Üçgende Açı-Kenar Bağıntıları Konu Anlatımı ve Soru Çözümleri


ÜÇGENDE AÇI-KENAR BAĞINTILARI
1. Bir üçgende ölçüsü büyük olan açının karşısındaki kenar uzunluğu, ölçüsü küçük olan açının karşısındaki kenar uzunluğundan daha büyüktür.

 






  • Bir üçgende bir tane geniş açı olabileceğinden geniş açının karşısındaki kenar daima en büyük kenar olur.
2. Bir üçgende herhangi bir kenarın uzunluğu diğer iki kenarın uzunlukları toplamından küçük farkının mutlak değerinden büyüktür.
ABC üçgeninde 
lb – c l <a < (b + c)
Diğer kenarlar için de aynı durum geçerlidir.
|a � c| < b < (a + c) ve |a � b| < c < (a + b) olur.
3. Dik, dar ve geniş açılı üçgenlerde kenarlar arasındaki ilişkiler.
a. Bir dik üçgende
kenarlar arasında
a2 = b2 + c2 bağıntısı vardır.
b. Dar açılı üçgen
b ve c sabit tutulup A açısı küçültülürse a da küçülür.
m(A) < 90° Û a2 < b2 + c3
c. Geniş açılı üçgen 
b ve c sabit tutulup A açısı büyütülürse a da büyür. 
m(A) < 90° Û a2 > b2 + c3
4. Çeşitkenar bir üçgende aynı köşeden çizilen yükseklik, açıortay ve kenarortay uzunluklarının sıralanması,

|AH| = ha ; yükseklik
|AN| = nA ; açıortay
|AD| = Va ; kenarortay
ha< nA <Va
5. Çeşitkenar bir üçgende, açı, açıortay, kenarortay ve yükseklik arasındaki sıralama;
ABC üçgeninde a, b, c kenar uzunluklarıdır. 
m(A) > m(B) > m(C) olduğuna varsayalım. 
Bu durumda üçgende

kenarlar : a > b > c
yükseklikler : ha < hb < hc
Açıortaylar : nA < nB < nC
Kenarortaylar : Va < Vb < Vc
şeklinde sıralanırlar. Yani üçgenin yardımcı elemanları kenarlarının sırasına ters olarak sıralanır.
  • Eşkenar ve ikizkenar üçgen için bu sıralamalar geçerli değildir.
6. Bir kenarları ortak olan içiçe iki üçgenden içtekinin çevresi daha küçük olur.
|BD| + |DC| < |AB| + |AC|
  
  • ABCD bir dörtgen, a, b, c, d kenar uzunlukları [AC] ve [BD] köşegenlerdir.
ABCD dörtgeninde karşılıklı kenarların uzunlukları toplamı, köşegenlerin uzunlukları toplamından küçüktür.

a + c < |AC| + |BD| ve b + d < |AC| + |BD|
köşegen uzunlukları toplamı çevreden daha büyük ve çevrenin yarısından daha küçük olamaz.
  • İç içe şekillerde içteki şeklin çevresi daha küçük olacağından
|DA| + |AB| + |BC|
toplamı |DE| + |EF| + |FC|
toplamından daha büyüktür. 
7. ABC üçgeninin içindeki herhangi bir P noktası için;
|AP| + |BP| + |CP|
toplamı ABC üçgeninin çevresinden büyük, çevresinin yarısından küçük olamaz.
  • Burada ve Çevre değerleri sınır değer değildir.
  • DİK ÜÇGEN
Bir açısının ölçüsü 90° olan üçgene dik üçgen denir. Dik üçgende 90° nin karşısındaki kenara hipotenüs, diğer kenarlara dik kenar adı verilir. Hipotenüs üçgenin daima en uzun kenarıdır.
şekilde, m(A) = 90°
[BC] kenarı hipotenüs
[AB] ve [AC] kenarları
dik kenarlardır.
  • PİSAGOR BAĞINTISI
Dik üçgende dik kenarların uzunluklarının kareleri toplamı hipotenüsün uzunluğunun karesine eşittir.
ABC üçgeninde m(A) = 90°
  
a2=b2+c2
  • ÖZEL DİK ÜÇGENLER
1. (3 – 4 – 5) Üçgeni
Kenar uzunlukları (3 – 4 – 5) sayıları veya bunların katı olan bütün üçgenler dik üçgendir. (6 – 8 – 10), (9 – 12 – 15), � gibi

2. (5 – 12 – 13) Üçgeni
Kenar uzunlukları (5 – 12 – 13) sayıları ve bunların katı olan bütün üçgenler dik üçgenlerdir. (10 – 24 – 26), (15 – 36 – 39), � gibi.
Kenar uzunlukları 8, 15, 17 sayıları ile orantılı olan üçgenler dik üçgenlerdir.
Kenar uzunlukları 7, 24, 25 sayıları ile orantılı olan üçgenler dik üçgenlerdir.

3. İkizkenar dik üçgen
ABC dik üçgen |AB| = |BC| = a |AC| = aÖ
m(A) = m(C) = 45° İkizkenar dik üçgende
hipotenüs dik kenarların Ö2 katıdır.

4. (30° � 60° � 90°) Üçgeni
ABC eşkenar üçgeni yükseklikle ikiye bölündüğünde
ABH ve ACH (30° – 60° – 90°)
üçgenleri elde edilir.
|AB| = |AC| = a
|BH| = |HC| = 

pisagordan 

(30° – 60° – 90°) dik üçgeninde; 30°’nin karşısındaki kenar
hipotenüsün yarısına eşittir. 60° nin karşısındaki kenar,
30° nin karşısındaki kenarın Ö3 katıdır.
5. (30° – 30° – 120°) Üçgeni
(30° – 30° – 120°) üçgeninde 30° lik açıların karşılarındaki kenarlara a dersek 120° lik açının karşısındaki kenar aÖ3 olur.

6. (15° – 75° – 90°) Üçgeni 
(15° – 75° – 90°) üçgeninde
hipotenüse ait yükseklik |AH| = h dersek, hipotenüs 
|BC| = 4h olur. Hipotenüs kendisine ait yüksekliğin dört
katıdır.
 
  • ÖKLİT BAĞINTILARI
Dik üçgenlerde hipotenüse ait yüksekliğin verildiği durumlarda benzerlikten kaynaklanan öklit bağıntıları kullanılır.

