Sebze Ve Meyveleri Nasıl Saklarız ? Sıcak Havalarda Yemekleri Sebzeleri ve Meyveleri Saklama Koruma koşulları

Sebze Ve Meyveleri Saklama Koşulları
Bitkilerin olgunlaşmış çekirdekleri ve çekirdeğe yakın kısımlarına “meyve”; çiçek yaprak ve gövdelerine de “sebze” denilmektedir. Pratikte bu tanımlama “genellikle yemek ve salata olarak yenilenlere sebze tatlı şeklinde yenilenlerine meyve denir” şeklinde kullanılır.
Sebzeleri yediğimiz kısımlara göre şöyle sınıflandırabiliriz. Yumrular (patates yer elması); Kökler (havuç kereviz pancar şalgam); Soğanlar (soğan sarımsak); Sürgünler (kuşkonmaz); Yapraklar (ıspanak lahana marul semizotu pazı); Çiçekler (karnıbahar enginar bamya); Sebzelerin meyveleri (domates kabak biber patlıcan); Meyve ve tohumları bir arada olanlar (bezelye bakla taze fasulye).
Taze sebze ve meyvelerde hasat edildikten sonra da hücreler canlılıklarını korurlar. Pişirilince hücre canlılığını kaybeder. Sebze ve meyveler günlük enerji gereksinimine çok az katkıda bulunurlar. Madenler ve vitaminler yönünden zengindirler. Bağırsak faaliyetlerini düzenlerler. Bağırsaklarımızda posa oluşması gereklidir. Posa oluşmasında en önemli etken sebzelerdir.
Sebze ve meyveler alındıktan sonra ezilmeden serin yerde saklanmalıdır. Buzdolabında etlerin konulduğu yerlerde sebze ve meyveler konulmaz. Daha az soğuk olan en alt kesimlere konulurlar. Sebze ve meyvelerin dayanıksız olanları (domates kiraz şeftali gibi) buzdolabında üç beş gün korunabilir. Dayanıklı olanları (kuru soğan patates) 15°C’de uzun süre korunabilir. Soğukta bekletilmezler. Sebzelerin şok soğutma ile dondurularak derin dondurucularda saklanması giderek yaygınlaşmaktadır. Bu yöntem vitamin kaybının az olması nedeniyle tercih edilebilir. Sebzeler pişirmeden önce temizlenip ayıklanırlar. Su içinde bekletilmezler. Özellikle patetes kızartma öncesi suda ıslatılmamalıdır. Sebze ve meyveler kesildikten sonra hava temasında bırakılmaz özellikle C vitamini parçalanır.
Taze sebze ve meyveler alınırken hangi amaç için kullanılacağı bilinip ona göre seçilmelidir. Meyvelerin taze tüketilmelerinin daha yararlı olduğu unutulmamalıdır.
Sebze ve meyveler pişirilince oluşan başlıca değişiklikler şunlardır: Isıtılınca yumuşarlar hücreler parçalanır; nişasta parçacıkları su çeker; hücreler hacimce büyür gerginliği bozulur; asit etkisi ile yeşil renk kahverengiye dönüşür; bazı sebzelerdeki kükürtlü moleküller pişerken açığa çıkar ve keskin bir koku oluşturur;
Sebze Pişirme
Sebzeleri yeşil olarak pişirmek istersek kısa sürede pişirmeli ve tencerenin kapağı açık olmalıdır. Beyaz renkli olanlar kahverengiye dönmemeleri için doğrudan sıcak suya enzim faaliyetlerini durdurmak için atılmalıdırlar. Kırmızı sebzeler pişerken içine sirke eklenirse rengi daha canlı olur. Maydanoz nane gibi yaprakları fazla bıçakla kıymadan yaprak olarak ve yemek piştikten sonra üzerine konulması uygundur. Soğan yemeklerde yağ ile kızartılmamalı çiğ olarak konulmalıdır. Mutlak isteniyorsa yağda hafif pembeleştirilmesi yeterli olmalıdır. Soğanın çiğ olarak yemeğe konulması daha yararlı olmaktadır.

Sebze ve Meyvaların Korunması

Sebzeleri pişirirken şekilleri bozulup ezilmemelidirler. Yumuşamaları piştiklerini gösterir bu nedenle yemeğin pişme süresi iyi ayarlanmalıdır. Farklı pişenler bir arada pişirilmez geç pişenler daha önce pişirildikten sonra diğerleri eklenir. Yemekleri pişirirken lezzetleri korunmalıdır. Lahana ve karnıbahar fazla pişince lezzeti hoşa gitmez. Soğan birçok yemeğe tat vermek için konulur. Yemeği yaparken besin değerlerini korumak için az suda ve uygun ısıda pişirilmelidir. Fazla pişirme birçok besin değerinin yitirilmesine neden olur. Ayrıca yemeğin suyuna suda eriyen ve yağına da yağda eriyen vitaminler geçerler. Bu nedenle az suda pişirmek ve yemek sularının tümünü tüketmek vitamin ve mineral açısından yararlıdır. Yemek piştikten sonra bekletilirse besin değerinde kayıp olabilir. Bu nedenle pişirme süresi uzatılmaz pişirme suyu atılmaz ve piştikten sonra çok bekletilmez.
Kolay pişip yumuşayanlar sıcak su içine atılarak pişirilmelidir. Örneğin; taze meyve kompostoları bu yöntemle pişirilebilinir.
Meyveler kurutularak da tüketilir. Üzüm incir kayısı erik gibi meyvelerin güneş enerjisi ile suyu uçurulur. Kuru meyvelerin saklanması ve taşınması kolaydır. Saklanan meyvelerin nem oranı %20 nin altında olmalıdır. Fazla nem küflenme yapar. Kuru meyveler demir yönünden zengindir. Güneşin etkisiyle C vitamini kaybolmuştur. A vitamini kaybı %30 civarındadır. Kuru kayısı A vitamini yönünden iyi bir kaynak sayılır. Meyvelerin pişirilmeden taze ve çiğ olarak yenilmesine çalışılmalıdır. Tüketilmeden önce mutlaka tazyikli su altında yıkanmalı ve tam olgunlaşmış olanlar seçilmeli bozuk bayat pörsümüş olanlar yenilmemelidir. Kabukları soyulurken çok ince olarak soyulmalı veya yalnızca kazınarak temizlenmelidir. Kabuklu yenilebiliyorsa posa sağladığı için tercih edilmelidir. Kabuklu elma armut yeme gibi. Özellikle soyulmuş meyvelerde hızlı oksidasyon olduğu için hemen tüketilmelidir. Oksidasyon renk değişikliği ile kendisini göstermektedir. Hiçbiri suda bekletilmemelidir. Ancak tümü bol ve temiz su ile yıkanıp temizlenmelidir.

