zararları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
zararları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çek Nedir ? Çekin Yasal Unsurları Neledir ?


ÇEKİN YASAL UNSURLARI

·Çekte sıkı sıkıya şekle bağlılık esası geçerlidir.
·Çek metninde değişiklik keşidecinin parafıyla geçerlidir. Ancak çek lehtarı çeki ciro ederek devretmiş ve arada muhtelif cirantalar var ise çekin son cirantası yani hamil yapılan değişikliklerden dolayı aradaki cirantalara talepte bulunması halinde aradaki cirantalar bu değişikliklerden doğan sorumlulukları kabul etmeyebilir ve çekin değişiklik öncesi biliniyor ise değişiklik öncesi ile aradaki cirantanın sorumluluğu devam eder.

DİKKATÖrneğin: Çekin miktarı, keşide tarihi, lehtardan sonra el değiştirerek son hamil ile keşideci bir değişiklik yapıp keşideci tarafından paraflanır ise bu değişiklik keşideciyi bağlar aradaki cirantaları bağlayıcı bir işlem değildir.
5
ÇEKİN ZORUNLU UNSURLARI

T.T.K. 692 ve 693. Maddeleri ile Çek Yasası’nın 3. Maddesinin birlikte değerlendirilmesi sonucu; aşağıdaki unsurlardan birinin yokluğu çeki geçersiz hale getireceği anlaşılmaktadır.
1Banka tarafından basılan veya bastırılan T.C.Merkez Bankası tarafından belirlenen baskı şekline uygun çek yaprağı,
2Çek kelimesi veya yabancı dilde yazılı ise o dildeki çek karşılığı olarak kullanılan kelime
3Kayıtsız ve şartsız belli bir bedelin ödenmesi için havale.

DİKKATçekte bu bedelin sadece yazı ile veya sadece rakam ile yazılması mümkündür. Ancak hem yazı hem rakam ile yazılmış bir bedel birbirinden farklı ise yazı ile yazılan bedele itibar edilir.

DİKKATBedel TL. veya yabancı para olarak yazılabilir. Çek üzerinde “aynen ödeme” kaydı bulunmadıkça muhatap banka ödemeyi çekin ibraz edildiği tarihteki yabancı paranın TL. karşılığı olarak yapar.

DİKKATTL. hesaba çek karnesi verilmesi halinde keşideci, TL. karakterli hesap üzerine yabancı para üzerinden de çek keşide edebilir. Hesap müsait ise, yabancı para çek bedeli TL.ye çevrilerek ödeme yapılır. Hesap müsait değil ise çekin arkasına karşılıksız şerhi düşülerek hamile iade eder. ( Çek fotokopisini alarak)

DİKKAT TL. hesaba “aynen ödeme” kaydı içeren yabancı para üzerinden çek keşide edilirse, hamilin kabulü ve muhatap bankanın ödemek isteği halinde yabancı para karşılığıTL. ye çevrilerek ödeme yapılır. Hamil kabul etmez ise veya hamil kabul etse dahimuhatap banka ödemeyi kabul etmeyebilir. Bu durumda çekin arkasına “karşılıksız” kaydı düşülerek (fotokopisi alınıp bankada muhafaza edilir) çek aslı hamile iade edilir.

DİKKAT Yabancı para üzerine açılmış hesap üzerine bir başka yabancı para veya TL. üzerinden çek keşide edilmiş ise muhatap banka ve çek hamilinin anlaşması halinde banka ödeme yapacak aksi halde çeke karşılıksız kaydı düşecektir.
4Muhatap Bankanın hesabın bulunduğu şubesinin adı,
5Keşide günü (keşide tarihi)
Keşideci, keşide gününü ileri bir tarih belirleyebilir ve geçerlidir. Ancak keşide tarihi gün-ay-yıl olarak tam gösterilmelidir. İmkansız bir tarih olmamalıdır.

DİKKAT Çekte keşide tarihi takvimde olmayan günler olabilir. 30-31 şubat, 31 Nisan, 31 Haziran gibi. Böyle durumlarda, Yargıtay eski kararlarında ‘‘ bu tür tarihlerin kabulüne imkan yoktur.’’ Derken, Yüksek Mahkeme’nin yeni kararlarında ‘‘ bu tür keşide tarihlerini reddetmek aşırı şekilcilik demektir ki hakkın zayiine neden olur’’ diyerek 30-31 Şubat tarihlerini Şubat ayının son günü, 31 Nisanı30 Nisan, 31 Haziranı 30Haziran keşide tarihi kabul etmektedir. Ancak 32-33 Şubat, 32-33 Mart gibi tarihlerin (takvimde olmayan günler) keşide tarihi olamayacağı için çek niteliğini kaybedeceği belirtilmektedir.

DİKKAT çekte gün ile ay hanesi yer değiştirilmiş olarak yazılması halinde, Yargıtay bir kararında 9.18.1994 tarihini 18.09.1994 olarak tespit etmiş ve çeki geçerli saymıştır.
6
Çekte keşide tarihinin yanına ayrıca “vade tarihi …/../….” yazılmış ise yok sayılmaktadır. Sadece “vade tarihi …/…/…..” yazılmış keşide tarihi yazılmamış ise çek geçersiz sayılmaktadır.

Çekte 2 farklı keşide tarihi var ise yasal bir dayanağı olmamakla birlikte Yargıtay ilk tarihi keşide tarihi olarak kabul etmiştir.

6KEŞİDE YERİ,Keşide yeri yazılmayan çeklerde KEŞİDECİNİNADI ve SOYADI’ nın veya keşideci tüzel kişiliğin imzası yanında (unvan kaşesindeki adres) yazılı olan yer, keşide yeri kabul edilmektedir.

DİKKAT çekin ibraz süresi keşide yerine göre belirlendiği için keşide yeri olmayan bir senet çek değildir.

Keşide yeri çekin ön yüzünün herhangi bir yerine yazılabilir.
Yargıtay kararında G.Antep, Ş,Urfa, K,Maraş, Ş,Koçhisar, G.Hacıköy, Ş.Karahisar, Ank., İst.,B.köy kısaltmaları kolayca anlaşıldığından keşide yeri kabul edilirken Band. “Bandırma”, Adap. “Adapazarı”, Ant. “Antalya” Bl.”Balıkesir”, Zong. “Zonguldak” Çn.”Çanakkale” gibi kısaltmalar net anlaşılamadığı için çekin geçerli sayılmayacağı kabul edilmiştir.

Diğer bir konuda da keşide yeri “Ereğli”yazılması halindehangi Ereğli olduğunun(Ereğli/Konya, Ereğli/Zonguldak gibi) tespitini istemiştir.

Keşide yerinin olmaması halinde keşidecinin ad, soyad veya ünvan yanında adres, ilçe veyail var ise keşide yeri kabul edilirken çekin arkasındaki adres keşide yeri olarak kabul edilmemektedir.

7KEŞİDECİNİN VERGİ KİMLİK NUMARASI
Yeni baskı çeklerde yani 4814 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesini müteakip bankaların yeni baskı çeklerinde vergi kimlik numarası zorunlu unsurlardan sayılmış olup, eski baskı çeklerde zorunlu unsur olarak algılanmaması gerektiği T.C.Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğü’nün görüşünde belirtilmiştir.

8KEŞİDECİNİN İMZASI
Dikkat çek keşidecisinin adını soyadını yazmak zorunluluğu olamayıp imzalaması yeterli görülmüştür. Tüzel kişilerde yetkili temsilcisi veya vekil çeki imzalayabilir. Ancak yetkisi olmadan veya yetkisini aşan kimse çeki imzalar ise bu durumda çeki bizzat kendi adına keşide etmiş sayılır ve çek geçerliliğin (imzalayanı bağlayıcı olarak) korur.

DİKKAT Banka sahte imza ile keşide edilmiş çeki öder ise T.T.K.724 e göre sorumlu olur.

DİKKAT keşidecinin imzası mutlaka el yazısı ile atılmalı noterden onaylı ve tasdikli dahi olsa mühür basılarak çek keşide edilemez veya sadece ad ve soyadlarının baş harfleri yazılarak çek keşide edilemez.

Keşidecinin imzası metni kapsayacak şekilde (metnin bitiminden sonra) çekin ön yüzüne sağ alt, orta veya sol alt tarafa atılabilir.