1. Yüksekliğin hipotenüste ayırdığı parçaların çarpımı yüksekliğin karesine eşittir.
h2 = p.k
2.
b2 = k.a
c2 = p.a
3. ABC üçgeninin alanını iki farklı şekilde yazıp eşitlediğimizde
 
a.h =b.c
  • Yukarıda anlatılan öklit bağıntıları kullanılarak elde edilir.Genellikle bu öklit bağıntısını kullanmak yerine, yukarıdaki öklit bağıntıları ve pisagor bağıntısını kullanarak çözüme gideriz.     
  • İKİZKENAR ÜÇGEN
İkizkenar üçgenin tepe açısından tabanına çizilen yükseklik, hem açıortay, hem de kenarortaydır.
1. Bir üçgende, açıortay aynı zamanda yükseklik ise bu üçgen ikizkenar üçgendir.
|AB| = |AC|
|BH| = |HC|
m(B) = m(C)
2. Bir üçgende, açıortay aynı zamanda kenarortay ise bu üçgen ikizkenar üçgendir.
|AB| = |AC|,
[AH] ^ [BC]
m(B) = m(C)
3. Bir üçgende, yükseklik aynı zamanda kenarortay ise bu üçgen ikizkenar üçgendir.
|AB| = |AC|
m(BAH) = m(HAC)
m(B) = m(C)
İkizkenar üçgende açıortay, kenarortay ve yüksekliğin aynı olması birçok yerde karşımıza çıktığından çok iyi bilinmesi gereken bir özelliktir.

4. İkizkenar üçgende ikizkenara ait yükseklikler eşittir. Bu durumda yüksekliklerin kesim noktasının ayırdığı parçalarda eşit olur.



SORU ÇÖZÜMLERİ
5. İkizkenar üçgende ikizkenara ait kenarortaylar ve kenarortayların kesim noktasının ayırdığı parçalar da birbirine eşittir.
6. İkizkenar üçgende eşit açılara ait açıortaylar da eşittir. Açıortaylar birbirini aynı oranda bölerler.
7. İkizkenar üçgende ikiz olmayan kenar üzerindeki herhangi bir noktadan ikiz kenarlara çizilen dikmelerin toplamı, ikizkenarlara ait yüksekliği verir.
|AB| = |AC| &THORN; |LC| = |HP| + |KP|
8. İkizkenar üçgende tabandan ikiz kenarlara çizilen paralellerin toplamı, ikiz kenarların uzunluğuna eşittir.


EŞKENAR ÜÇGEN
1. Eşkenar üçgende bütün açıortay, kenarortay yükseklikler çakışık ve hepsinin uzunlukları eşittir.
nA = nB = nC = Va = Vb = Vc = ha = hb = hc 
2. Eşkenar üçgenin bir kenarına a dersek yük seklik 
Bu durumda eşkenar üçgenin alanı 


yükseklik cinsinden alan değeri
Alan(ABC) = 
3. Eşkenar üçgenin içindeki herhangi bir noktadan kenarlara çizilen dik uzunlukların toplamı, eşkenar üçgene ait yüksekliği verir.
Bir kenarı a olan eşkenar üçgende;
4. Eşkenar üçgenin içindeki herhangi bir noktadan kenarlara çizilen paralellerin toplamı bir kenar uzunluğuna eşittir.

Bir kenarı a olan ABC eşkenar üçgeninde








ABC üçgeninde m(A) > m(B) > m(C)
a > b > c

Terside geçerlidir. Uzun kenarı gören açı kısa kenarı gören açıdan daha büyüktür.
İkizkenar üçgenden de bildiğimiz gibi eşit açıların karşılarındaki kenarlar eşittir.
m(B) = m(C) => |AB| = |AC|
m(A) < m(B) = m(C) ise
|BC| < |AB| = |AC| olur.
Read more

Taylor Swift, Hangi Yıldızın Oğluyla Birlikte ?


Romantik dakikalar yaşadılar

Güzel şarkıcı Taylor Swift, ünlü oyuncu Arnold Schwarzenegger'in oğlu Patrick ile yeni bir aşka yelken açmış gibi görünüyor.

TMZ'nin haberine göre ; Amerika'da 4 Temmuz kutlamalarını beraber geçiren ikili daha sonra sahilde oldukça romantik dakikalar yaşadı.

22 yaşındaki Taylor ile 18 yaşındaki Patrick'in aşkı, bu yaza çok konuşulacağa benziyor.


Read more

Coğrafi Konum, Özel Konum Nedir?


COĞRAFİ KONUM
Herhangi bir yerin dünya üzerinde bulunduğu yere coğrafi konum denir. 2’ye ayrılır:
1. Özel Konum: Bir ülkenin kıtalara, denizlere, okyanuslara, ulaşım ve ticaret yollarına, yer altı ve yer üstü zenginlik kaynaklarına, sanayi merkezlerine, komşu ülkelere göre konumuna özel konum denir. Özel konum bir ülkenin iklim, ekonomik ve jeopolitik durumuna etki eder.
Dünya üzerinde özel konumun etkisine şu örnekler verilebilir:
Norveç, Japonya, İzlanda, İngiltere gibi deniz ve okyanuslara komşu olan ülkelerde balıkçılık ileri gitmiştir.
Kuzeybatı Avrupa kıyıları yüksek enlemlerde bulunmalarına rağmen Golf-Stream sıcak su akıntısının etkisi ile ılıman bir iklime sahiptirler.
Read more