Sebze ve Meyvelerin Muhafaza Edilmesi

Ülkemizde ortalama 43 milyon ton yaş sebze meyve üretildiği istatistiklerin incelenmesiyle anlaşılmaktadır. Oldukça büyük miktarlara ulaşan bu ürünlerin hasadı ise genellikle birkaç haftalık süreyi kapsamaktadır. Hasat zamanında Pazar bu meyve ve sebze türleri ile dolup taşmaktadır. Tüm üretimin kısa zamanda pazarlanması yada ihracı oldukça güçtür. Zira, öncelikle Pazar, bu çok miktardaki ürünü hemen eritemez, ikinci olarak toptancı fiyatları çok düşük olduğu için üretici malını hemen satmakla yeterli ölçüde tatmin olamaz, üçüncü olarak da tüketiciler bütün yıl boyunca taze meyve-sebze yemek isterler. Bu üç unsuru birden olumlu yönde kapsayacak çözüm, büyük ölçüde, yer ve zaman faydası yaratabilecek, uygun muhafaza koşullarını içeren depolama işlemi ile mümkündür. Bu nedenlerle, soğuk depolama söz konusu unsurları, hem üretici hem de tüketici açısından uyumlu hale getirerek ekonomik önemini ortaya koymaktadır.
Ürünlerin soğuk ortamda depolanmasıyla üretici ve tüketiciler korunmuş olmaktadırlar. Çünkü üretim sonrası muhafaza olanağından yoksun bırakılan ürünlerin, bol oldukları dönemlerde düşük fiyatla, kıt oldukları zamanlarda da yüksek fiyatla pazarlanmaları söz konusu olacaktır. Bu oluşum sonrasında düşük fiyat üreticiyi, yüksek fiyat tüketiciyi zarara sokacağından diğer depolama türleri gibi soğuk depoculuk da arz ve talep arasındaki dengesizliği ortadan kaldırarak fiyatlarda denge sağlamakta ve ürünlerin pazarlama sürecini uzatarak ülke ekonomisine katkıda bulunmaktadır. Üretimde görülen sapmalara karşın gıda maddeleri tüketimi aynı kalmakta yada sosyo-ekonomik gelişmelerle nüfus artışına bağlı olarak artmaktadır. Tarım ürünlerinde görülen mevsimlik üretimin yıllık tüketime uydurulması çabaları soğuk depolamanın kaçınılmazlığını ortaya koymaktadır.
Özetle, soğuk depolarda ürünlerin muhafaza edilmeleri sonucunda nitelik ve nicelik yönünden oluşacak kayıpları önlemek, bu ürünlerin üretimi aşamasında içerdikleri besin değerlerinde sonradan meydana gelecek bozulmaları engellemek, pazarda değeri fiyatına satabilmek, tüketiciye her mevsimde değişken olmayan fiyat ve nitelikte ürün sağlamak dışsatım imkanlarını artırmak gibi sayısız ekonomik yararlar sağlamaktadır.

Soğukta Muhafaza Etme

SOĞUKTA MUHAFAZA
Soğukta  muhafaza  yöntemi  ürünlere  soğuk  uygulanarak solunumlarını yavaşlatmak bu süreç içinde bozulmalarını geciktirmek esasına dayanır.
HAMMADDE NASIL OLMALIDIR
Hammadde her türlü bulaşma, bozulma, çürüme ve küflenmeye neden olmaması için hastalıksız, yara ve bere gibi zararlanmalardan uzak, sağlıklı bir yapıda olmalıdır.
Meyve ve sebze çeşitlerinin genetik özellikleri ve üretildiği ortamın çevre faktörleri depolama koşul ve sürelerini etkilemektedir. Bu nedenle
Ürünler için belirli bir hasat olgunluğu seçilerek
- İrilik, renk, meyve eti sertliği, genel görünüş gibi fiziksel özellikler ile,
- Kurumadde, şeker, nişasta ve asit miktarı gibi olgunluk kriterleri bakımından  benzer  özellikte  ve  yapıda  depolanmasına  özen gösterilmelidir.
Çünkü farklı çeşit,  irilik ve olgunlukta materyalin bir arada depolanması solunumu hızlandırıp depo ömrünü olumsuz yönde etkilemektedir.
DEPO KOŞULLARI NASIL OLMALIDIR?
Sıcaklık:
Meyve ve sebze çeşitlerinin soğukta muhafazası amacıyla sıcaklık istekleri farklılık göstermektedir. Depo içindeki sıcaklık   1°C değişim uygulanabilmektedir.  Ancak aşırı  sıcaklık dalgalanmalarına  izin verilmemelidir.
Hava nemi:
Kuru ortam materyalin su kaybetmesine neden olacağından ağırlık kaybı ile kalite zararlanması meydana getirmektedir.
Ürünlerin büyük çoğunluğu yüksek nem oranında muhafaza edilmektedir.
Ürün depolanmadan önce boş oda yaklaşık 5°C ye soğutulmakta zemin ve duvarlar gerektiğinde ıslatılmaktadır.
Depo havası:
Oda içinde iyi bir sıcaklık dağılımı ve homojen bir gaz karışımı sağlayabilmek için depo havası devamlı olarak dolaştırılmalıdır.
Soğuk depolarda havanın saatte 30 kez dolaşımı önerilmektedir.
Havalandırma:
Soğuk depolarda kapaklar aracılığıyla hava giriş ve çıkışı sağlanmalı ancak havanın nem oranı korunmalıdır.
SOĞUK DEPO TİPLERİ
1. Soğutucu Ünitelerle Soğutulan Depolar
Soğutucu ünitelere Freon 12, Freon 22 ve Amonyak gibi maddeler sıvı olarak verilmekte bunlar oda içindeki ortamın sıcaklığını alarak buhar haline geçerken odayı soğutmaktadır.
2. Kontrollü Atmosferli Depolar
Bu tip depoların esası depo sıcaklık ve hava neminin ayarlanması yanında depo hava bileşiminin de ayarlanabilmesidir.  Bu amaçla depoların zemin ve iç duvarları gaz geçirmeyen özel bir plastik boya ile boyanmakta yada özel metal levhalarla kaplanmaktadır.

Meyve ve Sebzelerin Soğukta Muhafazası

Elma:
Meyveler yeme olumuna gelmeden hasat olumunda toplanır. İri meyveler depolamaya dayanıksız olduklarından, küçük meyvelerde ekonomik olmadıklarından  ayrılarak 55-75  mm.  çapında olanlar depolanmalıdır.
Ayrıca geçici çeşitler depolamaya daha uygundur.
Armut:
Birçok armut çeşitlerinde elmanın  aksine depoda olgunluk ilerlemediğinden depolamadan önce olgunlaştırılması gerekir.
Limon:
Limon uzun süre başarılı Resimde depolanan meyve türlerindendir. Ancak limonun dış yüzeyinde mekanik zararlanmalardan kaçınılmalıdır. Zira sağlıklı meyvelerde dahi küf mantarları etkili olduğundan mücadele yapılması zorunlu görülmektedir.
Portakal:
Portakal depolaması için mumlama ve kabukta küf gelişmesi için önlem alınması zorunlu görülmektedir.
Üzüm:
Üzüm hasattan sonra olgunlaşmayan meyvelerden olduğu için yeme olumunda hasat edilerek depolanır. Ayrıca çürümeyi önlemek için kükürtlenmesi gerekir.
Sıcaklık(oC)
Nem(%)
Süre

