AÖF Uluslararası Politika II 1. Ünite Ders Notları


1. Ünite – Sendikacılığın Kavramsal Çerçevesi

Egemenlik, esasen siyasi bir kavram olarak kullanıldığı ilk andan bu yana betimleyici ya da açıklayıcı olmaktan çok gücü ve güç dengelerini meşrulaştırmak ya da eleştirmek için kullanılmıştır

Avrupa dillerinde ¨egemenlik¨ sözcüğünün ilk kullanılışı XII. yüzyıla rastlar. Zaten egemenlik, feodal dönemin toplumsal ve siyasal yapılanmasına karşı tepkinin bir ürünü olarak doğmuştur. Ancak bilimsel bir kavram olarak kullanılması ilk kez XIII. yüzyıldan itibaren Fransa’da ve XIV. yüzyıldan itibaren deingiltere’de kullanılmaya başlanmıştır.

Egemenlik, bir devletin otoritesini, otoritesinin yapısını ve bu otoritesini sınırları dâhilinde etkin bir biçimde kullanabilmesini ifade etmektedir. Egemenlik hem kural koyma otoritesi hem de koyduğu kuralları uygulayabilme kapasitesidir.

Stephen D. Krasner, egemenliğin farklı boyutlarına dikkat çekmiş ve kavramı şu dörtlü bir tasnife tabi tutmuştur:

Ø  İç egemenlik: Bir devlette kamu otoritesinin örgütlenmesi ve bu otoritenin denetim mekanizmasına, kontrol gücüne sahip olması,

Ø  Sınır ve karşılıklı bağımlılık egemenliği: Kamu otoritesinin sınır aşan hareketlerini de denetleyebilme kabiliyetidir.

EGEMENLİK FiKRİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ

Egemenlik Fikrine Yön Veren Temel Düşünürler
Jean Bodin

Egemenlik kavramını ilk kez ele alıp inceleyen düşünür Jean Bodin’dir. Bodin, devletin var olması için gerekenin içte kişiler üzerinde sınırsız ve üstün, dışta da bağımsız bir iktidar olduğunu belirtmiş ve bu gücün niteliğini ifade etmek için egemenlik sözcüğünü kullanmıştır Jean Bodin’e göre egemen, yasalarla başkalarınaemirler verip bağlayıcı kararlar alabilen ama kendisi asla yasalara tabiî olmayandır.

Thomas Hobbes
Bodin gibi Hobbes’un egemenlik anlayışında da egemenlik bölünmez, devredilemez ve paylaşılamazdır. İktidarın tek meşru kaynağı, egemenliği kendisinde toplayan kral/prenstir.

Hobbes da hukuka tabi olmayan egemenin yetkilerine rakip olabilecek herhangi bir ara ya da alt iktidarı ile hukuk sistemini kabul etmez (Klippel, 2004: 110). HobbesLeviathan isimli eserinde özellikle egemenin kendi toprakları üzerindeki mutlak ve sorgulanamaz konumunu ele almıştır.
Egemenliğin temel unsuru olan devletin amacı güvenliktir. Bundan anlaşılması gereken devlet dediğimiz politik toplumun içinden çıktığı toplumu oluşturan kişilerin hem bireysel hem de kolektif olarak korunması, dolayısıyla da daha mutlu bir yaşam sürmeleridir


Jean Jacques Rousseau

Rousseau’ya göre egemenlik genel iradenin tecellisidir ve genel irade ise siyasi bedenden ibaret iradesiyle moral bir varlık olup her halükarda bütünün ve parçalarının korunması ile iyiliğe yönelen, yasaların kaynağı olan devletin tüm üyeleri için haklı ve haksızı belirleyen bir kuraldır.

Emmanuel-Joseph Sieyés

Fransız Devrimi’nden kısa bir süre önce 1789’un Ocak ayında yayımladığı Qu’est-ce que le tiers-état? (Üçüncü Hükümranlık Nedir?) risalesinde Emmanuel-Joseph Sieyés, ilk iki hükümranlık sahibi yapıyı oluşturan ve temsil imkânı yakalayan din adamları ve aristokrasiden bağımsız olarak burjuvaziyi devletin taşıyıcı unsuru ve ulusun kendisi olarak tanımlamıştır.

KÜRESELLEŞME VE EGEMENLİK

Küreselleşme, kişilerin ve toplumların yaşam koşullarını şekillendiren, topraksal sınırlarının önemini azaltan bir dizi ekonomik, kültürel ve teknolojik süreci ifade etmektedir (Cohen, 2001: 81). Bu süreçte uluslararası ticaret ve sermaye akışı, doğrudan dış yatırımlar ve göçler özellikle son yirmi yılda büyük önem kazanmıştır.

Buna uygun olarak küreselleşme, yerel toplulukları etkileyerek ulus-devletlerdeki ulusal kimlik, yurttaşlık ve egemenlik bağlarını azaltarak toplumsal, kültürel, ekonomik ve siyasal yaşamda kendisini göstermiştir

Küreselleşmenin devletlerin birbirleriyle ilişki kurmasından çok daha fazlasını, asıl bireylerin ve onların oluşturdukları gönüllü toplulukların tüm dünyada etkileşime geçmesini ifade etmektedir. Küreselleşme dünyanın herhangi bir yerinde ortaya çıkan ekonomik, siyasal ve sosyal gelişmeleri her an takip edilebilen ve yönlendirebilen bir hâle getirdikçe egemenlik üzerindeki etkisini kavramamızı kolaylaştırmaktadır.

George Modelski, bu durumu “bir grup tarihsel dünya toplumlarının global bir sistem içerisinde bir araya getirilmesi süreci” olarak tanımlarken Anthony Giddens ise “yerel oluşumların kilometrelerce uzaktaki olaylarca şekillendirilmesi ya da tersi biçimde, uzak yerellikleri birbirine bağlayan dünya çapındaki toplumsal ilişkilerin yoğunlaşması” olarak açıklamaktadır.

Küreseleşmeye en büyük katkıyı yapan unsurlardan birisi de Çok Uluslu fiirketler’dir (ÇUfi). ÇUfi’un tarihini MÖ 3000’de ortaya çıktığını savunan görüşler çerçevesinde neredeyse ticaretin ilk ortaya çıktığı dönemlere kadar götürmek mümkündür.

ÇUfi modern zamanlarda Sanayi Devrimi eşliğinde yaygınlaşırken II. Dünya Savaşı sonrasında daha da kurumsallaşarak artık sayıları 40.000’i aşan ve yıllık ciroları birçok ülkenin GSMH’den daha fazla bir rakama tekabül eden devasa bir güce dönüşmüşlerdir.

IMF gibi örgütlerden kredi alan ülkelere, aldıkları kredilerle geniş bir yaptırımlar listesi de verilirken bunların uygulanması için de önemli teminatlar alınmıştır. Bu durum, devletlerin egemenliklerini iyice tartışılır kılmıştır.

Bir dönem Türkiye’nin ve bugünlerde de Yunanistan’ın karşı karşıya kaldığı gibi ekonomilerin güçlenmesi için öngörülen koruyucu önlemleri hangi ekonomik ve siyasi politikaları uygulayarak alması gerektiğine bizzat devletlerin kendileri değil tamamen üye oldukları bu örgütler karar vermeye başlamıştır

Devletlerin egemenliklerinin aşınması yerel ekonomilerin korunması noktasında da bir ikilem oluşturmaktadır. Yerel ekonomileri korumak için atılan her adımın küresel yankı uyandırabileceği bilinci, devletleri daha dar alana hapsetmeye başlamıştır. Bu durum da devletlerin işlevlerini zayışatırken devletlere küresel sistemi dikkate alarak hareket etme zorunluluğu getirmektedir.

SOĞUK SAVAŞ SONRASI

Soğuk Savaş sonrasında egemenlikle demokratik normlar arasında sıkı bir ilişki gelişmeye başlamıştır. Hatta daha ileri giderek ancak demokratik devletlerin egemenliğinden söz edilebileceğini ileri sürenler dahi olmuştur (Crawford, 1995: 832) Bir devletin egemenliğine saygı duyulabilmesi için ülkede yaşayan herkesin politik, ekonomik ve kültürel haklarını kullanabilme olanağına sahip olması gerekmektedir.

