Yılmaz Özdil Kimdir? Hayatı biyografi

Yılmaz Özdil Kimdir? Hayatı biyografi? Neler yaptı?


Yılmaz Özdil 1965′te İzmir’de doğmuştur.İzmir Atatürk Lisesi’nin ardından Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu Gazetecilik bölümünden mezun olmuştur. Mesleğe Yeni Asır gazetesinde muhabirlik yaparak başlamıştır. Ardından Fatih Çekirge’nin genel yayın yönetmenliği yaptığı Star gazetesinin kuruluşunda bulundu. Star gazetesinden ayrıldıktan sonra Ciner Medya Grubu’na geçti. Sabah gazetesinde köşe yazarlığı ve Atv Haber genel yayın yönetmenliği görevlerinin üstlendi. Atv ve Sabah’ın TMSF’ye devredilmesinin ardından Hürriyet gazetesine geçti.
2008 yılında Uğur Dündar’ın sunduğu Star Ana Haber bülteninin yayın yönetmenliğini yapmaya başlayan Özdil, hâlen Hürriyet’in üçüncü sayfasında yazmakta ve aynı zamanda Fanatik gazetesi çatısı altında spor yazarlığı da yapmaktadır.
İsim, Şehir, Hayvan isimli bir kitabı bulunmaktadır.
Son Yazıları : 
23.Aralık.2012, Pazar
22.Aralık.2012, Cumartesi
21.Aralık.2012, Cuma
20.Aralık.2012, Perşembe
19.Aralık.2012, Çarşamba
18.Aralık.2012, Salı
16.Aralık.2012, Pazar
15.Aralık.2012, Cumartesi
14.Aralık.2012, Cuma
13.Aralık.2012, Perşembe
12.Aralık.2012, Çarşamba
11.Aralık.2012, Salı
09.Aralık.2012, Pazar
07.Aralık.2012, Cuma
06.Aralık.2012, Perşembe
05.Aralık.2012, Çarşamba
02.Aralık.2012, Pazar

Read more

2013 Yılındaki Resmi Tatiller ve Bayram Tatili Süreleri


YILBAŞI 1 GÜN 1 Ocak Salı
ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI 1 GÜN 23 Nisan Salı
EMEK VE DAYANIŞMA GÜNÜ 1 GÜN 1 Mayıs Çarşamba
ATATÜRK'Ü ANMA GENÇLİK VE SPOR BAYRAMI 1 GÜN 19 Mayıs Pazar
RAMAZAN BAYRAMI ARİFESİ 1/2 GÜN 7 Ağustos Çarşamba
RAMAZAN BAYRAMI 1. GÜN 8 Ağustos Perşembe
RAMAZAN BAYRAMI 2. GÜN 9 Ağustos Cuma
RAMAZAN BAYRAMI 3. GÜN 10 Ağustos Cumartesi
ZAFER BAYRAMI 1 GÜN 30 Ağustos Cuma
KURBAN BAYRAMI ARİFESİ 1/2 GÜN 14 Ekim Pazartesi
KURBAN BAYRAMI 1. GÜN 15 Ekim Salı
KURBAN BAYRAMI 2. GÜN 16 Ekim Çarşamba
KURBAN BAYRAMI 3. GÜN 17 Ekim Perşembe
KURBAN BAYRAMI 4. GÜN 18 Ekim Cuma
CUMHURİYET BAYRAMI 1.5 GÜN 28 - 29 Ekim Pazartesi - Salı
Read more

KAHRAMAN TAZEOĞLU KİMDİR?Hayatı ve şiirleri

KAHRAMAN TAZEOĞLU KİMDİR?Hayatı ve şiirleri


Kendi dilinden… Kahraman Tazeoğlu’nun Yaşam Öyküsü

Ay’a ilk ayak basıldığı yılın 10 Ağustos’unda doğdu. İstanbul’un çileli ve kesmekeşli ortamında, o şehirde bir ömür harcayacağını bilmeden hep “düşünen” bir çocuk olarak büyüdü.
Cevizli semtinde, bir dere kenarında oynarken, mahallenin delisi kovalayınca “korkuyla” tanıştı.
Ailesi İstanbul’un mutena semtlerinden Fenerbahçe’ye taşınınca daha az korkmaya ve Fenerbahçeli olmaya basladı. 6 yasinda ilk kez bir maça gitti ve en sevdigi Fenerbahçe şapkasını çaldırdı. (Bugün bile o şapka için üzülür). 7 kardeşin 2 numaralı olanıydı ve ilerde bir mahalle takımında 2 numaralı formayı giyerek maçlara çıkacağını bilmiyordu.


Ablası okula başlayınca çok kıskandı ve saçını çekti. Bir yıl sonra ise okulunun ilk gününde annesi onu sınıfına sokmayı zor başardı… O gün çok ağlamıştı.


Arkadaşları teneffüslerde çesitli oyunlar oynarken, o hep “düşünüyordu”…


İlkokul bittiğinde bir korku filmi senaryosu yazdığını iddia ederek arkadaşlarına kendini güldürdü. Daha sonra sinema ile sadece “seyirci” olarak ilgilendi. O hep bir sinema tutkunu olarak yaşayacaktı; çünkü siirle daha tanışmamıştı.


12 Eylül ihtilalinde ortaokula başlayacaktı ve tek başına belediye otobüsüne binmeyi öğrenecekti. Daha sonra yağ, tüp, şeker ve gaz kuyruklarında beklemeyi ve soğuklarda üşürken ağlamamayı…


Mahallede her kırılan camdan Tazeoğlu kardeşler sorumlu tutulmaya başlanınca, baba Hayati Tazeoğlu ani bir göç harekatıyla tüm aileyi yeniden Cevizli’ye taşıma kararı aldı. Buna en içerleyense küçük Kahraman oldu. Geride bıraktığı mahalle arkadaşlarını bir gün yeniden görebilmek ümidiyle yanıp tutuşurken birden ilk defa yaşayacağı bir duyguyla karşılaştı. Karşı komsunun kızına aşık olmuştu. Mutluluğu, acıyı, hüznü ve ağlamayı yeniden keşfetti. Bütün bunların toplamının ona şiiri öğreteceğini bilmiyordu. Ablasının yazdığı şiirlerle dalga geçerken hatta “şiir de neymiş; saçmalık” diye iddia ederken gece gündüz şiir yazmaya başladı. Sonunda o terk edildi ama şiir onu terk etmedi. Yine aşık oldu, yine terk edildi, yine şiirler yazdı.
Matematiği gereksiz bir ders olarak gördüğü için, hocaları da onu gereksiz bir öğrenci olarak gördü. Uzun bir süre ara vereceği eğitimini daha sonra bin pişman olarak devam ettirecekti. Bu arada ailesi “eti senin kemiği benim” diyerek onu bir kuaföre çırak olarak verdi. 10 yıl sürecek bu macera özel radyoların açılmasiyla sona erecekti.


Bir yaz gecesi arkadaşının evinde balkon sohbeti yaparken arkadaşının annesi uykusundan uyandı ve “oğlum kapatın şu radyoyu da yatın artık” dedi. Halbuki radyo kapalıydı ve konuşan 19 yaşındaki genç Kahraman’dı…


Çocukluğundan beri özendigi spikerlik hayali daha da derinleserek artmaya baslamisti. Annesi bebekliğinde çok ağladığı zamanlarda onu radyonun yanına yatırır ve susmasını sağlardı. Çok çocuğa bakmakla yükümlü olan bir annenin bulduğu bu çözüm ilerde küçük Kahraman’ı radyocu yapacaktı.


Derken; günlerden bir gün, Türkiye’de ilk özel radyolar açılmaya başladı ve mesleğinde çok önemli bir yere gelmiş olan genç Kahraman, bu işe sevdalandı. Artık o radyocu olabilmek için yıllarını verdiği mesleğini bırakabilirdi. Sıkı bir radyo takipçisi olan genç Kahraman, “Gecenin Serserisi”ni dinleyerek hatta yayın yaptığı radyoya kadar gidip kendisiyle tanışarak hayatında ilk kez bir radyo stüdyosu gördü. Bununla da kalmayıp Orhan Çetin tarafindan programa konuk edildi, şiirler okudu. Gelen olumlu tepkiler kendisini yüreklendirdi ve o gün radyocu olmaya karar verdi. Mesleğini zirvedeyken bırakarak, yayın hayatına yeni “merhaba” diyen Kadıköy FM’de yayına başladı. Sonraki rüzgarlar onu baska radyolara sürükledi ve son durağı en sevdiği ve mutlu olduğu Radyo 7 oldu.


Şimdi Mavi Ada diye bir yerden şiirler seslendirerek gece bunalım oranını yükseltme çalışmalarını sürdürüyor. Kahraman Tazeoğlu’nun “Seni İçimden Terk Ediyorum” “Ölü Bir Kentin Morg Alfabesi” adli iki şiir kitabı var. Bu kitaplara bir de “Araz” adlı bir romanını ekledi. “Mavi Ada Mektupları” ve “Tutsak Mektuplar” adli iki derlemesini de listeye ekleyerek 5 kitaba ulaştığını söylersek geriye sadece asağıdaki notu düşmek kalır

Not: Ablası artık şiir yazmıyor.


Kitapları:
*Seni Içimden Terk Ediyorum (Şiir), 2001 (Yedi Harf Yayıncılık)


*Ölü Bir Kentin Morg Alfabesi (Şiir), 2002 (Yedi Harf Yayıncılık)


*Mavi Ada Mektupları (Mektup), 2002 (Yedi Harf Yayıncılık)


*Tutsak Mektuplar (Mektup), 2004 (Yedi Harf Yayıncılık)


*Araz (Roman), 2005 (Yedi Harf Yayıncılık)
*Susacak Var (Roman), 2006 (Yedi Harf Yayıncılık)
*Mavi Ev (Öykü), 2007 (Yedi Harf Yayıncılık)




Seni İçimden Terkediyorum...


Binmediğim hiç bir otobüs
Beklemediğim hiç bir durak kalmadı bu şehirde
Gittikçe azalıyor hayat
Neyi erken yaşadıysam
Hep ona geç kalıyorum
Sana göçüyorum her sonbahar
Yolların çıkmıyor aşkıma
Unuttuğun yağmurların adı saklımda
Seni içimden terk ediyorum


Susmaktan yoruldum
Kuşlar ve şarkılar,
bu şehri terk edeli
Efkar demliyorum gözlerimde
yaşlarımı,
yanağıma varmadan öldürüyorum
Tam sancağımdan yaralıyorum kendimi
Alnını yüreğime dayadığın güne bakıp
SENİ İÇİMDEN TERK EDİYORUM


Ne unutacak kadar nefret ettin
Ne hatırlayacak kadar sevdin
Yıkık bir duvar kadar bile
Pişman değilsin biliyorum
Beni hep bulmamak için aradın
Yanıldığımdın
Yangınımdın
Yangındın


Sensizliğe yenilmek
Sana yenilmekten zor olsa da
Ardımda bir sürü "belki"ler bırakarak
Seni içimden terk ediyorum


Şimdi
İçimde öldürecek bir anı bile bulamayan
İki yarım kaldık
Tamamlayamadık bizi
Elinden tutamadık yalızlığımın
Saçlarımı da uzaklarına gömdün


İçimin mavisi senin okyanusundandı
Al! geri veriyorum.
Kilitleri hep yanlış kapılara vurdun
Devrilmiş vagonlara dönerken gözlerim
Sana bensizliği terk ediyorum


"Yarime uzanmayan bütün dallar kırık" demiştin
Aşk içinde doğmuşsa nereye kaçabilirdi?