Feodalite Nedir ? Feodalitenin Ortaya Çıkışı ve Yıkılışı, Feodalizmin Doğuşu


Roma İmparatorluğu yıkıldıktan sonra barbar kavimler, Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde devletler kurdular. Krallar, Roma kanunları ile kendi geleneklerini birleştirerek yeni düzenlemeler yaptılar ve ülkelerini kontluklara, onları da daha küçük idari birimlere ayırdılar. Buralara barbar şeflerini atayarak bazı ayrıcalıklar verdiler.
Kavimler Göçü’yle başlayan karışıklıkların etkisiyle büyük toprak sahipleri ve çiftçiler, hayatlarını devam ettirebilmek için güçlü kişilerin koruması altına girdiler. Halkın himayesi altına girdiği kişilere süzeren, himaye edilen halka da vassal adı verildi. Senyörler, bağlılıkları karşılığında sahip oldukları toprağın işleme hakkını kira karşılığında verdiler.
Feodalitenin temel özelliği siyasi bölünmüşlük ve sosyal eşitsizliktir. Senyörler, topraklarında yaşayan insanların üzerinde mutlak haklara sahiptirler. Her senyör, ayrı bir silahlı güce sahiptir ve her senyörün bölgesinde ayrı kurallar geçerlidir.
Avrupa’da siyasal ve sosyal bölünmüşlük, bölgesel ekonomik faaliyetler, insanlar arasında dil, davranış ve dünya görüşü bakımından farklılıklar doğmasına neden olmuştur.
Feodalite, bütün Ortaçağ boyunca devam etti. 15. yüzyılda; barutun ateşli silahlarda kullanılmasıyla sona erdi. Feodalitenin yıkılması, mutlak krallıkların güçlenmesini sağladı. Yeniçağ başında Almanya dışında feodalite yıkıldı. Almanya’da ise Yakınçağ’da ortadan kalktı. Feodalite devam ettiği süre içerisinde Avrupa’da sosyal adalet kurulmamış, bu nedenle halk, çeşitli sınıflara ayrılmıştır:
Asiller
Ortaçağ Avrupası’nın en imtiyazlı sınıfı asillerdi. Bunların en üstünde senyör denilen derebeyleri bulunurdu. Senyörlerin en büyüğü kraldı. Derebeylerden sonra sırasıyla dükler, kontlar, baronlar, vikontlar ve şövalyeler yer almıştır. Asiller, her türlü hakka sahipti.
Rahipler
Asillerden sonra en imtiyazlı sınıftı. Papa’ya bağlı olarak çalışırlardı. Kilise topraklarında senyörler gibi yaşarlardı. Ortaçağ’da önemli miktarda toprak elde ederek zenginleşmişlerdi. Vergi ve askerlikten muaf tutulmuşlardı. Hem devlet hem de din işleriyle uğramışlardır.
Burjuvalar
Kasaba ve şehirlerde oturup ticaret ve sanayi ile uğraşanlara burjuva denirdi. Senyörlere belli miktarda para vererek onların himayesinde yaşarlardı. Zamanla zenginleşen burjuvalar, senyörlerden para ile bağımsızlıklarını satın alarak tam serbestlik gibi imtiyazlar elde etmişlerdir.
Köylüler
Ortaçağ Avrupası’nda en kötü şartlar altında bulunan sınıftı. Köylüler iki kısma ayrılmıştı. Serf adı verilen köylülerin hiçbir hakları yoktu. Efendileri için tarlalarda çalışırlar ve kazançlarını onlara verirlerdi. Toprakla beraber alınıp satılırlardı. Araziden ayrılma imkânları kesinlikle yoktu. Serbest Köylüler, ekip biçtikleri topraklardan kazandıklarının bir kısmını senyöre vergi olarak verirlerdi. İstedikleri zaman başka bir yere gidebilirlerdi. Malları da çocuklarına kalırdı
ORTA ÇAĞ’DA AVRUPA
Kilise ve Papalık
Orta Çağ’da Katolik Kilisesi siyasal, dinsel ve ekonomik alanlarda güçlenmiştir.
Katolik Kilisesi’nin güçlenmesinde;
    *
      Papa’nın Avrupa krallarına taç giydirerek krallıklarını onaylaması
    *
      Siyasal yapının parçalanması
    *
      Skolastik düşüncenin yaygınlaşması
    *
      Kilisenin kişileri dinden çıkarma (aforoz), bir bölgede yaşayanları dinsel faaliyetlerden men etme (enterdi) ve para karşılığında günah çıkarma, cennetten yer satma (endülüjans) yetkilerinin bulunması
etkili olmuştur.
 
Orta Çağ’da kurulan devletlerin bir çoğunda hükümdarlar egemenliklerini dine dayandırmışlardır. Ortaya çıkan laik olmayan devlet anlayışında din adamları devlet yönetiminde etkili olmuşlardır.
Fedoalite
Siyasal ve askeri gücü elinde bulunduran, toprağın mülkiyetine veya imtiyazına sahip olan bir senyörler (derebeyler) sınıfı ile bu sınıfa bağımlı köleler sınıfının oluşturduğu idari düzene feodalite denir.
 
Feodalite Rejiminin Özellikleri
    *
      Feodalite rejimin kurulmasından sonra Avrupa’da siyasal birlik bozulmuş, küçük yönetim birimleri ortaya çıkmıştır. Derebeylik yönetimi, IX. yüzyılda Fransa’dan bütün Avrupa’ya yayılmış ve bütün Orta Çağ boyunca devam etmiştir.
    *
      Feodalite rejiminde, halk arasında eşitlik yoktu. Avrupa’da halk; soylular, rahipler, burjuvalar ve köylüler diye sınıflara ayrılmıştır. Bu nedenle Orta Çağ’da Avrupa’da sosyal adalet sağlanamamıştır.
    *
      Toprakların mülkiyeti soyluların elinde toplanmıştır. Orta Çağ’da kapalı bir ekonomik politika izlendiği için halk sermaye birikimine sahip olamamıştır.
Feodalite Rejiminin Zayıflaması
Derebeylerinin zayıflamasında;
    *
      Haçlı Seferleri sırasında derebeylerin ölmesi veya ordularını kaybetmesi
    *
      Barutun ateşli silahlarda kullanılmaya başlanması
    *
      Avrupa’da sürekli orduların kurulması
    *
      Yeni Çağ başlarında Coğrafi Keşiflerin yapılmasından sonra ticaretin gelişmesi ve tarımsal faaliyetlerin gerilemesi
    *
      Papa ile krallar arasındaki mücadelenin krallar lehine sonuçlanması
gibi gelişmeler etkili olmuştur.
Haçlı Seferleri (1096 – 1270)
Hristiyan Avrupalıların birleşerek XI. yüzyılın sonlarından itibaren Anadolu, Suriye ve Filistin’e düzenledikleri seferlere “Haçlı Seferleri” denir.
1. Haçlı Seferlerinin Nedenleri
Dinsel Nedenler
    *
      Hristiyanların, Müslümanların elinde bulunan kutsal yerleri (Kudüs) geri almak istemeleri
    *
      X. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkan Kluni tarikatının Hristiyanları Müslümanlarla savaşmak için kışkırtması
    *
      Katolik Kilisesi’nin Ortodoks Kilisesi’ne hakim olmak istemesi
Ekonomik Nedenler
    *
      Açlık ve yoksulluk içinde bulunan Avrupalıların, ekonomik düzeyi yüksek olan Türk ve İslâm ülkelerini ele geçirerek zengin olmak istemeleri
    *
      Avrupalıların doğudan gelen ticaret yollarına hakim olmak istemeleri
    *
      Toprak sahibi olamayan soyluların toprak kazanmak için yaptığı çalışmalar
Siyasal Nedenler
    *
      Malazgirt Savaşı’ndan sonra kısa zamanda Anadolu’yu ele geçiren Türkleri durduramayan Bizans İmparatorluğu’nun Avrupalılardan yardım istemesi
    *
      Avrupalıların doğu ülkelerinde derebeylik sistemini kurmak istemeleri
    *
      Avrupalıların Türkleri denizlerden ve Ön Asya’dan uzaklaştırmak istemeleri
2. Haçlı Seferlerinin Sonuçları
Dinsel Sonuçlar
    *
      Katolik Kilisesi zayıflamış ve din adamlarına olan güven sarsılmıştır.
    *
      Papa ve kilisenin baskısı kalkınca bilim, edebiyat ve sanat alanlarındaki gelişmeler hızlanmış, skolastik düşünce zayıflamıştır.
    *
      Avrupa dışında misyonerlikler kurularak Hristiyanlık dini Asya ve Afrika’da yayılmaya çalışılmıştır.