Diğer bir deyişle egemen devlet vatandaşlarının politik, ekonomik ve kültürel haklarına saygı duyan devlettir. Bu durumda sağlam bir egemenlik anlayışının öncelikli şartı olarak meşruiyet karşımıza çıkmaktadır (Adaoğlu, 2008: 3)

Devletin egemenlik tanımlaması ile bireylerin tek tek egemenlik algılamaları açısından bütünlük sağlandığı takdirde, güçlü bir egemenlik ortaya çıkabilir (Davutoğlu, 2003: 55). Bu da ancak çoğulcu demokrasi ve hukuk devleti anlayışı ile gerçekleşebilir.

Öte yandan hukuk devleti, kendini hukukla sınırlandıran bir devlet görüşüne dayanır (Kapani, 1992: 59). Bu bağlamda egemenlik, bir toplumda tek üstün güç olduğundan ülke sınırları içerisinde başka bir otorite kabul etmez (Tanilli, 1990: 14). Bu ilkeye bir örnek vermek gerekirse 1982 Anayasası’nın 6. maddesinde, egemenliğin kayıtsız ve şartsız millete ait olduğu belirtildikten sonra Türk milletinin egemenliği Anayasa’nın koyduğu esaslara göre yetkili organları eli ile kullanacağı belirtilmiştir (Özkul, 2011.40).

KÜRESELLEŞMEDE DEVLETİN TUTUMU

Devletler, bir taraftan egemen alanlarını korumak için tepkisel eylemde bulunurken diğer taraftan da küreseleşmenin derinleştiği bir dünyadan da izole olmayı çeşitli nedenlerle istememektedirler. Bu durumsa devletleri egemenlik ikilemi ile karşı karşıya getirmektedir.

Küreselleşmeyle paradoksal bir şekilde yükselen aynı zamanda yerel dinamikler ise küreselleşmeye tepki olarak yerelleşmeyi de hızlandırırken devletleri daha koruyucu önlemler almaya zorlamaktadır.

Küreselleşme, şimdilik ulus-devletin sonu anlamına gelmemektedir fakat Westphalian egemenlik anlayışının da çatırdadığı ve dönüştüğü ortadadır. Bu nedenle, ulus-devlet hâlâ baskın bir unsur olarak varlığını korusa da yeniden klasik egemenlik anlayışın hâkim olduğu günlere dönüş için ilahi bir elin değmesi beklenmektedir.

Read more

AÖF Sağlık Kurumlarında Maliyet Yönetimi 1. Ünite Ders Notları


1. Ünite – Maliyet Muhasebesi ve Temel Maliyet Kavramları
MUHASEBENİN BÖLÜMLERİ
Muhasebe, işletme fonksiyonlarından birisidir. İşletmelerin fonksiyonlarını, temel, amaç ve destekleyici fonksiyonlar olarak sınıflamak mümkündür. İşletmelerin temel fonksiyonu yönetim; amaç fonksiyonları üretim, pazarlama ve finansman; destekleyici fonksiyonları ise insan kaynakları, muhasebe, AR-GE ve halka ilişkilerdir. Bu sınıflamadan da anlaşılacağı gibi muhasebe araç fonksiyonlardan biri olarak temel işlevi bilgi üretmektir. Muhasebe, işletmelerin finansal nitelikteki varlık, kaynak ve işletmelerine ait bilgileri belirli kural ve esaslar çerçevesinde üreten ve bu bilgileri ihtiyaç duyanlara ileten bir sistemdir. İşletme muhasebesi sistemi içerinde muhasebe; Finansal (Genel) Muhasebe ve Yönetim Muhasebesi olmak üzere ikiye ayrılır.

Finansal (Genel) Muhasebe
Finansal muhasebe, işletmede meydana gelen ekonomik ve mali olayları para cinsinden toplayıp, kaydedip, sınıflandırıp, özetler ve ilgili kişilere sunar. Finansal muhasebenin işlemleri objektif belgelere dayanarak ve olduğu gibi kaydetmesi ve bu işlemleri sürekli olarak saklaması gerekmektedir. Finansal muhasebe finansal işlemler ile ilgili belgeleri kayıt ederek, onları işletme içinde kullanılacak iç raporlara dönüştürür.

Yönetim Muhasebesi
Yönetim muhasebesi, yönetimin özellikle maliyet muhasebesinin ürettiği bilgileri kullanarak yönetsel kararlar almasına yardımcı olan bir muhasebe alt sistemidir.Yönetim muhasebesi, planlama, maliyet analizi, maliyet kontrolü, performans ölçümü ve karar verme gibi amaçlara sahiptir.

Planlama: Bir işletmenin başarısı etkin bir planlamaya bağlıdır. Planlama süreci uygun kaynakların sağlanması ile ilgili sorunların öngörülmesi ve etkin bir bütçelemeyi de kapsamaktadı

Maliyet Analizi: Üretilen mal veya hizmetin maliyetini oluşturan; ilk madde malzeme (ham madde), direkt işçilik ve genel üretim giderleri gibi girdilerin ayrıntılı olarak ve maliyet metodolojisine uygun bir şekilde hesaplanmasıdır.

Maliyet Kontrolü ve Performans Ölçümü: Yönetim muhasebesi, gerçekleşen sonuçlar ile
planlananları kıyaslayarak yönetime işletmenin performansının kontrol edilmesinde yardımcı olur

Karar Verme: Karar verme yönetimin en önemli fonksiyonudur. Yönetim muhasebesi yöneticileri en karlı kararları alması için faydalı veriler sunar

MALİYET MUHASEBESİNİN TANIMI
Maliyet muhasebesi, bir işletmede üretilen mal ve hizmetlerin elde edilmesi ve bunların alıcılara ulaştırılıp paraya çevrilmesi için, işletmenin yaptığı fedakârlıkların parasal ölçüsünü gösteren maliyetlerin, hangi giderlerden oluştuğunu belirleyen, söz konusu giderleri türleri, fonksiyonları ve gider yerleri bakımından hesap planındaki sınıflandırma doğrultusunda kaydedip izleyen, bu bilgilerin incelenme ve yorumunun yapılmasına imkân verecek raporların hazırlanmasını ve maliyetlerin kontrolünü amaç bilen işlemler bütünüdür maliyet muhasebesi, mal ve hizmetlerin maliyetlerini saptayan, maliyet kontrolünü sağlayan ve yöneticilere karar almaları için gerekli bilgileri sunan bir sistemdir. Maliyet muhasebesi, işletmenin daha çok içyapısını ilgilendiren üretim eylemleriyle ilgilidir.
Muhasebe sistemi kurulduktan sonra maliyet analiz yöntemleri kullanılarak maliyetler belirlenmektedir maliyet muhasebesi süreci aşamaları;

Aşama 1. Amaç Tanımı: Bir işletmede ya da sağlık işletmesinde maliyet analizi yapılmak isteniyorsa öncelikli olarak maliyet analizinin amacının belirlenmesi gereklidir. Maliyet analizinin doğru yapılabilmesi için en uygun yöntem ile gerçekleştirilmesi gerekir. En uygun metodolojiyi seçmek için neyin maliyetini hesaplayacağımızı baştan belirlememiz gerekir. Bu ise maliyet analizinin amacını oluşturur.
Aşama 2. Giderlerin Belirlenmesi: Maliyet analizi yapacağımızı dönem içerisinde işletme faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan giderlerin çeşitlerine ve fonksiyonlarına göre belirlenmesi sürecidir.
Aşama 3. Gider Merkezlerinin (Yeri) Belirlenmesi: Maliyet ya da başka ifade ile gider merkezi işletmelerde işletmenin faaliyet konusuna bağlı olarak giderlerin oluştuğu birimlerdir. Doğru bir maliyet analizi için gider merkezlerinin eksiksiz olarak tespit edilmesi gerekmektedir
Aşama 4. Giderler ve Gider Merkezlerinin Uyumlaştırılması: İkinci ve üçüncü aşamalarda belirlenen giderlerin ve gider merkezlerinin uyumlaştırılması bu aşamada gerçekleştirilmelidir. Bu aşamada; her gider merkezinde ne tür gider oluştuğu ve tutarının ne olduğu çeşitli tekniklerde kullanılarak tespit edilir
Aşama 5. Giderlerin Dağıtımı: Gider dağıtımının amacı, üretilen mamul ve hizmetlerin maliyetlerine yüklenecek tüm giderlerin bu mamul veya hizmetin üretildiği esas üretim yerlerinde toplanmasını sağlamaktır. Başka bir ifade ile gider yerlerinde toplanan giderlerin ürün ve hizmet maliyetlerine yüklenmesi gerekmektedir
Aşama 6. Gider Merkezlerinin Maliyetlerinin Belirlenmesi: Dağıtımlar tamamlandıktan sonra gider merkezi olarak maliyetine ulaşmayı amaçladığımız esas gider merkezlerinin maliyetleri belirlenir. Amacımız gider merkezlerinin maliyetini hesaplamaksa analiz süreci burada tamamlanır.
Aşama 7. Birim Maliyetlerin Belirlenmesi: Bu aşamada birim maliyetler uygun yöntemler kullanılarak belirlenir. Özellikle sağlık işletmelerinde birim maliyet belirlenirken hizmet sayıları yanında sunulan hizmetlerin niteliklerinin de dikkate alınması önemlidir.
Aşama 8. Raporlama: Üst yönetimin maliyet bilgilerini karar vermek amaçlı olarak kullanması için elde edilen maliyet bulguları raporlanır ve yönetime sunulur.