7
ÇEKTE LEHTARIN BELİRLENMESİ VE SORUNLAR

·Çekte lehtarın gösterilmesi zorunlu olmayıp , hamiline de keşide edilebilir.
·Çek nama keşide edilmiş ise daha sonra lehtarın adı çizilip yeni bir lehtar adı yazılmış ise mutlaka çek keşidecisinin imzası ile onayı aranır. Aksi halde ilk yazılan isim lehtar kabul edilir. Şayet ilk yazılan isim hata ile yazılmış, bu isimdebiri yok ise çek hamiline keşide edilmiş gibi işlem görür.
·Keşideci kendi adına da çek keşide edebilir. Örneğin başka bir şehirde gayrimenkul almaya gidecek olan keşideci kendi adına çek keşide edebilir. Hatta bu çeki muhataba (bankaya) bloke ettirerek para taşıma riskinden kaçınabilir.
·Çek üzerine bir gerçek veya bir tüzel kişiyi ifade etmeyecek şekilde lehtar yazılması çekin geçerliliğin etkilemeyip çek hamiline yazılmış gibi kabul edilmektedir.
·Muhatap bankanın da aynı zamanda lehtar olarak gösterilmesinde bin mahsur yoktur. Ancak muhatap bankanın lehtar olan herhangi bir şubesi bu çeki ciro edemez.
·Çekte birden fazla lehtar bulunması halinde tek bir lehtar bedelin tamamını isteyemez veya ciro edemez. Ciro etse bile tek ciro hükümsüz sayılacaktır. Ancak lehtar çekten eşit paylaşımdan doğan hakkını dava ve takip hakkını kullanarak kendi payını tahsil edebilir. Keşideci de ödediği pay kadar borcundan kurtulmuş olur. Birden çok lehtarı bulunan çeklerde bütün lehtarların çeki ciro etmeleri halinde ciro geçerli sayılır.
·Çekte iki lehtar var iken biri çizilmiş ise ve keşideci veya ismi çizilen kişi tarafından paraflanmamış ise çekin iki lehtarlı olduğu kabul edilecektir.

DİKKAT çek lehtarının ölümü halinde mirasçıları ibraz süresi içinde veraset ilamına dayanarak çek bedelini tahsil edebilirler. Ancak muhatap banka, ölenin mevduatının mirasçıları tarafından çekilmesi halinde uygulanacak vergi ile ilgili esasları göz önünde tutmak zorundadır.

·Ölümünden önce lehtarın çeki ciro etmesi halinde ise, çek hamili bankaya ödeme için başvurabileceği gibi çekin karşılıksız çıkması halinde, hamil ölenin (lehtarın) mirasçılarından da (mirası reddetmeyen mirasçılardan) talepte bulunabilir.
·Lehtarın çeki ciro etmesinden sonra medeni hakları kullanma ehliyetini kaybetmesi veya iflas etmesi halinde hamil muhataba çeki ibraz edebilir. Karşılıksız çıkması halinde hamil, lehtarın vasisine veya iflas masasına da başvurabilir.

ÇEKE YAZILMASI MÜMKÜN VE GEÇERLİ İLAVELER

·“Emre yazılı değildir” , “ciro edilemez” ilaveleri: çekin üzerinde böyle bir ilave var ise geçerlidir. Bu çek ciro edilemez yani ciro yoluyla devredilemez. Ancak alacağın temliki yoluyla mümkündür ve alacağın temliki hükümlerine tabidir.

DİKKATbu tür çekler tahsil cirosu ile tahsile alınır. Ancak kredi teminatı olarak portföye alınmamalıdır. Mecburen alınmak zorunda kalınır ise, alacağın temliki hükümlerinin yerine getirilerek, borçluların kaydı koyana karşı bir edimi olup-olmadığı araştırılmalıdır ve çok dikkatli olmak gerekir.

·Keşideci lehtar adını yazarak devamında “veya hamiline” kaydı düşebilir. Böylece çeki hamilene kambiyo senedi haline getirebilir.
·İkametgah kaydı ise; çek, muhatabın ikametgahında veya başka bir yerde 3.bir kişi tarafından (3.kişinin bir diğer banka olması şartı ile) ödenmek üzere keşide edilebilir.
8
·Örnek:Bir A bankasındaki çek hesabından keşideci (A bankasının şubesi olmayan bir ilçede) B bankası üzerine “şu adreste bulanan şu kişiye B bankasınca adresinde ödeme yapılmak üzere” çek keşide edebilir.

·Keşideci yabancı bir para ile ödeme yapılmasını “aynen ödeme” kaydı koyarak sağlayabilir.

·Bir çeki keşidecisi veya hamili, çekin ön yüzüne birbirine paralel çizgi çekmek sureti ile çeki çizgili çek haline getirebilir. Paralel çizgiler arasına hiç bir şey yazılmamışsa veya sadece “Banka” kelimesi yazılmışsa umumi çizgili çek olur ki muhatap banka çek bedelini ancak bir bankaya veya kendi mudisi olan ve kendisinde hesabı bulananve çeki elinde bulunduran bir müşterisine ödeyebilir.
İki çizgi arasına bir bankanın adı yazılmış ise; çek, “hususi çizgili çek” halini alır. Muhatap banka, ancak adı geçen bankaya veya bu banka aynı zamanda muhatap ise kendi banka müşterisine ödeme yapabilir.
Bir banka çizgili çeki ancak müşterilerinden veya diğer bir bankadan iktisat edebilir. Aykırı hareket eden bankalar çek miktarı kadar doğacak zarardan sorumludur.
·Bir çekin ön yüzüne çapraz veya enine doğru “hesaba geçilecektir” kaydı koyar ise bu çek nakden ödenmez bu kaydı koyan hak sabinin hesabına mahsuben veya takas yoluyla tahsil edilir. Böyle bir kayıt koyulmuş ve üstü çizilmiş ise dahi bu kayıt geçerli kabul edilir. Aykırı hareket eden muhatap banka çek bedeli kadara doğacak zarardan sorumludur.
·Çeke protestodan muafiyet kaydı konulabilir. Ancak hamilin çeki süresi içerisinde bankaya başvurmak ve ibraz etmek yükümlülüğünden kurtarmaz. Bu nedenle de çeklerde bu kayda pek rastlanmaz.
·Çekin ödenmemesi halinde; gecikme faizi oranının, çek üzerinde belirtilmesi çek niteliğine ters düşmediğinden geçerli sayılır.
·Ciranta kendisinden sonraki kişi lehine ciro ederken “çekin tekrar ciro edilmesini” yasaklayabilir. Bu durumda kendisinin cirosundan sonraki cirantalara karşı sorumluluğu doğmaz ve geçerli bir şerhtir.
·Bir cirantanın, “non recovrs” kaydı ile çeki ciro etmesi de aynı sonucu doğurur.
·“İtilaf halinde yetkili mahkemelerin belirlenmesi veya tahkim şartı” çekin niteliğini etkilemez ve geçersiz sayılmasını gerektiren bir nedende yoktur.
·Çekin muhatap bankaca “kabul” şerhi geçersizdir. Ancak çek karşılığının “bloke edildiği” şerhi geçerlidir.

ÇEKE YAZILMASI HALİNDE GEÇERSİZ SAYILAN İLAVELER

·Muhatap bankaca yazılan “Kabul şerhi” yazılmamış sayılır ve bu şerh geçersizdir. Çekin niteliğini değiştirmez.
·“Faiz şartı” burada çekin ibrazına kadar geçen zaman için belirtilen faiz oranı veya faiz tutarından bahsedilmekte olup, geçersiz bir şerhtir. Çekin niteliğini değiştirmez. Ancak süresinde ibraz edildiğindekarşılıksız çıkması durumunda uygulanması gereken faiz oranı şerhi düşülmüş ise geçerli bir şerhtir.
·“Vade Şartı” böyle bir kayıt yazılmamış sayılır.
·“Sorumluluktan kurtulma şartı”“non recours” keşideci, çeki karşılıksız çıkması halinde sorumlu tutulamayacağına dair bir kayıt koyamaz veya koysa bile yazılmamış sayılır.
·“Cezai Şart” şerhi konamaz konsa bile geçersizdir.
·Çek bedeli rakamla ve yazı ile farklıyazılmış ise yazı ile belirtilen bedele itibar edilir.
9
·Çek bedeli yalnızca rakamla veya yalnızca yazı ile yazılmış ise yazılan tutar geçerlidir.
·Çek bedeli (yazı ile yazılan yere rakamla) çekin üzerine sadece rakamla birden fazla yazılması halinde en düşük tutargeçerli olup diğer tutarlar yok sayılır.
·“Çek, gününde muteberdir” ilavesi geçersizdir.
·Çekin belli bir tarihten sonra geçersiz olacağını belirten ibareler geçersizdir.
·“Teminat çeki” ilavesi geçersizdir.

