Sindirim Sistemini Oluşturan Yapı ve Organlar Nelerdir?


Besin maddelerinin içeriklerine göre karbonhidrat, yağ, protein, vitamin, su ve mineraller olarak gruplandırıldığını biliyoruz. Besin içerikleri büyük moleküllerdir. Büyük moleküllü besin içeriklerinin hücrelerimizin kullanabileceği kadar küçük moleküllere parçalanması gerekir. Yediğimiz besinler hücrelerimize geçebilecek duruma sindirim işlemisonucunda gelir.
Sindirim büyük moleküllü besin içeriklerinin hücrelerimizin kullanabileceği kadar küçük moleküllere dönüştürülmesidir. Öyleyse vücudumuzda sindirim nasıl Gerçekleşir? Besinlerin hücrelerimiz tarafından kullanılabilecek kadar küçük parçalar bölerek kana geçişini sağlamak sindirim sisteminin
Sindirim çiğnemeyle başlar. Besinlerin çiğneme ve kas hareketleriyle küçük parçalara ayrılması mekanik sindirimdir. Besinlerin enzim adı verilen bazı salgılar yardımıyla parçalanmasına ise kimyasal sindirim denir.
Sindirim: Büyük moleküllü besin maddelerinin, sindirim sistemi organlarında parçalanarak, kana geçebilecek hale gelmesine sindirim denir. 
Büyük moleküllü besin maddeleri:
Karbonhidratlar ------------------>Glikoz
Proteinler ------------------>Amino asit
Yağlar ------------------>Yağ asidi+ gliserol (gliserin)
Şeklindeki küçük moleküller haline gelerek kana geçerler.
Sindirim faaliyetleri iki çeşittir: Mekanik sindirim ve Kimyasal sindirim
1) Mekanik Sindirim: Besinlerin sindirim enzimleri kullanılmadan, yalnızca fiziksel olarak – dil, diş, mide, bağırsak hareketleri sayesinde- parçalanıp, küçük parçacıklar haline getirilmesidir. Yani besinlerin kesilmesi, parçalanması, mide ve bağırsaklarda salgılanan sular sayesinde boza kıvamına getirilmesidir.
2) Kimyasal Sindirim: Parçalanmış ve sulandırılmış besinlerin enzimler yardımıyla ( tükürük, mide ve bağırsak öz suları, pankreas ve karaciğer salgılarıyla) kimyasal değişime uğrayıp, yapı taşlarına parçalanmasına denir. Kimyasal sindirimde mutlaka enzim ve su kullanılır.
Kimyasal Sindirimin Özeti
Salgılanan Yer Sindirdiği Sindirim Sıvısı Besinler Tükürük Bezleri Tükürük Karbonhidratlar Mide Mide öz suyu Proteinler Karaciğer Öd (safra) Yağlar Pankreas Pankreas öz suyu Karbonhidratlar ,Yağlar ,Proteinler İnce bağırsak Bağırsak öz suyu Karbonhidratlar Proteinler
Önemli NOT:
*Kimyasal sindirimde enzimlerin besin içerikleri küçük moleküllere parçalanmaktadır. Besin içeriklerinin her biri sindirim sırasında küçük moleküllere parçalanır.
*Beslenme: Hücrelerin canlılığını koruması ,yeni bileşikler sentezlemesi enerji kaynağı olarak kullanması için dışardan karbonhidrat , yağ , vitamin su ve minerallerin alınması olayıdır.
*Bir hücreliler , süngerler vb basit yapılı hücrelerin içindeki besinler kofullarında sindirilir.
*Yutma:besinlerin ağızdan mideye ulaşması olayıdır. Yutma sırasında soluk borusuna besin kaçmasını önlemek için anlık olarak solunum durur.
Sindirim Sistemimizi Oluşturan Yapı ve Organlar

Ağız:
 
Besinlerin mekanik sindirimi çiğneme ile gerçekleşir. Karbonhidratların kimyasal sindirimi ise tükürük içerisinde bulunan enzimler sayesinde başlar.
Yanaklar, dudaklar, küçük dil ve damak tarafından çevrilmiş boşluktur. Ağızda dişler, dil ve tükürük bezleri bulunur.

a)Dişler:
 Dişler besinleri parçalayıp öğüterek mekanik sindirimi başlatır. Yetişkin bir insanda 32 tane diş bulunur. Bir dişe dıştan bakıldığında taç, boyun, kök olmak üzere üç kısım vardır.
Taç: Dişin dıştan görünen, beyaz kısmıdır. Mine ve dentin tabakaları buradadır.
Boyun: Taç ile kök arasındaki, diş etlerinin sarıldığı kısımdır.
Kök: Dişin çene kemiğine yerleştiği kısımdır.
Not: Dentin (fildişi ) tabakasının içinde diş özü bulunur ve canlıdır. Mine tabakası, sıcak, soğuk ve sert şeylerden çatlar. Bu çatlağa yerleşen mikroplar dişin çürümesine yol açar. Çürük, diş özüne ulaşırsa ağrı yapar.
Dil: Ağızda lokmayı çeviren ve dişlere sevk eden kısımdır. Çizgili kastan yapılmış olup, üzerinde tad alma hücreleri vardır. Dil, aynı zamanda konuşma organımızdır.
c) Tükürük Bezleri: Tükürük bezleri yüz kasları arasına yerleşmiş, üzün salkımı şeklindeki bezeler olup, tükürük salgılar. Tükürük, çoğu sudan ibaret olan bir sıvıdır. İçerisinde mukus, amilaz (pityalin) enzimi ve madensel tuzlar bulunur.
Tükürük bezleri üç tanedir: 1- Kulak altı 2- Dil altı 3- Çene altı. Kulak altı bezlerinin iltihaplanması kabakulak hastalığıdır.
Yutak: Besinlerin ağızdan yemek borusuna iletilmesini sağlar.Yutakta sindirim olmaz.
Yemek Borusu: Besinleri yapısında bulunan kaslar yardımıyla mideye iletir.Yemek borusunda sindirim gerçekleşmez.

Mide: 
Besinlerin mekanik sindirimi, midenin kasılıp gevşeme hareketi ile devam eder. Kimyasal sindirim ise mide öz suyu içinde bulunan mide asidi ve enzimler tarafından gerçekleştirilir. Böylece, besinler parçalanarak küçük moleküller hâline getirilmiş olur. Proteinlerin sindirimi midede başlar.
Mide, karın boşluğunun sol tarafında, diyaframın altında yer alan, çaydanlık biçiminde bir torbadır. Mide, üst taraftan mide ağzı (kardia kapakçığı ) ve alt taraftan mide kapısı (pilor kapağı) ile on iki parmak bağırsağına bağlanır.
Midenin yapısı üç tabakadır: en dışta zar (periton) , ortada kas, en içte ise mukoza tabakaları bulunur.
Midenin en içindeki mukoza tabakasında bulunan mukoza hücreleri, şekil değiştirerek mide bezlerini oluşturur. Mide bezleri önemlidir çünkü mide öz suyu salgılarlar.
Mide öz suyunda; hidroklorik asit (HCl), pepsin enzimi ve lap enzimleri bulunur.
*Hidroklorik asit hem diğer enzimlerin etkinliğini artırır, hem de besinlerle gelen mikropları öldürür. Midemiz bu asitten etkilenmez çünkü mukoza tabakasının ürettiği mukus mide çeperini korur. Aksi halde mide delinir ve ülser oluşur.
*Ayrıca mukus sayesinde ve mide kaslarının hareketi sayesinde mideye gelen besinler yumuşar. Bu damidede gerçekleşen mekanik sindirimdir.
*Proteinlerin kimyasal sindirimi ilk olarak midede gerçekleşir. Mide öz suyu, pepsin ve lap enzimleri sayesinde proteinler yapı taşlarına ayrılmaya başlar.
Midede sindirim besinlerin çeşidine göre 1- 4 saat sürer. Bu süre içinde mide alt kapısı pilor, ara ara açılarak besinlerin, ince bağırsağın on iki parmak bağırsağı kısmına aktarılması sağlanır.

İnce Bağırsak:
 
Yağların kimyasal sindirimi burada başlar. İnce bağırsağa gelen pankreas öz suyu ile yağların, karbonhidratların ve proteinlerin sindirimi tamamlanır. B esinler ince bağırsakta en küçük moleküllerine kadar parçalanır. Bu moleküllerin ince bağırsaktan kan damarlarına geçmesi olayına emilim adı verilir. İnce bağırsak, sindirim sistemimizin en uzun bölümüdür.
İnce Bağırsak7- 8 m. Uzunluğunda, 2–3 cm genişliğinde olup, mide kapısından sonra gelen kısımdır. Yapısı mide gibi üç katlıdır: En dışta periton ( zar), ortada kaslar, en içte bağırsak epiteli bulunur.
Onikiparmak bağırsağı: İnce bağırsağın mide ile birleşen ilk kısmına onikiparmak bağırsağı denir. ( ilk 20 -25 cm’lik
kısım) . Kıvrımlı bir yapıya sahiptir. İnce bağırsağın en önemli kısmıdır. Buraya karaciğerin safra salgısı (koledok kanalı ile) ve pankreasın sindirim enzimleri (virsung kanalı ile ) boşaltılır.
*Onikiparmak bağırsağında karbonhidrat, protein ve yağların sindirimi gerçekleşir. Yağların sindirimi, karaciğerden gelen safra salgısının etkisiyle ilk kez burada başlar. ( safra bir enzim değildir. Yağları yapı taşına ayırmaz, yağ damlacıklarına dönüştürür.)
Onikiparmak bağırsağından sonra gelen ince bağırsağın diğer kısımları kıvrımlar yaparak uzanır. İnce bağırsağın iç yüzeyinde salgı bezleri ile villus denilen ve sayıları 5 milyonu bulan tümürler vardır.
Salgı bezleri, karbonhidrat, protein ve yağların sindirimini sona erdirecek enzimler üretir. Kimyasal sindirim ince bağırsakta son bulur. Villuslar sayesinde ise emilim yüzeyi artmış olur ve sindirilmiş besinlerin emilimi kolaylaşır.
İnce Bağırsağının Görevi: Ağızda kısmen sindirilmiş karbonhidratlar ile midede kısmen sindirilmiş proteinlerin ve sindirimi henüz başlamamış olan yağların sindirimini gerçekleştirmek ve tamamlamaktır. Diğer görevi ise, villuslar sayesinde sindirilen besinlerin emilmesini ve böylece kana karışmasını sağlamaktır.
Böylece şimdiye kadar anlattığımız süreçte:
Proteinler -------------->amino asitlere
Karbonhidratlar -------------->glikoza
Yağlar -------------->yağ asidi ve gliserin ( gliserol) e dönüştürülmüş olur.
Su, mineraller ve vitaminler sindirime uğramazlar.