Meyveler

Elma
Armut
Limon-sarı
Limon-yeşil
Portakal
Üzüm
Muz-sarı
Muz-yeşil

Sebzeler

Patates
Soğan
Kereviz

2-4
(-1)-0
0-4
10-14
4-7
(-1)-0
13-16
11.5-14.5

4-6
0
0-1

90
90
85-90
85-90
85-90
90-95
85-90
90-95

85-90
>75
%90

2-8 ay
1-6 ay
2-4 hafta
1-5 ay
1-4 ay
1-1.5 ay
5-10 gün
10-20 gün

6-8 ay
10 ay
2-5 ay
Soğan:
Depolanmadan  önce soğanların  iyi  bir şekilde  kurutulması gerekmektedir.
Soğanın havalandırma ihtiyacı fazla olup yüksek nem varlığında ve havalandırmanın yetersiz olması halinde küf tehlikesi mevcuttur.
Ayrıca depolama sıcaklığı 0°C olup donma tehlikesi nedeniyle -1°C nin altına düşmemesi gerekir.
MEYVE  VE SEBZELERİN  DONDURULARAK DEĞERLENDİRİLMESİ
Meyve ve sebzelerin bünyelerindeki suyu dondurmak suretiyle bozulma nedeni olan mikroorganizmalar tarafından yararlanılamayan bir ortam  meydana getirmek suretiyle  ürünü  dayandırmaya yönelik muhafaza yöntemidir.
Dondurma tekniğinin uygulanması beraberinde bazı avantajlar getirmiştir. Bunlar donmuş yapıda ürün kalitesinin tazesine en yakın değerde olması, donmuş yapıda bütün ürünlerin bir arada ve 8-12 ay gibi daha uzun sürelerde depolanabilmesidir.
Fakat bu tekniğin uygulanabilmesi için soğuk zincir dediğimiz işlemlerin tümünün yani üreticiden tüketiciye kadar bütün işlemlerin donmuş yapıda örneğin -18°Ç yi geçmeyen sıcaklıklarda yapılması zorunluğu bulunmaktadır.
HAMMADDE NASIL OLMALIDIR?
-Dondurulacak meyve ve sebzelerin hastalıksız, yeknesak ve standart olması gerekmektedir. Olgunlukta hasat olumu yerine yeme olumu  esas  alınmaktadır.  Zira  donmuş  yapıda  olgunluk ilerleyememektedir.

Dondurma Yöntemleri

Meyve ve sebzelerin dondurma işlemleri öncelikle ayrı dondurucu ünitelerde yapılmaktadır. Bu amaçla farklı derin dondurma teknikleri uygulanmaktadır.
1. Tünel Tipi Dondurucular: Bu amaçla soğuk hava oda veya tünel şeklinde dondurma ünitelerine gönderilmekte burada blok şeklinde ambalajlı veya ambalajsız şekilde ürünler dondurulmaktadır. Yavaş bir dondurma yöntemidir.
2. FIo-Freeze Dondurucular: Daha çok dane veya parça şeklinde ürünlere soğuk hava cereyanı içinde tek tek ve hareket halinde uygulanan  süratli bir dondurma yöntemidir. Daneler arasında yapışma olmamakta donma işlemi süratli olduğundan kalite yüksektir.
3. Plakalı Dondurucular: Paketlenmiş ürünler için uygulanan bir dondurma yöntemidir. Bu amaçla metal yüzler özel bölmeler halinde soğuk hava ile soğutulmakta paketlenmiş ürünler bu bölmelerde metal yüzler ile temasla dondurulmaktadır.
4. Sıvı soğutucular ile direk temasla dondurma: Donma çok süratli ve kalite yüksektir. Ancak sıvı soğutucu kimyasal maddelerin gıdalarla direk teması  insan sağlığı acısından özen gösterilmesi gereken bir konudur.

Sebze ve Meyveleri Dondurulması

Meyve ve sebzeler kuru madde içerikleriyle doğru orantılı olarak 0 ile -2,5°C  ler  arasında  donmaktadır.  Ancak  donmuş  yapıda mikroorganizmaların çalışmasına fırsat vermemek için meyve ve sebzeler -18°C de muhafaza odalarında depolanırlar.
Şimdi bazı meyve ve sebzelerin dondurulmasıyla ilgili özelliklerini görelim.
Çilek:
Çilek saplarından ayrılıp yıkama havuzlarında yıkandıktan sonra standart  irilikte  doğrudan  yada  şeker  veya  şurup  katkısıyla dondurulmaktadır. Doğal halde ise flo-freeze tipi dondurucularda tektek dondurulmaktadır.
Dondurulmuş çilek tazesi yerine tüketilmesinin yanında reçel, marmelat, jöle, meyve suyu,  dondurma  meyveli yoğurt ve pasta endüstrisi  gibi  yerlerde  hammadde  olarak  kullanma  imkanları bulunmaktadır.
Vişne:
Dondurulacak  vişnelerin  koyu  renkli  ve  iri  daneli  olması istenmektedir. Yerli  çeşitlerimizden  Kütahya vişnesi  bu  amaçla kullanılmaktadır.
İşlemler çilekte olduğu gibidir.
Kayısı:
Bu amaçla renk oluşumu düzgün ve tek düze olan, gösterişli, sert ve sıkı yapıda çeşitler kullanılmaktadır.
Meyve renginin esmerleşmemesi için önlem alınmalıdır. Sert ve sıkı yapıdaki kayısılar 3-4 dakika süreyle buharla haşlanmakta ancak yumuşak meyvelerin kükürt dioksit veya askorbik asitle muamele edilmesi gerekmektedir. 
Hazırlanan meyveler şeker veya şurup katkısıyla dondurularak depolanırlar.
Çizelge 4 : Donmuş yapıda bazı meyve ve sebzelerin özellikleri
Sıcaklık (oC)Süre

Meyveler

Çilek

Vişne
Kayısı
Ahududu

Sebzeler

Ispanak

Bezelye

Patates
Biber

-18
-20
-18
-18
-10
-20

-10
-20
-10
-20
-18
-18- (-22)

12 ay
14 ay
8-10 ay
8-12 ay
1.5 ay
20 ay

1 ay
7 ay
2 ay
14 ay
6 ay
12 ay
Not: Meyve ve sebzeler -30°C de muhafazalarında 2 yıldan fazla kalitelerini korumaktadır.
Bezelye:
Dondurulmuş olarak en çok tüketilen sebzelerdendir. Dondurulacak bezelyelerin parlak yeşil renkli, ince kabuklu, körpe, gösterişli ve tatlı olması gerekmektedir.
Danelenmiş bezelyeler enzim faaliyetlerini önlemek için buhar yada sıcak suda haşlanır. Soğutulduktan sonra flo-freeze sistemlerinde dondurulurlar.
Patates:
Ülkemizde de daha çok toplu tüketim yerleri için üretimi önem kazanmıştır. Bu amaçla sarı renkli patates çeşitleri seçilmelidir. Şeker fazlalığı kızartma sırasında kahverengi rengin oluşmasına neden olacağı için şeker oranı düşük olmalıdır.
Patatesler soyulup yıkandıktan ve parmak şeklinde kesildikten sonra enzimlerin tahribi için sıcak su yada buharla haşlanırlar. Daha sonra hafif sarartma derecesinde ön kızartma işlemine tabi tutularak dondurulurlar.
Read more

Mardin'de Şehit Olan Asker Kim?