Ekonomik Sonuçlar
      Doğu – Batı arasındaki ticaret faaliyetleri gelişmiş ve Akdeniz limanlarının önemi artmıştır.
    *
      Seferler sırasında gerekli mali desteğin sağlanması için krallıkların İtalya bankerlerinden borç para almaları, bankacılığın gelişmesine ortam hazırlamıştır.
    *
      Haçlıların deniz yoluyla taşınması gereği gemiciliğin gelişmesinde etkili olmuştur. Ayrıca Avrupalılar kağıt, cam, deri işleme ve dokuma sanayisini öğrenmişlerdir.
    *
      Anadolu, Suriye ve Filistin’deki şehirler zarara uğramış ve bölgedeki Türk devletleri ekonomik yönden olumsuz etkilenmişlerdir.
Siyasal Sonuçlar
    *
      Seferlere katılan derebeylerinin bir kısmı öldü, bir kısmı da ordularını ve eski topraklarını kaybettiler. Bu durum derebeylerinin zayıflamasına, mutlak krallıkların güçlenmesine yol açmıştır.
    *
      Türklerin batı yönündeki ilerleyişleri bir süre durmuştur. Dolayısıyla Haçlı Seferleri Türklerin Balkanlara geçişini geciktirmiştir.
    *
      Türklerin elinde bulunan toprakların bir kısmı istilaya uğramış, Batı Anadolu Bizans’ın eline geçmiştir. Türkiye Selçukluları Orta Anadolu’ya çekilmiştir.
    *
      Türkler, Haçlı saldırılarına karşı İslâm dünyasını korumuşlar, bu durum Türklerin Müslümanların yaşadığı bölgelerde önemini artırmıştır.
Sosyal Alandaki Sonuçları

Feodalite rejiminin zayıflaması sonucunda Avrupa’da köylüler yeni haklar elde etmiş, çiftçilerin sosyal etkinliği artmıştır.
    *
      Ticaret ve sanatla uğraşan burjuva sınıfı zenginleşmiş ve önem kazanmıştır.

