Diskriminant Nedir? Diskriminant Analizi ve Örnekleri

Diskriminant matematik biliminde bir cebirsel kavramdır. Gerçel katsayılı ikinci derece polinom denklemler'in çözümü için kullanılır. İkinci dereceden büyük herhangi bir polinom'un köklerinin bulunması için de bu kavram, köklerin toplamı için gereken ifadenin ve köklerin çarpımı için gereken ifadenin bulunması suretiyle genişletilmiştir. Bu arada bir polinom için çoklu köklerin varlığı veya yokluğu için gereken koşul da diskriminant'in varlığı ve yokluğu ile bulunabilmektedir.
Diskriminant kavramı polinomların incelenemesinden daha başka matematik alanlarda da kullanılmaktadır. Bu kavramın kullanışı konik kesitlerin ve genel olarak kuadratik şekillerin daha iyi anlaşılmasına izin vermektedir. Galois teorisi'nin kuadratik formlara veya sayılar sonlu uzantısı hakkındaki gelişmelerde de diskriminant kavramı rol oynar. Matris sistemindeki determinant hesaplanmasının temelinde de diskriminant kavramı yatmaktadır.
İkinci derecede polinom

-2/5(x^2)+y-9x=0 x<=>y birini diğerinin değerinden yazıp denklemi tek bilinmeyenli hale getiririz.
Δ=b^2-4ac    x1=[-b-(Δ)½]/2a   x2=[-b+(Δ)½]/2a     a=-2/5  b=1  c=9      xy-x^2+y^½=¶  2 bilinmeyenli denklemdir.¶ herhangi bir sayıdır.     

Δ bilinmesi bu ikinci derece fonksiyonunun garafiğinin çizilmesini sağlar
a) Δ > 0 yani Δ pozitif ise, denklemin farklı iki gerçel kökü vardır. b) Δ = 0 yani Δ sıfıra eşit ise, denklemin, değerleri birbirleriyle çakışan, yani birbirine eşit, iki gerçel kökü vardır: c) Δ < 0 reel kök yoktur..Kökler irrasyonel dir..i-j-k kartezyen koordinatlar.

Kompleks katsayılı ikinci derece denklemin çözülmesi

Eger ab ve c kompleks sayılar ise veya denklemin çözümü için kompleks sayı kullanılması kabul edilmişse durum biraz daha değişiktir. D'Alembert-Gauss teoremine göre denklemin en aşağı bir tane çözümünün bulunması gerekir. Kompleks sayılıların ise her zaman 2 tane kare kökü bulunur; yani öyle bir δ değeri vardır ki bunun karesi ( δ2) Δ'ya eşittir. Buna göre
a) Eğer diskriminant sıfır dan değişik bir değerde ise, denklemin iki çözüm değeri, yani x1 eve x2, şu formülle bulunur:
x_1 = \frac {-b + \delta}{2a}\quad \text{ ve }\quad x_2 = \frac {-b - \delta}{2a}
b) Eğer diskriminant değeri sıfır ise denklemin çözümü olarak birbiriyle çakışmış eşit şu iki tane kök x_1 bulunur:
x_1 = \frac{-b}{2a}

Kısaltılmış diskriminant

Bazan ikinci derecedeki polinom denklem şu şekilde yazılmaktadır:
ax^2 + 2b'x + c = 0 \;
Bu şekilde değişik bir diskriminant bilinir ve bu kısaltılmış diskriminant (Δ') şöyle tanımlanır:
\Delta' = b'^2 - 4ac\;
Eğer bu denklemin kökleri varsa, şöyle bulunurlar:
x_1 = \frac {-b' + \delta'}{a}\quad \text{et}\quad x_2 = \frac {-b' - \delta'}{a}\quad \text{avec}\quad \delta'^2 = \Delta' = b'^2 - ac


Örnekler

a) İlk olarak şu örnek denklemin çözümünü arayalım:
5x^2 - 5x + 1 = 0 \;
Çözüm için, yani iki kok x1 ve x2 bulmak için, şu Δ diskiriminant ifadesi incelenir :
 \Delta = (-5)^2 -4.5.1=5\quad \text{et}\quad x_1 = \frac {5 + \sqrt 5}{10},\quad x_2 = \frac {5 - \sqrt 5}{10}
b)İkinci örnek olarak verilen denklem şudur:
x^2 + 6x + 9 = 0
ve bunun diskriminant değeri sıfır olarak şöyle bulunur:
\Delta = 6^2 - 4 ( 1 ) (9) = 36 - 36 = 0\;
Bu demktir ki bu denklem çözümü birbirine eşit iki gerçel kök olur
 x^2 + 6x + 9 = (x + 3)^2\;
Bu birbirine çakışık iki kök değeri -3 olur.

c) Son olarak örnek denklem şu olsun:
x^2 + x + 1 = 0
Bu denklem işin diskriminant Δ değeri şu olur:
\Delta = 1^2 - 4(1)(1) = -3\;
yani Δ negatifdir. Bu halde denklemin gerçel sayılarla kökleri bulunmamaktadır. Faket bu halde kompleks kökleri bulunabilir. Diskriminantın kare kökü i√3 olur ve burada i "sanal birim" operatorüdür. Bundan dolayı şu çözüm ortaya çıkar:
\ \quad\text{et}\quad x_1 = - \frac 12 + i\frac \sqrt 32,\quad x_1 = - \frac 12 - i\frac \sqrt 32