Kalın Bağırsak:
 
Besinler içerisinde kalan su, kalın bağırsak tarafından emilir. Atık maddeler ise sindirim sisteminin son bölümü olan anüse gönderilir.
Kalın Bağırsak İnce bağırsaktan anüse kadar yaklaşık 6 cm çapında, 1,5 m uzunluğunda bir borudur. İnce bağırsakla kalın bağırsağın birleştiği yerde kör bağırsak bulunur. Kör bağırsaktan çıkan parmak şeklindeki uzantıya apandis denir. Apandisin iltihaplanmasına ise apandisit denir. Kalın bağırsağın dışa açılan kısmınaanüs denir.
Sindirilen Besinlerin Kana Geçmesi
Besin maddelerinin sindirimi tamamlandıktan sonra dolaşım sistemine aktarılmasına emilim denir. İki yolla olur:
1- Kılcal Kan Damarlarıyla: Glikoz (şeker) , amino asit, mineraller, suda çözünen vitaminler (B ve C ) ve su, villuslar tarafından emilerek, kılcal kan damarlarına geçer. Ve kan damarları aracılığıyla önce karaciğere taşınır. Karaciğerde zehirlerinden arındırılır. Protein – şeker oranı ayarlanır. Kandaki şeker dengesi sağlanır. Buradan kalbin sağ kulakçığına taşınır.
2- Lenf Yoluyla: Yağ asidi ve gliserin ve yağda çözünen vitaminler (A,D,E,K ), villuslardaki lenf damarlarıyla emilir. Lenf sistemine karışır. Bu yolla kalbin sağ kulakçığına taşınır.
Yağ asidi ve gliserin, lenf damarlarından geçerken üzerleri ince bir protein kılıfla kaplanarak yağ molekülü oluşturulur. Çünkü gliserin alkol özelliği taşır. Alkol, hücre zarını erittiğinden doğrudan kana karışması zararlıdır.
!!!! Kalın bağırsakta kimyasal ya da mekanik sindirim yapılmaz !!!!
Yalnızca ince bağırsakta sindirilemeyen atıklar buraya taşınır. Gelen atıklara karışan su ve mineraller gibi yararlı maddeler emilerek kana verilir. Arta kalan maddeler, kalınbağırsağın son kısmı olan rektuma gelir ve anüsten dışarı atılır.
Sindirim sisteminin her yerinde bulunan çürükçül bakteriler en çok kalın bağırsakta bulunur. Dışkının rengi ve kokusu bu bakterilerden kaynaklanır. Ayrıca kalın bağırsakta yaşayan yararlı bakteriler B ve K vitamini sentezler.
Anüs: Besin maddelerinin vücudumuz tarafından kullanılamayan bölümü anüs yoluyla atık madde olarak vücuttan uzaklaştırılır.
Sindirime Yardımcı Organlar
Karaciğer: Safra adı verilen bir salgı üretir. Safra salgısı bir kanal yoluyla, yağların kimyasal sindirimini gerçekleştirmek üzere ince bağırsağa gönderilir.
Karaciğer Vücudun en büyük organı olup ( yaklaşık 2 kg kadar), karın boşluğunda ve sağ üst kısmında yer alır. Karaciğer sağ lob ve sol lob olmak üzere iki kısma ayrılır. Loblarda öd salgısı ( safra ) üretilir. Karaciğerden ayrılan bir kanal, loblarda üretilen safrayı safra kesesine taşır.
Safra kesesinden çıkan koledok kanalı ise, safra salgısını on iki parmak bağırsağına taşır. Burada safra salgısı yağları yağ damlaları şeklinde inceltmek ve böylece yağların sindirim yüzeyini artırmak için kullanılır.
Safra salgısı yavaş yavaş suyunu kaybederse safra taşları oluşur. Bu durumda koledok kanalı tıkanabilir. Safra geri emilerek kana karışır ve kan yoluyla dokulara taşınır. Böylece, sarılık hastalığı oluşur.
Karaciğerin Görevleri: 
Karaciğerin 400 ‘e yakın görevi vardır. Bunlardan bazıları şöyledir:
1- Yağların sindirimini hızlandıran ve rektumda zararlı bakterilerin üremesini engelleyen safra sıvısı üretmek.
2- A, D, E, K , B 12 vitaminlerini depolamak, A vitamini üretmek.
3- Enerji kaynağımız olan glikozu, karaciğerde glikojen şeklinde depolayıp, insülin hormonu denetiminde kana vermek.
4- Bazı zararlı maddeleri zararsız hale getirmek.
5- Kanın pıhtılaşmasında görev alan proteinleri üretmek.
6- Protein, yağ ve karbonhidrat metabolizmasını düzenlemek. Proteinlerin karbonhidrat ve yağa dönüşmesini sağlamak.
7- Lenf yapımında görevlidir.
8- Proteinlerin parçalanması sonucu açığa çıkan amonyağı, daha az zehirli olan üre haline dönüştürmek.
9- Yaşlı alyuvarların parçalanması ile açığa çıkan demiri depolamak. Ve alyuvar hücresi üretmek.
Pankreas: Pankreas öz suyunu salgılar. Pankreas öz suyu proteinlerin, karbonhidratların ve yağların kimyasal sindirimini gerçekleştiren enzimler içerir.
Midenin sol alt kısmında yer alır. Uzunca bir yaprağı andırır. Ortasında boydan boya uzanan bir kanal vardır. Pankreas hem hormon, hem de enzim salgılayan karma bir bezdir.
* Pankreas, ince bağırsağın uyarması sonucu öz su salgılar. Pankreas öz suyunda lipaz, amilaz ve tripsinojen enzimleri bulunur.
Lipaz, amilaz ve tirpsinojen enzimleri, protein, yağ ve karbonhidrat sindiriminde etkilidir. Pankreas, bu enzimleri virsung kanalı ile onikiparmak bağırsağına aktarır.
* Pankreas aynı zamanda insülin ve glukagon hormonlarını salgılar ve doğrudan kana verir. İnsülin kandaki şeker oranını azaltıcı etki yapar. Glukagon ise kandaki şeker oranını artırıcı etki yapar. İnsülin hormonunun çeşitli sebeplerle yeterince salgılanamaması şeker hastalığına yol açar. Çünkü böyle bir durumda kandaki şeker miktarı yükselir.
Önemli NOT:
*Ağızda Mekanik Sindirim: Ağza alınan besinlerin tükürük sıvısıyla ıslatılıp, dişler yardımıyla parçalanması olayıdır.
*Ağızda Kimyasal Sindirim: Ağza alınan nişastalı besinlere, tükürük sıvısı içindeki pityalin enzimi etki ederek, nişastayı bir çeşit şekere (glikoza ) çevirir. Nişastalı besinlerin ağzımızda tatlanmasının sebebi budur. Yani karbonhidratların sindirimi ağızda başlar.
*Sindirim sistemi yapı ve organlarına sırası ile ağız, yutak, yemek borusu, mide, ince bağırsak, kalın bağırsak ve anüs dür.
*Sindirimin sadece midede gerçekleşmez. Besinlerin ağız ve midede mekanik, ağız, mide ve ince bağırsaklarda ise kimyasal sindiriminin gerçekleşir.
*Enzim:Canlılarda meydana gelen kimyasal reaksiyonları hızlandıran protein yapısındaki maddelerdir. Sindirim sırasında kimyasal sindirimde görev alırlar.
*Karaciğer yalnızca sindirimde görev almaz. Karaciğerin vücuttaki diğer görevleri ise; Zehirli maddelerin zehirsiz hale getirilmesi , A vitamini sentezlenmesi , kanın pıhtılaşmasını önleyici madde üretimi , yaşlı alyuvar hücreleri parçalama ve fazla karbonhidrat ve proteinleri yağa dönüştürmektir.
*Midede karbonhidrat sindirimi görülmez
*Ağızda protein sindirimi yoktur.
*Yağların sindirimi yalnızca ince bağırsakta gerçekleşir. Ağız ve midede yağ sindirimi olmaz..
Yukarıdaki şekilde Enzimler, büyük moleküllü karbonhidrat , protein ve yağları (besin içeriklerini ) küçük moleküllere dönüştürür.Tespihi tanelerine veya tarağı tırnaklarına ayırmak gibi bir olaydır.
Üstteki şemada sindirim sistemimizde besin içeriklerinin kimyasal sindirim sırasında geçirdikleri değiiim görülmektedir.(örnek olarak tespih gibi giren karbonhidratın tanelerine parçalanışını sindirim organlarına göre gözleyebilirsiniz)
Önemli NOT:
*Besin içeriklerinden karbonhidrat, yağ ve proteinlerin sindirime uğrar ve ince bağırsaktan emilerek kana geçer.
*Su, vitamin ve minerallerin sindirime uğramadan kalın bağırsaktan emilir ve kana karışırlar.
Yukarıdaki şemada sindirime uğrayan besinlerin bağırsaklardan kana, kandan da vücut hücrelerine geçişi görülmektedir.
Önemli NOT:
