Ürtiker Hastalığı Nedir? Ürtikerin Sebepleri


Ürtiker (kurdeşen) Nedir?
Ürtiker, basınca solabilen, kırmızı ve deriden kabarık, sıklıkla kaşıntılı ve 1 – 2 mm. den bir kaç cm.ye kadar değişebilen büyüklükte, kenarları düzensiz kabartılardan oluşan bir grup deri hastalığıdır. Kabarıklıklar, sıklıkla 48 saatten daha kısa bir zamanda kaybolma eğilimindedir. Daha derin deri yapıları ve deri altı dokusunun keskin kenarlı şişliği ise anjioödem adını alır. Her iki hastalık da toplumda yaygın görülen hastalıklardır. Kadınlarda ve 20 – 40 yaşlarında daha sık rastlanmaktadır. Altı haftadan daha kısa süreli ürtiker – anjioödem ani (akut), daha uzun süreliler ise süregen (kronik) ürtiker – anjioödem olarak adlandırılır.
Ürtikerin Sebepleri Nelerdir? Ani ürtikerin sebeplerini saptamak genellikle daha kolaydır. Bunlar arasında mikropların yol açtığı solunum yolu enfeksiyonları, besinler, temas edilen kimyasal maddeler, barsak parazitleri, sinüzit, idrar yolu iltihaplanmaları sayılabilir. Buna karşılık süregen ürtiker vakalarında ancak % 10 oranında bir sebep bulunabilmektedir. Bulunabilen sebepler arasında da besinlere hassasiyet ilk sırayı almaktadır. Özellikle besin katkı maddelerini içeren yiyecek ve içecekler (boyalı sakızlar, şekerler, patates cipsi vb.), baharatlı ve konserve edilmiş yiyecekler, kabuklu kuru yemişler en sık sorumlu tutulan maddelerdir. Halk arasında sanıldığının aksine ürtikere yol açan nedenler arasında çok az oranda iç organ bozuklukları yer alır. Bunlar arasında karaciğer, böbrek ve tiroid gibi organların bozuklukları sayılabilir. Bu organlara bağlı bozukluklarda ürtiker oluşabilir ise de bu organların işlevlerinin bozulmasından ileri gelen belirtiler çoğu kez daha ön plandadır. Örneğin karaciğer bozukluklarında sarılık veya karında şişlik olması (asit) ürtikerden daha çok dikkat çeker.
Diğer Ürtiker Tipleri Nelerdir?
Akut ve nedeni bilinmeyen kronik ürtikerin yanı sıra çocuklarda daha sık görülen herediter anjioödem ve fiziksel sebeplerle oluşan ürtiker tipleri de vardır.
Herediter anjioödem, doğuştan itibaren ortaya çıkar. Ailevi geçiş gösterir, tekrarlayıcı ve kendiliğinden sınırlanan anjioödem nöbetleri ile kendini belli eder. Deri, derialtı, üst solunum yolları ve gastrointestinal kanalın tutulduğu bu dönemler genellikle bir kaç saat sürer ve nadiren 2 – 3 günü aşar. Anjioödeme ürtiker veya kaşıntı eşlik etmez.
Fiziksel nedenlerle oluşan ürtikerlerde hastalık belirtileri ancak deri çeşitli fiziksel uyarılarla karşılaştığında ortaya çıkmaktadır. En çok görülenleri şunlardır:
Soğuk ürtikeri kaşıntı, eritem ve soğuğa maruz kalmayı izleyen bir kaç dakika içinde ortaya çıkan şişlik şeklindedir. Belirtiler genellikle 1 – 2 saat içinde ortadan kalkar. Tanısı ön kola bir buz küpünü 5 dakika süreyle uygulamak ve hastayı 10 – 15 dakika süreyle gözlemekle konulur.
Dermatagrafizm ve basınç ürtikerinde deriye basınç uygulanan yerde beş dakika içinde kabarıklık ve kırmızılık ortaya çıkar. Dermatografizmde deri üzerine basınç yaparak yazı yazılırsa bir kaç saniye içinde burada kabarıklık ve kızarıklık olmaktadır. Dermografizme sağlıklı insanların % 5’inde rastlamak mümkündür.
Kolinerjik ürtiker kaşıntılı, noktalar tarzında ve bastırıldığında solan kırmızı kabarcıklar şeklinde olup vücut sıcaklığının artışı sonucu ortaya çıkar. Kolinerjik ürtiker pratikte rastlanan ürtiker vakalarının yaklaşık % 3.5 – 4’ünden sorumludur. Egzersiz, sıcak duş ve banyo, ateş ve anksiyete oluşmasını kolaylaştırır.
Su ürtikerinde suyun sıcaklığı ile ilişkisi olmadan su ile karşılaşma durumunda ürtiker oluşmaktadır. Çok seyrek görülen bir durumdur. 
Güneş ışığına bağlı (solar) ürtiker, güneşe veya suni ışığa maruz kalma sonucu ürtiker ortaya çıkmasıdır. 
Ürtiker nedir?
Ürtiker, vücudun çeşitli bölgelerinde batıp çıkmalar şeklinde seyreder. Kırmızı, deriden
kabarık, değişik çap ve şekillerde olabilir. Bazen küçük küçük, çok sayıda yan yana ve ayrı bölgelerde, bazen birbiri ile birleşerek ortası beyazlaşan,

kenarı kırmızı, dantela gibi sınırları net belli olan şekiller alır. O kaybolurken bir başka yerde yeniden çıkar. Birkaç dakika ile saatler boyu arasında değişen sürelerde kalabilir. Bazen çocuğun tüm vücudunu kaplayıp anne babayı paniğe sokabilir. Ancak en önemli özelliği, bu

kötü görünüme karşın çocuğun genel durumunun iyi olması, kaşıntı dışında rahatsızlık vermemesidir.