Kaynak ; http://tr.wikipedia.org/wiki/Diskriminant
Read more

Fedakarlık ve Cesaretle ile ilgili Kompozisyon

Hz. Ali’nin (a.s) Fedakârlığı ve Cesareti

Savaşların büyük bir rol oynadığı Arabistan yarımadasında cesaret ve korkusuzluk, büyük bir üstünlük sebebi sayılan niteliklerdi. İnsanların geneli de bu sıfatlara sahip idi.
Hz. Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) sayısız fazilet ve üstünlüklerinin yanı sıra büyük bir cesarete de sahipti. Cesaret ve kahramanlık adeta etine ve kanına sızmıştı onun. Bu gerçeği hayatının bir çok diliminde görmek mümkündür. Düşmanları bile elinde olmadan onu övmüş ve “Allah’ın aslanı”‌ diye adlandırmıştır.
Süleyman Ketani burada bakınız ne diyor:
“Peygamber-i Ekrem’in (Allah’ın selamı onun ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun) aldığı her kararı uygulamayı bir görev bildin. Çektiğin her kılıç ile düşmanların kanını döktün.”‌
Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) bu uzlaşmazlığı ve fedakarlığı sadece hakkı elde etmek, zulmü ortadan kaldırmak ve “kelimetullah”‌ adını yüceltmek içindi. Hz. Ali bu konuda da şöyle buyurmaktadır:  “Zelil ve aşağılık bir hale düşen kimse benim nezdimde hakkını (zalimden) alıncaya dek aziz ve üstündür. Güçlü-kuvvetli olan kimse benim nezdimde (mazluma ait bir) hakkı ondan alıncaya dek güçsüz ve zayıftı.”‌
Hakeza şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun ki ölüme gitmeme veya ölümün bana gelip çatmasına aldırış bile etmem.”‌
Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) savaş meydanlarında da eşsiz bir kahraman, şahadet aşığı bir er ve cesur bir savaşçı olduğu herkesin bildiği bir gerçektir. Bunu bizzat düşmanları da itiraf etmişlerdir.
Birbiriyle görünürde çelişkili niteliklere sahip olan bu kahraman ve cesur insan, bütün bu niteliklerinde de herkesten önde ve hepsine de örnek konumda bulunmaktadır.
Lübnanlı Mesihi yazar bu konuda şöyle diyor: Hz. Ali sadece savaş meydanlarında değil, tüm meydanların kahramanıydı. Gönül sefası, vicdan temizliği, büyüleyici ve çekici beyan tarzı, gerçek insanlığı, iman heyecanı, derin huzuru, mazlumların yardımına koşuşu, her yerde ve her zaman hakka teslim oluşu ve daha birçok insani yücelikleri tek kelimeyle eşsizdi. Bütün bu meydanların hepsinde de o rakipsiz bir kahramandı.”‌[3]
Meşhur materyalist Dr. Şibli Şemil ise İslam peygamberinden (Allah’ın selamı onun ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun) sonra Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) eşsiz bir insan olduğunu beyan ederek şöyle demiştir:
“Ali dünya büyüklerinin en büyüğüdür. Ne geçmişte, ne şimdi, ne doğuda ve ne de batıda hiç kimse onun bir benzerini asla görmemiştir.”‌
Fransız düşünürlerinden Baron Karadifu ise Hz. Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) hakkında şöyle demektedir: “Ali toplumsal olayların bir ürünü değildir. Aksine o toplumsal olayları yaratan bir insandır. Amelleri onun fikir, duygu ve hayallerinin ürünüdür. Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) kahraman olmakla birlikte çok merhametli bir insandı. Ali elindeki bütün imkânlara rağmen asla dünyaya itina etmemiş, hakikat yolunda canını vermekten çekinmemiştir. Oldukça derin ve kökleri bilinmez  bir ruha sahipti. Her yerde ilahi korku içinde yaşıyordu.”‌
Read more

Atasözü ve Deyimlerin Özellikleri Nelerdir?

DEYİMLER

Birden fazla sözcükten oluşmuş, bir kavramı karşılamak amacıyla kulllanılan ve bir durumu en kısa yoldan anlatıp, cümleye çekici anlatım özelliği katan, çoğu mecaz anlamlı kalıplaşmış söz öbeklerine "deyim" denir.

Türkçede kullandığımız deyimler şu özellikler taşırlar:

1. Birden fazla sözcükten oluşmuşlardır.

2. Çoğunlukla bir anlam kayması (mecaz) söz konusudur.

3. Cümle içinde anlatıma çekicilik kazandırır.

4. Deyim kalıbı aynen kullanılmalıdır.

a) Sözcüklerin yerini değiştiremeyiz.

b) Deyimi oluşturan sözcüklerin eşanlamlısını kullanamayız.

Örnek:

Dam başında saksağan, vur beline kazmayı. (Doğru)

Saksağan dam başında, beline vur kazmayı.

(Yanlış)

Ekmeğini kayadan çıkarıyordu. (Yanlış)

5. Deyimlerin arasına başka sözcükler girebilir:

Örnek:

Sen, ağzını hiçbir zaman hayra açmazsın.

6. Dilimizde kullandığımız deyimlerin çoğu "-mak/-mek" mastar ekiyle adlandırılan "Deyimleşmiş Bileşik Eylem"lerdir. Bu kurala göre deyimleri oluştururken kullanılan adlar, bazı ad çekim eklerini alarak kullanılabilirler.

Örnek:

El ayak çekmek. (mastar)

Hayattan elini ayağını çekmişti.

Deyimleri anlam ve biçim (kuruluş) yönünden iki grup altında değerlendirebiliriz:

1. Anlamlarına göre deyimler:

a) Gerçek anlamlı deyimler

b) Mecaz anlamlı deyimler

2. Biçimlerine (Kuruluşlarına)göre deyimler:

a) Tam yargı anlamı vermeyen deyimler

b) Tam yargı anlamı veren deyimler

1. Anlamlarına Göre Deyimler:

a) Gerçek anlamlı deyimler:

Bu gibi deyimler anlatıma güzellik katmak amacıyla kurulmuştur. Deyimi oluşturan sözcüklerin anlamı benzerlik (mecaz) anlamını düşündürmeden, kavramları olduğu gibi karşılayan kalıplaşmış söz öbekleridir.

Örnek:

Canı sağ olsun

Beyni atmak

Baskın çıkmak

Ayda yılda bir

Nerde akşam orda sabah vb.

Yukarıda verdiğimiz örneklerde görüldüğü gibi deyimi meydana getiren sözcüklerin anlamları ayrı ayrı gözden geçirildiğinde cümleye verdiği anlam ne ise sözcüğün anlamı da tek başına aynıdır (gerçektir).

b) Mecaz anlamlı deyimler:

Bu tür deyimlerde, kullanılan deyimin okuyu-cuya verdiği anlamın, gerçek anlamından farklı bir anlama büründüğünü görmekteyiz.

Mecaz anlamlı deyimlerde kullanılan sözcük-lerin ya biri ya da tümü gerçek anlamını yitir-miştir.

Türkçemizde bu çeşitteki deyimler gerçek anlamlı deyimlere nazaran daha çok karşımı-za çıkmaktadır.

Örnek:

Buz gibi soğumak

Beyninden vurulmuşa dönmek

Başının etini yemek

Dilini bağlamak vb.

Yukarıda verdiğimiz örnekler mecazlı sözcük-lerden meydana gelmiştir. Yukarıdaki örnekler-de geçen sözcükler benzetmeler yoluyla farklı anlamlar içermektedir.

2. Biçimlerine Göre Deyimler:

a) Tam yargı anlamı vermeyen deyimler:

Türkçemizdeki deyimlerin bazılarında sonunda eylem veya ekeylem yoktur. Bu tür deyimler tam yargı anlamı vermezler.

Örnek:

Göz ağrısı, cebi delik, yarım ağız, sofrası açık, gözü açık vb.

b) Tam yargı anlamı veren deyimler:

Bu türdeki deyimlere anlam yükleyebilmek için çekime girmeli veya cümle biçimindeki deyimler olmalıdır.

Çekime girecek biçimdeki deyimler "-mak/-mek" mastar ekiyle adlandırılan "anlamca bileşik eylem" özelliğindeki deyimlerdir. Bu tür deyimler değişik ad çekim ekleri kip ve kişi ekleri ile çekime girerler.

Örnek:

Babası bağırınca dut yemiş bülbüle dönmüştü.

Cümle biçimindeki deyimler belli bir çekime girmiş ve cümle niteliğine bürünmüş deyimlerdir. Bu tipteki deyimler; basit cümle biçiminde oluşabilir.

