş işlemeciliğini bir büyük sanat haline getirmiştir. Lord Kinros’un bu görüşüne göre demek ki Türk Milleti çelik yumağa sarılı kadife gibidir.
            Sanatçı ruh, Türk Milleti’nin karakter yapısında var olan belirgin özelliklerindendir. Tarihi gelişim sürecinde Türk Milleti’nin içinde bir potansiyel güç olarak duran sanat faaliyetlerinin baba’nın oğul’u, dede’nin torunu yetiştirmesiyle, yaygın sanat eğitimi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu usta çırak sanat eğitimi yıllar sonra yapılacak olan üniversitelerdeki Güzel Sanatlar Fakülteleri ve Bölümlerinin kuruluşuna öncülük ediyordu.
Toplumların siyasal, sosyal ve kültürel varlıklarının deposu tarihtir. Ancak, kültür varlıklarının iki deposu veya iki şahidi vardır. Bu iki şahidin birisi gelenek, ötekisi ise sanat eserleridir. Bu topraklar üzerinde Türk uygarlığının şahitleri yok olursa, Türk Milleti’nin var oluşunun ve büyük bir medeniyete sahip olduğunun ispatlanması güç olur. Türkiye Cumhuriyeti’nin çocukları; şanlı bir imparatorluğun torunları ise, bu şanlı bir kültür varlığının sahipleri olduğunun göstergesidir. Ancak 1919 yılından başlayarak Anadolu büyük bir değişim hamlesi içine girmiştir. Bunu gören Türk ressam, mimar ve heykeltıraşları, Milli Mücadeleyi destekleyen bir birlik anlayışıyla, toplumsal değişim ve gelişim sürecine olumlu katkılarda bulunmuşlardır.
Anadolu Türkiye Cumhuriyeti’nin öz topraklarıdır. Bunun en kesin kanıtları Türk Kültür ve sanat eserleridir. Yüzyıllardır kan ve gözyaşı ile kurulan, korunan ve kollanan bu vatan toprakları, analarımızın, bacılarımızın el emeği göz nuru halı, kilim, yazma ve daha nice el işi işlemeleri ile, en güzel şekilde süslenmiştir. Bu özelliği ile Anadolu’nun kendine has bir kültürü, bir sanatı olduğunu biliyoruz. Ancak Türk toplumunun yüksek bir kültür ve sanat seviyesinde bulunduğunu, yeterince hem kendi toplumumuza hem de dünyaya tanıtmak gibi bir görev üzerimize düşmektedir.
Özellikle Türkiye’de cumhuriyetin ilanından sonra, Türk Toplumu arasında Güzel Sanatların yeri ve öneminin vurgulanması için, Devlet yönetimi özel bir gayret göstermiştir. O zamanlar ki; devletin başında Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk bulunuyordu.
Dünya tarihini gözümüzün önüne getirirsek, gelmiş geçmiş büyük insanların her biri yalnız büyük asker, büyük devlet adamı, büyük ilim adamı ve büyük sanatçı olmuştur. Toplumlarına, bilim kültür ve sanat dünyasına böylece hizmet ederek göçüp gitmişlerdir. Her biri bugün saygı ve sevgi ile anılmaktadır. Ancak, bu güne kadar hiç biri Atatürk gibi, mensubu olduğu milleti esir olmaktan ve onun vatanını düşman istilasından kurtarıp, onu çağdaş bir millet düzeyine yükseltmek, onu diline, tarihine, sanatına kadar düzene koymak hareketlerine girişerek başarılı olmamıştır. Bunu ancak Türk Milleti’nin içinden çıkan dehalar zincirinin son halkalarından biri olan Atatürk yapabilirdi. Atatürk engin kültürlü bir devlet adamı, Özgür düşünceli bir eğitimci, halkını aydınlatmayı görev edinmiş bir hatip ve gerçek anlamda bir halk öğretmeni aşamasına erişmiş, bütün olanaklarını halkına, gençliğe, vatanına adamış saygın ve seçkin bir öncü Türk vatandaşı idi.
