10. Sınıf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
10. Sınıf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10. Sınıf Edebiyat Öğretici Metinler Sayfa 115-119


1. Hayır, yazılı metinler her zaman öğretici nitelikte olmayabilir. Estetik zevk veren duygusal metinler de yazılı olarak yazılabilir.
2. Çevrenizde, olaylar karşısında zekice fikirler ortaya atan, sorulara düşündürücü cevaplar veren insanlar var mıdır? Bu insanların gözlemlediğiniz diğer özelliklerini sıralayınız.
2.

1. metin
TASAVVUFİ METİNLER MAKÂLÂT
BÂB-I EVVEL
Hakk Sûbhanehû ve Taâlâ Hazretleri, Hz. Adem’i dört türlü nesneden yarattı ve dört türlü bölüğe ayırdı. Bu dört türlü bölüğün de dört türlü taatları, dört türlü arzuları ve dört türlü hâlleri vardır.
Pes imdi bu dört türlü nesne nedir ve bunlardan ne yaratıldı?
Bu dört türlü nesnenin birincisi Toprak, ikincisi Su, üçüncüsü Ateş ve dördüncüsü de Yel (Hava) dir.
Ve dahi Cenabıhakk’ın yarattığı dört bölük insana gelince:
Birinci bölük âbidlerdir: Bunlar Şeriat Kavmidir ve aslı (hava)dır. Hava ise insanlar için, hem şifa hem de kuvvettir. Zira bunlar (âbidler) gece-gündüz Hakk’ın taatından ayrılmazlar. Nasıl yel esmeyince dane-ler (ekinler) samanından ayrılmazsa ve yine yel esmeyince bütün âlemin kokudan helak olacağı malum­dur.
Öyle ki dünyada ne ki var ise helal, haram, temiz ve pis hepsi şeriat ile malum olur. Çünkü şeriat kapısı ulu kapıdır. Çünkü Cenabıhak, her çeşit nesnenin varlığını Kur’an içinde yâd (haber) etti.
“Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır, onları ondan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; onun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır (En’am suresi, 59. ayet).
Öyle ise aziz kardeşim! Hakk Taâlâ’nın emirlerine sıkı sıkıya bağlı kalmak; yapın dediklerini yapmak, yapmayın dediklerinden de sakınmak, uzak kalmak gerekmektedir. Bunun için de insan olanlar, kendi­lerini tez Ulu bileler ve Hakk Taâlâ Hazretlerinin yasakladıklarından sakınanlar. İnşallahu Taâlâ, bu gibi insanların amel ve hâllerinin nasıl olduğunun Marifet vasıtasıyla mahşerde (canı diri kıldığı yerde) hatır­larız.
Amma âbidlerin taatları: Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, vatanı tehlikede olunca harbe iştirak etmek, gusl abdesti alıp temizlenmek ve nefsî arzularından uzak durup dünyayı terk edip ahireti sevmektir.
Bunlar Avam-Halk taifesidir ve işi gücü birbirlerini incitmektir. Öyle ki bunlarda; kibir, haset, buğuz, cimrilik ve düşmanlık her zaman görülür ve bu taifenin marifeti bu yolda gözükmektedir.
Ama ikinci bölük Zahidlerdir. Bunların aslı afeştendir ve bunlar tarikat kavmidir. Bu sebeple bunlar, ateş gibi gece gündüz yanmaları ve kendilerini yakmaları gerekir. Öyle ki her kim bu dünyada kendisini yakarsa yarın ahirette türlü azaplardan kurtulacaktır. Şunu iyi biliniz ki bir kez yanan başka vakit yanmaz (ki bu husus için Kur’an-ı Kerim’deki şu ayetlere telmih de bulunmaktadır:).
“(Kur’an’a nazire yazmayı) Eğer bunu yapamazsanız -ki elbette yapamayacaksınız- yakıtı, insan ve taş olan cehennem ateşinden sakının. Çünkü o ateş, kâfirler için hazırlanmıştır (Bakara suresi, 24. ayet).
- Ey iman edenler: Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildik/erini yapan melekler vardır (Tahrim suresi, 6. ayet).
Hacı Bektaş-ı Velî
Makâlât
hzl.: Abdurrahman GÜZEL

1. Metinde anlatılanları özetleyerek metnin ana düşüncesini belirtiniz.
1. Metinler Allah’ın Adem’i yarattığı dört nesnenin ne olduğu ve bu dört nesnenin ikisinin özelliklerinden bahsediyor.

2. a. Okuduğunuz metnin özgün diliyle verilen aşağıdaki bölümü okuyunuz. Metni bu haliyle okuduğunuzda dilini anlayıp anlamadığınızı belirtiniz.
“Pes imdi her – ne kim bu dünyede vardur; halâl ve haram ve mısmıl ve murdar kamusı Şarî’at birle malûm olur; zire kim Şarî’at kapusı ulu kapudur. Nitekim Çalap – celle celâluh cümle dürlü nesnenün varlığını Kur’ân içinde yâd kıldı.”
a. Metin bu haliyle anlaşılması oldukça zor bir metindir.
b. Metinde söz sanatlarından yararlanılıp yararlanılmadığını söyleyiniz.
b. Metinde söz sanatları kullanılmamıştır. Metin öğretici metin olduğu için çok fazla kulanılmaz.
c. Özgün metinden örnek cümleleri tahtaya yazarak uzunluk kısalık yönünden inceleyiniz.
c. halâl >uzun ünlü var â
haram >uzun ünlü yok
Şarî’at>uzun ünlü var â
Kur’ân>uzun ünlü var â
kapusı >uzun ünlü yok
kapudur>uzun ünlü yok

ç. Aşağıdaki kelimelerin günümüzdeki yazımlarını da inceleyerek metnin dil özelliklerini boş bırakılan yere yazınız.
ma’lûm -» malum birle -» ile
dürlü -» türlü kapu -» kapı
ç. Metnin dil özellikleri bakımından yabancı sözcükler –Arapça ve Farsça etkisi- var. Türkçe olan sözcüklerde sözcük başı düşmesi, t>d değişmesi sözcük içinde u>ı değişmesi olmaktadır.

3. Metindeki birimlerin adını belirtiniz. Bu birimlerde anlatılanlar, metnin iletisini destekliyor mu? Açıklayınız.
3.

4. Metinde Kur’an-ı Kerim’in surelerinden örnekler verilmiştir. “Hak, şeriat, Çalab” kelimelerini de dikkate alarak metnin hangi gelenekle yazıldığını belirleyiniz.
4. Hak, şeriat, Çalab gibi kelimeler İslam kültürünün etkisiyle oluşmuştur.

5. Aşağıdaki şemayı inceleyerek Makâlât’ın yazılış amacını belirleyiniz.
5.
Düzyazıyla yazılan öğretici metinler
Yol gösterici
Aydınlatıcı
Telkin edici, Düşündürmek
Bilgi verici, Uyarmak
Kanıları değiştirici
Tanıtmak, Yönlendirmek


6. a. XIV. yüzyılda Rabguzî tarafından yazılmış, “Kısas-el-Enbiya (peygamberlerin hikâyeleri)”dan alınan aşağıdaki bölümü okuyunuz.
HACER İLE İSMAİL
Yarındası Hacer’ga aydı:
— Bir aziz dostum bar, bu ogulnı tileyü-turur, “keltürgil köreyin” tib. İmdi İsmail’nin başını, saçını yugıl, anda ileteyin, tidi.
Hacer, İsmail’ni yudı, saçını taradı, arıg tonlar kezdürdi irse, İsmail yavlak körüklendi. Anası İsmail’nin yüzinge bakdı, aydı:
— Ay teg yüzin, kün teg körkin, kalem teg közin, ok teg kirpükin, nar teg yanakların, akik teg irinlerin, yincü teg tişlerin, beste teg ağzın.
Boynın koçub öpüb aydı:
Beyit
Ey könül avunçası ugrab yırakga barmagıl
Yarlıka, yalguz anan bağrını sen öldürmegil.
tib inreyü közyaşı, könül köynüki birle İsmail’ni köndürü çıkdı.

Günümüz Türkçesiyle
Ertesi gün Hacer’e dedi:
— Bir değerli dostum var, bu oğlanı isteyip duruyor, “Getir göreyim.” diyor. Şimdi İsmail’in başını, saçını yıka, oraya götüreyim, dedi. Hacer, İsmail’i yıkadı, saçını taradı, temiz giysiler giydirdi, İsmail çok güzelleşti. Anası İsmail’in yüzüne baktı, dedi:
— Ay gibi yüzün, gün gibi güzelliğin, kalem gibi gözün, ok gibi kirpiğin, nar gibi yanakların, akik dudakların, inci gibi dişlerin, yumulmuş gibi ağzın.
Boynuna sarılıp öpüp dedi:
Beyit
Ey gönül avunçası! Fırlayıp uzağa gitme
Yalnız ananın bağrını öldürme, (ona) acı;
deyip inliyerek gözyaşı, gönül yanığı ile İsmail’i gönderdi.

b. “Kısas-el-Enbiyâ ve Makâlâf’tan okuduğunuz metinlerden hareketle öğretici metinleri birbirinden ayıran özellikleri belirtiniz. Daha sonra aşağıdaki yargıda boşluk bırakılan yerlere uygun kelimeleri yazınız.
b. Her öğretici metin farklı amaçlarla yazılabilir. Kimileri bilgi vermek amacıyla yazılırken kimiler telkinde bulundurmak kimileri düşündürmek ve kimileri kanıları değiştirmek amacıyla yazılabilir.