Örnek:

"Ağzı bozuk, elleri açıktı" gibi oluşabilir.

Ayrıca bileşik cümle biçiminde oluşmuş deyimler de vardır.

Örnek:

Ağzını açtı gözünü yumdu.

Bacak kadar boyu var, türlü türlü huyu var.

Deyimlerin oluşumunda, ikilemler iyelik ve ad durum eki alarak meydana gelebilirler.

Örnek:

"Baş başa, pisi pisine, el ele, göz göze, biz bize vb.

Not: İkilemeler (yavaş yavaş, ağır ağır) deyim olamazlar.

Deyimler bir de kafiye uygunluğu (uyak) ile meydana gelmektedirler. Örneğin; Yere bakan yürek yakan. Buldum bilemedim, bildim bulamadım, Biri vardı geceden, biri düştü bacadan.

Uyarı: Deyimler öz anlamı dışında kullanıldığı gibi sözcük anlamı dışında da kullanılabilir. Bu durumda deyim olmaktan çıkmış gerçek anlama bürünmüştür. Örneğin; "Kötü arkadaşlarına uyan çocuk yoldan çıktı" cümlesin-deki "yoldan çıkmak", "bozulmak, kötü olmak, kurallara uymamak" anlamında kullanıldığı için deyim-dir. Bunun yanında, "Freni patla-yan araba yoldan çıktı." cümlesin-deki "yoldan çıkmak" gerçek anlamda kullanıldığından deyim değildir.

Deyimler bileşik sözcüklerle karıştırılmamalı-dır. Deyimi oluşturan sözcükler ayrı, bileşik sözcüler bitişik yazılır.

Örnek:

Açgözlü bir çocuktu. (Bileşik sözcük)

Onun yaptıklarına akıl sır erdirilemedi. (Deyim)

Deyimler, bir sanat dalının tanımını içermediği için terim olamazlar. Bunun tersi olarak iki ya da daha çok sözcükten oluşan terimler de deyim olamazlar.

Örnek:

Gözünüzde tavukkarası var.

Eşkenar üçgenlerin tüm açıları eşittir.

Deyimlerin oluşumunda bazı argo sözcükler kullanılabilir.

Örnek:

Çok çalışmaktan cartayı çekti.

Banka soygununda vurulup, tahtalı köyü boyladı.

Cümle içinde söz öbeği veya başlı başına cümle oluşturan deyimler; ad, sıfat, zarf, ünlem,eylem göreviyle kullanılabilirler.

Örnek:

Alnı açık, yüzü ak bir insandı. (sıfat)

Zavallının basireti bağlanmış. (eylem)

Deyimlerin bir bölümü de benzetme istiare, mecaz-i mürsel kurallarıyla kalıplaşmıştır.

Örnek:

Dama taşı gibi oynatmak. (Benzetme)

Eli kolu bağlı kalmak. (İstiare)

Başını belaya sokmak (mecaz-ı mürsel)

Örnek 1: (ÖSS/1995)

Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizgili deyim "merak edip gizlice dinlemek, işitmeye çalışmak" anlamına gelmektedir?

A) Sınıfta bütün öğrenciler kulak kesilmiş öğretmenlerini dinliyorlardı.

B) Bu dedikodular onun da kulağına çalınmış olmalı.

C) Herkes kulağı tetikte müdürün kapısında bekliyordu.

D) Karşı masadakiler konuşurken o da kulak kabartmış dinliyordu.

E) Öğretmen ders anlatırken kulağını açıp dinlemelisin.

Çözüm:

"Kulak kesilmek", dikkattle dinlemek ;"kulağına çalınmak", başkasına söylenen sözleri şöyle bir duymak; "kulağı tetikte"duymak için bütün dik-katini vermek; "kulak kabartmak" konuşanları gizlice, belli etmemeye çalışarak dinlemek; "kula-ğını açmak" dikkatle dinlemek anlamalarına gelir.

Yanıt: D

Örnek 2: (ÖSS/1993)

Aşağıdaki cümlerin hangisinde kullanılan deyim, açıklamasıyla birlikte verilmiştir ?



A) Arkadaşını gözüm ısırıyor; daha önce bir yerde görmüş gibiyim.

B) O her zaman böyledir; hep işin kolayına kaçar.

C) Dün akşam, yolculuk heyecanından ola-cak,gözüme uyku girmedi.

D) Çocukların para sıkıntısı çekmesini istemez; onlara bol harçlık verirdi.

E) O olayı düşündükçe, tüylerim diken diken oluyor.

Çözüm:

Yalnızca, A seçeneğindeki deyimin açıklaması cümlede vardır. "Gözü ısırmak"deyimi, birini daha önce başka bir yerde görmüş olmak anlamını verir.

Yanıt: A

ATASÖZLERİ

Söyleyeni belli olmayan (anonim) deneyimler sonucunda olmuş, gerçeği içeren, topluma yol gösteren ve öğüt veren özlü sözlere atasözü denir.

Atasözlerinin genel özellikleri şunlardır:

1. Söyleyeni belli değildir (anonim) ve ulusların ortak malı olmuştur.

2. Yol gösteren, öğüt veren sözlerdir. Gerçeği önerir, doğru yolu öğretirler; çünkü her biri bir deneyim ve bir olay sonucu söylenmiştir.

3. Kimi atasözleri, yazılıp söylendiği gibi gerçek anlamda kullanılır.

Örnek:

"Güneş girmeyen eve doktor girer." "Güvenme varlığa, düşersin darlığa." gibi atasözleri bu anlamdadır.

4. Atasözlerinin bir çoğu da yazıldığı anlamda değil, mecaz anlamda kullanılmaktadır.

Örnek:

"İşleyen demir ışıldar." (Çalışkan kişi sağlıklı ve mutlu olur.) "Güneş balçıkla sıvanmaz." (Gerçekler gizli kalmaz.)

Bu tür atasözlerinde sözcüklerin anlamları ile iletmek isteği mesaj arasında farklılık vardır.

5. Atasözleri sözcüklerin eşanlamlısıyla ya da yerinin değiştirilmesiyle oluşturulamazlar. Çünkü atasözleri kalıplaşmış sözlerdir.

Örnek:

"İtle yatan, bitle kalkar." atasözü hiçbir zaman "Köpekle yatan pireyle kalkar." şeklinde söylenemez.

Ya da "sakla samanı gelir zamanı" atasözü "Samanı sakla, zamanı gelir." şeklinde söylenemez.

6. Konuya bakış açısından bazı atasözleri anlamca karşıtlık ya da çelişki doğurabilir.

Örnek:

"Akıllı düşman akılsız dosttan daha hayırlıdır." atasözü, "Akıllı düşününceye kadar, deli oğlunu everir (evlendirir)." atasözüyle anlamca karşıtlık gösterir.



7. Bazı atasözleri, ait olduğu toplumun gelenek, görenek, inanç ve tavırlarını yansıtırken bir bölümü de evrensel düşünceyi dile getirir.

