Meltem Miraloğlu Kimdir?

Meltem Miraloğlu Biyografi 

13 Ocak 1987 yılında Diyarbakırda dünyaya gelen Meltem Miraloğlu genç görünün yüzü 15-18 yaşındaki gençleri anımsatıyor. 

https://twitter.com/HayatBakirci resmi twitter adresidir. Facebook sayfası ise https://www.facebook.com/MeltemMiraloglu

1.70 boyunda olan başarılı oyuncunun ailesi Diyarbakırdan İstanbula iş imkanı olmadığı için geçimsizlik nedeniyle İstanbula gelmiş.Şuan ATV ekranlarında yayınlanan yılın en iyi drama ödülüne layık görülen Hayat Devam Ediyor dizisinde Hayat Bakırcı rolüyle karşımıza çıkmış ve çok beğenilmişti.Oyuncu dizideki karakterine uzak olmadığını söylüyor.Annesi ve babası Mardinli olan başarılı oyuncu Diyarbakırda doğmuş 2 yaşında İstanbula gelmiştir.Başarılı oyuncu küçüklükten beri oyuncu olmak istediğini söylüyor. Hikaye ve yönetmenliğinin Mahsun Kırmızıgülün çektiği Hayat Devam Ediyor dizisinde oynayan Meltem Miroğlu Müjdat Gezen güzel sanatlar  akademisi mezunu.

Çocuk gelinlerin hikayesinin anlatıldığı Hayat Devam Ediyor'da dizisiyle yıldızı parlayan Meltem Miraloğlu'nun benzeri Hollywood'dan çıktı.
Miraloğlu ve 'Game of Thrones' dizisinin yıldızı Emilia Clarke'ın bu fotoğrafı sosyal medyada en çok paylaşılanlar arasında yer aldı.

Meltem Miraloğlu Fotoğrafları


Miraloğlu ve -Game of Thrones- dizisinin yıldızı Emilia Clarke-ın bu fotoğrafı sosyal medyada en çok paylaşılanlar arasında yer aldı.






Read more

Sadullah Paşa Kimdir? Hayatı Eserleri ve Edebi Kişiliği




Tanzimat devri devlet adamı ve şâir. 1838'de Erzurum'da doğdu. Babası çeşitli illerde vâlilik yapmış Esad Muhlis Paşadır. İyi bir tahsil gören Sadullah Paşa, babasının kontrolünde özel hocalardan Arapça, Farsça, Fıkıh, Akaid, Tabiiyye, Kimyâ ve Fransızca dersleri aldı.
1853'te ilk memuriyetine başlayarak, mâliye Vâridat Kaleminde vazifelendirildi. Üç sene kadar burada çalıştıktan sonra, Bâbıâli Tercüme Odasına geçti. Kısa zamanda memuriyette derecesi yükseldi ve sırasıyla Mesahib Kalemine (1866), Şûrâ-yı Devlet Maârif Dâiresi Başmuavinliğine (1868) ve ardından da Başkitâbetine (1870) geldi. Dîvân-ı Hümâyun Tercümanlığına (1871), Dîvân-ı Hümâyun Amedliğine ve Defter-i Hâkânî Nezâretine (1874), Temyiz Mahkemesi Reisliğine (1876), Ticâret Nezâretine ve Sultan Murâd'ın tahta geçmesiyle de Mâbeyn Başkâtipliğine (1876) tâyin edildi.

Sultan İkinci Abdülhamid Han zamânında, Bulgaristan Meselesini yerinde incelemek üzere Filibe'ye gönderilen komisyona başkanlık yaptı. Bu vazîfesini tamamladıktan sonra Berlin'e elçi olarak gönderildi. Buradayken Ayastefanos Antlaşması ile Berlin Kongresine ikinci murahhas olarak katıldı. Berlin'deki başarılı çalışmalarından dolayı vezirlik rütbesi verildi (1881). 1883'te Viyana Büyükelçiliğine tayin edildi. 1891'de Viyana'da intihar etti. Cenâzesi İstanbul'a getirilerek Sultan Mahmud Hanın türbesinin bahçesine gömüldü.
Edebi Kişiliği
Sadullah Paşa, Tanzimat döneminin yenilik fikirlerine açık Batının müspet bilimlerine inanmış bir devlet adamıdır. Edebiyatla da yakından ilgilenmiş olmakla birlikte yazdıklarının pek çoğu ele geçmemiştir. Onun yazdıkları içinde en dikkate değer olanı "On Dokuzuncu Asır" manzumesidir. Orta Çağ zihniyeti ve inanışları ile Yeni Çağ'ın gelişmelerinin karşılaştırıldığı bu manzumede şair, insan aklının kudreti üzerinde durmakta, Batının müspet bilimlerde kaydettiği gelişme karşısında doğu dünyasının durumunu etraflıca gözler önüne sermektedir. Sosyal hayatta hürriyet, eşitlik, kanun hâkimiyeti ve insan haklarının gözetilmesi, bilimsel gelişmeye ve ilerlemeye yol açmıştır. Bu itibarla Türk toplumunun da bu gelişme ve değişmeye ayak uydurması gerekir. Bunlar Paşa'nın manzume boyunca yaptığı değerlendirmelerdir.

Sadullah Paşa'nın batıdan çeviriler de yaptığı bilinmektedir. Bunların içinde Fransız şairi Lamartine'den yaptığı "Göl" çevirisi en tanınmış olanıdır. Ayrıca "Berlin Mektupları", "Charlottenbourg Sarayı", "Paris Ekspozisyonu", "Cevdet Paşa'ya Mektub" bilinen yazılarıdır.
Read more

2013 - 2014 12. Sınıf Dil ve Anlatım Sayfa 10 - 23 Soruları ve Cevapları ( EkoYay Yayınları )

1. ÜNİTE- SANMAT METİNLERİNİN AYIRICI ÖZELLİKLERİ

ÖN HAZIRLIK
1. sanatın insan yaşamındaki etkisini araştırınız.
Sanat için, insana özgü duyguların, düşüncelerin türlü araç ve gerçlerle anlatımı, dışa vurumudur diyebiliriz. Güzellikler sanatla yaratılır. Yaşamı yüceltmek, daha anlamlı kılmak sanatla olanaklıdır. Sanat insana yaşamının her kesiminde güç ve zevk verebilir.
Sanat, "insandaki estetik yanın irdelenmesi, algılanması, duyumsanması, sorgulanması ve insan nesne arasındaki güzele varma çabasıdır" biçiminde tanımlanabilir. Sanat toplumsal değişmeleri kolaylaştırır; bireylerin anlama, düşünme, algılama, yetilerini açık tutar, duygusal yanlarını harekete geçirir. Sanat aynı zamanda evrensel bir dildir.
2. Gezi yasızı, anı, makale, deneme, köşe yazısı, fabl, hikaye, roman, eleştiri türlerinde yazılmış metinler bularak bu metinleri okuyunuz. beğendiğiniz metinleri sınıfa getiriniz.
c...............
Gezi yazısı örneği:                               Beş Şehir’den…
“Erzurum, Türk tarihine, Türk coğrafyasına 1945 metreden bakar. Şehrin macerası düşünülürse, bu yükseklik daima göz önünde tutulması gereken bir şey olur. Malazgirt Zaferi’nin açtığı gedikten yeni vatana giren cetlerimizin ilk fethettikleri büyük merkezî şehirlerden biridir.



Tarihimizin ikinci dönüm yerinde, Millî Mücadele’nin ilk temeli gene Erzurum’da atılır. Her şeye rağmen hür ve müstakil yaşamak iradesi ilkin bu kartal yuvasında kanatlanır. Atatürk Erzurum’dan işe başlar.Tıpkı ilk fatihler gibi oradan Anadolu’nun içine doğru yürür; oradan başlayarak yurdumuzu ve milletimizin tarihi hakları adına yeni baştan fethederiz.

Bu iki hadise arasında iki imparatorluk tarihi, bu tarihin acı, tatlı bir yığın tecrübesi içinde meydana gelmiş bir cemiyet ruhu, bir millet terbiyesi, bir hayat görüşü, bir zevk, bir sanat anlayışı kısacası, dünkü, bugünkü çehrelerimizle biz varız. Onun içindir ki Erzurum Kalesi’ni gezerken gözümüm önünde olan şeylerden çok başkalarını görür gibiydim. Sanki vatana çatısından bakıyordum.