Mardin'in Dargeçit ilçesi Altıntepe mevkii Jandarma Karakolunda 1991 doğumlu Adem Taşcı adlı bir askerin silahının yanlışlıkla ateş alması sonucu şehit olduğu bildirildi.



Konuyla ilgili açıklamada bulunan Dargeçit Kaymakamı Adem Ünal, "Asker, elinin yanlışlıkla tetiğe basılması ve ateş alan silahının önce parmağına ardından çıkan kurşunun karnına isabet etmesi sonucu ağır yaralanıyor. Ardından Dargeçit Devlet Hastanesi'ne kaldırılmış. Yapılan tüm müdahalelere rağmen askerimiz şehit olmuştur" dedi. Ordu nüfusuna kayıtlı olduğu öğrenilen 21 yaşındaki Adem Taşçı'nın ölümüne ilişkin Dargeçit Cumhuriyet Savcılığı'nın soruşturma başlattığı öğrenildi.

Read more

Finansal Yönetim Açık Ögretim 3. Sınıf Final / Bütünleme Çıkmış Sorular

2010 Yılı Çıkmış Soruları ve Cevapları İçin Tıklayın;


1.işletmenin ihtiyacı olan fonların sağlanarak uygun varlıklara yatınlmasına ne ad verilir?
A) Finansman B) Finansal planlama C) Finansal yönetim D) Finansal denetim E) Sermaye bütçelemesi
Cevap=C

2.Aşağıdakilerden hangisi bir şirketin halka kapalı ya da halka açık olarak tanımlanmasında dikkate alinmasi gereken kriterlerden biri değildir?
A) Yöneticilerin uzmanlık alanları
B) Hisse senetlerinin borsaya kote edilip edilmediği
C) Ortak sayisi
D) Yönetimde bir grubun ağırlığının bulunup bulunmadığı
E) Pay sahipliğinin devredilebilirliği
Cevap= A

3- Bir senedin paraya dönüştürütmesine ya da ıskonto ettirilmesine ne ad verilir?
A) Nakit avansı B) Leasing C) Nakit iskontosu D) Reeskont E) Senedin kırdınlması
Cevap=E

4. 90 gün vadeli ve basit iç ıskontoyla 100 TL nominal değerli olarak 95,2 TL den satışa sunulan bir hazine bonosunu satin alan yatınmcının getiri oranı yaklaşık yüzde kaç olur? (1 Yıl = 360 gün)
A) 25 B) 20 C) 14 D) 10 E) 8
Cevap=B

5. İşletmenin kısa vadeli borç ödeme gücunu ölçmek için hesaplanan oranlar aşağıdakilerden hangisidir?
A) Faaliyet oranları B) Kaldıraç oranları C) Finansal yapı ile ilgili oranlar D) Likidite oranları E) Karlılık oranları
Cevap=D

6. Bir işletmenin sabit giderleri 32.000 TL, birim basina değişken giderleri 14 TL ve başabaş noktasındaki üretim miktarı 2.000 adet ise, bu işletmenin ürettiği malların satış tiyatı kaç TL dir?
Cevap=C

A) 10 B) 20 C) 30 D) 32 E) 40 7. Bir işletmede planlanan faaliyetler ile gelecekteki nakit giriş ve çıkışlannın gerçekçi varsayımlara dayanması, aşağıdaki planlama ve bütçeleme ilkelerinden hangisinin gereğidir?
A) Bütünlük ilkesi B) Kesinlik ilkesi C) Birlik ilkesi D) Iktisadilik ilkesi E) Uzmanlaşma ilkesi
Cevap=B


8. Aşağıdakilerden hangîsi çalışma sermayesinin yetersiz olmasina yol açan faktörlerden biri değildir?
A) Uzun vadeli borçların ödenmesi
B) iş hacminin genişlemesi
C) Girdi fiyatının yükselmesi
D) Menkul değerlerin değerinin düşmesi
E) Sermayenin artirilmasi
Cevap=E

9. Aşağıdakilerden hangisi, işletmelerde yüksek miktarda nakit bulundurulmasının maliyetlerinden biri değildir?
A) Gereksiz harcamalar yapilmasi
B) Bankalardan uzaklaşılması nedeniyle işletmenin kredi değerliliğinjn düşmesi
C) Borçların ödenmemesi nedeniyle faiz yükünün artmasi
D) Ortaya çıkacak karlı yatırım fırsatlannın değerlendirilememesi
E) Faiz getirisinden mahrum kalınması
Cevap= D

10. Aşadakilerden hangisi, işletmelerde alacak düzeyini belirleyen faktörlerden biri değildir?
A) Satışların hacmi
B) İşletmenin büyüklüğü
C) Ortaklık yapışı
D) Kredili satışların toplam satışlar içindeki payı
E) Kredi ve tahsilat politikası
Cevap= C

11. Stok yetersizliğinin üretimde aksamalara yol açması nedeniyle katlanılan stok maliyetine ne ad verilir?
A) Stok bulundurmama maliyeti
B) Stok bulundurma maliyeti
C) Stok tedarik maliyeti
D) Stok fiyatı
E) Hizmet maliyeti
Cevap=A

12. Üretime sevk edilen stokların ilk satin alma partîsjnden yapıldığı varsayımına dayanan stok değerleme yöntemi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Ortalama maliyet yöntemi
B) ilk giren ilk çıkar yöntemi
C) Son giren ilk çıkar yöntemi
D) Standart maliyet yöntemi
E) Piyasa fiyatı yöntemi
Cevap=B

13. Yatırım tutarı 800.000 TL ve toplam nakit girişlerinin bugünkü değeri 1.000.000 TL olan bir yatırım projesinin karlılık endeksi kaçtır? A) 0,58 B) 0,80 C) 1,08 D) 1,25 E) 1 ,52
Cevap=D

14. işletmelerde, satışların artmasi olasılığına karşı yeni pazarlar ele geçirmek amacıyla yapılan yatirimlara ne ad verilir?
A) Genişleme yatırımı
B) Modernizasyon yatırımı
C) Mamul yatırımı
D) Stratejik yatırım
E) Yenileme yatırımı
Cevap=A

15. İşletmelerde bir yıldan daha uzun bir süreyle üretim faaliyetlerinde kullanılacak bina, makine gibi varlıklara yapılan yatirimlara ne ad verilir?
A) Yıllık yatırımlar
B) Genel yatırımlar
C) Dönen varlık yatırımları
D) Mamul yatırımları
E) Sabit varlık yatırımları
Cevap=E

16. (A) projesjnin beklenen nakit akışları ve olası. hklan aşağıdaki gibidir. Olasılık Net Nakit Akışı 0,25 100 0,40 300 0,35 400 Bu bilgilere göre (A) projesinin beklenen getirişi kaç TL dir?
A) 250 B) 260 C) 270 D) 285 E) 295
Cevap=D