Örnek:

"Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al.", "Tekkeyi bekleyen çorbayı içer." gibi atasözleri gelenek görenek, inanç ve töreleri yansıtır.

"Öfke ile kalkan zararla oturur.", "Aklın yolu birdir." gibi atasözleri ise evrensel boyutta olup nesnel bir yargı içerir.



ATASÖZÜ NASIL AÇIKLANIR ?

Atasözü sorularının çözümünde şöyle bir yol izlenmelidir.

1. Açıklamasını yapacağımız atasözü, gerçek anlamda mıdır, yoksa mecazi anlamda mıdır ?

Önce bu bulunmalıdır.

2. Açıklanması istenen söz "mecaz" anlamda ise hangi sözcükler hangi anlamı içermek-tedir ?

Örnek:

"Çobansız koyunu kurt kapar." atasözünde "koyun"eti, sütü, tüyü ve derisi için yetiştirilen evcil hayvan değil; koruyucusu yöneticisi olmayan kişi veya topluluk anlamındadır. Aynı zamanda atasözünde geçen "kurt" sözcüğü de yırtıcı saldırgan hayvan anlamında değil; düşman anlamındadır.

3. Açıklanması istenen atasözünün temel düşüncesi nedir ?

Bu temel düşünce, en anlaşılır ve yorumsuz şekli ile bulunmalı.

4. Her yazı türünün olduğu gibi atasözü açıkla-malarında da mutlaka bir planı olur. Bunu örnekle uygulayalım:



Örnek:

"Deve büyük ot yer, şahin küçük et yer."

Deve: Kalıbı, kıyafeti yerinde olan, cüssece büyük, çalışma ve beceri yönünden güçsüz kişileri temsil eder (Mecaz).

Şahin: Dış görünüşü çelimsiz, ancak büyük işler başaran yürekli kişileri temsil eder (Mecaz).

Giriş:

a) Deve ve şahinin işlevi nedir ?

b) Deve ve şahin hangi tip insanları temsil eder ?

Gelişme:

a) Toplum ilk bakışta hangi tip insanlara inanır ?

b) Toplum yürekli, becerikli insanları nasıl tanır ?

c) İki tür insan arasındaki karşılaştırma ve örnekler.

Sonuç:

Görüşleri ve iş yapma güçleri değişik kişiler karşısında değer yargınız ne olmalıdır ?

ATASÖZLERİ İLE DEYİMLERİ

KARIŞTIRMAMAK İÇİN İZLENECEK YOL:

Atasözleri ile deyimler arasında benzer ve ayrılan yönler vardır.

Benzer yönleri; kalıplaşmış sözler olmaları, kısa ve özlü anlatım yollarından ve ulusların ortak malı olmasından dolayıdır.

Ayrılan yönleri; deyim bir kavramı, atasözü bir öğüt ya da kuralı tanıtır. Ayrıca deyimler anlatıma çekicilik katar, atasözleri ise yol gösterir, öğüt verir.

Deyimler; kişi ve zamana göre çekime girer, atasözleri ise daha çok emir ya da geniş zaman kipinde kullanılır.

Damlaya damlaya göl olur. (Geniş Z.)-Atasözü

Güvendiği dağlara kar yağdı. (-di'li geçmiş Z.)-Deyim
Read more

Nehir Problemleri ile ilgili Soruları ve Cevaplar

Nehir problemlerini incelerken iki aşamada değerlendirelim.

1. Akıntıya parelel hareket
a. Sadece akıntıyla olan harekettir. Örneğin bir tahta parçası nehre bırakılırsa sadece suyun akışhızıyla hareket eder.
b. Akıntı ve yüzücünün birlikte hareketi
Akıntı ve yüzücü aynı yönde
Akıntı ve yüzücü zıt yönde
Konuya başlamadan önce kullanacağımız kavramları tanıyalım.
Motorun ya da yüzücünün suya göre hızı
Durgun kabul edilen suda hareket eden motorun ya da yüzücünün kendi hızına denir.
Motorun ya da yüzücünün yere göre hızı
Nehrin kenarında durgun bulunan bir kişiye göre yüzücü ve akıntının bileşke hızıdır.

akinti_hizi
akinti
Va = VY ise yüzücü olduğu yerde kalır.
Va > VY ise akıntı yüzücüyü K noktasının sağına doğ-
ru sürükler.
x = (Va – VY).t olur.
VY > Va ise yüzücü akıntıya karşı sol tarafa doğru yol 
alır.
x = (VY – Va).t olur.
ornek_..
cozum...
NOT: Bir eylemsizlik çerçevesi içinde hareket eden iki hareketlinin birbirine göre hızlarını bulurken eylemsizlik çerçevesinin hızını almaya gerek yoktur
nehir_hizi

2. 

Akintiya_Dik_Dogrultuda_Hareket
formul
NOTMotorun karşıya geçiş süresi (t) kıyıya paralel akıntı hızına bağlı değildir.

Motorun Giriş Doğrultusu ile Akıntı Arasında a Kadar Açı Varsa

akinti_acisi
akinti_uzakligi
a) VX = Va ise motor hiç sürüklenmeden tam karşı noktaya yani M noktasına çıkar.
b) VX > Va ise motor LM arasında bir noktadan karşıya çıkar. M den x kadar uzağa çıkmışsa x = (VK – Va) .t ile bulunur.
c) VX < Va ise motor M noktasının sağında karşıya çıkar. M nin x kadar sağında çıkmışsa x = (Va – VX).t ile bulunur.
Read more

Ahmet Rasim'in Falaka Kitabının Özeti

Kitabın Adı:Falaka
Kitabın Yazarı:Ahmet Rasim
Kitabın Türü:Çocuk kitapları
Kitabın Yazılma Yılı:1954
Kitabın Yayınevi: Cem Yayınevi
Sayfa Sayısı:112 sayfa.
Kitabın Konusu: Ahmet Rasim‘in çocukluk günlerinin anlatıldığı bir anı kitabıdır. Genellikle okul ve öğretmen teması işlenmekte Cumhuriyet yıllarından önceki eğitim sistemi hakkında detaylı bilgiler anı biçiminde okuyucuya sunulmaktadır.
Cumhuriyetin kurulmasından önce, öğrenciler hem kendi okulunun hocasından, hem de başka okulun hocalarından korkarlardı. Bu hoca korkusu, diğer cin, peri, kurkularına benzemezdi.Kendisini itirazsız saydıran bir korkuydu bu.
Kitapta kendi ağzından okul anıları anlatılır. Ali bakkala gittiği anda Hoca ile karşılaşır ve hoca onu okula götürür bütün gününü burda geçiren ali eve geldiğinde annesine okula gittiğini söyler annesi bu duruma sevinmiştir bir kaç gün sonra okula başlar. Okulun ilk günleri ailer özel kıyafetler giydirir ona ve atın üzerine biner adeta bir şölen gibidir okula başladığında onu en ön mindere oturturlar bu 3 günlük misafir dönemi bittikten sonra ise en arkaya geçer .. Bir gün kalfa bahçede ona tokat atar ve eve geldiğinde yanağındaki kızarıklığı ailesi görür gözlerini açtığında karşısında hocayı görür ona birşeyler okuup üflemektedir. bu olaydan sonra evlerini değiştirler ve alide başka bir okula kayıt olur.. Bu okul daha şen dir .. Hocalarının lakabı pehlivandır.. Gerçekten pehlivan gibi kocamandır ve iyi niyetli bir hocadır.. Buradaki kalfada eski kalfa kadar sert değildir.. Hoca her gün erken çıkar ve kalfa öğrencileri ilahi çalıştırırdı..
Kitaptan yazı

Her gün okul oradan ev Oysa ben, önünden geçtiğim viranede oynayan çocukların arasında da olmak istiyordum. Bir gün o sokaktaki eğlencelerin yokluğu, insanı kahkahalarla eğlendiren o oyunların özlemiyle kendimden geçerek “Of patlayacağım.” diye bağırınca, beni sandık odasına tıktılar.