Ürtiker nedenleri: 
1. Gıda allerjisi
En sık karşılaşılan, bir gıdayı yemek veya içmek sonucu ortaya çıkan şeklidir. Gıdanın alımından kısa bir süre sonra; bazen dakikalar bazen saatler içinde ortaya çıkar. Gıda allerjisinin tek belirtisi ürtiker değildir. İshal, kabızlık, karın ağrısı, solunum sistemi belirtileri, çarpıntı, halsizlik gibi çok çeşitli belirtiler olabilir. Ancak en sık rastlananı ürtikerdir. Gıdanın bizzat kendisine allerji olabileceği gibi, içine konan koruyucu veya katkı maddeleri de yol açabilir.
2. Enfeksiyonlar
Çocuklarda, vücuda giren mikrobun bizzat kendisi, salgıladığı kimyasal maddeler veya bu mikroba karşı vücudun kendisini savunmak için salgıladığı kimyasal maddeler ürtikere yol açabilir. Basit bir boğaz ağrısı deyip geçiştirilen ama aslında çok önemli olabilen bademcik iltihabı, farenjit, diş çürüğü, sinüzit, idrar yolu enfeksiyonu gibi akut enfeksiyonlar kendini ilk ürtikerle gösterebilir. Daha uzun süreli (kronik) enfeksiyonlardan sarılık mikrobunun yol açtığı hepatit A, hepatit B gibi adları olan ve esas karaciğer hasarı yapan enfeksiyonlarda da ürtiker görülür. Zaten halk arasında yaygın bir inanış vardır;
ürtiker görünce hemen karaciğerin bozulmuş olduğuna yorulur. Oysa o kadar ön sırada değildir. Barsak parazitleri; solucan, kıl kurdu gibi parazitlere bağlı ürtiker olabilir. 
3. Sinek-böcek sokmaları
En sık karşılaşılan nedenlerdir. Evde tahtakurusu sokması, yol yol, her biri ayrı, yuvarlak, kaşıntılı, yaklaşık 1cm çapında kırmızı lekeler şeklinde görülür. Sabah kalktığında fark etmeyip güm içinde fark edilebilir; böylece parazit ihtimali akla gelmez. Evcil hayvanlardan, başka insanlardan ve ortamlardan rahatlıkla geçebilir. Yine okulda, kreşte, piknikte, ağaç altında oynayan çocuğun yakasından içeri giren tırtıl veya ağaçtaki böcek yumurtaları, aslında kapalı olan vücut bölgelerinde de ürtikere yol açar. Akşam evde çocuğun üstü değiştirilirken fark edilir, panik içinde yeni bir olay şeklinde yorumlanıp acile başvuru nedeni olabilir. Sivrisinek başta olarak çeşitli uçan veya yürüyen böcekler, karıncalar da ürtikere yol açabilir.
4. Fiziksel nedenler
Güneş, sıcak hava, soğuk hava, su, giysi lastiğinin basısı gibi çeşitli dış etkenlere bağlı olabilir.
5. Diğer sistemik hastalıklar
Kollajen doku hastalığı denen daha ciddi ve araştırılıp kesin tanı konarak mutlaka tedavisi gereken bir hastalık grubuna bağlı ürtiker görülebilir. Yine çok ciddi kan veya diğer organ hastalıklarının da bir belirtisi olabilir.
Ne kadar sürer?
Sebebe bağlıdır. Ancak sinek sokması, alınan bir gıda gibi bilinen ve tekrarlanmayan nedenle olursa, birkaç saatte rahatsız edici hali geçer. İzi de, kaşıyıp mikrop kaptırıp yara yapılmamışsa kısa sürede kaybolur. Kalıcı iz bırakmaz. Bazen 6 haftadan uzun süren şekli; kronik ürtiker denir. Ayrı bir konu olarak mutlaka bir allerji uzmanınca araştırılması ve tedavi edilmesi gerekir.
Tedavisi
Sadece sinek-böcek sokmasına bağlı olduğunda, dıştan bir delik ile vücuda giren kaşındırıcı bir zehir söz konusudur. O zaman bu bölgeye kortizonlu-antihistaminikli bir pomad, jel, losyon sürülebilir. Diğer tip ürtikerde dıştan sürülen ilacın faydası yoktur. Etkenin bulunup ortadan kaldırılması ve tedavisi esastır. Ama hemen rahatlatma adına da antihistaminik ilaçlar; şurup, hap, iğne şeklinde kullanılabilir. Küçük çocuklarda sakinleştirici etkisinden de yararlanmak için 1. kuşak denilen, eskiden beri bilinen yaygın kullanılan antihistaminik ilaçların dozuna dikkat edilerek verilmesi uygundur.
Anjioödem nedir?
Ürtikerle beraber veya tek başına, belli vücut bölgelerinin şişmesidir. En çok dudaklar, göz kapakları, eller-ayaklar, kulaklar şişer. Tüm vücut bile şişebilir. En önemlisi ise, ağız içinde dilin, boğazın şişmesi sonucu nefesi engelleyip ölüme bile yol açabilir. En kısa sürede bir doktora ulaşmak gerekir.
Bazı ürtiker ve anjioödemler de ailesel, kalıtsal bir hastalıktır. Ailede birden fazla kişide görülüyorsa, hele tekrarlıyorsa, mutlaka bu yönden de araştırıp tedavi edilmesi gerekir.
Read more