MALİYET MUHASEBESİNİN AMAÇLARI
Maliyet muhasebesinin temel görevi satın alınan hammadde ve malzemelerin kayıt edilmesi, sınıflandırılması ve üretilen mamul için kullanılan miktarların hesaplanmasıdır. Maliyet muhasebesi ve analizinin amaçları işlemenin türüne ve faaliyet konusuna göre değişmekle beraber genel amaçları; birim maliyetlerin belirlenmesi, stok değerlerinin hesaplanması, plan ve bütçelerin hazırlanması, fiyatlama, maliyet kontrolü yapılması, gelirlerin hesaplanması ve yönetime bilgi sağlanmasıdır.
Kar = Gelir - Gider
Gelir = Satış Miktarı x Birim Satış Fiyatı

MALİYET MUHASEBESİ YÖNETİM MUHASEBESİ VE FİNANSAL MUHASEBE İLİŞKİSİ
Finansal muhasebede yasalar ve genel kabul görmüş muhasebe ilkeleri ile belirlenen yöntemler kullanılarak ve belgelere dayalı olarak, işletmenin belli bir andaki mali durumunu ve faaliyet sonuçlarını ortaya koymak amaçlanır. Finansal muhasebe işletmenin mali durumunu ortaya koymak ya da raporlamak üzere bilanço ve gelir tablosu gibi finansal (mali) tablolar hazırlanır. Finansal tablolar, muhasebenin raporlama fonksiyonunu yerine getirmek için kullanılan ve işletmelerin finansal yapılarını ortaya koyan tablolardır. Bu tablolar işletmelerin finansal bilgilerinin ilgili kişi ve kuruluşlara aktarılması için kullanılmaktadırlar. Muhasebenin bilgi sunma fonksiyonu finansal tablolar yardımıyla gerçekleştirilmektedir

Bilanço, bir işletmenin belirli bir tarihteki finansal durumunu, varlıklarını ve bu varlıkların sağlandığı kaynakları gösteren bir tablodur. Bilânçolar biçimsel olarak iki gruba ayrılarak düzenlenir. İşletmenin varlıkları aktif olarak adlandırılan bölümde, işletmenin varlıklarının sağlandığı kaynaklar ise pasif olarak adlandırılan bölümde gösterilir. Finansal muhasebede yer alan belgeler ve kayıtlarının yasal nedenlerle tutulma zorunluluğu bulunur. Finansal muhasebe genel kabul görmüş muhasebe ilkelerine göre ve objektif belgelere dayanır. Maliyet muhasebesi ve yönetim muhasebesi isteğe bağlı bulunduğundan tutulacak kayıtlarda ve belgelerde bir zorunluluk yoktur.

Finansal muhasebe uygulamalarının yasal nedenlerle tutulma zorunluluğu bulunur. Ancak maliyet muhasebesi ve yönetim muhasebesi için böyle bir yasal zorunluluk yoktur. Bu fonksiyonların işletmede uygulanması isteğe bağlıdır. Yönetim muhasebesinin geleceğe yönelik yapısı bulunmasına rağmen finansal muhasebe vemaliyet muhasebesi geçmişe yönelik yapılara sahiptir. Finansal muhasebe gerekli kısımları kapsarken yönetim ve maliyet muhasebeleri geniş kapsamlıdır. Yönetim muhasebesi ayrıca çok disiplinlidir. Finansal muhasebede kayıtlarda ve raporlamalarda zaman dönemi esastır. Yönetim ve maliyet muhasebelerinde zaman dönemleri yanında, üretim birimleriyle ilgili kayıt ve hesaplamalar ağırlık taşır.

Maliyet muhasebesinin temel amacı olan mamul ya da hizmet maliyetlerinin hesaplanabilmesi için finansal muhasebe ürettiği ya da kaydettiği bilgilere ihtiyaç duyur. Örneğin ilk madde malzeme, işçilik ve genel üretim giderlerine ilişkin bilgiler finansal muhasebeden sağlanır. Finansal muhasebe ve maliyet muhasebesi arasındaki ilişkiyi gösteren diğer bir durum ise bilgi akışının şeklidir. Maliyet muhasebesi, maliyetler ile ilgili rakamları finansal muhasebeden ve diğer ilgili servislerden almakta, bunları üretimle ilgili çeşitli hesaplara kaydetmektedir. Satışlar ile birlikte yeniden finansal muhasebe kayıtlarına dönülmekte ve satışların maliyeti ile satış hâsılatı finansal muhasebede ilgili hesaplara kaydedilmektedir.

MALİYET MUHASEBESİNİN İŞLETME İÇİNDEKİ ROLÜ
Sistem yaklaşımına göre maliyet muhasebesi departmanı üst yönetime yardımcı olan ve işletmenin finansal bilgi gereksinmelerini karşılayan alt sistemlerden biridir. Bir işletme ya da sağlık kurumunun organizasyon yapısı içerisinde finansal muhasebe ve maliyet muhasebesinin yeri işletmenin büyüklüğü ve faaliyet alanı gibi değişkenlere göre farklılık göstermektedir Sağlık kurumlarında sunulan hizmetlerin en iyi şekilde değerlendirilip, planlanması, denetimi ve fiyatlandırılması açısından maliyetlerin gerçeğe yakın olarak belirlenmesi son derece önemlidir. Sağlık kurumlarında maliyet muhasebesi uygulamaları yasal bir zorunluluk gerektirmemektedir. Ancak, tüm sağlık kurumlarında üst yönetime bağlı olarak çalışacak, finansal ve maliyet muhasebesinden sorumlu bir muhasebe departmanın olması gerekmektedir.

Maliyet muhasebesi bilgileri öncelikli olarak işletme yöneticilerinin ileriye dönük hesaplama ve planlama yapmasına yardımcı olur. Finansal planların hazırlanmasında, kullanılan bütçelerin hazırlanmasında maliyet muhasebesi bilgileri önemli veri kaynağıdır. Özellikle gider bütçesinde yer alacak giderlerin tespiti için maliyet verileri kullanılmaktadır.
Üretim planlamasında da maliyet bilgileri çok önemlidir. Örneğin, bir poliklinikte üretilecek hizmetlerin miktarını tespiti ve kara geçilecek hizmet miktarının belirlenmesi için maliyet bilgilerine ihtiyaç bulunmaktadır. Maliyet muhasebesinin kontrolde de önemi bulunmaktadır. Bütçe rakamlarının tutturulup, tutturulmadığının karşılaştırılmasında ve sapmaların belirlenmesinde maliyet muhasebesinden yararlanılır

Maliyet muhasebesinin işletme içindeki önemli bir rolü de maliyet muhasebesinin stratejik amaçlı kullanımıdır. Günümüzde sağlık kurumları dâhil tüm işletmeler daha çok mal veya hizmet türünü daha kaliteli ve daha düşük maliyetle müşterilere sunma zorunluluğu içindedir. Bu bakış açısıyla işletmeler üretilen mal veya hizmetlerin değerini müşteriye ulaşana kadar artırırlarsa, kar marjlarını da artırırlar ve önemli bir rekabet avantajı yaratırlar