Ne tuhaf değil mi?
İçimi acıtanda sendin
Acımı dindirecek olanda.
"Ya öldür beni" dedim
Ya da git benden.
İçi bulanık bir sevdanın ucunda
Seni kaybettim.
Aldırmadın aldırmalarıma
Bir gecede yakıp yarini
Şafaklara sattın ihanetini
Küllerime basanlar bile utandı yaptığından
İşte soluk bir ömrün son nefesi
Benden
İçimden
Terk ediyorum.


Kahraman Tazeoğlu 

Söyleyemediklerimi Sen Anla

İnandığım her şey adına yasak sorular sordum kendime
Bütün denklemlerin bir bilinmeyeni ben oldum
Sevgiyi sordum
Neden bu kadar yalnızlık, sen söyle
Beş duyumu yitirdim kaç zaman
Anlayan yoktu
Yutkundum arsenik tadında
Kaçıyorum bu dünyadan
Nedenini hiç sorma
Bakışlarım benim değil artık
Sesim değişti
Bu kez başka gittim
Bu kez başka gittim kendimden
Söylemeseler bilmeyecektim
Ağlayınca uzun ağlarım kimseler olmaz
Susmanın konuşmaktan zor olduğu anlardır bu
Anlar mısın
Yaşam ne tuhaf bilmecedir
Sen anlıyorsun, biliyorsun
Her şeyi biliyorsun
Anlayamayan bendim
Yaşamın bir düş penceresi olmadığını
Çiçekleri severken dalları kırmak olmaz sanırdım
Aşkı kendi rengiyle taşıyıp, içimi sancılar bastığında
Avuçlarımda kederi eritip yürürüm sandım
Kimselerin bilmediği yerlere
Bütün tanımları değiştirip
Öylesine hesapsız, hiç beklenmedik sevgiler yaşarım sanırdım
Gözümün önünde vurdular beni
Birden bire bensiz kaldım
Durduk yerde ellerim üşüdü
Oysa bedenimde cehennem benzeri ateşler vardı
Sana her şeyi anlatmadım
Şimdi hangi aynaya baksam kimliksizim ben



KAHRAMAN TAZEOĞLU


seni içimde intihar ettim

deli dolu geçtik ateş hatlarından
sevgim korkuyla beraber büyüdü içimde
sevdikçe korktum
korktukça daha çok sevdim
er geç birbirini boğacaktı bu duygular biliyordum
neden sonra farkına varıyor insan
ayağına takılan bütün taşları
yoluna kendi döşediğinin

senin yarınlara inancın benden yüklüydü
daha cesaretliydin
planı çatılmamış yarınlara ektiğin umutlar
er geç açacaktı biliyordun
deli sevdalı çocuk ruhumun
nicelerinin uğruna kıyametler kopardığı
değersiz değerlere sırt dönmüş güvenli saflığında
bir sonsuzluk buldun kendine
ve hayatımızın resimlerini çizdin duvarlarımıza
sonra birden
yeşil bir kentte
ılık bir yaz gecesine astın beni

sevdalı ömrümün dakikası beş para etmedi
ödedim
cümlelerim seni taşımaktan yorgun düştü
son sözün
ve son anın efendisi olmaya bilenmiş yüreğine yenildim
geçmişten nefes alıp geçmişe nefes verdim
anılar kemirdi yüreğimi
felç oldu hislerim
zamanın çoktan dibe çöktüğü kum saatimin belinden
tek bir saniye bile süzülmüyordu
ters çevirmeye cesaretim yoktu
çünkü yeniden başlayacak bir hayatın
korkağı olmuştum

aşkların sonrasında hüzün vardır
ya sen hüznü boğarsın
ya da hüzün seni boğar
ama birisi kanatlarını kırarsa eğer
yaralı kuş rolüne soyunacağına
yürümeyi denemelisin
hayata dönmelisin

bunları düşünebilmek bile kendime dönüşümdü
ve sonunu infaz ediyordu içimde
o gece yüreğimden sağ çıksaydın eğer
ölen ben olurdum
o gece
hayatın lekesiz bir anında
seni intihar ettim
şimdi katil benim

artık güncemde bir boşluksun
yavaş yavaş taze anıların altına gömülüyorsun
ve sana ait sandığım her şeyin
aslında benim olduğunu öğreniyorum
hiçbir duygunun tek ilhamı değilsin
kendimi keşfettikçe
seni kaybediyorum
ve ufkuma sensizliği
korkusuzca geriyorum

KAHRAMAN TAZEOĞLU


Git


şimdi gidiyorsun
git
oysa senden tek bir damla istemiştim
sana kocaman bir deniz sunmak için
şimdi gidiyorsun
git

ne zaman başladı bu hikaye
anımsamak zor
gençtim
hazırda fırtınalarım vardı
dörtnala sevdalarım
komazdı öyle üç-beş nöbetleri
geceler içimi acıtmazdı böyle

bir insan bu kadar eksilebilir mi

hatırlarsan sesine uyku kaçmış bir adam vardı
bu şehrin bir yerlerinde
düşler ormanının gece bekçisi derdin sen ona
gözlerinde gizledi o seni
sen bilmedin
o adam bendim
unuttun mu

bak sevdiğin adam gülmeyi bile unuttu
seni unutamadı

işin kolayına kaçmadım
uğruna ölmedim yani
uğruna ölünecek sandığım biri için yaşadım hep
sen bunu da bilmedin
ben bir bakışına bin anlam yükledim
sen aşka kestirmeden gittin

bir hayatın özetini bırakıp avuçlarıma
şimdi gidiyorsun
git

bana karanlığın ne demek olduğunu öğretmeden
bütün ışıklarımı söndürüyorsun
bu cehennem cinayetlerini işliyorsun
sonra bunlara intihar süsü veriyorsun
yazıklar olsun
yazıklar olsun
susuyorsun
susuyorum
susacaklarım bitmiyor

uzun lafın kısası olmaz
anlatacağım çok şey var
hoyrat bir rüzgar gibi geldin
aklımı ve hayatımı dağıttın
şimdi gidiyorsun
git

daha ayrılığa bile çarpmadan
aşk bizden döndü
bir yılan gibi soktun koynuma kimsesiz geceleri
artık ölüm sana dokunamamaktan kötü değil
ama sana dokunmak da yasak bana
göz çukurlarımdaki karanlık bunu anlatır
sen var ya sen
allah kahretsin!

yani şimdi
gözleri sana benzeyen bir kızım olmayacak mı
yani şimdi başkaları mı sevecek seni
başkaları mı tutacak ellerini

ben saçlarını okşadığım zaman
ellerin öksüz kalırdı
şimdi gidiyorsun
git

KAHRAMAN TAZEOĞLU



Her Aşk Katilidir Bir Öncekinin


rüzgarlı bir tepenin yamacındayım şimdi
kent suskun
ve istasyonlar ayrılık için var bu şehirde
imlası buzuk, üşümüş ve kirli bir çocuk olurum seni düşünürken
ömrüme iliştirdiğim martı leşleri yamalı bir geçmişi oynar
imtihanlar ve intiharlar üzerine kurulu hayatlardan
gecenin en serseri yanını alırım günceme

durup durup şiirler yazmak yoluna
yeni bir yaşam biçimim oldu son günlerde
kendimi sende kalabalık buluşum belki de bundan
her gece yorganımın altında sakladığım
kırlangıç sürüleriyle geliyorum sana
sen uykudayken
babam her gece ölüyor şimdilerde
annem nihavent bir çığlık oluyor
bana en çok sensizlik koyuyor
sonra babilin asma bahçelerine asıyorum kendimi
uyanmak için

eski bir aşkını anlatıyorken bana
konuştuklarından yapılma bir sessizlik oluyor ağzım
kaç kez kanıyorum bir bilsen
(ya da hiç bilmesen)
sesinin ardında yüzün sessiz bir tabanca gibi duruyor
kendimi kötü kurulmuş bir cümle sanıyorum
gece yüklü bir kamyon uykularımı solluyor

yastığının altında yalnızlığın var biliyorum
oysa ben senden bir bardak su istedim
akdeniz değil
son yalnızı benimdir bu kentin
istanbul arkamdan gelir
ey hüznü yüzünde gülücük diye taşıyan kız
hep kendine mi saklarsın çocukluğunu

ağzıma bir bulut bulaşsa da yokluğundan yapılmış
kayadan seken kurşun
en serseri yanımız olur kimi zaman
ve ben hep kendimi terk ederim senden
her katilin aşkı
her aşkın katili
bir öncekinin faili
hep ben olurum
hep ben ölürüm

içime uzanan koridorların ortasından
hep gülerdin beni görünce
bense sana hep geç kalırdım
sona kalırdım
sonra kanardım

yağmurlarla inseydin içime
içim senden yanaydı
yüzümdeki işgaller senden karaydı
seni sevmek en gizli ağlama biçimimdi
sana yazacaklarım sil sil bitmezdi
ve ben
sende hiçbir şeydim
sen bende her şeyken

canım yastığının altında biriktirdiğin yalnızlıklarım
kendine varlaşıp bana yoklaşan biri yapar seni
ve ne kadar kaçsan o kadar yakınsındır aslında kendine
geciken sevdalar yıkık kentlere benzer bilirsin
ve sevgisizlik alır bir gün seni benden
işte bu yüzden
sen hep sevil
hep sevil
sevil

KAHRAMAN TAZEOĞLU 


Yitikliğimize


Birbirimize dokunmalarımız korkak kelebeklerdir,
dokununca renkleri yıkılan...
Çünkü küskün çocuklar inanmazlar.
Ki inanmak küskün bir çocuğun en büyük kan kaybıdır.
Susarım içimde bir yangın başlar.
Dokunsam arta kalan sen, kül olan ben.
Taş duvarlar yanmaz bilirim.
Büyük yangınların isini giyinirler.

(ama nafile..
hiçbir kalem ve hiçbir ben, sonraki sayfada aynı sen’i bulamıyoruz.
uzaklar hep uzak kalıyor sevdaya...
sen yine de artık sesime düşme.)

Her gece gözlerimden hatıralar çalınmış.
Bir denizci ağ atmış yalçınlaşmış düşlerime...
Düşmüşüm.
Bir ses... giden gitmiştir demiş...
Susmuşum...
Bir baharın bedeliydi bu...

Kahraman TAZEOĞLU



Usta

Umrumdan taşıyor zamansızlığım.
İsmin içimde titriyor, sesin sesime düşüyor; ses veriyorum...
Oysa sen en sağır yarasın yüreğimde...

Gözlerini günceme düşürdüğümden bu yana,
yorgunum gitmelerin tümüne.
Gözlerini günceme düşürdüğüm günden bu yana,
dipnotlarda çürüyor sevda adına ne varsa...

Meğer ne çok beklemişim gelmeyişlerini.
Sen beni anlarsın be usta
ne garip sıkıntıdır şu suskunluğuma en uygun makamı bulamamak.
İçimin buz kestiği yerden çıkıp geliyorsun gözlerime.
Sen geldiğinde ise düşürmüş oluyorum düşünden kendimi...