*Besinlerin Taşınması:İnce bağırsağın yüzeyindeki villüsler içindeki kılcal kan damarları ilelenf kılcalları ileyağların yapı taşları taşınır
Sindirim Sistemimizin Sağlığını Korumak
Doğru Beslenmeyi Öğrenmek:
Dengeli ve yeterli beslenmemiz gerektiğini uzmanlardan ve büyüklerimizden sıkça duyarız. Dengeli ve yeterli beslenmek niçin bu kadar önemlidir? Vücudumuzun günlük enerji gereksinimini karşılamak, büyümemiz ve gelişmemizin sağlıklı olabilmesi için dengeli ve yeterli beslenmemiz gerekir. Yemek yemek temel ihtiyaçlarımızdandır. Ancak vücudumuz besinlerin ihtiyacımızdan fazla olan kısmını harcayamaz ve bunları yağa dönüştürerek depolar. Depolanan yağlar ise zamanla şişmanlığa sebep olur.
Dengeli ve yeterli beslenme besin içerikleri olan protein, karbonhidrat, yağ, vitamin, mineral ve suyun, ihtiyacımızı karşılayacak oranda ve birlikte alınmasıdır.
Stres ile dengesiz ve yetersiz beslenme sindirim sistemi sağlığını olumsuz etkileyen faktörlerdendir. Lifli besinleri tüketmek ve dengeli ve yeterli beslenmek ise sindirim sisteminin sağlığını olumlu etkiler.
Sindirim sistemimizin sağlığını korumak için:
• Çok sıcak ve çok soğuk şeyler yiyip içmemeliyiz.
• Lokmaları iyice çiğnemeli ve yavaş yemeliyiz.
• Sofradan tam olarak doymadan kalkmalıyız.
• Yemek sırasında ve yemekten sonra fazla su içmemeliyiz.
• Yemekten sonra bir saat kadar istirahat etmeliyiz.
• Yemeğe çiğ salata veya taze meyve ile başlamalıyız.
• Kafeinli ve asitli içeceklerden uzak durmalıyız.
Sindirim Sistemi Hastalıkları:
Ülser: Mide öz suyunun mide ve onikiparmak bağırsağını aşındırmasıdır.
Tifo: Kirli su ve mikroplu yiyeceklerle geçen basillerin oluşturduğu bir hastalıktır.
Dizanteri: Basillerin ya da amiplerin kalın bağırsağa yerleşerek yol açtıkları bir hastalıktır.
Kolera: Yiyecekler veya dışkıyla bulaşan virgül şeklindeki bakterilerin oluşturduğu bir hastalıktır.
İshal: Bütün bulaşıcı hastalıklar, bağırsak parazitleri, beslenme ve emilim bozukluklarında ortaya çıkan bir hastalıktır.
Gıda zehirlenmesi: Bozulmuş, mikroplu veya kirli besinlerin yol açtığı bir hastalıktır.
Apandisit: Kör bağırsaktaki apandisin iltihaplanmasıdır.
Alkolden ve Sigaradan Uzak Durmak:
Alkol, midenin iç yüzeyini örten tabakayı tahriş ederek gastrite ve kusmaya yol açabilir. Midenin üst bölümüyle yemek borusunun alt bölümünde küçük yırtıklara sebep olabilir. Alkolün uzun süre kullanılması özellikle B vitaminlerinin ve diğer besinlerin emilimini engelleyebilir. Ayrıca yüksek miktarda tüketilen alkol, karaciğer için önemli bir tehdit oluşturur. Sigara içme alışkanlığı da benzer sorunlara yol açar. Sindirim sistemimiz yediğimiz besinlerin sindirilmesini ve bu besinlerin ince bağırsak tarafından emilerek kanımıza geçmesini sağlar. Sindirim sonucu oluşan küçük moleküller dolaşım sistemimiz aracılığıyla hücrelerimize kadar taşınır. Vücudumuz besin içeriklerini enerji üretmek, yapım ve onarımını gerçekleştirmek ve faaliyetlerini düzenlemek için kullanır. Vücudumuz bu önemli görevlerini gerçekleştirmek için ihtiyaç duyduğu besin içeriklerini besin gruplarından sağlar. Aşağıdaki metni okuyarak besin gruplarının yeterli ve dengeli bir şekilde tüketilmesinin vücudumuz ve sindirim sistemimizin sağlığı için önemini kavrayalım.
DENGELİ VE YETERLİ BESLENMENİN ÖNEMİ
Sağlık Bakanlığı ve Hacettepe Üniversitesi, vatandaşlarımızın beslenme konusunda bilinçlenmelerine katkıda bulunmak amacıyla “Türkiye’ye Özgü Beslenme Rehberi”ni hazırlamıştır. Rehberde, her gün alınması gereken temel besinler, yandaki dört yapraklı yonca şekli üzerinde gösterilmiştir. Yoncanın her bir yaprağı bir besin grubunu göstermektedir. Her bir besin grubu ve bunların vücudumuz için önemi aşağıda belirtilmiştir.
SÜT GRUBU
Süt yoğurt, peynir ve süt tozu gibi sütten yapılan besinlerdir. Bu besinler kalsiyum minerali ve yağ içerir. Yetişkinlerin günde iki, çocukların ve gençlerin ise üç-dört porsiyon süt ve süt ürünü tüketmeleri gerekir. (Bir orta boy su bardağı süt veya yoğurt ile iki kibrit kutusu büyüklüğündeki peynir bir porsiyondur.)
Vücudumuz İçin Önemi
• Süt ürünlerinde bulunan kalsiyum, kemiklerimizin ve dişlerimizin sağlıklı gelişmesini sağlar.
• Hücrelerimizin çalışmasında önemli rol oynar.
• Yoğurt yemek ve tuzlu ayran içmek, ishal tedavisinde hayati önem taşır.
ET, YUMURTA VE KURUBAKLAGİL GRUBU
Et, tavuk, balık, yumurta, kuru fasulye, nohut, mercimek, ceviz, fındık, fıstık gibi yağlı tohumlu besinler bu grupta yer alır. Bu besinler protein, mineral, vitamin, yağ ve karbonhidrat içerir. Et, yumurta ve kurubaklagil grubundan günde iki porsiyon alınmalıdır.
Bu besinlerin her gün tüketilmesi gereken miktarları şöyledir:
- Et, tavuk, balık vb. 50-60 g (iki ızgara köfte kadar)
- Kuru baklagiller 90 g (bir çay bardağının alabileceği kadar)
- Yumurta haftada üç-dört adet
Vücudumuz İçin Önemi
• Büyümeyi ve gelişmeyi sağlar.
• Hücrelerimizin yenilenmesini ve dokularımızın onarımını sağlar.
• Kan yapımında görevli önemli besin içeriklerini sağlar.
• Sinir ve sindirim sistemlerimiz ile derimizin sağlığında görev alan besin içerikleri en çok bu grupta bulunur.
• Hastalıklara karşı direncimizi artıran besin içeriklerini sağlar.
• Özellikle protein ihtiyacının arttığı bebeklik ve çocukluk dönemlerinde, bu gruptaki besin içeriklerinin alınması önemlidir.
SEBZE VE MEYVE GRUBU
Bitkilerin yenebilen her türlü kısmı, sebze ve meyve grubu altında toplanır. Sebze ve meyvelerin içeriklerinin önemli bir kısmını su oluşturmaktadır. Bunun yanında mineral ve vitamin bakımından zengindir. Sebze ve meyve günde en az beş porsiyon (Bir orta boy elma, muz, portakal veya iki fincan pişmiş sebze bir porsiyondur.) sebze ve meyve tüketmemiz gerekir.
Vücudumuz İçin Önemi
• Hücrelerimizin yenilenmesini ve dokularımızın onarımını sağlar.
• Büyümemize ve gelişmemize yardım eder.
• Deri ve göz sağlığımız için önemlidir.
• Diş ve diş eti sağlığımızı korur.
• Hastalıklara karşı direncimizi artırır.
• Kalp-damar hastalıklarının ve bazı kanser türlerinin oluşma ihtimalini azaltır.
• Bağırsaklarımızın düzenli çalışmasına yardımcı olur.
• Vücuda zararlı maddelerin vücuttan atılmasına yardımcı olur.
EKMEK VE TAHIL GRUBU
Buğday, pirinç, mısır, çavdar ve yulaf gibi tahıllar ve bunlardan yapılan ürünler bu grup içinde yer alır. Bu besinler vitamin, mineral, protein, yağ ve karbonhidrat içerir. Tahıl ürünleri günde altı porsiyon tüketilebilir. (Bir dilim ekmek veya dört yemek kaşığı pilav bir porsiyondur.)
Vücudumuz İçin Önemi
• Vücudumuzun enerji kaynağıdır.
• Çavdar ve yulaf gibi lif içeriği yüksek olan besinlerin tüketimi, bağırsaklarımızın düzenli çalışmasını ağlar.
Yeterli ve dengeli beslenebilmek için dört farklı besin grubundaki bu yiyeceklerden her gün yeteri kadar tüketmeliyiz. Besin gruplarında yer alan herhangi bir besin içeriğinin yetersiz alınması durumunda, vücutta o besin içeriğinin görevi yerine getirilemez. Bunun sonucunda da vücudun çalışması aksar ve bazı hastalıklar ortaya çıkar. Sağlığımızı korumanın ve hastalıkları önlemenin temel şartı yeterli ve dengeli beslenmektir.
Read more