KAMBİYO SENEDİ OLAN ÇEKİN ÇEK OLMA NİTELİĞİNİ ORTADAN KALDIRAN İLAVELER

·Çekin bir karşı edime bağlanması hakkındaki ilaveler çeki geçersiz hale getirir. Örneğin: Malın tesliminden sonra ödenirhizmetin yapılmasından sonra ödenirbir belgenin ibrazından sonra ödenir gibi ilaveler çeki geçersiz kılar.
·Çekin üzerine ihdas tarihi yanı sıra ikinci bir ihdas tarihi veya ikinci bir keşide yeri konulması zorunlu bir unsuru ortadan kaldıracağından çeki geçersiz kılar.

ORTAK HESAPLAR ÜZERİNE ÇEK KEŞİDESİ

1MÜŞTEREKEN TASSARRUF EDİLEN ORTAK HESABA ÇEK KEŞİDESİ
·Ortak hesap sahipleri hesapta müştereken tasarruf ediyorlar ise ve çek verildi ise; çek taahhütnamesine her iki müşterinin de imzası alınır ve çekler her iki kişinin de imzası ile keşide edilmiş ise çek hamiline karşı (müşterek ve müteselsil borçlu olmadıkları için) çek tutarının yarısı kadarı ile sorumludurlar. (Karşılıksız çıkması halinde) bankaca düzenlenecek ihtarname her iki hesap sahibine de gönderilmelidir.
·Ortak hesap müsait olduğu halde biri diğerine çek keşide eyleme yetkisi vermemiş ise buna rağmen hesap sahiplerinden birisi sadece kendi imzası ile çek keşide eylemiş ise hesap müsait olmasına rağmen çekin arkası karşılıksız olarak yazılır ve çek keşide eyleyene ihtar çekilir.
2TEK BAŞINA TASARRUF EDİLEN ÇEK KEŞİDESİ
Genel uygulamada olduğu gibi her hesap sahibi ortak hesaptan tek başına para çekebiliyor ise ve karşılıklı birbirlerine münferiden çek keşide etme yetkisi verilmiş ise hesaba her ortak çek keşide edebilmektedir. Ancak çekin karşılıksız çıkması durumunda bütün hesap ortakları sorumlu olmayıp, çeki keşide eden hesap sahibi sorumlu durumunda bulunur ve banka karşılıksız çeki keşide eden kişi hakkında hukuki mükellefiyetlerini yerine getirir. Diğer hesap sahiplerine gidilemez.

3ADİ ŞiRKET HESAPLARINA ÇEK KEŞİDESİ
Adi şirket hesabı üzerine çek keşidesi mümkündür. Bunun için şirket nam ve hesabına hareket edecek olanların yani temsilcilerin belirlenmesi gerekir. Bunun için adi şirket ortaklarının hepsinin vereceği vekaletnamede adı geçen ortak vekil veya temsilciye özel olarak çek keşide eyleme, kambiyo taahhüdünde bulunma yetkisi verilmelidir.

İki ortak birlikte yetkili kılınmışsa çeklerde adi ortaklığın unvanı altında, yetkili ortakların adının yazılması uygun düşer.

Birden fazla ortağa münferiden çek keşide yetkisi verilir ise ortak hesaptaki gibi çekin karşılıksız çıkması durumunda cezai sorumluluk açısından çeki keşide eden ortak katlanacaktır. Ancak hukuki (borç) açıdan çek hamiline karşı tüm ortaklar müşterek ve müteselsil olarak sorumlu olacaktır.
10
Adi şirketin tüzel kişiliği ve ticari unvan zorunluluğu bulunmasa da çekin adi şirket hesabına keşide edilmesi yeterli olmayıp adi şirket adının temsilci tarafından yazılarak keşide edilmesi gerekir. Aksi halde çekin şahsen keşide ettiği düşünülmektedir.

Read more

L-Carnitine Nedir? L-Carnitine Nasıl Kullanılmalı


L Carnitine vücuttaki esansiyel aminoasitlerden L-Lizin ve L-Metiyonin`den sentezlenen bir aminoasittir.  L Carnitine`in


L-Carnitine kullanırken düzenli egzersiz yapılmalıdır.
en önemli işlevi büyük yağ moleküllerini hücre içine almak suretiyle enerjiye dönüştürülmesine yardımcı olmaktır. Bu nedenle halk arasında yağ yakıcı olarakta bilinir.

İngiltere`de  yapılan bir çalışmada ; araştırmacılar deneklere 6 ay boyunca plasebo hapları (etkisiz haplar) ve L-carnitine desteği verdiler.
L-carnitine kullanan denekler, plasebo kullanan deneklere oranla koşu bantında %25 daha uzun zaman kaldılar ve bu denekler diğerlerine oranla %50 daha fazla yağ yaktılar ve kaslarda %50 daha az  kayıp yaşadılar.

Daha fazla bilgi için : http://www.umm.edu/l-carnitine

L-Carnitine ve Egzersiz
L-Karnitin aslında bir egzersiz desteğidir. Egzersiz sırasında yağ asitlerinin mitokondrilere taşınarak yakılmasını sağlar. En uygun kullanma zamanı  egzersiz programlarından öncedir.L-carnitine ‘in aynı zamanda yorgunluğu azalttığı ve iştah kesici olarak görev yaptığı da bulgular arasındadır. B5 vitamini Karnitin ile sinerjik etki sağlar ve yağ metabolizmasını destekleyerek etkiyi artırır. B5 vitamini içeren destekleri seçmeniz sizin için faydalı olacaktır. Karnitinin bir egzersiz desteği olduğunu unutmamalı ve egzersizi elden bırakmamalısınız.

L-Carnitine`nin Diğer Yararları
L-Carnitine aminoasidi kalp sağlığının korunmasında önemli bir role sahiptir. Kalbi güçlendirir ve özelikle kalp hastalarında egzersiz dayanıklılığını ve süresini artırır. Aynı zamanda kalp krizini azaltmaya yardımcı olabilmektedir.Hamilelik sonrası fazla kilolardan kurtulmak amaçlı kullanılabilir. Bu güçlü aminoasit antioksidan olarakta görev yapar. Kronik yorgunluk sendromunda L-carnitine takviyesinin 1 – 2 ay kullanımı yararlı olabilir. L-carnitine hücre içerisinde enerji üretiminden sorumlu olan maddelerden biridir.

Hangi besinlerde bulunur ?
En zengin kaynağı kırmızı et ve süt ürünleridir. Bu yüzden L-Carnitine desteği vejetaryen  beslenen kişiler tarafından tercih edilmektedir.Aynı zamanda az miktarda bazı sebzelerde de bulunur.

Dozu Kullanma
L-Carnitine 1000-3000 mg arası dozlarda kullanılabilir

Belirtilen doz aralığında herhangi bir yan etkiye rastlanmamıştır.

Yüksek dozlarda ; bulantı,kısma,ishal ve vücutta kokma görülebilir.

Uyarılar-Önlemler
Eğer ilaç kullanıyorsanız mutlaka doktorunuza danışınız.

D-carnitine formu yapay formdur.Lütfen bu formu içeren ürünlerden sakının.Doğal ürünler L sınıfıdır.

Sağlık dolu günler…

Kaynak; http://www.besindestekleri.gen.tr/
Read more

Kulak Temizletme Yöntemleri Nelerdir? Zararları ve Bitkisel Tedavisi Nedir



Kulak temizletme zararları, kulak temizletme yöntemleri, kulak kirinin bitkisel tedavisi Hani çoğumuz banyodan çıkar çıkmaz kulak temizleme çubuklarına (Q-tips-kütips) saldırırız ya! Bunların nasıl icat edildiğini biliyor musunuz ?