Kahraman Tazeoğlu 

Gece Geçilen Şehirler Işik Seli Gibidir

acilar büyütülerek unutulur sevdigim
yüzünden kopunca bir buzul çiglik
ellerin buz tutmuş iki yarim şarki olur
ve ben yoksulluk kokulu bir gidiş birakirim sana

beni adresime sorsun esmer bakişlarin
dönsen de bulamazsin nasilsa gitsen de

kentlerden sakindigim bekçi duruşlarimi ara
emaresi boldur sokaklarin
sol omuz başimdaki kokundan yakalanirim
sokul ki geceme avuçlarin islanmasin

saat başlarini beş geçer yelkovanin
senle zamansizim amansizim
senle büyük susarim
kendime yenilirim her kavgada
sonra koca agiz bir çocuk olurum
bütün trabzanlardan kayarim
bütün köprülerden sarkarim
yüzüm kente sürülür
içime sesin kaçar
ben seni aglarim

alişmak ölümdür
sanki hiç ölmedik
tanrinin gögsümüze taktigi bir nişandir ölüm

teneşirlere yatiriliyor şimdi ellerim
sana uzanmaktan yargiliyim

hirçin bir iklimin sir girdabisin
seni anlamak kendine çelmeler takmaktir
ve kendini affetmesidir her seferinde
(bazen beni affedebiliyorum istanbul)

zehir yüklü bir mektup var
dalgakiranlarimda parçali bulutlu durur
sana kent şiirleri biriktirdigim bir gecede
çok eşli bir yagmur başlar
kentin en dövüşçü çocuklari aglar
bilirim dişarida yagmur varsa
sen içinde agliyorsundur
aglama ki gülmesinler bize
bak sen seviyorsun diye var sonbahar
her mevsim gelişine söz veriyor
saçlarina fisildiyor
saçlarina
bana bir pencere bile açmadigin saçlarina

sensizlige alişmak bir bozgun agirlamaktir içinde biliyorum
örtülerine unutma beni çiçekleri takiyorum
şimdi yaşama hakkim sana
gel de yagmurumdan iç
seni seviyorum


Kahraman Tazeoğlu 


EN FAZLA İÇİMDE ÖLÜRSÜN


En fazla içimde ölürsün
Cesedini sürüklerim gittiğim her yere
Kızıl sonbaharım
Hangi aşk kendi fırtınasına dayanabildi

Ellerimde çoğul bir gölge kuşu
Adının arkasına basmadan yürüdüm
Alnımda birikti çizikler
Adımdan çıkardım aklımı
Aklımsız kaldım
Neylersin
İnsanız
Ne yapsak eksiğiz işte
Ölüme ayarlı saatiz

En fazla içimde ölürsün
Sorarım
Şiir papirüslerinin hangi köşesine karaladın beni?
Hangi hare’mden yakaladın da çiğnemeden yuttun gözlerimi?
Kekeme repliklerin ezber bozduran kuşu
Hangi rüzgârlara sattın da saçlarını!
Devrik cümlelerimin öznesi oldun?

İçindeki kötü senaryoların kahramanı olmak istemezdim
Dağıldı bak derlenip toplanmış dağılmalarım

En fazla içimde ölürsün
Nasılsa yokluk rehin bırakılıyor kalana
Kalan gidene denk neyi varsa susuyor.
Ve susmak inceltiyor her yarayı
Ve susmak bakmak oluyor
Gitmediğin her yere

Kim tutuklanmış yalnızlıktan
Gizin içine gizlenen kim
Söyle beni nerene sakladın
Ki şimdi bu kadar sokaktayım

En fazla içimde ölürsün
Karla karışık yağarsın yara Bereme
Karma karışık kalırsın cinnet şeridinde
Kaldırımların kaldıramadığı her neyse işte
Bulamadığın her ne varsa büyük yıkımların izinde
Sana borcum olsun
Hiç yazılmayacak bir şiirin içinde

En fazla içimde ölürsün
Yanağında yanar avucum
Avucumda imlası bozuk bir şiir kalır
Gözlerinin namlusu döner, yakar kirpiklerimi
Kulağımda bir tepenin rüzgârı uğuldar
Gırtlağıma kadar aşka batarım
Yeteri yok. Eksiği fazla.

Neyin kaldı eksilenlerden arta
İçeri doğru kapanan bir kapıydın
Saçlarından geçtim önce
Ve kendimden öylece
Neyim yoksa var bildim
Eğildim
Eksildim
Eridim
Bir seni bitirmedim

Hangi rüzgarlara sattın da saçlarını
Uğultusuna tutunamadın

Ömürden nefes çalarak ne kadar yaşarsa insan
Öyle yaşadım gözlerini
Tenimde itiş kakış
Cebimde depremlerin
Esrarlı gece ayinleri
Volkanik şiirler
Usul usul giymedim mi sözlerini
Yalnızlığın tiradını kapamadım mı her sefer
Sensizlik seni anlattı en çok
Vazgeçmeler vazgeçmekten vazgeçti
Söyle saçlarında öldüğüm
Bir geri gidiş kaç günde gelirdi?

En fazla içimde ölürsün
Cesedini sürüklerim gittiğim her yere
Tenimin yırtıldığı yerden mi girdin içeri
Açar gibi yaparak açık bir kapıyı
Beni ikiye böldün
Hadi içimi kendine aldın da
Beni nerde bıraktın ?
Hangisini seçerdin benim için
Ve hangisinden vazgeçerdin kendin için

Ben yarama çoktan sen bastım
Yaşım kadar gencim
Adın çabuk diye geçti
Ardında aç köpekleri bırakarak
Ezberimden geçtim.
Hızla biten aşk şarkılarından geçtim
Senden bir şey eksiltmeden sana çok şey bırakmaktı aşk
Bildim

Biz dalkavuk bir aydınlığın yerine
Onurlu bir karanlığı seçtik
Ve bir öyküden ağlarcasına geçtik
Cesurduk çünkü
Kendimizi kendi düşlerimizden kovacak kadar

Ömrüne yüz çevirmiş iki masalcıyız
Gerisi hiçlik
Gerisi yokluk

Sensizliğin anlattığı ne vardı senden başka
Bir hayatın tüm yanılgılarını
Saçlarında çözdüm
Şimdi beni hangi yanımdan susacaksın
Sessizlikte bir dildir
Çoğul susulur
Pusulur
Şimdi beni hangi yanımdan kusacaksın

Yıkık şehrimin izbesi
En fazla içimde ölürsün
En çok
Gözlerime gömülürsün.
Gözlerimi kaparım
Vasiyetimi yazarım


KAHRAMAN TAZEOGLU



Şehirler Olmasa Anilarimiz Ölü Olurdu
...
ve hep uçurum kenarlarinda gülümsüyordun bana
nicedir kendimi biriktiriyorum herşey aşka varir diyerek
ve utanmadan aglayabiliyorum artik gidişlerine
bir tek sen çikiyorsun şehirden tüm kalabaliklar yalnizlaşiyor
içi boşalmiş bir kente içtigim antlari kusuyorum
"yanindayim" diyorsun en yanim bayramlaniyor

geceleri molasiz geçiyorum şehirleri
bir aşka bir ölüm yetmiyor bu çagda
gecemin en zifiri yanini kemiriyor bir sirtlan
ve leşim bir aşki kusmaya and içiyor
sönmüş olsa da

gölgeme bile sözüm geçmiyor artik
oysa ben şehir çocuguyum
yani yorgunum
her karanlik bir kent kursa da bana
içinde ellerin olmayan herşey sadece kalabalik

bilir misin yanimdaki
düşler kirilarak çogalir
ve yoklaşarak azalmak
bir varoluş şeklidir çaresizligin
çünkü güneşi terk edenler çabuk ölür
elleri tütün kokulu gece yalnizlari
nikotin biriktirir gece nöbetlerine
bu yüzden
bütün çay bardaklarina dudak izim bulaşiyor
buralarda ölmek ve gülmek arasinda fark kalmamiş
sürüyorum kendimi
büyük sevdalarini küçük korkulara yedirtenlerin şehrinden
ömrüm!
kendine sakli bir kent bul
yarin gözlerinden yapilmiş

Kahraman Tazeoğlu 


Ayrılığı Seçtinmi!....

ayrılığı seçtinmi herşeyi götüreceksin yanında...
geriye hiçbirşey kalmayacak..
söylenmemiş sözler kalmamalı bıraktığın yerde..
ki ben en çok onları duydum..

gittinmi adam akıllı gideceksin..
hiçbir özlem kalmayacak dönüşleri emziren..
demem o ki
dönecekmiş gibi gitmeyeceksin..
büyük git gidersen.. uçsuz buvaksız..
dursuz duraksız git..

telefonun numaraları sesime düşmemeli..
yolların yoluma değmemeli..
hiçbir anıya hiçbir dizeye yenilmemeli ayrılık...
şarkılar dinlenince unutulmalı..

gece nimişken ayak parmaklarına kadar..
yahut
gün doğarken yatağının diğer yastığındaki boşluk
tecavüz ederken gözlerine..
ne bileyim tek başına yiyeceğin sofrana
iki kişilik servis açtığında susacaksın... duracaksın..
gitmenin hakkını vereceksin..
ayrılık gurur duymalı seninle..

gidersen sözün ayaklarına geçiyorsa
ayakların yakınımdan geçmeyecek...

ayrılığı seçtinmi büyük olacak ayrılık...

ayrılığı seçtinmi.

Kahraman Tazeoğlu

DÜŞ'TÜM

"Düş'tüm", dedim
Hayir dedi kesince.
Düş olsan fark etmezdim seni..

Sevgim sana güc veriyor mu diye sordum.
Başini cevirdi yüzünde kalmamiş takatle
Hayır dedi inatla
Öyle olsa,
yıkılmazdim her "seni seviyorum" deyişinde...

"Özledin mi beni" dedim.
Sustu
Nefesini en derinden aldi ve
"Özlenmez mi" dedi

Git dedim
Gitti...
Sen kaldikca genişliyor bu dünya
ve ben kayboluyorum ucsuz bucaksizliginda
Hayir dedi , sertce
Gidersem, kahraman olurum
Kalirsam senin...

Küserim dedim,
kırılgan cocuklugumun siteminde.
Hayir, dedi,gülerek...
Küsmek,susmayi göze almaktir
Ama sen korkarsin kendi sessizliginden ve susamazsin

Gel dedim o zaman
Sesim fısıltı gürültüsünde
Gel...
Durdu
Hayır dedi
Gelirsem Biter Aşk..