Gazneli Mahmut Kimdir? Hayatı ve Başarıları Nelerdir? Gazneliler Nelerdir?


Gazneli Mahmut’un Hayatı


Sebük Tegin’in en büyük oğlu olan Mahmut’un annesi, Zabulistan bölgesinde asil bir ailenin kızıydı Bu sebeple şairler, Mahmut’a zaman zaman “Mahmud-ı Zâbulî” olarak olarak hitap etmişlerdir
Daha gençlik yıllarında devlet idaresinde görev almaya başlayan Mahmut’un Gazne dışındaki ilk görev yeri Zemindaver vilayetiydi En parlak dönemlerini Sultan Mahmut zamanında yaşadılar
Sultan unvanını ilk kullanan hükümdar olan Gazneli Mahmut, Hindistan’a Eylül 1000′den 1027′ye kadar 17 sefer yapmıştır Bu seferler sırasında Hindistan’da birçok cami yaptıran ve İslam dinini öğretmek üzere Hindistan’da âlimler yerleştiren Gazneli Mahmut, Hindistan’ın kuzey bölümlerine kadar İslamiyet’in yayılmasını sağlamıştır
Hint seferlerinin dışında Karahanlıların Samani Devleti’ni ortadan kaldırması ile, Nisan 1002′de Gâzi unvanını alan Mahmut’un Hindistan dışındaki faaliyetleri daha da kolaylaşmıştır
Sultan Mahmut zamanında en başarılı devrini yaşayan Gazneliler, Dandanakan Savaşı’ndan sonra zayıflamışlar ve yıkılış sürecine girmişlerdir Gaznelilere, Afgan yerlilerinden olan Gurlular 1187 yılında son vermiştir
Yalnız Türk tarihinin değil, dün­ya tarihinin de en büyük hükümdar­larından biridir. Tarihte “sultan” adını da ilk defa kullanan hükümdardır. Gazneliler devletinin değil de Gazneliler hanedanının kurucusudur.
Gazneliler, ta­rihteki ilk Müslüman Türk devletle­rinden biridir. Bu devletin en büyük hü­kümdarı olan Sultan Mahmut, İs­lâm’ı yaymak için Hindistan’a tam 17 sefer düzenledi. Bu seferlerle Kuzey Hindistan ve İran’da 5 milyon kilo­metrekare yer fethetmiştir. Bugün Hindistan ve Pakistan’da bulunan yüz milyonlarca Müslüman’ın kayna­ğı Sultan Mahmut’un bu fetihleridir.
Sultan Mahmut, sıradan bir hü­kümdar olmadığını, adaletli, fazilet­li, yetenekli, bilgili bir hükümdar ol­duğunu birçok olayda kanıtlamıştı. Din büyüklerini, bilgin ve sanatkârı korur, kollar ve onlara saygı gösterir­di. Akıllı kişilerin uyarılarına kulak verir, doğru söz kimden gelse kabul ederdi. Allah’a son derece bağlı, sa­mîmi bir Müslümandı.
Bursalı büyük velî İsmail Hakkı Hazretleri Sultan Mahmut ve Aziz Mahmut (Hüdâî) için şöyle demiştir:
“Ey Muhammedi ümmeti! Bu dünyaya iki Mahmut gelmiştir. Biri Mahmud-ı Gaznevî, diğeri mahmûd-ı Mânevî’dir. Birinin mezarı Gazne’-de, diğerinin mezan Üsküdar’dadır. Adalet Gaznevi’de, fazilet Hüdâyî’-de son bulmuştur.”
Sultan Mahmut bir gün vezirleri kumandanları ile birlikte zamanın ta­nınmış evliyasından Şeyh-Ebu’l-Hasen Harakani’nin ziyaretine gitti. Adamlarından bazıları önce gidip Şeyhe, hükümdarın kendisini ziyare­te gelmekte olduğunu, karşılaması ge­rektiğini haber verdiler, Şeyh Hara-kani kös dinlemiş gibi hiç aldırmadı. Yerinden bile kımıldamadı. Hüküm­dar ve adamları dergâhın kapısına ka­dar geldi. Baş vezir rica etti: “Ey din ulusu, hiç değilse bu değerli hüküm­darı odanızın kapısında karşılayın” Harakanı bu kadarını bile yapmadı. Vezir feryad etti, “Ey mübarek insan sen Allah’ın Kur’an’da ‘Allah’a, Pey­gambere ve içinizden emir sahibi olan­lara itaat edin’ buyruğunu hiç görme­din mi?”
Şeyh Harakâni cevap mahiyetin­deki şu açıklamada bulundu:
“Biz o sözünü ettiğin Allah emri­nin ‘Allah’a itaat ediniz’ kısmına o kadar daldık ki, henüz peygambere bile sıra gelmedi. Nerede kaldı hü­kümdara itaat edelim.”
Sultan Mahmut bu açıklama kar­şısında, şeyhin başından beri takındığı tavra zerre kadar kızmadığı gibi, ken­di de müritleri arasına katıldı. Yanın-dakilerle beraber büyük bir saygı gös­tererek huzurundan ayrıldı.

Gazneli Mahmut’un Ölümü

Sultan Mahmut, hayatının büyük bir kısmını savaş meydanlarında geçirmiş, özellikle Hindistan’a yaptığı seferler onu çok yormuş ve hastalanmasına sebep olmuştu. Doktorların tavsiyelerine rağmen hiç dinlenmiyor ve bir hükümdarın yapması gereken vazifeleri yerine getiyordu. Genellikle tarihçiler, Sultan Mahmut’un verem hastalığından öldüğünü kabul ederler.
Mahmut, 1029-1030 kışını Belh’te geçirdi. Fakat bu şehrin havasından dolayı Gazne’ye döndü. Burada da sağlığına kavuşamayan Sultan Mahmut, 30 Nisan 1030 tarihinde 59 yaşındayken öldü.
Sultan Mahmut zamanında en başarılı devrini yaşayan Gazneliler, Dandanakan Savaşı’ndan sonra zayıflamışlar ve yıkılış sürecine girmişlerdir. Gaznelilere, Afgan yerlilerinden olan Gurlular 1187 yılında son vermiştir.
Read more

Doğu Anadolu Bölgesindeki Yüzey Şekilleri Nelerdir?

Dogu anadolu resmi
Doğu Anadolu Bölgesi; Türkiye’nin doğusunda, ülkenin 7 coğrafya bölgesinden en büyüğüdür. Yüzölçümü 163.055 km2dir. (Türkiye yüzölçümünün % 21′i) Batıdan İç Anadolu, Akdeniz bölgeleri güneyden Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Irak, doğudan İran, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’ın Nahcevan Özerk Bölgesi, kuzeyden Karadeniz Bölgesi ile çevrilidir. Doğu Anadolu Bölgesi’nin sınırları da öteki bölgelerin sınırları gibi idari sınırlara göre çizilmiş değildir. Kars, Ardahan, Iğdır, Ağrı, Van, Hakkari, Bitlis, Bingöl, Muş, Tunceli, Elazığ, Malatya illerinin tamamı; Erzincan’ın Merkez, Üzümlü, Çayırlı, Otlukbeli, İliç, Kemah, Kemaliye, Tercan, Erzurum’un Merkez, Ilıca, Aşkale, Çat, Hınıs, Karaçoban Horasan, Karayazı, Narman, Pasinler, Tekman; Şırnak’ın Uludere, Beytüşşebap, Güçlükonak; Siirt’in Şirvan, Pervari, Eruh, Aydınlar; Batman’ın Sason; Kahramanmaraş’ın Elbistan, Ekinözü, Nurhak, Afşin; Sivas’ın Divriği, Gürün; Kayseri’nin Sarız; Adıyaman’ın Çelikhan, Gerger; Diyarbakır’ın Kulp, Lice, Kocaköy, Ergani, Çermik, Çüngüş ilçeleri Doğu Anadolu Bölgesi sınırları içindedir.

DAĞLARI:

Bölge, oldukça farklı coğrafya özellikleri gösterir. Bu nedenle, bölgeyi, Yukarı Fırat, Yukarı Murat-Van, Erzurum-Kars, Hakkâri bölümleri olmak üzere dört bölüme ayırmak olanaklıdır. Ortalama yükseltisi 2.000 m’ye yaklaşan Doğu Anadolu Bölgesi, ülkenin en yüksek ve en dağlık bölgesidir. Kuzey ve Güneydeki kıyı dağlarının doğu uzantıları, bu bölgede birbirlerine yaklaşıp sıkışırlar. Doğu Anadolu’da engebelerin ana çizgilerini birbirine koşut sıralar biçimindeki dağlar oluşturur. Bunlar, birbirlerinden birtakım çukur alanlarla ayrılır. Bu çukurlardan bazıları vadiler halinde uzanırlarken, bazıları birbiri ardına dizilmiş çukur havzalar durumundadır. En kuzeydeki dağ sırası, Karasu-Aras Sıradağları adını alır. Bunların kuzeyinde ise yükseklikleri 1.000 m’yi aşan Erzincan, Tercan, Erzurum, Pasinler gibi çukur alanlar yer alır. Bu havzaları kuzeyden çevreleyen dağlar, Doğu Anadolu ile Karadeniz bölgeleri arasında sınır çizer. Karasu-Aras Dağları, Munzur Dağları (3.188 m), Keşişdağ (3.549 m), Mercan (2.463 m), Palandöken (3.176 m), Sakaltutan (2.402 m), Aşağıdağ (3.274 m), Ziyaret Dağı (3.103 m) ile devam eden Karasu-Aras Dağları daha doğuda Hama Dağı (3.423 m) ve ülkenin en yüksek dağı Ağrı(5.137m) ile İran, Gürcistan ve Ermenistan sınırlarına ulaşır. Bölgenin kuzey, kuzeydoğu bölümünde, Karga-pazarı (3.048 m), Allahüekber Dağları (3.120 m), Kısır Dağı (3.197 m), Akbaba Dağı (3.040 m) gibi dağlık kütleler arasında yükseltisi 2.000 m’ye yaklaşan ve aşan dalgalı düzlükler. Erzurum-Kars Yaylası’nı oluşturur. Erzurum-Kars Yaylası’nda volkanik kayalar ve lavlar geniş alanlar kaplar. Yaylanın, Kars-Ardahan arasında kalan kesimi daha az engebelidir. Kuzeydoğuda, daha alçak, yer yer ova görünümü alan Göle Yaylası (Ardahan Yaylası) uzanır. Çaldır, Azap, Aygır, Tortum golleriyle, Arpa Çay ve Aras ırmakları, bölgenin başlıca göl ve ırmaklarıdır. Bu yörenin güneyindeki yüzey şekillerini, yöreye adını veren Murat Irmağı’nın kuzeydoğu-güneybatı doğrultulu, geniş tabanlı vadisiyle, bunun çevresindeki dağlık kütle oluşturur. Yukarı Murat Bölümü’nde, yörenin çukur eksenini oluşturan vadi boyunca birbirinden dar boğazlarla ayrılmış küçüklü büyüklü ovalar vardır. Ovaların yükseltileri, güneybatıya gidildikçe azalır. En kuzeyde Eleşkirt-Karaköse ovaları daha doğudaysa Doğubayezit Ovası yer alır. Güneybatıya doğru Tutak, Malazgirt gibi ovalardan sonra, güneyedoğru Muş Ovası’na geçilir (Iğdır Ovası’ndan sonra Doğu Anadolu’nun en büyük ovası). Murat Vadisi’nin iki yanındaki dağ kütleleri, genellikle volkanik kökenlidir. Ağrı ile Muş arasındaki vadinin, kuzeybatısındaki dağ kütlelerinin arasında kalan yaylalar, yer yer derin vadilerle yarılmıştır. Yaylanın öteki kesimleri hafif dalgalıdır. Bu yapı, özellikle Bingöl Dağı çevresinde belirgindir. Bingöl Dağı (3.111 m) güneyde Varto Ovası’ nı dik bir duvar gibi sınırlar. Bu dağlar üzerinde sayısız küçük sığ göller vardır. Yörenin en önemli gölü, Balık Gölü, Türkiye’nin deniz düzeyinden en yüksek gölüdür.