Okul evden daha eğlenceli id Ahmet’e göre hatta Pehlivan hoca ile birgün tüm okuldaki öğrencileri alıp pikniğe götürmüştü.
işte bu dönüş pek acıklıydı. Annemin geziye giderken hasta olmamak için dikkat etmem yönünde ettiği tembihler, yarı yarıya çıkmıştı. O gece sabaha kadar inlemişim. ”
Ahmetin komşu evlerinde yangın çıkar ve Ahmetlerde oradan taşınam zorunda kalırlar.. Bir gün Halasının kocası halasına öksüz yeğenine bakmadığı için içerler ve bunun sonucunda Ahmetler halasının konağındaki küçük bir eve yerleşirler ve Ahmette orada bir okula kaydolur buradaki hoca çok yaşlıdır.. Elinde et bile yoktur neredeyse.. Burada falakaya yatırlımış çocukları görür ve çok korkar okula gitmek istememektedir. Ailesi ısrarla onu tekrar okula gönderirler..
Kitaptan alıntı bir yazı daha..
Derse çalışma yönünden konakta da, okulda da çok istekliydim . Eniştem dahil çevremdeki herkes bu başarımdan kendine bir pay çıkarıyordu. Hele okulda kalfanın “Sana bir Mushaf-ı Şerif” alsınlar diyerek, bir üst dereceye çıktığımı bildirmesi, hevesimi iyice arttırıyordu. Eniştem bana el yazması bir Mushaf ile bir de beyaz bir divit hediye etti.
Başarılı olmak, beni dayaktan kurtarıyordu. Çünkü burada, genç, yaşlı, zengin, yoksul herkesin er geç bir gün gelip tabanlarının yükseleceğine kesin gözüyle bakılıyordu. Çünkü Hoca Hafız İsmail’in ünü bütün İstanbul’u sarmıştı. Falaka için, dışardan dahi çocuk getirildiği söyleniyordu.
Korkmuş gözlerimi her falaka olayında dört açar, olanı biteni izlerdim. Anladım ki, her falakaya yatış, bir değilmiş. Suçun türüne, büyüklüğüne, hocanın o günkü sinirine göreymiş.
Ağır türden dayak yiyenlerin çoğu, ayakları falakadan kurtulur kurtulmaz, yürüyemeyerek, kıçının üstünde , sürüne sürüne bahçeye kadar gider; oradaki musluk altında ağrılarını dindirirlerdi.
Bir de bütün okul öğrencisinin gözü önünde yenilen bir dayak türü vardı ki buna, “Divan dayağı” denirdi. Bütün bir okul öğrencisi önünde böyle onur kırıcı bir uygulamayla karşılaşmış olan bir çocuk, bir genç, acaba o okul ve o meydan hakkında bu dayaktan sonra ne düşünür? Orasını da siz düşünün.
Read more