Bilim ve Teknik Alandaki Sonuçlar
    *
      Avrupalılar Türk ve İslâm dünyasını daha yakından tanıma olanağı bulmuşlardır.
    *
      Avrupalılar, Müslümanlardan pusula, barut, kağıt, matbaa, şeker, tarçın ve ipek işlemeciliğini öğrenmişlerdir. Avrupalıların bu teknolojik buluşları öğrenmeleri, hayatlarında önemli değişikliklere neden olmuş, Yeni Çağ’da Avrupa’nın her alanda ilerlemesine ortam hazırlamıştır.
    *
      Skolastik düşüncenin yerini özgür düşünce almaya başlamış, halk okulları açılmış, Müslüman bilginlerin eserleri tercüme edilmiştir. Dolayısıyla Avrupa’da kültürel ve bilimsel hayat canlanmıştır.
Magna Charta (Büyük Şart) (1215)
İngiltere’de halkın kişisel haklarının tanındığını belirten ilk siyasal belgedir. 1215 yılında İngiltere Kralı Jan (John) ile soylular arasında imzalanmıştır.
İngiliz demokrasisinin temeli sayılan Magna Charta (Büyük Şart) krala zorla kabul ettirildi.
Bu ferman ile;
    *
      İngiltere’de kralın yetkileri sınırlandırılmıştır.
    *
      Anayasa niteliğindeki bu ferman bir süre sonra İngiltere’de parlamento yönetiminin kurulmasına ortam hazırlamıştır. İngiltere Mutlak Krallık yönetiminden Meşruti Krallık yönetimine geçmiştir.
    *
      İngiltere’de demokratikleşme süreci başlamıştır.
Feodalizmin Ortaya Çıkışı
Sebepleri
Feodalizmin ortaya çıkmasındaki en önemli sebep, Roma düzeninin karşılaştığı büyük ekonomik bunalımdır.
Roma İmparatorluğu’nda, özellikle İtalya Yarımadası’nda tarımsal üretim, toprak sahibi özgür Roma vatandaşlarının geniş çiftliklerinde, ağırlıklı olarak köle emeği kullanılarak ve imparatorluğun ticaret hatlarındaki hâkimiyeti sayesinde çeşitli pazarlara yönelik olarak yapılıyordu. İyi işleyen ticaret sayesinde gelişmiş bir işbölümü sağlanmıştı ve tarımsal üretim kırsal alanlarda, zanaatlar ise ticari merkez durumundaki kentlerde sürdürülüyordu. Kentler, kırsal kesim için gerekli üretim araçlarını ve lüks malzemeleri, kırsal kesim ise kentlerin gıda ihtiyacını sağlıyordu. Bu şekilde canlı bir kent-kır ticareti oluşmuştu.
Fetihler boyunca Roma İmparatorluğu yeni vergi kaynakları yaratıyor ve savaşlardan gelen yağma gelirleriyle besleniyordu. Ancak, fetihlerin durması ve savaşların kısır savunma savaşlarına dönmesinin ardından Roma maliyesi zor duruma düştü. Bunu dengelemek amacıyla, vergilerin artırılması yoluna gidilmiştir. Vergilerin artırılması köylüyü zor durumda bırakıp alım gücünü azalttığı gibi, köyden kente göçü de tetiklemiştir.
Bu durum ilk etkilerini ticaret üzerinde göstermiştir. Köylünün alım gücünün azalması köy-kent ticaretini zayıflatmış, kentli zanaatkârlar pazar bulmakta zorlandıklarından iflasa sürüklenmiş, kentle ticaret yapamayan latifundialar (köle emeğiyle üretim yapan tarımsal işletmeler) zor duruma düşmüştür. Bu, Roma dönemindeki ekonomik düzeni yok edecek bir kısır döngüdür.
Ürünlerin pazarlamasında sorunlar yaşanmaya başlandığında, kölelerin üretim dönemleri dışında da beslenmesi zorunluluğu katlanılması olanaksız bir maliyet unsuru haline gelmiştir. Bu tür işletmeler, kölelerin bir kısmını azat ederek, belirli bir toprak kirası karşılığında geçimlik toprakları işleme hakkı tanıdılar.
Azat edilmiş bu yeni küçük çiftçiler tümüyle özgür değillerdi, kendilerine tahsis edilen toprakları terk etmeleri durumunda toprak sahibinin gelir kaynağı da ortadan kalkacaktı. Dolayısıyla bu topraklardan ayrılmama koşuluyla azat edilmişlerdir. Böylece, verilen toprağı işleyerek geçimini sağlayan, karşılık olarak efendisine toprak kullanım kirası ödeyen bu çiftçilerle yeni bir sınıf doğmuş oldu. Bu sınıf, feodal ekonominin ana üretici gücü olan serfler sınıfıdır.
Buna ek olarak, kent-köy ticaretinin azalması, latifundiaları kendi ihtiyaçlarını karşılamaya itti. Daha önce kentten aldıkları malları, aynı kalitede olmasa bile, üretmeye başladılar. Bu durum, pazara dönük üretimi durdurduğu gibi ekonomik bütünlüğü yok ederek yerelliğe yol açtı.
Görüldüğü gibi ekonomik koşulları daha Roma düzeninin son günlerinde oluşan feodal yapı, Roma İmparatorluğu’nun Cermen istilaları ile yıkılmasının ardından ortaya çıktı. Roma mirası üzerine kurulan Cermen krallıklar, Roma gibi merkeziyetçi devletler olamadılar. Daha önce Roma’dan yönetilen topraklarda, her biri kendine yeter ekonomiye sahip sayısız feodal beylik kuruldu.
Kurumsallaşması
Feodal düzen, Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla ortaya çıkmış olsa da, bu düzenin kurumsallaşıp tipik şeklini alması 9. ve 10. yüzyıllara kadar sürmüştür. Bu tarihlerde Avrupa’da yayılan iki yeni buluş, feodal yapının Avrupa’nın hâkim düzeni olmasını sağlamıştır. Bu iki buluş ağır saban ve üzengidir.
Kuzey Avrupa topraklarının çok yağış alması ve drenaj sistemlerinin ihtiyaca cevap verememesi bu bölgelerdeki tarım üretimini kısıtlamış ve nüfus birikimini engellemiştir. Bu nedenle İlk Çağ’da nüfus iç bölgelerde değil, nispeten daha az yağış alan Akdeniz Havzası’nda birikmiştir.
Ağır sabanın bulunması Kuzey Avrupa topraklarında verimli tarım yapılmasına imkân sağlamış ve toplanan artı ürün ile Avrupa’yı göçebe istilalarından koruyacak bir askerî sınıfın beslenmesini olanaklı kılmıştır. Şövalyeler diye adlandırılacak olan bu askerî sınıf, üretim yapan köylünün üzerine koruyucu soylular olarak yerleşmiştir. Oluşan düzende serfler soyluların toprağını işlemiş, karşılığında ise soylular serfleri korumuştur.
Üzengi ise dönemin savaş taktiklerinin değişmesine yol açmış ve piyade ile durdurulması çok güç olan ağır süvarileri, yani zırhlı şövalyeleri ortaya çıkarmıştır. Giydikleri kalın demir zırha rağmen üzengi sayesinde atın üstünde rahatça durabilen şövalyeler, ateşli silahların yaygın kullanımına kadar Avrupa’nın en etkili askerî gücü olmuşlardır.
Avrupa’daki göçebe istilaları, giderek daha çok toprağın feodal düzene uygun düzenlenerek şövalyelerin beslenmesine ayrılmasını gerektirmiştir. Savaş hizmeti karşılığında toprak dağıtım ilkesine dayalı düzen bu ihtiyaçtan oluştu. Bu sayede Avrupa’yı kasıp kavuran göçebe istilaları büyük ölçüde engellenmiş ve Avrupa’ya görece bir güvenlik gelmiştir.
Yayılması
Feodal kurumların tipik haliyle ortaya çıkması ilk olarak Frank Karolenj İmparatorluğu’nun bünyesinde gerçekleşti. Bu nedenle Fransa feodalizmin anavatanı sayılabilir.
Britanya Adasını istila eden Normanlar (1076), feodalizmi İngiltere’ye taşıdılar. Anglosakson istilalarının ardından İngiltere’de feodal yapıyı andıran kurumlar oluşmaya başlasa da ancak Normanlar’ın İngiltere’yi ele geçirip toprakları feodal düzene uygun biçimde dağıtmasından sonra tipik haliyle feodalizm oluşmuştur. Diğer bölgelerin aksine İngiltere’de feodalizmin yukarıdan aşağıya doğru kurulması, İngiltere’de merkezî otoritenin nispeten daha güçlü olmasına yol açmıştır.
Feodalizm Roma ve Cermen uygarlıklarının bir sentezi olarak ortaya çıktığından, Roma uygarlığının bir parçası olmayan Almanya’da geç oluştu. Feodal kurumların Almanya’ya yerleşmesi Frank Karolenj İmparatorluğu’nun parçalanmasından sonra 12. yüzyılda gerçekleşti.
İspanya’daki Roma düzeninin bozulmasıyla Müslüman Arapların burayı ele geçirmesi arasında sadece iki asırlık bir süre olduğundan, İspanya feodal kurumlarını oluşturamadan Arap egemenliğine girdi. Bu nedenle İspanya’daki siyasi kurumlar, Avrupa’nın geri kalanından çok farklı biçimde gelişti. Frank Karolenj İmparatorluğu’na bağlı kalan kuzeydeki Katalonya bölgesi haricinde İspanya’nın büyük bölümünde feodalite oluşmadı.
Avrupa’nın farklı yol izleyen diğer bir bölgesi de İtalya oldu. Kuzey İtalya’da Roma mirasının çok güçlü olması, kent hayatının tamamıyla ortadan kalkarak kırsal kültürün hâkim olmasını önledi. İtalya’nın kuzeyinde kentlerin kıra hâkim olduğu bir düzen oluştu. İtalya’nın güneyi ise feodal çağ boyunca Bizans egemenliğinde kaldığından feodal kurumlar oluşmadı. Ancak bölgenin Lombard istilası ile Bizans’ın elinden çıkmasının ardından Fransa’dakinin benzeri bir feodalite kuruldu.
Siyasal yapı
Feodal düzenin siyasi yapısı bir piramit gibidir. En üstte kral (veya imparator), altında ise kendisine bağlı soylular bulunur. Bu soyluların altında daha başka soylular olur. Bu hiyerarşik düzenin en alt ve en geniş tabakasını serfler oluşturur.