Atatürk’ün toplumu aydınlatma faaliyetleri doğrultusunda, Türk toplumu ve aydınları  arasında “Türk Sanatı” görüşü hakim olmaya başlamıştı. Hatta bu isim altında Sanatçı-yazar Celal Esat Arseven tarafından 305 sahifelik bir kitap yazılmış ve yayınlanmıştır. Bu eserin hazırlanış tarihine bakılırsa;1934 ile 1935 yılları arasında olmalıdır ki, Atatürk’ün Türk Kültür tarih ve sanatını araştırma faaliyetlerinin yoğun olduğu bir döneme rastlar. Zaten Türk toplumunu bilinçlendirme adına yürütülen faaliyetlere bakılırsa, Atatürk’ün bu faaliyetleri belli bir sistem içinde tasarlayıp uyguladıkları görülür. Atatürk’ün bu politik uygulamasını üç aşamada incelemek mümkündür. Bu hareketlerin birincisi, tanıtıcı, ikincisi teşvik edici ve güven verici, üçüncüsü de Türk Plastik Sanat Eğitimi Kurumlarını oluşturmak olmuştur.
Toplum olarak, güzel sanatlar olmadan da yaşayabiliriz. Fakat, o zaman; ruhumuz, iç dünyamız boş kalır; bir çöle benzemiş olur; bizler, barbarlaşırız ve o zaman da, belli bir uygarlığımız olduğu için, “uygar barbarlar düzeyine düşeriz !.” Güzel sanatlardan yoksun olan insanların hayatları da bir çok nimetlerden yoksun kalır; o kadar fakirleşir ve bir anlamda bitkisel hayata girerler.
Güzel sanatlar; Toplum bireyleri olan insanlarda güzelliğe, güzele ve mükemmele karşı şiddetli bir istek, bir susamışlık duygusu uyandırır. Güzel sanatlar; hayatı anlamlandırır ve sevdirir. Güzel sanatlar insanların ruhlarını yükselterek onları erdemli hale getirir; yüksek ve derin düşüncelerle olgunlaştırır, Güzel sanatlar insanların duygularını inceltir davranışlarını nazikleştirir ve güzel yaşamanın yollarını gösterir. Denilebilir ki; Güzel sanatlardan yoksun insanlar veya toplumlar aynı zamanda temiz ve asil duygulardan da yoksundurlar. Ancak Güzel sanatlar, toplumları; yüksek bir kültür düzeyine eriştirir.
            İnsanların en büyük görevlerinden biri dünyayı güzelleştirmektir. Çünkü Dünya’yı ve daha geniş anlamda evreni kurtaracak ve kollayacak güzelliktir. İyiliğin, doğruluğun, yararın, erdemin güzellikten ayrılmaz bir nitelik olduğu kabul edilirse; Güzellik bir güneş gibi yeryüzündeki her şeyi aydınlatmalıdır. Bilimin, felsefenin, politikanın daha geniş anlamda toplumsal hayatı ilgilendiren tüm alanların iyi, güzel ve mükemmel olmasını istemektedir. Güzellik yalnız, Leonardo’nun fırçasından değil; Hattat Hamit’in Kaleminden, Suna Kan’ın veya  İdil Biret’in parmaklarından da dökülüp akmalıdır.  Güzellik; demircinin çekicinden akmalı, ayakkabı boyacısının fırçasında, simitçinin tablasında da görünmelidir. Dünyada her şey ve herkes güzel olmalıdır. Şehir merkezlerinde yol kavşaklarına dikilmiş heykellerden tutunuz da, kaldırım taşlarından caddedeki gece lambalarına kadar her şey güzel olmalıdır. Ya toplum, ya insanlar!… Evet insanlar da, aileler de, ailelerin yaşayışları ve toplumun yaşayışı da; Milletlerin ve devletlerin, sosyal düzeni sağlayan polislerin de işleri güzel olmalıdır. Türkiye’mizin çiftçilerinin çalışmaları da, yaşantıları da güzel olmalıdır. Millet vekili mecliste güzel kanun hazırlamalı, Öğretmen okulda güzel öğretmeli, subay kışlada güzel eğitim vermeli, İşçi fabrikada güzel iş yapmalı, harcadıkları emekler de güzel; ruhları doyurucu ve kandırıcı olmalıdır.
