Çarpanlara Ayırma İle İlgili Sorular ve Cevapları


1.
işleminin sonucu aşağıdakilerden hangisidir?


2.
ifadesinin sadeleşmiş biçimi aşağıdakilerden hangisidir?


3.
Yukarıdaki ifadenin sadeleştirilmiş biçimi aşağıdakilerden hangisidir?


4.
işleminin kısaltılmış biçimi aşağıdakilerden hangisidir?


5.
ifadesinin kısaltılmış biçimi aşağıdakilerden hangisidir?


6. (a+b-c)²-(a-b+c)² ifadesinin en sade şekli aşağıdakilerden hangisidir?
A) 2a(c-a)                     B) 4b(c-a)             C) 4c(a-b)
D) 4a(b-c)                     E) 2c(a-b)


7.
işleminin sonucu aşağıdakilerden hangisidir?


8.
ifadesinin sadeleştirilmiş biçimi aşağıdakilerden hangisidir?


9.
ifadesinin kısaltılmış biçimi aşağıdakilerden hangisidir?


10.
eşitliğini doğrulayan a nın, b cinsinden değerleri toplamı aşağıdakilerden hangisidir?


11.
olduğuna göre, aşağıdakilerden hangisi a nın bir çarpanıdır?
A) b-1                            B) b+1                   C) b²-2
D) 2+b                           E) 2-b


12.
(a-x)(b-y)+xy-x(y-b)-y(x-a)
ifadesinin kısaltılmış biçimi aşağıdakilerden hangisidir?
A) ab                             B) xy                      C) –xy
D) ax                             E) by


13.
olduğuna göre,
ifadesi aşağıdakilerden hangisine eşittir?
A) xy-1                          B) 1+xy                  C) 1-xy
D) xy                              E) -xy


14.
x=4   y=2
olduğuna göre,
ifadesinin değeri kaçtır?
A) 16                             B) 32                      C) 64
D) 128                           E) 256


15. x,y birer gerçel sayı ve
olduğuna göre, x+y kaçtır?


16.
olduğuna göre, y aşağıdakilerden hangisine eşittir?
A) 3                                B) 4                        C) 5
D) 7                               E) 8


17.
ifadesinin sadeleştirilmiş biçimi aşağıdakilerden hangisidir?
A) b-a                            B) a-b                    C) a+b
D) a-1                            E) a+1


18.
olduğuna  göre
  nin değeri kaçtır?
A) 4                                B)  6                       C) 8
D) 10                             E) 12


19.
olduğuna göre a kaçtır?
A) 5                                B) 15                      C) 25
D) 35                             E) 45


20.
olduğuna göre, x+y toplamı kaçtır?
A) 12                             B) 13                      C) 14
D) 15                             E) 16




CEVAP ANAHTARI

1-D      2-B      3-D      4-A      5-A

6-D      7-A     8-E      9-C     10-C      11-E

12-A      13-D     14-B      15-D      16-A      17-B      18-C      19-C     20-D
Read more