KAHRAMAN TAZEOĞLU

Araz

" Yalnızım çünkü sen varsın

" geldesen gelirdim
gittiğin uzakta bendim
dağ gibi bir ihanetten düştüm
bu kendime son gelişim

ölümbaz öpüşler kusuyorum ceplerime
kendimi suçüstü yakalıyorum
ve kentsizliğimin isimsizliğini
Araz'a uyak düşüyorum
gözlerime senden düşler sürüyorum
ıslak bileklerim kan bayramına yatıyor
bana en büyük tehdit yine ben oluyorum
sonra bir durağa yaslanıyorum
sonra bir kente
ve sen gidiyorsun
ben kanıyorum
diyorlar ki " kendini dinleme hiçbir şey söylemiyorsun
oysa " geldesen gelirdim biliyorsun

yorgun Haliç'e biraz inat
biraz ihanet bırakıyorum
ellerinden bir tedirginliği bir tehdidi avuçluyorum
aklıma düşüyorsun
düşüyorum
düşünce
üşüyorum
azgın hüzünlerle körlüğüme göçüyorum
ayrılığın saati kaç geçiyor bilmiyorum
yalanlarımla bir hiçlikteyim
beni içinden kaç!

bu kentte her yağmur kendini ağlar
aklıma düşsen yalnızlık oluyorum
ağzımdaki uykudan öpmüyorsun nicedir
nerde, kimi üşüyorsun?
artık kendini yakan bir ateşim
kendimize birbirimizden düşler yapamıyoruz
şimdi boş duraklarda yaslanıyorum
boş kentlere
oysa " geldesen gelecektim

gündüşlerime dönüşlerimde
bakışın içiyor beni gözlerimden
gövdemi düşürüyorum güz yavrusu duraklara
uzaklığına uzanıyorum
sevdiğin sonbahar geçiyor üstümden
ama artık hiçbir göğü içmiyorsun dudaklarımdan
yıkılıyorum şarkılara
" kimseler biliyor
yalnızlık dostumdu
şimdi korkum oluyor
oysa " geldesen gelecektim

artık her şey kımıltısız bir geceye dönüşüyor
güzartığı saçlarımda oynaşan sensizlik
gözkarana yenik düşüyor en korkak yanlarımdan
kendimi yitirdikçe sana gidiyorum
göbek çukurumda sobelere karanlık uyutuyorum
düş satıcısı, ispiyoncu bir ihtiyarın insafına kalıyorum
uysal yalnızlıklar satın alıyorum
gülüşümle ödeyerek
ve içimde yalancı bir katil taşıyorum
yeni utançlar biriktiriyorum eski günahlarıma
cüzzamlı ruhlar cehennemine gidiyorum ben
kirli sözlerimi temize çekme
oysa " gel" desen gelecektim

gözlerim ihanete ihbar taşıyor
kuşkulu bir cinayete fısıldıyor kaşlarına
sözü namluna sürmelisin şimdi
en yaralı yanımdan vurmalısın beni
çünkü uçmak düşmeyi göze almaktır

avlunda bıraktığım az kullanılmış intiharları deniyorum
ne vakit nikotinli ellerinden yola çıksam
susuşuna kan döküyor gözlerim
sen gözüne çiğ kaçtı sanıyorsun
oysa bilmelisin Araz'ım
kimsenin içi görünmez
ve hiç bulamadıklarını
asla yitiremezsin
bak şimdi aramızda sessiz kalıyor
söylenecek bütün sözler

her sabah akşam oluyorsun
alnından ellerine damlıyorsun
yüzündeki yağmurla iniyorsun kent'e
içine dert oluyorsun kentin
dışına yağmur
yüreğinde dağılıyor kristal şehirler
duvarların kan öksürüyor
ve sen
başkalarının gözlerini
yüzümde aramamayı öğreniyorsun
beni bir durağa yaslıyorsun
beni bir kent'e
gidiyorsun
oysa " geldesen gelecektim

susmak en inatçısı olmaktır yalnızlığın
en susmakta neydi öyle
sen en dinlerken
biliyorum Araz'ım
insan kendini bulmamalı, hep aramalı
gittiğin yerden başlıyorum öyleyse
gece cinnetlerimi de alıp yanıma
denize bakmayı bilmeyenler
bir gün mutlaka boğulur
işte bundandır gözlerinden kaçışlarım

siz hiç yar saçının bir telinden kendinize gurbet yaptınız mı?

ben şimdi gurbetim
içimde taşıyorum
heba olsa da senlerce yılım
oysa " geldesen gelecektim

ömrümden düşürdüğüm sol anahtarlarına takılıyorum hep
ve hayat yüklü kamyonlar geçiyor üstümden
şairler ölüdür derler (inanmıyorum) !
en karanlık ceketimi giyiyordum
ışığa kördüm çünkü
şimdi ise güneşe ilerliyorum
dirilmek için

kimliği paslanıyor eski bir anarşistin
gecenin kör gözünden utanıyorum
hadi bana en militan kelimelerle saldır
batır içime cümlelerini
beyhude bir dehşet bırak bana
hakediyorum

gizlilikten ölmek üzere olan bir akrep sızıyor içime
can kaybından ölüyorum
cenazemde namaz kılacağım
zan altındayım
yalanıma inanıyorum

yorgun söylentiler kanıyor solgun yaralarımdan
kırılır mı bilmem hüznümde taşıdığım kin
kinim kendime
susuşum sana
küsüşüm tüm dünyaya
üstü kalsın ihanetimin
" geldesen gelecektim
yine bir tren geçiyor içimden
sen kesiliyorum gülüşümün karşılığı
saçların bir rüzgarın öyküsünü taşıyor
görmüyorum, söylemiyorsun, kırılıyorum
hiçliğimin etleri yolunuyor şizofrenik bir gecede
sana bir öykü çıkarıyorum ağzımdan
süsle beni ey aşk!
geçtiğin yerleri öpüyorum

yarısı yanık bir aşkın küllerini taşıyorum
dişlerindeki nikotin tadı terkimde
sirenler ve ateş hatları içip
sesini peydahlıyorum kendimden ve kentimden
ıslak ceplerimi buluyorum el yordamıyla
ve bir asansör kapısı önünde
aslında yüzüme tükürüyorsun da ihanetimi
ben habersiz gülümsüyorum
yasadışıyım
tutukla beni gözlerimden

kalemim bitti, yitirdi şiirini şuur
öldü kanımdaki mürekkep balığı
solumdaki sis'e intihar etti intiharlar
bir aşkı kaça katlayabilirdi ki ezik bir yürek
yaşamak için geç bir zaman
ölmek için ise erken

çok davullu bir senfoni sürçüyor
dikiş tutmaz ayrılığımda
kirpiğinden yapılma bir darağacına
geceyi asıyorum
yoksun
bu yağmurlar ıslatmıyor beni
bir durağa yaslanıyorum sensiz
gidişinin en sessiz harfinden yırtılıyorum
" geldesen gelecektim oysa

kulaklarımdan bordo denizler dökülüyor
şimdi herkes biraz sen, biraz acı
göğsümde bir vagon
gizli sözler batıyor
fırtınalar çıkıyor üstüme

şakağımda
intihar acemisi bir şairin
delilik provaları
arkandan uluyan kapılardan
söküyorum kokunu
yokluğunu kokluyorum
yokluğunu yokluyorum

çöz gözlerimi senden hadi!
ücranda yak bakışımı
gözlerine bekçi sevdam
dünden ve senden kalmayım
içine her düşen
kendi keşfi sanıyor seni
oysa sen
melekleri bile kıskandıracak kadar kendinsin
ve kendini acıtmak istiyorsun
ama güller kendine batamaz
bilmiyor musun?
'gel' mi diyorsun?

herkes kendi gördüğüne bakar
peki hayatın rüzgarında kime yelkeniz?
kıpırdamadan duramayız bir aşk boyu
hadi! en kanadığımız yerden susalım
'gel' desen gelirdim
'git' dedin ve gittin

Aşka...
Rüzgara...
Ayrılığa...
Zamana...
...


Kahraman Tazeoğlu


Düşkavuran


Gittiğine inansam dönmeni beklerdim
Köhne gemiler geçiyor içimden
Hangi sokağa dalsam hangi kapıyı açsam
Ardında sen

Hep sesine bir kulaç kala boğuluyorum
Bilmem
Sen mi erken demir alıyorsun
Ben mi geç kalıyorum

Ellerimi bıraktığın yerden
Çığlar yuvarlanıyor ta şurama
Her gece fırlatıp denizlere
Yitirilmiş tebessumleri
bir cigarayla parmak uçlarımı öldürüyorum
çürümüş rüyalardan arta kalan mirasınla
yolcusuzu yollara döndüm
alnımdaki girdaplar şimdi kan tarlası

fırtınalar kopuyor demişsin
yüreğinin en rüzgarsız yerlerinde
oysa ben
bin mevsim sana fırtınalandım
sen bilmedin
gittiğine inansam dönmeni beklerdim

Kahraman Tazeoğlu


Nota


dudağında kırmızı bir notayla
şarkılar dokuyorsun sağırlığıma
" hani gitmesen diyorum hani gitmesek diyorum
gitme sisli ülkemin çığlık notası
damarımda patlayan kırık şiirim
sen aşkın anadilisin
kalabalıktan yalnızlık yapma becerimsin

hayatın solfejini öğretip
notasız coğrafyalara çalmışlar seni
kendi cümleni kuramıyorsun
kenti dudaklarımdan öpemiyorsun
yetiştin bütün geç kalmalara
iklimler biriktirdin kanına tenha(sızım)

aşk hep yazdan kalma
ayrılık ise kıştır
senden sonraki dünde
sulardan başka her yerde kulaçlar atıyorum
boğuluyorum
kırık notam

sol anahtarınla
kilitleme gözlerini
kör oluyorum


KAHRAMAN TAZEOĞLU



Yoksun Ya


Yoksun ya
Gençliğimin deli rüzgarları da yok
Ve yoksul düş baharlarım
Neler kalmadı ki sende
Çaresizlik karabasanlarının çıkmazları
Avuntuzus saplantıların açmazları
Deli düşler

Yoksun ya
Kim anlar şimdi bu yüreği
Sensizlikte ne yapılır bilmem ki
Aşkın tepelerinden böyle apansız düşmedim

Ilık tebesusumler vaktine beş kala solan
Kahkahalar gibiyim
Yarısında yutulmuş
Sevinç çığlıkları dolu boğazım

Seni özlemeyi bile yakıştıramıyorum kendime

Yoksun ya
Buruşturulup atılmış mektuplar gibiyim
İçimdeki yürek boşluğuna yoldaş
Gülüşüm bükülü kaldı dudağımda
Sana sargın kalmak vardı gül yüzlü
Bu aşkın üstü
Böyle örtülür müydü

Kahraman Tazeoğlu 


Yanlış Anla Beni

keskin bıçak aşkının kestiği damarımdan fışkıran ayrılığı intihar ediyorum
kırık şakaklarıma yapıştırdığın teselliyi dudağımda uçuklattım
gidiyorsun yağmurun kızı çekmişsin pimini ayrılığa
gözlerinden ağrılar sızıyor çığlığını yüklerken gemilere
geldiğin her yere yabancısın içinde taşıyorsun katilini
tokada doydu yüzünün sol yarısı
kalın bir kalem altını çiziyor şimdi
kanat sürçüyorsun bir gidişe
ardında gurbetleşen kavuşmalarımız
yakıştırıyor her intiharı bana
benden çok sağanaksın
parmaklarımın ucusun
yaktım ve içtim
dön ve gül
gül ki
gözlerim
çiçeklensin
yalanlarla
saklıyorum
sevdamı
ne olur yanlış anla beni

Kahraman Tazeoğlu 

Sesine Uyku Kaçmış Adam

Bir adam vardı bu şehrin bir yerlerinde
Sesine uyku kaçmış bir adam
Ağlasa duyardınız
Yağmur şırıltısı gibi yağardı düşler ormanına
Yüzü silik bir adamdı
Gözlerinde
En çok da gözlerinde saklıydı hüznü
Bu yüzd kısardı gözlerini

Buz gibi sessizdi o
Sesine uyku kaçmış bir adamdı
Ne zaman düş kursa
Çocukluğunun soğuk günleri gelirdi aklına
Gençliğinin
Deli fişek günlerine yazgılıydı yazgısı
Vadesi dolmamış toprakların
İnce tortularında saklıydı ruhunun gizemliliği

Ve bir gün
Bir şeylerin intikamını bıraktı ardında
Bir türlü alamadığı

Şapkalı günlerin umut kokan güvercinleriyle birlikte
Gitti bu şehirden
Sesine uyku kaçmış adam
Gecelerdir onu düşünüyorum
Uykularım kaçıyor.