GÖLLERİ:

Türkiye’nin en büyük gölü olan Van Gölü çevresi oldukça dağlıktır. Yükseltisi 4.000 m’yi aşan Süphan Dağı (4.058 m), yörenin kuzey kesimini oluşturur. Gölün doğusunda Başettepe (3.684 m), Erk Dağı (3.204 m), Pirra-şit (3.084 m) dağlarıyla Keşiş ve Erçek gölleri; batısında sönmüş bir volkan olan Nemrut Dağı (2.828 m) ve bu dağın içinde bir krater gölü olan Nemrut, Nazik, Haçlı gölleri bulunur. Kapalı bir havza olan Van Gölü’ne pek çok küçük ırmak dökülür. Doğu Anadolu Bölgesi’nin batı kesimini oluşturan Yukarı Fırat Bölümü, doğuya oranla daha alçaktır. Yörenin en önemli dağları, güneyindeki Tunceli çevresindedir. Burada yükseltileri 2.000 m’yi aşan dağlar, geçilmesi güç bir alan oluştururlar. Yörenin en önemli ırmağı Fırat’ın batısında, Uzun Yayla çevresinde azalan ve alçalan dağlar, güneybatı kesiminde yeniden yükselir. Hazanlı (2.266 m), Nurhak (3.081 m), Bozdağ (2.581 m), Beydağı (2.591 m), Akdağ (2.608 m); Hazar Gölü (1.248 km2) ve Türkiye’nin en büyük yapay gölü Keban Baraj Gölü; Fırat’ın en önemli kolu Tohma, Sürgü, Kuruçay, Peri çayları; yörenin başlıca dağları, gölleri ve ırmaklarıdır. Doğu Anadolu Bölgesi’nin güneydoğu bölümünü oluşturan Hakkâri yöresinde, Güneydoğu Toroslar, Bitlis Çayı Vadisi yakınlarında genişleyerek yükselirler. Kepçe (Arnas) Dağı (3.537 m), Yel Tepesi (Arabi) Dağı (3.162 m), Mor-dağ (3.807 m), Altındağı (3.358 m) yörenin en yüksek dağı Buzul (Cilo) Dağı (4.116 m), Uludoruk (Reşko Tepesi, 4.135 m) dağları; Dicle Irmağı’ nın başlıca kollarından olan Botan Çayı, Büyük Zap Irmağı’na kavuşan bir akarsu vadisi boyunca uzanan Gevar Ovası (Yüksekova), başlıca yükseltiler, ırmaklar, düzlüklerdir.
Read more

Fransa'nın Giyim Tarzı ve Özellikleri Nelerdir?

Fransız Modası


15. yüzyılda erkeklerin gardrobuna yeni bir giysi eklendi. Bu bol kollu, omuzları ve göğsü oturtulmuş, geri kalan bölümleri dökümlü, manto gibi bir giysiydi. Giyilen şapkalar türbana benziyor, yan tarafından uzun bir eşarp sarkıtılıyordu. 1480'lerde "yırtmaç" modası çıktı. İçine giyilen görülsün diye, ceketlerin kolları dirsekten bir yırtmaçla açılıyor, böylece o dönemde moda olan işlemeli gömlekler ortaya çıkıyordu. Kadın modasında pek fazla değişiklik olmadı. 15. yüzyılda en büyük değişim giderek çok acayip biçimler alan saç modellerinde görüldü. Avrupa'da kilise kulesi gibi taranmış saçlara bile rastlanıyordu.

Kabarık Yakalar ve Çemberli Jüponlar

Yırtmaç modası 16. yüzyılda iyice yaygınlaştı. Pabuçlarda bile yırtmaç görülmeye başlandı. Erkek ceketleri nerdeyse yastık gibi doldurularak kaskatı bir duruma getiriliyordu. Uzun çorap modası yerini, kabarık durması için içi doldurulmuş, kısa pantolonlara bırakmıştı. Bunlarla gene uzun çorap giyiliyordu.
Ayakkabılar artık sivri burunlu değil, parmakları rahat ettirecek biçimde, ördek gagası gibi genişti. Kraliçe I. Elizabeth döneminin en belirgin modası boynun çevresinde giderek genişleyen ve büyüyen yakalardı. 1850'lere gelindiğinde yakalar o denli büyümüştü ki, güzel durması için tel geçirerek kolalamak gerekiyordu.
Kadın giysileri, 16. yüzyılda İspanyol etekler moda oluncaya kadar pek değişmedi. Gitgide genişleyen tel çemberlerden oluşan bir jüpon üzerine geniş bir etek giyiliyordu. Daha sonra kadınlar, Fransız modası olan, belin iki yanına asılı yastık gibi kabarıklıkların üzerine etek giymeye başladılar. 16. yüzyılın sonunda düşük yakalar moda oldu. 1610'larda ise başın hemen arkasında, yelpaze gibi dik duran yakalar ortaya çıktı.

17. yüzyıl boyunca moda her zamanki gibi sürekli değişti. Genelde sadelik değil, işlemeler, volanlar, danteller, fiyonklar, kurdeleler aranıyordu. Erkeklerde 1670'lerden sonra yelek ve ceketler moda oldu. Her ikisi de dize kadar geliyordu ve yakasızdı. Ceketlerin kollan düzdü. Devrik kol kapaklan vardı. Kol kapaklan, içindeki ipek gömleğin görünmesi için iliklenmezdi.


1620'lerden sonra külot pantolon moda oldu. 1650-70 yılları arasında giyilen külot pantolonlar öyle boldu ki, neredeyse eteklik sanılırdı. Daha sonra daralan bu pantolonların paçaları diz altından bir düğme ya da toka ile iîiklenirdi. Çoraplar ipekli olduğu için soğuk havalarda birkaç çifti üst üste giymek gerekirdi.
17. yüzyılın ilk yarısında tüylü, geniş kenarlı bir şapkayla, geniş konçlu çizmeler erkek giyimi için nerdeyse zorunluyken, yüzyılın sonuna doğru kenarları kıvrık küçük şapkalar ve küt burunlu, tokalı ayakkabılar giyilmeye başlandı.
Kadın giysileri hâlâ uzun ve geniş etekliydi. Ne var ki, çemberli jüponlar artık giyilmiyordu. Omuzları dışarda bırakan ve kombinezon denen dantelli iç çamaşırlarını kenarından gösterecek dekoltelikte giysiler giyiliyordu. Yüzyılın sonuna doğru çemberli jüponlar yeniden moda oldu. Elbisenin üzerine önden açık bir kaftan giyilirdi. Daha sonra bu kaftanın etekleri toplanarak arkaya bir kuyruk eklemek moda oldu.

Yüzyılın başında küt burunları ve kocaman fiyonklarıyla erkek ve kadın ayakkabıları birbirine benziyordu. 1650'den sonra burunlar sivrildi ve topuklar yükseldi. Pek uzun boylu olmayan Fransız Kralı XIV. Louis, topuklu pabuçlar giyerek erkekler için bu modanın öncülüğünü yaptı.

Erkekler de, kadınlar da ellerini sıcak tutmak için manşon kullanırlardı. Yüzlerine boyalarla makyaj yaparlar, solgun görünmek için siyah benler yapıştınrlardı.

Saten Giysiler


* 1700'lerde Fransız giyim eşyası. Kadınlar ilk önce bir iç gömleği (1) giyer, onun üzerine balen li bir korse (2) takarlardı. Kalçanın iki yanına konan küçük yastıkçıklar bir jüponun (4) üzerine geçirilmiş çemberdeki yerlerine yerleştirilirdi. Bunun üzerine uzun bir jüpon (5) giyilirdi. Bu jüponun önünde bazen kapitone bir parça olur ve giysinin (9) önünden görünürdü. Giysi ile aynı kumaştan bir göğüslük (3) takılırdı. Kollar fırfırlı ya da pilili olurdu. Gene kenarı fırfırlı bir şapka , yüksek ökçeli ayakkabılar ve bir yelpaze (7) ile giyim tamamlanırdı. Erkekler de süslenmekte kadınlardan geri kalmazdı, iç çamaşırları (12) ketenden ya da pazenden olurdu. Bol kollu bir gömlek (10), uzun çorap, dize kadar pantolon (13) giyerlerdi. Desenli, uzun ve dar bir yeleğin (11) üzerine yakalı ve kol kapakları süslü bir ceket (17) alınırdı. Çaprazlama takılan geniş bir kuşak çarpıcı bir görünüm yaratırdı. Peruk (14) giyim kuşamın önemli bir parçasıydı. Üç köşeli şapka kadar eldiven, baston (15) ve uzun dilli ayakkabılar (16) da giyimin kusursuz olması için gerekliydi.