Psikolojide Savunma Mekanizmaları

Savunma mekanizmaları gerek kişinin ortama adaptasyonunda ve gerekse gelişiminde çok önemli bir rol oynar. Kişilik Gelişimi’nin en göze çarpan ve önemli gerçeklerinden biri, onun sürekli olarak değişimidir. Bu değişim hayat boyunca devam etmekle beraber, en belirgin olarak bebeklik, çocukluk ve ergenlik devrelerinde gözlemlenir. Gelişim süresince ego, yapısal olarak farklılaşır, dinamik olarak da enerjinin dürtüsel kaynakları üzerine olan kontrolünü arttırır.
Tüm kişilikte oluşa gelen değişiklikler, beş koşulun sonucu ortaya çıkar.
* Olgunlaşma
* Dış dünyadan kaynaklanan ve düş kırıklığı ile sonuçlanan üzüntü verici uyarılar
* Kişisel yetersizlikler
* Sıkıntı
Kişinin olgunlaşma süreci içinde karşılaştığı tüm engelleyiciler ve bunlarla savaşımı, bu engelleri yenme yolunda ortaya koyduğu uğraş, onun kişiliğini geliştirir. Bu gelişimde ego, ait olduğu organizmayı koruma gayretiyle bir takım Savunma Mekanizmaları yaratır. Normal veya nörotik her şahıs, hayata uyumda bu savunma mekanizmalarından birini veya birkaçını kullanır.
Özetle, Kişilik Davranışları = Gelişim + Savunma Mekanizmaları diyebiliriz.
Çatışma
Organizmanın birbirleriyle bağdaşmayan birden çok dürtü nesnesi ile karşılaşmasıdır. Çatışmayı şu üç grupta inceleyebiliriz:
Yanaşma-yanaşma: İki ya da daha çok olumlu değerli amaç nesnesi yan yana bulunduğunda ve kişi bunlardan birini seçmek zorunda kaldığında ortaya çıkar.
Uzaklaşma-uzaklaşma: İki ya da daha çok olumsuz durum ya da nesne karşısında kalmaktır (yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal,…).
Yanaşma-uzaklaşma: Bir amaç nesnesinin hem olumlu, hem olumsuz yanlarının bulunması durumunda ortaya çıkar (iki sevgilinin birlikteyken sürekli kavga etmeleri ama ayrı kaldıklarında birbirlerini özlemeleri).
Bunaltı: Psikanalitik anlamda bunaltı, idle ego ya da egoyla süperego arasındaki dengenin bozulması ve çatışma durumunun bir sonucudur.
Dış dünyadan gelen tehlikeli uyaranlara karşı her canlı varlığın ortak savunma düzenekleri vardır. Bunlar genelde kaçma ya da acı veren uyaranları ortadan kaldırma şeklindedir. Benliğin savunma düzenekleri deyince, bu yalnız dışarıdan gelen tehlikelere karşı oluşturulan tepki olarak düşünülmemelidir. Benliğin savunma düzenekleri çatışma ve bunaltıya karşı kullanılan benlik işlemleridir. Genellikle bilinçdışı süreçlerdir. Egonun bilinçdışı yönünde bulunurlar. Birey ne tehlikenin ne de kullandığı savunmanın bilincinde değildir.
Benliğin çatışma ve bunaltı durumunda kullandığı çok değişik türde savunmaları vardır ki asıl bunlar bir çok karmaşık davranışın gerçek anla.ını açıklamaya yarar. Aşağıda en sık kullanılan savunma mekanizmalarına yer verilmiştir.
BASTIRMA (Repression)
Anı ve deneyimlerin bilinçdışına itilmesi ve orada tutulmasıdır. Diğer bütün savunma mekanizmalarına temel teşkil eder. Bilinçdışına itilen ve orada tutulan dürtüler, istekler, anılar ve duyguların bilinç düzeyine çıkması genellikle benlik tarafından kabul edilmez. Yani bunlar üstbenlikçe (süperego) yargılanarak yasaklanan ve benliğe acı, bunaltı veren öğelerdir. Bu nedenle bastırılırlar.
Bilinçdışı duygu ve dürtüler, bastırma düzeneğinin zayıfladığı zamanlarda bilinç düzeyine çıkma ve kendilerini belli etme eğilimi gösterirler. O zaman benlik bir tehlike durumu algılar ve bunaltı belirtileri ortaya çıkabilir. Bastırılan bazı dürtüler ve çatışmalar yetişkin yaşamda çok değişik davranış örüntülerine ya da bozukluklarına yol açabilir. Örneğin, Oediepus (ödipus) karmaşasını çözümleyememiş bir kişide yetişkin yaşamda, cinsel güç sorunları, evlenememe durumu, karşı cinse yönelik aşırı çelişkili tutumlar, uygun olmayan özdeşim belirtileri görülebilir. Bunun yanı sıra bastırma günlük yaşamda dil ve hareket sürçmeleri olarak belirebilir.
YADSIMA (İnkar-Denial)
Benlik için tehlikeli olarak algılanan ve bunaltı doğurabilecek bir gerçeği yok saymak, görmemek değişik derecelerde oldukça yaygın olarak kullanılan bir ilkel savunma biçimidir. Birçok özürlerimizi, utanç ya da suçluluk doğuran eski deneyimlerimizi bilinç altına itmekle kalmayız, bunları hiç yaşanmamış gibi de algılayabiliriz. Öfke, kızma en çok yadsınan duygulardır. Öfkesi belli olduğu halde kişi bunun hiç farkında olmaksızın yadsıyabilir.
YANSITMA (Projection)
Bazı duygu, dürtü, gereksinim ya da yaşam olaylarının dışarıya aktarılıp, yansıtılıp, dışarıdaymış ya da dışarıdan kendisine yöneltiliyormuş gibi algılanmasıdır.
Yansıtma mekanizmasında kişi, kendi içinde yadsıdığı bir dürtüyü (ki bu toplumca onaylanmayan bir dürtüdür) başkalarında görür ya da başkalarının bu dürtüyü kendisinde gördüğünü sanır. İçinde öfke ve kin duyguları olan bir kişi, “bana kızıyorlar, benden nefret ediyorlar” diye düşünebilir. Burada hem yadsıma (bende kızma yok), hem de yansıtma (onlarda var) düzeneği işlemektedir.
ÖDÜNLEME (Compensation)
Ödünleyici tepkiler, kökenini insanın gerçek ya da imgesel eksiklerinden alan yetersizlik duygularına karşı geliştirilirler. Örneğin, bedensel bir sakatlığı olan birey, sürekli çabaları sonucu bu durumun olumsuz etkilerini ödünleyebilir. Nitekim, geçirdiği çocuk felci yüzünden sakat kalan bir kişi yoğun çalışmaları sonucu olimpiyat yüzme şampiyonu olarak hareket yetersizliğini ödünlemiştir.
YÜCELTME (Sublimation)
Yüceltme mekanizmasında, toplumca onaylanmayan ilkel nitelikteki dürtü, eğilim ve istekler doğal amaçlarından çevrilerek, toplumca beğenilen etkinliklere dönüştürülürler.
Çocuklukta en yalın biçimiyle gözlemlenebilen yıkıcı eğilimler yetişkinlik döneminde toplum tarafından onaylanmayacağından böyle bir insan örneğin iyi bir patlayıcı madde ya da silah uzmanı olarak bu eğilimini yüceltebilir.
YER DEĞİŞTİRME (Displacement)
Bir dürtünün ya da duygunun asıl nesnesinden başka bir nesneye yöneltilmesidir. Çatışmaya ve bunaltıya neden olabilecek ve benlikçe kabul edilmeyen bir dürtü asıl yöneleceği nesne yerine başka bir nesneye yönelerek çatışma ve bunaltı bir derece azaltılabilir ya da önlenebilir (Patrona kızıp acısını evdekilerden çıkarma).
KARŞIT TEPKİ KURMA (Reaction-Formation)
Kişi, kendi içindeki bilinçdışı dürtü ve eğilimlerin tam karşıtı tepkiler vererek de benliğini savunabilir. Örneğin, içindeki kin, nefret ve kabalık eğilimlerine karşı kişi, aşırı derecede kibar ve nazik; pislik ve kirlilik eğilimlerine karşı anormal derecede titiz ve temizlik düşkünü olabilir. Benlikçe kabul edilmeyen birçok dürtü ve gereksinimler aşırı baskıcı, bağnaz, ahlakçı bir tutumla bastırılmaya çalışılabilir.
DUYGUSAL SOYUTLANMA (Emotional Insulation)
Duygusal soyutlanma mekanizması çeşitli biçimlerde işleyebilir. Bunlardan biri, kişinin diğer insanlardan bağımsızlık kazanarak duygusal ihtiyaçlarının onlar tarafından etkilenmesine karşı önlem almasıdır. Böyle bir insan, ilişkilerinde duygusallığa yer vermeyerek düş kırıklığına ve zedelenmeye karşı korunmaya çalışır. Bu insanlar duygusal ihtiyaçlarının üzerini adeta bir kapakla örterler.
Uzun süre ceza evinde kalan kişiler, engellenmiş olmanın acısından korunabilmek için giderek duygusal bir soyutlanma içine girer ve ertesi günü düşünmeksizin her günü geldiğince yaşarlar. Normal sayılan insanlar da bazı incinmelere ve düş kırıklıklarına karşı soyutlanma mekanizmasını kullansalar da etkin katılım gerektiren yaşam durumlarında bazı riskleri göze alırlar. Ancak bazı insanlar bu mekanizmayı kendilerini her türlü acıdan koruyacak bir kabuk gibi kullandıklarından, yaşama etkin ve sağlıklı katılımlarını da azaltmış olurlar. Bu insanlar duygusal olmamayı güçlülük olarak yorumlama eğilimindedirler.
YAPMA-BOZMA (Undoing)
Ana-babanın ve daha sonraları toplumun içleştirilen değerleri kişiye uygunsuz davranışlarında ötürü kendini suçlama, yargılama ve cezalandırma sorumluluğunu yükler. Yapma-bozma mekanizması, kişinin kendisi ve çevresi tarafından onaylanmayacak düşünce ya da davranıştan vazgeçmesi ve eğer böyle bir söz ya da eylem dışa vurulmuşsa, ortaya çıkan durumu onarmasıyla belirlenir. Bir başka anlatımla, bu mekanizma suçluluk duygularına karşı geliştirilir ve adeta bir sözcüğü yanlış yazan birinin kağıdı silgiyle temizleyerek o sözcüğü yeniden yazmasına benzer. Yapılan yanlışı düzeltmenin ya da ondan ötürü özür dilemenin ceza tehdidini bağışlanmaya dönüştürebildiği çocukluk yıllarında öğrenilir.
Yapma-bozma mekanizması günlük yaşamda çok sık kullanılır. Kusurlu davranışlarımız için dilediğimiz özürler, günahlarımıza karşılık verdiğimiz sadakalar ve arada bir duyduğumuz pişmanlık duyguları bu mekanizmanın ürünüdür. Bazı dinlerdeki günah çıkarma ya da kusurların bağışlanacağı güvencesi, insanın yaptığı yanlışların bağışlanmasına ve her şeye yeniden başlayabilmeye karşı duyduğu yoğun ihtiyacı yansıtır.
DÖNÜŞTÜRME (Conversion)
Dönüştürme, anksiyete yaratabilecek bilinçdışı duyguların bilinç düzeyine erişmesini engelleyebilmek ya da zorlama yaratan çevresel durumlardan kaçabilmek amacıyla ve gerçek bir organik nedeni olmayan bedensel hastalık belirtileri biçiminde ortaya çıkan, nevrotik düzeyde bir savunma mekanizmasıdır.
ASETİZM (Çilecilik-Zahitlik)
Bu, özellikle ergenlerde görülen bir savunmadır. Bu evrede, kişisel veya sosyal baskı ve inhibisyonlardan gerçekten etkilenen bir gençte, cinsel dürtüler dayanılmaz bir kerteye gelince, cinsiyet başta olmak üzere tüm haz verici faaliyetlerden bir el çekme gözlenir. Mid-adolesans’tan sonra kendiliğinden kaybolur. Bu gibi kimseler kolaylıkla tarikat ve mezhep avcılarının kurbanı olurlar.
FANTEZİFanteziler insan zihni tarafından çatışmaları çözmek, daha doğrusu onlardan kaçmak için yaratılmış ‘yedek’lerdir. Bunlardan bilinçli olanlara basitçe gündüz düşleri denir. Bizim burada konu ettiklerimiz, ‘bilinç ötesi’ oluşanlardır. Erken çocukluk yıllarında fantaziler zihinsel fonksiyonların pek çok yüzdesini kaplarlar ve hemen hemen bilinç ötesinde eşdeğerdirler. Bunların “ilkel bastırmaların” büyük bir kısmını oluşturdukları düşünülür.
Rüyalar da fantezi grubuna girebilirler. Fakat onlar çok daha sembolik ve çok daha az gerçekçidirler. Rüyalar da fanteziler gibi arzu doyurucu nitelikleri taşırlar.
Read more