Bu çok güzel bir gündü, ilk önce camileri, başı boş dolaşmıştık. Yolda karşılaştığımız tanıdıklarla durup konuşuyor, her açık dükkâna bir kere uğruyorduk. Kendimi yirmi yıl önce, Erzurum’da lisede edebiyat muallimi olduğum zamana dönmüş sandım.

Nihayet Kale’ye çıktık. Tepesi uçtuğu için Tepsi Minare denen eski Selçuk Kulesi’nden, 1916 Şubatı’nda ordusunun ricatini temin için çocuğu, kadını sipere koşan destanî şehri seyre başladık. Önümüzde henüz sararmaya yüz tutmuş ekinleriyle emsalsiz bir panorama dalgalanıyordu. Doğu, cenupdoğu tarafında çıplak dağlar biter bitmez, küçük köyleriyle, ağaçlık su başlarıyla, enginliğiyle ova başlıyordu. Daha uzakta, Anadolu’nun şiir, gurbet kaynağı olan, halkımızın duyuşundaki o keskin hüznün belki de sırrını veren dağlar vardı. Günün büyük kısmını orada geçirdik. Sonra şehrin ovaya karıştığı yerde, Belediye Bahçesi’nin biraz ötesindeki yeni bir ilk okul binasına girdik. Erzurum taşı dururken çimentonun kullanılmasını bir türlü aklım almaz. Betonun getirdiği bir yığın kolaylık meydanda. Fakat bu kolaylıklar bazen de mimarinin aleyhinde oluyor. Hele mahallî rengi bozuyor. Erzurum taşı, Ankara taşı gibi çok kullanışlı. Her girdiği yere abide asilliği veren bir mimarî malzemesidir.

İlk okul şirin, konforlu. Yirmi yıl önce gördüğüm yapıların hiçbirine benzemiyor. Bütün ovayı ayağımızın altına seren taraçasında, emsalsiz bir gurup karşısında çaylarımızı içtik. Güneş, bulutsuz, dümdüz bir gökte, olduğumuz yerden daha yassılaşmış, ovaya karışmış görünen Kop Dağı ile Balkaya’nın arasına inmeye hazırlanıyordu. Ne gökyüzü kızarmış, ne güneşin rengi değişmişti; hafif bir sarılıktan başka hiçbir batı alameti yoktu. Bütün değişiklik ovada idi.

ilkin dağların etekleri gümüş bir zırha benzeyen bir çizgiyle ovadan ayrıldı. Sonra düştüğü yerde sanki külçelenen bir aydınlık, bendi yıkılmış bir su gibi, bütün ovayı kapladı, toprağın, ekinin rengini sildi. Gözümün önünde sadece ışıktan bir göl meydana gelmişti. Bütün ova billur döşenmiş gibi parlıyordu. Dağlar, bu cilalı satıh üzerinde yüzer gibiydiler. Güneş, batacağı yere iyice yaklaşınca, ovanın şurasından burasından kalkan tozlar, bu gölün üstünde altın yelkenler gibi sallanmaya başladılar. Bu bir akşam saati değil, tek bir rengin türlü perdeleri üzerinde toplanan bir masal musikisiydi. Zaten güneş o kadar sakin, o kadar hareketsiz bir halde alçalıyordu ki dikkatimiz ister istemez gözlerimizden ziyade kulaklarımızda toplanmıştı. Hepimizde çok derin, çok esrarlı bir şeyi, eşyanın kendi diliyle yaptığı büyük bir duayı dinler gibi bir hâl vardı. Sonra bu billur aynanın üstünde, kendi parıltısından daha koyu ışık nehirleri taşmaya başladı. Nihayet güneş iki dağın arasında kaybolacağı zaman, son bir ışık, olduğumuz yere kadar uzandı. Toprak derin derin ürperdi. Ova yavaş yavaş saf gümüşten erimiş altın rengine, ondan da akşam saatlerinin esmerliğine geçti.
O gece Erzurum’dan ayrılıyorduk. Biz trene binmek için yola çıktığımız saatte 3 Temmuz 1919 şehri 30 Ağustos zaferini kutluyordu.
Ahmet Hamdi TANPINAR
 Anı yazısı örneği :                                                
                                    Çankkale Savaşı Anıları
... En büyük bela sineklerdi. Milyonlarca sinek vardı. Siperin bir yanı kara bir kütleyle kaplıydı. Açtığın her şey, örneğin bir teneke et, bir anda sineklerle örtülürdü. Bir kutu reçel bulacak kadar talihliysen açtığında önce sinekler dalardı içine. Sinekler ağzının çevresinde, yaralarının, çıbanlarının üzerindeydi. Vücudunun bir yerini açtığında hemen sineklerle kaplanırdı. Bu gerçek bir lanetti. (Er Harold Broughton) Çanakkale Savaşı Anıları ... Ateşe başladıklarında ödüm patladı. Şarapnel dolu gibi yağıyordu. Hemen cepheye gitmemiz gerekiyordu ve orada kurşunlar gerçekten uçuşmaya başladı. Korkmadığını söyleyen yalancıdır! George Washington başının üstünden uçuşan kurşun vızıltısından hoşlandığını söylemişti -ama o benim savaşımda değildi! (Deniz eri Joe Murray) ... Köy korkunç bir tuzaktı. Her ev ve her köşebaşı keskin nişancılarla doluydu ve sokakta bir görünmek kafana kurşun yemek için yeterliydi...O köyde çok asker ve subay kaybettik. Düşman hiç görünmüyordu, görünen tek şey sadece bizimkilerin orada burada yere devrilmeleriydi. Bir evde keskin nişancı ararken tabancamla bir Türk öldürdüm ama bu arada az daha, önce ben ölüyordum. (Teğmen Guy Nightingale)

3. Edebi gerçeklik kavramını araştırınız.
c... Yazar içinde yaşadığı gerçekten yola çıkarak eserini oluşturur. Ancak yaşanan doğal gerçeklik olduğu gibi değil, edebiyatın kuralları içinde esere yansır. Yani sanatçı doğal gerçekliği konu olarak ele alıp yeni bir gerçeklik içinde tekrar şekillendirir, kurgular; buna edebi gerçeklik denir.
Bir edebî eserin temel özelliklerinden biri de sanatçının, eserinde meydana getirdiği dünyadır. Edebî eserde dış dünya, insan ve insana özgü özellikler kurmaca yoluyla dile getirilir. Bununla birlikte edebî eserlerde oluşturulan bu dünya tamamen hayalî değildir. Yani dış dünya dediğimiz gerçek dünya ile bağlantılıdır. Fakat gerçeğin tıpatıp aynısı da değildir.
4. Namık Kemal'in  " Vatan yahut Silistre" adlı eserinin temasını ve konusunu araştırınız.
Konu
Olaylar 1853 yılında Osmanlı Devleti ve Rusya arasında başlayan Kırım Savaşı'nda gönüllü olarak orduya katılan İslam Bey ile onun peşinden Silistre’ye giden Zekiye adlı genç kızın aşkı etrafında gelişir. Silistre Kalesi, 15 Mayıs 1854’te Rus ordusu tarafından kuşatılmıştır. İmparatorluğun her yerinden gelen gönüllüler kaleyi savunmaktadır. Zekiye, erkek giysileri giyip Adem ismi ile gönüllülerin arasına karışır. İslam Bey yaralandığında ona bakar. İslam Bey, yaralı olmasına rağmen yanında Zekiye ile birlikte düşman cephanesini ateşlemeye gider. Kuşatma, haftalar boyu süren yoğun saldırılardan sonra Müslüman askerlerin kahramanca direnişi sayesinde kaldırılır. Döndüklerinde kuşatmanın kaldırıldığını gören Zekiye ile İslam Bey bu mutluluk içinde yapılan düğünle evlenir.
Tema: Vatan sevgisi

HAZIRLIK
1. Ramon ave tiyatro türünde yazılmış metinleri okumaktan hoşlanıyorum. Çünkü roman okuma insana birikim kazandırıyor. ufkunu açıyor, ifade yataneğini geliştiriyor.
2. ..................
3.Saantın amacı öğreticilik değildir, estetik zevk kazandırmadır. sanat metni öncelikli olarak estetik zevk uyandırma amaçlı olmalı, eğiticilik yönü ikinci planda olmalıdır.
4. Sanat için, insana özgü duyguların, düşüncelerin türlü araç ve gerçlerle anlatımı, dışa vurumudur diyebiliriz. Güzellikler sanatla yaratılır. Yaşamı yüceltmek, daha anlamlı kılmak sanatla olanaklıdır. Sanat insana yaşamının her kesiminde güç ve zevk verebilir.
Sanat, "insandaki estetik yanın irdelenmesi, algılanması, duyumsanması, sorgulanması ve insan nesne arasındaki güzele varma çabasıdır" biçiminde tanımlanabilir. Sanat toplumsal değişmeleri kolaylaştırır; bireylerin anlama, düşünme, algılama, yetilerini açık tutar, duygusal yanlarını harekete geçirir. Sanat aynı zamanda evrensel bir dildir.