17. Enflasyonun yatırım kararlarina etkisi ile ilgifi aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudür?
A) Enflasyon, yatırım projelerinin değerlendirilmesjnde özel bir risk türü olarak dikkate alınmalıdır.
B) Enflasyon yatırım projeleri seçimini zorlaştırmaz.
C) Enflasyon sadece nakit çıkışlanna uygulanmalıdır.
D) Enflasyon sadece nakit girişlerine uygulanmalıdır.
E) Enflasyon sadece yatırım tutarma uygulanmalıdır.
Cevap=A

18. İthalatçının bankasmm, ihracatçı tarafindan keşide edilen poliçeyi kabul ederek, ithalatçı lehine açtığı gayri nakdi krediye ne ad verilir?
A) Spot kredi B) Kabul kredisi C) Avans teminat mektubu D) Döviz kredisi E) ihracat faktoringi
Cevap=B

19. Aşağıdakilerden hangisi faktoringin larmdan biri değildir?
A) Faktoring şirketi B) Müşteri (Satıcı) C) Borçlu (Alıcı) D) Faktoring sözleşmesi E) Lessor unsur
Cevap=E

20. Menkul kıymetlerin bellijîir vadede geri satim taahhüdüyle alımına ne ad verilir?
A) Faktoring B) Sendikasyon C) Forfaiting D) Ters repo E) Repo
Cevap=D


21 - 23. sorular aşağıdakı bilgilere göre cevaplandırılacaktır. (X) A.Ş. 150.000 TL lik fon ihtiyacını, ana paranın 5 yıl vadeli ve %20 faizli tahvil çıkararak karşılamak istemektedir. Tahviller, 10 TL nominal bedelle ihraç edilecek ve başabaştan satılacaktır. Şirket, nominal tutarın %3 ü oraninda komisyon, %2 si oraninda da tahvil çıkarım giderine katlanacaktır. Vergi oranı %20 dir.

21. Bu bilgilere göre, tahvil ihracı yoluyla îşletmeye sağlanacak fon girişi kaç TL olur?
A) 122.500 B) 130.000 C) 142.500 D) 145.000 E) 150.000
Cevap=C

22-Yukandaki bilgilere göre, vergi etkisi nedeniyle yıllar itibariyle sağlanacak vergi tasarrufu kaç TL dir?
A) 6.000 B) 12.000 c) 14.000 D) 16.000 E) 18.000
Cevap=A

23.Yukandaki bilgilere göre, 5. yılın sonunda işletmenin net nakit çıkışı kaç TL olur?
A) 122.500 8)130.000 C) 162.500 0)174.000 E) 180.000
Cevap=D

24. Aşağıdakilerden hangisi leasingin unsurlaundan biri değildir?
A) Kiralayan (Lessor)
B) Kiracı (Lessee)
C) Kiralama döneminin başlangıcında mülkiyetin kiracıya devri
D) Sözleşme
E) Kiralama döneminin başlangıcmda zilyetliğin kiracıya devri
Cevap=C

25. Asağıdakilerden hangisi kiralama yoluyla finansmana konu olamaz?
A) Üretim için gerekli yer B) Üretim için gerekli donanım C) Makineler D) Taşıt araçları E) Hammaddeler
Cevap=E

26. Aşağıdakilerden hangisi hisse senetlerinin sahiplerine sağladığı haklardan biri değildir?
A) Şirket adina borçlanma
B) Sermaye artınmlannda, hisse senetlerini öncelikli olarak satin alma
C) Kar payı alma
D) Şirket faaliyetleri ile ilgili bilgi alma
E) Genel kurula katılma
Cevap= A

27. Borçların maliyetinin tüm borç/özsermaye bileşimlerinde aynı olduğu varsayımına dayanarak, işletmenin ağırlıklı ortalama sermaye maliyetinin, borçların ve dolaşımdaki hisse senetlerinin değerinin, kullanılan kaldıraç oranından bağımsız olduğunu savunan sermaye yapışı yaklaşımı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Geleneksel yaklaşım
B) Net faaliyet geliri yaklaşımı
C) Gordon-Linter yaklaşımı
D) Modern yaklaşım
E) Net gelir yaklaşımı
Cevap= B

28. işletmelerin, istedikleri anda uygun vade ve koşullarla fon sağlama yeteneğine ne ad verilir?
A) Sermaye yapışı B) Faaliyet kaldıracı C) Finansal esneklik D) Finansal yönetim E) Finansal kaldıraç
Cevap= C

29. Dönem karı 20.000 TL olan bir işletmenin kanunen kabul edilmeyen giderleri 5.000 TL ve vergiden muaf gelirleri 3.000 TL ise, mali karı kaç TL dir?
A) 4.000 B) 6.000 C) 12.000 D) 14.000 E) 22.000
Cevap= E

30. Ödenmiş sermayesi 60.000 TL ve dönem kan 100.000 TL olan halka açık olmayan bir iş(etmenin, kanunen kabul edilmeyen giderleri, geçmiş yıl zararları, istisna ve indirime tabi gelirleri yoksa, bu şirketin yasa hükmü ve ana sözleşme gereği ortaklanna dağıtacağı (.Temettü tutarı kaç TL olur?
A) 2.500 B) 3.000 C) 4.000 D) 5.000 E) 10.000
Cevap=B
Read more

Sinan Akçıl - Fark Atıyor [ Şarkı Sözleri]



Seni Gören Kalp Tak Tak Atıyor
Kafada Şimşek Çak Çak Çakıyor
Ha Bide Gördüm Aşkların Çoğunu
Bizdeki Herkese Fark Fark Atıyor
Oldu Oldu Olamadı Bir Dakika Duramadı
Bizdeki Aşk Rüzgarıyla Uçtu Kimse Kalmadı
Tabi Ki Böyle Olmasında Senin Gözlerinden
Pay Var Korkma Benle Yükselmekten Hiç Yıkılmaz
Bu Dağlar Seni Gören Kalp Tak Tak Atıyor
Kafada Şimşek Çak Çak Çakıyor
Ha Bide Gördüm Aşkların Çoğunu
Bizdeki Herkese Fark Fark Atıyor
Seni Gören Kalp Tak Tak Atıyor
Kafada Şimşek Çak Çak Çakıyor
Ha Bide Gördüm Aşkların Çoğunu
Bizdeki Herkese Fark Fark Atıyor
Read more

Rita Ora 'nın Yeni Albümünün Fotoğraf Çekimleri

Rita Ora 'nın Roc Nation albümünü fotoğraf çekimlerinin videosu yayınlandı. Fotoğrafları Gomillion & LEUPOLD ikilisi çekti.Gomillion & LEUPOLD ddaha önce Jennifer Lopez, Ciara ve Keri Hilson gibi isimlerinde albüm fotoğraflarını çekmişti.LEUPOLD Rita için sadece " SEXY " dedi
Read more

Kıskançlığın Zararları Nelerdir ? Kıskançlık İle İlgili Hikayelerden Seçmeler

Zengin bir iş adamının bahçesinde, yan yana dikilen iki limon ağacı vardı. Mayıs ayı sonlarında açan limon çiçekleri, bütün bahçenin havasını bir anda değiştirir ve apartmanlara hapsedilmiş insanlara baharın geldiğini müjdelerdi. Ancak limon ağaçlarından biri, diğerinden cılız ve şekilsizdi. Bu yüzden büyük ağaç her fırsatta onu küçümser ve tepeden bakardı. Ev sahibi de küçük boylu limon ağacından ümit kesmiş görünüyordu. Ona göre ağaç, bu gidişle kuruyup ölecekti. Bu yüzden de onu fazla sulamaz ve bakımını yapmayı pek istemezdi.