Piramidin en tepesinde otursa da kralın mutlak egemenliği yoktur. Feodal düzende kralın yetkisi çok sınırlıdır. Bu sınırlamanın başlıca nedeni, idarenin tek merkezden (kralın sarayından) yapılmamasıdır. Temel üretim aracı olan toprak, birçok feodal bey arasında paylaştırılmıştır. Ekonomik gücü ellerinde bulunduran ve kralın rakiplerine karşı tek dayanağı olan feodal beyler, kendi iradelerini krala, gerekirse zor kullanarak kabul ettirecek güce sahiptir. Bunun en tipik örneği, 1215′te İngiliz feodalitesinin kral Yurtsuz John’a kabul ettirdiği Magna Carta’dır.
Feodal sistemde sadece üretim araçları değil, askerî güç de feodal beyler arasında paylaşılmıştır. Donanımlı askerlerden oluşan merkezî bir ordunun kurulması kral açısından pahalı olduğundan, bu ihtiyacı feodal beyler karşılamıştır. Bu sebeple kralın savaşta başarılı olması, feodalitenin desteğine bağlıdır.
Savaş teknolojisindeki gelişmelere rağmen feodal çağda kaleleri güç kullanarak ele geçirmek hâlâ imkânsıza yakındır. Şövalyelerle birlikte şatosunun surlarının arkasına saklanan bir feodal bey, kralın gücünden bile korunmuş oluyordu. Bu durum, feodal beylerin bağımsız, hatta krala karşı hareket etmelerini kolaylaştırdığı gibi kralların mutlak egemenlik kurmasını da engellemiştir.
Özet olarak, feodalizmin siyasal yapısının en temel özellikleri bölünmüşlük ve yerelliktir.
Ekonomik Yapı
Feodal ekonomik yapı basittir. Soylunun toprağında üretim yapıp, gereken çok az miktarı kendine ayırdıktan sonra geriye kalanı soyluya veren köylüler, ana üretici güçtür. Ticaret gelişmediği için uzmanlaşmış bir ekonomi ve gelişmiş iş bölümü yoktur. Üretim toprakta yapıldığından zenginliğin ölçüsü topraktır, taşınabilir servet olgusu gelişmemiştir.
Roma düzeninin sağladığı ortamda gelişen ticaret, Cermen istilaları ile durma noktasına geldikten sonra her feodal beylik kendine yeter bir ekonomi kurmuştur. Böylece, feodal beylikler dışa kapalı topluluklar haline gelmiş, etkileşim en aza inerek gelişmenin önü kesilmiştir. Artı ürünün ticaretle satışı olmadığından, pazar ekonomisi ve dolayısıyla rekabet ortamı oluşmamıştır.
Ancak feodal çağın sonlarında dirilmeye başlayan ticaret ile birlikte feodal ekonomi değişmeye başlayacaktır. Feodalizmin temeli olan kapalı ve yerel ekonomik düzenin değişmesi bütün feodal yapıyı sarsacak ve bu yapı yavaş yavaş yok olacaktır.
Feodal Sözleşme
Feodal sözleşme, soylular arasındaki koruyan-korunan ilişkisini düzenleyen sözleşmedir. Yazılı bir belge olmak zorunda değildir, sözlü olarak da yapılabilir. Feodal sözleşmeye göre koruyana süzeren, korunana ise vassal denir. Tek taraflı değildir, iki tarafa da sorumluluklar yükler. Süzeren vassalı korumakla yükümlüdür, vassal ise savaş zamanı süzerenin ordusuna şövalye olarak katılacaktır.
Feodal Örgütlenmede Toplumsal Sınıflar
Soylular Sınıfı
Soylular sınıfı, üretim yapan serflerin çalıştığı toprağın sahibi olan ve serfler üzerinde askerî/yönetici sınıf olarak oturan sınıftır. Ortalama olarak soylu sınıf, feodal düzende yaşayan nüfusun onda birini oluştururdu. Üretim yapmaz, serflerin yaptığı üretimden pay alarak geçinirlerdi. Değişik coğrafyalarda değişik isimler alan soylu sınıfa, senyörler sınıfı da denirdi.
Soylu sınıftan olanlar barış zamanında malikâneleri, yani feodal beyliği yönetir; savaş zamanında ise şövalye olarak donanıp kendilerine bağlı diğer şövalyelerle birlikte kralın veya başka bir soylunun ordusuna katılırdı.
Soylular, kendi içlerinde hiyerarşik bir yapı oluştururdu. Daha zayıf olanlar büyük toprak sahibi soyluların hizmetine veya korumasına girer, bu korumanın karşılığında, koruyan soylunun yaptığı savaşlara şövalye olarak katılırlardı.
Ruhban Sınıfı
Ortaçağ’da soylu olmadığı halde güç ve nüfuz sahibi olan sınıf ruhban sınıfıdır. Ruhban, Katolik kilisesine bağlı papaz, keşiş ve diğer din adamlarıdır.
Örgütsel karakteri feodal olmamasına rağmen kilise de feodalizmin şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Kilise; manastırlar, kilise ileri gelenleri ve bizzat kilise tarafından elde tutulan geniş topraklara sahipti. Dindar ve çocuksuz soylular tarafından ölmeden önce bağışlanan bu toprakların büyük kısmı feodal yükümlülükler içeriyordu. Bu yüzden de kilise, zamanın feodal sisteminin bir parçası haline gelmişti. Birçok başkeşiş ve başrahip, feodal beylere benzer bir konuma gelmişti.
Dinsel ideolojinin hâkim olduğu Ortaçağ’da Katoliklerin ruhani lideri Papa’nın çok büyük yaptırım gücü vardı. Kralları bile aforoz edebiliyordu. Ayrıca Frank Karolenj ve Kutsal Roma-Germen İmparatorları, Papa’nın önünde diz çökerek taç giyiyorlardı.
Köylüler (Serfler) Sınıfı
Feodal piramitin en alt ve en geniş tabakasını oluşturan serfler, soylunun toprağında üretim yapar ve tükettikleri çok az miktar haricindeki bütün ürünü soyluya verirlerdi. Bunun dışında serfler, soyluların şato tamiri gibi işlerinde işçi olarak da çalışırlardı.
Serfler, siyasal haklara ve istediği zaman başka köylere göç etme hakkına sahip değildir. Serf, feodal beye bağlıdır ve beyliği terk etmesi yasaklanmıştır.
Feodalizmin Yıkılması
Feodalizm, Avrupa’daki ekonomik dengelerin değişmesiyle yıkılmıştır. Avrupa’da 10. yüzyıl sonrasında yavaş yavaş güçlenmekte olan ticaret, feodal düzeni kıracak dinamik olmuştur. Buna rağmen feodalizmin fiilen ortadan kalkması uzun zaman almış, son kalıntıları ancak Sanayi Devrimi ile yok olmuştur.
Ticaretin Canlanması
Roma lejyonlarının sağladığı güven ortamında ticaret gelişme imkânı bulmuştu. Roma düzeninin çökmesinin ardından ise Avrupa’da ticaret yok olma derecesine gelmişti. Fakat, 9. yüzyıl sonrasında Avrupa’da feodal düzenin kurumsallaşmasıyla yerel beylikler güvenliği az da olsa sağlamış ve göçebe istilalarını durdurmayı başarmıştı. Bu gelişme, ticaretin tekrar gelişmesine zemin hazırlamıştır.
Ticaretin tekrar canlanmasında etkili diğer bir sebep Haçlı Seferleri’dir. Haçlı Seferleri ile doğuyla tanışan Venedik, Ceneviz, Pisa gibi İtalyan kentleri Akdeniz’de İslam uygarlığı ile ticarete başlamıştı. Akdeniz’e hâkim olan ve Orta Çağ’ın ilk denizaşırı imparatorluklarını kuran bu devletler, ticaretten gelen artı ürün ile zenginleştiler.
Ticaretin canlanması Avrupa’daki krallara, bu ekonomik aktiviteyi vergilendirerek iyi bir gelire sahip olma imkânı sağlamıştı. Ticaret ile zenginleşen kentsoylulara, yani burjuva sınıfına sırtını dayayan krallar feodal beyler karşısında güç kazanmaya başlayacaktır.
Feodal Bölünmüşlükten Mutlak Monarşilere
Feodal beylerin ekonomik güç üzerindeki hâkimiyeti kalkınca, krallar feodal beyler karşısında güçlü duruma geçti. Artık Avrupalı krallar, ticaret vergileri ile merkeze bağlı bir ordu kurabilecek ve feodal beyleri daha sıkı denetleyebilecekti. Fakat feodal beylerin şatolarının alınması imkânsız yerler olarak kalması kralların mutlakiyetçi yönetimi kurmasını geçici olarak engellemiştir.
Mutlak krallıkların ortaya çıkması ancak ateşli silahların savaş alanlarında kullanılmasından sonra olacaktır. İlk kez 1389 Kosova Savaşı’nda kullanılan topun kaleleri ele geçirmek için mükemmel bir silah olduğu İstanbul’un fethinin ardından anlaşıldı. Top sayesinde kalelerin arkasında saklanma avantajını yitiren feodal beyler krala bağlanmak zorunda kaldı. Böylece feodalite siyasi örgütlenmedeki yerini güçlü ve mutlakiyetçi monarşilere bıraktı.
Serfliğin Ortadan Kalkması
Değişen ekonomik koşullar sonucunda para, yani taşınabilir servet olgusu tekrar önem kazandı. Serflerden vergi değil ürettikleri ürünü alan feodal beyler bu değişim karşısında zor duruma düştüler. Ticaret yoluyla mal sağlayabilmeleri için paraya ihtiyaçları vardı ve bu parayı yıllık vergi karşılığında serflere özgürlüklerini verme yoluna giderek temin etmeye çalıştılar.
Bu sebepten dolayı 15. ve 16. yüzyıllara gelindiğinde Avrupa’nın büyük kısmında hukuksal olarak olmasa da fiilî olarak serflik kalktı. Hukuksal olarak kaldırılması ise ancak Napolyon Savaşları sırasında gerçekleşmiştir.
Read more