Türk Dilinin Yabancılaşması ve Yozlaşması


Türk dilinin yabancılaşması…
Dil,insanlar arasında iletişimi sağlayan bir araçtır.”
Bu bildik cümleyle yapılır dilin tanımı,sonra özelliklerine değinilir:”Dil,canlı bir varlıktır.Zamanla gelişir,yenilenir.”Bu cümleyle de dilin en önemli ve en bilinen özelliğine değinilmiştir ve “dil” kavramı yalnızca bu iki cümleyle özetlenmiş,öğrenilmiştir bile…
Öyle mi?
Dil,yalnızca bir iletişim aracı değildir.Bireylerin hem kişisel,hem de ulusal kimliklerini açığa vuran,toplumdaki bireyler arasında birliği ve bütünlüğü sağlayan en önemli unsurdur.
Faruk K.Timurtaş, Diller ve Türkçemiz (1996:89) adlı eserinde dil hakkında şunları demiştir:
Dil,milli kültürün de millet ve milletin de temel unsurudur…Dil,millî birliği-beraberliği ve bütünlüğü sağlayan en mühim unsur olduğu için,üzerine titrenilmesi gereken bir sosyal müessesedir.
Bir millet için bu denli önemli yere sahip olan dile;millet,birliğini ve bütünlüğünü korumak adına sahip çıkmalı ve dilini geliştirmeli,yabancı etkilerden ve yozlaşmadan korumalıdır.
Anadilimiz Türkçe’ye baktığımızda yeryüzünün en geniş coğrafya alanında konuşulan,en eski,zengin bir dil olduğunu görmekteyiz.
En eski dillerden biridir,çünkü bugünkü pek çok dil yokken,Türkçe vardı.En geniş coğrafya alanında konuşulan bir dildir,1980′lerin ortalarında UNESCO’nun hazırladığı raporda,Türkçe’nin konuşan insan sayısı bakımından dünyada beşinci sırada olduğu belirtilmiştir.Bugün,12 milyon kilometrekarelik bir alanda Türk dili,tüm lehçeleriyle konuşma ve yazı dili olarak kullanılmaktadır.Türkiye Türkçesi’ni ele aldığımızda ise günümüzdeki pek çok soruna karşın,bir kültür,edebiyat,bilim ve sanat dili olduğunu görebiliriz.
Türkiye sınırları içinde kullandığımız Türkiye Türkçesi,günümüzde yaşanan sorunlara rağmen gelişmiş bir dil olarak tanımlanmaktadır.
Türk Dil Kurumu’ndan yapılan son açıklamaya göre,1945′te çıkarılan sözlükte 20.000 kelime varken,1998′de çıkarılan sözlükte 75.000,2005 yılında çıkarılan sözlükte 75.000′den fazla sözcük olduğu görülmektedir.
Dilimiz,gerek akrabalık,gerek renk adları ve diğer kavramlar bakımından zengin bir dildir,köklü ve zengin bir söz varlığına sahiptir.
Dilimizin günümüzdeki kullanımına baktığımızda ise bu özelliklerinden toplum olarak yararlanamadığımızı görmekteyiz.
Bugün Türkçe,bir yandan geliştirilmeye çalışılırken,bir diğer yandan yanlış kullanımlayabancı sözcüklerin dile sokulması ve benzeri sorunları içinde barındıran “yozlaşma” dediğimiz tehlikeyle karşı karşıya kalmaktadır.
Yaşanan dil sorunlarından en önemlileri ve en tehlikelileri,yabancı sözcüklerin dilimize girip yerleşmesi ve dilimizin mantığına uygun ve doğru bir şekilde kullanılmıyor olmasıdır.
Dilimizdeki yabancılaşma,16. yüzyılda Arapça ve Farsça kullanımının artmasıyla başlamıştır.19. yüzyılda ise bu dillere bir de Fransızca eklenmiştir.Bu dillerin etkisiyle,Türkçe’nin kullanım alanı daralmış;dilimiz günümüzde de başka şekillerde sürecek olan bir “kirlenme”ye maruz kalmıştır.
Emin Özdemir (Türkçe’nin Dünü,Bugünü,Yarını;2002:381) sonraki aşamayı şöyle dile getirmektedir:
Türk Dil Kurumu’nun kuruluşuyla (1932) birlikte Türkçemizdeki kirlenmeye karşı çıkan bireysel ve dağınık bir nitelik taşıyan çabalar örgütlü bir yapıya kavuşur;Türkçe’nin yatağını dolduran,soluğunu tıkayan yabancı ögelere karşı köklü ve çok yönlü bir savaşım başlatılır…
“Dil Devrimi” ile birlikte Türkçe’nin yabancı dillerin etkisinde kalmaması için çabalar başlamıştır.Fakat bu çabalar,1950′den sonra yine karşıt bir görüşle “karşı dil devrimi” ile karşılaşacaktır.Sonuçta,dilde yabancı kelimelerin kullanılması istenilen şekilde engellenememiştir.
Türkçe’nin bugün etkisinde kaldığı yabancı dil ise ağırlıklı olarak İngilizce’dir.
“İngilizce özellikle II. Cihan Savaşı’ndan sonra bütün dünyada yaygın bir yabancı dil durumuna gelmiş,Türkiye’nin batı dünyasıyla ilişkilerinde bu dil ön plana çıkmıştır.” (D.Aksan,1996:133)
Batı ile ilişkilerin yoğunlaşması,her yönden yapılan alışverişler,anlaşmalar ve daha sonra Türkiye’de “yabancı dille eğitim-öğretim” aşamasında İngilizce’nin ön planda tutulması sonucu bu dilden pek çok sözcük günlük hayatta kullandığımız dile kadar yerleşmiş ve kullanımı yaygınlaşmıştır.
Türkiye’nin de bulunduğu “küreselleşme” sürecinde,İngilizce “dünya dili” olarak tanıtılmakta,devlet okullarında dahil tüm okullarda “okutulması zorunlu ders” olarak geçmektedir.
İngilizce,eğitim-öğretim alanımızda etkisini artırırken günlük hayatımızda da yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.Kitle iletişim araçlarından cadde-sokak,mağaza adlarına,günlük konuşma dilindeki tepki biçimlerimize kadar nereye bakılsa dilimizin Türkçe-İngilizce karışımı bir dile dönüşmeye başladığını görmek mümkündür.
Dildeki yabancılaşmanın boyutunu Emin Özdemir (2002:381) şöyle dile getirmektedir:
soruvecevap.blogcu.com
“Nasıl Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası’ndaki Bihruz Beyler,Keşfi Beyler konuşurken,yazarken Türkçe sözcükleri hor görüp Fransız sözcüklere dadanıyordularsa da şimdikiler de İngilizce sözcüklere dadanıyorlar.Onların söylemiyle belirteyim böyle davranmaktan “anlatılmaz bir keyif alıyorlar”.Öyle ki bu kişiler sevinçlerini “süper!”,şaşma ya da hayretlerini “Woow!” diyerek anlatıyorlar.”
Günlük hayatta,tepkilerimize kadar sıçramıştır yabancılaşma hareketleri.Alışveriş yapmak için shop-centerlere giriyoruz,biraz yorulduğumuzda bir cafeye oturup nescafemizi yudumluyoruz.Optimist günümüzdeysek bir yerlere daha takılmayı tercih ediyoruz.Evimize gittiğimizde ti-vi (TV)de video-klipler izliyoruz,beğendiğimiz
vi-jey (VJ) çıkmamışsa,başka bir kanala zaplıyoruz.Show TV’de sevdiğimiz diziye takılıyoruz;diziyi dikkatle izliyoruz.Peki,dizide kişiler arasında geçen konuşmaları dinliyor muyuz?
“Hey,dostum!Senin tek sorunun ne biliyor musun?…”
“Sorun ne bebeğim?”
“Kahrolası,yine mi sen?…”
Bu söylediklerini yapmak isteyeceğimden emin değilim!”
gibi cümleler artık kullandığı kalıplar haline geldiği için dikkat çekmiyor olsa gerek.Ya İngilizce’nin kalıbına,cümle yapısına uygun film seslendirmeleri,Türkçe’ye çevriliş biçimleri?
“Okey!” İngilizce’deki “tamam” anlamına gelen sözcük,günümüzde Türkçe’ymiş,kendi dilimizden bir sözcükmüş gibi hemen herkes tarafından kullanılmaktadır.
“Üzgünüm!”,yine aynı şekilde İngilizce’de “özür dilerim” yerine sıkça kullanılan bir sözcüktür;bugün bakıldığında Türkçe’deki özürlerin artık bu kalıpla dile getirilmeye başlandığını görmekteyiz.
Özenti ile dilimize böyle pek çok yabancı sözcük,kalıp girmiştir.Gün geçtikçe dilimizdeki yabancı sözcüklerin oranı da artmaktadır.
Yeni bulunan aletler,ülkemize girerken bulunduğu ülkenin aletlere ve aletlere ait donanımlara taktığı adlar da Türkçe’de karşılığı bulunmadan dilimize girmektedir.Bu durum da o sözcüklerin kullanımının teknoloji hızıyla paralel olarak yaygınlaşmasına neden olmaktadır.