SAYFA  12    İNCELEME
ETKİNLİK1
C.1 Her üç metinde sanat yapmak amacı ile yazılmış metinlerdir.
ETKİNLİK2......................
ETKİNLİK 3. Nikbinlik adlı şiirin teması: umut;   Mesut Ninni adlı şiirin teması: Çocukluk günlerine duyulan özlem;   Serenad adlı şiirin teması: Aşk
ETKİNLİK4.  Nikbinlik adlı şiir modern şiir geleneğine göre, Mesut Ninni, biçim olarak divan edebiyatı beyit geleneği muhteva olarak modern şiir geleneiğine göre, Serenad adlı şiir Halk edebiyatı şiir geleneğine göre yazılmış.
etkinlik5. her şiir okuyan kişiye göre değişik anlamlar kazanabilir. bunda okuyanın ruh hali , bilgi birikimi, sanat anlayışı, yaşam biçimi etkili olur.
ETKİNLİK 6. Nikbinlik adlı şiirin teması: umut;   Mesut Ninni adlı şiirin teması: Çocukluk günlerine duyulan özlem;   Serenad adlı şiirin teması: Aşk. üç metnin iletisi de açık değildir. sanat metinleri sezdirme yoluyla mesaj iletir.
ETKİNLİK 7. Nikbinlik adlı şiir yazıldığı dmnemin zihniyetini yansıtmaktadır. bu şiirde toplumsal gerçekçi şiir anlayışının yansımalarıonı görüyoruz. şiir hem biçim hem muhteva olarak toplumsal gerçekçi şiir anlayışını yansıtmaktadır.
ETKİNLİK 8. üç şiirde de dil sanatsal(şiirsel) işlevde kullanılmıştır.
ETKİNLİK 9.   Her şiir insanı konu edinir. var olan yaşamdan izler taşır fakat bu günlük hayatta yaşanan gerçeklikle birebir aynı değildir. şiirsel gerçeklik kurgudur.
ETKİNLİK 10. Coşku ve Heyecana Bağlı AnlatımIN Özellikleri
A.Lirik anlatımda dil "heyecana bağlı işlev" de kullanılır.
B.Coşku ve heyecana bağlı anlatım daha çok şiir roman hikâye tiyatro türlerinde kullanılır.
C.Öyküleyici anlatımda bir olay ve durumun anlatılması; betimleyici anlatımda kişi durum ve varlıkların betimlenmesi; lirik anlatımda ise duyguların ifade edilmesi esastır.
D. Coşku ve heyecana bağlı anlatımlarda kelimeler daha çok mecaz ve yan anlamda kullanılır.
E.Öyküleyici anlatımlarda olay ve durumlar anlatılırken duygusal düşünceler katılmaz. Coşku ve heyecana bağlı anlatımda duygular ve içinde bulunulan ruh hali yansıtılır.
 ETKİNLİK 11.  Zaman adlı metnin göndergesi zaman kavramı konusunda insanı düşündürmek. Felsefi metinlerin yazılış amacı ise düşündürmektir. metnin yazılış amacı ile göndergesi arasında bir ilişki vardır. düşünce yazılarında ileti daha açık bir şekilde ortaya konur. Şiirlerde ise ileti açıkça verilmemiştir.
ETKİNLİK12. Birinci paragraf giriş bölümü, ikinci paragraftan son paragrafa kadar olan kısım gelişme,   son paragraf da sonuç paragrafıdır.
ETKİNLİK 13. Zaman adlı metinde dil göndergesel işlevde kullanılmıştır. bu metinde sözcükler daha çok gerçek ve yan anlamıyla kullanılmıştır. dilin şiirsel işlevinde ise sözcükler daha çok mecaz anlamlarıyla kullanılır.
sayfa16-17-18,
14. etkinlik:   HARİKA ÇOCUK
Giriş: Yazarın birhanda çalışan arkadaşını ziyarete  gitmesi ve orada bir çocukla karşılaşması.
Gelişme: Yazarla çocuk arasında geçen konuşmalar.Çocuğun torna tesviye işimnde çaılşması.
Sonuç: Ustanın gelmesi yle çocuğun  işine dönmesi, yazarın camın arkasından onu seyretmesi
Kişiler:  Ayhan(çocuk), Yazar, yazarın arkadaşı. Ateş Ali.
Yer: Sefer tasına benzeyen bir handa küçük bir matbaa atölyesi.
Zaman: Bir gündüz vakti, tam belli değil.
Anlatıcı: Yazarın kendisi.
Yazarın bakış açısı: Kahraman anlatıcı bakış açısı kullanılmış. I. tekil şahıs anlatım var.
Olay örgüsü:
 * Yazarın arkadaşını ziyarete gitmesi.
*  Büyükçe bir tahta sandığın içinde domates ekmek yiyen çocuğu görmesi.
*Çocuğun ona kimi aradığını sorması.
* Yazarla çocuk arasında geçen konuşmalar.
* Çocuğun annesini ve babsını kaybedişini anlatması.
* çocuğun kaptan olmak istediğini anlatması.
* Çocuğun Ateş Ali arkadaşlıklarını anlatması.
* Çocukla yazarın değişik konulardan konuşmaları
* Ustanın gelmesi
* Çocuğun işinin başına gitmesi.
Çatışma. Oyun oynaması gereken çocukların çalışmaları.
Tema: Küçük yaşta ailesini geçindirmek zorunda olan çocukların dramı
Etkinlik 15:Harika Çocuk sanat yapmak amacıyla yazılmış bir metindir. zaman adlı metin ise düşündürmek amacıyla yazılmıştır.
Etkinlik 16. Küçük yaşta ailesini geçindirmek zorunda olan çocukların dramı. bu ileti doğrudan değil sezdirme yoluyla verilmiştir. sanat metinlerinde ileti doğrudan değil sezdirme yoluyla okuyucuya ulaştırılır.
Etkinlik17: Sanat metinlerinde amaç okuyucuda estetik zevk ve heyecan uyandırmadır. diğer metinlerde ise bilgilendirmek, öğretmek amaçlanır.
Etkinlik 18:Harika Çocuk adlı metinde insana özgü gerçeklik edebiyatın kurmacası içinde ele alınarak yeniden kurgulanmış ve okuyucuya sunulmuştur.
Etkinlik 19:Harika Çocuk adlı metin yaşanılan dönemin zihniyetini yansıtmaktadır. eserin yazıldıuğı dönemde küçük yaşta çok zor işlerde çalışmak zorunda kalan çocukların varlığından bahsedilir. bu Cumhuriyet Devri Türk edebiyatı geleneğinin özelliklerini yansıtır.
Etkinlik 20:Metninn yazıldığı dönemde ekenomik sıkıntıların olduğu, küçük yaşta çocukların ağır işlerde çalıştığı, matbaa gibi, modern makinaların kullanıldığını öğreniyoruz.
Etkinlik 21.Harika çocuk adlı metinde anlatıcı yazarın kendisidir. buna kahraman anlatıcı denir. Yzar olayın içindedir. Zaman adlı metinde ise  anlatıcı oalyın içinde değildir. daha çok düşünceler üzerinde yoğunlaşılmıştır. şahıs ön planda değildir. Harika Çocuk adlı metinde dil sanatsal işlevde kullanılmıştır.
Etkinlik 22.
1) öğretici metin
- bilgi vermek amacıyla yazılır.
- kesinlik vardır.
- uslüp kaygısı yoktur.
- açıklayıcı, tamamlayıcı gibi anlatım türleri kullanılır.
- söz sanatları kullanılmaz.
- dil göndergesel işlevindedir.
2) sanatsal metin
- estetik zevk ve duygu vermek amacıyla yazılır.
- kesinlik yoktur.
- öznel bir bilgidir.
- uslüp kaygısı vardır.
- betimleyici ve öyküleyici gibi anlatım türleri vardır.
- söz sanatları kullanılır.
- dil sanatsal işlevindedir.

sayfa21.   ÖLÇME DEĞERLENDİRME
A:  Aşağıdak,i cümlelerin sonuna yargılar doğru ise D yanlış ise Y yazınız.
Y
D
Y
D
D
D
B.: Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri doldurunuz.
* Sanat metinleri temel ifede şekilleri bakımından anlatmaya bağlı, göstermeye bağlıve coşku ve heyecana bağlı metinler olmak üzere üçe ayrılır.
* Sanat metinlerinde dil sanatsal işleviyle kullanılır.
* Güzel sanatlar kullandıkları malzemeye göre görsel , işitsel ve dramatik sanatlar şeklinde gruplandırılır.
* Anlatmaya bağlı metinlerin yapısını oluşturan ögeler.   olayörgüsü , zaman, mekan ve kişilerdir.
* Şiirin yapısını anlam ve biçim kaynaşmasından oluşan birimler oluşturur.

C. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız:
1.  D şiir cümlesi
2. E bilgi verme amacı gütmesi
3. E okur, okuduğu metne eleştirel gözle bakmalıdır.
4.  A. betimleme ( fakat aynı zamanda öyküleyici analtımda vardır)

. Ç. Aşağıdaki soruları sözlü olarak cevaplayınız.
1. Altı çizili cümlede var olan gerçeklik ile kurmaca gerçekliğin aynı olmadığını, okurun eseri okurken gerçek dünyadan kendini soyutladığı vurgulanmıştır.
2. sanatın toplum hayatı açısından  önemi
Sanat için, insana özgü duyguların, düşüncelerin türlü araç ve gerçlerle anlatımı, dışa vurumudur diyebiliriz. Güzellikler sanatla yaratılır. Yaşamı yüceltmek, daha anlamlı kılmak sanatla olanaklıdır. Sanat insana yaşamının her kesiminde güç ve zevk verebilir.

Sanat, "insandaki estetik yanın irdelenmesi, algılanması, duyumsanması, sorgulanması ve insan nesne arasındaki güzele varma çabasıdır" biçiminde tanımlanabilir. Sanat toplumsal değişmeleri kolaylaştırır; bireylerin anlama, düşünme, algılama, yetilerini açık tutar, duygusal yanlarını harekete geçirir. Sanat aynı zamanda evrensel bir dildir.

Çağımızın sınırsız ve hızlı değişkenliğine, sonsuz istek ve beklentilerine, gerek ayak uydurabilmek, gerek onda olumsuz bulduğumuz yönelme ve olgulara karşı gereken savaşımı verebilmek için, çok yönlü, çok boyutlu vé demokratik düşünmeyi öğrenmek gerekir. Doğru toplumsallaşmayı gerçekleştirebilmek, yetişen kuşaklara bu değerleri kazandırabilmek, öğretebilmek ve her yeni kuşağın bir öncekini aşması gerektiğini kavratabilmek için her türlü eğitim ve öğretim yönteminin yeniden ele alınması gereklidir. Bu yeni yöntemler çok yönlü, çok boyutlu, sürekli yenilikler içeren ve yaratıcılığı destekleyen yöntemler olmalıdır. Böyle olunca sanat eğitiminin de eh geniş, en zengin kapsamıyla bu yeni anlayış içerisinde yer alması gerekir

SAYFA 23.
                                       ÜNİTE DEĞERLENDİRME SORULARI
 A:  Aşağıdak,i cümlelerin sonuna yargılar doğru ise D yanlış ise Y yazınız.
Y
D
D
Y

B.: Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri doldurunuz.
*  Sanat metinlerinin amacı insanda estetik zevk ve heyecan uyandırmadır.
* Sanat metinlerinde sözcükler çoğunlukla mecazanlamda kullanılır.
* Masal, hikaye, roman anlatmaya bağlı sanat  metinleri  içinde yer alır.

C. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız:
1. C. Sanat metinleri öğretmeyi amaçlar.
2.E . Nesnel anlatım kullandığı.
3. C . Betimleme
4. B. öyküleme

5. A. Açıklık
Read more

2013 - 2014 10. Sınıf Türk Edebiyatı Sayfa 9 -17 Soruları ve Cevapları ( Biryay Yayınları )

Araştırma
1.Uygarlık Tarihi ve Edebiyat Tarihi
Edebiyat tarihi, bir ulusun çağlar boyunca meydana getirdiği ebebî eserleri inceleyerek, düşünceler ve duyguda izlediği yolu, geçirdiği evreleri bize tanıtır. Bu bakımdan uygarlık tarihinin önemli bir koludur.
Uygarlık veya medeniyet, bir ülke veya toplumun veya diğer zeki canlı türlerinin, maddi ve manevi varlıklarının, düşünce, sanat, bilim, teknoloji ürünlerinin tamamını ifade eder. Uygar kelimesi, yerleşik hayata ilk geçen Türk kavimi olan Uygurlardan gelmektedir.
2…….
3. Çanakkale Savaşı
Çanakkale Savaşı, I. Dünya Savaşı sırasında 1915-1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası'nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir.[9] İtilaf Devletleri; Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti konumundaki İstanbul'u alarak İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünü ele geçirmek, Rusya'yla güvenli bir tarımsal ve askeri ticaret yolu açmak, Alman müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak İttifak Devletlerini zayıflatmak amaçları ile ilk hedef olarak Çanakkale Boğazı'na girmişlerdir. Ancak saldırıları başarısız olmuş ve geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Savaş sonucundan iki taraf da çok ağır kayıplar vermiştir.

Osmanlı İmparatorluğu, Almanya'nın Rusya'ya savaş ilan ettiğı 1 Ağustos 1914'ün hemen ertesi günü, Almanya ile bir ittifak antlaşması imzalamıştır. Bu antlaşma, İmparatorluk'un eninde sonunda Almanya'nın ana gücü oluşturduğu İttifak Devletleri safında fiilen savaşa gireceği anlamına gelmektedir. Enver Paşa, fiilen savaşa girmeyi, seferberliğin tamamlanmamış olması ve Çanakkale Boğazı savunmasının tamamlanmaması gibi gerekçelerle ertelemeye çalışmıştır. Ancak Almanya, bir an önce savaşa fiilen girilmesi için baskılarını sürdürmüştür. Bu baskılar, Akdeniz'de İngiliz donanması önünden çekilen Goeben ve Breslau savaş gemilerinin İstanbul'a gelmesiyle bir oldu bittiye getirilmişti. Daha sonra Osmanlı Donanması'na bağlı bir grup gemiyle Karadeniz'e açılan bu gemiler 27 Ekim 1914 tarihinde Rus limanlarını bombalayınca Rusya, Osmanlı İmparatorluğu'na savaş ilan etmiştir.
Birleşik Krallık Donanma Bakanı Winston Churchill, 1914 yılı Eylül ayında Çanakkale Boğazı'nın donanmayla geçilerek İstanbul'un işgalini öngören bir planı Başbakan Herbert Asquith'e vermiştir. Plan, çeşitli evrelerden geçerek uygulamaya kondu ve Birleşik Krallık ve Fransa gemilerinden oluşan bir donanmanın Boğaz'a geniş çaplı ilk saldırıları 1915 Şubat ayında başlatıldı. En güçlü saldırı ise 18 Mart 1915 günü uygulamaya konuldu. Ancak Birleşik Donanma ağır kayıplara uğradı ve deniz harekatından vaz geçilmek zorunda kalındı.
Deniz harekatıyla İstanbul'a ulaşılamayacağı anlaşılınca bir kara harekatıyla Çanakkale Boğazı'ndaki Osmanlı sahil topçu bataryalarını ele geçirmek planı gündeme getirilmiştir. Bu plan çerçevesinde hazırlanan İngiliz ve Fransız kuvvetleri 25 Nisan 1915 şafağında Gelibolu Yarımadası'nın güneyinde beş noktada karaya çıkarılmıştır. İngiliz ve Fransız çıkarma kuvvetleri her ne kadar Seddülbahir ve Arıburnu sahillerinde köprübaşları oluşturmayı başardılarsa da Osmanlı kuvvetlerinin inatçı savunmaları ve zaman zaman giriştikleri karşı taarruzlar sonucunda Gelibolu Yarımadası'nı işgalde başarılı olamadılar. Bunun üzerine sahildeki kuvvetler takviye edilmek için Arıburnu'nun kuzeyinde Suvla Koyu'na 6 Ağustos 1915 tarihinde yeni kuvvetlerle bir üçüncü çıkarma yapılmıştır. Ancak 9 Ağustos'ta Kurmay Albay Mustafa Kemal'in Birinci Anafartalar Muharebesi olarak bilinen karşı taarruzunda İngiliz Komutanlığı ihtiyat tümenini ateş hattına sürerek sahilde tutunmayı ancak başarabilmiştir. Mustafa Kemal ertesi gün Kocaçimentepe – Conk Bayırı hattında yeni bir karşı taarruz gerçekleştirmişti, bu hattaki Anzak birliklerini de geri atmıştır. İngiliz ve Anzak kuvvetlerinin İkinci Anafartalar Muharebesi olarak bilinen genel taarruzları ise Osmanlı savunmasını aşamamıştır. Tüm bu gelişmelerin sonrasında İngiliz, Anzak ve Fransız kuvvetleri Gelibolu Yarımadasını 1915 yılı Aralık ayı içinde tahliye etmiştir.