Ürtikerin Sebepleri Nelerdir? Ürtiker Hastalığı Nedir


Ürtiker (kurdeşen) Nedir?
Ürtiker, basınca solabilen, kırmızı ve deriden kabarık, sıklıkla kaşıntılı ve 1 – 2 mm. den bir kaç cm.ye kadar değişebilen büyüklükte, kenarları düzensiz kabartılardan oluşan bir grup deri hastalığıdır. Kabarıklıklar, sıklıkla 48 saatten daha kısa bir zamanda kaybolma eğilimindedir. Daha derin deri yapıları ve deri altı dokusunun keskin kenarlı şişliği ise anjioödem adını alır. Her iki hastalık da toplumda yaygın görülen hastalıklardır. Kadınlarda ve 20 – 40 yaşlarında daha sık rastlanmaktadır. Altı haftadan daha kısa süreli ürtiker – anjioödem ani (akut), daha uzun süreliler ise süregen (kronik) ürtiker – anjioödem olarak adlandırılır. 
Ürtikerin Sebepleri Nelerdir? Ani ürtikerin sebeplerini saptamak genellikle daha kolaydır. Bunlar arasında mikropların yol açtığı solunum yolu enfeksiyonları, besinler, temas edilen kimyasal maddeler, barsak parazitleri, sinüzit, idrar yolu iltihaplanmaları sayılabilir. Buna karşılık süregen ürtiker vakalarında ancak % 10 oranında bir sebep bulunabilmektedir. Bulunabilen sebepler arasında da besinlere hassasiyet ilk sırayı almaktadır. Özellikle besin katkı maddelerini içeren yiyecek ve içecekler (boyalı sakızlar, şekerler, patates cipsi vb.), baharatlı ve konserve edilmiş yiyecekler, kabuklu kuru yemişler en sık sorumlu tutulan maddelerdir. Halk arasında sanıldığının aksine ürtikere yol açan nedenler arasında çok az oranda iç organ bozuklukları yer alır. Bunlar arasında karaciğer, böbrek ve tiroid gibi organların bozuklukları sayılabilir. Bu organlara bağlı bozukluklarda ürtiker oluşabilir ise de bu organların işlevlerinin bozulmasından ileri gelen belirtiler çoğu kez daha ön plandadır. Örneğin karaciğer bozukluklarında sarılık veya karında şişlik olması (asit) ürtikerden daha çok dikkat çeker.
Diğer Ürtiker Tipleri Nelerdir?
Akut ve nedeni bilinmeyen kronik ürtikerin yanı sıra çocuklarda daha sık görülen herediter anjioödem ve fiziksel sebeplerle oluşan ürtiker tipleri de vardır.
Herediter anjioödem, doğuştan itibaren ortaya çıkar. Ailevi geçiş gösterir, tekrarlayıcı ve kendiliğinden sınırlanan anjioödem nöbetleri ile kendini belli eder. Deri, derialtı, üst solunum yolları ve gastrointestinal kanalın tutulduğu bu dönemler genellikle bir kaç saat sürer ve nadiren 2 – 3 günü aşar. Anjioödeme ürtiker veya kaşıntı eşlik etmez.
Fiziksel nedenlerle oluşan ürtikerlerde hastalık belirtileri ancak deri çeşitli fiziksel uyarılarla karşılaştığında ortaya çıkmaktadır. En çok görülenleri şunlardır:
Soğuk ürtikeri kaşıntı, eritem ve soğuğa maruz kalmayı izleyen bir kaç dakika içinde ortaya çıkan şişlik şeklindedir. Belirtiler genellikle 1 – 2 saat içinde ortadan kalkar. Tanısı ön kola bir buz küpünü 5 dakika süreyle uygulamak ve hastayı 10 – 15 dakika süreyle gözlemekle konulur.
Dermatagrafizm ve basınç ürtikerinde deriye basınç uygulanan yerde beş dakika içinde kabarıklık ve kırmızılık ortaya çıkar. Dermatografizmde deri üzerine basınç yaparak yazı yazılırsa bir kaç saniye içinde burada kabarıklık ve kızarıklık olmaktadır. Dermografizme sağlıklı insanların % 5’inde rastlamak mümkündür.
Kolinerjik ürtiker kaşıntılı, noktalar tarzında ve bastırıldığında solan kırmızı kabarcıklar şeklinde olup vücut sıcaklığının artışı sonucu ortaya çıkar. Kolinerjik ürtiker pratikte rastlanan ürtiker vakalarının yaklaşık % 3.5 – 4’ünden sorumludur. Egzersiz, sıcak duş ve banyo, ateş ve anksiyete oluşmasını kolaylaştırır.
Su ürtikerinde suyun sıcaklığı ile ilişkisi olmadan su ile karşılaşma durumunda ürtiker oluşmaktadır. Çok seyrek görülen bir durumdur. 
Güneş ışığına bağlı (solar) ürtiker, güneşe veya suni ışığa maruz kalma sonucu ürtiker ortaya çıkmasıdır. 
Ürtiker nedir?
Ürtiker, vücudun çeşitli bölgelerinde batıp çıkmalar şeklinde seyreder. Kırmızı, deriden
kabarık, değişik çap ve şekillerde olabilir. Bazen küçük küçük, çok sayıda yan yana ve ayrı bölgelerde, bazen birbiri ile birleşerek ortası beyazlaşan,