Türk Dil Kurumu,bu konuda çalışmalarını ve çabalarını devam ettirmektedir.”Yabancı Kelimelere Karşılıklar” adlı kitap,yabancı kelimelere,terimlere bulunan Türkçe karşılıkları içermekte,böylece yabancı kelime kullanımının yaygınlaşmasını önlemeye çalışmaktadır.
Önemli olan ise,bulunan bu karşılıkların başta toplumdaki aydınlar ve daha sonra basın tarafından kullanılması ve halka yayılmasıdır.
Yabancı kelimeler dışında,”Türkçe” kelimelere getirilen yabancı ekler de sorun teşkil etmektedir.
TDK Başkanı Şükrü Halûk Akalın, bu soruna dair bir örneği dile getiriyor:
“İnternette dolaşırken rastladığım bir ağ kümesindeki “okuls” kullanımı dikkatimi çekti.Adresi ‘www.okuls.com’ biçiminde olan bu kümenin yöneticisine okul sözündeki ‘s’nin ne anlama geldiğini sorduğumda bana şu iletiyi gönderdi:
Sayın Şükrü Bey;
Okuls.com eğitim portalı markasındaki “s” harfi İngilizce’deki çoğul “s” takısıdır.Yani bir ortamda esprili yoldan “okullar” manasına gelmektedir.Biliyorsunuzki Türkçe kelimelere İngilizce takı ya da İngilizce kelimelere Türkçe takı ile yapılan marka isimleri,enteresanlık hissini uyandırdığı için akılda kalıcı oluyor.”
Aslında dil sorunumuzdan biri olarak kabul ettiğimiz bu durum,o kadar doğal karşılanmaya başlanmıştır ki, “enteresanlık” olarak bile nitelendirilmektedir.Dil sorunlarının önemli olduğu bilincine varamayanlar “bilinçsizce” bu akımda yer almaktadırlar.
Televizyonda da aynı durumlara rastlamak mümkün olmuştur;
“Büyük kentlerde “fast-food” yaygınlaştı.”
” ‘Prime-time’ yaratma…”
“Yarışma beş dakika sonra ‘start’ olacak…”
Emre Kongar,”Yozlaşan Medya ve Yozlaşan Türkçe” adlı kitabında medyaya kullanılan dili “televole” dili olarak tanımlamıştır:
“Medyanın öncülüğünde gelişen televole kültürü ve onun yarattığı televole dili,bir süre sonra,yaşamın tüm alanlarında etkisini göstermeye başladı.”
Yabancılaşma ve yozlaşma toplumdaki en üst kesimlerden en alt kesimlere;yaş,gelir durumu,sosyal konum farkı olmaksızın her yerde görülmektedir.
Dilimizi,yabancı diller boyunduruğundan kurtarmak adına Cumhuriyetin kurulmasından bu yana türlü çalışmalar yürütülmüştür.Değerli dilcilerden biri olan Ö.Asım Aksoy Atatürk’ün çabalarına dikkat çekerek şöyle özetlemektedir:
“Dilimizi yabancı dil ögelerinin zarralı etkisinden kurtarma bilincini alabildiğince geliştiren,bu uğurda planlı ve çok verimli bir çalışma yolu açan,büyük devrimci Atatürk’tür.O,her yönde bilim yöntemlerinden yararlandığı için dilimizi yabancı diller boyunduruğundan kurtaracak ve bağımsızlık içinde kendine yeter duruma getirecek çalışmalarda iki bilimsel yol gösterdi:
1)Dilimizin eskiliğini,varsıllığını ortaya çıkarmak için araştırma yapmak;
2)Dilimizi kendi ulusal gücü ve olanakları içinde geliştirmek. Birincisi bilim,ikincisi devrim ayağıdır. (Ö.A. Aksoy, Gelişen ve Özleşen Dilimiz, s. 12-13)
Türk dilinin yabancı dillerin etkisinde kalmaması için yapılmış çalışamalar,günümüzde “yabancılaşma,Batılılaşma,modernleşme” adına yok sayılarak,özenti uğruna “bilinçli” olarak yozlaşmaya neden olunmaktadır.
“Yozlaşma” yalnız “yabancı dillerin etkisi” ile değil,dilin yanlış kullanımıyla da gerçekleşmektedir.
Dil,nasıl yanlış kullanılıyor olabilir?Peki,bu yanlış kullanımının boyutu nedir?Konuşma ve yazma dilinde yapılan hatalar,yanlış kullanımın örneklerini oluşturur.Yabancı kelimeleri kullanmada olduğu gibi bu hataların da sıklıkla ve herkes tarafından yapıldığını görmek mümkündür.
RTÜK’ün ve TDK’nın araştırmalarına göre radyo ve televizyonlardan yapılan Türkçe hataları tespit edildi:
-Alt yazılardaki yanlışlıklar:
Televizyonlarda bu yanlışa her an rastlamak mümkün.Kelimelerin yazımına,bileşik kelimelerin yazım kurallarına,bağlaçlara ve noktalama işaretlerine dikkat edilmeden yazılmış alt yazılar,yanlış yazımın yaygınlaşmasına yol açmaktadır.
-Deyimlerin ve atasözlerinin hatalı kullanılması:
Feyza Hepçilingirler Türkçe “Off” adlı kitabında bu konuya şöyle değiniyor:
“Deyimler,Türkçe’nin vazgeçilmez bir anlatım olayıdır.Öyle durumlar vardır ki,sözcükler çizmek istediğiniz görüntüyü anlatmakta yetersiz kalır;oysa uygun bir deyim biliyorsanız hem iletmek istediğiniz anlamı iletmiş,hem de sözünüze kültürel bir tabanla destek vermiş olursunuz…
…Deyim kullanmaktan vazgeçemiyorlar;ama bilmedikleri deyimi doğru kullanmaları da söz konusu değil.”
Medyada yapılan hataların ardı arkası kesilmemekte;dahası bu hatalar “doğru”ymuş gibi toplumda yaygın bir şekilde kullanılmaktadır:
“Canım burnumdan bezdi.” (Süper Baba) cümlesinde iki ayrı deyimin parçaları kullanılmıştır: 1. canından bezmek, 2. burnundan gelmek.
“O öldü,ben yakamı ucuz sıyırdım.” cümlesine bakıldığında da aynı hatanın yapıldığını görülür: 1. ucuz kurtulmak, 2. yakayı sıyırmak.
“Sana içimi boşaltmıştım.” cümlesinin bir filmde geçtiğini görüyoruz.”İçini boşaltmak” değil, “içini dökmektir” doğrusu.Yine deyimin yanlış kullanılmasına bir örnek…
-Söyleyiş (telaffuz) yanlışlıkları:
Bu sorunu da Ş. Hâluk Akalın şöyle dile getirmektedir:
“Türkçe’nin kullanımıyla ilgili olarak yaşanan sorunların başında söyleyiş bozuklukları geliyor.Türkçe kökenli sözlerde söyleyiş bozukluğu fazla görülmüyor,ama yabancı kaynaklı alıntı sözlerde söyleyiş bozukluğuna sık rastlıyoruz.Bu yanlışlardan kurtulmak için kullandığımız sözün doğru söylenişini bilmemiz gerekir…”hâkem” değil “hakem” ; “râkip” değil “rakip” demeliyiz.Bu yanlışlıkları radyo televizyon sunucuları yapınca yanlışlıklar hızla yayılıyor.”
soruvecevap.blogcu.com
Özellikle son zamanlarda yayınlanan dizilerde dikkat çekmek amacıyla telaffuz hataları yapılmakta ve toplumda kullanımı yaygınlaşmaktadır:
“Oha falan oldum! ”
“Şeker,baksana! ”
“Kal geldi ayol! ”
“Ne diyorsun?! ”
“Böyle falan oldum! ” gibi cümleleri değişik söyleyiş biçimleriyle televizyonda,okulda,sokakta duymak mümkün.
-Çeviri (tercüme) yanlışlıkları:
Yabancı filmlerin,dizilerin herkese tanıdık gelen karşılıklı konuşmaların çevirilerinde yabancı dilin kalıpları Türkçe’de uygulanmaya çalışılmakta fakat bu da yanlış kullanıma neden olmaktadır:
“Seni bugün görmeyi giç tahmin etmediğimi bilmelisin.” cümlesi Türkçe’de yine “Seni bugün göreceğimi ummuyordum.” şeklinde söylenebilir.Birinci cümlede İngilizce’nin kalıbını Türkçe’ye oturtmaya çalışmak,cümleyi içinden çıkılması zor bir labirente çevirmiştir.
“Kendine iyi bak.” cümlesi de dilimize birden girip kısa sürede yaygınlaşan her yerde söylenen bir kalıp haline geldi.
“Ciddi olamazsın.” , “Sana fikrimi sorduğumu hatırlamıyorum.”,”Seni gördüğüme/bunu duyduğuma sevindim.” gibi tümceler ve daha nicelerini duymak mümkün.
Türkçe’si varken gereksiz yere yabancı kelime kullanma:
Tıp fakültelerinde; Türkçe “teşhis” kelimesi varken “diagnoz”, “seyir” kelimesi yerine “prognoz” ,”tedavi” kelimesi yerine “terapi”, “hezeyan” kelimesi varken “delision” kelimelerinin kullanılması bu soruna en iyi örneklerdendir.
Türkçe karşılığı varken yabancı terimleri “bilinçli” olarak kullananların oranı bir hayli fazladır.İşte bunu doğrular nitelikte bir örnek:
Ankara’nın Sincan ilçesinde,Kaymakam Şener Sarıçiftçi’nin önderliğiyle ilçedeki kadınların üreterek geçinebilmeleri için kurulan merkezde Erçem adıyla üretilen botlar çok beğenilmiş ve üst düzey bürokratlardan sipariş gelmiş.Ancak piyasa beklenen ilgiyi göstermeyince Kaymakam Sarıçiftçi ilgi çekecek bir bot markası araştırmış ve İngilizce olan Hunter (Türkçesi: Avcı) adını marka olarak botlara vermiş.Botlar da adları Hunter olunca kapışılmaya başlamış.(Milliyet, 27 Aralık 2001)
Botların adı “Erçem”den “Hunter”a dönüşünce,talep artmıştır.
Günlük yaşamda “toprak aşınması” yerine “erozyon”, “merkez” yerine “center”, “kışkırtma” yerine “legal”, “tasarım” yerine “dizayn”, “saldırgan” yerine “agresif” kelimeleri yine yaygın olarak kullanılmaktadır.
Türkçe karşılığı yabancı kelimeleri kullanılmaması adına çalışmalar yürütülmekte “Türkçesi varken yabancı kelimeleri kullanma” şeklinde çağrılar yapılarak toplumda dil duyarlılığı yaratılmaya çalışılmaktadır.
-Vurgu ve duraklama yanlışları:
Kelimelerin okunuşunda yapılan vurgular ve duraklamalar doğru şekilde ve doğru yerde yapılmadığı takdirde konuşma dilinde bozulmalara yol açabilmektedir.
Son zamanlarda televizyonda yapılan programlarda sunucuların,hatta haber spikerlerinin yaptıkları bu tip hatalara rastlayabiliriz.Gerekli eğitimi almamış olanlar bu yanlışlara düşmektedir.
“Alo” sözcüğünü ele aldığımızda,bazı sunucular tarafından “Aluu” şeklinde,seslenme gibi söylenmektedir.
Yanlış söyleyiş ve vurgu hataları bazı zamanlarda söylediğimiz sözün anlamı dışında başka bir düşüncenin belirmesine bile yol açabilir:
“Bu konuyu varislerle görüşün.” cümlesinde “varis” sözcüğündeki “a” uzatılarak söylenmediğinde “mirasçı” yerine “bir çeşit damar hastalığı” anlamı çıkmakta ki bu da cümlenin anlamını da değiştirmektedir.
“Laik” sözcüğü pek çok kez hata yapılarak “layık” olarak telaffuz edilmektedir.
Düzeltme imlerinin kaldırıldığının sanılması da çeşitli hatalara,özellikle yazımda,neden oluyor.Fakat düzeltme imleri kaldırılmamıştır,ince söylenen her “k” ve “g” seslerinden sonra yine kullanılmaktadır.TDK’nın yazım kılavuzunda düzeltme imleri anlam ayırt edilmesi gereken yerlerde hala kullanılmaktadır.Örneğin “kar” değil “kâr” olarak yazılmaktadır yine.
-Tamlama yanlışları:
Bu konuda yapılan hatalara bakıldığında pek çoğunun tamlayan (ilgi) eki eksikliğinden kaynaklandığını görmek mümkündür.
Yapılan hataları inceleyelim
“Sen de ondan geri kaldığın yok!” cümlesinde “sen” değil “senin” olmalıdır.
“Türk Milli Takımı bütün bu sorunları aşacak ve gereken başarıyı kazanacağı inancındayım.”
Düzeltelim; “Türk Milli Takımının bütün bu sorunları aşacağı ve gereken başarıyı kazanacağı inancındayım.”
“Beni en çok besleyen şey sevgi olduğunun farkındayım.”
Yine tamlayan ekinin eksikliği görülmekte; “şey” değil,”şeyin” olmalıdır.
Kimi zaman tamlanan eksikliğinden kaynaklanan yanlışlar:
“Annem,kardeşimin de benim de sırdaşımdır.” cümlesinde iki tamlayan bulunuyor: “kardeşim” ve “ben”.Fakat tamlanan yalnızca “benim”e uyuyor,”kardeşim” sözcüğüne uymuyor.
“Annem,kardeşimin de sırdaşı,benim de sırdaşımdır.” şeklinde düzeltilmelidir.
“Kardeşim,eskiden daha rahat olduğunu ama şimdi değişmiş olduğunu söyledi içtenlikle.”
cümlesinde neyin değişmiş olduğu anlaşılmamaktadır.Bu nedenle iki kısa çizgi arasında “-ama şimdi buna değinmiş olduğunu-” şeklinde bir tamlayan eklenerek düzeltme yapılmalıdır.
Yine çokça yapılan,isim tamlamasıyla sıfat tamlamasının hatalı birleştirilmesinden doğan hata:
“Siyasi,ekonomi ve kültür alanında değişimler yaşanmıyor.” örneği; “Siyasi alanda,ekonomi ve kültür alanında değişimler yaşanmıyor.” olarak düzeltilmelidir.
-Müstehcen ve kaba sözlerin yaygın olarak kullanılması:
Ulusal düzeyde yayın yapan televizyonlarda kullanılması artık doğal karşılanan cümlelerine bakalım:
“Yanlış anlama,öyle tırışkadan değil.”
“Fişşek gibi,zıpkın gibi konser!”
“Başımıza iş açma l… !”
“Niye gülüyon kı!…”
“Dur,kıs ne kikirdiyon!”
-Bu örnekler,televizyonda izlenen programlardan alınmış en edepli örneklerdir.-
Televizyonda seslendirilen müzik parçalarında da dile adeta işkence eden mısraları dinlemek mümkün olmaktadır.
“Kıl oldum abi!”
“Napcaz şimdi,yatcaz şimdi.”
“Hüüüp!”
“Ya gel bana sahici sahici ya da anca gidersin.”
“Seni öpmenin felsefesini anlat!”
“Asabiyetten tırlatıyorum,aklımı baştan fırlatıyorum.” gibi sözleri olan türlü şarkılara rastlamamak imkansızdır.
-Kullanılan Türkçe kelime sayısının azlığı:
Türkçe’nin zengin söz varlığından yeterince yararlanılamamaktadır.
Bu konuya Ş. Hâluk Akalın şöyle açıklama getiriyor:
“Her toplumda gündelik hayatta kullanılan söz sayısı,o dilin genel söz varlığına göre düşüktür.Ancak,yapılan araştırmalara göre Türkiye’de bu oran çok daha düşük.Sokaktaki insanın söz varlığı elbette onun dünyasına göre olacaktır.Ama kitle iletişim araçlarının söz varlığı daha geniş olmalıdır.”
Fakat günümüze baktığımızda birkaç yüz sözle haberler sunulmakta,diziler çekilmektedir.Bugün yüz binden fazla sözcüğe sahip olan dilimizden en fazla beş yüz,altı yüz sözcük kullanılmaktadır.Bu da sorunun önemli boyutlarda olduğu hakkında önemli ipuçları vermektedir bizlere.
Gerek İngilizce’nin dilimdeki etkisi gerek dilimizin örneklerle açıklamış olduğum yanlış kullanımı,dil bilinci toplumda tam olarak uyanmadığı sürece “bilinçsizce” devam edecektir.
*Yayınlanan kitapların %95′i Türkçe hassasiyetten mahrum…
Günümüzde yayınlanan kitapların satış şansı,popülerleiği,maddi getirisi ön planda tutulan özellikleridir.
*ÖSS’deki 70 civarında Türkçe sorusunda Türkçe oranının,dil ve içerik bakımından %23 olarak açıklandı.
*Dünyada en çok konuşulan 6 dil arasında olmasına rağmen,Türkiye’nin internet sitelerine bakıldığında,kullanılan dilin genellikle İngilizce olduğu görülmektedir.
Tespit edilen bu şekilde pek çok olay görülmektedir.
Çinli hakim Konfüçyüs’e “Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsaydınız,ilk iş olarak ne yapardınız?” diye sormuşlarKonfüçyüs şöyle cevap vermiş:”Önce dili düzeltirdim.Dil düzgün olmazsa,kelimeler düşünceyi iyi anlatamaz.Düşünceler iyi anlatılmazsa yapılması gereken şeyler iyi yapılmaz.Gereken yapılmazsa ahlak ve kültür bozulur.Ahlak ve kültür bozulunca,adalet yolunu şaşırır.Adalet yanlış yola saparsa,halk güçsüzlük ve şaşkınlık içine düşer.Ne yapacağını,işin nereye varacağını bilemez.Bu sebeple söylenilen sözü doğru söylemeli.Hiçbir şey dil kadar mühim değildir.”
Dünyada her yıl ortalama 24 dilin yok olduğu belirtilmektedir.Türkçemizin de bu diller arasında yer almasını istemiyorsak,yabancılaşma ve yozlaşma gibi tehlikelerin farkında olup dilimize sahip çıkmalıyız.
Atatürk’ün 1930 yılında söylediği şu söz rehber olmalıdır bizlere;
“Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir.Dilin milli ve zengin olması,milli hissin inkişafında başlıca müessirdir.Türk dili,dillerin en zenginlerindendir,yeter ki bu dil şuurla işlensin…Ülkesini,yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti,dilini de yabancı diller boyunduruğundab kurtarılmalıdır.”
Yukardaki Dökümanın tüm hakları sevgiadasi.com’a (Nesli Taş) aittir. Lütfen kaynak belirtmeye özen gösteriniz
Read more