Tarihten Kullanılmış Olan İşkence Aletleri Nelerdir?


Ortaçağ Avrupası herhalde insanlık tarihinin en karanlık dönemlerinden biriydi. Suçlu bulunduğunuzda bunun cezası çok ağırdı. Bu galeride Ortaçağda sıkça uygulanan en akıl almaz ve tüyler ürpertici işkence aletlerini görebileceksiniz.

"İşkence, günümüzde de devam eden eski bir uygulama. Orta çağlarda işkence cezalandırma, sorgulama ve caydırma için kullanılıyordu. Ortaçağlarda kullanılan işkence aletlerini gördüğünüzde o dönemde yaşamanın ne kadar acı verici ve zor olduğunu daha iyi anlayacaksınız. İşte karanlık çağın en karanlık işkence aletleri:

Tarih boyunca insanların birbirinden korkunç işkence yöntemlerine maruz kaldığını düşünmek bile ürkütücü. Orta çağ Avrupa’sında, “engizasyon mahkemelerinin” kullandığı işkence aletleri, Çin’lilerin birbirinden ilginç işkence yöntemleri ve meşhur İspanyol işkenceleri bunlardan en bilinenleri. Cezalandırmak, korkutmak, konuşturmak, intikam almak ve maddi çıkar sağlamak işkence nedenleri arasında öne çıkanlar. Değişen şartlar ve yapılan hukuki düzenlemeler işkenceleri azaltmışsa da halen işkence konusu gündemdeki yerini korumaktadır. Günümüzde cezalandırma amaçlı işkencelerden ziyade sorgulama sırasında yapılan işkenceler öne çıkmaktadır. İşkencenin türleri olarak fiziksel ve psikolojik işkenceleri sıralayabiliriz.  Yazımızda bu iki kategori altında yer alan  en ilginç işkence aletlerini ve yöntemlerini inceleyeceğiz.
işkence duygudan arınmış şiddettir… değeri bir hayattır belki ama o hayatı kurtarmaktan acizdir aynı zamanda… eğer işkenceyi yapanlar caniler olsaydı, kendimizi şanslı sayabilirdik… tek bildiğim gerçek şu ki; işkenceciyi yaratan işkencenin kendisidir. “  Jean-Paul Sartre