Kahraman Tazeoğlu 







Read more

Yahya Kemal Beyatlı Kimdir? eserleri nelerdir? nerede yaşadı? hayatı? biyografisi?

Yahya Kemal Beyatlı Kimdir? eserleri nelerdir? nerede yaşadı? hayatı? biyografisi?



Yahya Kemal Beyatlı ( 1884)- (1958)

şair, yazar, milletvekili, büyükelçi



1884 yılında Üsküp'te doğdu. Asıl adı Ahmed Agâh'tır. İlköğrenimini Üsküp'te gördü. İstanbul Vefa Lisesi mezunu. Başlangıçta Sultan II.Abdülhamit yönetimine karşı muhaliflerin safında yer alarak Paris'e kaçtı. Fransa'da Siyasal Bilgiler okurken hocası Albert Sorrel'in etkisinde kalarak düşüncelerinde değişmeler oldu. Fransa'da dokuz yıl kaldı. Fransız edebiyatını ve edebiyatçılarını yakından tanıma imkânı buldu. Onlardan etkilendi. Bir ara Nev-Yunanî bir şiirin peşine düştü. Doğu Dilleri Okulu'na devam ederek Arapça ve Farsça'sını geliştirdi. Divan şiiri üzerinde yoğunlaştı. 1913 yılında İstanbul'a döndü. Darüşşafaka, Medresetü'l-Vâizin ve Darülfünûn'da Tarih ve Edebiyat dersleri okuttu. Gazete ve dergilerde yazılar yazdı. Lozan Konferansı'na katıldı.

1923'te Urfa milletvekili seçildi. Çeşitli ülkelerde diplomatik görevler alarak Türkiye'yi temsil etti. Yozgat, Tekirdağ ve İstanbul milletvekilliği yaptı. Pakistan büyükelçiliği görevinde iken emekli oldu (1949) ve yurda döndü. Tedavi için Paris'e gitti. Bir yıl sonra da öldü.

Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en büyük temsilcilerinden biridir. Aruzla yazdı. Klasik şiirimizin temel özelliklerine bağlı kalarak, kendine özgü bir şair oldu. Sanatta ve edebiyatta millî ve manevî değerlere bağlı kaldı.

ESERLERİ

Şiirleri Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şiirin Rüzgârıyla, Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş, Bitmemiş Şiirler.

Fikir ve Hatıra Kitapları:Aziz İstanbul, Eğil Dağlar, Siyasi Hikayeler, Siyasi ve Edebi Portreler, Edebiyata Dair, Çocukluğum Gençliğim Siyasi ve Edebi Hatıralarım, Tarih Muhasebeleri, Mektuplar-Makaleler

Yahya Kemal Ahmet Hamdi Tanpınar YAPI KREDİ YAYINLARI

"Yahya Kemal Beyatlı
Şiire Adanmış Bir Yaşam Sermet Sami Uysal YAHYA KEMAL'İ SEVENLER DERNEĞİ

"

Yahya Kemal'in Dünyası Süheyl Ünver ŞEHİR YAYINLARI

Yahya Kemal (Eve Dönen Adam) Beşir Ayvazoğlu ÖTÜKEN NEŞRİYAT


Yahya Kemal Beyatlı Heyet TOKER YAYINLARI



Yahya Kemal Ahmet Hamdi Tanpınar DERGAH YAYINLARI



Yahya Kemal Beyatlı Yaşamı ve Yapıtlarını Okuma Kılavuzu Kemal Bek ÖZNE YAYINLARI




ENGLİSH BİOGRAPHY

YAHYA KEMAL BEYATLI

Yahya Kemal, who is one of the most powerful poets of today, was born in 1884 in Uskup. He died in Istanbul in1958. He never forgot the glorious periods of Ottoman empire and his longing for Balkans. He went to Paris in his youth and entered Political Sciences school. He turned back to Istanbul nine years later and worked as Warsaw, Madrid, Karasi ambassador. He was elected as deputy from Tekirdağ and Istanbul. He could not publish his poems when he was alive. His books were published after his death. His real name is Agah. Since he was from the grandsons of Sehsuvar Pasha, he took the surname Beyatlı. Yahya Kemal, who went to Paris in 1903, thus saved himself from being influenced by Abdulhak Hamit and Tevfik Fikret, who greatly influenced Turkish poetry before him.

However, that Albert Sorel who taught European History in the Political Sciences Faculty he attended, nearly did not talk about Ottomans at all, harmed his national pride. So, Yahya Kemal, studying Rising Period of his history, became an Istanbul poet at last. Yahya Kemal's first poems were published under the name Bulunmuş Sayfalar after 1912, but he did it very rare. The date of publication of his Açık Deniz poem he wrote in Paris in 1912 is 1925. The reason why he did so is his fastidiousness and his habits he obtained from French poets he saw.

Since he weighed vocal structure of words and prosody harmony in poetry, he constantly changed his lines. However, he started to publish poems frequently in the last fifteen years of his life. Yahya Kemal, who was brought up with a good cultural education, worked for a University between 1915 and 1923 in Istanbul and taught "Western Literature History" and "Civilization History" lessons.

The great poet who attended Losan Peace Delegation in 1922 as consultant was elected as Urfa deputy for Second Turkish Parliament in 1923, and became our Warsaw ambassador in 1926, and Madrit in 1929. Then he attended Turkish Parliament again as a deputy and remained as a deputy until seventh election period. Beyatli taught Western Literature fo a period of time in the University. But since he was not prepared for that kind of education, he could not continue. Rather, he transferred his knowledge and emotions to others. His famous Emirgan conversations lasted for years.

Although he has prose writings, articles and conversations except for his poems, his real personality is determined by poetry. His books comprise three groups: Lyric poems and similar poems he wrote under influence of old poetry, real Istanbul poems, and simple poems in which metaphysic or philosophical issues such as death and post-death were the topic. His historical taste revealed itself especially in Istanbul poems and his historical knowledge was deepened on Istanbul's conquest.

Yahya Kemal Beyatlı was an artist confident in himself. He did not like other artists easily. He was happy for having fans of him around him. He liked reading poems with a certain melody, whether or not it was appropriate for that individual poem. He was cheerful and was full of imaginary fears. He ceased his relations with his family completely. One sentence he uttered in Ataturk's presence during dinner is reputed:
Atatür asked:
- Yahya Kemal Bey, What did you like in Ankara most?
The new deputy replied:
- Turning back to Istanbul, my Pasha...

Melek Celal Sofu (painter) remembers that he could not marry Celile Hanim, with whom he fell in love in his youth, deprived him of being able to set up a home for all of his lifetime and no woman could make him forget that love. Many poems such as Erenköyü'nde Bahar and Geçmiş Yaz are consequences of this love.

On the other hand, we see that he wrote a advertisement poem consisting of two lines for Kavaklıdere Wine Factory in years he underwent financial troubles much:
Biz veda etmek üzereyiz kedere
Getir ahbap bir Kavaklıdere

Yahya Kemal had more of a power of turning a simple sentence into a poem. He turned Suleyman Nazif's sentence about İbnü'l Emin Mahmud Kemal into a poem with addition of one more line as follows:
Ne kendi kimseye benzer, ne kimse kendisine,
Being the the original sentence, he added

Hezâr gıbta o devr-i kadîm efendisine
Ne kendi kimseye benzer ne kimse kendisine
and turned it into a poem.

The product of his literary life more than forty years is less than forty pieces of works. But they are all distinguished and unique.





ŞİİRLERİ

Süleymaniye'de Bayram Sabahı



Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehâbetli sabah oldu Süleymâniye'de



Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi



Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.

Gecenin bitmeye yüz tuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.

Bir geliş var!.. Ne mübârek, ne garîb âlem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu...

Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.

Bu sükûnette karıştıkça karanlıkla ışık
Yürüyor, durmadan, insan ve hayâlet karışık;

Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilâhî yapıya.

Tanrının mâbedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymâniye târih oluyor.

*
Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı
Adamış sevdiği Allah'ına bir böyle yapı.

En güzel mâbedi olsun diye en son dînin
Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârînin.

Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmiş İstanbul'un ufkunda bu kudsî tepeyi;

Taşımış harcını gâzîleri, serdârıyle,
Taşı yenmiş nice bin işçisi, mîmâriyle.

Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevî bir kapı açmış buradan gökyüzüne,

Taa ki geçsin ezelî rahmete ruh orduları..
Bir neferdir, bu zafer mâbedinin mîmârı.
*
Ulu mâbed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;
Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum;

Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi;
Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi,

Senelerden beri rüyâda görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklîmine girmiş gibiyim.

Dili bir, gönlü bir, îmânî bir insan yığını
Görüyor varlığının bir yere toplandığını;

Büyük Allah'ı anarken bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı Tekbîr oluyor tek bir ses;

Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,
Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!

*

Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri
Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbîr'i

Ne kadar saf idi sîmâsı bu mü'min neferin!
Kimdi? Bânisi mi, mîmârı mı ulvî eserin?

Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,

Yüzü dünyâda yiğit yüzlerinin en güzeli,
Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli;

Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz
Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz;

Vatanın hem yaşayan vârisi hem sâhibi o,
Görünür halka bu günlerde teselli gibi o,

Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,
Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde.

*

Karşı dağlarda tutuşmuş gibi gül bahçeleri,
Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.

Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;
Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.

Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?
Üsküdar'dan mı? Hisar'dan mı? Kavaklar'dan mı?

Bursa'dan, Konya'dan, İzmir'den, uzaktan uzağa,
Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;

Şimdi her merhaleden, taa Bâyezîd'den, Van'dan,
Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan.

Ne kadar duygulu, engin ve mübârek bu seher!
Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer,

Dinliyor hepsi büyük hâtırâlar rüzgârını,
Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını.

*

Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:

Kosova'dan, Niğbolu'dan, Varna'dan, İstanbul'dan..
Anıyor her biri bir vak'ayı heybetle bu an;

Belgrad'dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar'dan mı?
Son hudutlarda yücelmiş sıra dağlardan mı?

*

Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..

Adalar'dan mı? Tunus'dan mı Cezayir'den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi

Yeni doğmus aya baktıkları yerden geliyor;
O mübârek gemiler hangi seherden geliyor?

*

Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine.
Çok şükür Allaha, gördüm, bu saatlerde yine

Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı.
Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.





HAKKINDA YAZILANLAR

Şiir ve şahsiyet
Mehmed Niyazi
Zaman 19 Kasım 2012

On dokuz yaşında şiiri bırakıp başıboş bir hayat sürmeye başlayan Rimbaud gibi kuyruklu yıldızlar sanat dünyasında çok ender görülür. Onların şiirleri daha ziyade duyguyla örülmüştür, düşünce ve felsefeyi harç olarak kullanmadıkları için birkaç istisnası hariç, köpükte kalmışlardır; zevkle okunsalar bile fazla etkileyici değillerdir.Yeteneği inkar etmemek kaydıyla sanat şahsiyet ve idrakin ürünüdür. Bunlar gökten zembille inmez; bir ortamda dokunur, eğitim ve öğretimle seviye kazanırlar. Sanatkarı kültür, düşünce, acılar besler; çalışmak ise en önemli özelliğidir. Bunları Yahya Kemal’in şahsında ve şiirinde yakından müşahede etmekteyiz. Gözlerini dünyaya geleneksel Müslüman bir Türk ailesinde açtı. İlk dini terbiyesini ona sık sık, “Oğlum dünyada iki insanı sev; Peygamber Efendimiz’i, bir de Murad efendimizi” diyen annesinden aldı. Her Müslüman’ın gönlünün zirve noktası şüphesiz ki Peygamber Efendimiz’e aittir. Birinci ve İkinci Murad’ların Balkanlar’daki Türklerin hayatında çok ayrıcalıklı yerleri olduğu için onlara da farklı bakmaktadırlar. Oraların vatan iklimine bürünmesinde bu iki Hakan’ın kanı ve kılıcı çok etkili olmuştur. Yunus’un ilahilerinin, Ahmediye ve Muhammediye gibi kitapların okunduğu bir evde Yahya Kemal şahsiyetini bulmaya başladı. Sekiz-dokuz yaşlarındayken Leskofça muhacirlerinden Hüseyin adında yanık bir Müslüman ona Battal Gazi Destanı’ndan parçalar okuması, Budin, Belgrad türküleri söylemesi şahsiyetinde etkili olmuş, yıllar sonra ona şu mısraları yazdırmıştır: “Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik/ Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik/ Ak Tolgalı Beylerbeyi haykırdı ilerle/ Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle”.