Birleşik Kelimeler Nelerdir? Örnek Birleşik Kelimeler

Belirtisiz isim tamlamaları, sıfat tamlamaları, isnat grupları, birleşik fiiller, ikilemeler, kısaltma grupları ve kalıplaşmış çe­kimli fiillerden oluşan ifadeler yeni bir kavramı karşıladıklarında birleşik kelime olurlar. Birleşik kelimeler belirli kurallar çerçevesinde bitişik veya ayrı olarak yazılır.
       Birleşik kelimeler aşağıdaki durumlarda bitişik yazılırlar:
1. Ses düşmesine uğrayan birleşik kelimeler bitişik yazılır: birbiri (< biri biri)kaynana (< kayın ana), kaynata (< kayın ata), nasıl (< ne asıl), niçin (< ne için), pazartesi (< pazar ertesi), sütlaç (< sütlü aş) vb.
2. Özgün biçimleri tek heceli bazı Arapça kökenli kelimeler etmek, edilmek, eylemek, olmak, olunmak yardımcı fiilleriyle birleşirken ses düşmesine, ses değişmesine veya ses türemesine uğradıklarında bitişik yazılır: emretmekmeno­lunmak, cemetmek, kaybolmakdarbetmek, dercetmek, hamdetmek;affetmek, hissetmek, reddetmek vb.
3. Kelimelerden her ikisi veya ikincisi, birleşme sırasında anlam değişmesine uğradığında bu tür birleşik kelimeler bitişik yazılır.
a. Bitki adları: aslanağzıcivanperçemi, keçiboynuzukuşburnuturnagagasıaçıkağızakkuyruk(çay), alabaşaltınbaş (kavun), altıparmak (palamut), beşbıyık (muşmula), çobançantasıkarnıkara(börülce), katırtırnağı, kuşyemişeytanarabasıyılan­yastığı, akşamsefasıcamgüzeliçadıru­şağı,ayşekadın (fasulye), hafızali (üzüm), havvaanaelimeryemanaeldiveni vb.
b. Hayvan adları: danaburnu (böcek), akbaş (kuş), alabacak (at), bağrıkara (kuş), beş­parmak(deniz hayvanı), çakırkanat (ördek), kababurun (balık), kamçıkuyruk (koyun), kamışkulak (at),karagöz (balık), kara­fatma (böcek), kızılkanat (balık), sarıkuyruk (balık), yeşilbaş (ördek), sazkayası(balık), sırtı­kara (balık), şeytaniğnesiyalıçapkını (kuş), bozbakkal (kuş), bozyürük (yılan), karadul(örümcek) vb.
c. Hastalık adları: itdirseği (arpacık), delibaşkarabaşkarabacak vb.
ç. Alet ve eşya adları: balıkgözü (halka), deveboynu (boru), domuztır­nağı (kanca), horozayağı(burgu), kargaburnu (alet), kedigözü (lamba), leylekgagası (alet), sıçankuyruğu (törpü), gagaburun(gemi), kancabaş (kayık), adayavrusu (tekne) vb.
d. Biçim, tarz, tür, motif vb. adlar: ayıbacağı (yelken biçimi), balıksırtı (desen), civankaşı (nakış),eşek­sırtı (çatı biçimi), kazkanadı (oyun), kırlangıçkuyruğu (işaret), koçboynuzu (desen), köpekkuyruğu(yağlı güreş), sıçandişi (dikiş), balgümeci (dikiş), beşikörtüsü (çatı biçimi), turnageçidi (fırtına) vb.
e. Yiyecek adları: hanımgöbeği (tatlı), ka­dınbudu (köfte), kedidili (bisküvi), dilberdudağı (tatlı),tavukgöğsü (tatlı), vezirparmağı (tatlı), bülbülyuvası (tatlı), kuşlokumu (kurabiye), alinazik (kebap) vb.
f. Oyun adları: beştaşdokuztaşüçtaş vb.
g. Gök cisimlerinin adları: Altıkardeş (yıldız kü­mesi), Arıkovanı (yıldız kümesi), Büyükayı (yıldız kümesi), Demirkazık (yıldız), Küçükayı (yıldız kü­mesi), Kervankıran (yıldız), Samanyolu (yıldız kümesi),Yedikardeş (yıldız kümesi) vb.
ğ. Renk adları: baklaçiçeği, balköpüğü, camgöbeği, devetüyü, fildişi, gülkurusu, kavuniçi, narçi­çeği, ördekbaşı, ördekgagası, tavşanağzı, tavşankanı, turnagözü, vapur­dumanı, vişneçürüğü, yavruağzı vb.
h. Oğlu, kızı sözleri: çapanoğlu, eloğlu, hinoğluhin, elkızı vb.
4. -a, -e, -ı, -i, -u, -ü zarf-fiil ekleriyle bilmek, vermek, kalmak, durmak, gelmek ve yazmakfiilleriyle yapılan tasvirî fiiller bitişik yazılır: düşünebilmek, sevebilmek; alıvermek, gülüvermek; uyuyakalmak; gidedurmak, yazadurmak; çıkagelmek, süregelmek; düşeyazmak, öleyazmak vb.
5. Bir veya iki ögesi emir kipiyle kurulan kalıplaşmış birleşik keli­meler bitişik yazılır: albeni, ateşkes, çalçene, çalyaka, dönbaba, gelberi, incitmebeni, sallabaş, sallasırt, unutmabeni; batçık, çekyat, geçgeç, kaçgöç, kapkaç, örtbas, seçaltutkal, veryansınyapbozyazboz vb.
6. -an/-en, -r/-ar/-er/-ır/-ir, -maz/-mez ve -mış/-miş sıfat-fiil ekleriyle kurulan kalıplaşmış birleşik kelimeler bitişik yazılır: alaybozan, cankurtaran, çöpçatan, dalgakıran, demirkapan, gökdelen, yelkesen; akımtoplar, altıpatlar, barışsever, basınçölçer, özezer, pürüzalır; baştanımaz, değerbilmez, etyemez, hacıyatmaz, kadirbilmez, karıncaezmez, kuşkonmaz, külyutmaz, tanrıtanımaz, varyemez;çokbilmiş, güngörmüş vb.
7. İkinci kelimesi -dı (-di / -du / -dü, -tı / -ti / -tu / -tü) kalıplaşmış belirli geçmiş zaman ekleriyle kurulan birleşik kelimeler bitişik yazılır: albastı, ciğerdeldi, çıtkırıldım, dalbastı, fırdöndü, gecekondu, gündöndü, hünkârbeğendi, imambayıldı, karyağdı, külbastı, mirasyedi, papazkaçtı, serdengeçti, şıpsevdi, zıpçıktı vb.
8. Her iki kelimesi de -dı (-di / -du / -dü, -tı / -ti / -tu / -tü) belirli geçmiş zaman veya -r /-ar /-er geniş zaman eklerini almış ve kalıplaşmış bulunan birleşik kelimeler bitişik yazı­lır: dedikodu, kaptıkaçtı, oldubitti, uçtuuçtubiçerbağlar, biçerdö­ver, göçerkonar, kazaratar, konargöçer, okuryazar, uyurgezer, yanardö­ner, yüzergezer vb.
Aynı yapıda olan çakaralmaz kelimesi de bitişik yazılır.
9. Somut olarak yer bildirmeyen alt, üst ve üzeri sözlerinin sona getirilmesiyle kurulan birleşik kelimeler bitişik yazılır: ayakaltı, bilinçaltı, gözaltı (gözetim), şuuraltı; akşamüstü, ayaküstü, bayra­müstü, gerçeküstü, ikindiüstü, olağanüstü, öğleüstü, öğleüzeri, suçüstü, yüzüstü; akşamüzeri, ayaküzeri vb.
10. İki veya daha çok kelimenin birleşmesinden oluşmuş kişi adları, soyadları ve lakaplar bitişik yazılır:Alper, Birol, Gülnihal, Gülseren, Şenol, Varol; Abasıyanık, Adıvar, Atatürk, Gökalp, Güntekin, İnönü, Karaosmanoğlu, Tanpınar, Yurdakul; Boynueğri Mehmet Paşa, Tepedelenli Ali Paşa, Yirmisekiz Çelebi Mehmet, Yedisekiz Hasan Paşa vb.
11. İki veya daha çok kelimeden oluşmuş il, ilçe, semt vb. yer adları bitişik yazılır: Çanakkale, Gümüşhane; Acıpayam, Pınarbaşı, Şebinkarahisar; Beşiktaş, Kabataş vb.
Şehir, köy, mahalle, dağ, tepe, deniz, göl, ırmak, su, çay vb. kelime­lerle kurulmuş sıfat tamlaması ve belirtisiz isim tamlaması kalıbındaki yer adları bitişik yazılır: Akşehir, Eskişehir, Suşehri, Yenişehir; Atakent, Batıkent, Konutkent, Korukent; Çengelköy; Yenimahalle; Karadağ, Uludağ; Kocatepe, Tınaztepe; Akdeniz, Karadeniz, Kızıldeniz; Acıgöl; Kızılırmak, Yeşilırmak; İncesu, Karasu, Sarısu; Akçay vb.
12. Kişi adları ve unvanlarından oluşmuş mahalle, meydan, köy vb. yer ve kuruluş adlarında, unvan kelimesi sonda ise gelenekleşmiş olarak bitişik yazılır: Abidinpaşa, Bayrampaşa, Davutpaşa, Gazi Osmanpaşa (mahalle); Ertuğrulgazi (ilçe), Kemalpaşa (ilçe); Mustafabey (cadde), Necatibey (cadde)vb.
13. Ara yönleri belirten kelimeler bitişik yazılır: güneybatı, güney­doğu, kuzeybatı, kuzeydoğu
14. Dilimizde her iki ögesi de asıl anlamını koru­duğu hâlde yaygın bir biçimde gelenekleşmiş olarak bitişik yazılan keli­meler de vardır:
a. Baş sözüyle oluşturulan sıfat tamlamaları: başağırlık, başbakan, başbayan, başçavuş, başeser, başfiyat, başhekim, başhemşire, başkahraman, başkent, başkomutan, başköşe, başmüfettiş, başöğretmen, baş­parmak, başpehlivan, başrol, başsavcı, başyazar vb.
b. Bir topluluğun yöneticisi anlamındaki başı sözüyle oluşturulan belirtisiz isim tamlamaları: aşçıbaşı, binbaşı, çarkçıbaşı, çeribaşı, ele­başı, mehterbaşı, onbaşı, ustabaşı, yüzbaşı vb.
c. Ağa, baba, bey, efendi, hanım, nine vb. sözlerle kurulan birleşik kelime­ler: ağababa, ağabey, beyefendi, efendibaba, hanımanne, hanımefendi, hacıağa, kadınnine, paşababa vb.
ç. Biraz, birçok, birçoğu, birkaç, birkaçı, birtakım, herhangi, hiçbir, hiç­biri belirsizlik sıfat ve zamirleri de gelenekleşmiş olarak biti­şik yazılır.
15. Ev kelimesiyle kurulan birleşik kelimeler bitişik ya­zılır: aşevi, bakımevi, basımevi, doğumevi, gözlemevi, huzurevi, kahveevi, ko­nukevi, orduevi, öğretmenevi, polisevi, yayınevi vb.
16. Hane, name, zade kelimeleriyle oluşturulan birleşik kelime­ler bitişik yazılır: çayhane, dershane, kahvehane, yazıhane; beyanname, kanunname, se­yahatname, siyasetname; amcazade, dayızade, teyzezade vb.
17. -zede ile oluşturulmuş birleşik kelimeler bitişik yazılır: depremzede, afetzede, selzede, kazazedevb.
18. Farsça kurala göre oluşturulan sözler bitişik yazılır: âlemşümul, cihanşümul; darıdünya, ehli­beyit, ehvenişer, erkânıharp, gayrimenkul, gayrimeşru, Kuvayımilliye, Misakımillîsuikast; cürmümeşhut, hamdüsena, hercümerç, hüsnükuruntu, hüsnüniyet vb.
19. Arapça kurala göre oluşturulan sözler bitişik yazılır: aliyyülâlâ, ceffelkalem, darülaceze, darülfünun, daüssıla, fevkalade, fevkalbeşer, hıfzıssıhha, hüvelbaki, şey­hülislam, tahtelbahir, tahteşşuur; aleykümselam, Allahualem, bismillah, fenafillah, fisebilillah, hafazanallah, inşallah, maşallah, velhasıl vb.
20. Müzikte kullanılan makam adları bitişik yazılır: acembuselik, hisarbuselik, muhayyerkürdi vb.
UYARI: Bir sıfatla oluşturulan usul adlarında sıfat ayrı yazılır: ağır aksak, yürük aksak, yürük semaivb.
21. Kanunda bitişik geçen veya bitişik olarak tescil ettirilmiş olan kuruluş adları bitişik yazılır: İçişleri, Dışişleri, Genelkurmay, Yükseköğretim Kurulu, Açıköğretim Fakültesi, Gaziosmanpaşa Üniversitesivb.
22. Renk adlarıyla kurulan bitki, hayvan veya hastalık adları bitişik yazılır: akağaç, alacamenekşe, karadut, sarıçiçek; alabalık, beyazsinek, bozayı; aksu, akbasma, mavihastalık, maviküf vb.
Read more