Fiziksel İşkence Yöntemleri


kafa ezici Orta çağ Avrupa’sında utanç veren korkunç işkence yöntemleri
Kafa ezici
Kafa Ezici: Orta Çağ’da özellikle İspanyol engizasyonunda çok sık kullanılmıştır. Fotoğrafta görebileceğiniz bu aletle gerçekleştirilen işkencelerde, kurbanın kafası kase şeklindeki başlığa yerleştirilir ve çenesi alt kısımdaki çubuğa dik gelecek şekilde hizalanır. Daha sonra işkencecinin vidayı yavaş yavaş çevirmeye başlamasıyla kurbanın kafası sıkışmaya başlar. Başlıkla çubuk birbirine gitgide yaklaşırken, ilk olarak kurbanın dişleri kırılmaya başlar ve sonrasında kafatası kırılan kurban, yavaş ve acılı bir şekilde ölür. İspanya’da Müslüman ve Yahudileri, Hristiyanlaştırmakiçin yürütülen çalışmalarda kurulan engizasyon mahkemeleri aracılığıyla birçok insan bu işkencelerden geçerek katledilmiştir. Kilise tarafından günahkar kabul edilen bu insanların yavaş yavaş işkence edilerek öldürülmelerinin sebebiyse günah çıkarmaktı. İşkenceciye bağlı olarak ölümün süreci daha da uzatılabiliyordu. Kafa eziciyle başlanan bir işkencenin yarıda bırakılması durumda kurbanın beyninde, çenesinde ve gözlerinde onarılamayacak hasarlar oluşabiliyordu.
Gergi: Orta çağ’da insanların hafızasına kazınan gerginin en çok acı veren işkence yöntemi olduğuna inanılır. İnsan vücudundaki eklemleri yerinden çıkarmak üzere özel olarak tasarlanmıştı. Gergi, tahta bir çerçeve, ikisi alt kısma sabitlenmiş ve ikisi de üst kısımdaki kulplara bağlanmış olmak üzere toplamda dört halattan oluşuyordu. İşkencecilerin üst kısımdaki kulpları çevirmeye başlamasıyla birlikte yerinden çıkan kollar giderek gerilir ve kurbanın kemikleri kırılır. Eğer işkenceci işleme devam ederse, işlem, kurbanın bacaklarının kopmasıyla sonuçlanabilir. Daha sonraları gergide yapılan değişikliklerle eklenen büyük çiviler, kurbanın gergi üzerindeyken direnmesi durumunda vücuduna batıyordu.
Kazığa Oturtmak: Tarihi süreçte Drakula olarak bilinen Kazıklı Voyvoda, Orta çağın en acımasız liderlerinden biriydi. Kurbanlarını bir kazığın tam üzerine yerleştirir ve kendi ağırlıklarıyla yavaş yavaş kazığa nasıl oturduklarını izlerdi. Bu yöntemde anüsten girip vücudu delerek ilerleyenkazık son olarak göğüsten çıkmaktaydı. Yaklaşık üç gün süren işkence, inanılmaz acı vermekteydi. Drakulanın yaklaşık 20,000 ile 300,000 arasında insanı kazığa oturttuğu tahmin edilmektedir.
yehudanin besigi Orta çağ Avrupa’sında utanç veren korkunç işkence yöntemleri
Yehuda'nın Beşiği
Yehuda’nın Beşiği: Kazığa oturtma yönteminin bir benzeri olan bu yöntemde, piramit şekli verilmiş bir sandalye kullanılır. İplerle bağlanmış durumda olan kurbanın anüsü veya vajinası, piramidin en sivri noktasına gelecek şekilde hizalanır. Zaman ilerledikçe anüs veya vajina gitgide açılır ve bu ölüme kadar gider. İşkenceye utanç boyutu katmak için tamamen çıplak bırakılan kurbanın daha fazla acı çekmesi veya daha hızlı ölmesi için bazen ayağına ağırlıklar bağlanır. Ayrıca aletin çok nadir temizlenmesinden dolayı kurbanın enfeksiyon kapması ve bunun verdiği acıyla da başa çıkması gerekir. İsteğe bağlı şekilde birkaç saat veya günlerce sürdürülebilir. Sürenin uzun tutulması durumunda kurbanın ölümüne yol açar.
Iron Maiden: Mumya tabutuna benzer şeklinde tasarlanmış bir işkence kabini olan Iron Maiden, Orta Çağ’da kullanılan işkence aletlerinden biridir. İçi sivri çivilerle dolu kabine konulan kurban, ayakta hareketsiz durmalıdır. Hareket etmesi halinde çiviler vücuduna batacaktır. Muhtemelen tabutun içinde saatlerce, günlerce kalındığı düşünüldüğünde ortaya akla durgunluk veren bir tablo çıkıyor. Ayakta kalmak için mücadele eden kurban, bir süre sonra yorgunluktan kendini çivilere bırakıyor. Tabir doğru ise, kendi kendine işkence etmek zorunda kalıyor. Kabinin içerisinde belli bir saatin üzerinde kalınması durumunda canlı çıkmak imkansız. Bunların dışında bazı kapaklar içeren Iron Maiden, işkenceci ile kurban arasında iletişimi sağlıyor.
cift catal Orta çağ Avrupa’sında utanç veren korkunç işkence yöntemleri
Çift Çatal
Çift Çatal: İspanyol engizasyonunun süründüren ama öldürmeyen, bu anlamda diğerlerine göre daha insaflı olduğu düşünülebilecek işkence aletlerinden biri Çift Çatal. Ancak insana çok büyük eziyet eden ve işkence yapmak için ideal olan bir araçtır. Bir metal gövde üzerinde her iki tarafında da çatala benzer sivri uçlarbulunacak şekilde tasarlanmıştır. Elleri arkadan bağlanan kurbanın boynuna sabitlenir, bir tarafı göğsüne diğer tarafıysa çene altına gelir. Böylece ne ellerini ne de kafasını oynatabilen kurban saatlerce acı çeker. Vücuduna batan çatal acı çektirse de iç organlara ulaşacak kadar ilerlemez.
İşkence Tekerleği: İşkence tekerleğiyle yapılan işkence, en uzun süreli olandır. Her zaman ölümle sonuçlanır. Kurban tahtadan yapılmış tekerleğe bağlanır ve tekerlek yavaşça döndürülür. Bu sırada işkenceci, kurbanın kemiklerini kolayca kırabilecek çelik baltasıyla bacak kemiklerine vurmaya başlar. Bacak kemikleri paramparça edildikten sonra kurban ölüme terkedilir. Daha kötüsü, bacakları kırılan kurban bazen tekerlekle, birlikteyüksek bir direğin üzerine konulur. Böylece kuşlar halen hayatta olaninsanı yavaş yavaş yerler. Direğe yerleştirilmeyen kurbanlar ise yaklaşık 2-3 gün içerisinde güneşin altına çok büyük acılar çekerek susuzluktanölürler.