Yüzyıllarca Müslümanlar Balkanlar’da “millet-i hakime” idiler; gün geldi pozisyonlarını kaybetmekle kalmadılar; feci muamelelere muhatap olmaya başladılar. Böyle muameleler lügatlerinde yoktu. Çünkü Hıristiyan, Musevi, hatta ateist olsa bile insan eşref-i mahlukattı; onlar din kardeşleri değilse de “Yaradılışta eşleri”ydiler. Fakat muhataplarının insan anlayışları inançla sınırlıydı; bu da onları derinden yaralıyordu. Gerçi Yahya Kemal’in çocukluğunun geçtiği bölgeye Osmanlı hakimdi; fakat Devlet-i Aliyye eski günlerinde değildi; bu da onları tedirgin ediyordu. Böyle bir ortamda yüzyıllarca her bahar kuzeye doğru dörtnal atlarını süren atalarının özlemini duyup dile getirmesi tabii idi: “Aldım Rokofça kırlarının hür havasını / Duydum akıncı cedlerimin ihtirasını”.

O da modaya uyup hürriyet uğruna (!) Fransa’ya kaçtı. Fakülte hayatından ziyade sanat dünyasını tercih etti. Oralarda bohem atmosferi hakimdi. Çocukluğunda dimağı, şahsiyeti sağlam örüldüğünden bu bohem ikliminden sanatı için gerekli olanı aldı. Fakat Batı’nın kültüründen etkilendiği kadar ilminden nasiplenmediğinden vatana dönmesine rağmen idraki yine orada kaldı; aklı oranın ilminde değil, irfanındaydı. Onun da temeli eski Yunan’a dayanıyordu. Onlar gibi olmak için biz de Batı’nın kaynaklarından beslenmeliydik. Onun bakımından kültürümüzün hamle yapmasının biricik yolu “Nev Yunanilik” idi. Kendi dünyamıza sırt dönüp Greko-Romen kültür havzasında yerimizi almalıydık. “Bergama Heykeltıraşları”, “Sicilya Kızları” adlı şiirlerini yazdı; “Bir Kitab-ı Esatir” , “Tiyatro”, “Çamlar Altında Muhasebe” ve benzeri makaleler kaleme aldı. Yahya Kemal’in kumaşında tefekkür ve şiir vardı; yazdıklarında bir seviye bulunmakta idi; Bergama Heykeltıraşları şiirinde şöyle diyor: “İnsan vücudu, bazen açık, bazen örtülü / Her çizgisiyle sanatı canlandıran büyü...” Fakat bu sırada geçimini temin etmek için mutlu bir rastlantıyla tarih ve medeniyet tarihi hocalığı vesilesiyle mazimize eğilmek zorunda kaldı. İşte o zaman neye veda ettiğini, milli açıdan ne gereksiz şeylerin peşinden koştuğunu idrak etti. Bu hususta en büyük yardımcısı çocukluğunda şahsıyla ilgili aldıklarıydı; kendi tabiriyle “Mektepten eve dönmesini” onlar sağladı. İkliminden aldıklarını nasıl bize verdiğini, Yunanilik dönemindeki yazdıklarıyla mukayese edilemeyecek kadar lirik olan şu mısralarında da şahit oluyoruz: “Vur pençe-i Ali’deki şemşîr aşkına,/ Gülbang-ı âsmânı tutan pîr aşkına./ Düşsün çelengi Rûm’un, eğilsün ser-i Frenk,/ Vur! Türk’ü gönderen yed-i takdîr aşkına.”
Read more

Robin Hood Gerçekte kimdir? Robin Hood nerde yaşadı? olayu nedir?




Robin Hood'dan ilk kez 1377 yı­lında Langland'ın epik şiiri Piers Plowman’de bahsedildi. Şiirin refe­ransından, bu ünlü karakterin o za­manlarda zaten çok iyi tanındığı, an­cak kim olduğu, nereden geldiğinin bilinmediği anlaşılıyor.
Tarihçi Joseph Hunter, 1852 yılında yaptığı açıklamada, Robin'in II. Edward za­manımda yaşadığını ve saray men­suplarından biri olduğunu iddia etti. Ancak bu iddia, diğer tarihçiler tara­fından büyük bir tepkiyle karşılandı ve 1957 yılına kadar başka teori öne sürülmedi.
P.V. Harris tarafından yazılan "The Truth About Robin Hood" adlı kitabın 1957 yılında piyasaya çıkması ile yeni bir sayfa açılmış oldu. Kitapta, Robin'in, 1327 yıllarında Yorkshire, Barnsdale'da yaşayan Robert Hood isminde bir hırsız olduğundan sözediliyordu. Bir hırsız olmasına rağmen Robin, hürmetkar, eli açık ve okçulukta oldukça yetenekli biri olarak anılıyordu. Ama bu efsane sırrını günümüzde de koruyor.



Robin Hood hakkındaki birçok kaynak, onu en çok Fulk Fitzwarin isimli bir Norman soylusunun Kral John'a karşı çıkarak haydut olmasıyla bağdaştırır. Huntingtonlar’ın şatosu, Baron Alwine’nin emirlerine karşı çıktıkları için yakılır. Genç Robert Huntington (Robin Hood) ve kuzenleri; Will, Barbara ve Winfred, mecburen Sherwood ormanına kaçarlar. Gizemlerle dolu ormanda, kendilerine sığınacak yer ararlar ve kendilerine ağaç ev yaparlar. Ancak şimdiye kadar alışık olmadıkları bu ortamda kendilerine yeni bir yaşam kurmaya çalışırlar ve oldukça zorlanırlar. Sherwood, büyülü bir yerdir ve Robin, ormanda büyülü bir geyik görür ve onu takip eder. Geyik onu yiyeceğin olduğu yere götürür. Bu sırada, Baron’a sadık genç şövalye Gilbert da, Robin ve kuzenlerinin peşindedir.
Kahramanlarımız, ormanda, önce Rahip Tuck ile karşılaşırlar. Ardından Baron’un zulmünden kaçan ve Sherwood ormanına sığınan gençlerin çetesi ve çetenin başındaki Küçük John (Little John) ile tanışırlar. Küçük John, Robin ve kuzenlerini pek sıcak karşılamaz. Küçük John ve Robin, Baron’un arabasına saldırdığında kahramanlarımız genç ve güzel Marian Lancaster ile tanışırlar. Baron’un, Marian ile çok daha farklı planları vardır. John ve Robin, aralarındaki anlaşmazlıkları bir kenara koyarlar çünkü ikisi de Baron’un kurbanlarıdır. İkisi de, birbirini desteklemeye karar verirler böylece ortaya zenginden alıp fakire veren, fakirlerin koruyucusu; Robin Hood ve Sherwood çetesi çıkar.
Read more

Mayalar kimdir?


Mayalar kimdir?






Mayalar Kimdir ?

Her şeyden önce Mayalar çok üstün seviyeli dinsel bilgilerle geldiler. Tek tanrı inancındaki eski “Mu Güneş Dini” ne bağlı bir topluluktular. Örneğin Mısır uygarlığı, Mu’dan sonra gelen ve Mu kadar gelişmemiş bir uygarlık olan Atlantis’in bir kolonisiydi. Öyle olmasına rağmen dönemin çok üstünde bir gelişim gösteren bir uygarlık olarak tarih sahnesine çıktılar. Mayalar o anlamda Mısır’dan hem çok daha üstün bilgiye ve daha eski bir geçmişe sahiplerdi. Çok gelişmiş dini sistemleri sayesinde geleceğe ait bazı bilgilere sahip olan Mayalar’ın geleceğe ait olan bilgileri ise geçmişe ait bilgiye sahip olmalarında yatıyordu. “Başlangıç nasılsa son da öyle olacaktır” diye çok eski ezoterik bir söz vardır. Çünkü bazı şeyler yeryüzünde periyodik olarak tekrar ediyor. İşte Mayalar’ı önemli kılan bu ezoterik (gizli öğreticilik) bilgi birikimine sahip olmalarıydı. Mayalar’a göre yeryüzünde meydana gelen en önemli değişimlerden biri de eksen açısıyla ilgiliydi.

Günümüz bilimsel bulguları Mayalar’ın bu bilgisiyle tam anlamıyla örtüşmüş durumdadır. Mayalar 2012 için ‘zamanların sonu’ diyor. Ancak bu yok oluş anlamında değil fiziksel bir değişim. İnsanoğlu dört kez geriledi ve artık değişim zamanı. Mayalar’a göre; 2012 yılı insanlığın yükselişinin başlangıcı olacak.

Maya Kehanetleri’ne göre 22 Aralık 2012 tarihi dünya için çok önemli. Çünkü bu dönemde içinde yaşadığımız çağ sona ererek yeni bir çağ başlayacak. Büyük bir tufanla gelecek olan bu yeni çağın ipuçlarını ise bilim adamlarına göre iklimsel değişimler sayesinde şimdiden gözlemleyebiliyoruz. “Beşinci kutupsal kayma” olarak adlandırılan bu değişimde daha önceki değişimlerde olduğu gibi yine kutupların manyetik alanının değişmesiyle meydana geleceğini söyleyen Sınır Ötesi Yayınları’nın Genel Yayın Yönetmeni Ergun Candan, dünyadaki iklimlerin değişimini de buna bağlıyor. Candan, “Kutuplar yer veya açı değiştirdiğinde kutuplarda buzlar eriyor. Kaldı ki, küresel ısınma sonucu şu anda Kuzey Kutbu’ndaki buzullar zaten erimeye başlamış durumda.
Mayalar’a göre de daha önce yaşanan dört çağda tıpkı bu şekilde sona erdi” diyor. Dünyanın en az dört kez kutupsal kayma (kuzey ve güney kutbu) yaşadığı bilimsel verilerle kanıtlandı. En son Discovery kanalında dünyanın manyetik alanının belirli periyotlarla nasıl değiştiğini bilimsel çevreler açıkladı. Hatta bilgisayar ekranındaki üç boyutlu animasyonlarla gösterimi yapıldı. Şu anda dünyanın manyetik alanında muazzam bir değişim var. Bunun da en büyük nedeni güneşte meydana gelen değişimler. İlginç olan Mayalar bunu biliyordu. Konunun bir diğer yanı da Mayalar’ın bununla da yetinmeyip, gelecekte tüm insanlığı etkileyecek trajediyi bizlere şifreli bir şekilde duyurmuş olmalarıdır. Bu şifreye göre dünya için 2012 yılı çok önemli.