                                         HAZIRLIK ÇALIŞMALARI

1.edeb. eserlerde tarihi konular işlenerek gençliğimizin tahimizi unutmaması, tarih sevgisi sağalnır.
2…..
3. Osmancık, Küçük Ağa, Vurun Kahpeye, devlet Ana….
1.etkinlik
Toplumlarım tarih boyunca ulaşmış olduğu gelişimme uygarlık tarihi denir.
1.Metin
* Göktürk Yazıtlarında Bumin Kağan ve istemi Kağan’ın Göktürk devleti ni nasıl büyüttükleri analtımış.
2. metin
 Göktürk devletinin bağımsızlığını nasıl kazandığı analtılmış.
3. metin.
Saakrya savaşı’nın nasıl kazanıldığı anlatılmış.
4. metin:
Saakrya Meydan Muharebesi’nin  nasıl kazanıldığı anlatılmış.
Metinlerin anlatım yönünden karşılaştırılması:
1.metin de çoşkulu bir anlatım var. Nutuk  türünde bir metin.
2. metin. Öğretici metin dil göndergesel işlevde kullanılmış.  Sözcükler gerçek anlamalrında kullanılmış.  Düz bir anlatım var.
3. metin. Öyküleyici analtım ön planda.
4. metin Öğretici metin. dil göndergesel işlevde kullanılmış.  Sözcükler gerçek anlamalrında kullanılmış.  Düz bir anlatım var.
c. evet diyebiliriz.

sayfa 15
3. Etkinlik
a. Edebiyat Tarihi: edebiyatımızın geçmişten günümüze biriktirmiş olduğu eserleri, bunların yazarlarını, edebi devirleri, edbi akımları inceleyen bilim dalıdır.
b.Edebiyat tarihi.........> Şair ve yazarlar
                                ..........> Edebi eserler
                                ...........> Edebi devirler
                                ...........>Edebi akımlar
                                ...........> Dönemin sosyal ve siyasal   yapısı ( zihniyet) ile ilişkisi
                                ............>Edebi türler
c. Uygarlık tarihi kültür alanalrının bileşimidir. farklı kültür alanalrı birleşip uygarlık tarihini oluştururlar. toplumlar geçmişten günümüze bir kültür birikimi oluşturmuşlar ve bununla varlıklarını devam ettirmişlerdir.

ç. Edebi eserlerin ve etkinliklerin de tarihi gelişimi vardır.Örneğin  anlatmaya bağlı metinler modern anlamda roman anlayışına gelene kadar bir gelişim göstermiştir. destanlar- masallar- mesneviler- halk hikayeleri- hikaye- roman ggibi.

sayfa 16. 4. Etkinlik
a.  Ergenekon Destanında  bir saldırı sonucu iki aile hariç bütün fertlerini kaybeden bir  Türk boyunun Ergenekon denen dağların arasında sarp  bir yere gelip yerleşmesi, burada çoğalmaları, dağı eritip dışarı çıkmaları ve öçlerini almaları analtılır. Bu destan ile Hüsn Ü Aşk mesnevisi arasında olaya dayalı metin olması bakı8mından benzerlik vardır. hsün üö Aşk mesnevisi manzum bir anlatıma sahip ergeenkon Destanı ise mensur anlatıma sahiptir.
b.  Edebi eserde yapı ve tema tarih içinde gelişerek mederleşmiş son şeklini almıştır.
c. edebi eserlerin ve edebi etkinliklerin de bir tarihi gelişimi vardır. her toplunum edebiyatı tarih içinde gelişerek günümüze ulaşmış kendini geliştirmiştir.

sayfa 17.
a. Bu sorunun ilk kısmı  araştırama bölümünde cevaplandı. oraya bakınız. Çanakkale Savaşında yaşananlarla bu şiirde anlatılanlar birbiriyle örtüşmektedir.  Fark olarak şiirde olayalr kurmaca şeklind eifade edilmiş. bu yönüyle var olan gerçeklikten ayrılmıştır.
b.Mehmet Akif Ersoy edebiyatımızda önemli bir yere sahip bir isimdir. tarihte varlık yokluk mücadelesi verdiğimiz dönemlerden biri olan Kurtuluş Savaşı dönemini en iyi yansıtan Edebiyatçıalrımız arasındadır.
c.  Küçük Ağa- Vurun kahpeye- Yaban- Osmancık- Diriliş.
                                  
                        DEĞERLENDİRME

1. Aşağıdaki cümlelerin başına yargılar doğrı ise D , yanlış ise Y yazınız.
(  D)   Mesneviler islamiyatin etkisinde gelişen Türk edebiyatı ürünüdür.
( D) Edebi eserler edebiyat atrihi kadar atrih için de önemli birer malzemedir.
(  Y) Edebiyat atrihi için sanatçılar önemli birer malzeme değildir.

2.  D Edebi eserlerin bölümleri

3.  B   Destan- Mesnevi- masal- hikaye- roman

4. Aşağıdaki cünlelerde boş bırakılan yerlere uygun sözcükleri yazınız.
* Roman Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatına ait bir türdür.

* Edebiyat tarihi edebi dönemler, sanatçılar ve  bunların eserlerini inceler.
Read more

2013-2014 11. Sınıf Türk Edebiyatı Sayfa 11 - 18 Soruları ve Cevapları ( Yıldırım Yayınları )

HAZIRLIK SORULARI
1.Yenileşme: Yenileşmeifadesi, var olanın çağın gereksinim ve özelliklerine göre yeniden düzenlenmesidir. Yürürlükte olan uygulamalar ihtiyaca cevap veremiyorsa bu olanalrda yenileşmeye ihtiyaç duyulur.
Yenilik: Var olanı yetersiz görüp yeni biş şeyler ortaya koyma. Daha iyi verim elde edebilmek daha iyi yararlanmak için düzenlemeye ihtiyaç duyulur. Bu özellikler yapının veya nesnenin durumuna göre değişir.
3. osmanlı toplumunda yenileşme hareketleri:
Her imparatorluk yükseliş dönemini yaşadığı gibi bu sürecin sonunda duraklama ve daha sonrasında da dağılma dönemi yaşamıştır Osmanlı İmparatorluğu da yükseliş döneminin sonrasında duraklama dönemine girmiştir Bu dönemde batı karşısında gerileyen, taşra birimleri üzerindeki denetimini yitiren, tüm kurum ve kuruluşlarıyla hızla çöküşe doğru giden devletin, içinde bulunduğu kötü durumdan telaşa düşen yöneticiler çözüm arayışlarını hızlandırdılar Yeniden eski gücün kazanılması için, yerli kurum ve geleneklerin diriltilmesi yönündeki girişimler, bunları uygulayacak kadroların yetersizliği yüzünden başarılı olunamadı Ayrıca kendisini yenileyecek iç dinamikleri tamamen körelen kurumlar, bozulanyapıyı onarmada yetersiz kalıyordu Bu durumda, daha kolay ve uygulamaya konulabilecek hazır çözümler öneren Batılılaşma gündeme geldi