  • XIV. yüzyılda öğretici metinler din, TARİH, tıp, tabiat ve PEYGAMBER menkıbeleri konularında yazılır.

2. metin
NASRETTİN HOCA FIKRALARI
Bir gün Hoca bir bostana girüb havuç ve şalgam, ne ki buldu ise çuvala ve koynuna toldururken bostancı bunu tutup “Bunda ne ararsın?” dedikte Hoca şaşırub “Geçen bir şedid rüzgâr esti, beni buraya attı.” cevabını virmiş ise de Bostancı, “Yahu bunları kim yoldu?” diyince “Rüzgâr şedid olduğundan, beni oradan oraya attı. Neye yapıştım ise elimde kaldı.” dedikte bostancı, “Ya bunları çuvala kim toldurdu?” diyince cevabında “Ben de anı tefekkür iderdim (düşünürdüm.).” dimiş.
Letaif-i Rivayat-ı Nasrettin Hoca
hzl.: Fikret TÜRKMEN

3. metin
RÜZGÂRIN ATTIĞI ADAM
Hoca bir gün boş bir bostana dalar;
Yolar, temizler, bostanda ne varsa.
Marullar, patlıcanlar, salatalar;
Doldurur bir çuvala tıka basa.
Tam yükü yükleneceği sırada
Çam yarması bir adam peyda olur.
— “Herif! der, ne arıyorsun burada?”
Hoca bir düşünür, cevabı bulur;
Der ki : — “Dün bir rüzgâr çıkmıştı hani,
işte odur atan buraya beni.”
— “Demek seni buraya atan, rüzgâr.
Peki, ya bu patlıcanlar, marullar?
Onları da hep rüzgâr mı kopardı?”
— “Evet! Biraz fazlaca esiyordu;
Beni öteye beriye savurdu;
Neye uğradığımı bilemedim;
Bari şunlara tutunayım, dedim;
Neye tutundumsa elimde kaldı.”
Bunun üzerine bostancı kızar:
— “Peki, çuvala koyan da mı rüzgâr?
Söyle, kim doldurdu çuvala bunu?”
Hoca tatlı tatlı kaşır burnunu:
Sonra döner, der ki: — “İlahi oğlum,
işte ben de onu düşünüyordum.”

Orhan Veli KANIK
Nasrettin Hoca Hikâyeleri

1. a. Okuduğunuz ikinci ve üçüncü metni aşağıdaki ölçütler doğrultusunda inceleyiniz. Her iki metnin ortak ve farklı yönlerini tablonun ilgili bölümüne yazınız.
Ölçütlerİkinci MetinÜçüncü Metin (Rüzgârın Attığı Adam)
TemaNasreddin Hocaİnsanın 4 maddeden yaratılışı
Anlatım BirimiMizahi anlatımÖğretici, didaktik ve açıklayıcı anlatım
Yazılış AmacıGüldürmekÖğretmek, bilgi vermek
imgeler——————–—————
UyaklarUyak varUyak yok
b. Yaptığınız incelemeden hareketle öğretici metinleri anlatım biçimleri bakımından gruplandırınız.
Öğretici metinler
Düz yazıyla yazılanlar
Manzum yazılanlar

c. Aşağıda verilen Nasrettin Hoca fıkrasını Orhan Veli’nin yazdığı gibi manzum şekilde yazınız. Yazdığınız metni sınıfta arkadaşlarınızla paylaşınız.
Bir gece rüyasında Hoca’ya tokuz akçe virmişler.Hoca hele on akçe olsun dirken uyanıb baktı ki elinde bir şey yok. Gözlerini kapayup elini uzatub “Getür bari, tokuz akçe olsun.” dimiş.

2. “Bir gece rüyasında Hoca’ya tokuz akçe virmişler.” “Düzgâr (rüzgâr) şedid (şiddetli) olduğundan, beni oradan oraya attı.” cümlelerindeki yabancı kelimeleri ve cümlelerin yapısını inceleyiniz, “girüb, dedikte, toldurdu” kelimelerini günümüzdeki kullanımlarıyla karşılaştırınız. Farklılıkların nedenini belirterek metnin dil özelliklerini sıralayınız.
2. “girüb, dedikte, toldurdu” kelimeler günümüzde girip, dediğinde, doldurdu şeklinde değişerek gelmiştir. Bu farklılaşma 14 yüzyıl Anadolu’da kullanılan Eski Anadolu Türkçesi’nin özelliklerinden kaynaklanmaktadır. O dönemde sesli harflerin bazılarının yuvarlak eğilimli olduğunu görmekteyiz.

3. Metindeki anlamlı en küçük birimleri belirtiniz. Bunların, metnin ana düşüncesini destekleyip desteklemediğini söyleyiniz.
3.
4. Metnin ana düşüncesini belirtiniz.
4. Nasreddin Hoca’nın yaptıkları

5. Metindeki yabancı kelimeler ve metnin anlatımından yola çıkarak okuduğunuz eserlerde hangi geleneğin izlerinin görüldüğünü belirtiniz.
5. İslami geleneğinin izlerinin sürdüğünü görebilmekteyiz.

6. Kitabınızdaki metinlerden hareketle, XIII – XIV. yüzyıl öğretici metinlerinin oluşmasında etkili olan zihniyet hakkında bilgi veriniz.
6. Dönem itibariyle öğretici metinlerin çokça yazıldığı bir dönem birlikte insanlara bilgi vermek için yazılan metinleri görmekteyiz. Osmanlı yeni kurulmuş ve Yükselme dönemine girilerek yeni bir dünya kurulacağı gözlenmiştir. Bu da bize insanların bilgi ihtiyaçları olduğunu göstermektedir.

7. Okuduğunuz metnin ana düşüncesi ve XIV. yüzyıldaki düzyazıların yazılış amacından hareketle Nasrettin Hoca fıkralarının kaleme alınma nedenlerini söyleyiniz.
7. Kalıcılığını sağlamak ve var olan Nasreddin Hoca gibi bir değeri bir sonraki kuşağa taşımak amacıyla yazılmıştır.

8. Nasrettin Hoca fıkrasında ve “Makâlât’ta kullanılan yeni kelimeler hangi kültürün izini taşımaktadır? Bu kelimeler, nesir diline bir zenginlik katmış mıdır? Düşüncelerinizi belirttikten sonra XIV yüzyıl nesrinin özelliklerini sıralayınız.
8. İslam kültürünün izleri görülmüştür ve bu kültürde şiirde olduğu gibi nesir alanında bir zenginlik katmıştır.
14 yüzyıl nesir dini ve din dışı olmak üzere iki koldan gelişir. Dini olanların konuları genel olarak dini savaşlar, dinde önemli yeri olan şahısların hayatları, Hz. Peygamberin hayatı, dört halife, tasavvuftur.
Dilin ağır olan metinler olduğu gibi sade dille yazılanlar da vardır.

YORUMLAMA – GÜNCELLEME
1. Hacı Bektaş-ı Velî, “Makâlât’ta “avam halk taifesi” diye tanımlanan kesimle kimleri kastediyor? Onları hangi yönlerden eleştiriyor? Yazarın düşüncesine katılıp katılmadığınızı açıklayınız.
1. Halk tabakasını kastetmiştir. Kibir, hased, buğuz gibi özelliklere sahip olmakla suçlamaktadır.

2. Kitabınızda okuduğunuz Nasrettin Hoca fıkralarından birini sınıfta arkadaşlarınızla canlandırınız.
2.
3. Sınıfınızda bir “Nasrettin Hoca Fıkraları Anlatma Yarışması” düzenleyiniz. Belirleyeceğiniz ölçütlere göre en güzel fıkra anlatan arkadaşınızı seçiniz.
3.

DEĞERLENDİRME
1. Aşağıdaki noktalı yerlere uygun sözcükleri yazarak cümleleri tamamlayınız.
  • XIV yüzyıl öğretici metinleri MANZUM ve MENSUR olarak ikiye ayrılır.
  • XIV yüzyıl öğretici metinleri İSLAM medeniyetinin tesiriyle kaleme alınmış eserlerdir.

2. Aşağıdaki bilgilerden hangisi XIV yüzyıl öğretici metinlerinin dil özelliklerinden değildir?
A. Cümleler genellikle kısadır.
B. Cümleler açık, anlaşılır özelliktedir.
C Metinlerde az da olsa sanatlı anlatıma rastlanır.
D. İslam medeniyetinin etkisi yeni kavram ve kelimelerin kullanılmasını sağlamıştır.
E. Kelimelerde t -» d ses değişimine rastlanır.
CEVAP: B

3. Aşağıda verilen bilgilerden doğru olanları işaretleyiniz.
XXÖğretici metinler aydınlatıcı, yol gösterici ve telkin edici eserlerdir.
XXÖğretici metinlerde din, tasavvuf, İslam menkıbeleri, tıp, tabiat konuları işlenmiştir.
XXÖğretici metinlerde dil genellikle Arapça, Farsça kelimelerle yüklüdür.