Göz Hastalıkları Nelerdir? Görme Kaybının Nedenleri ve Tedavisi


Arpacık
Sık karşılaşılan bir sorundur. Nadiren cerrahi girişimler gerektirmekle birlikte, genellikle antibiyotik uygulamasıyla ve öteki basit yöntemlerle iyileştirilebilmektedir. Arpacık, etkilediği gözkapağı bezlerine göre ikiye ayrılır. Gözkapağının dışında kirpiklere bağlı yağ bezleri vardır. Bunlar, gözün yüzeyini koruyan yağı (sebum) salgılarlar. Bazen salgı bezi kanalı tıkanır ve içerde kalan bakteriler “dış” arpacığa neden olurlar.
Gözkapağının içinde ise, “meibom bezleri” denen bir dizi bez daha vardır. Bunlar da yağ bezleridir, ancak kirpiklerle bağlantılı değillerdir, gözkapağının arka yüzüne açılırlar. Burada oluşan bir tıkanıklık ve enfeksiyon da “iç” arpacığa neden olur.
Arpacık daha çok, derileri kuru ve egzamaya eğilimlilerde görülür. Kepek ve pullanma bu koşullarda ortaya çıkar ve arpacık bunların etkisiyle oluşur. Diğer enfeksiyonlarda olduğu gibi, genel olarak beden sağlığının bozuk olması ve direnç düşüklüğü de arpacığın sık görülmesine neden olur.
Arpacık ortaya çıkmadan birkaç gün önce gözde kaşınma ve batma hissi başlar. Arpacık bir iki günde ortaya çıkar. Küçük, ağrılı bir nokta biçiminde başlar; sonra şişerek belirgin kırmızı bir püstül (içi irin dolu kabarcık) halini alır. Dış arpacık kolayca tanınır. Ama iç arpacığın görülmesi için gözkapağını dışa doğru çevirmek gerekir. Şişen meibom bezi gözkapağını gerdiğinden iç arpacık, dış arpacıktan daha ağrılıdır.
Arpacıkla birlikte gözkapağındaki ağrı ve batma hissi artar. Işık ağrıyı artırır (fotofobi) ve göz sürekli sulanır. Fotofobi, göz sulanması ve sürekli burnunu çekme, çocukta, kızamık gibi daha ciddi bir hastalığı akla getirebilir
Yeterince erken anlaşılırsa, antibiyotikli merhem ya da damlalar arpacık oluşumunu önleyebilir. Ancak, çoğunlukla tanıdan önce püstül(ağızlaşma) oluşur ve antibiyotikler etkisiz kalır. Tek tedavi, oluşan iltihabın boşalmasını sağlamaktır. Sıcak kompres, kan akımını artırıp gözkapağını yumuşatarak ağrıyı azaltır ve enfeksiyonun iyileşmesini kolaylaştırır. Basit bir sıcak kompres, tahta bir kaşığın çevresine pamuklu bir kumaş ya da pamuk sarıp sıcak suyun altına tutularak yapılabilir. Su dayanılabilir sıcaklıkta olmalı ve kaşık her seferinde kapalı göz üstünde en az 10 dakika tutulmalıdır. Dış arpacığın yerleştiği kıl kökü kolayca fark edilir. Kirpik bir cımbızla alınırsa, arpacık kendiliğinden boşalır, ağrı ve şişlik azalır.
İç arpacığın tedavisi daha zordur. Enfekte olan meibom bezi dışarı açılmaya çalışır ama kalın gözkapağını delemez. Sonunda akyuvarlar enfeksiyonun üstesinden gelir ve belirtiler ortadan kalkar ancak geride mikropsuz bir iltihap kisti kalır. Meibom kisti, gözkapağının altında ağrısız, küçük bir kitle halinde hissedilir ve ancak cerrahi girişimle çıkarılabilir. Lokal anestezi altında gözkapağı dışa çevrilerek kist alınır, çevresi temizlenir.
Gözü ovuşturmak, enfeksiyonu bulaştıracağı için zararlıdır. Kepeğin önlenmesi de önemlidir, çünkü arpacıkta rolü olduğu düşünülmektedir. Neden blefarit, yani gözkapağı iltihabı ise, uzun süreli antibiyotik tedavisi ve hafif kortizonlu damlalar etkili olabilir. Birçok vakada neden bilinememektedir.
Katarakt
Katarakt gözün şeffaf lensinin saydamlığını kaybetmesidir. Bu durumu buğulanmış cama benzetebiliriz. Katarakt hakkında bazı yanlış anlamalar vardır,
Göz üzerindeki bir film değildir.
Gözü fazla kullanmaktan oluşmamaktadır.
Kanser değildir.
Bir gözden diğerine geçmez.
Kalıcı körlüğe yol açmaz.
Kataraktın nedeni nedir?
En çok katarakta gözün yaşlanması neden olur, diğer nedenler:
Aile hikayesi.
Şeker hastalığı gibi hastalıklar.
Gözün travmaya maruz kalması.
Steroidler gibi ilaçlar.
Güneş ışığına uzun süre korumasız şekilde maruz kalma.
Daha önce göz ameliyatı geçirmiş olma.
Katarakt tanısı nasıl konur?
Göz doktorunuzun yapacağı muayene sonunda tanı konabilmektedir. Görmedeki bozulmaya neden olabilecek diğer hastalıklarda ayırt edilebilir. Retina yada optik sinirde olabilecek diğer bozukluklarda katarakt ile beraber görmeyi azaltabilmektedir. Eğer böyle hastalıklar varsa katarakt ameliyatı sonrası görmede istenen iyileşme sağlanamıyacaktır.
Katarakt nasıl tedavi edilir?
Kataraktın tek tedavisi cerrahidir. Ancak katarakt hafif derecede ise sadece gözlüğünüzün değişmeside yeterli olabilmektedir. Herhangi bir ilaçla, dietle, egzersizle, çeşitli cihazlarla katarakt tedavi edilmemektedir. Güneş ışığından korunmak için ultraviole fitreli gözlük kullanılmasının faydası vardır.
Ne zaman ameliyat olmam gerekir?
Katarakt cerrahisi görme bulanıklığının artık günlük aktiviteleri engellemeye başladığı zamanda yapılmaktadır. Güvenli bir şekilde araba kullanabildiğinizden, okurken, televizyon seyrederken zorluk çektiğinizden emin olmalısınızdır. Katarakt tanısı konulduysa göz doktorunuz tarafından düzenli aralıklarla kontrole gitmeniz gerekmektedir.
Cerrahi olarak kataraktın alınması için iyice olgunlaşması gerektiği doğru değildir.
Katarakt ameliyatından ne bekleyebilirim?
Katarakt ameliyatı için hastanede yatmanıza gerek yoktur. Hastalar smeliyat sabahı kliniğimize geldikten sonra öğleden sonra taburcu edilmektedir. Ameliyat lokal anestezi ile mikroskop altında yapılmaktadır. Fakoemülsifikasyon tekniği halk arasında dikişsiz yöntem , lazer olarak bilinmektedir.Yanlış bir inanış olmasına rağmen ameliyat lazer ile yapılmamaktadır. Aletler yüksek frekanstaki ses dalgalarını kullanmaktadır. Klasik yöntem ve fakoemülsifikasyon arasındaki tercih hastanın durumuna göre göz doktorunuz tarafından yapılmaktadır.
Katarakt ameliyatından sonra vakaların 5′te birinde arka kapsülde kesafet oluşmaktadır. Bu sorun lazer ile çözülmektedir.
Ameliyattan sonra günlük aktivitelerinizin çoğunu yapabilmektesinizdir. Bazı damlaların kullanılması ve çeşitli kontrol vizitlerinin yapılması gerekmektedir. % 90 vakada görme tatmin edici bir şekilde artacaktır. Her ameliyatta olduğu gibi düşük bir oranda olsada komplikasyon gelişme ihtimali vardır. Bu yüzden ameliyattan önce iyi bir sonuç garanti edilememektedir.
Image
Diabetin Etkisi
Diabetes Mellitus vücudun şekeri kullanma ve depolama yeteneğinin bozulduğu bir durumdur. Artmış kan şeker düzeyi, aşırı susama , acıkma, idrara fazla çıkma, vücuttaki kan damarlarındaki değişikliklerle karakterize bir hastalıktır. Diabet göze katarakt, glokomun yanında retinadaki kan damarlarının hasar görmesiyle de zarar vermektedir.
Diabetik retinopati nedir?
Gözün ışığı algılanmasını sağlayan retina isimli sinir tabakasının kan damarlarındaki değişikliklerle karakterize bir hastalıktır. Hasarlanmış kan damarları sıvı ve kan sızmasına neden olarak sert fırçamsı dallar ve sert skar dokuları oluşmasına, bunlarda retinanın beyine bozulmuş şekiller göndermesine neden olur.
Hastanın diabetik retinopati geliştirme riski zamanla artmaktadır. 15 yıllık diabeti olan birinde retinopati gelişme riski %80 oranında bulunmaktadır. Çocuklarda oluşan diabette retinopati daha küçük yaşlarda başlar. Tedavi edilmeyen diabet hastaları normal bir insana göre 25 kat daha fazla körlük riski bulunmaktadır.
Nedeni ve belirtileri nelerdir?
Tam olarak sebebi anlaşılamamıştır, ancak şeker hastalığı vücudun çeşitli yerlerinde damarlarda hasara neden olmaktadır. Hamilelik ve hipertansiyon şeker hastalığının retinaya olan zararını arttırmaktadır.