18. yüzyılın başında erkek giysileri pek değişikliğe uğramadı. Ceketler ve yelekler hâlâ uzundu. Altına çorap ve külot pantolon giyiliyordu. 1750'den sonra ceketlerin önü kısalmaya başladı. Öyle ki, sonunda arkada "kuyruktan başka bir şey kalmadı. Bele kadar olan ceket önden sımsıkı iîiklenirdi. Yüzyılın başında ceketlerin yakası yoktu, ama 1760' tan sonra yaka gitgide büyüyerek kulaklara kadar yükseldi.
Erkek takım giysilerinde kadife, ipekli ya da saten kullanılır, renkler siyahtan açık maviye, büyük bir çeşitlilik gösterirdi. Botlar ve eskiden kırsal kesimde giyilen tozluklar, yüzyılın sonunda moda oldu. Erkekler omzu yarım pelerinli bol pardösüler giyer, baston, manşon ve enfiye kutusu taşırlardı.
Giyimi tamamlayan peruktu. 1750'lere kadar yaşlı erkekler uzun lüleli peruklar takarlardı. 1730'larda genç erkekler, arkasında bir örgüsü olan daha derli toplu peruklar kullandılar. Bazen de saçlarını arkada siyah bir torba içinde toplarlardı. Erkek eğer peruk takmıyorsa, peruk gibi görünmesi için saçını pudralardı.
18. yüzyılda kadın giyimi oldukça hızlı değişti. 1730'larda etek boyu bileğe yükseldi. Genellikle önden açık olan eteğin içinden kapitone satenden bir jüpon görünürdü. Eteklerin kubbe gibi durması için çember kullanılırdı. 1740'ların, kalçalarda kabarık, ön ve arkada düz olan etek modası, kadınları dar yerlerden geçerken yan yan yürümek zorunda bırakıyordu. 1770'lerin modasına göre, koskocaman bir etek perde gibi iple toplanarak, üç yerinden sarkıtılırdı.
Kadın giysileri dekolteydi ve arkadan şeritlerle sıkılırdı. Açık kare yakalar modaydı. Elbise üzerine giyilen kaftanları çoğunlukla önü açık, kolsuz, arka parçaları ise zengin dokumlu olurdu. Yüzyılın sonunda kadınlar bu ağır giysilerden rahatsız olmaya başladılar. Hafif muslinden geniş kuşaklı giysiler yapılmaya başlandı. Ata binerken ya da geziye gidecekleri zaman erkekler gibi giyindiler.
Kadın ayakkabıları saten ya da brokardan yapılır, tokalar ve fiyonklarla süslenirdi.
Deniz merakı 18. yüzyılda başladı. Yazar Fanny Burney, Kral III. George'un ve çevresindekilerin fanilalar, korseler ve üzerinde "Tanrı Kralı Korusun" yazılı saç bantlarıyla nasıl denize girdiklerini anlatır.

Yenidünya

Amerika'daki kolonilerde giyilenler başlangıçta Avrupa'dakilerin kopyasıydı. Ne var ki, yeni yerleşim yerleri ve yeni maceralar arayan ilk öncüler daha sonra başlı başına bir moda yarattılar. Yerliler'den hayvan derilerini sepilemeyi öğrendiler. Deriler, pamuk gibi yumuşak oluncaya kadar geriliyor, ıslatılıyor ve hamur gibi yoğruluyordu. Yerliler, beyazlara ayrıca bu derilerden pantolon ve mokasen benzeri şeylerin nasıl yapılacağını da öğrettiler. Bunların hiçbiri Eskidünya'da bilinmiyordu. Böylece Amerika'nın koşullarından doğan yeni bir moda ortaya çıktı.
Erkekler avlanırken baştan geçme bol bir gömlek giyerlerdi. Bu gömlek önden bağcıklarla kavuşturulur, boyu dizlere kadar iner, üzerine bir pelerin alınırdı. Pelerin ve gömleğin dikişleri deri püsküllerle süslü olurdu. Bazen de kürk parçalan süs işini görürdü.
Bu giysiler rüzgâra ve yağmura karşı iyi bir koruyucu olan güderiden yapılırdı. Avlanma giysileri için geyik derisi de kullanılır; bunlardan nakışlı gömlekler yapılırdı.
Avcılar tilki, ayı, sincap derilerinden kasketler ve kepler giyer, keplerin arkasına bir tilki ya da kurt kuyruğu iliştirirlerdi.
Kadınların giydikleri erkeklerinki kadar süslü değildi. El dokuması kaba kumaştan giysiler giyerlerdi. Bazen kentlerden dantel, kurdele gibi şeyler gelirdi. Onü dantelli, bol etekli giysilerinin üzerine bir şal alır, kötü havalarda bunu başlarına örterlerdi. Dayanıklı ayakkabılar ya da mokasenler giyerlerdi. Yazın ise yalınayak gezmeyi yeğlerlerdi. Sadelikleri saç biçimlerinde de kendini gösterir, saçlarını ya örer ya da topuz yaparlardı. Takı, yelpaze, fiyonk türünden süs eşyaları kullanmazlardı.
Daha sonra 18. yüzyılda zenginler arasında dantelli gömlekler, kravatlar, desenli yelekler ve rengârenk çoraplar moda oldu. Güneyli kadınların sahip oldukları brokarların ve ipeklilerin değerine paha biçilmezdi. Erkeklerin giyimleri de kadınlannki kadar masraflıydı. George Washington, son derece ağır kadife ve ipek takımlar giyerdi. Benjamin Franklin ise parlak renkli giysilerden hoşlanırdı.

19. Yüzyıl

19. yüzyılın başlarında giyimlerine düşkün erkekler, daha önce pek gözde olan ipekli ve saten kumaşlardan vazgeçerek güzel dikilmiş ve iyi oturtulmuş giysilere önem vermeye başladılar. 1830'larda, tozluk ve ayak bileklerinin üzerinde dar pantolonlar giyiliyordu. Sonradan, bugün de giyilen, klasik pantolon ortaya çıktı.
Ceket renkleri mavi, yeşil ya da kahverengi iken, pantolonlar çok daha açık renk, hatta beyaz oluyordu. Yüzyılın ortalarına doğru siyah redingotlar giyilmeye başlandı. Oysa pantolonlar değişik renklerde ya da ekose olabiliyordu. Pantolon ve ceketin aynı kumaştan yapıldığı takım giysiler ancak 1860'tan sonra giyilmeye başlandı.


19. yüzyılın sonlarında erkekler yakalık ve kravat takmaya başladılar. Bu gelenek zamanımızda da sürüyor. Erkeklerin resmi çağrılarda giydikleri beyaz ceket ve beyaz papyon ya da siyah smokin ve siyah frakla siyah papyon 1900'den beri hemen hiç değişmedi.
Erkek modası zaman içinde gitgide daha az değişikliğe uğrarken, son 150 yıl içinde kadın modası her yıl yenilendi. 19. yüzyılın başında kadınlar pamuklu ya da muslinden, beli yukarıda, geceliği andırır giysiler giyiyorlardı. Sonraları altına,bir tanesi at kılından olmak üzere, dört beş kat jüpon giyilerek eteklerin kabarık durması sağlandı.
1830'larda bel eski yerine inerek, kollar omza doğru kabartıldı, bunun adı "koyun budu" modasıydı. 1850'lerde jüpon giyilmesini gerektirmeyen telden bir kafes kullanıldı. Giysilerin kolları dar ve uzun, yakalan dikti. Kraliçe Victoria döneminin sona ermesiyle, sade, ayak bileğine kadar inen etekler giyilmeye başlandı. Koyun budu kollar geri geldi.
Mantolar, şallar, pelerinler çok çeşitlilik gösteriyordu. Büyük eteklerin üzerine manto giymek rahat olmadığından geniş şallar ve pelerinler kullanılırdı. Günümüz etek ceketin ya da tayyörün ilk biçimi 1860'larda ortaya çıkan "yürüyüş giysisi"ydi. ABD'de ve Avrupa'da kadın hakları mücadelesinin yükseldiği bu yıllarda, kadın giysilerinin daha rahat olması yolunda kampanyalar yürütüldü. Kadınlar spor yapmaya başladıktan sonra tenis ve bisiklet için özel giysiler giymeye başladılar. Mayolar, düğmeli bir bluz ve külot pantolondan oluşuyordu. Bazı cesur kadınlar kısa, şalvar türü şortlarla bisiklete binmeye başladı.
19. yüzyılın muslin elbiseleri ile sivri burunlu, topuksuz, ipekli kumaştan ayakkabılar giyilirdi. 1870'lerde kadifeden, düğmeli ve topuklu botlar moda oldu. Kadınlar 1820'lerde belden kuşaklı bol paçalı pantolonlar giymeye başladılar. Bundan 40 yıl sonra golf pantolon moda oldu.
Read more

Tümevarım Yöntemiyle İspat Nedir? Tümevarımın Kuralları


Tanım:

Matematikde olmayana ergi yöntemi, doğrudan ispat, dolaylı ispat, örnek göstererek ispat gibi çeşitli ispat yöntemleri vardır. TÜMEVARIM da bir eşitliğin doğruluğunu göstermeye yarayan bir ispat yöntemidir.

Tümevarım yöntemiyle ispat
P(n), n'e bağlı bir hüküm, eğer;
1.ADIM : p(1) doğru ise
2.ADIM : p(n) 'i doğru kabul edelim. Yani P(n) 1 den n'e kadar tüm doğal sayılar için doğru olsun
3.ADIM : p(n + 1) için de doğruluğunu gösterebiliyorsak, P(n) hükmü " n Î N+için de doğrudur.

ÖRNEKbbbbbbbbbbbbbbbbbbb>n ( n + 1 )
1 + 2 + 3 + . . . . + n = ¾¾¾¾ eşitliğinin doğru olduğunu tümevarım yöntemi ile ispat edelim.
bbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbb> 2
1. ADIM :
bbbbbbbbbbbbb> 1(1 + 1)
n = 1 için P(1) : 1 = ¾¾¾ ® 1 = 1 P(1) doğru
bbbbbbbbbbbbbbbbb>2

2. ADIM :
bbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbb> k(k+1)
n = k için P(k) : 1 + 2 + 3 + ... + k = ¾¾¾ ifadesinin doğruluğunu kabul edelim.
bbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbb>2

3. ADIM :
bbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbb> (k+1)(k+2)
n = k + 1 için P(k) : 1 + 2 + 3 + ... + k+1 = ¾¾¾¾ önermesinin doğruluğunu gösterelim. Bunun için P(k) varsayımından hareket ederek eşitliğin her iki
bbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbb>2
tarafına (k+1) ilave edelim.

bbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbb> k(k+1)bbbbbbbbbb> k(k+1) +2(k+1) (k+1)(k+2)
1 + 2 + 3 + ... + k + (k+1) = ¾¾¾¾ + (k+1) = ¾¾¾¾¾¾¾ = ¾¾¾¾¾
bbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbbb>2bbbbbbbbbbbbbbbbb>2bbbbbbbbbbbbb>2

O halde, P(k+1) önermesi de doğrudur.