Avrupa’da yeni bir siyasal düzen ve toplum anlayışının kapılarını açan 1789 Fransız İhtilali,, Osmanlı Devleti’nde “yenilikçi padişahlar dönemi”nin başlangıcıdır III Selim, 1808’e kadar süren iktidarında, askeri, idari, mali ve iktisadi alanlarda ilk köklü değişiklikleri başlattı Bu köklü değişim çabaları daha çok askeri alanda olmuştur Batı orduları karşında alınan mağlubiyetler sonunda tekrar başarılar kazanmak amacı güdülüyordu Bu uğurda III Selim Nizam-ı Cedid’i (Yeni Düzen) teşkil edecektir Hareket esas itibariyle, dış görüntüsünde belirlendiği üzere sadece askeri değildir Talim ve terbiyesi kalmamış bir insan yığınından ibaret olan yeniçeriler karşısında modern bir ordu tesis etmenin yanında, ulema sınıfının nüfuzunu kırmak, selâhiyetlerini azaltmak ve ayrıca Avrupalıların sanat ve ilimdeki ilerlemelerine ortak olucu sınâi, ziraî, iktisadi müesseselerden iktibaslar yapmak arzu ve iştiyakı mühim rol oynamıştır

Yenileşme çabalarının süreklilik kazanması ancak II Mahmud’un saltanatının son devresinden itibaren mümkün olabildi Zarar gören devlet otoritesini onarmak, iç ve dış güvenliği sağlayabilecek askeri güce sahip olmak, mali ve ekonomik yapıyı güçlendirmek ve nihayet sosyal ihtiyaç olarak öne çıkan yenilikleri yapmak Sultan’ın esas amacı idi İşte 1808 tarihinde Padişahın arzusu üzerine Anadolu ve Rumeli Beylerbeyleri İstanbul’a gelmişler ve devletin bu kötü durumuna son vermek için çareler aramaya başlamışlardır Neticede Sadrazam ve Anadolu ve Rumeli Beylerbeyleri bir metin tespit edip, bu metinde belirtilen esaslara sadık kalındığı takdirde, Osmanlı Devleti’nin eski haline gelmesinin mümkün olduğu görüşünde birleşmişlerdir Bu metne Sened-i İttifak ismi verilerek 7 Ekim 1808 tarihinde ilan edilmiştir Bu imzalanan metin o tarihe gelinceye kadar hükümdarlık haklarını hiçbir kayıt ve şarta tabi olmaksızın kullanabilme hakkını bu metinle tespit edilen esaslara göre sınırlandırılmıştır
Osmanlıda başlayan bu yenileşmenin yanında batılaşma hareketleri iç ve dış sebepler sonucunda devam etmiştir
                           
                                      ÇÖZÜMLEME / İNCELEME
1.METİN
1. ETKİNLİK.
XIX yy Da Osmanlı Devleti'nin yükselme döneminin sosyal ve siyasal yapısı nasıldır?
sosyal yapısı
Osmanlı Devleti başlangıçta doğrudan doğruya Türk unsuru tarafından kuruldu. Sonraki yüzyıllarda sınırlar genişledikçe devletin kurucu ve temel unsuru olan Türklerin yanında başka topluluklar da görülmeye başladı. Giderek Osmanlı toplumu çok çeşitli milletlerden oluşan bir özellik kazandı.
Osmanlı Devleti toplumu, islâm Hukuku ve Örfi Hukuk denilen hukuk kurallarına göre biçimlendirdi. Buna göre Osmanlı toplumu iki temel bölüme ayrılıyordu. Bunlardan biri "yönetenler", diğeri "yönetilenler"di. Yönetici sınıfa Osmanlılar, "askerî sınıf diyordu. Osmanlı Devleti'nde "askerî" demek, herhangi bir devlet
hizmeti yapan kişi demekti. Bunlardan askerlik yapanlara seyfiye denirdi, Eğitimö ğretim işiyle uğraşan müderrisler, yargı ve yönetim işlerine bakan kadılar ilmiye sınıfını oluştururdu. Devlet dairelerinde çalışan her kademedeki memurlara ise kalemiye sınıfı denirdi. Genellikle askeriler vergi vermezlerdi. Bunun karşılığında devlete bir hizmet görürlerdi. Böyelce devlet, gelirinin önemli bir kısmını buradan sağlardı. Yönetilenler ise bunların dışında kalan gruptu. Yönetilen sınıfa Osmanlılar "reaya" diyordu. Kırsal kesimde köylüler, çiftçiler, şehirlerde tüccar, esnaf gibi gruplar reaya sınıfını oluştururdu. Reaya vergi verirdi.
siyasi yapısı
Osmanlı İmparatorluğu'nun siyasi ve hukuki rejimi, daha çok bir sentez niteliği taşır. Osmanlı Devleti, her şeyden önce bir Türk ve İslam Devleti'dir. Bir yönüyle de İslamiyet öncesi Türk Devletleri yapısının izlerini taşır.
Eski Türk Devletlerinde, siyasi yapılanmanın en önemli unsurlarından biri kenttir. Bu bağımsız bir şekilde aşiretler halinde yaşayan halkın, barış içinde kalmasını sağlar. Osmanlı'da federatif bir yapı görülmekle birlikte kimi yerlerde de bu kent yapısına rastlanmaktadır.
Zamanla, idare merkezileşti ve hükümdarlar, doğaüstü bir kaynaktan gelme vasıflarını aldılar. Hükümdarlara "padişah-ı cihan" adı verildi. Bu hükümdar, mutlak şahsi evrensel ve kutsal bir kimliğe kavuştu ve bunun gerektirdiği hukuki statüye sahip oldu. Bütün sosyal ve siyasi hayatın hakimi, düzenleyicisi olan en yüksek organ haline geldi.
Osmanlı'nın yapısını büyük ölçüde oluşturan İslam Dini ve bunun temelleri, getirdiği yeni müesseseler dışında, dinde de birtakım değişiklklere yol açtı. Hükümdar, Tanrı'nın tahta çıkardığı değil onun yeryüzündeki temsilcisiydi.
1.
Orta çağa ait dünya görüşünü ifade eden kelimeler:  Hüma ‘da mutluluk, ne baykuşta uğursuzluk,ne uğurlu vakit ne ne burçlerın uğursuzluğu,ne atlas dünyayı omuzunda taşıyor,ne ruh göçü kaldı,Ne Amr Zeyd’in esiri,ne Zeyd Amr’ın efendisi...
Modern dünya görüşünü ifade eden kelimeler: Ne zorlama ne zorbalık, Zaman bilim zamanı, Akıl tanrının birliği fikrini ispat ettiği için bütün milletler birlik yolunu tuttu.....
2. Sadullah Paşa Hayatı Eserleri Edebi Kişiliği

Tanzimat devri devlet adamı ve şâir. 1838'de Erzurum'da doğdu. Babası çeşitli illerde vâlilik yapmış Esad Muhlis Paşadır. İyi bir tahsil gören Sadullah Paşa, babasının kontrolünde özel hocalardan Arapça, Farsça, Fıkıh, Akaid, Tabiiyye, Kimyâ ve Fransızca dersleri aldı.
1853'te ilk memuriyetine başlayarak, mâliye Vâridat Kaleminde vazifelendirildi. Üç sene kadar burada çalıştıktan sonra, Bâbıâli Tercüme Odasına geçti. Kısa zamanda memuriyette derecesi yükseldi ve sırasıyla Mesahib Kalemine (1866), Şûrâ-yı Devlet Maârif Dâiresi Başmuavinliğine (1868) ve ardından da Başkitâbetine (1870) geldi. Dîvân-ı Hümâyun Tercümanlığına (1871), Dîvân-ı Hümâyun Amedliğine ve Defter-i Hâkânî Nezâretine (1874), Temyiz Mahkemesi Reisliğine (1876), Ticâret Nezâretine ve Sultan Murâd'ın tahta geçmesiyle de Mâbeyn Başkâtipliğine (1876) tâyin edildi.