Keskin görme noktamız olan makülada ödem oluşmadığı erken dönemde diabetin gözde yaptığı değişiklikler herhangi bir belirtiye yol açmaz. Bunlar sadece muayene sırasında tespit edilirler. Daha ileri seviyelerde kanamalar yüzünden görme bulanıklaşır, bazende tamamen kaybedilir.
Tanı ve teşhis nasıl yapılır?
Göz hekimlerince tam bir muayeneden geçmeniz gerekmektedir. Ciddi seviyedeki retinopati bazen hiçbir belirti göstermez ve tedaviye yanıt verebilir. Bu yüzden diabet hastaları içinde bulundukları riskleri bilmeli ve düzenli olarak gözlerini muayene ettirmelidir. Muayene sırasında göz bebekleri büyütülür ve oftalmoskop adı verilen cihazlarla ağrısız bir şekilde retina gözlemlenir.
Diabetik retinopatiye ait belirtiler varsa özel bir anjiyo çekimi yapılabilir. Bunun için damardan flöresein boya verilir. Boya retina damarlarından geçerken ard arda fotoğrafları çekilir. Bu tekniğe flöresein anjiyografi adı verilir.
Tedavi nasıldır?
Çoğu vaka takip edilir. Ancak belirli bir grup hasta görmenin korunması için tedaviye alınır.
Lazer tedavisi: Damarlardaki kanamaları durduran ve halen tedavideki en etkili yöntemdir. Ufak lazer atışlarıyla makula ödemi oluşturan , kanayan damarlar tıkanır. Retinanın dış bölümlerindede lazer aracılığıyla yeni damar oluşumlarının önlenmesine çalışılır. Bu yöntem ayaktan yapılır ve gözde herhangi bir ağrıya neden olmaz
Diğer tedaviler: Vitreus içine kanama olursa artık retina gözükmediğinden lazer uygulanamaz. Bu gibi vakalarda vitrektomi yapılır. Bu mikroskop altında yapılan özel bir cerrahi müdehale şeklidir. %70 vaka ameliyattan sonra görmesinde artma kaydederler. Ancak kanama olan her vaka hemen ameliyata alınmaz. Bir grup hastada kanama kendiliğinden düzelecektir.
Unutulmamalıdırki !
Diabetik retinopatinin tedavisi erken teşhisin yanında, hastanın diabet tedavisine ve dietine özen göstermesinede bağlıdır.
Diabetik retinopati hiçbir belirti vermedende bulunabilmektedir.
Diabet hastaları en az yılda bir defa göz doktoru tarafından kontrol edilmelidir. Daha sık kontroller diabetik retinopatisi tanısı konan hastalarda uygundur.
Retina Yırtılması (dekolman)
Image
Retina gözün arka kısmında ışığı hissetmemizi sağlayan ve görüntüleri beyine ileten sinir tabakasıdır. Göz basitce kamera gibidir. Ön kısımdaki lens görüntüyü retinaya odaklar. Retinada kameranın arkasındaki film gibidir.
Retina dekolmanı nedir?
Retina dekolmanı retinanın normal pozisyonundan çekilmesiyle oluşur. Retina yerinden ayrıldığında çalışamaz. Görme bozulur. Retina dekolmanı çok ciddi bir sorundur ve tedavi edilmezse kesinlikle körlükle sonuçlanır.
Retina dekolmanının nedeni nedir?
Vitreus gözün ortasını dolduran şeffaf bir jeldir. Yaşlandıkça vitreus retinayı yapışık olduğu yerlerden çekebilmektedir. Genelde vitreus retinadan sorunsuz bir şekilde ayrılır. Ancak bazı durumlarda retina bir veya birkaç yerden yırtılır. Bu yırtık yerinden sıvı girmeye başlar ve retinayı bulunduğu yerden ayırır. Aşağıdaki durumlar dekolmana neden olur.
Myopi
Daha önce geçirilmiş katarakt cerrahisi
Glokom
Ağır göz travması
Diğer gözde daha önce meydana gelmiş retina dekolmanı
Ailede retina dekolmanı hikayesi
Göz doktorunuzca retinada zayıf yerlerin bulunması
Retina dekolmanının belirtileri nelerdir?
Işık çakmaları
Yeni oluşan uçuşmalar
Görme alanınızda gri bir perdenin hareket etmesi
Belirli bir alanı görememe. (yırtığın yerine göre baktığınız cismin alt veya üstünü görmemeye başlarsınız)
Görmenin tamamen kaybı
Bu belirtiler herzaman dekoman demek değildir, ancak en kısa sürede göz doktorunuza muayene olmanız gerekmektedir.
Tedavisi nasıldır?
Retinal yırtıklar: Genelde lazer veya kryoterapi (dondurarak) ile yapılır. Retina bu yöntemlerle arkasına yapıştırılır. Bu işlemler ayaktan poliklinik ortamında yapılabilmektedir. Bazı duruklarda yırtık takipde edilebilmektedir.
Retina dekolmanı: Hemen hemen tüm vakalar ameliyat olamak zorundadır.
Pnomotik Retinopeksi: Vitreus içine gaz baloncuğu verilir ve baş belli bir pozisyonunda tutulması istenir.
Sörklaj: Gözün çevresine elastik bir bant sarılır ve sıkılır. Retina altındaki sıvı drene edilir ve retina yatıştırılmaya çalışılır.
Vitrektomi: Retinayı çeken vitre alınır ve yerine hava verilir. Bu hava zamanla vücut sıvılarınca doldurulur.Bazen sörklaj ile beraber yapılır.
Ameliyattan sonra nelere dikkat etmem gerekir?
Belli bir süre gözde ağrı olabilir. Gözünüz bir süre kapalı tutulacaktır. Göze hava verildiyse belli bir süre yüzükoyun yatmanız gerekebilir.
Baloncuğun tamamen kaybolduğu söylenene kadar kesinlikle uçak yolculuğu yapmayın!
Dekolmanda ikinci bir ameliyatta gerekebilir. Retina ameliyatta tam olarak yatıştırılmadıysa zamanla retina canlılığını kaybedecek ve görme azalacaktır. Görmenin düzelmesi ameliyattan sonra aylar sürebilir. Ancak bazı hastaların görmesi düzelmiyecektir.
Dekolman ne kadar ileri seviyedeyse ameliyattan sonra başarıda o kadar düşük olacaktır. Bu yüzden bulguları fark edince gecikmemek önemlidir.
Göz Kuruluğu
Image
Bazı insanlar gözlerini ıslak ve rahat tutacak kadar göz yaşı salgılayamamaktadır. Batma, yanma, dumandan aşırı derecede rahatsız olma gibi şikayetleri olabilmektedir. Kontak lens kullanımınıda zorlaştırmaktadır.Gözdeki yaşarmada kuru gözün bir belirtisi olabilmektedir.Temel salınan göz yaşında azlık varsa göz yaşı bezinde irritasyona bağlı olarak daha fazla göz yaşı salgılanacaktır. Böylece göz genel olarak kuru olsada sulanma nedeniyle gerçek sorun maskelenecektir.
Gözyaşının yapısı nasıldır?
Ağladığımızda yada gözümüz tahriş olduğunda gözyaşımız akar ancak aslında gözyaşının daha önemli görevleri vardır. Gözyaşından meydana gelen ince bir tabaka gözümüzü kırpmamızla birlikte gözümüzün üst kısmını kaplar ve korneanın üzerinin düz ve temiz kalmasını sağlar. Göz yaşı tabakası olmasa net görmemiz mümkün olmayacaktır.
Gözyaşı film tabakası 3 ayrı bölümden oluşmuştur: yağlı, sulu ve mukuslu bölümler.
Dıştaki yağlı kısım gözkapak kenarındaki meibomian bezlerinden salınır. Bu kısmın görevi gözyaşının üstünün düz kalmasını sağlamak ve buharlaşmasını önlemektir.
Ortadaki sulu kısım 3 tabakanın en kalınıdır ve göz yaşının normalde bildiğiniz kısmını oluşturur. Bu bölüm gözün ve göz kapağının üstünü kapatan ince bir zar olan konjunktivadan ve göz yaşı bezinden kaynaklanmaktadır ve yabancı cisimlerden gözü temizlemektedir.
En içteki tabakada konjunktiva tarafında üretilir. Bu kısım suyu göz üzerine eşit olarak dağıtır ve korneanın hep ıslak kalmasını sağlar. Mukus olmasaydı gözyaşı göze yapışmayacaktı.
Göz yaşının farklı tipleri nelerdir?
2 farklı gözyaşı vardır: gözü sürekli ıslak tutan bazal sekresyon ve ağladığımızda ve gözümüz tahriş olduğunda salınan refleks sekresyon.
Kuru gözün nedeni nedir?
Yaşla birlikte gözyaşı salgılaması azalacaktır. Her iki cinstede gözüksede bayanlarda menapozdan sonra dahada fazla gözükmektedir.
Kuru göz ayrıca artrit, ağız kuruluğu ile beraber görülen sjögren sendromundada görülebilmektedir. Birçok ilaçta göz kuruluğuna neden olabilmektedir.
Kuru göz tanısı nasıl konmaktadır?
Göz doktorları bu tanıyı kolaylıkla koyabilmektedir. Gerek hastanın şikayetleri gereksede biyomikroskop muuayenesi yeterlidir. Bazı durumlarda göz kapağının içinekonulan özel bir kağıt ile yapılan schirmer testi ile göz yaşı salınım miktarıda tespit edilebilir.
Tedavisi nasıldır?