4. Nasrettin Hoca fıkralarının özelliklerini sıralayınız.
4.
Nesir diliyle anlatılan bu ürünler bir tez ve karşı tezden oluşur. Başlangıç, gelişme ve sonuç bölümleri vardır.
Sorunlar karşılıklı konuşmalar ve tartışmalarla sonuca bağlanır. Sonuç bölümünde hisse vardır. Her fıkrada mutlaka yer alan bu hisse bölümü hüküm ifadesi taşır. Gülme, hiciv ve hikmetli sözler taşıyan çatışma bölümü fıkranın estetiğini oluşturan temel unsurdur. Mantığı zorlamayan bir karakterde olan Türk fıkraları kıssadan hisse (anlatılanlardan pay, sonuç çıkarma) amacıyla söylenmiştir.
Nasrettin Hoca fıkra tipi, Anadolu halkının yarattığı, genelde Anadolu insanını simgeleyen bir tiptir. Ezenler, ezilenler, sömürenler, sömürülenler, devlet ileri gelenleri (sultanlar, hakanlar, beyler, kadılar, müderrisler, hocalar…), halktan insanlar, kadınlar, gençler, çocuklar, değişik mesleklerden insanlar bu tiplerden bazılarıdır. Bir de çevresindeki eşyalar, nesneler, hayvanlar (özellikle de Hoca’nın eşeği)…
Nasrettin Hoca fıkraları, sözlü gelenekte yaşamış, ancak ölümünden birkaç yüzyıl sonra yazılı ürünlerde görülmeye başlanmıştır. Bu nedenle Nasrettin Hoca fıkralarının kaynaklarını tam olarak bulup ortaya koymak pek kolay değildir.
 
Read more

10. Sınıf Edebiyat Sayfa 120-127 Gazel Konusu


4. XV. Yüzyıldan XIX. Yüzyıl Ortalarına Kadar Osmanlı Edebiyatı a. Coşku ve Heyecanı Dile Getiren Metinler (Şiir)
1. Divan Şiiri [Gazel, Kaside, Rubai, Tuyuğ, Musammatlar (Murabba, Şarkı, Terkibibent)]
HAZIRLIK
1. Tarih kitaplarından XV, XVI, XVII, XVIII ve XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin siyasi, sosyal ve kültürel durumu hakkında araştırma yapınız.
1.

2. Divan şiiri nazım şekillerinden “gazel, kaside, rubai, tuyuğ, şarkı, murabba ve terkibibent” hakkında bilgi edininiz.
2.
GAZEL
Divan şiirinde; çok yaygın olarak kullanılan bir nazım şeklidir. Aruz öçlüsüyle yazılır. Birinci beyit kendi arasında kafiyeli, diğer beyitlerin birinci mısraları serbest, ikinci mısraları birinci beyit ile kafiyelidir. Kafiye düzenini şematik olarak belirtmek gerekirse aa / ba / ca / da / ea / fa şeklinde ifade etmek mümkündür. Gazellerde beyitler arasında mana birliği olabileceği gibi, her beyit ayrı bir konuyu işlemiş de olabilir.
Gazellerde aşk duyguları, şarap âlemleri, tabiat güzellikleriyle birleşmiş bir şekilde, canlı ve akıcı bir üslûpla dile getirilir.
Gazelin ilk beyitine matla, son beyitine makta adı verilir. Matla beyitinden sonra gelen beyite hüsn-i matla, makta beyiti’nden bir önceki beyite ise hüsn-i makta denir. En güzel beyitine beyt’ül gazel, beyitleri arasında konu birliği bulunan gazellere yek-ahenk gazel, her beyiti aynı mükemmellikte söylenmiş olan gazellere ise yek-avaz gazel denir.
Mısra sonlarındaki kafiyelerden aynı olarak mısra içlerinde de kafiye bulunan gazellere musammat gazel adı verilir. Değişik konularda yazılmış olmakla beraber, gazeller genellikle birer aşk şiirleridir. Sevgi bitmez tükenmez temasıdır. Gazellerin isimlendirilmeleri ya rediflerine göre veya ilk mısralarına göre olur. Ayrı kelime halinde redifleri olan gazeller bu rediflerine göre, olmayanlar ise ilk mısralarına göre adlandırılır.
Divan edebiyatının en yaygın kullanılan nazım biçimidir. Önceleri Arap edebiyatında kasidenin tegazzül adı verilen bir bölümü iken sonra ayrı bir biçim halinde gelişmiştir. Gazelin beyit sayısı 5-15 arasında değişir. Daha fazla beyitten olaşan gazellere müyezzel ya da mutavvel gazel denilir.

KASİDE
Daha çok din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılan şiirlerdir. Kaside şairlerine kaside-gü (kaside söyleyen), kaside-sera ya da kaside-perdaz (kaside yazan) denir. Kaside 6 bölümden oluşur:
Birinci bölüm 15-20 beyitliktir. Bu ilk bölüme, âşıkane duygular yer alıyorsa “nesib”, bahar, tabiat, bayram gibi konulara değiniliyorsa “teşbib” adı verilir.
İkinci bölüm girizgah ya da girizdir. Genellikle tek beyitten oluşur ve burada şair medhiyeye (övgüye) geçeceğini bildirir. Girizgah konuya uygun ve nükteli olmalıdır. Üçüncü bölüm medhiyedir. Bu bölümde asıl konu anlatılır. Beyit sayısı konuya ve şaire göre değişen medhiye bölümü kasidenin en sanatlı beyitlerini içerir. Kasidenin dördüncü bölümü tegazzüldür. Tegazzül, 5-12 beyit arasında değişir. Kasidenin başında ya da sonunda yer alabilir. Bu bölüm her kasidede bulunmayabilir.
Beşinci bölüm fahriyedir. Şair bu bölümde de kendisini över. Kasidenin son bölümü duadır. Bu bölümde önceki beyitlerde övgüsü yapılan kişi için dua edilir. Kasideler, nesib bölümünde ele alınan konuya göre göre kaside-i bahariyye, kaside-i ramazaniyye, kaside-i hammamiyye olarak adlandırılır. Uyaklarına göre r harfi ile bitiyorsa kaside-i raiyye, l harfiyle bitiyorsa kaside-i lamiyye, m harfiyle bitiyorsa kaside-i mimiyye diye anlandırılır. Rediflerine göre de, tevhid, münacaat, methiye diye bölümlenir. Kasidenin en güzel beyiti “beyt-ül kaside”dir. Şairin adının geçtiği beyite ise “taç beyit” denir. Diğer şekil özellikleri gazele benzer.

RÜBAİ
Rubai, kendine özgü bir ölçüsü olan, 4 dizelik ( mısralık ) bir nazım biçimidir. Rubailerde birinci, ikinci, dördüncü dizeler uyaklı, üçüncü dize ise serbesttir. İki beyitlik kıtalar biçiminde yazılmış rubailer de vardır. Her dizesi birbiriyle uyaklı rubailere “rubai-i musarra” ya da “terane” adı verilir.
Rubainin her dizesi ayrı bir ölçüde olabildiği gibi, dört dizesi de aynı ölçüde olabilir. Rubailer genellikle mahlassız şiirlerdir. Ve divan şairlerinin divanlarının sonunda rubaiyyat başlığı altında sıralanırlar. Bu türün tartışmasız en büyük şairi Ömer Hayyam’dır.
Türk edebiyatında Mevlânâ’nın Farsça yazdığı felsefi rubailer bu türün hızla yayılmasına neden oldu. Kara Fazlî, Fuzuli 16. yüzyılda bu türün en usta örneklerini verdiler. Divan edebiyatı’nda 17. yüzyıl rubainin altın çağı oldu. Azmizade Haletî, yazdığı bin kadar rubai ile “en büyük Osmanlı rubai şairi” olarak tanındı. Cumhuriyet döneminin en büyük rubai ustası ise Yahya Kemal Beyatlı’dır. Arif Nihat Asya ise rubailerini “Rubaiyyat-ı Arif ” adlı eserinde toplamıştır.

TUYUĞ
Tuyuğ, Türklerin yaratıp Divan şiirine kazandırdığı nazım şeklidir. Maninin Divan edebiyatındaki karşılığı sayılabilir.
Tek dörtlükten oluşur. Kafiyelenişi rubaiyle aynıdır: aaxa. Genellikle lirik tarzda olan ve aaaa şeklinde kafiyelenen tuyuğlara “Musarra Tuyuğ” denir. Manide olduğu gibi, cinaslı uyak kullanılır. Halk şiirinde 11′li kalıpla söylenen mani biçimindeki şiirlere de tuyuğ denir. Aruzun yalnız “fâilâtün – fâilâtün – fâilün” kalıbıyla yazılır.
Rubaide işlenen konular tuyuğda da işlenir. 14. yüzyıl Azerî şairi Kadı Burhanettin bu türün kurucusu sayılır. Çağdaşı Azerî şairi Nesimi ve 15. yüzyıl Çağatay şairi Ali Şir Nevai bu türde çokça ürün vermişlerdir.