SAĞLIK KURUMLARINDA MUHASEBE FONKSİYONU
Sağlık Sektörü ve Sağlık Kurumaları
Sağlık sektörü, sağlık elde etmek ve toplumu sağlıklı kılmak amacını gerçekleştirmek üzere, çok geniş bir alanı kapsayan sağlıkla ilgili mal ve hizmet türündeki her türlü ürünü üretmek ve tüketmek üzere kurulan sistem ve alt sistemler ve bunların içinde yer alan kişi, kurum, kuruluş, statü, ürün vb. unsurların tümünü belirtmek için kullanılan genel ve kapsayıcı bir kavramdır. Sağlık hizmetleri ise koruyucu sağlık hizmetleri,tedavi edici sağlık hizmetlerirehabilitasyon hizmetleri ve sağlığın geliştirilmesi olarak sınıflandırılmakla beraber, sağlık sektörünün başlıca ürünleri ise aşağıdaki gibi sınıflanabilir:

Üst kademe sağlık yönetimi hizmetleri,
  • Sağlık insan gücü eğitimi hizmetleri,
  • Koruyucu sağlık hizmetleri,
  • Yataklı tedavi hizmetleri,
  • Ayakta tedavi hizmetleri,
  • Poliklinik ve muayenehane hizmetleri,
  • Laboratuar hizmetleri,
  • İlaç, aşı, serum vb. üretim ve satış hizmetleri,
  • İlaç dağıtım hizmetleri,
  • Eczane hizmetleri,
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ); hastaneleri; hastaları kontrol altında tutan, tanı ve tedavilerinin yanı sıra rehabilitasyon hizmetleri veren sağlık kuruluşları olarak tanımlamaktadır. Sağlık Bakanlığı Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği'nde hastaneler, "hasta ve yaralıların, hastalıktan şüphe edenlerin, ayakta veya yatarak müşahede, muayene, teşhis, tedavi ve rehabilite edildikleri aynı zamanda doğum yapılan kurumlar" olarak tanımlanmaktadır.
Sağlık kurumlarının temel özellikleri şunlardır:
*      Çıktının tanımlanması ve ölçümü güçtür.
*      Sağlık kurumlarında yapılan işler oldukça karmaşık ve değişkendir.
*      Sağlık kurumlarında gerçekleştirilen etkinliklerin büyük kısmı acil ve ertelenemez niteliktedir.
*      Yapılan işler, hata ve belirsizliklere karşı oldukça duyarlıdır ve tolerans gösteremez.
*      Sağlık kurumlarında uzmanlaşma seviyesi çok yüksektir

Sağlık Kurumlarında Uygulanacak Maliyet ve Finansal Analizleri Farklı Kılan Özellikler
Sağlık kurumlarında maliyet muhasebesinin amaçları aşağıdaki gibi özetlenebilir:
v  Sağlık kurumlarında poliklinik, klinik, teşhis ve görüntüleme üniteleri gibi departmantal maliyetler ve kurumsal (toplam) maliyetlerin tespiti.
v  Birim maliyetlerin belirlenmesi. Bu maliyetler arasında; yatan hasta maliyeti, hasta günü başına maliyet, eğitim saati başına maliyet, tetkik başına maliyet, hasta yatağı başına maliyet, hastalığa özgü maliyetler gibi maliyetler yer alır.
v  Finansal tablolarının hazırlanmasında maliyetler verileni kullanmak (Gelir Tablosu ve Bilançoyu hazırlarken Satılan Mamullerin Maliyeti Tablosunu kullanmak).

Sağlık Kurumlarında Muhasebe Uygulamaları
Hastane muhasebesi, hastane işletmeleri için finansal sonuçlar doğuran ekonomik olaylara ilişkin verileri toplayan, belli yasalar uyarınca bu verileri kaydederek sınıflayan, analiz yoluyla değerlendiren ve elde ettiği sonuçları belirli yasalar uyarınca belirli biçim ve usullerle ilgililere sunan sistematik bir bilgi sağlama düzenidir

Özel hastanelerde hastane finansal muhasebesi uygulamaları tamamen Tekdüzen Hesap Planına göre yapılmaktadır. Ülkemizde özel hastaneler Halka Açık Anonim Şirket ve halka açık olmayan ticari işletme statülerinde faaliyet göstermektedir. Halka Açık Anonim Şirket statüsündeki Acıbadem ve Lokman Hekim Hastaneleri Uluslararası Finansal Raporlama Standardı’na tabi olan sağlık kurumlarıdır. Bu hastaneler dışındaki özel hastanelerin muhasebe konusunda, şirketlerin takip etmek zorunda olduğu yasal çerçeve; Vergi Usül Kanunu, Tek Düzen Hesap Planı’na dayalı Muhasebe Sistemi ve Türk Ticaret Kanunu tarafından düzenlenmektedir Kamu hastanelerinde görülen muhasebe uygulamalarının başında genel ve merkezi bütçe muhasebeleri gelmektedir. Sağlık Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı’na ait hastaneler merkezi yönetim bütçesinin genel bütçe kapsamındaki idareleri olduğu için genel bütçe muhasebesine, üniversite ve belediye hastaneleri merkezi yönetim bütçesinin özel bütçe kapsamındaki idareler olduğu için merkezi yönetim özel bütçe muhasebesine tabidir. Sağlık hizmeti veren kurumun dernek ve vakıf statüsünden olması ya da kamu hastaneleri bünyesinde vakıf veya dernek statüsünde hizmet veren bir yapı olması durumunda dernek veya vakıflar muhasebesi uygulanmaktadır. Bu muhasebeler ile ilgili mevzuat; Dernekler Kanunu, Türk Medeni Kanununun Vakıflar Hakkındaki Tüzüğüdür. İlgili kurumlar ise İçişleri Bakanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğüdür. Kamu hastanelerinde görülen muhasebe uygulamalarından biri de taşınır mallara ilişkin muhasebedir. Bu muhasebe ile ilgili mevzuat; Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununu, Taşınır Mal Yönetmeliği ve Genel Yönetim Muhasebe Standartlarıdır.

TEMEL MALİYET MUHASEBESİ KAVRAMLAR
Etkin bir maliyet yönetimi için gider, maliyet, harcama ve zarar gibi temel maliyet kavramlarının iyi bilinmesi gerekmektedir.
Gider, bir işletmenin belirli bir dönemdeki mal teslimi veya üretim, hizmet kullanımı veya sürekli ana iş konusuyla ilgili diğer işlemleri sonucunda işletmenin varlıklarında meydana gelen azalışlar veya yükümlülüklerinde meydana gelen azalışlardır.Harcama, bir mal, fayda ve hizmet sağlanması veya herhangi bir edim karşılığı olmaksızın ortaya çıkan bir yükümlülük nedeniyle yapılan ödeme ve borçlanmalardır.
Maliyet, her işletmenin kendi faaliyet konusunu oluşturan mamul ve hizmetleri elde edebilmek için harcadığı üretim faktörlerinin para ile ölçülen değeridir. Belli bir dönemde bir işletmenin öz sermayesinde, giderler ve işletmeden çekilen değerler hariç, olağan dışı faaliyetleri ve arızi yapılan işlemler ve olaylar sonucunda meydana gelen azalışlar zarar, artışlar ise kar olarak tanımlanmaktadır.