            Güneş; kocaman bir elmas küre parıltısı ile dünyanın her yerinde bataklığa da, saraylara da ışığını, ziyasını gönderir. Demez ki; ben bu bataklığa ışığımı göndermem. Ama işin güzel tarafı; Güneş küre ışığını bataklığa gönderirken onun büyüklüğünden ve onurundan bir şey kaybolmadığı gibi, sarayın penceresinden de girmesi ile fazladan bir onur kazanmaz. Zaten aydınlığın merkezi kendisidir. İşte Güneş, demet demet, salkım salkım ışınlarını yeryüzünün her tarafına yayarak doğayı ve insanları aydınlatıyor, ısıtıyor ve yaşatıyorsa; güzellik de onun gibi; insanların ruhlarına dolmalı, insanların ruhlarını ısıtmalı, zihinlerini aydınlatıp parlatmalı; her yerde her işde insanların temiz, kusursuz olmalarına, dürüst, neşeli ve sağlıklı yaşamalarına yardım etmelidir. Ve böylece; her insanın bakışlarından, söylediği sözlerden, yaptığı her hareketten ve yüzünde beliren çizgilerle kıvrımların her birinden… insanların düşüncelerinden, elleriyle parmaklarıyla dokundukları her şeyden; zerre zerre, demet demet, salkım salkım güzellik fışkırmalıdır.Ve ancak toplum güzelin önemini kavrama ve benimseme olayının gerçekleştiği gün; hayatta güzellik denilen insanlara ya da toplumlara dirlik, dirilik, birlik ve esenlik verici bir yüce kaynağın var olduğu söylenebilir. Şu bilinmeli ve kabul edilmelidir ki; Güzelin kendisi topluma muhtaç değil, toplum güzel sanatlara muhtaçtır.
            Ortaya çıkan bu sonuçlar güzel sanatların sosyolojik yönünü ortaya koymaktadır. Bu bağlamda güzel sanatların kendine özgü bir etkisiyle sosyal topluma kazandırdığı bir estetik yaşantı vardır. Güzel sanatlar, bu yönü ile uygarlığa ve sosyal topluma önemli katkılarda bulunur. Bundan dolayı tarihçiler bir toplumu inceleyip değerlendirirken, artık savaş ve zaferlerden çok; sanat eserlerini inceliyorlar. Çünkü bir toplumu ve onun zeka, tasarım düzeyini en iyi yansıtan ayna, toplumsal eserlerdir. İşte güzel sanatlar şüphesiz; insana, insanlığa yeniden asli fonksiyonlarını kazandıracak bir araçtır. Güzel sanat eserleri, toplumların onurlarını yüceltmekte, ruhlarını temizleyip ıslah etmekte, insanlara bedensel ve ruhsal bir tazelik ve canlılık vermektedir. Toplumun günlük yaşantılarındaki uygunsuzluklarından, hatalarından, kusurlarından ve kötülüklerinden uzaklaşmalarına güzel sanatlar vesile olur.
            Güzel sanatlar, insanda; doğuştan gelen ve ayrı ayrı zamanlarda beliren nitelikleri geliştirmek, insanda en iyi, en güzel ve en yüce olan insanlık duygularını eğitmek ve geliştirmek suretiyle insanın en mükemmel şekli almasını sağlayacak bir araçtır.
            Her ne kadar, toplumun büyük bir kesimi güzellik ile güzel sanatların ve sanatçının yaratıcılık gücü’nün, hayatta bir süs unsuru olduğunu benimsemişler ve her zaman, bu görüşlerini itiraf etmişlerse de güzelliğin; gene de asil ve değerli bir duygu olduğuna inanır gibi görünmüşlerdir.[2] Ayrıca, güzelliğin; insanlara özgü bütün etkinliklerin temelinde bulunması ve bu etkinlikleri tamamlamada birinci derecede rolü olması gereken özlü ve özel bir nitelik olduğu konusunda yeterince ikna olamayanlar da yok değil.