Psikolojik İşkence Yöntemleri

cin iskencesi Orta çağ Avrupa’sında utanç veren korkunç işkence yöntemleri
Çin işkencesi
Çinlilerin Su İşkencesi: Gelmiş geçmiş en ilginç işkence türü, Çinlilerin suyla yaptığı iddia edilen işkencedir. Gerçekten uygulanıp uygulanmadığı bilinmeyen su işkencesi, hem fiziksel hem de psikolojik sayılabilir. Kurban, alnı yukarıya bakacak şekilde sabitlenir, ardından üst kısma kurulan bir düzenek sayesinde, su belli bir düzende kurbanın alnına damlar. Ve bir süre sonra her biri balyoz etkisi yapan damlalar, kurbanın çıldırmasına neden olur.
Duyusal Yoksunluk: Bu terim, duyu kullanımında bozukluk, yeterli nitelik ve nicelikte duyusal girdilerin anlamlı olarak değerlendirmemesi anlamına gelir. Benzer psikolojik problemleri olan insanlar bazı uyarıcılara karşıtepkisiz kalabilmektedirler. Peki duyusal yoksunluk neden ve nasıl ortaya çıkar? Kişinin iletişim kuramaması ve yalnız kalması, alışık olduğu çevreden uzak kalması,  organlarda işlev kaybı, duyuların yeterli kalitede kullanılamaması gibi etkenler duyusal yoksunluğa yol açar. İnsan üzerinde yarattığı etkiler ise: düşünce kopukluğu, kavrama bozukluğu, yanlış değerlendirme, hafıza zayıflığı, şaşkınlık, kararsızlıktır. Duyusal yoksunluğun bir işkence olarak kullanıldığı düşündüğünüzde tüyleriniz diken diken olacaktır. Herhangi bir odaya kapatılan kurbanın hayatla bağlantısı tamamen kesilir. Herhangi biriyle iletişim kurması, dışarıya çıkması ve gün ışığı görmesi engellenir. Kapalı kaldığı süre boyunca bu işkenceye maruz kalan kurbanlar, normal hayata döndüklerinde de bu işkencenin izlerinin gölgesinde yaşarlar. İnsanı başka birine dönüştüren bu işkence yöntemi uzun süreli uygulandığında onarılamayacak hasarlaryaratır.
Beyaz İşkence: Duyusal yoksunluğun daha ileri aşaması olan beyaz işkence sonucunda kişi, kimliğini tamamiyle yitirir ve tamamen işkencecinin kontrolüne girer. İran’da uygulanan bu işkence türüne beyaz işkence verilmesinin sebebi ise hapishanedeki birçok şeyin beyaz renkli olmasıydı. Maruz kalan kişilerin söylediklerine göre bir süre sonra söylenen herşeye inanıp, her denileni yapmalarıydı. Hapishaneden ayrıldıktan sonra ise yalnızlığın hayatları boyunca kendileriyle birlikte olduğunu ifade ediyorlardı.
duyu yoksunlugu Orta çağ Avrupa’sında utanç veren korkunç işkence yöntemleri
V for Vendetta isimli filmde Natale Portman'a Duyu Yoksunluğu ve İdam Oyunu olmak üzere iki çeşit işkence uygulanıyordu.
Uyku Yoksunluğu: Son yıllarda sorgulama tekniği olarak kullanılanuykusuz bırakma, işkence olarak nitelendirilmektedir. Kurbanı ruhsal vefizyolojik olarak etkileyen bu hadise, çok rahatsız edici bir işkence türüdür. Uzun süre uykusuz bırakılan kurbanlar, uykusuzluğun, susuzluk ve açlıktan bile daha zor bir durum olduğunu ifade ediyorlar. Yapılan incelemelere göre uzun süre uykusuz kalan insanlarda görülen durumlar şöyle sıralanıyor:düşünce dağılması, idrak etme ve anlama zorluklarıgörsel algı bozuklukları, titreme, hafıza ve konsantrasyon sorunları vs. Sorgulamalar sırasında yapılan işkencelerde, önce kurbanın birkaç gün boyunca uyumasına izin verilmiyor, sonra uyuyabileceği söylenip, uyur uyumaz tekrar uyandırılarak cevabı istenen soru soruluyor.
İdam Oyunu: Aslında birçoğumuzun bildiği fakat adını koymadığı bir diğer psikolojik işkence metodu da kurbanı idam edileceğine inandırmaktır. Kurbana bunu hissettirmek için birçok oyun oynanır. Son dileği istenir,kendi mezarı kazdırılır veya birkaç infaz izletilip bir sonrakinin kendisi olduğu söylenir. İnfazları izleyen mahkum, kendisinin gerçekten infaz edilip edilmeyeceğini bilemeyeceği için bu riski alması pek beklenemez. Sonuç ne olursa olsun bu süreçte kurbanın yaşadığı işkence büyük boyutlardadır. İnsanın doğası itibariyle en çok korktuğu şeylerin başında ölüm gelir ve bu işkencenin en büyük silahı da budur.

Diğer İşkence Yöntemleri

İlaç İşkencesi: Yine son yıllarda kullanılan işkence yöntemlerinden ilaç işkencesinde, başta beyin hücreleri üzerinde özel etki sahibi olanpsikotropik ilaçlar olmak üzere birçok çeşit ilaç kullanılmaktadır. Bunlardan kimisi kurbana fiziksel acı verirken, kimisiyse algılama kabiliyetini arttırarak fiziksel işkencelerde daha çok acı çekmesini sağlamaktadır.  Özellikle sorgulamalarda kullanılan diğer bir yöntemde ise kurbana düzenli olarak uyuşturucu verilir ve bağımlı hale getirilir. Daha sonra uyuşturucu verme işlemi durdurulur ve kurban soruları cevaplamadıkça uyuşturucu verilmez.