Kulak Temizletme Yöntemleri Zararları ve Bitkisel Tedavisi NedirQ-tips, Polonya asıllı bir Amerikalı olan Leo Gerstenzang tarafından 1920 de icat edilmiş. Leo nun güzel ve titiz karısı her banyodan sonra bebeğinin kulaklarını kürdana sardığı ufak bir pamuk parçasıyla temizlermiş, fakat en büyük problem kürdanın kırılıp veya pamuğun çıkıp kulak içinde kalmasıymış.
Hele hele bir gün annenin yanlış bir hareketi sonucu bebeğin kulağında zedelenme ve kanama olunca, Leo daha az riskli bir temizleyici yaratmayı aklına koymuş. Derken bildiğimiz pamuklu çubuğu bulmuş. icat ettiği bu nesneye de ingilizce deki Quality (Kalite) kelimesinin baş harfini koyarak “Q-tips” (Kaliteli Uçlar) adını vermiş. Gel gelelim, Leo Bey böyle bir icatla iyi mi yapmış, kötü mü, biraz bunu tartışalım. önce halk arasında kulak kiri olarak bilinen salgının ne olduğundan bahsetmek gerekir. Kulak üç kısımdan oluşur: Deriyle kaplı olan ve yağ bezleri içeren dış kulak yolu, işitmemizde önemli bir basamağı oluşturan çekiç, örs, üzengi kemikçiklerini içeren orta kulak ve sesin algılanıp beyne elektrik sinyalleri olarak iletilmesini sağlayan salyangozun yer aldığı iç kulak. Dış kulak yolundaki yağ bezleri tarafından üretilen ve deri döküntülerini de içeren kulak kiri, dış kulak yolu derisini sudan ve iltihaptan koruyan, dış ortamdan gelen tozun ve diğer partiküllerin kulağın daha iç kısımlarına gitmesini önleyen bir tabaka oluşturan faydalı bir salgıdır; asla çocuğumuzun sandığı gibi utanılacak, pis, iğrenç bir materyal değildir. Seümen veya wax (mum) da denilen kulak kirinin içeriği ve miktarı kişiden kişiye değişir.
Genellikle iki tip kulak kiri vardır: Islak ve kuru. Kuru tip genellikle Asya kıtasında yaşayanlarda görülmekteyken, ıslak (yani yağ oranı fazla) tip ise özellikle Batı Avrupa dakilere özgüdür. Kulak kirinin az üretilmesi enfeksiyon riskini artırır, fazla üretilmesi de tıkaç oluşumu ve buna bağlı işitme kaybı, tıkaç arkasında biriken materyalin enfekte olması gibi riskler taşır. Normalde kulak kiri, dış kulak yolu derisinde yer alan kıllar tarafından içeriden dışarıya doğru taşınarak vücut dışına atılır. Ancak dış kulak yolu doğuştan dar olan veya geçirilen herhangi bir kaza veya ameliyat sonrasında daralmış olan kişilerde bu işlem yavaşlar.
Q-tips vb. cisimlerle kulak temizleme alışkanlığı olanlarda ise bu mekanizma bozulup kiri dışarı yönlendiremez ve tıkaç oluşumuna yol açar. Tıkaç oluştuğunda işitme kaybı, kulakta ağrı, anormal ses veya çınlama,yabancı cisim hissi ve bizlere en sık başvurma nedeni olan yüzme veya banyo sonrası kulakta tıkanıklık şikayetleri ortaya çıkar. KBB doktorlarının hastalarına söyledikleri ünlü bir söz vardır: “Kulağınıza dirseğinizden daha küçük bir şeyi asla sokmayınız!”
Her gün poliklinik ve muayenehanelerimizde Q-tips, saç tokası, örgü şişi,tığ, araba anahtarı veya kendi icat ettikleri herhangi bir cisimle (bir keresinde izmir de çalıştığım üniversite hastanesi polikliniğinde mıh denebilecek büyüklükte bir çivinin başını biraz değiştirerek ederek bu amaçla kullanan bir hastayla karşılaşmıştım) kulak kirlerini temizlediklerini ifade eden fazla titiz (!) hastalarla karşılaşmaktayız.
Bizler de bu kişilerin kiri içeri itip biriktirerek tıkaç oluşumuna yol açtıklarını, dış kulak yolu derisini yırtıp kanattıklarını görmekte; bu yırtık bölgesinden giren bakteri ve mantarların yarattığı,çok şiddetli ağrıyla giden dış kulak yolu enfeksiyonlarını, temizleme işlemi sırasında fazla çaba veya kazayla birisinin çarpmasına bağlı oluşan kulak zarı yırtıklarını ve bunun yol açtığı kronik orta kulak enfeksiyonlarını tedavi etmekteyiz. Bilimsel makalelerde kuru kulak kiri tipine sahip Japon halkının, bizimkinden farklı olan pamuksuz ve ucu ufak bir kaşık gibi olan çubuklarla kulak kirlerini temizlemeye çalışırken çok sık olarak kulak zarını yırtmakla kalmayıp, çekiç- örs-üzengi kemikçiklerini de kırıp dışarı çıkardıklarını (!) okumaktayız.
Nasıl temizlenmeli?
Peki öyleyse kulağımızı nasıl temizleyeceğiz diye sorabilirsiniz. Kulak kiri, kulağı korumakla görevli normal bir salgı olarak kabul edilmeli ve temizlik işi kulağa bırakılmalıdır. Tozlu ortamlarda çalışanlar kulak tıpaları kullanarak, dış kulak yoluna toz kaçmasını önleyip kulağın işini hafifletebilirler. öoezerine deri döküntüleri, toz ve partiküller yapışmış olan kir, zamanla dışarı atılacak, siz de dış kulak yolu girişine gelen bu materyali havlu kenarı veya işaret parmağınızla doladığınız bir parça pamukla oradan alabileceksiniz. Eğer kulak zarınızın yırtık veya delik olmadığından eminseniz, haftada bir kez banyo öncesi birkaç damla gliserin veya bebe yağını kulağınıza damlatmak da uygulanabilecek metotlardan biridir. Sonrasında o kulak üstte olacak şekilde bir süre yan yatıp,ardından altına havlu koyarak diğer tarafa yatarsanız, yumuşayan kulak kirinizin kendiliğinden dışarı aktığını göreceksiniz
Diğer yöntem:
Başka bir metot ise 6 ay-l yıllık aralarla düzenli olarak bir Kulak-Burun-Boğaz doktoruna başvurarak kulaklarınızı temizletmektir. Halk arasındaki yanlış bir inanışa göre “Kulak bir kez temizlendi mi,alışkanlık yapar, devamlı temizlenmesi gerekir”.
Sık kulak temizletenlere sorulsa, mutlaka hepsi Q-tips vb. kullanan ve tıkaç oluşumuna kendileri yol açan kişilerdir. Yani kulak temizletmek bir alışkanlığa yol açmaz, tam tersi yanlış bir alışkanlık sık kulak temizletme ihtiyacını doğurur!
Ancak yukarıda belirtilen şikayetler ortaya çıktıysa, bir kulak tıkacınız var demektir. Q-tips vb. Cisimleri kullanarak bunu çıkarmaya asla çalışmamalı, temiz (!) olacağım diye kulağınıza hasar verebileceğinizi unutmamalı ve en kısa sürede bir bilene başvurmalısınız. Evet, şimdi tekrar düşünürsek, sizce Leo Bey iyi bir şey mi icat etmiş, yoksa kötü bir şey mi?
Kaynak: Dr. Seçil Totan (KBB Uzmanı)
kulak kepçesindeki siyah noktalar nasıl temizlenir, kulak içi yapışkanlık, kulağı nasıl temizler
Read more

Aşırı Cinsel İlişki Nedir? Zararları Nelerdir?



Aşırı cinsel ilişki, aralarında emosyonel bağ bulunmayan eşler arasında rastgele cinsel ilişkilerdir. Bu suçu işleyen kadında, bu bir çeşit "acting out" (bkz.) davranışı olabilir. Erkekteki bu kriminal davranış ise çok kere bir saldırganlık ifadesidir ve kabul edilmiş sosyal standartlara başkaldırma yoluyla aile otoritesine bir isyan niteliğindedir. Histerik kişilik bozuklukları olan kadınlar çok kere bu eğilimi gösterirler ve emosyonel tatmin sağlamak amacıyla, erkekleri elde etme tekniğini kullanırlar. Aşırı cinsel ilişki hiperseksüaliteye yol açtığı zaman, manik durumların ve diffüz beyin hasarının bir semptomu olabilir. Normal toplumsal değer yargılarının zayıflamasından ileri gelen aşırı cinsel ilişki ise, toplumda yaşayan kronik şizofrenik ve normalin altında zekâlı kadınlarda ciddi bir sorun yaratabilir. Bu kadınların tekrar tekrar gebe kalmalarını önlemek için kısırlaştırma gerekebilir. Erkeklerdeki aşırı cinsel ilişkiyi ise toplum daha az kınar. Erkeklerde bu davranış bazan latent bir homoseksüellik belirtisi (Don Juanizm) olabilir ve özellikle evli kadınları kandırmayı başarmak, yalnızca iktidarsızlığa karşı kişiye bir güven sağlamakla kalmaz, aynı zamanda diğer erkeklere karşı saldırgan bir davranış yerine geçer.