            Bilinmektedir ki; bu gün; yeryüzü insanlarının büyük bir çoğunluğu bedence çok ağır ve bazı yerlerde son derece acıklı ve katlanılamaz acılarla dolu şartlar içinde yaşamaktadırlar. İnsanlık yoksulluk ve ıstıraplar içinde bunalmaktadır. Dünyanın pek çok bölgesinde bu durumda bulunan zavallı insanların karşısına çıkıp da onlara, güzel sanatlar alanlarındaki güzelliklerden ve yaratıcılıklardan sözetmek, çok acaip olmaz mı?… Ve bu tutum; yeteri kadar doyunamamış, günlerce aç dolaşmış, üstleri başları yırtık ve yamalı olan, yatacak yerleri bulunmayan kimselere güzel renkli elmalardan, portakallardan, ince el ve iğne işi dantellerden söz etmek kadar yersiz, lüzumsuz ve hatta gülünçtür; diyenler bulunmaz mı?… Fakat hemen belirteyim ki; böyle bir soruya cevap vermek bu soruyu sormak kadar saçma olur. Ve biz insanlar; çok kez böyle çürük düşünceler taşıdığımız için; bizlerin kişisel hayatımız olduğu gibi; aile hayatımız, toplum hayatımız, toplumsal ve politik hayat ve etkinliklerimiz pek çok yönleriyle şeklini değiştirmiş, deformasyona uğramış, kötüleşmiş ve sakatlanmıştır. Bunun önemli nedenlerinden biri, hiç şüphesiz; güzele ve güzel sanatlara pek az yer ve önem verilmiş olmasıdır.
            Bir bilim yarışmasında Jean-Jacque Rousseau (1712-1778) Güzel sanatlar aleyhindeki şu görüşlerini ortaya koymuştur;”İyi bir asker için bilim, felsefe ve güzel sanatlar faydalı değil; tamamıyla zararlıdır. Çünkü: İyi bir asker için önemli olan şey, zihninin bilimlerle işletilmesi ve zevklerinin güzel sanatlarla inceltilmesi değil; kollarının, vücut kaslarının ve organlarının sağlam ve kuvvetli olmasıdır.” Jean-Jacque Rousseau’nun ileri sürdüğü bu düşünceler ve yaptığı yargılamalar; ünlü filozoflardan Volteire’in dikkatini çekmiş ve Jean-Jacque Rousseau’ya bir mektup yazarak onu “İnsanları dört ayak üzerine yürümeğe zorlamakla” suçlamıştır.[3]
            İçinde yaşadığımız çağda, bir insanın hem kendisi hem başkaları için, temelinde sağlam akıl, sağduyu ve neşe içinde bulunan bir hayat yaratması ve bu hayatı yaşaması, hiç şüphesiz kolay değildir. Bu; temelli bir bilgi ve özellikle “sanat” işidir. Bu işi başarılı bir tarzda yapabilmek için, ayrı ayrı her birimizden ve hep birlikte hepimizden istenilen tek şey; güzelliğin ne olduğunu bilen, güzelliği seven sanatçılar gibi davranarak bütün hayat alanlarına hesaplı ve ölçülü adımlar atarak girmektir. Halbuki bizler, ne yapıyoruz?. Bizler kaba saba kimsecikler, üstleri başları yağ, kir, kireç ve boya içinde dolaşan badanacılar ve hatta, daha çirkini ve kötüsü; önüne geleni devirip kıran, yakıp yıkan barbarlar gibi; hayata, hayattakilere, bütün hayat alanlarına, İnsanlararası ilişkilerde birbirlerimize kaba güçlerimizle saldırıyoruz. Bundan dolayı; hayatımız çekilmez olduğu gibi, başkalarının hayatını da çekilmez hale getiriyoruz. Böylece toplum olarak hayatımız, çirkin ve düzensiz bocalamalarla akıp gitmektedir.
            Öyle sanıyorum ki; sözlerim sizlere; hepimizin ve her insanın hayatında, güzel sanatlara değer veren duygu, davranış ve yaratış belirtileri ne kadar az ve eksik ise; ve hayatımız güzellik yönünden ne kadar fakir ise; güzellik, güzel sanatlar ve sanatkarane yaratış etrafında çok çok konuşmanın yeni yeni iddialar ortaya atmanın, hatta bağıra bağıra tartışmanın; hiçbir yararı olmayacaktır. Çünkü “Karga’dan Kanarya gibi ötmesini beklemek Karga oğlu Kargalıktır”.