Yöneticilerin karar vermesinde yardımcı olan ve kullanılan maliyet kavramları ise muhasebe maliyeti, fırsat maliyet, marjinal maliyet ve ekonomik maliyettir.
Muhasebe maliyeti, ilgili sonuca ulaşmak için yapılması gereken giderler toplamıdır.
Fırsat maliyet, bir seçeneğin seçilmesi nedeni ile vazgeçilen diğer seçeneklerin kullanılmamasından dolayı işletmenin kaybettiği gelirlerdir.
Marjinal ya da ek maliyet, ekstra bir birim üretim sonucu katlanılan giderlerdir.
Batmış maliyet, bir karar işlemi sırasında o karardan etkilenmeyen maliyetlere batmış maliyet denir.
Ekonomik maliyet, muhasebe maliyeti yanında fırsat maliyetinin de dikkate alındığı maliyettir. Sağlık kurumlarında sunulan hizmetlerin en iyi şekilde değerlendirilip, planlanması, denetimi ve fiyatlandırılması açısından maliyetlerin gerçeğe yakın olarak belirlenmesi son derece önemlidir. Sağlık kurumlarında maliyet muhasebesi uygulamaları yasal bir zorunluluk gerektirmemektedir. Ancak, tüm sağlık kurumlarında üst yönetime bağlı olarak çalışacak, genel ve maliyet muhasebesindensorumlu bir muhasebe departmanın olması gerekmektedir.
Read more

AÖF Temel Bakım Hizmetleri 1. Ünite Ders Notları


ÜNİTE 1:  TEMEL BAKIMIN PLANLANMASI

Yaşlılık gerçeği ve yaşlı nüfus artmakta ve buna paralel olarak bakım ihtiyacı olan yaşlılar artmaktadır. Temel bir bakım planının olması bakımın yeri ve tipi ile başlar ve son derece kapsamlıdır. Sosyal hizmet uzmanı veya yaşlıdan sorumlu kişi bu temel bakımı aile ve yaşlı ve diğer ilgili disiplinlerle birlikte planlamalıdır.

Kurumsal bakım, evde bakım, hastanede bakım; yaşlının olduğu her aşamada bakım planları olmalıdır. Gelişmiş ülkeler baz alınıp, kendi toplum geleneğimiz göz önünde bulundurularak oluşturulacak bir sistem, tüm toplumca benimsenecek ve desteklenecektir.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), geriatrik yaş grubunu 65 yaş ve üzeri olarak tanımlanmıştır. Ülkemizde 2000 yılında yapılan nüfus sayımında 65 yaş ve üzeri nüfus tüm nüfusun %5.7’si iken 2007’de bu oran %7.1, 2009’da %6.9 ve son olarak Türkiye İstatistik Kurumunun Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) 2010 verilerine göre bu oran % 7.2’dir (5.327.736 kişi). Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan verilere göre yaşlı nüfusun 2015 yılında 8.4 milyon, 2025 yılında ise 12 milyon olacağı tahmin edilmektedir.
Geriatri ve Gerontoloji’nin gelişimi paralelinde 1954 yılında Clark Tıbbitts’in “yaşlıların toplumsal ve
kültürel çevreden soyutlanmadan incelenmesine” ilişkin görüşü ile sosyal-gerontoloji kavramını ortaya
çıkmıştır.
Sosyal gerontoloji, yaşlıların ve yaşlanmanın toplumsal yapıyı nasıl etkilediği ve bu etkiden nasıl etkilendiğini inceleyerek kuramsal bir çerçeve oluşturmayı amaçlayan bir disiplindir. Gerontolojiksosyal hizmet, toplumu bir bütün olarak ele alır ve sosyal refah programlarının geliştirilmesinde de rol oynar.
Yaşlılara yönelik verilen hizmetleri genel olarak barınmaya ilişkin hizmetler, gündüz bakımı ve destek
hizmetleri, boş zaman değerlendirilmesine yönelik faaliyetler, çalışma yaşamı ve ekonomik sorunlara
ilişkin hizmetler olarak 4 başlık altında toplanabilir
·         Sosyal hizmet uzmanı yaşlıyı değerlendirirken kişilerin sorun çözme kapasitelerini geliştirmelerine yardımcı olmayı,
yaşlıların toplumda var olan kaynaklara ulaşmalarını sağlamayı,
·         mevcut hizmetleri yaşlıların ihtiyaçlarına cevap verir hale getirmeyi,
·         yaşlı ve çevresi arasındaki etkileşimi kolaylaştırmayı amaçlamaktadır.
Bireysel Temel Gereksinimler
Yaşlı hastalarda fonksiyonel yetersizlik sık karşılaşılan bir durumdur. Çeşitli yaşa bağlı değişiklikler, sosyal faktörler veya hastalıklar nedeniyle gelişebilir. Yaşlı hastanın kendine bakım kapasitesi günlük yaşam aktivitelerinin değerlendirilmesiyle ölçülür. Günlük yaşam aktiviteleri temel (GYA) ve enstrümantal günlük yaşam aktiviteleri (EGYA) olmak üzere 2 gruba ayrılır. 65 yaş üzerindeki grubun %25’inde, 85 yaş üzerinde ise %50’sinde temel GYA’de bağımlılık tespit edilmiştir. Bu bağımlılık kardiyovasküler hastalıklara, demansa veya kas-iskelet sistemi hastalıklarına bağlı olabilir.
Bu alanların test edilmesi için geliştirilen ve en sık kullanılan ölçek Barthel’in Günlük Yaşam Aktiviteleri Ölçeğidir. Bu testin amacı hastanın günlük işlerinde ne yaptığını kaydetmektedir. Hastanın ne yapabileceğini öğrenmek hedeflenmemiştir. Değerlendirilen işler gayta kontinansı, idrar kontinansı, beslenme, yıkanma (yüz yıkama, saç bakımı, tıraş dahil olmak üzere), giyinme, transfer, tuvalet kullanma, mobilite, basamak çıkma ve banyodan oluşmaktadır.
Yaşlıların yaklaşık %30’u yılda bir kez düşmektedir. Bu oran 80 yaş üstünde %50’ye çıkmaktadır. Yaşlıların yaklaşık %20’sinde ise yürüme problemi vardır ve bunlar yürürken bir başka kişiye veya yardımcı aletlere ihtiyaç duymaktadır. Geriatrik değerlendirme yapılan tüm yaşlılara son 6 ay içinde düşüp düşmedikleri sorulmalıdır. Evet yanıtı verenlere postür ve mobilite testleri uygulanmalıdır. Bir kez düşmesi olduğu tespit edilen yaşlılara ‘Kalk ve yürü testi’ uygulanmalı, bu testi yapamayanlara daha ileri testler yapılmalıdır.

BAKIM UYGULAMALARININ YÜRÜTÜLMESİNDE TEMEL KURALLAR
Yaşlının tıbbi bakımı, yaşlının akut, sub akut ve kronik bakımı şeklinde üç kısımda incelenebilir. Akut
bakım, yaşlının hastanede bakımını içermektedir.
Subakut bakım, uzun dönem bakım evlerinde kısa bir süre kalması planlanan hastaları içermektedir.Kronik bakım ise multiple kronik hastalıkları olan ve toplumda yaşamayı tek başına başaramayan yaşlılara uygulanmaktadır. Bir de özel bakım vardır ki taburculuk planı olmayan, demans bakımı, diyaliz,hospis bakımına ihtiyaç duyan yaşlılar içindir ve eğitilmiş personel gereklidir.
Subakut ve kronik bakımın temel hedefleri, fonksiyonel yetersizliğin korunması, bilişsel durumuntakibi, hayat kalitesinin yükseltilmesi, hastalıkların önlenmesi, sağlığın korunmasıdır.
Toplum kökenli bakımın kurumsal alternatife oranla çok daha ucuz olduğu inancı vardır. Tüm toplum
ve ev kökenli bakım tipleri, gayri resmi sektöre, özellikle ailelere sorumluluk ve masrafın büyük kısmını
yüklemiştir. İyi ev bakımı, hastane veya bakımevine yerleşmeyi geciktirir.
Destekli yaşam sisteminde ise beslenme, ev düzeni, çamaşır, transport, sağlık bakımı uygulanabilir.
Bakımevlerinden daha hesaplıdır. Haftalık doktor bakımı yapılmaktadır. Grup evlerinde demans hastaları,
son dönem hastalar için grup halindeki apartmanlarda yaşam sistemidir. Sosyal ilişkileri arttırır. Bakım
verenler için kolaylıktır ve maliyeti düşürür. Ev hastaneleri sistemi ise hastanede bakımını evde
uygulamaktır.
Read more

AÖF Siyasi Düşünceler Tarihi 1.Ünite Ders Notları


1. ÜNİTE- Antik Yunan: Yurttaş ve iktidar

SİYASAL DÜŞÜNCENİN TARİHSEL GELİŞİMİNİ

Modern dünyada kullandığımız birçok siyasal kavram aslında tarihsel bir gelişimin ürünüdür. Bu bakımdan Antik Yunan uygarlığının, özellikle Atina polis’inin evrimi aynı zamanda bu kavramların gelişimine de ışık tutar. Bunların en başında ise yurttaşlık ve demokrasi kavramları gelir. Ayrıca devlete atfedilen anlam da bu değişim sürecinin bir parçasıdır.