Sosyal yaşamınızı zora sokacak cinsel aktivite sıklığı içindeyseniz altında yatan nedenleri sorgulamalısınız.
Haz alıyorsanız, cinsel istek duymayı mutlaka bir sorun gibi algılamayın. Çünkü zaten cinsel isteğin ne kadar “aşırı” olduğunu tartan bir ölçüm cihazı yok.
Ancak sosyal yaşamı zora sokacak kadar cinsel istek duymak ve cinsel ilişki yaşamak, bazı fizyolojik ya da psikolojik rahatsızlıkların belirtisi olabiliyor. Bu konuda merak edilenleri Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Cem İncesu anlatıyor…
Nemfomani nedir?
Bir kişinin aşırı cinsel istek duyması ve bu aşırı isteği günlük hayatına yansıtması anlamına gelir. Halk arasında, neredeyse önüne gelen herkesle cinsel ilişki yaşamayı istemek gibi algılanıyor. Ancak böyle tanımlanmış bir psikiyatrik hastalık ya da bir cinsel işlev bozukluğu yoktur. Aşırı cinsel isteği olan kadınlar ya da erkekler vardır ve bu da bazen özel yaşamlarında sorunlara neden olabilir.
Kadınlar neden aşırı cinsel istek duyar?
Aşırı cinsel isteğin net olarak tanımlanmış objektif bir ölçütü yoktur. Bir kadının cinsel isteğinin fazla olmasının, hayatını olumsuz etkilemediği sürece çok da büyük bir zararı yoktur. Bazen kadınlarda ya da erkeklerde ciddi sorunlara yol açabilecek cinsel aktivite sıklığı görülebiliyor. Bunun psikiyatrik nedenleri olabilir. Örneğin duygu durum bozukluğunda (mani), epilepsi (sara) hastalıklarında, uyuşturucu kullanımında, beyin tümörlerinde ve hastalıklarında, ağır kişilik bozukluklarında aşırı cinsel istek ve cinsel aktivite, bunun doğrultusunda sosyal yaşamda sorunlar görülebiliyor.
Kadınlarda aşırı cinsel isteğin sebebi nedir?
Beyin tümörleri, epilepsi gibi hastalıklar ve uyuşturucu madde kullanımında aşırı cinsel istek olabiliyor. Bu durumda temel hastalığın tedavisine yöneliyoruz. Cinsel istek beyinde yaşanan ve tamamen beynin ürettiği bir şeydir. Vulvadaki bir durumdan ya da vücudun herhangi başka bir yerinden kaynaklanmaz.
Aşırı cinsel istek duymak ne zaman sorun olarak görülmeli?
Aşırı cinsel istek duyan, bundan haz alan bir insanın “mutlaka bu bir sorundur” deyip doktora koşmasına gerek yoktur, bu son derece doğal bir şeydir. Kimi insan için ayda bir-iki kez cinsel ilişki yeterliyken, kimi insan için günde iki-üç kez ilişki yeterlidir. Aşırılık konusunda kesin bir norm yoktur. Her gün cinselliği istemek, aşırı cinsel istek anlamına gelmez. Tek sıkıntı, kişinin kendisinin ya da partnerinin bu durumdan rahatsız olmasıdır.
Toplumsal kurallara karşı çıkma isteği nemfomaniye neden olur mu?
Bunu söylemek zor; ancak “border line” denilen bazı kişilik bozukluklarında, ağır histrionik kişilik bozukluğunda, antisosyal kişilik bozukluğunda, topluma karşı çıkmak adına değil ama kişiliğin bir parçası olarak, öfke gibi nedenlerle aşırı cinsel aktivite içine girilebiliyor.
Özellikle erkeklerde cinsel isteğin aşırı olması, çok aktivite içinde olmak, çok kadınla birlikte olmak; başarının, iyi bir erkek olmanın ölçütüymüş gibi toplumsal olarak ödüllendirilen bir öğe gibi görülüyor. Bu da erkekleri cinselliklerini sergileme konusunda daha çok motive edebiliyor. Ancak böyle etkenler nedeniyle insan bir anda aşırı cinsel istek duymaz ve çılgınca bir cinsel aktivite içine girmez.
Kadınlarda aşırı cinsel istek tedavi edilmesi gereken bir durum mu?
Çoğunlukla değil. Kadının cinsel isteği var ve bundan haz alıyorsa, böyle tanımlanmış bir cinsel işlev bozukluğu ve tedavi olmadığını hatırlatmak gerekiyor. Ancak çok aşırı cinsel istek ve bunun cinsel aktiviteye dönüşmesi, bu nedenle kişinin hayatında güçlüklere yol açıyorsa; toplumsal sorunlar yaşaması, kişinin bundan rahatsızlık duyması nedeniyle tedavi için doktora başvurabiliyorlar.
Bu durumda aşırı cinsel isteğe neden olan fiziksel ya da psiklolojik bir hastalık olup olmadığına bakıyoruz; varsa tedavisini gerçekleştiriyoruz. Madde kullanımı varsa, alışkanlığın bırakılması gerekiyor. Bunun dışında cinsel terapi ve danışmanlık ile kişinin cinsel yaşamında bir dizi düzeneleme yaparak, düzenli ilişkilerin desteklenmesi ile bu sorunun aşılmasını sağlıyoruz


Kaynak:kadınforum
Read more

Aspirin Nedir? Neden Alınır?



Asetil salisilik asit (Aspirin)'in kimyasal yapısı)
Aspirin asetil salisilik asitten (CgH8O4) ibaret bir müstahzar. Türkiye'de reçetesiz satılan aspirinin her türlü ağrıya karşı kullanımı halk arasında çok yaygındır.
Salisilik asit, bir cins söğüt ağacının bitki özünde, keklik üzümü yağında, keçisakalı bitkisinin (Spiraea ulmaria) çiçeklerinde tabii halde bulunur. Salisilik asidin asetil türevine (kimyasal olarak formülüne asetil kökü getirilmiş olanına) aspirin denildi.

Aspirin ilk olarak 1853'te
Carl Gerhardt tarafından elde edildi. Tıbbi özellikleri ise 1899'da Heinrich Dresser tarafından keşfedildi.

Aspirinin kullanıldığı yerler:

1. Ağrı kesici ve ateş düşürücü olarak son derece yaygın kullanılır.

2. Damar içi pıhtılaşma meylinin görüldüğü durumlarda, bu pıhtılaşmayı önlemek için kullanılır. Bu durumlar üç ana gruptur:

a) Damar duvarı arızaları: Damar sertliği, frengi, tromboflebit,yaralanma ve ezilmeler.

b) Kan akımının yavaşlaması: Kalb yetmezlikleri, varisler, siroz, şoklar.

c) Kan muhteviyatının değişmesi: Siroz, yetersiz oksijen, gebe ve lohusaların ameliyatları, bazı habis tümörler, iltihabi hastalıklar. Bu durumlarda aspirin, damar içi pıhtılaşmayı önlemede koruyucu olarak kullanılır.

3. Romatizmal hastalıklarda kullanılabilir; ancak tedavi edici dozunda yan etkiler fazla olduğundan bugün tercih edilmez.

Aspirinin yan etkileri: Midede kanamalar yapar, akciğerlerde hava yollarını daraltır. Aspirine karşı vücutta allerji olabilir, kan pıhtılaşma zamanını yükseltir ve kanamalara sebeb olabilir. Beynin bazı bölgelerini uyararak bulantı-kusma yapabilir, bazı ilaçların etkilerini, dolayısıyla yan etkilerini arttırır.

Kullanılmadığı yerler: Mide ve oniki parmak barsağı ülserleri, kan pıhtılaşmasını sağlayan trombositlerin çok azaldığı durumlar, karaciğer ve böbrek yetmezliği, allerjik astım, iç kulak arızaları.

Salisilat zehirlenmesi: Yüksek doz aspirin veya salisilat derivesi alındığı zaman ortaya çıkan belirtilerdir. Bu belirtiler:

1. Aşırı nefes alma,

2.
Baş dönmesi,

3.
Bulantı,


kusma,

4.
Kramplar,

5. Kulakların uğultusu,

6. Görme ve işitme bozukluğu,

7. Şaşkın ve dağınık bir hal.

Zehirlenme ağırsa, bu belirtilere kaba bir titreme, çırpınma, ileri derece nefes darlığı, müthiş ter boşaltma, vücutta su azalması, aşırı ateş, koma eklenebilir.


Zehirlenme tedavisinde yapılacaklar: Teneffüs edilen gaz karışımına % 5-10 karbondioksit katılır. Toplardamar yoluyla sodyum bikarbonat verilir. İdrar söktürücüler verilir. Delilik ve çırpınma (ihtilaç) hali çoksa; haloperidol, piperidon adlı ilaç maddeleri verilir.

Bütün ilaçlar arasında, aspirin hiç tartışmasız en yaygın olanıdır. Baş ağrısını, diş ağrısını dindirmek veya ateşini düşürmek için aspirin almamış olan var mıdır?