            Rus yazarı Dostoyevski “ Evreni kurtaracak güzelliktir” demek suretiyle, güzelliğin insan ve toplum hayatında, insanlığın kurtuluşunda oynayacağı önemli rolü belirtmeye gerek görmüştür. Dostoyevski, evreni kurtaracak bilimdir, felsefedir, politikadır dememiş, “güzellik”tir demiştir. Çünkü; bilim de, felsefe de, politika da türlü temelsiz inançlara bürünerek, yararsız ve sağlıksız biçimler alabilir; bozgunluklara, fesada uğrayabilir; her biri ağır suç sayılan türlü biçimlere bürünebilir ve o zaman; bilim de, felsefe de, politika da insanları karanlığa sürükleyen bir kara güç haline gelebilir. Bunun için; bilimin de art düşüncelerden ve her türlü kusurlardan sıyrılarak insanlığın hizmetinde bulunmasına şiddetle ihtiyaç vardır. Felsefenin  de, politikanın da dürüst, olgun, kusursuz ve mükemmel olması; kasıtlı sapmalar ve duraklamalar yapmadan işlemesi; insanların ruhlarını ve vicdanlarını huzura kavuşturan sevimli, kandırıcı bir inanç kaynağı nitelikleri içinde varlığını sürdürmesi lazımdır. Çünkü yalnız güzellik bilime de, felsefeye de, politikaya da; amaçlarına uygun alanlarda kalmayı; bu amaçlara uygun etkinliklerde bulunmayı sağlayacaktır.
            Güzellik’e dayalı incelik, naziklik ve zarafet; insanlara, muhtaç oldukları düzeni de sağlayacak; dünyayı kötülüklerden ve çirkinliklerden kurtaracak; hayatı hayat ile hayatlandıracak, insana rahatlık ve mutluluk getirecek en güçlü şarj kaynaklarından biridir.
            Şimdiye kullandığımız güzellik kavramı ile biz; pek çok insanın sık sık , her yerde, hemen her konuda ve gelişigüzel bir umursamazlıkla kullanarak gerçek anlamını bozdukları ve sakatladıkları güzellik sözlerini, aynı umursamazlık ve belirsizlik içinde tekrarlamıyoruz.  Biz bu kavramı; hem çok geniş anlam ve kapsamları içinde ve hem de; her şeyi, her hal ve işlemi sarıp kuşatan, her iş ve davranışın yalnız dışında kalmayıp içine ve özüne kadar süzülen; insanların ruhlarına, düşüncelerine, duygularına varıncaya kadar, çok yaygın alanlar içinde değerlendiriyoruz; insanların tensel ve tinsel bütün işlerine düzen verecek çok kudretli ve sınırları dikkatle ölçülmüş “yapıcı ve yaratıcı bir güç” karşılığı olarak kullanıyoruz. Böyle olduğu ve böyle düşünülmesi gerektiği halde, toplumun büyük bir kesimi güzellik kavramını, adeta Nasrettin Hoca’nın kuşuna çevirmişlerdir. Kuyrukları kesilmiş, kanatları yolunmuş, her tarafı kana bulanmış bir acayip kuşa benzetmişler; bu güzel sözlerin doğal ve normal anlamlarını yağma etmişlerdir.
            Biz insanlar; evlerimizin kapılarını, çalışma odalarımızın, okullarımızın, sosyal kurumlarımızın ve Devlet kuruluşlarının kapılarını; güzelliklere karşı- hiçbir aralık bırakmamacasına, sıkı sıkıya kapamışız. Ve hala da kapamağa devam ediyoruz. Hatta bizler; güzelliği ve güzel sanatlar alanlarındaki yaratıcılığı bir cennet kuşu gibi önce bir altın kafese kapatmış ve kapalı mekanlara hapsetmişiz. Ve toplum olarak bizler; güzel sanatları da, güzelliğe ve güzel sanatlara hizmet edenlerin eserlerini de göz önünden kaldırıp onları yalnız Sanat Müzelerine, yalnız Güzel Sanatlar Fakültelerinin salonlarına, tiyatro binaları salonlarının duvarlarına; şairlerin, yazarların çalışma odalarına; heykellerin tunçlarına ve mermerlerine, tabloların tuvallerine, sarayların ve yüzlerce sanatkarane yapılmış binaların duvarlarına aktarmakla yetinmiş ve oralara hapsetmişiz!