İyonyalaşma Enerjisi Nedir?

Gaz halindeki bir atomdan bir elektron koparmak için verilmesi gereken enerjiye iyonlaşma enerjisi (1. iyonlaşma enerjisi) denir.
2′inci elektronu koparmak için verilen enerjiye 2. iyonlaşma enerjisi denir.
3′üncü elektronu koparmak için verilen enerjiye 3. iyonlaşma enerjisi denir.
Herhangi bir atom için daima 1.i.E < 2.i.E < 3.i.E … geçerlidir. Yani bir sonraki elektronu koparmak daha fazla enerji gerektirir.
  • Periyot numarası arttıkça iyonlaşma enerjisi azalır.
  • Gruplarda iyonlaşma enerjisi sıralaması,
    1A < 3A < 2A < 4A < 6A < 5A < 7A < 8A
    şeklindedir.
Örnek – 2
Bir X atomu için;
X(g) ® X+2(g) + 2e
X+1(g) ® X+2(g) + e
X+1(g) ® X+3(g) + 2e
DH = 340 k.kal.
DH = 215 k.kal.
DH = 625 k.kal.
Verildiğine göre X atomunun 1. iyonlaşma enerjisi, 2. iyonlaşma enerjisi ve
3. iyonlaşma enerjisi değerleri kaçtır?
Çözüm
1. denklem: 2 elektronu uzaklaştırmak için verilen enerjidir. Yani 1. ve 2. iyonlaşma enerjileri toplamıdır. 2 elektronu koparmak için toplam 340 k.kal enerji harcanmıştır.
215 kkal. 2′inci elektronu uzaklaştırmak için verilen enerji olduğuna göre 2. iyonlaşma enerjisi 215 k.kal’dir. O zaman 340 – 215 = 125 k.kal 1. iyonlaşma enerjisidir. 625 k.kal. X atomunun 1 elektronu uzaklaşmış durumundan 2edaha uzaklaştırmak için gereken enerjidir. (Yani: 2. ve 3. iyonlaşma enerjileri toplamıdır.)
2. İ.E = 215 k.kal olduğuna göre;
3. iyonlaşma enerjisi = 625 – 215 = 410 k.kal dir.

Read more

Maddelerin Yapısal Modellerinin Bilinmesi Ne Gibi Yararlar Sağlar ?

Maddenin yapısal özelliklerini araştıran bilim insanları,elde ettikleri yapı maddelerini herkezle paylaşmışlardır.Bu çalışmalar sayesinde maddeleri oluşturan atomların yapı içindeki dizilimleri hakkında bilgi sahibiyiz.Atomların ve atom kümelerinin yapı içindeki dizilimleri maddeden maddeye farklılık gösterebilir.

Örneğin;elmas,demir ve bakırı oluşturan atomların dizilişlerine bakarak hangisini bakır,hangisinin demir,hangisinin elmas olduğu bulunabilir.
Read more

Katot Işınlarının Özellikleri Nelerdir?

Katot Işınları Çok düşük basınçlı bir cam borunun içindeki katottan dik olarak çıkan elektronlar. Katot ışınları gözle görülmez, katot karşısına konan bir fluoresans camında ışıklı noktalar meydana getirirler. Katot ışınlarının, elektrik alanı vasıtasıyle saptırılması, yüklü parçacıklar olduğunu; yalıtılmış bir levhada birikmeleri sonucu levhanın negatif elektrikle yüklenmesi de, taşıdıkları yükün negatif olduğunu gösterir.

Katot ışınlarının uygulama alanları“Braun tüpleri” ile çok genişlemiştir. Braun tüplerinde ince bir demet halindeki katot ışınları bir elektrik alanından geçirilerek fluoresans ekran üzerine düşürülür. Elektrik alanı, negatif yüklü katot ışınlarını(elektronları) saptırır. Ekranın verdiği ışıklı noktadan kayma miktarı görülebilir. Elektrik alanı değişken bir alan ise ışıklı noktalar yer değiştirirler, ekranda bir doğru gibi görünürler. Dönen bir ayna kullanılarak bu doğru, eğri şeklinde açılır. Bu eğriye alternatif akımın “sinüs eğrisi” denir. Braun tüpleri ossiloskoplarda ve televizyonlarda kullanılır.