Aspirin asetilsalisilik asitin herkesçe bilinen yaygın adıdır; bu asit ilk olarak 1853'te bir bitkiden elde edilmiştir. 1895'te Alman araştırmacılar, bugünkü aspirin yapımının esası olan kimyasal sentezi başardılar.

Bu asit beyaz, kokusuz, hafif ekşi, acı bir tozdur. Sodyum karbonat içinde erir. Suda kolay erimez. Bağırsaklarda ya da alkali bir ortamda parçalanırsa salisilik ve asetik asitlere ayrışır. 135 derecede erir, tortu bırakmadan yanar. İnce iğnecikler halinde billurlaşır.

Dünya aspirin tüketimi yılda binlerce ton olarak hesaplanır (yalnız
Amerika Birleşik Devletleri'nde 12 000 ton).

Özellikle ağrı dindirici olarak kullanılan aspirin ateşe karşı da çok etkilidir, ayrıca romatizmayı ve sancıyı hafifletmeğe yarar. Bugünkü araştırmalar, bu ilacın bir gün miyokard enfarktüsünü (en yaygın kalp hastalıklarından biri) ve kanserlerin yayılmasını önlemekte de yararlı olabileceği umudunu vermektedir.

Aspirin evrensel bir ilaç olmakla birlikte bazı sakıncaları da vardır: bir kere sindirimi güçtür (mide yanmaları), bir de kanama yapabilir. Bunun için aspirini her fırsatta ve aşırı kullanmamalıdır. İlacı yemek sırasında almak veya sindirim yolunda erimesini kolaylaştıracak bir içecekle yutmak en iyisidir.


Eczacılıkta aspirinin çeşitli biçimleri bulunur. İlacın soğurulmasını kolaylaştırmak için köpüren haplar, sindirimini kolaylaştırmak için üstü başka bir madde ile kaplanmış haplar bulunduğu gibi hafif uyku verici etkisini gidermek için içine sinirleri kuvvetlendirici maddeler (C vitamini, kafein) karıştırılmış aspirin hapları da vardır.

Aspirin'in hikayesi


Aspirin tabletletleri
Aspirin, keşfedildiği günden bu yana tıp dünyasında şaşkınlık yaratıyor. Her geçen gün yeni bir hastalığa iyi geldiği belirlenen 108 yıllık Aspirin’in gerçek öyküsü daha eski: Aspirin, tam 3 bin 500 yıl önceye kadar gidiyor.

Tıp tarihçileri 1897 yılını Aspirin’in doğum yılı olarak gösteriyor ancak, insanlık tarihinin en iyi bilinen ilacının coşkulu öyküsü 3 bin 500 yıl önce başladı. Yazılı kayıtlara göre M.Ö. 2’nci yüzyılda romatizma ve sırt ağrısı için kurutulmuş mersin ağacı yapraklarından enfüzyon yapılması tavsiye ediliyordu. Bin yıl sonra tıbbın babası Hipokrat ateş ve ağrı için reçetesine söğüt ağacı kabuğundan ekstre edilen suyu yazdı. Bu, suda bulunan ve ağrıyı hafifleten madde salisilik asitti. Orta çağda doktorlar Hipokrat’ın bu tedavisini unuttu ancak halk söğüdü seviyordu. Bitkilere meraklı otacı kadınlar, söğütlerin kabuklarını toplar, kaynatır, ağrı ve ateşten şikayeti olanlara verirlerdi.

MELON ŞAPKALI KİMYAGER
Suskun dönem, 1763’e kadar sürdü. Bu tarihten sonra söğütten elde edilen salisilik asit etkin maddeli ilaçlar yazıldı hastalara. Ancak tadı acı, yan etkileri ağırdı. Ağrılara iyi geliyor ancak kokusu ve yan etkileri daha da hasta ediyordu.

Bu dertten mustarip biri de Bayer’de çalışan bilim adamı Dr. Felix Hoffmann’in babasıydı. Romatoid artrit (eklemlerin iç yüzlerini etkileyen iltihabi bir hastalık) yüzünden salisilik asitli ilaçlar kullanan baba Hoffmann yatalak olmuştu. Dr. Hoffmann, tıp tarihinin en büyük buluşunu, babasının acılarını dindirmek için yaptı; salisilik asiti, asetilsalisilik asite (ASA) çevirdi. Bayer, iki yıl sonra 20’nci yüzyılın evrensel iksiri olarak adlandırılacak Aspirin’i üretmeye başladı. Aspirin yoksulların satın alacağı kadar ucuz ve kolay bulunan bir ilaç oldu. İnsanları grip salgınlarından korudu. Ağrı kesici deyince akla Aspirin geldi.

Harika ilaç, 1971’e kadar bir sır olarak kaldı. Aspirin’i herkes biliyor ama kimse anlamıyordu; vücuda etkisi hiç bilinmiyordu. Aspirin’in ağrıyı nasıl etkilediğini Prof. John R. Vane buldu. Bu Vane’e Nobel Ödülü ile Sir unvanı kazandırdı. /_newsimages/676356.jpg

Tıp bilimi doğal iyileşme sürecini desteklemek ve hastanın ağrısını gidermek için tedavi uygulamaktan oluşmaktaydı. Ateşi düşürmek, iltihabı iyileştirmek ve ağrıyı azaltmak ya da ortadan kaldırmak için prostaglandinlerin üretimini önlemek gerekiyordu.

Aspirin’in yaptığı tam da buydu işte. Bu bulgu, Aspirin üzerine yapılan araştırmaları tetikledi. Bugün yılda 500 Aspirin araştırması yayınlanıyor. Araştırmalar ağrıya ve soğuk algınlığına iyi geldiği bilinen ilacın her geçen gün başka bir etkisini ortaya çıkarıyor.


Asetil salisilik asit (Aspirin)
Kullanım biçimleri
Günlük doz yetişkinlerde 3 kez 1-2 (500-1000 mg) tablet, yemeklerden sonra çiğnenmeden bir miktar sıvıyla yutulur. Romatizmal hastalıklarda doz günde 4x2 tablete çıkarılabilir. 9-15 yaş grubuna günde 2 veya 3 kez 1 tablet, 7-9 yaş grubuna günde 3 kez ½ tablet verilebilir. 7 yaşından küçük çocuklara 100 mg'lık tablet formundan olmak üzere 1-2 yaş ½ tablet, 2-3 yaş 1 tablet, 4-6 yaş 2 tablet, 7-9 yaş 3 tablet verilir. Bu dozlar gerektiğinde günde 3 kez tekrarlanır.


Yüzeysel uygulama
Aspirinin birçok faydası arasında derideki kurumalar çatlaklar tırnak batmaları gibi hastalıklarıda giderebilmesidir. Herkesin bildiği gibi aspirin kanı sulandırıyor. Sürüldüğü bölgedeki kılcal dolaşımıda hızlandırdığı için iyleşme hızlanıyor.


Tırnak batması veya nasırda kullanımı
100MG lık aspirin suda eritilir. (en fazla 2 cc su)Suyun içme suyu veya saf su olmasına dikkat edin çünkü aspirin bir asittir ve Ph değeri uyumsuz asitler veya bazlarla tepkimeye girip etkisini yitirebilir. Hazırlanan karışımı sorunlu bölgeye bir pamuk yardımıyla iyce yedirerek sürün. Bu işlemi 2 günde bir tekrarlıyabilirsiniz.


Endikasyonları
Baş ağrısı, diş ağrısı, nevralji, siyatik ve adet sancılarını giderir. Ateşli hastalıklarda, grip ve soğuk algınlığında ateş düşürür. Romatizma ve lumbagoda enflamasyonu azaltır. Boğaz ağrılarını geçirir. Migrenin semptomatik tedavisinde kullanılır. 100 mg dozda Antiagregan(kan sulandırıcı) olarak kalp ve tansiyon hastaları tarafından kullanılır.


Kontrendikasyonları
Salisalatlara ve diğer non-steroidal antienflamatuvar ilaçlara karşı aşırı duyarlılığı olanlarda, kanama eğiliminin arttığı patolojik durumlarda, gebeliğin son üç ayında, glukoz-6-fosfat dehidrogenaz eksikliğinde, gastrointestinal kanalda kronik ve aktif ülseri olanlarda kullanılması sakıncalıdır.


Uyarılar
Astma, nazal polip veya nazal allerjisi olanlarda dikkatle kullanılmalıdır. Uzun süre ve yüksek dozda kullanımında ılımlı bir salisilat intoksikasyonu görülse de, dozun azaltılmasıyla kaybolur. Salisilatlar tiroid fonksiyon testlerini değiştirebilir. Karaciğer harabiyeti olanlarda, ayrıca cerrahi müdahale geçirecek kişilerde dikkatle kullanılmalıdır. Gebelerde kullanım güvenliği kanıtlanmadığından önerilmez. Süt veren annelerde kullanılmamalıdır.