            Güzellik ve Güzel sanat eserleri; kaderin çok seyrek ellerinden tuttuğu paralı, bol şanslı ve imtiyazlı kimselerin kendi odalarına kapattıkları, yalnız kendilerine özgü, göz kamaştırıcı ve büyüleyici güzellikleri olan kristal avizeler değildir. Güzellik ve Güzel Sanat eserleri herkesi her yerde : Dağların tepelerinde, yürüdüğümüz sokaklarda, demirci dükkanlarının kapıları üzerinde, han’ların saçaklarında da görünmeli ve ışınları her yöne saçılan güneş gibi, her yeri ve her şeyi aydınlatmalıdır. Güzel Sanatlar ve güzellik; bayram günleri ve törenlerde giyilen “bayramlık kıyafetler” değildir. Güzellik ve güzel sanat eserleri; günlük kıyafetler gibi, her gün giyilen iş elbiseleri olmalıdır. Güzellik ve güzel sanat eserleri, birer konfor, birer süs ve güzel birer süsleme aracı veya  parlak taşlarla mücevherlerden yapılarak “hayatın boynuna” takılmış birer kolye de değildir. Güzellik ve güzel sanatlar, hayatta her gün kullanılacak hava, su ve ekmek gibi; en gerekli, hayati önem taşıyan birer “ihtiyaç”tır. Bunlar; hayat binamızı yapmada kullanılacak çimento, kum, çakıl, kireç.. gibi, en önemli harç malzemesi olmalıdırlar. Hatta, bunlar; Güzel sanat eserlerindeki güzellik, daha önemli iş görmeli; hayat binamızın yapıcıları, baş mimarları ve bütün etkinliklerimizin düzenleyici güçleri ve elemanları olmalıdırlar.[4]
            İnsan sanatçıdır, Resim çizdiği, roman yazdığı için değil… Kalbi olduğu için, ruhunda sabır, şefkat ve fedakarlık olduğu için.. Konuşmak bir sanattır.. Dinlemek bir sanattır… Öğretmenlik bir sanattır… sözün özü zoru başarmak bir sanattır… Sadece eli ile çalışana amele derler. El’i ve aklı ile çalışana usta derler.. El’i, aklı ve kalbi ile çalışana da sanatçı derler. Kısacası dünyanın güzelleşmesine, evrenin kurtarılmasına katkıda bulunan herkes sanatçıdır.


DİP NOTLAR
——————————————————————————–
[1] Dicle üniversitesi, Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü. Diyarbakır-TÜRKİYE
[2] Petrov, Grigory, Olaylar İçinde Büyük Sanatçılar ve Üstün Yapıtları, Çev. Hasip A. Aytuna, İnkılap ve Aka Kitabevleri, İstanbul, 1979, s.1
[3] Şişmanov, Prof. Dr. İv. D., Sofya Üniversitesi, Petrov, Grigory, Olaylar İçinde Büyük Sanatçılar ve Üstün Yapıtları, Çev. Hasip A. Aytuna, İnkılap ve Aka Kitabevleri, İstanbul, 1979, s. XX
[4] a.g.e.,s.4
Sanat Toplum İçindir Anlayışı
Bu teze göre; sanat doğrudan doğruya ‘topluma yarıyan bir araçtır. Edebi­yat yapıtı toplumsal koşulların da ürünüdür. Yapıt, hem sanatçının, hem de top­lumun malıdır; uzak dünlerden gelen edebiyat zinciridir.
Sanat yapıtlarının diğer kollarında olduğu gibi, edebiyat yapıtlarım da; soyaçekim, tarih, topîum, iklim, yaşantının binbir yönlü etkileri altında yetişen öznenin nesneden aldığı izlenimler karşısında ortaya çıkan ürünler sayabiliriz. Sanatçı ister istemez çağının, toplumun, içinde bulunduğu koşulların etkisi al­tındadır.                                                                     
Seyircisiz tiyatro, dinleyicisiz musiki düşünülemeyeceği gibi, okuyucusuz edebiyat da düşünülemez. Bekir Sıtkı Kunt’un şu sözleri toplum için sanat görü­şüne uygulanabilir : «.Dünyada insandan başka, insana görev gayesinden başka hiç bir şey yoktur. Ağaçlar en güzel meyvalarmı insanlar yesin diye verir. Hay­vanların kimi etimizi yesinler, kimi derimizi, yünümüzü giysinler diye yaşarlar… Yani her şey, insanlara faydalı olmak içindir… Bu itibarla sanat var olabilmek için insanlara faydalı olmak zorundadır. Bu işi en kestirme yoldan en faydalı biçimde yapan, gerçek olarak, en büyük sanatçıdır.»