Eksik olan gözyaşı suni gözyaşları tarafından tamamlanabilmektedir. Bunun yeterli olmadığı bazı durumlarda gözyaşı kanallarıda tıkanabilmektedir.
Bunlarla birlikte bulunduğunuz ortam nemli tutulmalı, sıcak ortamlardan kaçınmalı, sigara dumanından uzak durulmalıdır.
Şaşılık
Çocuklarda Şaşılık
Şaşılık gözlerin yanlış pozisyonda bulunup farklı noktalara doğru baktığı bir durumdur. Gözlerden bir tanesi tam karşıya bakarken diğeri içe, dışa, yukarı yada aşağıya bakmaktadır. Yanlış pozisyon sürekli belirgin olabileceği gibi bazı yöne bakışlarda da ortaya çıkabilmektedir. Çocuklarda sık karşılaşılan bu duruma ABD’de çocuklarda %4 oranında rastlanmaktadır. Erkek ve kız çocuklarında aynı sıklıkta görülmekte ve çoğu hastada ailesinde başka kimsede görülmemektedir.
Gözler birlikte nasıl çalışır?
Normalde gözler aynı noktaya bakarlar. Bunun sayesinde beyin iki görüntüyü birleştirerek üç boyutlu görüntü oluşturabilmektedir. Bu üç boyutlu görüntü derinlik hissininde oluşmasını sağlamaktadır.
Bir göz farklı yöne baktığı zaman beyine farklı iki görüntü gönderilecektir. Bu durumda beyin yanlış yöne bakan gözden gelen görüntüyü yok sayacak ve sadece karşıya bakan gözün ilettiği görüntüyü kabul edecektir. Böylece çocuk derinlik hissini oluşturamıyacaktır. Erişkinlerde şaşılık meydana geldiğinde ise beyin bunu yapmıyacak, her iki görüntüyüde kabul edecek ve çift görme meydana gelecektir.
Ambliyopi -göz tembelliği
Çocuklarda sağlıklı görme seviyesi her iki göz normal pozisyonda durduğu zaman ortaya çıkacaktır. Şaşılık kayan gözde görmenin azalmasına yani göz tembelliğine (amblyopi) neden olacaktır. Beyin iyi gören gözden gelen görütüyü kabul eder ve kötü gören taraftan gelen görüntüyü yok sayar. Bu durum şaşılık bulunan çocukların yarısında bulunmaktadır.
Göz tembelliği iyi gören gözün belirli sürelerle kapatılmasıyla tedavi edilmektedir. Erken tanı konulmuş olan hastalarda amblyopi başarıyla tedavi edilmektedir. Tedavi ne kadar geç başlarsa başarı şansıda o kadar küçüktür.
Şaşılığın nedeni, belirtileri nedir?
Nedeni tam olarak bilinmemektedir. Gözü kontrol eden 6 adet kas bulunmaktadır. Her iki gözünde normal pozisyonda olması için kasların denge içinde bulunması ve koordineli bir şekilde hareket etmesi gerekir. Santral sinir sistemini etkileyen hastalıklarda ve görmeyi düşüren katarakt, yaralanma gibi durumlardada şaşılık oluşabilmektedir.
Gözlerin aynı yöne bakmaması en önemli belirtidir. Bununla birlikte güneşli ortamda gözlerden birini kısmak yada gözlerini birlikte kullanmak için başını yana eğmek gibi belirtilerde olabilir.
Şaşılık tanısı nasıl konur?
Bütün çocukların 4 yaşından önce göz doktorunuz tarafından kontrol edilmiş olması gerekmektedir. Eğer ailede şaşılık yada ambliyopisi bulunan başka biri varsa bu muayenenin 3 yaşından önce yapılması gerekmektedir.
Bebeklerin gözleri içe dönük gibi durmaktadır. Bunun sebebi burun kökünün daha geniş olması yada göz kapağının iç tarafında deri kıvrımının bulunmasıdır. Yaş ilerledikçe bu görüntü ortadan kalkacaktır. Gerçekten şaşılık olanlarda ise düzelme olmayacaktır. Yalancı ve gerçek şaşılık arasındaki fark ancak göz doktoru tarafından teşhis edilebilmektedir.
Şaşılık nasıl tedavi edilir?
Tedavide amaç görmenin korunması, gözlerin tekrar orta konuma getirilmesi ve binoküler görmenin sağlanmasıdır.Bu amaçla :
Gözlük verilebilir, cerrahi tedavi yapılabilir, ambliyopi için kapama tedavisi yapılabilmektedir.
Şaşılık ameliyatı nasıl yapılır?
Ameliyat sırasında göz küresi yerinden çıkarılmamaktadır. Üzerinde ufak bir kesi yapılarak kaslara ulaşılmakta ve şaşılığın tipine göre kaslarda çeşitli pozisyon değişiklikleri yapılmaktadır. Gerektiği durumlarda iki göze birden müdehale edilmektedir. Eriştinlerde lokal anestezi ile şaşılık ameliyatları yapılabilsede çocuklarda genel anestezi şarttır. Hasta günlük yaşantısına 1-2 gün içerisinde geri dönebilmektedir. Ancak birçok vakada tekrar ameliyat gereksinimi ortaya çıkmaktadır.
Her ameliyatta olduğu gibi şaşılık ameliyatlarınında da ufakta olsa komplikasyon riski vardır. Bunlar enfeksiyon, kanama çok nadirde olsa görme kaybıdır.
Erişkinde şaşılık
Erişkinlerin %1′inde şaşılık görülebilmektedir. Bunların çoğu çocukluktan beri bulunan şaşılık vakalarıdır. Eğer erişkin bir kişide şaşılık meydana geldiyse diabet, tiroid hastalığı, myestania gravis, beyin tümörleri yada felçler araştırılmalıdır.
Erişkinde bulunan şaşılığın belirtileri nelerdir?
Çocukluktan beri şaşılık bulunuyorsa çok az belirti bulunabilmektedir. Ancak ileri yaşlarda oluşursa şaşılık en sık görülen belirti çift görme olacaktır.Bazı erişkinlerde gözde ağrı, başağrısı, başı sürekli eğik tutmak gibi belirtiler bulunabilir. Dışa bakış bulunan çocuk ve erişkinler güneş ışığının altında tek gözlerini kapatmayı tercih ederler.
Çift görmenin sebebi nedir?
Çocukların aksine erişkinler yanlış yöne bakan gözden gelen görüntüyü yok sayamazlar ve bu çift görmeye neden olur. Bunun tedavisi tek gözün kapatılması yada gözlerin tekrar ameliyatla doğru pozisyona getirilmesiyle sağlanır.
Erişkinde şaşılık tedavisi nasıl yapılır?
Göz egzersizleri: Konverjans yetmezliği adı verilen okuma yada çalışırken gözün yeterli çalışmaması gibi özel durumların tedavisinde kullanılır.
Prizmalı gözlükler: Küçük kaymaların tedavisinde kullanılır. Çift görmenin azalmasını sağlar.
Enjeksiyon: Bir kaç ay boyunca enjekte edildiği kası felç eden bir ilacın kullanılması esasına dayanır. Seçilmiş vakalarda faydalı olan bir yöntemdir.
Ameliyat: Her yaşta en sık kullanılan tedavi yöntemidir. Uyumlu olan vakalarda lokal anesteziyle yapılabilmektedir. Ameliyat kozmetik nedenle, çift görmenin azaltılması, gözlerin birlikte kullanılmasının sağlanması, gözlerdeki ağrının azaltılması amacıyla yağılabilmektedir. Ancak her ameliyatta olduğu gibi bu ameliyatlarında riskleri mevcuttur.
Şaşılık tanısı nasıl konur?
Bütün çocukların 4 yaşından önce göz doktorunuz tarafından kontrol edilmiş olması gerekmektedir. Eğer ailede şaşılık yada ambliyopisi bulunan başka biri varsa bu muayenenin 3 yaşından önce yapılması gerekmektedir.
Bebeklerin gözleri içe dönük gibi durmaktadır. Bunun sebebi burun kökünün daha geniş olması yada göz kapağının iç tarafında deri kıvrımının bulunmasıdır. Yaş ilerledikçe bu görüntü ortadan kalkacaktır. Gerçekten şaşılık olanlarda ise düzelme olmayacaktır. Yalancı ve gerçek şaşılık arasındaki fark ancak göz doktoru tarafından teşhis edilebilmektedir.
Şaşılık nasıl tedavi edilir?
Tedavide amaç görmenin korunması, gözlerin tekrar orta konuma getirilmesi ve binoküler görmenin sağlanmasıdır.Bu amaçla :
Gözlük verilebilir, cerrahi tedavi yapılabilir, ambliyopi için kapama tedavisi yapılabilmektedir.
Şaşılık ameliyatı nasıl yapılır?
Ameliyat sırasında göz küresi yerinden çıkarılmamaktadır. Üzerinde ufak bir kesi yapılarak kaslara ulaşılmakta ve şaşılığın tipine göre kaslarda çeşitli pozisyon değişiklikleri yapılmaktadır. Gerektiği durumlarda iki göze birden müdehale edilmektedir. Eriştinlerde lokal anestezi ile şaşılık ameliyatları yapılabilsede çocuklarda genel anestezi şarttır. Hasta günlük yaşantısına 1-2 gün içerisinde geri dönebilmektedir. Ancak birçok vakada tekrar ameliyat gereksinimi ortaya çıkmaktadır.
Her ameliyatta olduğu gibi şaşılık ameliyatlarınında da ufakta olsa komplikasyon riski vardır. Bunlar enfeksiyon, kanama çok nadirde olsa görme kaybıdır.