Yan etkileri
Asetilsalisilik asidin en sık görülen yan etkisi sindirim sistemi üzerinedir. Doza bağımlı olarak gastrointestinal hemoraji, ülserasyon, tinnitus, vertigo, geçici işitme kaybı, kanama zamanının uzaması ve nadiren lökopeni, trombositopeni, plazma demir konsantrasyonunda düşme görülebilir. Ayrıca nadir olgularda aşırı duyarlılık reaksiyonları olarak kaşıntı, ürtiker, anjiyonörotik ödem, astma ve anafilaksi görülebilir.


İlaç etkileşimleri
Asetilsalisilik asit plazma protrombin konsantrasyonunu azaltması nedeniyle antikoagülanların etkisini potansiyelize eder. Oral hipoglisemiyanların etkisini potansiyelize eder. Salisilatlar küçük dozlarda probenesid ve sülfinpirazonun ürikozürik etkisini azaltır. Spirinolaktonla oluşan sodyum itrahı, salisilat varlığında azalabilir. Alkolle, kortikosteroidlerle birlikte kullanımı gastrointestinal sistemde kanama olasılığını artırır. Pirazolon türevleriyle birlikte kullanımı gastrointestinal ülserasyon riskini artırır. Üriner alkalileştiriciler salisilatın böbrekten atılım hızını artırarak; fenobarbital enzim indüksiyonuyla, propranolol bazı reseptörlerle kompetitif etki nedeniyle asetilsalisilik asidin etkisini azaltırlar.


Aspirin'in Tarihçesi
Aspirinin ortaya çıkması,


kimyager
Felix Hoffmann'ın 1897’de saf asetilsalisilik asit (ASA) üretmesiyle mümkün olmuştur. ASA, ağrı kesici ve ateş düşürücü olarak kullanılan Aspirinin etken maddesidir. Kaynağı ise dünyanın her yerinde yetişen
söğüt ağacıdır.

ASAnın kalp krizini, felci, bazı kanser türlerini önleyici etkisi kanıtlanmıştır.
Bayer’in kimyagerlerinden Dr. Felix Hoffmann, 10 Ağustos
1897 tarihinde salisilik asidi asetik asit ile sentezleyerek saf asetilsalisilik asidi üretmeyi başardıktan 11 gün sonra aynı yolla diasetilmorfini sentezlemiş ve
eroini bulmuştur. Kuru öksürük ve


veremin tedavisinde kullanılan eroine büyük ümit bağlanmıştı. Aynı zamanda
I. Dünya Savaşı’nda ağır yaralı hastalara ağrı kesici olarak verilmiştir.
Morfin bağımlılarını kurtarmak için fayda sağlayabileceği ileri sürülmüştür. Ancak eroinin kendisinin bağımlılık yapan çok ciddi bir uyuşturucu olduğu anlaşılınca, 1930’lu yılların başında adı ilaç listelerinden silinmiştir.

1900’lü yılların başında
Avrupa’daki grip salgınının yok edilmesinde rol oynayan ASA, Aspirin markasıyla özdeşleşmiş durumdadır. ASA ya da Aspirin denince akla daha ziyade kanı sulandırıcı etkisi geliyor. Kalp krizi ve felçteki rolü hatırlanıyor. Hatta bazı kanser türlerindeki önleyiciliği dile getiriliyor. Oysa 1897’den bu yana, Hoffmann’ın formüle ettiği haliyle ilaçlaşan ASA’nın en etkili olduğu rahatsızlıklar ağrı, yüksek ateş ve soğuk algınlığı.

Hoffmann,


romatizmal ağrılarla baş edemeyen babasını iyileştirebilmek amacıyla salisilik asidi geliştirmeye çalışır. O zamana kadar kullanılmış olan salisilik asit esaslı
sodyum salisilat ilacı hem çok kötü bir tada sahiptir hem de uzun süre alındığı için midesi rahatsızlanan kişileri her kullanışlarında hasta etmektedir.

1950’lerden sonra bu ilacın kalp krizi ve felç riskini azaltabileceği yönünde fikirler ortaya atılıyordu.
1971’de
İngiliz
farmakolog Sir
John R. Vane’nin, ASA’nın insan metabolizmasındaki ağrıyı nasıl durdurduğunu belirlemesi, Hoffmann’dan sonraki en büyük adımdır. O güne kadar maddenin etkisi biliniyor, yeni etki alanlarına ulaşılıyor ancak bu etkiyi nasıl ve hangi süreçle yaptığı bilinmiyordu. Bu buluşsu Vane’ye 1982 yılında
Nobel Tıp Ödülü’nü kazandırdı.


Kanadalı


nöroloji profesörü Henry J. M. Barnett, ASA’nın yüksek dozlarla beyindeki geçici dolaşım rahatsızlıklarını, ikinci felç geçirmeyi ve felç sebebiyle ölüm riskini önemli ölçüde azalttığını kanıtladı.
1985’te Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nden (FDA) Margaret Heckler, kalp krizi geçiren kişilerin bu ilacı her gün düzenli almaları halinde ikinci kriz ihtimalinin %20 gerilediğini açıkladı. Yine Amerika’da 22,000 sağlıklı doktoru kapsayan kontrollü bir araştırmada, ilaç kullanımının kalp krizi riskini %44 oranında gerilettiği ortaya kondu. Newsweek Dergisi, araştırma sonuçlarını 8 Şubat 1998 tarihli sayısında kapak dosyası yaptı. 1996’da FDA, ilacın akut kalp krizi kuşkusu içindeki kişilerde tercih edilmesini tavsiye etti.

ASA, çok sayıdaki kadını ilk hamileliklerinde tehdit eden, prematüre ve ölü doğumlara sebep olan ‘preeklempsi’yi önlemede de yardımcı özelliği açıklanan tek ilaçtır. Diyabetin geç dönemlerinde varlığını hissettiren, gözün retina tabakasındaki ve böbreklerdeki kılcal damar tıkanıklıklarında da etkindir. Kalın bağırsak (kolon) kanserini önlemede de etkili olduğu, 1988’de Avustralyalı Epidemiyoloji Profesörü Gabriel A. Kune tarafından yapılan bir araştırmadaki genel nüfus istatistiklerine göre, ilacın düzenli içicilerinde söz konusu kanser riskinin %40’ların altına gerilediğinin fark edilmesiyle kanıtlanmıştır. Amerikan Kanser Derneği’nce yapılan araştırmalarda, Kune’nin bulguları doğrulanmıştır.

ASA, 80’den fazla ülkede Bayer’in tescilli markası Aspirin ile insanlara ulaştırılıyor. ASA’nın yeni etki alanlarının keşfedilmesi ve nasıl etki ettiğinin daha iyi anlaşılması adına gerçekleştirilen araştırmaları Bayer destekliyor.

Hammaddesi
ASA’nın hammadde sorunu yoktur. Hemen hemen dünyanın her ülkesinde yetişen söğüt ağacından elde edilir. Bu ağacın tedavi edici özelliği 3500 yıldır biliniyor. Yaprak ve kabuklarından tabii olarak üretilen bitkisel ilaçlar eski çağlarda da ağrı kesici ve ateş düşürücü olarak kullanılıyordu. Hipokrat, salisilik asidin farkında olan ilk hekimlerden biridir. Bazı rahatsızlıkların tedavisi için reçetesine söğüt ağacı kabuğundan sağlanan suyu ilaç olarak yazmıştır. Suda bulunan ve ağrıyı hafifleten madde bugün bildiğimiz tanımıyla salisilik asittir. Maddenin adı ile kökeni arasında bir bağ vardır. Salix kelimesi Latincede söğüt anlamına gelir.

Eski Mısırlılar ise ağrıyı gidermede mersin ağacı yapraklarını kullanmıştır. Bu ağacın yapraklarında da salisilik asit bulunduğu ispatlanmıştır. Edward Stone 1763’te, söğüt kabuklarını kurutup toz hâline getirerek ürettiği maddenin ateşli hastalarda faydalı olduğunu belirliyor ve Londra Kraliyet Cemiyeti’ne bildiriyor. Maddeyi su ve çay gibi sıvılarda eriterek hastalara veriyor.