Katot ışınları ince alüminyum levhadan bir pencere üzerine düşerse bu levhayı geçerek tüp dışına çıkabilirler ve serbest hale geçerler. Bu şekilde dışarı çıkan ışınlara “Lenard ışınları” adı verilir.

Düşük basınçlı bir cam tüpte hareket eden iyonlanmış atom veya moleküllere de “kanal ışınları”denir. Katotta bulunan delikler yardımı ile katodu geçip görünür hale gelirler. Kaynak: Rehber Ansiklopedisi
Read more

İskender Pala’nın Od’u Anadolu Özeti

Yunus’un yaşadığı dönem bir alt üst oluş dönemi… Anadolu’daki bu alt üst oluş öyle kanlı, öyle acılar, açlıklar dönemi ki insanları hallaç pamuğu gibi atıyordu o dönem… Kaos dönemi demek lazım aslında bu döneme…

Bir yandan Türkmenlerin kurmaya çalıştığı Selçuklu devleti yerleşmeye çalışıyor… Onun iktidarına ortak olmaya çalışan Hasan Sabbah’ın çılgın gücü ortalığı kasıp kavuruyor… Bizans’ın Anadolu’daki küçümsenemeyecek gücü hala insanların ensesinde… Haçlı seferleri önüne gelen herkesi kılıçtan geçiriyor, her şeyi yağmalıyor… Bunlara ek olarak da her gücün kendi koruyup kolladığı eşkıya çeteleri var… Ve tarihin gördüğü en zalim istila olan Moğol istilası da bu dönemde… Yazar öyle bir anlatıyor ki, bu olayın vahimliğini gözler önüne seriyor… ‘’Yetmiş bin yürüyen çadırın arkasından çekirgeler bile aç kalıyordu günlerce’’ ya da buna benzer örnekler…

Yazar geniş tarih bilgisi ile Anadolu’yu ve insanını öyle bir gözler önüne seriyor ki; her isteyen her istediğini bulabilir romanda/belgeselde… Fakat bu kaos ortamının bu yaşam ve düşünce şekline etkisine her an hissettim ben… Elbette yazar hissettirdi…

Mevlana, Hacı Bektaş Veli, Tabduk Emre, Yunus ve daha niceleri işte bu kaos ortamının ürünleri… Zaten yazar bunu bir şekilde vurguluyor kitapta… İnsanların maddi hayatı eksildikçe ruhani yanları çoğaldı diye… Çünkü bu kaos ortamı Anadolu’da azaldıkça bu yaşam tarzı gittikçe azaldı… Yunus yaşamının yarısından çoğunu çelişkilerini yenmek için

kendisiyle kavga ederek geçiriyor… Bu çelişkilerde bu kaos’un getirdikleri… Ancak yaşamı sessiz filme çekilse, hiçte bu günkü anlaşılan Yunus çıkmazdı ortaya… Neyse bu konulara girmeyeyim, çünkü birçok kişi bulundukları ortamdan soyutlayıp bu kişileri mitleştirmeyi iş edinmiş kendisine… Oysa bu işleri bilenler çok iyi bilir ki, inancı epey zorlamaktır, şeyhlere kayıtsız şartsız teslim olmak… Bu bir yoldur… Yolu bu mudur bilmem? Ancak Yunus’un ulaştığına o kadar çok kişi ulaşamamış ki…

Bu kaos ortamında kadın ve çocuklar ganimet olarak değerlendiriliyordu. Erkeklerin kendilerini doyurmaları, barınmaları ve de güven içinde yaşayabilmeleri için daha çok işlevi vardı bu dergahların… Buralar aynı zamanda dönemin üniversiteleri gibi çalışmışlar… İslam ahlakı, tasavvuf ve musikisi, hatta Türkçe buralarda daha bir gelişmiş, başka filizler vermişler… Günümüzü bile etkileyen o dönemdeki filizler şimdi dev çınarlara dönmüş durumda…

Anadolu’yu bilmek isteyen, bu insanları anlamak isteyen kişilere tavsiye edebileceğim bir kitap… İskender Pala’nın akıcı dili kitabın okunmasını oldukça kolaylaştırıyor…



Roman yazarken eğer yazar zihninde kurguladığı olmasını istediği, tasavvur ettiği ve de esere yansıttığı olay veya şahsiyetleri anlatırken tarihi kişilikleri kullanacaksa eğer biraz daha rikkat, merhamet, ince düşünüş vasıfları akla bilhassa kalbe nakşedilmelidir ki birtakım abes ve ifrata varacak kurgularla okuyucunun zihni bu abesliklerle alt üst olmasın. İskender palanın hangi kitabında olursa olsun sıklıkla üstünde durduğu aşk hikâyeleri yunus ermeyi anlatan odda da yavuz sultan selim ve şah İsmail’in zikredildiği kitapta da kitabın merkezine oturmayı başarabiliyor. Odda yunus ermenin ilahi aşka vasıl olması için bir maddi aşk sürecinden geçmesi gerekliliği düşüncesi hakim. Bu düşünce öyle derin tafsilatlı aksettirilmiş ki nerdeyse Yunus Emre’nin dervişliği bırakıp yoksul bir köyde alelade hayat süreceğine kani oluyoruz. Yaşadığı gelgitler. Vesveseler yunus ermenin peşini hiç bırakmamakta. Derviş yunus ilahi bir arayış yolunda maddi aşktan da nasibini alırken oğlu İsmail de pembe dizilerde babasına düşman olan ve yıllarca ondan intikam almak ateşiyle yanıp tutuşan dejenere bir tipten farksız. Sanki tanrı aşkına ulaşma yolunda yunus ermenin sarfiyatı oğlu İsmail’in itikadını yitirmesine çanak tutmuş Oysa oğul İsmail de derviş yunus da her türlü vesveseden arındırılmış bir vaziyette munis bir baba oğul ilişkisi içinde sunulabilirdi. Yazarın tefekküründeki fanteziler kâfir cellât ve intikam hırsıyla dolmuş bir İsmail profili çizerken ifratın alasını sergilemiş, bunu da bir merak unsuru olarak romanın dokusuna yerleştirmiştir. Ancak aslan sahibine göre kükrer derler ya okuyucunun pembe dizilere olan merakını tarihi bir romana da sirayet ettirip aynı hazzı ve şevki tatmak için bu tür arayışlar içerisine girmesi yazarı da gayri ihtiyari bu tür yollara ittirecektir. Yine efsane romanında Alcala ve Beatrixsin dillere destan aşkı hayrettin paşayı çokça gölgede bırakmış adeta romanın merkezine oturmuştur. Tıpkı savaştan anlaşmalardan devlet işlerinden tecrit edilmiş
Read more