Sultan İkinci Abdülhamid Han zamânında, Bulgaristan Meselesini yerinde incelemek üzere Filibe'ye gönderilen komisyona başkanlık yaptı. Bu vazîfesini tamamladıktan sonra Berlin'e elçi olarak gönderildi. Buradayken Ayastefanos Antlaşması ile Berlin Kongresine ikinci murahhas olarak katıldı. Berlin'deki başarılı çalışmalarından dolayı vezirlik rütbesi verildi (1881). 1883'te Viyana Büyükelçiliğine tayin edildi. 1891'de Viyana'da intihar etti. Cenâzesi İstanbul'a getirilerek Sultan Mahmud Hanın türbesinin bahçesine gömüldü.
Edebi Kişiliği
Sadullah Paşa, Tanzimat döneminin yenilik fikirlerine açık Batının müspet bilimlerine inanmış bir devlet adamıdır. Edebiyatla da yakından ilgilenmiş olmakla birlikte yazdıklarının pek çoğu ele geçmemiştir. Onun yazdıkları içinde en dikkate değer olanı "On Dokuzuncu Asır" manzumesidir. Orta Çağ zihniyeti ve inanışları ile Yeni Çağ'ın gelişmelerinin karşılaştırıldığı bu manzumede şair, insan aklının kudreti üzerinde durmakta, Batının müspet bilimlerde kaydettiği gelişme karşısında doğu dünyasının durumunu etraflıca gözler önüne sermektedir. Sosyal hayatta hürriyet, eşitlik, kanun hâkimiyeti ve insan haklarının gözetilmesi, bilimsel gelişmeye ve ilerlemeye yol açmıştır. Bu itibarla Türk toplumunun da bu gelişme ve değişmeye ayak uydurması gerekir. Bunlar Paşa'nın manzume boyunca yaptığı değerlendirmelerdir.
Sadullah Paşa'nın batıdan çeviriler de yaptığı bilinmektedir. Bunların içinde Fransız şairi Lamartine'den yaptığı "Göl" çevirisi en tanınmış olanıdır. Ayrıca "Berlin Mektupları", "Charlottenbourg Sarayı", "Paris Ekspozisyonu", "Cevdet Paşa'ya Mektub" bilinen yazılarıdır.
3. XVII. Yüzyıldan itibaren osmanlı Devletinde sosyali siyasal , ekonomik ve askeri  alanalrda yapılan değişiklikler Osmanlyı Batılı devletler karşısında güçlendirmesi gerekirken bunlar develt içindeki azınlıkların hak arayışınai var olan kültürel yapının bozulmasına dönüşmüş i toplum içinde kültürel ve siyasi çatışmalar yaşanmaya başlamıştır. Bu da Osmanlıyı iyice zayıflatmıştır.
a. Ordu düzeninin bozulması devletin otoriter yapısının bozulmasına sepep olmuştur.
b. Yenileşme devlet yapısındaki çöküşün sonucudur. Sebebi değildir. Bunlar çöküşü hızlandırmıştır.
2. metin
1. Cumhuriyet idaresinde padişah, imparator, sadrazam, dışişlri bakanı vb.  yoktur.  Bunların herbiri birer memleket ferdidir. Cumhuriyet idaresinde zorla zulumle insanalrı asker yapmaki yüzbinlerce kişiyi yerinden yurdundan ayırıp kışlalarda çüritmek gibi bir usul yoktur……
Yazar böyle bir eleştiriye devlet yönetiminde bulunan kişilerin yaptığı hatalı uygulamalar, baskılari zorbalıklar itmiştir.
2. burada  yönetim yönünden, bireysel özgürlükler yönünden,  yargı yönünden,  hukuki yönden karşılaştırmalar yapmıştır.  Bu karşılaştırmalar ile halkı bilinçlendirmeki hak ve özgürlüklerine sahip çıkm abilinci oluşturmak, zalim idareey boyun eğmemek gibi mesajlar verilmek istenmiş olabilir.
3.  Ziya Paşa’nın batı düşüncesine,  eğitim ve hukuk düzenine, yaşama biçmine ilgi duyması kendi toplunumda bunlaarın olmayışından kaynaklanmaktadır. Osmanlının çöküş döneminde sorunlar artmış,  yolsuzluki rüşveti adam kayırma, ahlaki zaafiyet hızla yayılmıştır. 

2. ETKİNLİK.
 Ülkeyi yöneten aydınların çoğu Batıda eğitim görmüş, oranın yaşam biçmini benimsemiş aydınalrdır. Bu yüzden Osmanlının kurtuluşunu Batının gelişen biliminde sanatında, kültüründe görmüşlerdir. Kendi kültürene karşı aşağılık kompleksine giren Osmanlı aydını Batının bilimini teknolojisini almak yerine develt yapısınıdeğiştirip yönetime hakim olmak kendi iktidarını kurmak hevesine kapılmıştır. Batının Bilimi yanında halaki zaafiyetlerini de birer medenilik ölçüsü olarak algıla yanlışlığına düşmüştür.

3. ETKİNLİK.
 a. Tanzimat Fermanında yer alan genel konular:
*Tüm vatandaşların can, mal ve namus güvenliğinin sağlanması,
*Yargılamada açıklık, hiç kimse yargılanmadan idam edilemeyecek (Hukuk devleti özelliğini yansıtır),
*Vergide adalet,
*Erkeklere dört yıl mecburi askerlik,
*Rüşvetin ortadan kaldırılması,
*Herkesin mal ve mülküne sahip olması, bunu miras olarak bırakabilmesi.(Özel mülkiyet güvence altına alındı. Müsadere kaldırıldı)
*Fermanda verilen bütün sözlerin tamamen yerine getirilememesine rağmen bu çabalar, çağdaşlaşmaya ve cumhuriyet fikrine ön ayak olmuştur. Tanzimat Fermânı'nın okunmasından I. *Meşrutiyet'in ilanına kadar geçen dönem, Osmanlı tarihinde Tanzimat Dönemi (3 Kasım 1839 - 22 Kasım 1876) olarak anılır.
Tanzimat Fermanının ilan edilme nedenleri:
   Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa meselesinde Avrupa'nın desteğini almak
  Avrupa'nın Osmanlı iç işlerine karışmasını önlemek
   Fransız İhtilali'nin milliyetçilik etkisini azaltmak
  Gayrimüslimleri devlete bağlamak

b. Tanzimat fermanı, diğer adıyla ,Gülhane Hattı Humayunu ,3 Kasım 1839Tarihinde Gülhane Parkı’nda  Mustafa reşit Paşatarafından okunarak ilan edildi

4.ETKİNLİK
*Orta Çağ felsefesi  ( Skolastik düşünce)tarihsel dönem itibariyle ilkçağ felsefesinin bitiminden modern düşüncenin başlangıcına kadar olan dönemi kapsar. M.S. 2. yüzyıldan 15. yüzyıl sonlarına-16. yüzyıl başlarına, rönesansa kadar olan dönem olarak ele alınır. Bu dönemin felsefe tarihi açısından kendine özgü özellikleri vardır.Bir çok felsefe tarihi kitabında ortaçağda felsefe yok sayılır ya da ortaçağın karanlık bir çağ olduğu değerlendirmesine bağlı olarak felsefenin de karanlığa gömüldüğü öne sürülür. Bunun yanı sıra ortaçağda felsefenin varlığını kabul eden ve bu felsefenin özgül niteliklerini açıklayan felsefe tarihi çalışmaları da sözkonusudur.
* Tanzimat öncesi osmanlı toplumunda islam anlayışının etkili olduğunu görüyoruz. Tanzimat ve sonrasında ise Batı kültürünün ve yaşam tarzının etkili olmaya başladığı görülür.  Batı kültüründe ortay .ıkan modern tiyatroi gazete, dergi gibi kültürel ve bilimsel gelişmeler Osmanlı toplumunda da ilgiyle takip edilmiş, bunun sonucunda Batı tarzı yaşam Osmanlı toplumunu etkisi altına almıştır.
Batıda kilisenin baskısı, Otra çağ felsefesi, toplumun üzerinde ciddi bir baskı kurmuş, bu baskıdan bunalan batı toplumu çıkş yolları aramaya başlamıştır. Din adamları, krallar menfaatlerini   kilise üzerinden halka dayatmışlar.  Bu yüzden her türlü yeniliğe ve buluşa dini değerler üzerinden karşı çıkrak otoritelerini korumaya çalışmışlardır. Bütün bunlara rağmen batı toplumu bilimsel alandaki gelişmesini sürdürmüş, kendini geliştirmiştir. Bu da Osmanlı aydınında Batıya karşı bir hayranlık uyandırmıştır.