kenarı kırmızı, dantela gibi sınırları net belli olan şekiller alır. O kaybolurken bir başka yerde yeniden çıkar. Birkaç dakika ile saatler boyu arasında değişen sürelerde kalabilir. Bazen çocuğun tüm vücudunu kaplayıp anne babayı paniğe sokabilir. Ancak en önemli özelliği, bu

kötü görünüme karşın çocuğun genel durumunun iyi olması, kaşıntı dışında rahatsızlık vermemesidir.





Ürtiker nedenleri: 
1. Gıda allerjisi
En sık karşılaşılan, bir gıdayı yemek veya içmek sonucu ortaya çıkan şeklidir. Gıdanın alımından kısa bir süre sonra; bazen dakikalar bazen saatler içinde ortaya çıkar. Gıda allerjisinin tek belirtisi ürtiker değildir. İshal, kabızlık, karın ağrısı, solunum sistemi belirtileri, çarpıntı, halsizlik gibi çok çeşitli belirtiler olabilir. Ancak en sık rastlananı ürtikerdir. Gıdanın bizzat kendisine allerji olabileceği gibi, içine konan koruyucu veya katkı maddeleri de yol açabilir.
2. Enfeksiyonlar
Çocuklarda, vücuda giren mikrobun bizzat kendisi, salgıladığı kimyasal maddeler veya bu mikroba karşı vücudun kendisini savunmak için salgıladığı kimyasal maddeler ürtikere yol açabilir. Basit bir boğaz ağrısı deyip geçiştirilen ama aslında çok önemli olabilen bademcik iltihabı, farenjit, diş çürüğü, sinüzit, idrar yolu enfeksiyonu gibi akut enfeksiyonlar kendini ilk ürtikerle gösterebilir. Daha uzun süreli (kronik) enfeksiyonlardan sarılık mikrobunun yol açtığı hepatit A, hepatit B gibi adları olan ve esas karaciğer hasarı yapan enfeksiyonlarda da ürtiker görülür. Zaten halk arasında yaygın bir inanış vardır;
ürtiker görünce hemen karaciğerin bozulmuş olduğuna yorulur. Oysa o kadar ön sırada değildir. Barsak parazitleri; solucan, kıl kurdu gibi parazitlere bağlı ürtiker olabilir. 
3. Sinek-böcek sokmaları
En sık karşılaşılan nedenlerdir. Evde tahtakurusu sokması, yol yol, her biri ayrı, yuvarlak, kaşıntılı, yaklaşık 1cm çapında kırmızı lekeler şeklinde görülür. Sabah kalktığında fark etmeyip güm içinde fark edilebilir; böylece parazit ihtimali akla gelmez. Evcil hayvanlardan, başka insanlardan ve ortamlardan rahatlıkla geçebilir. Yine okulda, kreşte, piknikte, ağaç altında oynayan çocuğun yakasından içeri giren tırtıl veya ağaçtaki böcek yumurtaları, aslında kapalı olan vücut bölgelerinde de ürtikere yol açar. Akşam evde çocuğun üstü değiştirilirken fark edilir, panik içinde yeni bir olay şeklinde yorumlanıp acile başvuru nedeni olabilir. Sivrisinek başta olarak çeşitli uçan veya yürüyen böcekler, karıncalar da ürtikere yol açabilir.
4. Fiziksel nedenler
Güneş, sıcak hava, soğuk hava, su, giysi lastiğinin basısı gibi çeşitli dış etkenlere bağlı olabilir.
5. Diğer sistemik hastalıklar
Kollajen doku hastalığı denen daha ciddi ve araştırılıp kesin tanı konarak mutlaka tedavisi gereken bir hastalık grubuna bağlı ürtiker görülebilir. Yine çok ciddi kan veya diğer organ hastalıklarının da bir belirtisi olabilir.
Ne kadar sürer?
Sebebe bağlıdır. Ancak sinek sokması, alınan bir gıda gibi bilinen ve tekrarlanmayan nedenle olursa, birkaç saatte rahatsız edici hali geçer. İzi de, kaşıyıp mikrop kaptırıp yara yapılmamışsa kısa sürede kaybolur. Kalıcı iz bırakmaz. Bazen 6 haftadan uzun süren şekli; kronik ürtiker denir. Ayrı bir konu olarak mutlaka bir allerji uzmanınca araştırılması ve tedavi edilmesi gerekir.
Tedavisi
Sadece sinek-böcek sokmasına bağlı olduğunda, dıştan bir delik ile vücuda giren kaşındırıcı bir zehir söz konusudur. O zaman bu bölgeye kortizonlu-antihistaminikli bir pomad, jel, losyon sürülebilir. Diğer tip ürtikerde dıştan sürülen ilacın faydası yoktur. Etkenin bulunup ortadan kaldırılması ve tedavisi esastır. Ama hemen rahatlatma adına da antihistaminik ilaçlar; şurup, hap, iğne şeklinde kullanılabilir. Küçük çocuklarda sakinleştirici etkisinden de yararlanmak için 1. kuşak denilen, eskiden beri bilinen yaygın kullanılan antihistaminik ilaçların dozuna dikkat edilerek verilmesi uygundur.
Anjioödem nedir?
Ürtikerle beraber veya tek başına, belli vücut bölgelerinin şişmesidir. En çok dudaklar, göz kapakları, eller-ayaklar, kulaklar şişer. Tüm vücut bile şişebilir. En önemlisi ise, ağız içinde dilin, boğazın şişmesi sonucu nefesi engelleyip ölüme bile yol açabilir. En kısa sürede bir doktora ulaşmak gerekir.
Bazı ürtiker ve anjioödemler de ailesel, kalıtsal bir hastalıktır. Ailede birden fazla kişide görülüyorsa, hele tekrarlıyorsa, mutlaka bu yönden de araştırıp tedavi edilmesi gerekir.
Read more