Diğer işkence yöntemleritehdit etmek, yüksek sesli müzik, kurbanı fobileriyle korkutma, hücre cezası vb.
Alıntı Rastider.com
Tarihte kullanılmış idam aletlerinden bir kaç örnek..
Image Dünyanın Gördüğü En Vahşi İşkence Aletleri
  Image

Image
Read more

Teknolojik Gelişmelerin Olumlu-Olumsuz Etkileri Nelerdir?


OLUMLU ETKİLERİ

Mal ve hizmetlerin üretimini arttırdı.

Teknolojik gelişmeler  hem üretilen malların miktarını hem de insanları için yapılan hizmetlerin ve kalitesi arttırır.Örnek olarak el tezgahlarından atölye modern fabrikalara geçiş teknolojik makinalar üretimi destekler.
 

Yeni iş sahaları oluşur

Teknolojik gelişmeler beraberinde yeni iş sahalarını oluşturur.Örnek cep telefonu ve bilgisayar alanında meydana gelen gelişmeler beraberinde yedek parça tamir vb sektörlerin gelişmesini tetiklemiştir.İnternet yeni bir sektör olarak karşımıza çıkar.
 
Daha yüksek bir hayat standardı ortaya çıkar

Teknolojik gelimeler insanlar için büyümek ve dünyaya açılmak gibi imkanlar sunar insanların pazar kapasitesi büyür mevcut teknolojik gelişmeler ve hizmetler yeni iş sahaları yeni kazançlar demektir .Bütün bu gelişmeler tüketimi arttırır buda insanların gelir yapılarına yansıyarak yaşam standartlarını yükseltir…
 
Mal ve hizmetleri üretmek için gerekli iş gücü miktarını azaltır.

Bu madde özellikle gelişmiş ülkelerde bir avantaj olarak karşımıza çıkar çünkü bu ülkelerde işgücü sıkıntısı vardır özellikle nüfus yapıları da dikkate alınırsa avantajdır.İş gücü sıkıntısı olan yerlerde üretimi desteklemek için mevcut teknolojik gelişmeler üretimi hızlandırır iş gücü açığını kapatarak üretimi destekler..

OLUMSUZ ETKİLERİ

Çevre sorunları

Teknolojik  gelişmeler beraberinde yeni çevre sorunlarına yol açar.Hızlı üretim eğer ki mevcut kalite ortamını oluşturamazsa beraberinde çevre kirliliği doğal dengenin bozulması gibi sonuçlar doğurur.
 
İşsizlik

Ülke nüfus yapısı düşünüldüğünde kalabalık nüfus yapısına sahip ülkelerde teknolojik gelişmeler beraberinde işgücü açığını kapatarak işsizliğe yol açar.Yine bölgelerdeki teknolojik gelişmeler ve göç sonrası mevcut bölge göç eden nüfusu kaldıramaz sonuç yine işsizliktir.
 

Doğal kaynakların tükenmesi

Teknolojik gelişmeler seri üretimi destekler insanların yaşam standartları için üretilen ürünler tüketimi hızlandırır.Bütün bu üretim faaliyetleri için kullanılan doğal kaynakların daha hızlı ve daha çok kullanılması dünyadaki doğal kaynak rezervini hızlandırır.Petrol üretimindeki artış doğal gaz tüketimi ,yeşil alanların orman alanlarının tahrip edilmesi örnek verilebilir.


Sosyal ve psikolojik sorunlar

Hızlı gerçekleşen teknolojik gelişmeler toplumun bu teknolojik gelişmelere yak uyduramaması çeşitli psikolojik sorunları beraberinde getirir. Örnek internet kullanıcıların bunu saplantı haline getirip gününün büyük kısmını bilgisayar başında geçirmesi,Cinnet geçirme vakalının artması
Read more

John Stuart Mill Kimdir? Hayatı ve Eserleri


Ekonomi, politika, sosyo­loji ve psikoloji alanındaki yazılarıyla tanınır. James Mill'in oğludur. John Stuart Mill, çocukluk yıllarından itibaren eğitimini babasından almaya başlamıştır. Onsekizinci yüzyıl felsefesini, ve Hartiey'in psikolojisini ve Bentham'm etiğini ondan öğrenecektir —bütün bunlar John Stuart üzerinde büyük bir etkide buluna­caktır. Hartley'in idealann çağrışımı öğretisi —baba-sında olduğu gibi— onda da yönlendirici bir etki işle­vi görecektir; kendisinin de ifade ettiği gibi, Bent­ham'm yararcılık ilkesi onun düşüncelerinin belli bir şekil almasında çok büyük fayda sağlayacaktır, Mill, yolculuk ve hukuk çalışmasıyla geçirdiği birkaç yıldan sonra, 1823 yılmda East India şirketine girmiş, 1858'e kadar burada çalışmıştır. 1865 yılmda bir Liberal ola­rak Parlementoya seçilmiş ve burada üç yıl görev yap­mıştır fakat ülkesinin politik yaşantısına en büyük et­kisini yazıları aracılığı üe gerçekleştirecektir.


Hume görgücülüğün öngörülerinin nihai sonuçlarını, kendine görülen şekilde çizmişti. Eğer bilgi izlenimler ile sı­nırlı ise ve kendi yalnızca bir duyum yumağı ise, evrensel ve zorunlu bilgiye sahip değilizdir: kaynağın sanısı, dönemsel ardıllık ideasına indirgenmiştir; ve zorunluluk bilinçliliği o-nun yaranda bulunmaktadır; duyumlarımızın kaynağı ola­rak tinsel ya da özdeksel bir tözün düşünülmesi yanıltıcıdır. Hume'un düşüncesi, kısmen kuşkuculuk, bilinemezcilik (ag-nasticism) ve görüngücülük (phenomenalism) öğeleri taşı­yan bir düşünce olarak, daha önce görmüş olduğunuz gibi şiddetli bir tepkiye yol açacak ve İskoç okulunun ortak-du-yum felsefesinin gelişimini sağlayacaktır. Görgücü düşünce, doğal bilimlerin gelişmesine ve Fransa'da olguculuğun (po­sitivism) yükselmesine bağlı olarak, ondokuzuncu yüzyılın ortalarında yeniden İngiliz düşüncesinde önemli bir yere ge­lecektir. O, Hume ve Hartley'ın öğretileri ile gelişmiştir ve en yüksek biçimini John Stuart Mill'in Logic (Mantık) yapıtı ile kazanacaktır. Mill, büyük hayranlık duyduğu Auguste Com-te'un etkisinden kaçamayarak, ve geleneksel İngiliz ekolü­nün önde gelen düşünce atalarından olan kendi babası James Mill (1773-1836) ve Jeremy Bentham'ın (1748-1832) izlerini taşıyacaktır. Zaten James Mill ve Jeremy Bentham da, çalış­malarının dayanak noktası olarak Comte'un yazılarını almış­lardır. Gerçekten de, Fransız olgucuları ile sonraki dönem İn­giliz görgücülerin arasında çok sayıda ortak özellikler bulun­maktadır. Zihinin aynı tutumu, görüşlerin her ikisini de ka-rakterize etmektedir; her ikisi de olguların ve bilimsel yönte­min değerini vurgulamaktadır ve her ikisi de ilkesel olarak, metafiziğe karşıdır; her ikisi de toplumsal reformu amaçla­maktadır. Olgucular, özel bilimlerin yöntem ve sonuçlan ü-zerinde yoğunlaşmakta ve insan bilgisinin bir sınıflandırıl­ması ve sistemleştirilmesi arayışı içindedirler. John Stuart Mill, ekolünün geleneklerine bağlı olarak, Comte'un gözardı ettiği, psikoloji ve mantığı çıkış noktası olarak alacak ve so­rularının çözümünü bu alanlarda bulacaktır.