  
Maya Takvimi

Maya uygarlığı Kolomb öncesi Amerika uygarlıklardan biridir. Bir Orta Amerika uygarlığı olan Maya uygarlığı, binlerce yıl boyunca Meksika'nın güneydoğusundan, Honduras, El Salvador ve Guatemala'ya kadar uzanan bir bölgede hüküm sürmüştür.


Meksika’nın güneydoğusunda beş devlet kurmuş Mayalar (Campeche, Chiapas, Quintana Roo, Tabasco ve Yucatán), tarihleri boyunca yüzlerce lehçe üretmişlerdir ve bu lehçelerden bazıları günümüzde hâlen konuşulan 21-44 Maya dilinin oluşumunu sağlamıştır.

Bu uygarlık M.Ö. 600 dolaylarında yükselişe geçmiş, M.S. 3. yüzyılda altın çağına (klasik dönem, M.S. 250-900) adım atmış, kent-devletlerinin siyasi kargaşalar sonucunda çöktüğü M.S. 900'e dek, geniş bir alanda varlığını sürdürmüş ve İspanyol işgaliyle de sona erme sürecine girmiştir. Maya uygarlığı birçok bakımdan sona ermişse de, yaygın inanışın aksine Mayalar yok olmamışlardır, hâlen bu ülkelerde yaşamakta ve Maya dillerinden bazılarını konuşmaktadırlar.

“Eski Mayalar”ın (Mayalar'ın bugünkü torunlarına kıyasla kullanılan deyim) astronomi, matematik, mimari ve sanat gibi birçok alanda ileri bir uygarlık düzeyinde oldukları görülmektedir. Rabinal Achí, Popol-Vuh, Chilam Balam gibi eserlerin bulunduğu Maya edebiyatı bu kültürün yaşamını betimlemektedir. İspanyol işgali 1697’de Itzá Mayaları’nın başkenti Tayasal’ın ve Guatemala’daki Ko'woj Mayaları'nın başkenti Zacpetén’in alınmasıyla tamamlanmış, son Maya devleti ise 1901’de başkentinin (Chan Santa Cruz) Meksika tarafından işgaliyle ortadan kalkmıştır.

Mayaların yurdu üç bölgeye ayrılır: Güneyin “Yukarı Topraklar”ı, güneyin (ya da ortanın) “Aşağı Topraklar”ı ve kuzeyin “Aşağı Topraklar”ı. ”Yukarı Topraklar” Guatemala ve Chiapas’ın irtifa seviyesi yüksek topraklarını kapsar. Güneyin aşağı toprakları “Yukarı Topraklar”ın hemen kuzeyinde yer alır ve Meksika’daki Petén’i (Campeche), Quintana Roo’yu, kuzey Guatemala’yı, Belize’yi ve El Salvador’u kapsar. Kuzeyin “Aşağı Topraklar”ı ise Yucatan Yarımadası’nın kalan kısmını ve Puuc Tepeleri’ni kapsar.

Klasik-öncesi dönemden itibaren olağanüstü yapılar inşa eden ve Nakbé, Mirador, San Bartolo, Cival gibi büyük kentler kurmuş olan Mayaların klasik dönemde kurdukları ünlü kentlerden bazıları Tikal, Quiriguá (her ikisi de Dünya Miras Listesi’ne alınmıştır), Palenque, Copán, Río Azul, Calakmul, Ceibal, Cancuén, Machaquilá, Dos Pilas, Uaxactún, Altún Ha, Piedras Negras’tır. Maya uygarlığının en ilgi çekici anıtları dinsel merkezlerdeki piramitlerdir. Ayrıca yöneticilerin sarayları ve duvar resimleri ve sıvayla süslü soylu kişilerin konutları da ilgi çekici anıtlar arasında yer alırlar. İlgi çekici Maya eserlerinden biri de, usta taş yontuculuklarıyla işledikleri, yöneticilerin şecerelerinin ve askerî zaferlerin betimlendiği, Mayalarca tetun (“ağaç-taş”) adı verilen anıtsal dikilitaşlardır. Mayaların ticari malları arasında yeşim taşı, kakao, mısır, tuz ve obsidyen taşı sayılabilir. Ön-Türkler gibi Mayalar da yeşim taşına özel bir önem vermişlerdir.
Read more

BB Krem nedir? nasıl kullanılır? neye yarar?

BB Krem nedir? nasıl kullanılır? neye yarar?


Nedir Şu BB (beauty balm) Krem Dedikleri??


Bu yaz kozmetik sözlüğümüze yeni bir terim girdi; krem desen değil, fondöten hiç değildi. Belki kendisini en iyi 'renklendiricili krem' olarak tanımlayabilirdik.

Oldum olası yüzümü kapatıcı, fondöten ve pudralarla kaplamayı sevmem. Pürüzsüz ve bebeksi görünümün güzelliğini kabul ediyorum ancak cildimin üzerinde ikinci bir cilt varmış gibi geliyor bu makyaj malzemelerini kullandığımda. Hoşlanmıyorum.

Yüzüme sürdüğüm tek şey allık ve yüzüme renk vermesi için onu yeterli buluyorum. Ancak kabul etmem gereken bir şey var ki cildimdeki ton farkları. Çoğunlukla alnınız, burnunuz, çeneniz, yanaklarınız aynı renk tonunda olmaz. Bir bölgeniz ya kurudur ya yağlı, ya kızarıktır ya soluk. Durum böyle olunca her ne kadar doğallıktan yana olsanız da bu ton farkları sizi rahatsız eder.

Her ne kadar bu ton farkından rahatsız olsam da çözümü hiçbir zaman kapatıcılı, renk eşitleyicili, fondötenli, pudralı makyajda bulmadım. Cildimi temel bakımları yaparak kendi haline bıraktım. Ta ki bb kremlere kadar.

BB kremlerin varlığıyla ilk tanışmam Garnier'le oldu. Yaz başından itibaren televizyonda dönen reklamlar aklımı çelmedi diyemem. Bir makyaj malzemesi değildi bu kremler. Hem güneş ışınlarından da koruyordu. Mantıklı olabilir diye düşündüm ve gördüğüm ilk yerde Garnier bb kremi elime sürerek denedim. 

İlk tepkim bunun hiç sağlıklı bir şey olmadığı yönündeydi ve bana göre düpedüz makyaj malzemesiydi. Kremi almadım. Bunda markayı daha önce kullanmamış olmam da etkiliydi. Cildime nasıl geleceğini bilmiyordum.

Yaz geçti ancak bb krem furyası geçmedi. Daha sonra gördüm ki The Body Shop'a da bb kremler gelmişti. Güvendiğim bir markanın da bb kremini gördükten sonra bir şans vermeye karar verdim ve internetten araştırmaya başladım; The Body Shop'un ürünü henüz yeni olduğu için pek bir yorum bulamadım ancak Garnier'den memnun olanların sayısının oldukça az olduğunu gördüm. Ciltte yağlanma, sivilce gibi sonuçlar doğurduğu yazıyordu. Bu mini araştırma sırasında gördüm ki Maybelline hakkında güzel şeyler yazılmıştı.

Aradım taradım ancak Türkiye'de Maybelline bb kremin satışı olmadığını gördüm. Derken birkaç gün içinde Almanya'dan gelecek bir arkadaşım aklıma geldi ve ondan rica ettim. Maybelline bb kremim birkaç gün sonra elimdeydi.


Maybelline Dream Fresh 8 in 1 BB Krem

Gelelim krem hakkındaki deneyimlerime; krem Amerika'da cilt rengine göre birkaç farklı tonda satılsa da Avrupa'da tek ton olarak satılıyormuş. Her ten rengine uyumlu olduğuna ilk başta pek inanamasam da renk açıklığı ya da koyuluğu gibi bir sorun yaşamadım. Belki de çok orta bir cilt rengine sahip olduğum içindir bilemiyorum.

Kremi uyguladığımda cilt rengimdeki ufak değişiklik dışında hiçbir fark göremedim. Belki tüm yüz rengim aynı tona yaklaştı ama o kadar. Verdiği azıcık renk dışında normal bir nemlendiriciden hiçbir farkı yok anlayacağınız.

Yağlanma problemine gelince; krem gün boyunca yüzümde kalmasına rağmen ne bir yağlanma ne bir parlama görmedim, bu konuda hakkını yiyemem ama yüzüme hiçbir şey sürmediğimdeki yumuşaklıktan da fondötenli ciltteki bebeksilik ve pürüzsüz dokudan da eser yoktu. Bir kremden çok fazla şey mi bekliyorum bilmiyorum ama bu kremde hoşlanmadığım bir şeyler vardı. Yüzüme dokunduğumdaki hissi sevmedim.

Gelelim temizlenmesine; bb kremlerin temizlenmesi şart. Sadece allık kullandığım günlerde bir makyaj pamuğu ve az miktar temizleyici yüzümü temizlemeye yeterli olurken bb kremi çıkarmak için birkaç pamuk ve bolca temizleyici kullanmam gerekti. Aklımdaki soruysa 'madem temizlemeye bu kadar uğraşıyorum o halde neden fondöten kullanmayayım' oldu. Hem daha iyi bir sonuç alacağım da kesin.

Aklımdaki bir diğer soruysa belki de bb kremler fondötenden daha zararlıdır oldu. Renklendiricili bir kremi cildime yediriyordum ne de olsa. 

Evde makyaj malzemelerimle ufak deneyler yapmayı seviyorum. Bundan yaklaşık bir yıl önce klasik Nivea nemlendirici kremimle fondöten karıştırmış bilmeden bir bb krem yapmıştım. Sonuç hemen hemen aynı, belki biraz daha bile başarılıydı.

Güneş ışınlarına karşı koruyucu etkisi bb kremlerin en sevdiğim yanı. Bunun dışında çok olumlu fikirlerim olduğunu söyleyemeyeceğim. Ancak bu kadar talep olduğuna göre farklı markalardan çıkacak bb kremlere hazır olmalıyız. Tek umudum her yeni çıkan ürünle bb kremin bir gün o vaat ettiği sonuçları vermesi.

O zamana kadar ben yine makyajsız bir cilt, sade bir nemlendirici ve allıkla yaşamaya devam edeceğim gibi görünüyor.

p.s. Merak edenler için bb krem üçlüsü;

Maybelline için tık

The Body Shop için tık

Garnier için tık

p.s. BB'nin açılımı ne derseniz; beauty balm'mış.
Read more

Yeni Atkins Diyeti nedir? nasıl yapılır? uygulaması


Yeni Atkins Diyeti

Atkins Diyeti tüm dünyada ilgi gören ve kişilerin hızla kilo kaybetmesini sağlayan işe yarar diyetlerin başında gelen bir diyet türüdür. Bu diyette amaç protein ve karbonhidratı ayırmaktır. Uygulayanları protein ağırlıklı beslendikleri için aşırı derecede hızlı kilo kaybedebilirler. Aslında bu diyeti yapanların daha sonra verilen kiloları almamaları için aşırı hızlı kilo kaybetmeleri yerine hafif kilo kaybetmeleri önerilmektedir. Çünkü bu diyet sürekli bir ömür boyu uygulanacak bir diyet türü değildir. Burada asıl amaç vücuda karbonhidrat yokluğunu tattırmak ve bunun yanı sıra metabolizmayı hızlandırmaktır.