å , Õ (toplam ve çarpım) simgeleri:
n
å ak = a1 + a2 + . . . + an k'nın , 1'den n'e kadar değerleri için a sayılarınınTOPLAMI
k=1
n
Õ ak = a1 . a2 . . . . . an k'nın , 1'den n'e kadar değerleri için a sayılarının ÇARPIMI
k=1

Özellikleri içeren Ö R N E K L E R

5
å k = å (k-1) = å (k-1)
k=0
k=0+1 k=1
5+1 6
10
å k = å (k+4) = å(k+4)
k=5
k=5-4 k=1
10-4 6
10
å k = å (k-6) = å (k-6)
k=-5
k=-5+6 k=1
10+6 16
5 å m = 5 . m
k=1

p
å 3 . k = 3 . å k
k=1 k=1
p
5 Õ k = 1.2.3.4.5 = 5 != 120
k=1
5 Õ k = 3.4.5 = 60
k=3
4 Õ m = m4 = m.m.m.m
k=1

TÜMEVARIM İspat yöntemiyle kanıtlanan toplam formülleri

n
.................................. ............... n (n+1)
å k = 1 + 2 + 3 + . . . + (n-1) + n = ¾¾¾
k=1 .................................................... 2
n

å (2k-1) = 1 + 3 + 5 + . . . + (2n-1) = n2
k=1
n

å 2k = 2 + 4 + 6 + . . . + 2n = n (n+1)
k=1
n
............................................................. n (n+1)(2n+1)
å k = 1 2+ 2 2 + 3 2 + . . . + (n-1) 2 + n 2 =¾¾¾¾¾¾
k=1 ....................................................................6
n
............................................................... n (n+1)
å k = 13+ 2 3 + 3 3 + . . . + (n-1) 3 + n 3 = [¾¾¾ ] 2
k=1 .................................................................2
n
............................................ 1 - rn
å k = 1 + r + r 2 + . . . + r n-1 = ¾¾ { r ¹ 0 ; r ¹ 1 }
k=1 .......................................... 1 - r


Read more

Uzunluk ve Sıvı Ölçme Birimlerini Kullanan Meslekler Nelerdir?

Tartma Uzunluk ve Sıvı Ölçme Birimlerini Kullanan Meslekler

MARANGOZLUK: Ağaç işleme işidir.Bu işi yapanlara marangoz denir. Ahşap malzemeleri, isteğe ve ölçülere göre işleyerek ve şekillendirerek, binalarda gerekli yerlere yerleştiren veya ahşap eşya yapan kişilere marangoz denir. Uzunluk ölçen araçlar , marangozların en sık kullandıkları araçlardır.
Kaynak: Delinetciler Paylaşım ForumuTartma Uzunluk ve Sıvı Ölçme Birimlerini Kullanan Meslekler

İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ: İnşaat mühendisleri, yapılarla ilgili hesaplamalarıyaparlar.Plan ve projeleruygun uzunluk birimleri kullanılarak çizilir.



TERZİLİK: Terziler,vücudumuzu dış etkenlerden korumak için giysiler dikerler. Kumaşlar, iğne, iplik, dikiş makinesi ve metreler terzilerin başlıca araç-gereçleridir.Kıyafet dikilecek kişinin beden ölçülerimetre ile ölçülür,kumaşlar metreile ölçülerek kesilir.



KUYUMCULAR: Kuyumcular çok değerli altın ve gümüş zinet eşyalarıNnı satarken hassas terazikullanırlar. Eğer ölçüye dikkat etmezlerse ya zarar ederler yadainsanlarda fazla para almış olurlar çünkü altının gramı bile birkaç ytl ediyor.



MARKET, BAKKAL, KASAP, MANAV: Buralardan aldığımız  yiyecekleri terazide tartarak kilogram olarak alırız. Mesela 1 kg domates, 2 kg patates, 1 kg et, 1 kg pirinç gibi.



SÜTÇÜLER: Sütümüzü alırken, sütçüye 1 litre süt verirmisin deriz.



SU, YAĞ: Suyumuzu ve yağımızı alırken 1 litrelik, 5 litrelik şişelerde litre olarak alırız.

Read more

Facebook’un Zaman Tüneli Geçmişi Silme, Yapılanların Dökümü Silme


Facebook’un son uygulaması zaman tüneli kullanıcıların hayatına bir karabasan gibi girdi adeta. Yapılan değerlendirmelere bakılırsa Facebook timeline kullanıcılar arsında pek sevilmedi. Ancak Facebook yönetimiz kısa süre önce deneme süresi biten uygulamayı tüm hesaplarda standart bir özellik haline getiriyor. Facebook zaman tüneli böylece kaçmamız imkansız bir olay haline geliyor. Zaman tüneli kendisi ile birlikte birçok detayı da birlikte getiriyor. Dikkatli kullanılmaması durumunda canınızı sıkacak veri paylaşımlarına sebep olan timeline iyi organize edildiğinde ise oldukça çekici ve güzel sayfalar yaratıyor. Facebook zaman tünelinde yaptıklarının dökümanı silme son olarak can sıkan konulardan birisi olarak karşımıza çıktı. Facebook zaman tüneli timeline aslında tüm yaptıklarınızın bir derlemesi olarak yeniden karşınıza çıkan bir albüm mantığı ile işliyor. Zaman tüneline yıl eklemek ve istenmeyen öğeleri çıkarmak mümkün. Facebook zaman tüneli nasıl kullanılır öğrendikten sonra kontrolü tamamen sizde olan bir öğe olduğunu anlıyorsunuz. Zaman tünelini kaldıramazsanız da dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz.

 Facebook zaman tüneliuygulaması ayarları ile ilgili daha önce farklı paylaşımlarda bulunmuştuk. Bu yazımızda bunların yanında Facebook zaman tünelinde yaptıklarımın dökümünü silme gibi daha özel ve zamanla ortaya çıkan konuları ele alacağız. Zaman tüneli yaptıklarımın dokümanı nasıl kaldırılır? Timline aslında tüm Facebook geçmişinizi bir zaman çizgisinde birleştirme projesidir. Ancak bu durumda görünmesini istemediğiniz bazı olaylar ortaya çıkabilir. Facebook zaman tüneli yaptıklarının dökümü nasıl silinir? Zaman tüneli kayıt olduğunuz tarihten bugüne kadar olan geçmişinizi kapsadığı gibi zaman tünelinde yıl ekleme şansınızda vardır. Bu gibi özellikleri Facebook zaman tüneli ayarları içinde küçük bir araştırma yaparak kendiniz de keşfedebilirsiniz. Mantık olarak diğer Facebookuygulamalarından çok farklı olmayan uygulamayı sitenin müdavimleri çok sevmeseler de çabuk benimsediler. Facebook timeline ayarları, özellikle de gizlilik ayarları öncelikli konunuz olmalı. Facebook zaman tüneli gizlilik ayarları güncellenerek hesabınızda olduğu gibi timline sayfanızda da kontrolü elinize alın. Dikkat edilmedi gereken bir diğer konu da timeline yaptıklarımın dökümünü silme seçenekleridir.

Zaman Tüneli esasında profil sayfalarına getirilen yeni bir düzenleme olarak algılanabilir. Facebook’un klasik profil biçimi artık zaman tüneli şeklinde görünecek. Bu yeni görünümde yeniden eskiye doğru Facebook’ta paylaştığınız içerikleri sırası ile çift sütunlu bir görünümde siz ve arkadaşlarınızın karşısına çıkarıyor. Facebook’a kayıt olduğunuz tarihten başlayarak eğer bilgileri girmişseniz liseden mezun olduğunuz tarih, evlilik tarihiniz, işe başlamanız, çocuk sahibi olmanız gibi hayatınızdaki önemli noktalar, zaman tünelini üzerinde görülebiliyor. Zaman tünelinde yıl ekleme özelliği ile geçmişe doğru bu çizelgeyi uzatabiliyorsunuz. Geçmişteki önemli etkinlikler için fotoğraflar ekleyebiliyor veya ortadan kaldırmak istediğiniz bir paylaşımı silebiliyorsunuz. Bu nedenle zaman tüneli nasıl kullanılır bilmekte fayda vardı. Zaman tüneliuygulaması ayarları doğru yapıldığında oldukça kullanışlı ve güzel görünen profiller ortaya çıkmaktadır. Zaman Tüneli, Facebook kullanımında yeni bir görsellik ve içerik sunuyor. Zaman tüneli gizlilik ayarları bu bakımdan büyük önem kazanıyor.

Facebook Timeline Zaman Tüneli Kullanımı

Zaman tüneli kullanımına geçtiğiniz anda yeni profilinizi hemen paylaşmak yerine size yeni görünüm üzerinde bir takım değişiklikler ve düzenlemeler yapmanız için belli bir süre veriyor. Eğer hemen paylaşmak yerine deneme süresi içinde düzenlemeyi tercih ederseniz 7 gün içerisinde zaman tüneli ayarlarını kendinize göre uyarlamanız gerekiyor. Bu sürenin sonunda profiliniz yeni görünümü ile otomatik olarak paylaşılıyor.

Facebook Zaman Tüneli Ayarları


Facebook zaman tüneli görünümüne geçtikten sonra yapılması gerekenlerin başında kapak resmini ayarlamak gerekiyor. Kapak fotoğrafı profilinizde büyük bir fotoğraf paylaşmanızı sağlıyor. Bu fotoğraf profilinizin simgesi haline geliyor. Facebook timeline özelliğinin en büyük yeniliklerinden birisi de bu büyük ebatlı fotoğraf olarak gösteriliyor. Facebook zaman tüneli ayarları bölümünde fotoğrafın sağ alt tarafında bulunan Bilgilerini Güncelle, Yaptıklarının Dökümü ve Ayarlar sekmesi kullanılarak yapılıyor.