Başlangıçta polis tanrıları n armağanı ve doğal bir varlık sayılırken, giderek bu anlamı değişmiştir. Atina polis ’i içinde, bu kavramlar etrafında yürütülen siyasal mücadele günümüz siyasal düşüncesinin temel kavramlarının da tarihidir. Bunların başında dayurttaşlık gelir.

Yurttaşlık, Atina’da başlangıçta soya göre belirlenirken soy bağları yerini giderek yer bağlarına bırakmıştır. Aynı zamanda yurttaşların sahip olacakları haklar da soydan çok, gelir ve servet sınıflamasını göre belirlenmeye başlanmıştır.

Demokrasinin ana yurdu sayılan Atina, aslında eşitlikçi bir siyasal rejime sahip değildir. Yurttaş nüfusunun dışındaki kesimler siyasal hak sahibi olmadıkları gibi, yurttaşlar da servet durumlarına göre siyasal alanda rol almaktadırlar. Bu nedenle, Atina’da en önemli tartışma konusu demokrasinin dayandığı

v     Demos; halkın kimleri kapsayacağı, kimleri dışarıda bırakacağıdır.

ANTİK YUNAN’DA SİYASAL DÜŞÜNCENİN ÖNCÜLERİ

Siyasal düşünce, Platon’dan başlayarak büyük teoriler olarak ortaya çıkmadan önce, bölük pörçük olarak doğa filozoflarında karşımıza çıkar. Doğa filozoflarının düşüncesinin merkezinde doğa ve evren bulunur; toplum ya da siyaset değil. Oysa hemen ardından Sofist düşünürler, düşüncenin merkezine toplum ve siyaseti yani, insanı koyarlar. Bu düşünürlerin hemen çoğu yurttaşlık haklarına sahip olmadıklarından, aynı zamanda bu haklara sahip olma mücadelesinin bir parçasıdırlar da. Bu ölçüde devleti doğal ya da kutsal olarak görmezler.

Bütün Yunanlıların siyasal eşitliğini ve insanların doğa karşısında kardeşliğini savunurlar. Ancak bu demokratik yaklaşım giderek insanlar arasındaki doğal farklılıklara dayanarakdayanarak “güçlünün hakkı” savunmasına varır. Sofistlerin bir parçası sayılabilecek

Sokrates ise devletin doğallığı tartışmasıyla çok ilgilenmeden daha çok yurttaşlık ve polis arasındaki ilişkiye yönelir. Sokrates polis’e ait bir işlev olarak siyaseti erdemle ilişkilendirir. Bu bakımdan siyasetin liyakati gerektirdiği sonucuna ulaşır ve ölümü seçerek örnek bir yurttaşın yasayla ilişkisinin ne olması gerektiğini somut olarak gösterir.




PLATON’UN DEVLET KURAMI

Platon, Sokrates’in liyakat ile siyaset arasında kurduğu ilişkiyi, siyaset ve gerçek bilgi arasında kurar. Öncelikle insanları doğal ve ruhsal özelliklerine göre tasnif eden Platon, herkesin bu bilgiye sahip olamayacağını, yani siyasete ehil olmadığını işaret eder.

Siyasetin bilgisine, ideal bir devletin bilgisine yalnızca seçkin bir azınlık olarak filozoflar sahiptir. Bu yüzden ya filozoflar kral olmalıdır, ya krallar filozof. Ama gerçek dünyada hiç de böyle değildir.

Devlet en iyiden en kötüye doğru giden bir bozulma süreci içindedir.

Bunun nedeni, toplumun temeli olan ve belli bir hiyerarşiye göre var olabilen iş bölümünün giderek bozulması ve insanların yozlaşmasıdır. O hâlde öncelikle filozofların sahip olduğu bilgiye göre, ideal bir devletin nasıl olduğu anlaşılmalıdır. Buna göre, ideal bir devlet, üzerinde yükseldiği sınıf olan koruyucular sınıfı içinde geçerli bir eşitliğe dayalıdır.

ü     Filozof-kralın içinden çıkacağı bu sınıf için bir tür komünist, ortaklaşmacı bir hayat tasarlayan Platon, bu eşitlikçi-kolektif yaşam bozulursa yozlaşmanın kaçınılmaz olduğunu savunur.

Ancak bu eşitlikçi hayat, aslında diğer sınıfların eşitsizliği üstüne ve yalnızca devleti yüceltmek için inşa edilmiştir. Bu hâliyle de aslında Tanrılara layıktır. İnsanlar Tanrı olmadıklarına göre, bu dünyada, bu ideal modeli gözeterek iyi bir yönetim kurmak gerekir.


 Aristoteles’in siyasal yaklaşımının Platon’la farklılıkları

Aristoteles, Platon’dan farklı olarak, devleti doğal kabul ederken yalnızca insanların tek başlarına kendi gereksinimlerini karşılayamamasından ve buna bağlı olarak iş bölümünün zorunluluğundan hareket etmez.

Devlet doğal ve zorunludur çünkü devlet insanın mutluluk ve yetkinlik arayışında ulaşabileeği nihai erektir de. Bir bakıma devlet adı verilen en yüksek birlik biçimi insana ilişkin bir özdür ve bunun varlığı ancak devlet ortaya çıktığında anlaşılır.

Bu kuramsal bakışın yanında, devletlerin arasındaki farklılıkları titiz bir biçimde gözlemleyen Aristoteles, devlet biçimleri arasındaki bu farklılıkların toplulukların barındırdığı kimi özelliklerden kaynaklandığını ve bu nedenle de bütün topluluklara uygun bir devletten kesinlikle söz edilemeyeceğini kabul eder.

Toplulukların ve buna bağlı olarak devletlerin niteliği değiştiği için, bir devletin yıkılma nedenleri de bir diğerine göre farklılaşabilir. O hâlde devleti ayakta tutmak için bütün topluluklara önerilebilecek hazır bir reçete bulunmamaktadır.

*     Aristoteles, bu bakımdan devletleri yıkıma götüren çeşitli nedenleri saptar ve bunları ortadan kaldırmaya dönük çeşitli öneriler ortaya atar.

Atina’nın yetiştirdiği, polis merkezli düşüncenin en son ve en büyük isimlerinden biri olan Aristoteles, filozof kimliği yanında, somut olguları gözlemlemesi ve çözümlemesi bakımından siyasal düşüncede öncü bir isimdir ve siyaset biliminin kurucu babalarından biridir.
Read more

AÖF Endüstri Sosyolojisi 1. Ünite Ders Notları


ÜNİTE 1  :PRE -ENDÜSTRİYEL TOPLUMLAR
Pre -Endüstriyel toplumlar avcı- toplayıcı, göçebe,bahçıvan diye üç gruba ayrılır.

AVCI VE TOPLAYICI TOPLUMLAR
hayvanları avlayarak, balık tutarak, yabani meyve bitkiller toplayarak geçinirler. Basit teknoloji kullanırlar. Küçük göçebe gruplarıdır. Avcılık erkeklerce, toplayıcık ise kadınlarca üstlendiği cinsiyete dayalı iş bölümü vardır. Et, bir prestij kaynığıdır. Çok az iş bölümü vardır. Geniş bir alana yayılmışlardır. Akrabalık ilişkileri güçlüdür. Eşitsizlik söz konusudur sebebi kaynakların yetersiz olması, avcı ve toplayıcı toplumlarda toplumsal farklılaşma yaş cisniyet ve aile kökenine göre oluşur. İlk insan toplumlarının üyeleri avcı ve toplayıcılardır. Bu toplumlarda teknoloji zayıftır. Belirli bir ekonomi yoktur. Malların üretimi dağıtımı ve tüketim işlemleri aile içinde gerçekleşir.