Sanatın kollarından biri olan edebiyat, estetiğin olduğu kadar, ruh bilimin, toplum bilimin de konuları arasındadır. Yüreği duygulu, kafası işleyen bir sa­natçı, bugünün toplum olaylarına ilgisiz kalamaz. Toplumsal psikolojinin etki­leri genellikle az veya çok edebiyatta yankı bırakır.
Göz, kökleri kopup vücuttan aynlmca, kendi başına kalınca, artık hiçbir şey göremez. LUCRETIUS. Bir atmaca, serçenin birini gagalarken susar, ama serçe çığlık çığlığadır. Bir kedi bir fareyi yakaladı mı susar, ama fare basar çığlığı. Yalnızca bağırmasını bilenler sonunda susanlar tarafından yenip yutu­lurlar… Önceden verilmiş bir konu üzerinde yazmak, edebiyat değeri olmayan, sıradan okuyucuyu harekete geçirme gücünden yoksun bir deneme yazmaya benzer. Devrim için devrimcilere gereksinme vardır, devrimci edebiyat bekle­yebilir; ancak devrimciler yazmaya bağlayınca devrimci edebiyat doğabilir. Ben devrimin edebiyatta büyük bir rolü olduğu kanısındayım. Devrimci bir evrenin edebiyatı normal zamanlarmkine benzemez. Çünkü devrim, edebiyatı da değiş­tirir. Burada sözü edilen büyük devrimlerdir, edebiyatı ancak onlar değiştirir­ler, küçükler değil. Gerçekte küçüklere devrim adını vermek de doğru değildir… Devrim, toplumsal gelişme için gereklidir, tükenmemiş tüm ırklar Her gün, çoğu küçük devrimler de olsa, devrim yapmaktadır.Lu ESUN. Burjuvazinin ta­rihsel rolü artık bitmiştir; çöküş halinde bir smıf olarak, o, kendisini gerek­tiğinde yanıltmaca vererek, gerektiğinde zor kullanarak savunmaktadır; onun üstünlüğünü hazırlayan koşullar ortadan kaybolmakta ve artık aşılmış bulun­maktadır. Henri LEFEBVRE. Sanat; gerçeğe etkinlik kazandırma aracıdır. Sa­nat, sanat için değil; sanat hayat içindir. SPENCER. İnsanlar kolaylık isterler. Sıkıntı, yorgunluk gereksizdir. Düz olmalıdır yürüdüğümüz yollar. Edebiyat da… Hatta düzenden, yerleşmiş düzenden yana olan yazarlar hiç hoşlanmaz­lar başka yazarların, şairlerin bilinen patikaların, asfaltların dışmda dolaşma­larını. Ormanlara girmelerini, dikenli yollardan geçmelerini… Taskentteki bir toplantıda Yevtuşenko «Şairin görevi ormanları düzene sokmaktır» demişti kendisini alışılan yolların dışına çıkmakla suçlandıran bir Rus yazarına… in­sanlığın nice balta kesmez ormanları var, içinde dışında, doğal olarak karşısın­da bulduğu, çoğu kez de kendi yarattığı… Edebiyat güçlüklerle çarpışacaktır, şair yazar yeni yeni şifreler çözecektir, şifreler kuracak, yaratacaktır. Barthes’itı sözündeki gibi… «Yaşamın anlamını öğrenmeden yaşamaya başlamayacağım» der yazar kendi kendine. Bu anlamı aramak için de yazar yazar… Bir ömür boyu… Sorun, bulmak değildir zaten, aramaktır. Okurlarını da kendisiyle bir­likte düşündürerek, duygulandırarak, kısacası yaşatarak. Oktay AKBAL
Read more