Atkins diyetini kullanmaya başlamadan önce doktorunuza tanışmakta yarar vardır. Hamile bayanlara ve egzersiz yapan kişilere uygun değildir. Amerika’da bir sağlık kuruluşunun başkanlığını yapan Dr. Atkins tarafından geliştirilen diyet geliştirici sayesinde bu ismi almıştır. Kimi gruplarca yağ ve karbonhidrata izin verdiği için eleştirilen diyeti değişik isimlerle de anılmaktadır.

Ülkemizde de birçok forum ve blog üzerinden sanal dünyada tartışılan, diyeti uygularken değişik stratejiler ile uygulamak mümkün. Bunlardan birincisi her yiyeceğe değerine göre bir puan vermek iken diğerler ise 1.gün-2.gün şeklinde liste yapmaktan geçiyor. İlk durum işi kullanıcılara bıraktığı için daha kesin sonuçlar almanızı sağlarken, 2. Durumda belirtilen her gün belirtilenleri yaparak daha hızlı kilo vermeniz mümkündür.

Atkins diyetinin avantajları:

Daha hızlı kilo vermenizi sağlar
Diğer diyetler gibi neredeyse tüm yiyecekleri değil sadece karbonhidrat ağırlıklı yiyecekleri yasaklamaktadır.
Atkins diyetinin dezavantajları:

Hızlı kilo kaybetmenize neden olduğu için diyeti bıraktığınızda daha kolay kilo alırsınız.
Daha hızlı kas dokusu kaybetmeye başlarsınız.
Diyetle ilk Tanışıp kaynaşma tarifi
Kahvaltı: Kafein olmayan çay veya kahve, jambonlu veya az sosisli yumurta(sahanda az yağlı),  Sahanda az yağlı pastırmalı
Öğle yemeği: 1 tane ufak salata,  maden sodası, Yarımdan az gözleme
Akşam yemeği: Mangalda Yağsız pişirilmiş Biftek veya balık, Biraz hardal ve biraz mayonezli salata,

Zayıflayıp, diyete devam tarifi
Kahvaltı: Taze sıkılmış 1-2 domates suyu, 1-2 dilim çavdar ekmeği, Az yağda pişirilmiş Zeytinyağlı omlet, Kafein olmayan çay veya kahve,
Öğle yemeği:  Soğuk çay (Yeşil çay veya diğer bitki çayları), Karışık salata (jambonlu, peynirli, tavuklu),
Akşam yemeği: Deniz ürünleri salatası, az kremalı tavuk veya yeşil mercimek çorbası, yarım kase çilek

İdeal kiloyu ulaşıp koruma tarifi
Kahvaltı: Az yağda pişirilmiş ıspanak ve peynirli omlet, 1-2 dilim çavdar ekmeği, Kafein olmayan çay veya kahve, Az meyve karpuz, üzüm veya kavun olabilir.
Öğle yemeği: Yarım tabak yeşil sebze, 1 tabak sarımsak soslu yeşil salata, Fırında tavuk butu
Akşam yemeği: Bir tabak sebze, Havuç domates marul ve soğan ile hazırlanan salata,  Soğan çorbası, hafifçe galeta ununa batırılmış az yağda dana pirzola
Read more

Protein Ağırlıklı Dukan Diyeti


Fransa kökenli diyet ismini diğer diyetlerde olduğu gibi geliştiricisi olan Dr. Pierre Dukan tarafından almıştır. Dukan diyeti de Atkins diyeti gibi protein yüklü beslenmeye dayalı bir diyet türüdür. Bu nedenle hızlı kilo kaybetmek mümkündür. Kolesterol, diyabet gibi bir risk taşıyorsanız yan etkiler gösterebiliyor. Bu nedenle kolesterol ve diyabet gibi hastalığı bulunanlar veya risk taşıyanlara bu diyeti önerilmemektedir. Belirli aşamalardan oluşan bir diyet türüdür. Kendi içerisinde belirli aşamalara ayrılan bu diyette gün sınırı bulunmamaktadır. Ancak diyete başladığınız günden itibaren ne kadar çok süre geçmişse etkisini ve yan etkilerini görme olasılığınız o kadar artmaktadır. Bu nedenle Dukan diyeti yapanlar öncelikle kendilerini sürekli olarak kontrol etmeli ve diyeti doktor kontrolünde bir sonraki aşamaya geçecek şekilde uygulamalıdır.

Dukan diyetinin avantajları:

Protein bazında kalori sınırlaması yoktur.
3 tavuk-4 köfte şeklinde bir sınır yok, ucu açık bırakılmış şekilde sizlere sunulan diyet yönteminde ne kadar tavuk ne kadar köfte yiyeceğinizi siz belirliyorsunuz.
Metabolizmanın daha hızlı çalışmasını sağlar, bu sayede daha hızlı kilo kaybedersiniz.
Çok hızlı şekilde kilo vermeniz mümkündür.
Dukan diyetinin dezavantajları:

Dukan diyetinde yazan aşamalara harfiyen uymanız gerekmektedir.
Protein konusunda sınırlama getirilmediği için aşırı proteine duyarlılığı olan kişilerde yan etki gösterebilir.
Bu diyette verdiğiniz kiloları diyet dışarısına çıkarak hızlı bir şekilde alırsınız.
Dukan Diyetinin Aşamaları

Fransa’da meydana çıkmış ve bir anda tüm dünyada hızlı yayılmayı başarmış etkili bir diyet olan Dukan diyeti belirli aşamalardan oluşmaktadır.

Dukan diyeti 4 ana aşamadan oluşmaktadır.

Dukan diyetinin 4 aşaması

1.Aşama:  Dukan diyetine başladığınız andan itibaren sadece ve sadece protein içeren malzemeler tüketiyorsunuz. Proteinin en çok bulunduğu besinler arasında ise Et, balık ve yağı olmayan süt ve süt ürünleri yer alıyor. Bu aşama 10 gün sürüyor. Yani 10 gün boyunca sadece protein tüketmeye çok dikkat ediyorsunuz.

2.Aşama:  2 kısımdan oluşan bu aşamada günleri şu şekilde sıralamanız gerekmektedir:

Protein ile birlikte sebze günleri
Sadece protein günleri
(Protein ve sebze günlerinde sınırsız bir şekilde sebze tüketebilirsiniz)

3.Aşama:  2. Aşamanın sona ermesiyle başlayan bu aşama aslında sizi yiyecek konusunda biraz daha rahat bırakan aşamadır. 3. Aşamada her gününüzü protein ve sebze günleri olarak düşünebilirsiniz. Bunun yanı sıra 3.aşamaya geldiyseniz artık kutlama öğünleri denilen sınırsız yiyecek yemenin keyfini yaşayabilirsiniz. Kutlama öğününü yalnızca hafta iki kez olmak üzere kullanmanız tavsiye edilmektedir. Haftanın iki günü karbonhidrat içeren doyurucu yiyecekler yiyebilirsiniz. (Makarna-Pilav- Hamur işi)

4.  Aşama:  Özgürlük aşaması olarakta adlandırılır. Çünkü artık canınızın her istediğini yiyebilirsiniz. Ancak özgürlüğün de bir sınırı vardır. Bu nedenle de her Perşembe gününü ilk aşamada olduğu gibi protein günü olarak geçirmelisiniz. Haftanın altı günü istediğiniz gibi yiyip içebilirsiniz ancak unutmamanız gereken Perşembe günlerini sadece ve sadece protein günü olarak geçirmenizdir.

4 Aşama ile birlikte dukan diyetini tamamlamış olursunuz ancak; Protein aşamalarında 9 farklı kuralı katiyen uymanız gerekmektedir.

1.Kural: İlk olarak et yemeniz serbesttir, ancak aşırı yağlı etleri yememeniz gerekmektedir. Bu nedenle kuzu eti yemeniz tavsiye edilmez. Bunun yerine dana eti, sığır eti, hindi eti ve tavşan eti tüketebilirsiniz. Etleri pişirirken yağsız olmasına mümkünse fırında veya ocakta haşlanmış veya pişmiş olarak kremasız, sossuz ve yağsız olarak tüketmeye özen göstermelisiniz.

2.Kural: Tavuk eti ve hindi eti gibi kanatlı eti tüketebilirsiniz. Ancak kanatlı hayvan eti tüketirken deriyi yememeye dikkat etmelisiniz. Bunun yanı sıra genellikle tavuk ve hindi gibi hayvanların kanat kısımları aşırı yağlı olmaktadır. Kanat kısımlarına dokunmamak şartı ile her yerini yiyebilirsiniz.

3.Kural:  Çok az yağlı olmak şartı ile Jambon tüketebilirsiniz. Şarküterilerden aldığınız tütsülenmiş jambona ise kesinlikle ve kesinlikle dokunmayın.

4.Kural: Sığır eti, inek eti, dana eti, tavuk eti, tavuk ciğeri ve hindi ciğeri tüketebilirsiniz.

5.Kural: Sınırsız şekilde balık tüketebilirsiniz ancak yağda pişirilmemesine ve krema sosu olmamasına dikkat etmelisiniz. Balık tüketiminde konserve ve haşlanmış balık tercih edebilirsiniz. Bu tür balıklar hem daha vitaminli hem de daha sağlıklı olmaktadır.

6.Kural: Denizde bulunan tüm hayvanları tüketebilirsiniz. Genellikle balıkçılarda satılan deniz mahsulleri dukan diyeti içerisinde yasaklılar listesinde değildir.

7.Kural: Günde 2-3 yumurta (haşlanmış olarak) yiyebilirsiniz, ancak yumurtanın sarısı kesinlikle yasak. Haşladıktan sonra sarı kısmını ayırarak beyaz olan dış kısmını tüketebilirsiniz.

8.Kural: Yağsız olmak üzere süt ve süt ürünlerinin tamamını tüketebilirsiniz, tek dikkat etmeniz gereken meyveli yoğurtlarda aşırıya kaçmamak olacaktır.

9. Kural:  Baharatları istediğiniz şekilde tüketebilirsiniz. Ancak tuz tüketiminde dikkat etmenizde fayda var. Limon suyu ve sirkeyi içmemek şartıyla salatalarda ve yemeklerde rahatça kullanabilirsiniz. Sakız çiğneyebilirsiniz ama sadece şekersiz ve tatlandırıcısız sakızlar!

Ek kurallar: Günde en az 1.5 litre su içmeli ve 1.5 çorba kaşığı yulaf tüketmelisiniz, bununla birlikte hızlı bir şekilde yürüyüş yapmaya dikkat etmelisiniz. Yağdan ve yağlı maddelerden sakınmalısınız. Haftanın bir yerine iki gününün sadece ve sadece protein günü olarak belirleyebilirsiniz. Karbonhidrat içermeyen sebzeleri dilediğinizce tüketebilirsiniz. ( salatalık-mantar-enginar- vs) Karbonhidrat içeren sebzeleri az şekilde tüketmeye dikkat ettiğiniz sürece sorun teşkil etmeyecektir.

Sıradan sebze ve protein günü öğün listesi örneği

Kahvaltı:  Çay ya da kahve aşırı tatlandırıcı kullanmamak şartı ile yağsız peynir, hindi eti ve haşlanmış yumurta sarısı
Ara öğün: Biraz yoğurt ya da yağsız peynir
Öğle yemeği: Mantar, ton balığı(yağı süzüldükten sonra) kremalı kahve
Ara öğün: bir dilim jambon ya da somon balığının yanında yulaf kepeği ile yapılmış pankek
Akşam: Kabak çorbası, sığır eti(yağsız haşlama ve pişirme)  yağsız süt ve yumurtanın sarısı ile yapılmış muhallebi.
Read more