MURABBA
Murabba bent adı verilen dört dizelik kıt’alardan oluşan şiir türüdür. Kelime anlamı “dörtlük” demektir.
Uyak düzeni genelde aaaa/bbba/ccca/ddda/… şeklinde olmakla beraber, ilk bendi kafiyeli olmayan ya da sonraki bentlerde kafiyesi tekrarlanmayan murabbalar da vardır. Çoğu zaman üç ila yedi bentten oluşur.
Divan edebiyatında 15. yüzyılda sultanü’ş-şuara (şairler sultanı) unvanlı Ahmet Paşa tarafından kullanılmıştır. Tanzimat edebiyatında da Namık Kemal bu türün başarılı örneklerini vermiştir.
19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren şarkı şeklinde bestelenen eserlerin büyük bir kısmı murabba tarzında yazılmıştır.
ŞARKI
Divan şiirine Türklerin kazandırdığı bir türdür. Şarkı, Divan şiirinde bestelenmek için, uygun ölçü kalıpları ile yazılan ve çoğunlukla 4 dizelik bendlerden oluşan nazım birimidir. Kafiye düzeni; x değişken aa xa şeklindedir.
Aruz ölçüsünün her kalıbı ile kullanılır. Dörtlüklerden kurulan musammat da denebilir. Murabbaya benzer. 5 ya da 6 dizelik bendlerden de oluşabilir. Üçüncü dizeye meyan, dördüncü dizeye nakarat denir. Aşk, sevgili, ayrılık, içki ve eğlence konularında yazılır. Divan edebiyatının ilk şarkı yazarı Nail-i Kadim’dir. Lale Devrinde ise en önemli temsilcisi Nedim’dir. En çok şarkıyı Enderunlu Vasıf yazmıştır.
Müzikte, türkünün karşıtı olarak, Şarktan gelen, batılı anlamında kullanılır.
Şarkı çeştli ses sanatçıları tarafından söylenerek Türk toplumunun musikisinde önemli bir yer tutmaktadır. Şarkıda şair son bendde mahlasını söyler. Şarkıda her bentin üçüncü mısrası miyan(orta) miyanhânedir. Miyan daha çok şarkının en güzel ve dokunaklı bölümüdür. Bestenin en önemli bölümüdür. Şarkıların konusu genellikle aşk, sevgilinin güzelliği, eğlence ve içkidir. Halk edebiyatında türkü türünün divan edebiyatına yansıması gibidir.

TERKİB-İ BENT
Terkib-i bend bentlerle kurulan uzun bir nazım biçimidir. Yaşamdan, talihten şikâyet; felsefî düşünceler, dinî, tasavvufî konular ve toplumsal yergilerin işlendiği şiirlerdir. En az beş en fazla on bentten oluşur. Her bent de beş ila 10 beyitten oluşur. Bentlerin kafiye düzeni gazele benzer. Her bendin (terkib-hane, kıta) sonunda vasıta beyti denen bir beyit vardır. Her bendin sonunda farklı vasıta beyitleri kullanılır. Bunlar bentlerden ayrı olarak kendi aralarında uyaklanır. Bentlerin kafiyelenişi gazeldeki gibidir. aa xa xa xa xa xa bb cc xc xc xc xc xc dd … (aa aa aa aa aa aa bb cc cc cc cc cc cc dd) Edebiyatımızda Bağdatlı Ruhî ve Ziya Paşa bu türün iki önemli şairidir. İkisi de toplumsal konularda terkib-i bent yazmıştır.


3. “Bakî, Fuzûlî, Nef’î, Nabî, Nedim, Bağdatlı Ruhî, İvaz Paşazade Atayi” hakkında bilgi edininiz.
3. BAKİ (1526- 1600)
İyi bir medrese eğitimi görmüş, medreselerde hocalık yapmış ve kadılık görevlerinde bulunmuştur. Şiirlerinde dine, tasavvufa yer vermemiştir. Aşk, doğa, dünya zevki, hayattan tat alma ve devrinin ihtişamı, şiirlerinde yer alan başlıca konulardır. Gazel türünün tanınmış şairlerindendir. Dili kullanmada son derece başarılıdır; ahenkli, akıcı, zevkli bir dili vardır. Divan şiirini, Arap ve İran şiiri seviyesine getirmiştir. Sultanu’ş Şuara (şairler sultanı) olarak bilinir.
Baki Eserleri
-Divan
-Kanuni Mersiyesi: Şairin, Kanuni’nin ölümünden duyduğu üzüntüyü dile getiren, terkib-i bent biçiminde yazdığı şiiridir.
-Fezail-i Mekke: Mekke’nin faziletlerinin anlatıldığı, çeviri bir yapıttır.

FUZULİ (?-1556)
Kerbela’da doğmuş ve yaşamıştır. İyi bir eğitim görmüş, Arapça ve Farsçayı çok İyi öğrenmiştir. Şiirlerinde Azeri Türkçesinin etkileri görülür. Dönemine göre oldukça sade bir dille yapıtlar vermiştir. Divan edebiyatının birçok türünde yapıt vermesine rağmen “gazel şairi” olarak tanınmıştır. Şiirlerinde en önemli öğeler tasavvuf ve aşktır.”Leyla ile Mecnun” adlı mesnevisinde bu konuyu ustaca dile getirmiştir. Şiirin temelinin İlim, özünün sevgi olduğuna inanmıştır. Sevilen insan bir araç, onun varlığında görünür hale gelen Tanrı İse tek amaçtır. Ona göre gerçek varlık Tanrı’dır. Bütün nesneler ve evren, Tanı’nın bir görünüş alanıdır.
Fuzuli Eserleri
-Divan (Türkçe)
-Divan (Farsça)
-Divan (Arapça)
-Leyla İle Mecnun: Sevgiliden ayrılmanın acısının, sevgiliye duyulan aşktan ilahi aşka geçişin işlendiği, mesnevi biçiminde yazılmış bir hikâyedir.
-Şikâyetname: Hiciv türünün çok çarpıcı bir örneği olan, maaşını alamadığı için Nişancı Mehmet Paşa’ya yazmış olduğu, edebiyatımızda önemli bir mektup örneğidir.
-Hadikatu’s Süeda: Kerbela olayının yer yer manzum parçalarla anlatıldığı mensur bir yapıttır.
-Şah ü Geda, Beng ü Bade,Sakiname: Mesnevi

NEFİ (1575 ?-1635)
İstanbul’da iyi bir öğrenim görmüş, bazı memurluklarda bulunmuştur. IV. Murat döneminde sanatının ve ününün zirvesine ulaşmıştır. Padişahlara ve devrin ileri gelenlerine yazdığı kasidelerle, ayrıca hicivleriyle tanınmıştır. Padişahın, hiciv yazmasını yasaklamasına rağmen Sadrazam Bayram Paşa’yı hicvedince öldürülür. Sağlam bir üslubu, ağır bir dili, cesur bir söyleyişi vardır. Ölçüsüz bir şairdir övdüğünü göklere çıkarır, yerdiğini ise yerin dibine geçirir. Babasına bile hiciv yazmıştır. Hicivleri bazen yumuşak takılmalar şeklindedir; kimi zaman ise oldukça ağır, hatta küfürlüdür. Hiciv türündeki şiirlerini “Siham-ı Kaza” adlı yapıtında toplamıştır.
Nef’i Eserleri:
-Divan (Türkçe)
-Divan (Farsça)
-Siham-ı Kaza: Hicivlerinin yer aldığı yapıtıdır.

NABİ (1642-1712)
Divan edebiyatında “didaktik (öğretici) şiir” çığırını açmıştır. Şiirlerinde heyecan ve duygu öğelerine az yer vermiş; toplum düzensizliklerini, hayatın kişiyi kötülüklere götüren yönlerini göstermeye çalışmış; din, ahlak ve töreyle ilgili öğütler vermiştir. Şiirlerinde hikmetli sözlere, atasözlerine yer vermiştir. Şiiri düşüncelerini anlatmada bir araç olarak görmüştür. Dili devrine göre oldukça sade, üslubu sağlam ve akıcıdır. Oğluna yazdığı nasihatlerden oluşan “Hayriye” ve bir aşk macerasını anlattığı“Hayrabat” adlı iki mesnevisi vardır.
Nabi Eserleri:
-Divan
-Hayriye: Ahlaki ve didaktik bir mesnevidir.
-Hayrabat: Bir aşk macerasını anlatan mesnevidir.
-Tuhfetü’l -Haremeyn: Hac yolculuğu anlatılır.
-Münşeat: Mektuplardan oluşur.

NEDİM (?- 1730)
Lale Devri’nin coşkun, aşk, zevk ve neşe şairidir. Edebiyatımızda “mahallileşme akımını” başlatmıştır, İstanbul’u ve İstanbul Türkçesini, gerçek yaşamı ve dış dünyada gözlemlenebilen gerçek doğayı şiire getirmiştir. Aşk, şarap, tabiat, hayattan zevk alma şiirlerinin başlıca konularıdır. Şiirlerinde dini ve tasavvufi konulara hiç yer vermemiştir. Kullandığı dil, açık, yalın ve ahenklidir. Edebiyatımızda şarkı türünün en önemli ismidir. Şiirlerini “Divan”ında toplamıştır.

BAĞDATLI RUHÎ
Ne zaman doğduğu konusunda kesin bir bilgi yoktur. Asıl adı Osman’dır. Ayaz Paşa’nın bendelerinden olan babası Bağdat’a gelerek gönüllü bölüğe girmiş, evlenmiş, Ruhi orada doğmuştur. Genç yaşında şiir yazmağa başladı. İyi bir öğrenim gördü. Tasavvuf üzerinde çalıştı. Farsçayı iyi öğrendi. Bağdat’a gelen birçok bilgin ve sanatçılarla görüştü. Fuzulî ile tanıştı, birçok yer gezdi. 1605 yılında Şam’da öldü. Gazellerinde kalender ruhunun, pervasız aşkının ve tasavvufî düşüncelerin derin izleri vardır. Terkib-i bentleriyle tanınmıştır. Şiirlerini Divan’da toplamıştır.