Bilim ve toplumsal Reform

Toplumsal ve politik reform ideali, Mill'in zihinsel çalış­malarına yön verecektir. O, onsekizinci yüzyılın ilerleme ve aydınlanma isteğine sahiptir ve eğitimin çok önemli olduğu­na inanmaktadır, insan karakterinin, sahip olduğu fikirlere bağlı olarak değişebileceğini düşünmektedir. Reformların gerçeUeştirilebilmesi için bilgi zorunludur. Ancak bilgiye u-laşılabilmesi için doğru yöntemlerin kullanılması gerekmek­tedir. Mili, bu konudaki çalışmalarına Logic (Mantık) adlı ya­pıtında yer verecektir. Doğal bilimlerinin mucizevi ilerleme­si, bilimsel yöntemlerin bir araştırması ve onların zihinsel ya­da ahlaksal bilimlere —psikoloji, törebilim, ekonomi, politi­ka ve tarih— uygulanması ile gerçekleşir. Bilgi yöntemleri­nin araştırması, bilgi kuramının genel ilkeleri göz önünde tu­tulmadan başarılı bir şekilde yerine getirilemez. Böyle bir ça­lışmayı mantık bilimi içinde buluruz.


Mantık

Hume, evrensel ve zorunlu bilgiye ulaşamaycağımızı söy- lemisti: biz, şeyler arasındaki zorunlu bağlantıyı deneyim ile elde edemeyiz; sezgicilerin çokça vurguladıkları gibi, yargı­ların zorunluluğu yalnızca alışkanlıklar sonucudur. Biz yal­nızca idealarımızı biliriz, onlar belli bir zamansal düzen için­de, benzerlik, sınırsızlık ve nedensellik ile çağrışım kanunla­rına göre birbirini izler. Hartley, bu çağrışım kuramı üzerin­de çalışmalar yaparak Hume'un üç kanununu tek bir sınır­sızlık (contiguity) kanununa indirger: idealar daha önceki bi-linçlilik içinde bulunan diğer ideaları çağrıştırır. O, bu kanun ile tüm zihinsel oluşumları açıklama arayışındadır. Bu kura­mın temelinde, bilgi, idealarını sıkı ve tutarlı bir çağnşımın-dan başka bir şey değildir ve düşüncenin zorluluğu bu çağ-rışımların bağlılığının bir ifadesinden başka bir şey değildir. Bu durumda bilmek, idealanmızm ardıllığını çalışmak, rast­lantısal olardan ve geçici çağrışımları ayırmak, sürekli olan, dayanan çağrışımlan keşfetmektir; bu, Mill'in modern deney­sel araştırmalarını kullanarak betimlediği tümevarım yöntem­leri ile başarılabilir. Bu durumda, tüm çıkarsama ve kanıtlar ve kendini-tanıtlamayan tüm doğruluk keşifleri tümevarım için­de bulunur ve tümevarımların yorumlamalarıdır. Sezgisel ol­mayan tüm bügüerimiz bu kaynaktan gelmektedir.


Tümevarımsal Çıkarım

Mill'in tüm mantıksal kuramı, çağnşım kanuni an temeli­ne dayanmaktadır. Çocuk ateşin yakacağı çıkarımında bulu­nur çünkü ateş ve yanma daha önce biraraya gelmiştir; bu durumda çıkarsama bir tikelden diğerine olur, tümelden ti­kele ya da tikelden tümele değildir. Bu, tüm çıkarsamaların birincil biçimidir. Peter'm ölme olgusu, Paul'un ölümü ya da tüm insanların ölümü arasında çıkarsama açısından hiçbir fark bulunmamaktadır: daha sonraki durumda ben basit ola­rak, yalnızca bir tikel durum yerine, tikel durumları belirsiz bir sayıda genişletirim. Her iki durumda da bilinenden bilin­meyene geçmişimdir ve çıkarsamanın aynı oluşumu ortaya çıkmıştır.

Tasımsal oluşum—örneğin, tüm insanlar ölümlüdür, Paul bir insandır, bu durumda o ölümlüdür—bir çıkarsama olu­şumu değildir, çünkü o bilinenden bilinmeyene geçme olu­şumu değildir. Sonucu kanıtlamak için bir tanıt olarak düşü­nülen her tasımda bir soru beklentisi vardır: 'Paul ölümlü­dür' önermesi, zaten 'tüm insanlar ölümlüdür' genel öner­mesi içinde bulunmaktadır. Tasımın büyük önermesi, sonu­cu kanıtlamaz. Bütün insanlar ölümlü olduğunu söylediği­miz zaman çıkarsama sona ermiştir; büyük önerme tikel ör­neklerle geliştirilmiştir: bu, çok sayıda gözlemin ve çıkarsa­manın sonuçların bir sonucudur. O bize zaten bulunmuş ola­nı söyler, daha önce çıkarımda bulunulmuş olanı yineler, an­cak hangi olaylar ya da olgular bir arada bulunmaktadır, bir­birlerine ait oldukları çıkarımında bulunurlar ve gelecekteki tümevarımsal çıkarsamalara nasıl yön verirler gibi soruların yanıtları verilmektedir.

Felsefenin Öyküsü, Frank Thilly, İzdüşüm Yayınları
Read more