Günün birinde esen sert bir poyraz, karlı dağların yamaçlarındaki bir grup çiçek tohumunu iş adamının bahçesine uçurdu. Fakat bahçenin her tarafı parsellenmiş, sadece limon ağaçlarının altında yer kalmıştı. Bir an önce filizlenmek zorunda olan tohumlar, limon ağaçlarının yanına gelerek onların altında yeşermek için izin istedi.

Büyük ağaç, iyice kasılarak:

—Böyle bir şey asla mümkün olamaz, diye atıldı. Bizler kuru kalmayı pek sevmeyiz. Eğer dibimde çoğalırsanız, suyu emip beni kurutursunuz.

Aslında büyük ağacın çekindiği başka bir şey daha vardı. Çiçekler rengarenk açtıklarında, limon ağacının sarıya çalan beyaz çiçekleri sönük kalacak ve bahçe sahibinin gözündeki değeri azalabilecekti. Oysaki ağacın, kendinden güzel olanlara hiç mi hiç tahammülü yoktu.

Küçük ağaç, uzun boylu arkadaşının tohumlara verdiği cevabı beğenmemişti. Çünkü o, kendisine hayat verenin, o hayat için gerekli olan suyu da vereceğini çok iyi biliyordu. Bu yüzden, aklına bile gelmiyordu susuzluk.

Tohumların teklifini kabul ederken:

—Sizlerle birlikte olmak, bana mutluluk verir, dedi. Böylelikle yalnızlık da çekmeyiz.

Büyük ağaç bu işten hoşlanmamıştı. Fakat küçük olanı:

—Güzel yaratılanlardan kimseye zarar gelmez, diye tekrarlıyordu. Güzellerden güzellikler doğar sadece.

Küçük limon ağacı altında filizlenen tohumlar, bir kaç hafta içinde cennet çiçekleri gibi açıp bütün bahçenin göz bebeği haline geldi. Bu arada ağaç, elinden geldiği kadar kendilerine yardımcı olmaya çalışıyor ve çiçeklerin sevdiği yarı güneşli ortamı sağlamak için, eski yapraklarını döküyordu.

Çiçekler, kısa bir süre sonra mis gibi kokular yaymaya başladı. Bahçe sahibi, o ana kadar hiç duymadığı bu kokunun nereden geldiğini araştırdığında, davetsiz misafirleri bularak hayrete düştü. Adam, ancak rüyalarında görebildiği bu çiçeklerin güzelliğini devam ettirebilmek için sabahları artık daha erken kalkıyor ve onları en kaliteli gübrelerle besleyip bol bol suluyordu. Küçük limon ağacı, köklerinin en ince ayrıntılarına kadar ulaşan bu suları çiçeklerle birlikte içiyor ve büyük bir hızla serpilip büyüyordu.

Çiçekleri sevgiyle kucaklayan ağaç, ertesi bahara kalmadan o civarın en büyük ağacı haline geldi ve birbirinden güzel kelebeklerin ziyaret yeri oldu. Daha sonra da kendi çiçeklerini açarak bahçenin güzelliğine güzellik kattı.

Şimdi küçük ve yalnız kalmış olan limon ağacı ise, komşusuna duyduğu kıskançlıkla için için kuruyordu.
Read more

Lisan Hareketi Nedir? Temsilcileri Ve Özellikleri Nelerdir? Kimler Yararlanabilir

• yeni lisan hareketi nedir?
Genç Kalemler dergisi etrafında toplanarak, "Yeni Lisan" hareketini başlatanlar da devrin Türkçülük hareketini yürüten sanat ve fikir adamlarıdır. Türkçe'nin sadeleşmesi konusunda en kalıcı atılımı, “Yeni Lisancılar” başarmıştır 1911'de Selânik'te “Genç Kalemler” dergisi etrafında toplanan Yeni Lisancılar ilk defa “Millî Edebiyat” kavramını da ortaya atmışlardır.
Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Ali Canip, Âkil Koyuncu'nun öncülüğündeki Genç Kalemler ve Yeni Lisan hareketi “Milli bir edebiyat milli bir dille yaratılabilir" görüşünü ortaya atıp, Türkçe'nin sadeleşmesi için şu ilkeleri kabul ve ilân etmişlerdir:
1- Arapça ve Farsça gramer kurallarının kullanılmarnası, bu kurallarla yapılan terkiplerin kaldırılması,
2- Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçe'de söylendikleri gibi yazılması,
3- Başka Türk Lehçelerinden kelimeler alınmaması,
4- İstanbul konuşması esas alınarak yeni bir yazı dilinin meydana getirilmesi,
5- Dil ve edebiyatın doğu-batı taklitçiliğinden kurtarılması,
Türk şair, yazar ve fikir adamları arasında kısa zamanda yayılan bu yeni lisan ve millî edebiyat anlayışı, bir edebiyat akımı halini almış ve devrin hemen bütün şair ve yazarları bu anlayışla eserler vermişlerdir. Bu dönemde sade dille eser veren şair ve yazarlardan bazıları şunlardır: Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Faruk Nafiz, Halit Fahri, Orhan Seyfi Yusuf Ziya Enis Behiç, Halide Edip, Yakup Kadri, Refik Halid, Reşat Nuri, Yahya Kemal; Türkçü hareketin içinde bulunmamak beraber Mehmet Akif, Süleyman Nazif ve daha bir çok isim.
Günümüz Türkçesi’nin sadeleşmesinde ve gelişmesinde Yeni Lisan Hareketi ilk devre, başlangıç devresi olarak düşünülürse, ikinci devresi de 1930'larda başlayan "Dil İnkılâbı" devresidir. Bu devrede Atatürk'ün öncülüğü ile Türkçe'ye devlet elî uzanmış, sadeleşme ve Türkçecilik bir "devlet politikası" haline getirilmiştir. 1928'de Lâtin Alfabesi'nin kabulü ve 1932'de Türk Dil Kurumunun kuruluşu, Türkçe'nin sadeleştirilip zenginleştirilmesi yanında araştırılıp incelenmesini de sağlamıştır.
Read more

Cumhuriyet Döneminde Eğitimin Nasıldır ? resmi amaç ve ilkeleri nelerdir?