GÖÇEBE VE BAHÇIVAN TOPLUMLAR :
toprağın kurak ve dağlık olduğu bölgelerde ortaya çıkan göçebe toplumlardır. Göçebelik, insanların yaşayabilmek içiun ev hayvanlarında dayandığı toplumlardır. Sığır, koyun, deve lama ve ren geyiği gibi hayvanlar göçebe hayvanlardır. Göçebe toplumlar, Afrika, Orta Doğu, Güney Amarika ve Asya. Kullandıkları aletler basit ve taşınabliirdir. Mallarını hayvan ile taşırlar. Akrabalık son derece önemlidir. Sürekli hareket halindedirler.

Toprağın daha verimliği olduğu yerde yaşayan bahçıvan toplumlardır. Bahçıvanlık, toprağın işlenmesinde basit el aletlerinin kullanılılr. Topraığı ekerler işlerler. Bahçıvanlık toplumları daha az göçebedir. Alet üretimine ve ev işlerine daha çok önem verirler. Teknoloji sınırlıdır. Verimlilik artışı toplumsal artık yaratmıştır. TOPLUMSAL ARTIK, bir grup insanın ürettiği ürünün bir taraftan kendi ihtiyaçlarını karşılarken aynı zamanda tarım dışı işler yapan diğer insanların ihtiyaçlarını karşıyaacak kadar üretimi ifade eder.

TARIM TOPLUMLARI :
5000 yıl öce tarım gelişti. Verimlilik arttı. Demir ustağı, alet yapılı, hayvan yetiştirme ve inşaat gibi roller var. tarımın gelişimi ile kabasabalar oluştu. Tarım teknolojisi, verimli uzmanlaşma, ticaret gibi değer kazandı. Tarım toplumları temelde toprağın işlenmesi ile elde edilen tarımsal üretime dayanır. Pulluk gelişti. Teknoloji, insan ve hayvanların fiziki güçlerine dayanır. İş bölümü var. tamirat, demircilik gibi.

ENDÜSTRİYEL TOPLUMLAR :
Endüstri DEVRİMİ
Toynbee ve Rostow endüstri devriminin başlangıç tarihin 18. yy alır.
1- dokuma endüstri dalgası, endüstri devri bu dalga ile başladı. 1765 1780 dokuma farbikaları Akrwriht pamuk eğirme makinesini yaptı. Cart Wright mekanik dokuma tezgahını icat etti, James Watt buhar makinesini icat etti.
2- Demir Çelik Dalgası : 1800 de başladı.
3- Ulaştırma Dalgası :1825 de başladı. Stephenson 1820 de ilk trenler,
4- kimya çağı 5- elektirik endüstri dalgası : telefon ve telgaraf 1830 ile 1840 da icat edildi.
6- benzin motoru çağı

Endüstri toplumu beraberinde işçi sınıfı Marx ın deyimiyle Proleteryı getirdi.
- Doğrudan Endüstri toplumuna ilişkin ilk kapsamlı çalışmalardan biri Saint Simon un 1816 yılında yayınlıdığı Lindustrie dir.
Emile Durkheima göre endüstri toplumunda toplumsal iş bölümü artmaktadır.
Marx endüstriyel kapitalizmin esiştisziği daha da artıracağını söylemiştir.
M.Webere göre modern endüstiriyel kapilatilazmin alemeti fabrikası rasyonalitedir.

ÇAĞDAŞ ENDÜSTRİ TOPLUMU TEORİLERİ:
Endüstri toplumu kavramı ikinci düyna savaşından sonra önem kazandı. Bunham ın yönetsel devrim çalışmaları önemlidir. Endüstri toplumu üretimin dev fabirakalarda yapıldığı teşebbüsün aileden ayrıldığı toplum biçimidir. ( Aron) Endüstri toplumu Aronun ifadesi ile iş bölümünün Orijinal bir tarzını verir. Endüstri toplumu rasyonalizmin yanı sra sekülarizmin gelitiği ve bürokratik örgütleminin artmış oludğu bir toplum biçimidir. Yoğunlaşma ve sermaye birikimi bütün endüstri toplumlarının ortak özelliğidir. Giddensin belittiği şekilde ilerlemecidir. Dahredorf un belirttiği şekilde sınıf çatışmaları pazarlık tahkim arabulcuk şeklinde kurumsallaştırılmıştır. Endüstri toplumu, iş bölümü, uzmanlaşma, standartlaşma, kentelşme, sekülarızmin, rasyonelleşmenin, bürokratikleşmenin sermaye birikiminin modernleşmenin, benzeşmenin, olduğu toplumlardır.

POST- ENDÜSTRİYEL TOPLUMLAR :

Amittai Etzioni- modernlik sonrası çağ.
Lichtheim- burjuvası sonrası toplum
Herman Kahn – ekonomi sonrası toplum
Murray Bookchin- kıtlık sonrası toplum
Kenneth Bouldin- uygarlık sonrası toplum
Daniel Bell- post endütstriyel toplum
Drucker- bilgi toplumu
Holmes- kişisel hizmet toplumu
Dahrendof- hizmet sınıfı toplum
Brzezinski- teknokratik çağ
Masuda- enformasyon toplumu
Castells- network toplumu 1999
2000 li yıllarda yükselen yeni dönem için sanal toplum , diğital toplum, enformasyon ekonomisi, yeni ekonomi kavramları gelişti.

Enformasyon toplununa ilişkin ilk öncü çalışmalardan birisi, Fritz Machlup tarafından 1962 de yaplımmşıtrı. Machlup'un amerika birleşik devletlerinde üretim ve bilginin dağılımı çalışması vardır.

EKONOMİK YAPIDAKİ DÖNÜŞÜM: D.Bell post endüstriyel toplumun ilk özelliğini malların üretiminden hizmetlere yöneliş olarak belirtir. Bell'in post endüstriyel toplumun gelişi adlı esiri önemlidir. D. Bell endüstri sonrası toplum teorilerinin öncü isimlerindendir. D.Bell toplumun yeni paradgigmasının teorik bilgi olduğunu vurgular.

Bilgi Devrimi: tarım ve endüstri devrimlerinden mülhem küresel ölçekte paradigmatik dönüşümü ifade etmektedir.

Alvin Toffler, post endüstriyel dönüşümü üçüncü dalga olarak adlandırılır.

ENFERMASYON TOPLUMUNA YÖNELİK ELEŞTİRİLER
1- enfermasyon toplumu teorileri endüstri toplumu teorilerinde olduğu gibi teknolojik determenizmin arkasına sığınıyorlar
2- yeni sınıf kavramı muğlaktır
3- yeni grupların objektif sınıf bilinci zayıf tarafıdır
4- bilimsel bilginin yükselişi de doğrudan güce dö
ÜNİTE 1  :PRE -ENDÜSTRİYEL TOPLUMLAR

Pre -Endüstriyel toplumlar avcı- toplayıcı, göçebe,bahçıvan diye üç gruba ayrılır.

AVCI VE TOPLAYICI TOPLUMLAR
hayvanları avlayarak, balık tutarak, yabani meyve bitkiller toplayarak geçinirler. Basit teknoloji kullanırlar. Küçük göçebe gruplarıdır. Avcılık erkeklerce, toplayıcık ise kadınlarca üstlendiği cinsiyete dayalı iş bölümü vardır. Et, bir prestij kaynığıdır. Çok az iş bölümü vardır. Geniş bir alana yayılmışlardır. Akrabalık ilişkileri güçlüdür. Eşitsizlik söz konusudur sebebi kaynakların yetersiz olması, avcı ve toplayıcı toplumlarda toplumsal farklılaşma yaş cisniyet ve aile kökenine göre oluşur. İlk insan toplumlarının üyeleri avcı ve toplayıcılardır. Bu toplumlarda teknoloji zayıftır. Belirli bir ekonomi yoktur. Malların üretimi dağıtımı ve tüketim işlemleri aile içinde gerçekleşir.

GÖÇEBE VE BAHÇIVAN TOPLUMLAR :
toprağın kurak ve dağlık olduğu bölgelerde ortaya çıkan göçebe toplumlardır. Göçebelik, insanların yaşayabilmek içiun ev hayvanlarında dayandığı toplumlardır. Sığır, koyun, deve lama ve ren geyiği gibi hayvanlar göçebe hayvanlardır. Göçebe toplumlar, Afrika, Orta Doğu, Güney Amarika ve Asya. Kullandıkları aletler basit ve taşınabliirdir. Mallarını hayvan ile taşırlar. Akrabalık son derece önemlidir. Sürekli hareket halindedirler.