Ağrı, ateş ve soğuk algınlığı haricinde kalp krizi, felç ve bazı kanser türlerinde fayda sağlanan ASA ya da bildiğimiz klasik Aspirin ilacının elbette kullanılmaması gereken durumlar da söz konusu. Asit özelliği sebebiyle mide rahatsızlığı olanlara kesinlikle önerilmiyor. Bununla birlikte kanama ve kanamanın durdurulamaması riski taşıyan kişilerin de kesinlikle içmemesi gerekiyor. İlacın kanı sulandırıcı etkisi bu rahatsızlıkta negatif tesir yapıyor. Öte yandan ilaç, şüpheli bir sendrom dolayısıyla çocuklar için de önerilmiyor. Burada kesinlikle bir yanılgıya düşmemek gerekiyor. Başka bir ilaç firmasının babyprin ismiyle piyasaya sürdüğü ilaç da çocuklar için üretilmiyor. Bu ilaç, düşük doz kullanması gereken hastaların ihtiyacını karşılıyor.

Aspirin’in, Plus C ve Forte türleri de var. Plus C’de, ASA ile beraber C vitamini de içeriğe ilave ediliyor. Böylece soğuk algınlığında daha etkili olduğu ifade ediliyor. İngiltere Caridiff Üniversitesi Soğuk Algınlığı Merkezi Direktörü Profesör Ronald Eccless, 272 gönüllü üzerinde yaptığı çalışmada, C vitamini takviyeli ASA’nın soğuk algınlığına bağlı boğaz ağrılarını altı saat süreyle giderdiği; baş ve kas ağrılarında da belirgin iyileşme sağladığı sonucuna ulaşıyor. 1972 yılında piyasaya sunulan Plus C, suda eritilerek vücuda alınıyor. Forte’de ise içeriğe kafein ekleniyor. Buradaki amaç da ağrı kesici etkisini artırmak.


Bayer tarafından verilen Aspirin ödülünü kazananlar
1995: Dr. Patricia Torres Bozza, beyaz kan hücrelerine yaptığı etkiyi ortaya koydu.
1996: Dr. Joan Claria Enrich, yararlı etkileriyle bağlantılı bio-aktif maddeleri araştırdı.
1997: Dr. Zheng-Ming Chen, ani felç üzerindeki etkinliğini 21 bin hasta ile klinik olarak kanıtladı. Dr. Partick J. Loll: Moleküler seviyedeki etki mekanizmasını gösterdi.
1998: Dr. Paul Schwenger, tümör gelişimini durdurma mekanizmasını araştırdı.
1999: Dr. Min-Jean Yin, daha önce keşfedilmemiş yeni bir iltihap giderici etkisini araştırdı. Dr. Stefanie Oberle, damar koruyucu etkisine yol açan antioksidan özelliklerini inceledi.
2000: Dr. Marcela de Freitas Lopes, bir parazitin yol açtığı kalp hastalığına (Ghagas) etkisini araştırdı. Dr. Anthony Rodgers, damar tıkanıklığını önlemedeki etkisi üzerine kapsamlı bir klinik araştırma yaptı.
2001: Dr. Michael Saunders, iltihap giderici etkisi üzerine incelemelerde bulundu.
2002: Dr. James Hennan, kalp-damar hastalıklarını önleyici etkilerini belirledi.
2003: Dr. Minsheng Yuan, diyabet tedavisinde kullanımını araştırdı.
2004: Dr. Leon İri Kupferwasser, ‘Staphylococcus aureus’ bakterisinin yol açtığı hastane enfeksiyonlarını zayıflattığını belirledi. Maddenin hastanelerde karşılaşılan en yaygın mikroplardan biri olan ve uzun süredir de antibiyotiğe direnç gösterdiği bilinen Staphylococcus aureus bakterisinin yol açtığı enfeksiyonları zayıflatabileceğini belirledi. Bakteri; yeni doğan bebekler, yaşlılar ve ameliyat geçiren hastalarda ölüme kadar giden son derece tehlikeli sonuçlar doğuran rahatsızlıklara sebep

ASPİRİN’İN YOL HARİTASI ÇİZİLDİ

İngiliz bilimadamı Dr. Derek Gilroy da 24 yıl sonra Aspirin’in başka bir etki mekanizmasını ortaya koydu. Bayer’in düzenlediği ‘Uluslararası Aspirin Ödülü’nü bu yıl alan İngiliz bilim insanı Dr. Gilroy, ilacın etkin maddesi asetilasilik asidin (ASA), enflamasyonu (ateş, ağrı, şişlik ve kızarıklık) nasıl engellediğini açıklayarak aldı. Gilroy, Aspirin’in nitrik oksidin (NO) üretimini uyararak enflamasyonları engellediğini buldu. Böylece 108 yaşındaki ASA’nın bugüne dek çok iyi bilinmeyen biyolojik etkisini açıklayan Gilroy’un bulgularının, ASA’nın diğer endikasyonlarının bulunmasına hız kazandıracağı bekleniyor. Bilim çevreleri, buluşu 108 yıl sonra ASA’nın çok sayıdaki biyolojik aktivitelerinin sadece bazılarının incelenmiş olduğunu gösterdiğini belirtiyor ve Aspirin’in yol haritasının çizildiğini söylüyor.

Mucizevi küçük beyaz ilaç

Halk arasında ‘Her derde deva’ olarak bilinen Aspirin etkileri:

Aspirin’in etkin maddesi ASA, soğuk algınlığı ağrılarını hafifletiyor, ateşi düşürüyor.

Yüksek risk altındaki erkek ve kadınlarda kalp-damar hastalıklarından korunması için günde 75-120 mg ASA kullanmaları öneriliyor. ABD’de 10 yaşından büyük çocuklara koruma amaçlı günde 75 mg Aspirin veriliyor.

Kadınların yüzde 80’inden fazlasında görülen, tekrarlayan gerilim tipi baş ağrılarını ASA’nın hızlı ve emniyetli bir şekilde hafifletiyor.

Baş, diş, mafsal ağrıları, iltihaplanma, enfarktüs gibi birçok hastalığa karşı kullanılan ‘süper hap’ın her gün düşük dozda alındığında kanı sulandırarak, pıhtılaşmayı önlediği ve bu nedenle kalp krizi riskini azalttığı kesinlik biliniyor.

Beyin kanaması geçiren kişilerin iki hafta boyunca Aspirin almalarının da fayda sağladığı açıklandı.

Yapılan araştırmalarda Aspirin’in bağırsak kanseri, hatta akciğer kanseri tehlikesini de büyük ölçüde azalttığı ortaya çıktı.

Tüm bunlara rağmen bilimadamları, doktor kontrolü dışında sürekli ve fazla miktarda Aspirin alınmaması gerektiğine dikkat çekiyorlar. Doktorlar, fazla miktarda ve uzun süre alınan Aspirin’in, bazı kişilerde mide ve bağırsak kanamasına yol açabileceğini, gençlerde beyin ve karaciğerde tahribata sebep olabileceğini dile getirerek, alerjik yan etkilerinin ortaya çıkabileceğini söylüyorlar.

Aspirin’in koruyucu dozu tartışması

Aspirin’i nasıl almalıyız, her gün mü, yoksa gün aşırı mı? Ya miktarı ne kadar olmalı? Bugünlerde iki günde bir alınan ‘81 miligramlık’ Aspirin’in kalp ve damar hastalıklarından korunmanın en iyi yolu olduğu konuşuluyor. Ancak doktorlar gün aşırı kullanıma sıcak bakmıyor.

Prof. Dr. Aytekin Oğuz (Metabolik Sendrom Derneği):

Aspirin’in her gün alınması daha doğru. Çünkü kişinin aldığını zannedip içmeyi atlaması söz konusu olabilir. Akıl karıştırır. Bu yüzden her gün 70-100 miligram Aspirin alınmasını öneriyoruz. İçilen aspirinin çeşidi önemli değil. Önemli olan içindeki ASA. Aspirinle ilgili yapılan çeşitli çalışmalar düşük dozlarının da (70 miligram) kalp ve damar hastalıklarından koruduğunu ortaya koyuyor. Yani sadece yüksek dozları değil, düşük dozları da işe arıyor. Aspirin’in trombositler üzerinde kanın pıhtılaşmasını önleyen etkisi 24 saat sürüyor.

Prof. Dr. Çetin Erol (Ankara Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı):

Evet her gün 75-150 miligaram arasında herhangi bir Aspirin’i içmelerini öneriyoruz. Ama herkese değil. 40 yaşını geçmiş ve en az 1-2 riski bulunanlara. Yani sigara içen, hipertansiyon, şeker ya da başka bir kalp ve damar hastalığı riskini artıran hastalığı bulunanlar alabilir. Sağlıklı insanlara önermiyoruz. Başta kanama gibi bazı olumsuz etkileri olabiliyor.

Kaynak
Hürriyet Gazetesi
Read more