Üveit
Yapı olarak bir topa benzeyen gözün ortasında bulunan jel benzeri maddenin çevresini 3 tabakadan oluşan bir kılıf sarar. En dışta sklera adı verilen beyaz kısım, en içte retina adı verilen ve görmemizi sağlayan kısım ortadada uvea bulunur. Uveanın iltihabına üveit denir. Uvea gözü besleyen damarları bulundurmaktadır. Buranın iltihabı-enflamasyonu gözün tüm dokularını etkilemektedir. Bu durum görmeyi ciddi şekilde tehtid eden durumlara neden olmaktadır.
Üveitin belirtileri ve nedeni nedir?
Işığa karşı hassasiyet, ağrı, gözde kızarıklık, görmenin azalması en önemli belirtilerdir. Çoğu vakada sebep bulunamamaktaysada bazı hastalarda virüsler, mantarlar, parazitler üveite neden olabilmektedir. Ayrıca vücudun diğer kısımlarında bulunan hastalıklar (artritler, Behçet Hastalığı) neden olabilmektedir.
Üveit tanısı nasıl konmaktadır?
Belirtiler başlayınca göz doktoruna muayene olmanız gerekmektedir. Enflamasyon görmenin kalıcı bir şekilde kaybına neden olabilmektedir. Göz muayenesinin yanında çeşitli durumlarda sistemik bir hastalığın araştırılmasıda gerekebilmektedir. Bu durumda romatologlar, dahiliyecilerle ortak araştırmalar yapılabilmektedir.
Üveit tedavisi nasıldır?
Özellikle steroid ve göz bebeğini büyüten ilaçlar içeren damlalar sıklıkla kullanılmaktadır. Gözde daha derinlerde bulunan enflamasyonlarda sistemik ilaçların kullanılması gerekebilmektedir. Glokom, katarakt, neovaskülarizasyonlar (yeni damarların oluşması) gibi çeşitli komplikasyonlar gelişebilmektedir.
Gözün ön kısmında gelişen iritis, cyclitis gibi durumlar daha ani başlangıçlı ve daha kolay tedavi edilen durumlardır. Daha geride gelişen koroidit gibi durumların başlangıcı daha yavaş, tedavisi daha zordur.
Allerji
Allerji toplumda sık görülen bir hastalıktır ve insanların yaklaşık %15′inde allerjinin bir veya birkaç çeşidi görülür. Çevreyle direkt teması nedeniyle göz allerjik hastalıklara daha sık meyil gösteren bir organımızdır. Göz allerjileri gözde yanma, batma, kaşıntı, çapaklanma, kızarıklık, sulanma, ışığa karşı hassasiyet ve görme bozukluğu meydana getirebilir. İleri allerji formlarında gözün beyaz kısmında yapışıklıklar dahi olabilir.
Meydana gelen rahatsızlık insanların performansını etkilediği gibi enfeksiyonlara yatkınlığı artırır, kontakt lens kullanımını zorlaştırır ve daimi bir huzursuzluk kaynağı oluşturur. Göz allerjileri gözün yüzey dokularını ilgilendirir. Bunlar göz kapağı cildi, göz kapaklarının ve gözün beyaz yüzeyini örten ince konjunktiva isimli zar ve kornea dediğimiz saydam tabakadır.
Beş değişik göz allerjisi tanımlanmıştır:
- Mevsimsel ve mevsimsel olmayan allerjik konjunktivit,
- Bahar keratokonjunktiviti,
- Atopik keratokonjunktivit,
- Dev papiller konjunktivit,
- Temas göz allerjisi.
» Mevsimsel allerjik konjunktivit 
Mevsimsel allerjik konjunktivit (saman nezlesi) göz allerjilerinin yaklaşık olarak yarısını teşkil eder. Heriki gözde kaşıntı, sulanma ve yanma ile başlar. Bu şikayetlere genellikle burundaki allerji eklenir. Göz kapaklarında şişlik, gözün beyaz tabakasında kabarıklıklar, su toplaması ve kızarıklık görülür. Mevsimsel allerjiye neden olan etkenler genellikle polenler iken mevsimsel olmayan allerjiye neden olan etkenler yıl boyu karşılaşabildiğimiz ev tozu zerreleri ve hayvan atıklarıdır.
» Bahar keratokonjunktiviti
Bahar keratokonjunktiviti nadir görülür, daha çok dünyanın sıcak ve kuru iklime sahip bölümlerinde rastlanır. İlkbaharda başlar ve yazın sonuna kadar devam eder. Çocuklarda ve gençlerde, ayrıca erkeklerde daha sıktır. Bu hastaların %75′inde astım, atopik ekzema ve allerjik rinit gibi ek hastalıklara rastlanır. Sebep olan allerjen maddenin kesin olarak bilinmemesine rağmen polenlerin ortaya çıkarıyor olabileceği sanılmaktadır. Hastaların ilk şikayeti yoğun kaşıntıdır. Sonra ışığa karşı hassasiyet artışı, yanma, yabancı cisim hissi ve bulanık görme meydana gelir.
Gözde kızarıklık, göz kapağında düşüklük, gözde beyaz çapak artışı ve gözlerin kısılması izlenebilir. Tipik bulgusu üst kapağı örten zarda kaldırım taşı gibi kabarıklıkların oluşmasıdır. Bu kabarıklıklara gözün renkli kısmının hemen kenarında da rastlanabilir. İleri formlarında korneada ülser oluşabilir. Genellikle 5-10 yıl kadar sürer.
» Atopik keratokonjunktivit
Atopik keratokonjunktivit körlük riski taşıyan bir allerji çeşididir. Daha çok erişkinlerde görülür ve astım, nezle, atopik dermatit ve yiyecek allerjisi gibi durumlara eşlik edebilir. Hastanın yakınlarında da bu hastalıklara rastlanabilir. Bu allerji yıllarca sürebilir.
Başlangıcı bahar konjunktiviti gibi olmakla beraber oluşturduğu yara dokusu kapak iç kısımlarında yapışıklıklar yapabilir, kapak yapısını bozabilir, kapakların içe veya dışa dönmesine ve kirpiklerin göze batmasına neden olabilir. Korneada meydana gelen tutulum damar oluşumu tarzında olur ve ileride gerekebilecek olan bir keratoplastinin (ölü gözünden hasta gözüne kornea nakli) başarısını azaltabilir. Ayrıca bu hastalarda herpes simpleks, keratokonus, retina dekolmanı ve kapak iltihabı şansı fazladır.
» Dev papiller konjunktivit 
Dev papiller konjunktivit geçmişte kontakt lenslere, kontakt lens solusyonlarına, bu solusyonlardaki koruyucu maddelere ve göz damlalarına bağlı bir allerji veya uyumsuzluk olarak görülürdü. Günümüzde daha az görülmektedir.
Bazen göz protezleri, kullanılan dikişler ve kontakt lens üzerinde biriken allerjen maddeler de bu tip allerjiyi meydana getirebilir. Hastaların gözünde yoğun kaşıntı ve kontakt lens kullanımına uyumsuzlukla başlar. Göz kapaklarının altında papilla denilen büyük kabarıklıklar görülür. Korneada kesafet ve görme bulanıklığı meydana getirebilir.
» Temas göz allerjisi 
Temas göz allerjisi ilaçlara, ilaçların içindeki koruyucu maddelere veya makyaj ürünlerine karşı gelişebilir. İleri dönemlerinde göz yaşı kanalında tıkanıklık, konjunktivada skarlaşma ve korneada damarlanma meydana getirebilir.
»Tanı 
Allerjik göz hastalıklarının tanısı hastadan alınacak hikaye üzerine inşa edilecek muayene ve laboratuvar incelemeleri ile konur. Kırmızı göz oluşturan pekçok durum göz allerjisini taklit edebilir ve doğru tanı için iyi bir göz muayenesi gerekir. Muayenede göz kapakları, göz yüzeyini örten konjunktiva isimli zar, bezlerin açıldığı bölümler, kirpikler ve kornea dikkatle incelenir. Bazen göz kapaklarının ters çevrilerek arka yüzeyinin incelenmesi gerekebilir.
Bazı mikrobik hastalıklar, sebebi bilinmeyen iltihabi durumlar, göz kapağı iltihapları, bazı cilt hastalıklarının göz bulguları, kuru göz hastalığı, gözün bağ ve damar tabakasının iltihabi hastalıkları, böcek ısırıkları, kirpik diplerine yerleşen bitler göz allerjisini taklit eden bir tablo meydana getirebilir. Tanısal test olarak allerjen maddenin bulunması, göz yaşında ve kanda bazı maddelere bakılması yardımcı olsa da en fazla bilgi muayeneden elde edilir.
»Tedavi 
Allerjinin tedavisinde en önemli yapılması gereken şey allerjen madde tespit edilebiliyorsa mümkün olduğu sürece ondan kaçınmaktır. Gözdeki şikayetlerin rahatlatılması açısından soğuk uygulama ve suni göz yaşı ilaçları faydalı olabilir. Çoğunlukla da antihistaminik ilaçlara, damarları büzen ilaçlara, allerjik şikayetleri ortaya çıkaran hücreleri dengeleyici ilaçlara, iltihap giderici ilaçlara ve kortizonlu ilaçlara ihtiyaç duyulur

Read more