Toprağın daha verimliği olduğu yerde yaşayan bahçıvan toplumlardır. Bahçıvanlık, toprağın işlenmesinde basit el aletlerinin kullanılılr. Topraığı ekerler işlerler. Bahçıvanlık toplumları daha az göçebedir. Alet üretimine ve ev işlerine daha çok önem verirler. Teknoloji sınırlıdır. Verimlilik artışı toplumsal artık yaratmıştır. TOPLUMSAL ARTIK, bir grup insanın ürettiği ürünün bir taraftan kendi ihtiyaçlarını karşılarken aynı zamanda tarım dışı işler yapan diğer insanların ihtiyaçlarını karşıyaacak kadar üretimi ifade eder.

TARIM TOPLUMLARI :
5000 yıl öce tarım gelişti. Verimlilik arttı. Demir ustağı, alet yapılı, hayvan yetiştirme ve inşaat gibi roller var. tarımın gelişimi ile kabasabalar oluştu. Tarım teknolojisi, verimli uzmanlaşma, ticaret gibi değer kazandı. Tarım toplumları temelde toprağın işlenmesi ile elde edilen tarımsal üretime dayanır. Pulluk gelişti. Teknoloji, insan ve hayvanların fiziki güçlerine dayanır. İş bölümü var. tamirat, demircilik gibi.

ENDÜSTRİYEL TOPLUMLAR :
Endüstri DEVRİMİ
Toynbee ve Rostow endüstri devriminin başlangıç tarihin 18. yy alır.
1- dokuma endüstri dalgası, endüstri devri bu dalga ile başladı. 1765 1780 dokuma farbikaları Akrwriht pamuk eğirme makinesini yaptı. Cart Wright mekanik dokuma tezgahını icat etti, James Watt buhar makinesini icat etti.
2- Demir Çelik Dalgası : 1800 de başladı.
3- Ulaştırma Dalgası :1825 de başladı. Stephenson 1820 de ilk trenler,
4- kimya çağı 5- elektirik endüstri dalgası : telefon ve telgaraf 1830 ile 1840 da icat edildi.
6- benzin motoru çağı

Endüstri toplumu beraberinde işçi sınıfı Marx ın deyimiyle Proleteryı getirdi.
- Doğrudan Endüstri toplumuna ilişkin ilk kapsamlı çalışmalardan biri Saint Simon un 1816 yılında yayınlıdığı Lindustrie dir.
Emile Durkheima göre endüstri toplumunda toplumsal iş bölümü artmaktadır.
Marx endüstriyel kapitalizmin esiştisziği daha da artıracağını söylemiştir.
M.Webere göre modern endüstiriyel kapilatilazmin alemeti fabrikası rasyonalitedir.

ÇAĞDAŞ ENDÜSTRİ TOPLUMU TEORİLERİ:
Endüstri toplumu kavramı ikinci düyna savaşından sonra önem kazandı. Bunham ın yönetsel devrim çalışmaları önemlidir. Endüstri toplumu üretimin dev fabirakalarda yapıldığı teşebbüsün aileden ayrıldığı toplum biçimidir. ( Aron) Endüstri toplumu Aronun ifadesi ile iş bölümünün Orijinal bir tarzını verir. Endüstri toplumu rasyonalizmin yanı sra sekülarizmin gelitiği ve bürokratik örgütleminin artmış oludğu bir toplum biçimidir. Yoğunlaşma ve sermaye birikimi bütün endüstri toplumlarının ortak özelliğidir. Giddensin belittiği şekilde ilerlemecidir. Dahredorf un belirttiği şekilde sınıf çatışmaları pazarlık tahkim arabulcuk şeklinde kurumsallaştırılmıştır. Endüstri toplumu, iş bölümü, uzmanlaşma, standartlaşma, kentelşme, sekülarızmin, rasyonelleşmenin, bürokratikleşmenin sermaye birikiminin modernleşmenin, benzeşmenin, olduğu toplumlardır.

POST- ENDÜSTRİYEL TOPLUMLAR :

Amittai Etzioni- modernlik sonrası çağ.
Lichtheim- burjuvası sonrası toplum
Herman Kahn – ekonomi sonrası toplum
Murray Bookchin- kıtlık sonrası toplum
Kenneth Bouldin- uygarlık sonrası toplum
Daniel Bell- post endütstriyel toplum
Drucker- bilgi toplumu
Holmes- kişisel hizmet toplumu
Dahrendof- hizmet sınıfı toplum
Brzezinski- teknokratik çağ
Masuda- enformasyon toplumu
Castells- network toplumu 1999
2000 li yıllarda yükselen yeni dönem için sanal toplum , diğital toplum, enformasyon ekonomisi, yeni ekonomi kavramları gelişti.

Enformasyon toplununa ilişkin ilk öncü çalışmalardan birisi, Fritz Machlup tarafından 1962 de yaplımmşıtrı. Machlup'un amerika birleşik devletlerinde üretim ve bilginin dağılımı çalışması vardır.

EKONOMİK YAPIDAKİ DÖNÜŞÜM: D.Bell post endüstriyel toplumun ilk özelliğini malların üretiminden hizmetlere yöneliş olarak belirtir. Bell'in post endüstriyel toplumun gelişi adlı esiri önemlidir. D. Bell endüstri sonrası toplum teorilerinin öncü isimlerindendir. D.Bell toplumun yeni paradgigmasının teorik bilgi olduğunu vurgular.

Bilgi Devrimi: tarım ve endüstri devrimlerinden mülhem küresel ölçekte paradigmatik dönüşümü ifade etmektedir.

Alvin Toffler, post endüstriyel dönüşümü üçüncü dalga olarak adlandırılır.

ENFERMASYON TOPLUMUNA YÖNELİK ELEŞTİRİLER
1- enfermasyon toplumu teorileri endüstri toplumu teorilerinde olduğu gibi teknolojik determenizmin arkasına sığınıyorlar
2- yeni sınıf kavramı muğlaktır
3- yeni grupların objektif sınıf bilinci zayıf tarafıdır
4- bilimsel bilginin yükselişi de doğrudan güce dönüşemeyebilir.

SORU CEVAP
Makro sosyoloji: ekonomik düzen, politik sistem ve kurumsal yapılar gibi büyük ölçekli toplumsal sistemlerin çözümlenmesi gibi konulara yönelir.
Yaşayabilmek için ev hayvanlarına dayanan toplumlara göçebe toplumlar denir
basit el aletlerinin kullanıldığı bir teknoloji ile işleyen bahçıvan toplumlar
Toynbeeye göre Endüstri devirimi ilk defa ingilterede ortaya çıktı
Newtonun Principia'sı nın insanlıt tarihinde yaptığı etki, insanın doğa üzerinde yeni bir iktidara sahip olduğu duygusu yaratması
Freyere göre endüstriyel gelişmenin ilk dalgası, dokuma endüstri dalgası
yükselen yeni toplumu tanımlamak için bilgi toplumu kavramını kullanan yazar Drucker dir.
Bilgi güçtür sözü tarihte ilk defa kim vurgulamıştır, Bacon 
hizmet sektörü hangi toplumda daha öndedir, post endüstriyel nüşemeyebilir.

SORU CEVAP
Makro sosyoloji: ekonomik düzen, politik sistem ve kurumsal yapılar gibi büyük ölçekli toplumsal sistemlerin çözümlenmesi gibi konulara yönelir.
Yaşayabilmek için ev hayvanlarına dayanan toplumlara göçebe toplumlar denir
basit el aletlerinin kullanıldığı bir teknoloji ile işleyen bahçıvan toplumlar
Toynbeeye göre Endüstri devirimi ilk defa ingilterede ortaya çıktı
Newtonun Principia'sı nın insanlıt tarihinde yaptığı etki, insanın doğa üzerinde yeni bir iktidara sahip olduğu duygusu yaratması
Freyere göre endüstriyel gelişmenin ilk dalgası, dokuma endüstri dalgası
yükselen yeni toplumu tanımlamak için bilgi toplumu kavramını kullanan yazar Drucker dir.
Bilgi güçtür sözü tarihte ilk defa kim vurgulamıştır, Bacon
hizmet sektörü hangi toplumda daha öndedir, post endüstriyel 
Read more