İVAZPAŞAZÂDE ATÂYÎ (AHİ ÇELEBİ), (? Edirne – 1438 ? Bursa), şair ve yazar. Hacı İvaz Paşa’nın oğludur. İvaz Paşa, Bursa’yı Karamanoğlu’nun hücumundan korumuş, bu yüzden vezir olmuş, sonra bir şüphe üzerine gözlerine mil çekilmiştir. II. Murad, daha sonra paşanın oğlunu saraya almak istediyse de Atâyî, babasının başına gelenlerden dolayı bu isteği kabul etmeyip padişaha “Dirig” (uzak) redifli bir gazel sunarak niyetini bildirmiştir. Latîfî, Atâyî’nin, Süleyman Çelebi’nin kardeşi olduğunu ileri sürerse de Bursalı Beliğ, zaman uyuşmazlığını ileri sürerek bunu reddeder. Latîfî’ye göre, çok iyi bir şair olan Atâyî, “Güneş” redifli kasidelerin ilkini kaleme almış, buna Ahmed Paşa da bir nazire yazmıştır. Mecmuat-ün Nezair (Nazireler Mecmuası), Cami-ün-Nezair (Nazireler Derlemesi) gibi nazire mecmualarında şiirleri yer almış, Farsça şiir de yazmıştır. Dîvan’ı olduğu söylenirse de bulunamamıştır. Anadolu’da Nesimî ve Kadı Burhaneddin’den sonra tuyug yazan yegâne şairdir. Gazelde atasözü kullanma geleneğini de Atâyî başlatmıştır. Faruk Kadri Timurtaş, Eski Türkiye Türkçesi adlı kitabında (İst. 1977) şairin çeşitli mecmualarda yer alan 28 şiirine ve 9 tuyuğuna yer vermiştir.
4. “Yek avaz, yek ahenk gazel” hakkında bilgi edininiz.
4. Beyitleri arasında konu birliği bulunan gazellere yek-ahenk gazel, her beyiti aynı mükemmellikte söylenmiş olan gazellere ise yek-avaz gazel denir.

5. “İrem Bağı, Cem, Rüstem, gül-bülbül, serv (selvi), ejderha, bezm-i elest, lal, nigâh, mâh, gamze” imgeleri (mazmunları) hakkında divan şiiri sözlüklerinden ya da imgelerle (mazmunlarla) ilgili başka kaynaklardan bilgi edininiz.
5. İrem Bağı: Âd’ın oğlu Şeddad zamanında Hafız-ı Şirazi zamanında yapılmış eşsiz bahçe . İrem, Havernak ve Babil bahçeleri ile birlikte tasavvur edilebilir. Cennet bağı Rıdvan’a benzetilir.
Rüstem: Simurg’un kaçırıp büyüttüğü Cihan pehlivanı. Neriman’ın torunu Sam’ın oğlu. Saçları ve diğer tüyleri beyaz doğduğundan Sam onu evlatlıktan reddedip bir dağa atar. Kahraman’ı Katili ve İsfendiyarı Öldürür. İran’ı Afrasyab’ın elinden kurtarır. Zabilistan ve Seyistan onun elindedir. Dev cüsseli Keyhusrev ve Keykavus zamanı İran destan kahramanıdır.
Gül:Farsça’da bütün çiçeklere gül denir.
Gül-ü suri( Kırmızı çiçek):Yani kırmızı gül. Bülbülün kanını taşır.
Gül-i susen (susam çiçeği): Yani zambaktır, aşkın zehridir.
Gül-i nesrin (nesrin çiçeği): Yani yabani güldür. Her yerde olabilen aşktır.
Gül-i rânâ (iki renkli çiçek): Ya kırmızı-beyaz ya da genellikle sarı- kırmızıdır. Bu yanak yanağa gelmiş aşık ve maşuku resmeder.Aşık sarıdır hastadır, maşuk kırmızıdır.
Tasavvufta gül ise Efendimiz (sav)i temsil eder. O’nun ter kokusu bile gül kokar çünki.

Bülbül: Güle konan böceği almak ister. Çünkü açtır, çünkü almazsa gül kurur. Bülbül açlığını en çok tan vaktinde hisseder. Bu vakitte gülün açmasını, açıp da içindeki böceği yemeği bekler. Güller de bu vakitte açılır. Bülbül gülü görmezse aşkından figan eder. Söğüt ağacının yapraklarıyla çadır gibi gülü örtmesi bülbülü ağlatır. Bu ses inleyiş göklere kadar çıkar. Sesini güle duyurmak için feryad eder.

Ejderha: Dîvân şiirinde sevgilinin saçı, uzunluğu, siyahlığı, özellikle de kıvrımlı oluşu bakımından yılana benzetilir. Âşığa göre sevgilinin zülfünü açıp yüzünü rakibe göstermesi, yılanın şeytana cennet kapısını açması gibidir.

Mah: Ay demektir. Sevgilinin yüzü olarak benzetilir.
Lal: Yakut demektir. Sevgilinin dudakları kırmızılık bakımından lal’e benzetilir.
Bezm-i elest: Ruhların aleminde bütün ruhların toplanıp Allah’ın ben sizin rabbiniz değil miyim sorusuna “Bela(evet)” dedikleri yer.
Gamze: Ok demektir. Sevgilin kirpikleri oka benzitilir.
Nigah: Bakış demektir.
Cem: Kadeh demektir. İçine şarap konulduğu için cam-ı Cem olarak da kullanılır. Kırmızılığı bakımında sevgilinin dudaklarına benzetilir.
Serv (selvi): Selvi ağacı olarak kullanılır. Sevgilinin boyuna benzetilir.

6. Günümüz şairlerinin, teması “aşk veya sevgili” olan şiirlerinden örnekler bulunuz. Belirlediğiniz şiiri arkadaşlarınıza okumak üzere sınıfa getiriniz. Kendinize de bir şiir antolojisi oluşturmak için hazırlık yapınız. Değişik dönemlere ait beğendiğiniz şiirlerden beyit, dörtlük vb. ni antolojinize yazınız.
6.

7. XVIII. yüzyıldaki “Türkî-i Basit” hareketi hakkında bilgi edininiz.
7. Türkçe kelimelerle şiir söyleme gayreti XVI. yy’da Tatavlalı Mahremi, Aydınlı Visâlî, Edirneli Nazmî tarafından oluşturulmuş bir akım, bir ekoldür. Bu üç şairin özellikle Türkçe kelimeleri kullanarak yeni bir akımı ortaya attıkları görülmekteydi. Ancak yapılan son çalışmalar aslında Türkî-î basit diye bir akımın olmadığını bunun Mahallileşmenin bir başlangıcı olduğunu ortaya koymuştur.

8. “Tûtî-i mucize gûyem ne desem lâf değil” sözleriyle başlayan şarkıyı sınıfta dinlemek üzere hazırlık yapınız.
8.
9. Sınıfta dört gruba ayrılınız. Grup sözcünüzü seçtikten sonra aşağıda adı yazılan şairlerin yay ayraç içinde belirtilen eserleri hakkında bilgi edininiz. Daha sonra seçtiğiniz şiiri “ses akışı, söyleyiş, ritim ve ses benzerlikleri” yönünden inceleyiniz. Grup olarak tespitlerinizi, tahtaya önceden çizeceğiniz tablo üzerine yazarak dört şiirin ahenk yönünden benzer ve farklı özelliklerini sıralayınız.
• Fuzûlî (Beğendiğiniz bir gazeli)
Mende Mecnundan füzun aşıklık isti’dadı var
Aşık-ı sadık menem Mecnunun ancak adı var

Hasılım yoh ser-i küyunda beladan gayrı
Garazım yoh reh-i aşkında fenadan gayrı

Eyle sermestem ki idrak etmezem dünya nedir
Men kimem saki olan kimdir mey ü sahba nedir

Dest busi arzusıyle ger ölsem dustlar
Kuze eylen toprağım sunun anınla yare su

Ya rab bela-yı aşk ile kıl müptela meni
Bir dem bela-yı aşktan etme cüda meni

Yılda bir kurban keser halk-ı âlem ıyd içün,
Dem be dem saat be saat men senün kurbanınam.

• Mehmet Emin Yurdakul (Bırak Beni Haykırayım)
Ben en hakîr bir insanı kardeş sayan bir rûhum;
Bende esîr yaratmayan bir Tanrı’ya îman var;
Paçavralar altındaki yoksul beni yaralar;

Mazlumların intikamı olmak için doğmuşum.
Volkan söner, lâkin benim alevlerim eksilmez;
Bora geçer, lâkin benim köpüklerim kesilmez.

Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et;
Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir;

Zaman ona kan damlayan dişlerini gösterir,
Bu zavallı sürü için ne merhamet, ne hukuk;
Yalnız bir sert bakışlı göz, yalnız ağır bir yumruk!..

• Faruk Nafiz Çamlıbel (Çoban Çeşmesi)
Derinden derine ırmaklar ağlar,
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,
Ey suyun sesinden anlıyan bağlar,
Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi.

“Göynünü Şirin’in aşkı sarınca
Yol almış hayatın ufuklarınca,
O hızla dağları Ferhat yarınca
Başlamış akmağa çoban çeşmesi…”

O zaman başından aşkındı derdi,
Mermeri oyardı, taşı delerdi.
Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi.
Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi.

Vefasız Aslı’ya yol gösteren bu,
Kerem’in sazına cevap veren bu,
Kuruyan gözlere yaş gönderen bu…
Sızmadı toprağa çoban çeşmesi.

Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,
Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda,
Ateşten kızaran bir gül arar da,
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi,

Ne şair yaş döker, ne aşık ağlar,
Tarihe karıştı eski sevdalar.
Beyhude seslenir, beyhude çağlar,
Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi…

• Orhan Veli Kanık (Kapalı Çarşı)
Giyilmemiş çamaşırlar nasıl kokar bilirsin,
Sandık odalarında;
Senin de dükkanın öyle kokar işte.
Ablamı tanımazsın,
Hürriyette gelin olacaktı, yaşasaydı;
Bu teller onun telleri,
Bu duvak onun duvağı işte.
Ya bu çamurdaki kadınlar?
Bu mavi mavi,
Bu yeşil yeşil fistanlı…
Geceleri de ayakta mı dururlar böyle?
Ya bu pembezar gömlek?
Onun da bir hikayesi yok mu?
Kapalı Çarşı diyip geçme;
Kapalı Çarşı,
Kapalı kutu

10. Sınıfta kullanmak üzere Osmanlıca sözlük getiriniz.
10.
11. Sevdiğiniz birini şiirle anlatmak isteseydiniz onun güzelliklerini söz sanatlarıyla anlatmayı mı yoksa doğrudan ifade etmeyi mi tercih ederdiniz? Nedenleriyle açıklayınız.
11. Doğrudan anlatmak anlatacağımız durumu ve güzelliği basitleştirir. Eğer yapabiliyorsak sanatlı yapmalıyız ki kelimelerimizle güzellik uyum sağlasın. Sıradanlıktan çıkıp estetik özellik kazansın.

12. Şiirlerde ve şarkılarda kullanılan benzetmeler, genellikle nelerle ilgilidir? Nedenlerini örnekler vererek açıklayınız.
12. Genellikle sevgilinin güzellik unsurları benzetilir. Bu benzetmelerde çevremizde bulunan nesne, kavram ya da olaylardır. Böyle yapılmasındaki en büyük neden şiire sanatsal özellik kazandırmaktır.

İNCELEME
1. metin
GAZEL
Söylemez küsmiş bana cânâne söylen söylesün
N’eyledüm ol yâr-ı âlî-şâne söylen söylesün

Nâz ile güftâre gelmezse helak eyler beni
Ol cefâ vü çevri bî-pâyâne söylen söylesün

Derd-i aşkı gayrıdan sorman ne bilsün çekmeyen
Anı yine âşık-ı nâlâne söylen söylesün

Hâr zahmından neler çekdügümi gül-zârda
Bâğbân-ı bülbül-i giryâne söylen söylesün

Bâkıyâ dil durmasun güftâra takat var iken
Vaktidür ol husrev-i devrâne söylen söylesün
Bakî
Bakî Dîvânı
hzl.: Sebahattin KÜÇÜK

Günümüz Türkçesiyle
Sevgili söylemez (olmuş), bana küsmüş (kendisine) söyleyin, (bana) söylesin (benimle konuşsun),
O şanı yüce sevgiliye söyleyin (kendisine) ne yaptım, (bir şey mi yapmışım, yaptıysam) söylesin.
Naz ile (naz edip de), (nazlı nazlı) konuşmaya başlamazsa beni helak eder (öldürür),
O cefasına ve çevrine sınır olmayana (sevgiliye) söyleyin, (bana) söylesin (benimle konuşsun)
Aşk derdini başkasından sormayın; çekmeyen nereden bilsin,
Siz onu (aşk derdini) yine inleyen âşığa söyleyin (sorun da) o size söylesin (anlatsın).
Gül bahçesinde (gülün) diken(inin) yarasından neler çektiğimi,
Ağlayan bülbül bahçıvanına (o gülü kanıyla besleyip yetiştiren bahçıvan bülbüle) sorun (da) o size anlatıversin (Benim çektiklerimi o da çekmiştir, iyi bilir.).
Ey Bakî! Dil (zeban, gönül) durmasın (karşı koymasın, direnip durmasın) (konuşmaya kalkışmasın), güftare (söze, konuşmaya) takat (derman) var iken,
Vaktidir (tam zamanıdır), o devranın padişahına söyleyin, söylesin (benimle konuşsun).

1. a. Okuduğunuz şiiri ahenk unsurları (ses akışı, söyleyiş, ritim, ses benzerliği) açısından inceleyiniz. Tespitlerinizi aşağıya yazınız.
Ses akışı (aliterasyon, asonans): Ses akışı sağlayan sözcükler vardır. S ve n sesleri aliterasyon ü sesi ise asonans oalrak kullanılmıştır.

Söyleyiş özelliği : Ahenkli bir söyleyişe sahiptir. Özellikle kafiye ve iç seslerdeki sözcükler bu şiire söyleyiş güzelliği katmıştır.

Ritim (açık ve kapalı hecelerin söylenişi): Aruz ölçüsü ile yazıldığı seslerin açık kapalı oluşu önemlidir.” Nâlân, âlî-şâne , cânâne, bî-pâyâne “ gibi sözcüklerde açık ve kapalı heceler bulunmaktadır. Bu şekliyle de aruzun tutması ve uygulanması için önemlidir.

Ses benzerlikleri (kafiye): Kafiyeli yazılmıştır. İlk beyit kendi arasında diğer beyitlerinde ikinci dizeleri arasında kafiye vardır. “söylen söylesün” sözcükleri redif , “âne” sesi ise zengin kafiye olarak kullanılmıştır.

b. Konuşmadaki vurgu ve tonlamayla beyitlerdeki ses ve söyleyiş arasında nasıl bir ilişki kurulabileceğini açıklayınız.
b. Konuşmada vurgu ve tonlama hayatın normal akışı içinde olurken şiirin içindeki tonlama aynı olmaz ve aynı değerlendirilmez. Şiirde nasıl olur da daha etkileyici tonlamayla okurum diyerek şiir anlamlandırılmalıdır.

2. a. Aşağıdaki şiirin bestelenmiş hâlini sınıfta Barış Manço veya başka bir sanatçının sesinden dinleyiniz.
a.
b. Daha sonra şiiri okuyunuz. Şiirdeki her birimin ses ve duygu yönünden size hissettirdiklerini açıklayınız.
b. Cevabı size kalmış…

GAZEL
Tûtî-i mucize-gûyem ne desem lâf değil
Cerh ile söyleşemem âyinesi sâf değil

Ehl-i dildir diyemem sinesi sâf olmayana
Ehl-i dil birbirini bilmemek insaf değil

Yine endîşe bilir kadr-i dür-i güftârım
Rüzgâr ise denî dehr ise sarraf değil

Girdi miftâh-i der-i genc-i ma’ânî elime
Âleme bezl-i güher eylesem itlaf değil

Levh-i mahfûz-i sunandır dil-i pâk-i Nef’î
Tab’-iyârân gibi dükkânçe-i sahhâf değil
Nef’î

Günümüz Türkçesiyle
Mucize gibi söz söyleyen -tatlı dilli- bir papağanım; ne söylesem bayağı söz değildir. Çarh (felek) ile söyleşemem, onun aynası (kalbi) saf (temiz) değildir.
Bağrı tertemiz olmayana gönül ehlidir diyemem.
Gönül ehillerinin birbirlerini bilmemesi insaflı bir davranış, bir iş değildir.
Her ne kadar zamane (rüzgâr) alçak ve dünya kıymet bilmez ise de Sözümün incisinin değerini yine düşünce bilir, tanır.
Manalar hazinesinin kapısının anahtarı elime geçti;
Âleme -bol bol- inci saçsam, bunlara boşuna harcanmış gözüyle bakılamaz.
Nef’î’nin temiz kalbi, şiirin levh-i mahfuzudur.
Dostlarınki gibi küçücük bir sahaf (kitapçı) dükkânı değildir.

c. Bestelenmiş hâlini dinlediğiniz Nef’î’nin şiirinde olduğu gibi Bakî’nin gazelinde de ses ben­zerliği ve anlam yönünden bütünlük (grup) oluşturan birimler var mıdır? Varsa bunları belirleyiniz. Bu birimlerin adını ve özelliklerini sıralayınız. Ayrıca her birimin, diğer birimlerle ses ve anlam yönünden ilişkisini belirtiniz.
c. Her iki gazelinde kendi ait ses ve söyleyiş özellikleri olmakla birlikte bunların ortak özellikleri vardır. Nazım birimleri beyit olması, özellikle ölçülerinin aruz ölçüsü olması kafiye ve rediflerinin olması bu şiirleri estetik açıdan bir farklılık kazandırmıştır.