“Bilgilerini Güncelle“ seçeneği sizi temel profil bilgilerinizi düzenleyebileceğiniz bir sayfaya götürüyor. Bilgileri güncelle sekmesinde eğitim, iletişim bilgisi, yaşadığınız yer, ilişki durumları gibi temel bilgilerinizin görünmesini ayarlayabiliyorsunuz. Facebook zaman tüneli kişisel bilgileriniz profil sayfanıza eklediğiniz bilgiler olduğu için daha önceden profilinize girdiğini bilgilere göre burada yapmanız gereken değişiklikler artabilir.


Facebook Zaman Tünelinde Yaptıklarımın Dökümünü Silme

Facebook zaman tüneli yaptıklarının dökümü seçeneği yeni görünüm ile gelen bir başka özellik. Yaptıklarımın dökümü silme daha önce Facebook üzerinde yaptığımız paylaşımlarla ilgilidir. Geçmişteki paylaşımlarınız, yani Facebook geçmişiniz yaptıklarının dökümü şeklinde zaman tüneli üzerinde yer almaktadır. Yaptıklarının dökümü seçeneği ile hangi paylaşımlarınızın zaman tüneli üzerinde görüneceklerini ayarlayabilirsiniz. Yaptıklarının dökümü Facebook geçmişinizin kısa bir özetidir. Yaptıklarımın Dökümü seçeneğini tıkladığınızda, zaman tüneli tüm Facebook etkinliklerinizi yıllara göre düzenleyerek karşınıza getirir. Bu çizelge üzerinden arkadaşlarınızın zaman tüneline yazdığınız yorumları görebiliyor, sizin zaman tünelinize yazılan yorumları görebilir, arkadaş olma güncellemelerini, paylaştığınız fotoğraf ve bağlantıları, etiketlendiğiniz fotoğrafları görebilirsiniz. Zaman tünelinde yaptıklarının dökümanı silme özelliğini de burada en sağdaki seçenek üzerinden gerçekleştirebilirsiniz. Bu seçenekler yaptığınız etkinlikleri filtrelemenize ve sınırlamanıza izin veriyor. Facebook zaman tünelinde yaptıklarımın dökümünü silme zaman tünelinin aktif olması ile birlikte ilk dikkat edeceğimiz şey olmalıdır. Çünkü geçmişte yaptığımız ve eski profilimizde görmediğimiz bazı etkinlikler burada aktif olabiliyor. Bu nedenle bu sayfada istenemeyen bilgilere erişim olabilir. Zaman tüneli yaptıklarımın dokümanı nasıl kaldırılır uygulamanınaktif olması ile birlikte kullanıcıların en meşgul oldukları konuların başında geliyor. Zaman tüneli yaptıklarının dökümü nasıl silinir sorusuna yanı ise bu sekmenin altında bulunan Seçenekler bağlantısıdır. Burada geçmişte yaptığınız paylaşımları sınırlayabilir, zaman tünelinde görünmemesini sağlayabilir ya da tamamen silebilirsiniz. Timeline yaptıklarımın dökümünü silme özelliğini kullanmadan da istemediğiniz paylaşımlarınızı engelleyebilir ve görüntülenmesini kendinize göre sınırlayabilirsiniz.

Yaptıklarının Dökümü sayfası, her gönderinin yanında ayarlayabileceğiniz bir gizlilik seçeneği ile birlikte gelmektedir. İlk sütunda belirli bir gönderinin kim tarafından görülebileceğine siz karar verebiliyorsunuz. İkinci sütunda ise öğenin zaman tünelinizde görünüp görünmeyeceğini seçebiliyorsunuz. Facebook timeline ayarları, yaptıklarımın dökümünü silmeye olanak tanımaktadır.
Read more

Fernando Muslera Kimdir? Kariyeri, Hayatı ve Foto Galeri

Fernando Nestor Muslera 16 Haziran 1986 doğumlu Uruguaylı kaleci, profesyonel futbol kariyerine 2004 yılında Montevideo Wanderers sistem gençlik kulübü ile başladı.





MUSLERA KİMDİR?

2004 yılına kadar Uruguay’ın Montevideo Wanderers takımının altyapısında forma giyen genç kaleci, daha sonra aynı takımda profesyonel oldu. İki yıl boyunca A Takım’da görev yaptıktan sonra kiralık olarak ülkesinin en iddialı takımı Nacional’de forma giymeye başladı. Burada geçirdiği kısa sürede dikkat çekerek Arsenal, Juventus, Lazio ve Benfica gibi kulüplerin kıskacına giren Muslera’nın yolu İtalya’nın gök mavili takımıyla kesişti.

İtalyan ekibinin Arjantinli Juan Pablo Carrizo’nun transferini bir yıl ertelemek zorunda kalmasının da etkisiyle 2007 yazında 3 milyon avro karşılığında Lazio’lu olan yetenekli kalecinin, efsane Angelo Peruzzi’nin futbolu bırakması, takımın bir diğer kalecisi Marco Ballotta’nın da 43 yaşında olması nedeniyle birinci kaleci olması bekleniyordu. Nitekim Serie A’da üçüncü haftayla birlikte formayı sırtına geçirdi. Ancak yedinci haftada oynanan Milan maçında yediği beş golün dördünde yaptığı hatalar, genç eldivenin hayallerini ileriki bir tarihe ertelemesine neden oldu. O sezon ligde yalnızca 32, 33, 36 ve 38. haftalarda görev alabilen Muslera, üç kez de İtalya Kupası’nda kaleye geçti.


BÜYÜK YÜKSELİŞ


2008-09 sezonu da Muslera için pek iyi başlamayacaktı. Genç kaleci, kulübün nihayet kadrosuna kattığı Arjantinli eldiven Carrizo’nun arkasında ikinci tercihti. Ligde ilk 20 hafta boyunca bir kez olsun forma giyemedi Muslera, kupada ise ancak bir maçta sahaya çıkabildi. Buna karşın Carrizo’nun performansı da pek iyi görünmüyordu. Yılın ikinci yarısıyla birlikte teknik direktör Delio Rossi’yle de sorunlar yaşayan Arjantinli, yerini Muslera’ya kaptırdı. Uruguaylı ise ilk maçında yediği üç gole engel olamasa da Sampdoria’lı Bellucci’nin ayağından çıkan penaltı vuruşunu kurtararak teknik direktörüne kendisini seçmesi için bir neden verdi. Ligde son üç haftaya kadar takımının kalesini koruyan Muslera, İtalya Kupası’nda da kalan tüm maçlarda oynadı ve penaltılara kalan finalde Cassano ve Campagnaro’nun vuruşlarında gole geçit vermeyerek kariyerinin ilk efsane maçını repertuvarına ekledi.

Bu performans, Lazio’yu 2009-10 sezonu öncesinde takımdan ayrılan Carrizo’nun yerini doldurmak için yaptığı arayışları “ikinci kaleci” yönünde yapmaya itti. Genç Uruguaylı, takımının artık birinci kalecisiydi. Ligde 36 maçta forma giyen Muslera, 42 kez topu koruduğu filelerde gördü, iki kez maçın oyuncusu seçilirken 7 maçta ise kalesini gole kapattı. İtalya Kupası’nda da iki maçta forma giyen yetenekli kaleci, Inter’le oynanan ve takımının 2-1 kazandığı İtalya Süper Kupası maçının da “En İyi Oyuncu”su seçildi. Muslera, UEFA Avrupa Ligi’nde de dört maça çıkarken ilk kez bir önceki sezon giydiği milli formayı bu sezonda tam 11 kez giydi.

VE DÜNYA KUPASI...


Muslera’nın kariyerindeki en önemli dönüm noktası ise geçtiğimiz yaz Güney Afrika’da düzenlenen 2010 Dünya Kupası oldu. Grup maçlarında hiç gol yemeyen Uruguaylı, Güney Kore ile oynanan ikinci tur maçının ardından yarı finaldeki Gana eşleşmesinde tüm dünyanın dikkatini üzerine çekti. 120. dakikada turnuvanın yıldızlarından Asamoah Gyan’ın kaçırdığı penaltı ile seri penaltı atışlarına geçilirken, bu atışlardan üçünü kurtaran Muslera, penaltılar esnasında köşe seçip atlamak yerine topu izleyerek hamle yapmasıyla bir süre konuşuldu. Uruguay’ın Yarı Final’e gelişinde büyük pay sahibi olan genç kaleci, ülkesinin daha sonra oynadığı Hollanda ve Almanya maçlarında kalesinde gördüğü üçer gole engel olamadı. Fernando Muslera bu yaz oynanan Copa America’da gösterdiği müthiş performans ile ülkesi Uruguay’ı yarı finale taşıyan isimlerden biri oldu. Uruguay'ın Arjantin’le oynadığı çeyrek final maçındaki müthiş performansı ve penaltılarda Tevez’in vuruşunu kurtarması, Muslera'nın kariyerindeki doruk noktalarından biri oldu.

Fernando Muslera, geride bıraktığımız 2010-11 sezonunda ise Serie A’da 36 maçta Lazio’nun kalesini korudu. Bu maçlarda kalesinde 39 gol gören başarılı eldiven, 13 maçta kalesinde gole izin vermemişti. Kariyerinde bir İtalya Kupası, bir İtalya Süper Kupası ve bir de Dünya Kupası Dördüncülüğü bulunan 24 yaşındaki Muslera, artık Galatasaray kalesini gollerden korumak için çaba sarf edecek. 


Fernando Muslera Kişisel bilgileri

Tam adı Fernando Nestor Muslera
Doğum Tarihi 16 Haziran 1986 
Doğum yeri Montevideo , Uruguay 
boyu 1,90 m 
Kaleci

Kulüp Bilgileri
Geçerli kulüp SS Lazio

Gençlik kariyer
-2004 Montevideo Wanderers

Profesyonel kariyeri

2004-2007 Montevideo Wanderers 
2006-2007 Nacional (kiralık) 
2007 - Lazio 

Milli takım 
2009 - Uruguay
Read more