                                                 ANLAMA YORUMLAMA
1.ON Dokuzuncu Asır
Nazım birimi: beyit
Nazım Şekli :  kaside
Ölçüsü: Aruz ölçüsü
Tema: Bilimin Önemi
Dil ve anlatım: süslü sanatlı bir anlatım var.  Arapça , Farsça kelim ve kavramlar la yüklü ağır bir dil kullanılmış.
2. Metin:  öğretici metin giriş, gelişme ve sonuş bölümlerinden oluşuyor. Birinci paragraf giriş, son Paragrafa kadr olan kısım gelişme, son paragraf sunuç paragrafı
Tema: Cumhuriyet
Konu: Cumhuriyet rejiminin önemi
Dil ve Anlatım: Diğer metne göre daha sade bir anlatımı var.  Arapça , Farsça kelime ve kavramlar kullanılmış.
2.  Evet , Dış baskılar sonucunda ortaya çıkmıştır(1856 Paris Antlaşması)
-Fransa nın ısrarı ile diğer devletlerin de katılımıyla(ingiltere,avusturya vsvs...) fermanın maddeleri belirlenmiştir.Islahat fermanı çıkış kaynağını yabancı devletlerden alır.Paris antlaşmasında yer aldığı için uluslar arası bir sorun haline gelmiştir.
-Osmanlı devleti paris antlaşmasının şartlarını kendi lehine çevirebilmek için bu fermanı ilan etmek zorunda kalmıştır.
Islahat fermanının asıl hedefi
- Müslümanlar ile gayri müslimler arasında her yönden tam bir eşitlik sağlamaktır.
- Din, vergi, yargılama, eğitim, devlet memurluğu ve temsil alanında o zamana kadar olan farklar kaldırılıyordu.
- Hukuki niteliği olarak ıslahat fermanı ferman niteliğindedir.
Paris anlasması görüsmeleri sürerken Islahat Fermanı ilan edilmisti.(1856) Bu Fermanla ilgili bir madde Paris Anlasmasında da yer aldı.
3.osanlıtoplumunun Batılılaşmasında aydınların önemli bir rolü var. Batılıaşma haareketi Batıya özellikle Fransaya ilim öğrenmeye giden aydınlarımız tarfından başlatılmıştır. Toplımda batılı sant ve kültür faaliyetleri aydınlarımız tarafından getirilmiştir.
5. ETKİNLİK
Skolastik düşünce,  rönasans ve roform hareketleri, pozitivizm akımı batıda atkili olan akımdır.
Skolastik düşünce batıda rönesans ve reform hareketlerini doğurmuş pozitivizm akımı ortaya çıkmıştır.
6. ETKİNLİK.
XIX. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİNDE MEYDANA GELEN GELİŞMELER VE YENİLİKLER
ASKERİALANDA
Askerlik sürelerinin belirlenmesi ve aske ralımının bir usule bağlanması
DÜŞÜNCE HAYATINDA
Pozitivist düşünce ön  plana çıktı.
SOSYAL VE SİYASİ HAYATTA
önetim merkezi olan babıali güçlendirildi
-Meclis-i ahkam-ı adliye (mahkeme) kuruldu
-Yeni meclisler komisyonlar kuruldu
-Ceza ve ticaretle ilgili yasalar çıkarıldı, yabancılarında katıldığı karma ticaret mahkemeleri kuruldu.
-Padişahın yetkileri kısıtlandı yönetim yetkisi meclise verildi.
- Ülke vilayetlere sancaklara kazalara köylere ayrıldı valiler kaymakamlar görevlendirildi.
Posta telgra teşkilatı kuruldu, haberleşmede gelişme sağlandı.

19. yüzyılda sosyal hayatta yapılan yenilikler

-Posta telgra teşkilatı kuruldu, haberleşmede gelişme sağlandı.
-Yeni yollar yapıldı, ilk demiryollarının yapımına başlandı.
-Belediyeler kuruldu
-İlk nüfus sayımı yapıldı (askere gidecekleri belirlemek için)
-Kıyafet değişikliği yapıldı, devlet memurlarına ceket gömlek fes giyme zorunluluğu getirildi.
-Halk avrupai yaşama özenmeye başladı, evlerde yurtdışından mobilyalar ve ev eşyaları kullanılmaya başlandı, eğlence şekilleri değişti.

EĞİTİM ALANINDA
1846'da Mekatib-i Umumiye Nezareti kuruldu.1848 de Darülmuallim (öğretmen okulu) açıldı. Harbiye, Bahriye ve Tıbbiye dışındaki okulların kontrolü bu nezarete verildi.
Rüştiyelerin açılmasına hız verildi.
1868'de Fransızca eğitim ve batılı anlamda ilk eğitim verecek olan lise ile üniversite arasında bir kurum olan Galatasaray Sultanisi açıldı.
1869'da Fransız eğitim sistemini örnek alan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi yayınlandı.
1870'te Dârülmuallimât adında kız öğretmen okulu açıldı.
İlk kez yurt dışına öğrenci gönderildi.
Devlet memuru yetiştirmek amacıyla,Mekteb-i Maarif-i Adliye kuruldu.(II. Mahmut)
EKONOMİALANINDA
1841-1842 yılında ilk bütçe hazırlandı, 1846-1847 yılında ise ilk modern bütçeye geçildi.
Vergilerin mükellefler arasında düzgün ve gelirlere göre dağıtılması amaçlandı.
Devlet görevlilerinin halktan resmi vergiler dışında aldıkları vergiler yasaklandı.
1840'ta Kaime-i Nakdiye ismiyle ilk kâğıt para dolaşıma sokuldu.
1855'te Kırım Savaşı'nın maddi yükünü karşılamak için tarihte ilk kez dış borç alındı.Borç ingiltereden alınmıştı

7. ETKİNLİK
Yenileşme dönemi ile birlikte Osmanlı kültür yapısının bozulmaya başladığı görülmüştür. Batıyı örnek alan aydınlarımız batını bilimini almalrı gerekirken bu istenilen düzyde olmamış  Fransada kiliseye duyulan öfkelye ortaya çıkan dini reddeden bir yaşam anlayışı bizim aydınlarımı da etkisi altına almış orada edindikleri bu yaşam tarzını kendi toplumlarına taşımışlardır. Bunu da yeni ortaya .ıkan gazete, dergi, tiyatro, roman gibi sanat dallarıyla gerçekleştirmişlerdir.
II. Mahmut döneminde yenileşmenin önemli bir aracı olacak ilk gazete de çıkar: Takvim-i Vekayi (1831)
Osmanlı Devleti’nde Batı’ya yöneliş Abdülmecit döneminde, Mustafa Reşit Paşa tarafından hazırlanan Tanzimat Fermanı (Gülhane Hatt-ı Hümayunu, 1839) ile resmiyet kazanmıştır. Tanzimat, “düzenlemeler” anlamına gelen bir sözcüktür. Bu fermanın ilanıyla birlikte Tanzimat Dönemi de başlamış olur.
Tanzimat Fermanı din, dil, ırk gözetmeksizin bütün halkın can, mal ve namusunun korunacağını, askerlik ve vergi kanunlarının yeniden düzenleneceğini ortaya koyan eşitlikçi bir söylem taşıyordu. Hâkim millet anlayışı yerine kanuni eşitlik getirilmiştir. Böylece Osmanlı Devleti, Batı anayasalarında yer alan temel hak ve özgürlükleri kabul ettiğini duyurmuştur. Tanzimat Fermanı, kökten bir değişme değildir, devlet yönetiminde bazı düzenlemelerden ibarettir. Tanzimat Fermanı’yla padişahın hak ve yetkileri sınırlandırılmıştır. Tanzimat Fermanının ardından ceza ve ticaretle ilgili yeni yasalar hazırlanmıştır. Bankalar kurulmuştur. Ülke vilayetlere, sancaklara, kazalara ve köylere bölünmüştür. Askerlik süresi beş yıl olarak belirlenmiştir. Telgraf idaresi, posta istasyonları kurulmuştur.
                                               
     DEĞERLENDİRME
1.Aşağıdaki yargılar doğru ise D yanlış ise Y yazınız.
D,D, Y
2. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri uygun ifadelerle doldurunuz.
* Tanzimat
* Hak, eşitlik, özgürlük, adalet, hürriyet …..
*II. Mahmut
3. E
4. D
5.  Batıda gelişen reform ve rönesans harekerleri, pozitivizmin etkisi, Osmanlınıngerilemesi, 
Sayfa 18-   ÜNİTE SONU DEĞERLENDİRME
1.Aşağıda boş bırakılan yerleri uygun ifadelerle dolduruuz.
* Osmanlı Devletinde Yenileşme Dönemi aydınları Batının düşüncesine, kültürüne ve Batıda gerçekleştirilen bilimsel gelişmelere  ilgi duymuşlardır.
* Osmanlı Devletinde yenileşme. Çöküşün  sebebi deği  sonucudur.
2. Aşağıdaki yargılar doğru ise D yanlış ise Y yazınız.
* D
* D
* D
3. D Ziya paşa Takvim-i Vakayi
4.D
5. B
7. Rönesans ve reform hareketleri ve pozitivizm akımı.
8. askeri siyasi sosyal ve ekonomik alnındaki bozukluklar, batıdaki gelişmeler.
Read more