3. a. Gazel nazım şekli hakkında edindiğiniz bilgileri arkadaşlarınızla paylaşınız.
a. GAZEL
Divan şiirinde; çok yaygın olarak kullanılan bir nazım şeklidir. Aruz öçlüsüyle yazılır. Birinci beyit kendi arasında kafiyeli, diğer beyitlerin birinci mısraları serbest, ikinci mısraları birinci beyit ile kafiyelidir. Kafiye düzenini şematik olarak belirtmek gerekirse aa / ba / ca / da / ea / fa şeklinde ifade etmek mümkündür. Gazellerde beyitler arasında mana birliği olabileceği gibi, her beyit ayrı bir konuyu işlemiş de olabilir.
Gazellerde aşk duyguları, şarap âlemleri, tabiat güzellikleriyle birleşmiş bir şekilde, canlı ve akıcı bir üslûpla dile getirilir.
Gazelin ilk beyitine matla, son beyitine makta adı verilir. Matla beyitinden sonra gelen beyite hüsn-i matla, makta beyiti’nden bir önceki beyite ise hüsn-i makta denir. En güzel beyitine beyt’ül gazel, beyitleri arasında konu birliği bulunan gazellere yek-ahenk gazel, her beyiti aynı mükemmellikte söylenmiş olan gazellere ise yek-avaz gazel denir.
Mısra sonlarındaki kafiyelerden aynı olarak mısra içlerinde de kafiye bulunan gazellere musammat gazel adı verilir. Değişik konularda yazılmış olmakla beraber, gazeller genellikle birer aşk şiirleridir. Sevgi bitmez tükenmez temasıdır. Gazellerin isimlendirilmeleri ya rediflerine göre veya ilk mısralarına göre olur. Ayrı kelime halinde redifleri olan gazeller bu rediflerine göre, olmayanlar ise ilk mısralarına göre adlandırılır.
Divan edebiyatının en yaygın kullanılan nazım biçimidir. Önceleri Arap edebiyatında kasidenin tegazzül adı verilen bir bölümü iken sonra ayrı bir biçim halinde gelişmiştir. Gazelin beyit sayısı 5-15 arasında değişir. Daha fazla beyitten olaşan gazellere müyezzel ya da mutavvel gazel denilir.

b. Kitabınızda okuduğunuz Bakî’nin şiirini, yapı özellikleri yönünden incelemek için aşağıdaki soruları cevaplayınız (Bu inceleme için 9. sınıf II. Ünite “Şiir İnceleme, Şiirde Yapı” bölümünde öğrendi­ğiniz bilgilerinizden yararlanınız.).
Nazım birimi ve sayısıBeyit – 5 birim
Uyak düzeniaa, ba, ca, da, ea
İlk ve son beyitlerinin adıİlk beyit: MatlaSon beyit: Makta
Şairin adının geçtiği birimMahlas beyti(Şah beyit)

c. Okuduğunuz şiirin, gazel nazım şeklinin özellikleriyle benzerlik gösterip göstermediğini be­lirtiniz.
c. Gazel nazım şekli ile benzerlik göstermektedir.

ç. • Okuduğunuz şiiri meydana getiren birimlerin ortak paydası ne olabilir? Bu sorunun en kısa ve kesin ifadesinin “tema” olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğini tartışınız. Ulaştığınız sonucu sözlü olarak ifade ediniz.
• Bu şiiri meydana unsurlar beyittir ve bu beyitlerdeki ortak payda kesinlikle temadır.

• Okuduğunuz şiirde beyitlerin ve şiirin temasını aşağıdaki şema üzerinde yazınız.
Gazelin teması1beytin teması: Felekten şikayet
2. beytin teması: Gönül ehlinden şikayet
3. beytin teması: Sözün önemi, değeri
4. beytin teması: Şairin etkili söz söylediği (Kendi şiiri över)
5. beytin teması: Nef’i’nin kalbinin temizliği ile dostların kalbinin durumu

• Beyitlerin ortak bir tema etrafında birleşerek bir bütünlük oluşturup oluşturmadıklarını belirtiniz.
Beyitler arasında ortak bir tema bulunmuyor ki zaten genel olarak gazeller her beyitte farklı konuları işler.

4. a. Osmanlı Devleti’nin XVI. yüzyıldaki siyasi, sosyal ve kültürel durumu hakkında edindiğiniz bilgileri arkadaşlarınıza aktarınız.
a.
b. XVI. yüzyıl divan şairlerinden Bakî ve Zâtî’nin aşağıdaki beyitlerini okuyunuz.
Fermân-ı aşka cân iledir inkıyadımız
Hükm-i kazaya zerre kadar yok inadımız.

Baş eğmeziz edâniye dünyâ-yı dûn içün
Allah’adır tevekkülümüz itimâdımız
Bakî

Günümüz Türkçesiyle
[Aşkın buyruğuna canla başla boyun eğeriz.
Kazanın hükmüne (Allah'ın emrine) zerrece inadımız yoktur (direnmeyiz).
Sefil dünya için aşağılık kişilere baş eğmeyiz (Eyvallah etmeyiz.). Tevekkülümüz Allah'adır, Allah'a güveniriz.]

Açılup gül kalmasa hergiz ne gam-ı bülbül ne gam
Cam gül Zâtı sürahi kulkul-i bülbül yiter
Zâtî

Günümüz Türkçesiyle
[Gül açılsa; bülbülün gamı kalmasa, gam çekmeye değmez.
Zatî, gül olarak (gül renkli şarapla dolu) kadeh; bülbülün nağmesi olarak da şarabın sürahiden dökülürken çıkardığı ses yeter.]
Bakî ve Zâtî’den alınan yukarıdaki iki beyitte şairlerin, nasıl bir söyleyişi çağrıştırdıklarını belirtiniz.

c. Bakî ve Zâtî’den okuduğunuz beyitlerin temalarını söyleyiniz. Bakî’nin, tamamını okuduğunuz gazelinin temasını da dikkate alarak bu yüzyılda divan şiirinin genel durumunu belirleyiniz. Divan şiirinin XVI. yüzyılda kazanmış olduğu bu söyleyiş özelliğinin (coşkulu, kendine güvenen sesinin) Osmanlı Devleti’nin o yüzyıldaki yapısıyla nasıl bir bağlantısının olduğunu açıklayınız.
c. Baki’nin şiirinin teması “Tevekkül” Zati’nin şiirinin teması “Gül ile Bülbül” dür. 16. Yüzyıl Osmanlı’nın Yükselme dönemidir. Bu dönemden önce Osmanlı şairleri kendilerine İran ve Arap şairlerini örnek alırlarken bu dönemde rtık onlar kadar güzel şiir yazdıklarını düşünmeye başlamışlardır. Bu güven Osmanlının siyasi yapısıyla da ilgilidir.

5. a. “Yek ahenk ve yek avaz gazel” hakkında edindiğiniz bilgileri arkadaşlarınıza aktarınız.
a. Beyitleri arasında konu birliği bulunan gazellere yek-ahenk gazel, her beyiti aynı mükemmellikte söylenmiş olan gazellere ise yek-avaz gazel denir.

b. Kitabınızda okuduğunuz gazelin birinci beytinde şair, “şanı yüce” diyerek yücelttiği sevgilisinin aşkıyla yanarken onun neden küstüğünü bilmediğini söylüyor. Bu durumun, onu kahrettiğini, barışmak istediğini belirtiyor. Bu duygularını beyitteki “küsmüş bana cânâne, ol yâr-ı âlî-şân, söylen söylesin” gibi kelime gruplarıyla dile getiriyor. Şairin aynı duyguyu diğer beyitlerde de farklı kelimelerle dile getirip getirmediğini tartışarak sonucu her beyit için birer cümleyle ifade ediniz.
b. 2. beyitte cevrinde ve cefasında sınır olmayan sevgili diye överek
3. beyitte aşk acısını yine aşk acısı çeken aşık sorun diyerek
4. beyitte gülün dikeninden neler çektiğini gül bahçıvanına sorun diyerek
5. beyitte içinde bulunduğu durumu devrin sultanına söylesin diyerek durumu izah etmiştir.

c. Bakî’nin gazelinin türünü, uygun kutucuğu işaretleyerek belirtiniz.
yek ahenk gazelxxyek avaz gazel 

6. Gazelin dördüncü beytinde “hâr-ı zahm (yaranın dikeni)” kelime grubundaki kelimeler size neyi ifade ediyor? Bu kelimelerin, gerçek anlamlarıyla kullanılıp kullanılmadığını açıklayınız. Gerçek anlamıyla kullanılmayan diğer kelimeleri de siz bulunuz.
6. Burada kullanılan kelimeler mecaz anlamlı kelimelerdir.

7. a. Gül-bülbül imgesi hakkında edindiğiniz bilgileri arkadaşlarınızla paylaşınız.
a. Gül ile bülbül hikayesi ile ilgisi aşk hikayesi aklımıza gelmektedir.
Fuzûlî’nin gül ve bülbül öyküsü şöyle: Gül, su ihtiyacını bülbülün kanı ile karşılamaktadır. Bülbül aşk şarkılarıyla kendinden geçerken, gül “naz” uykusundan uyanıp bülbülün kanını içer.

Bülbül âşık, gül maşuktur. Gül, âşığının kendisi uğruna ne kadar fedakârlığa katlanabileceğini, nelerden vazgeçebileceğini görmek için önce bülbülün dalına konmasına izin verir. (Hele bi bakalım faslı; avcının tuzağı) Sonra bülbülün (âşığın) kendinden geçmişliğinden yararlanarak dikenlerini batırıp bülbülün yüreğini/bağrını kanatır. Bülbülün kanını emen gül, goncalarını onun kanını kullanarak yapar; renk katar, koku katar.
Gülün goncasını “gül” yapan, bülbüldür.

b. Gazelin dördüncü beytinde, “hâr-ı zahm, gülzâr, bağbân-ı bülbül-i giryân” kelime ve kelime grupları sizde neleri çağrıştırıyor? Bu kelime gruplarıyla kısa bir öykü yazınız.
b. Cevabı size kalmış…

c. Öykünüzü sınıfta arkadaşlarınıza okuyunuz. Sınıfta okunan öykülerden en güzel üç eseri seçiniz. Bu öyküleri sınıf panosunda sergileyiniz veya okul gazetenizde yayımlatınız.
c.

ç. Şiirin her beytinde ortak kullanılan bir imge olup olmadığını belirtiniz.
ç. Hemen hemen her beyitte kullanılan ortak mazmunlar vardır. Devrin sultanı, gül bahçıvanı, cevr ü cefa gibi benzetme ve terkipler imge olarak birçok divan şairi tarafından kullanılmaktadır.

d. Şiirde geçen bu kelime gruplarının oluşturduğu “gül-bülbül” imgesinin dışında diğer imgeleri de siz bulunuz. Günümüz şarkılarında aynı imgelerin nasıl kullanıldığına örnekler veriniz.
d.

8. Şair, dördüncü beyitte “hâr-ı zahm”ı neye benzetiyor? Bülbülü kime benzetiyor? Şairin, aslında gül ve bülbül ile kastettiği kimlerdir? Bu sanatın adını belirterek diğer beyitlerdeki söz sanatlarını da bulup açıklayınız.
8. Har-ı zahm dediği sevgilinin bakışlarıdır. Bülbül dediği ise aşığın kendisi olup gül de sevgilidir. Gül ile bülbül kastettiği ise aşığın kendisi ile sevgilidir. Bu sanatın adı benzetmedir.

9. Şair, sizce duygularını, düşüncelerini niçin imgeler (mazmunlar) ve söz sanatlarıyla anlatmıştır? Bunların gazeli okurken size neler hissettirdiğini, gözünüzün önünde neleri canlandırdıklarını şiirden örneklerle açıklayınız.
9. İmgeler ve söz sanatları eseri daha etkileyici kılan unsurlardır. Şair bu yoluyla şiirine hem kalıcı hem de estetik anlayışı ortaya koyarak sanatsal yaratıcılığı göstermektedir.
10. İskender Pala’nın “Divân Şiiri Sözlüğü” adlı eserinden alınan aşağıdaki bölümü okuyunuz.
Hüsrev (Hüsrev) : Hüsrev ü Şîrîn adlı mesnevideki erkek kahramanlardan biri. İran şahlarından birkaçı aynı adla anılırsa da içlerinden en meşhuru budur. Ayrıca kelime “padişah” anlamında da kullanılmıştır. Böylece hüsrevânî, hüsrevî, hüsrevâne gibi kelimeler oluşturulmuştur.
Hüsrev, Nuşirevân’ın torunudur. Sasaniyân sülalesinden bir padişah olup “Pervîz” lakabıyla bilinir. Pervîz, balık demektir. Bu padişah balığı çok severmiş. 589 yılında tahta geçmiş olup Ermeni prensesi Şîrîn’e olan aşkı dillere destan olmuş ve artık gerçek kişiliği etrafında birçok rivayetler uydurularak efsanevi bir kişiliğe bürünmüştür. Sevgilisi için Kasr-ı Şîrîn’i yaptırmıştır. Hüsrev-i Pervîz’in, Genc-i Şâyegân, Genc-i Bâdâver gibi adlarla anılan 7 hazinesi varmış. Edebiyatımızda tarihî kişiliğinden çok efsanevi kişiliğiyle söz konusu edilir. Ferhat ile Şîrîn veya Hüsrev ü Şîrîn adlı mesnevilerde vuslata eren bir âşık olarak ele alınır. Yine hüsrev kelimesinin “padişah” anlamıyla da kelime oyunlarına konu olur. Telmih, tenasüp ve tevriye yoluyla da birçok beyitte anılır.

Yukarıda sözü edilen efsanevi kişiliğin okuduğunuz gazelde adının geçtiği beyti bulunuz. Şair, bu efsanevi kişiden şiirinde niçin söz etmiş olabilir? Bunun şiire katkısını belirtiniz.

10. Sözü edilen beyit:
Bâkıyâ dil durmasun güftâra takat var iken
Vaktidür ol husrev-i devrâne söylen söylesün
Bunu söylemesinin nedeni yukarıdaki açıklamada göstermiştir ki bize aşk konusunda dillere destan olmuş padişah olduğu için şair kendi şiirinden ondan bahseder bu yolla kendi aşkının da o boyutta olduğunu dile getirmiş oluyor.

11. XVI. yüzyılda kendi sahasında gelişimini sürdüren halk edebiyatı saz şairleri de divan edebiyatından etkilenmişlerdir. Ancak dil yine de halkın kullandığı sade, anlaşılır bir dildir. XVI. yüzyılın ünlü saz şairlerinden Kul Mehmet Paşa’nın aşağıdaki dörtlüklerini okuyunuz.
Behey elâ gözlü canım, Kerem eyle, benden kaçma
Kul olmağa geldim sana Sakın yadlar ile yatma
Gönül tahtında sultanım Gamzen okun bana atma
Kul olmağa geldim sana Kul olmağa geldim sana
Kul Mehmet Paşa
Kul Mehmet Paşa’nın koşmasında anlayamadığınız kelimeler oldu mu? Bu koşma, o dönemde de toplumun her kesimi tarafından anlaşılabilmiş midir? Bakî’nin gazelini, Kul Mehmet’in koşmasıyla dili, anlatımı, imgeleri açısından karşılaştırarak tespitlerinizi aşağıdaki tabloya kısaca yazınız.
ÖlçütlerGazelKoşmaFarklılıklar
Kullanılan DilArapça ve Farsça kelimeler fazlaSade dille yazılmışDil ve söyleyiş farklılığı
AnlatımSanatlı ve süslü bir anlatımı varSade halk söyleyişleri kullanılmışSöyleyiş farklılığı var.
İmgelerKalıplaşmış imge ve mazmunlar var.Kalıplaşmış imge mazmunlar var.Gamze, kerem gibi mazmunlar ortak olarak kullanılmaktadır. Farklılık yok.
Tabloya yazdığınız tespitlerden ve Osmanlı Devleti’nin XVI. yüzyıldaki kültürel yapısıyla ilgili edindiğiniz bilgilerden yararlanarak divan şiirinin hedef okuyucusunu belirleyiniz.
Divan şiirinin hedef kitlesi yüksek zümre diye bilinen okumuş ve medrese eğitimi görmüş kimselerdir.

12. a. Şiirde geçen “cânân, âlî-şân, güftâr, bî-pâyân, nâlân, nâr, zahm, giryân” kelimelerinin hangi dile ait olduğunu Osmanlıca sözlüğe bakarak söyleyiniz. Gazelde bu kelimelerin niçin kullanıldığını tartışınız. Sonuçları tahtada sıralayınız. Bu sonuçlardan ve beyit esasına dayalı olarak yazılan gazel nazım şekli hakkında edindiğiniz bilgilerden yola çıkarak divan şiirinin geldiği kültürle (gelenekle) ve toplumla ilişkisini açıklayınız.
a. O kelimeler dilimize Arapça ve Farsçadan geçmiştir. Bu kelimelerin kullanılması gazelin özelliği ile ilgilidir çünkü gazel aşk, sevgi, kadın ve şaraptan bahseder. Geldiği kültür ve toplum arasında sıkı bir ilişki vardır. Çünkü Osmanlı toplumunda da sanat anlayışı olarak 13. Yüzyıldan beri bir etkileşim görülmektedir.

b. Okuduğunuz şiirin, hangi gelenekte yazıldığını belirtiniz.
b. Divan şiir geleneği ile yazılmıştır.

13. Gazelde işlenen aşk teması evrensel midir? Şairin, aşk temasını anlatırken aşkını ve sevgilisini yüceltmek, yükseltmek için soyut kavramlardan (imgelerden) nasıl yararlandığını açıklayınız.
13. Teması evrenseldir. Şair aşkı ve sevgilisini anlatırken ona aşk konusunda gelenekten yer edinmiş olan gül bülbül ve Hüsrev gibi kelimeleri kullanarak aşkının yüceliğini ve büyüklüğünü anlatmıştır.

14. Okuduğunuz gazelde şairin temayı anlatmak için kullandığı imge ve kelimeleri aşağıya sıralayarak bunların nasıl bir bütünlük oluşturduklarını açıklayınız.
14. Gül- bülbül, Hüsrev, zahm, har gibi kelimeler kullanmıştır. Bu kelimeler tenasüp sanatı oluşturarak bir bütünlük meydana getirir. Mesela gül varsa bülbül vardır yine bülbül varsa da diken yani har da vardır.

• Yaptığınız açıklamadan hareketle aşağıda verilen yargıdaki noktalı yerlere uygun kelimeleri yazınız.
• DİVAN ŞİİRİ; tema etrafında, imge ve kelimelerle kendine özgü bir zevk ve anlayış çevresinde oluşturulmuştur.

15. a. Gazelde anlatılanların (sevgili, aşk, gül bahçesi, gül-bülbül imgesi vb.) olduğu gibi yaşanmasının mümkün olup olmadığını tartışınız. Sonuçları sıralayınız.
a. Mümkün değildir.

b. Sıraladığınız sonuçlardan hareketle şiirde gözlemin, izlenimin, sezginin, kişisel duyarlılığın önemini açıklayınız.
b. Şiiri şiir yapan şeyler kesinlikle şairin gözlemi, sezgisi ve duygularıdır. Bunlar olmadan ortaya pek bir şey koymak mümkün değildir.

16. Şiirde yan anlamıyla kullanılan kelimeleri bulunuz. Gazelin, yan anlam bakımından zengin olup olmadığını açıklayınız.
16.

17. Aşağıdaki şiiri okuyunuz.
SEN SEN SEN
Bir dağ başı yalnızlığı yaşıyo

Read more