CUMHURİYET DÖNEMİNDE EĞİTİMİN RESMİ TEMEL AMAÇ VE İLKELERİ
Bu dönemdeki eğitimin başlıca amacı; her düzeydeki okullarda cumhuriyet rejiminin gerektirdiği ve yeni Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu nesiller yetiştirmek olmuştur. Eğitim Bakanı İsmail Safa Özler’in 8 Mart 1923 tarihli bir genelgesinde “Eğitimin amaçları” şöyle gösterilir:
Nesillerin milli varlıkları ile çatışmaya her fikre saygılı olması, okulların ülkeyi iktisadi esaret altında bırakmayacak, kafalar yetiştirmesi her şeyden önce güçlü ve azimli nesiller yetiştirmek gibi ilkeler olan genelgede “Öğretimin temel amacı” olarak da Atatürk’ün şu sözleri gösterilmiştir: “Bilgiyi insan için bir süs baskı aracı veya medeni bir zevkten ziyade maddi hayatta başarı sağlayan uygulamalı ve hesaplanabilir bir hale getirmek.” (Akyüz, 2001)
O dönemin Milli Eğitim Bakanı Vasıf Çınar’ın 8 Eylül 1924 tarihli genelgesinde eğitim ve öğretimin temel amaçları şöyle özetlenmiştir:
• Eğitimin milli esasları ve batı medeniyetinin yöntemlerine dayanması
• Çocukları kalplerinde ve ruhlarında cumhuriyet için fedakar olmaları ülküsünü taşımaları.
• Okulların insan ilişkileri toplumsal yaşama kuralları, vicdan ve fikir hürriyeti ve bilinçli sorumluluk sahibi olması.
• Okulların ilim ve okuma zevkini vermeyi halka sağlığın değerini ve sağlıklı olmanın yollarını öğrenmesi ve beden ve fikrin dengeli gelişmesi ve çocuklarda hür ve makul bir disiplin oluşturması gibi amaçları vardır.
Read more

Barisfer Katmanı Nedir? (Ağır Küre = Çekirdek) Dünyanın Merkezi Neresidir?

Dünya’nın Katmanları (Tabakaları)
Dünya, Güneş’ten koptuktan sonra dönerek katılaştığı için yapısında bulunan maddeler yoğunluklarına göre dizilmişlerdir. Yoğunluğu büyük olan maddeler yerkürenin merkezinde toplanmış, yoğunluğu küçük olan maddeler yerkürenin dış kısmında yer almıştır. Böylece yerkürenin dışından merkezine doğru çeşitli tabakalar oluşmuştur. Dünya, dıştan içe doğru atmosfer, hidrosfer, litosfer, pirosfer ve barisfer olmak üzere beş tabakadan oluşur.


a) Atmosfer (Hava Küre)
b) Hidrosfer (Su Küre)
c) Litosfer (Taş Küre = Yerkabuğu)
d) Pirosfer (Ateş Küre = Magma)
e) Barisfer (Ağır Küre = Çekirdek)
Konumuz Barisfer olduğu için ilk önce bu katmanı açıklayarak başlayalım.Daha sonra diğer katmanların da tanımlarını kısaca vereceğiz.
Barisfer (Ağır Küre = Çekirdek )
Ortalama kalınlığı 3400 – 4000 km olan Dünya’nın merkezindeki en ağır maddelerin bulunduğu tabakadır. Bu tabakanın büyük bir kısmını Fe ve Ni elementleri oluşturur ve sıcaklık 50000C civarındadır. Bu sıcaklıkta bütün maddeler gaz veya sıvı halde olması gerekirken yüksek basınçtan dolayı katıya yakın haldedir.
Mantodan Wiechert – Gutenberg kesintisiyle ayrılır. 2.890 kilometre derinlikten dünyanın merkezine (6.370 km) kadar uzanır; yani 3.480 kilometre kalınlıktadır. Yoğunluğu dış sınırında 10, dünyanın merkezi kısmında ise 13 kadardır. Esas olarak demir ve nikelden oluştuğu sanılmaktadır. Çekirdek, eski literatürde Nife terimiyle açıklanan kısma karşılık gelir. Deprem dalgalarının yayılışına bakılarak yapılan araştırmalar, çekirdeğin iki kısımdan meydana geldiğini göstermektedir:

Çekirdek, dış çekirdek ve iç çekirdek olmak üzere iki kısma ayrılır. Dış çekirdek. 2890-5000 kilometre arasında yer alır (kalınlığı 2110 km). Burada yoğunluk 5.5′den 10′a kadar çıkar ve P dalga hızı ise 13.6 km/sn’den 8.1 km/sn’ye düşer. Enine deprem dalgaları (S dalgaları) bu kısma sokulmadıklarından, dış çekirdeğin sıvı olduğu sonucuna varılmıştır. İç çekirdek ise 5000-6370 kilometreler arasında, yani dünyamızın tam merkezinde yer alır ve katıdır. Kalınlığı 1370 kilometredir. Dış ve iç çekirdek arasındaki yoğunluk 12.3, sıcaklık ise 4300°C’yi bulur. Dış ve iç çekirdek arasındaki en önemli fark, dış çekirdekte demir/nikel karışımı magma ergimiş hâlde, iç kısımda ise çok yüksek basınç etkisiyle kristal hâlinde olmasıdır, iç çekirdekte yoğunluk 13.6, sıcaklık ise 4500°C’yi aşar (6300°C).
Yukarıda da görüldüğü gibi, yerkürenin yoğunluğu yeryüzünden mantoya doğru artmaktadır. Granitik yerkabuğunda 2.7 – 2.8 gr/cm3 civarında olan yoğunluk merkezde 13 gr/cm3 ü bulmaktadır.
Yoğunluk artışı sürekli ve tedrici değildir; belirli derinliklerde ani yoğunluk artışları görülür. Bu derinliklerden biri Mohorovicic kesintisi veya kısaca Moho kesintisi olarak adlandıran ve yerkabuğu ile manto arasındaki sınıra tekabül eden derinliktir. Mantodan çekirdeğe geçişte de bu şekilde bir ani yoğunluk artışı görülür. Mantonun alt zonunda 6 gr/cm3 e yakın olan yoğunluk çekirdeğin üst sınırında birden 10 gr/cm3 e çıkar. Ani yoğunluk artışının görüldüğü bu sınıra da Wiechert-Gutenberg kesintisi denir.
Yerkürenin merkezine doğru gidildikçe, yoğunluk değerleri gibi, sıcaklık ve basınç değerleri de artar. Ancak sıcaklığın ve basıncın birim mesafedeki artış değerleri, yani gradyanlan sabit değildir. Yerküreyle ilgili bu kısa bilgiden sonra şimdi yerkabuğu hareketlerine geçebiliriz. Yerkabuğu hareketleri daha önce de belirtildiği gibi iç kuvvetlere bağlı olarak meydana gelirler. Aşağıda bu hareketlerden epirojenik hareketler, orojenik hareketler, faylanmalar ve depremler ayrı ayrı ele alınıp inceleneceklerdir. Levha hareketleri ise, orojenik hareketlere veya orojeneze yol açmaları nedeniyle orojenik hareketler içinde gözden geçirileceklerdir.
a) Atmosfer (Hava Küre) :
Dünya’nın etrafını saran ve onunla birlikte dönen hava tabakasına atmosfer denir. (Dünya oluşurken katılaşan yerkabuğundan ayrılan azot, oksijen ve diğer bazı gazların oluşturduğu tabakadır). Atmosferi oluşturan hava tabakasında % 78 (78,1) oranında azot gazı (N2), % 21 (20,9) oranında oksijen gazı (O2), %1 oranında da diğer gazlar (soy gazlar, CO2 gazı, CO gazı, ozon gazı (O3), su buharı) (% 0,93 oranında soy gazlar, % 0,07 oranında da değişken gazlar (su buharı, CO2, O3) bulunur. Atmosferin kalınlığı 800–1000 km kadardır.
Atmosferde sıcaklık farkına göre çeşitli tabakalar oluşmuştur.
1- Troposfer :
Ortalama kalınlığı 11 km (kuplarda 8 km, ekvatorda 16 km) olan, bulutların ve hava olaylarının (yağmur, kar, dolu, rüzgâr) oluştuğu tabakadır. (Bu nedenle yer kabuğunun değişmesinde önemli rol oynar). Bu tabakada yerden yukarı doğru çıkıldıkça her 1 kilometrede sıcaklık 6,50C (bazen 50C), basınç da her 10,5 metrede 1 mm–Hg düşer. Bu tabakanın üst kısmındaki sıcaklık –570C dir. (Canlıların yaşaması için gerekli oksijen oranı, sıcaklık ve basınç bu katmanda yer alır).
2- Stratosfer :
Ortalama kalınlığı 48–50 km olan soğuk ve karanlık bir tabakadır. Bu tabakanın alt kısmında sıcaklık –570C iken üst kısmında sıcaklık artar ve 00C ye kadar yükselir. Burada bulunan ozon tabakası, Güneş’in (ışıma yoluyla gelen) zararlı ultraviole (ve mor ötesi) ışınlarını süzer ve bu ışınlardan yeryüzündeki canlıların zarar görmesini engeller.
3- Mezosfer :
Ortalama kalınlık 35–45 km olan bu tabakanın alt kısmındaki sıcaklık 00C iken üst kısımlarında sıcaklık –1000C’ye kadar düşer. Sıcaklık farkının fazla olduğu bu yoğun tabakada atmosfere giren gök taşları sıcaklık–soğukluk farkından dolayı parçalanır.
4- Termosfer :
Mezosferden sonra gelen 800–900 km kalınlığındaki en dış tabakadır. Bu tabakada sıcaklık yüksek, yoğunluk ise düşüktür. Sıcaklık 4000C ile 18000C arasında değişir. İki tabakadan oluşur.
• İyonosfer : Yoğunluğun az olduğu ve radyo dalgalarını yansıtan,
iyonlaşmış gazların oluşturduğu termosferin son 600 km lik tabakasıdır. (Uydu cihazları bu tabakada bulunur).
• Ekzosfer : Havanın olmadığı ve sıcaklığın çok yüksek olduğu
termosferin en dış tabakasıdır.
b) Hidrosfer (Su Küre) :
Yer kabuğunun çukur yerlerini dolduran suların (deniz, göl, akarsu, yeraltı suları) oluşturduğu tabakadır. Yeryüzünün 3/4 ü sularla kaplıdır. Hidrosferdeki sular buharlaşarak hava olaylarının ve suyun doğal çevriminin gerçekleşmesini sağlarlar. Ayrıca hidrosferi oluşturan sular yer kabuğunun şeklinin değişmesini sağlarlar.
(Yeryüzündeki sular Dünya yüzeyine dağılabilseydi kalınlığı 4–7 km olurdu).
c) Litosfer (Taş Küre = Yerkabuğu) :
Canlıların üzerinde yaşadığı çeşitli taş, toprak ve kayaçlardan oluşan tabakadır. Ortalama kalınlığı 60 km dir. Bu tabaka okyanusların dibinde ince, karalarda ise daha kalındır. Sıcaklık her 33 m aşağı inildikçe 10C yükselir. Bu tabakanın en alt kısmındaki sıcaklık ortalama 20000C civarındadır.

Yerkabuğunun üst kısımlarında en fazla alüminyum (Al) ve silisyum (Si = silikat) elementleri bulunur. (Bu nedenle bu tabakaya sial tabakası denir). Daha alt kısımlarda silisyum (Si), magnezyum (Mg), demir (Fe) ve nikel (Ni) gibi elementlerin miktarı artar. (Bu nedenle de bu tabakaya sima denir). (Yoğunluğu 2,5 – 5 gr/cm3 tür).

d) Pirosfer (Ateş Küre = Magma) :
Yerkabuğunun altında bulunan 2900 km kalınlığındaki tabakadır. Bu tabakanın üst kısmındaki sıcaklık 20000C civarındadır. Bu kadar yüksek sıcaklıkta bütün maddeler erimiş halde bulunur. Erimiş halde bulunan maddelerin oluşturduğu sıvıya magma denir. Magmada en fazla Si ve Mg elementleri bulunur. (Pirosferin ilk 1200 km lik kısmında Si ve Mg bulunurken sonraki 1700 km lik kısmında Fe ve Ni elementleri de bulunur).
Read more

Eratosten Kalburu Nedir? Neden Kullanılır ? Nasıl Kullanılır ? Kullanım Yerleri

Matematikte, Eratosthenes (Eratosten) Kalburu belirli bir tamsayıya kadar yer alan asal sayıların bulunması için kullanılan bir yöntemdir. Daha hızlı ve karmaşık olan Atkin kalburunun atası sayılır. Eski Yunan'da Eratosten tarafından geliştirilmiştir.

İşleyişi

1. Önce bir dizelgeye (listeye) 2'den başlayarak, istediğiniz en büyük tam sayıya kadar olan tüm tamsayıları yazın. Bu dizelgenin adı A olsun (resimdeki kutuların her biri).
2. Bir diğer dizelgeye A'daki ilk asal sayı olan 2'den başlayarak bulduğunuz asal sayıları yazın. Bu dizelgenin adı B olsun (resimin sağında bulunan dizelge).
3. A'dan 2'yi ve 2'nin tüm katlarını silin.
4. A'da kalan ilk tek sayı asaldır. Bu sayıyı B'ye ekleyin.
5. Bu sayıyı ve tüm katlarını A'dan silin. Daha küçük katları zaten silindiğinden, silme safhası bu sayının karesinden başlayabilir.
6. A dizelgesinde herhangi bir sayı kalmayıncaya kadar 4. ve 5. adımları tekrarlayın.
Read more

Matematik Neden Vardır? Matematiğe Niçin İhtiyaç Duyulur? Matematik'de Mantık

Matematik, genel mantığın uygulama alanı ve insan zekasının bu yolda işlemesi görevini görür Ayrıca; mekanik, fizik, astronomi bilimlerinin de temelini teşkil eder Bunların dışında, sosyal bilimler, tıp, jeoloji, jeofizik, psikoloji, sosyoloji ve iş idareciliği gibi alanlarda da, matematiğe geniş bir şekilde ihtiyaç duyulur ve yaygın bir şekilde kullanılır

Bugünün medeniyetinde ön safı tutan, büyük endüstri ve yan kuruluşları, istihkam hizmetleri hep matematiğin yardımı ile yapılmış eserlerdir Şu an siz bu yazıyı okurken, karşınızda duran bilgisayarınızın içinde milyonlarca matematik işlemi büyük bir sürat ile yapılmakta ve sonuçları size görüntü ve ses olarak sunulmakta Yolda yürürken gördüğünüz binalar, taşıtlar ve yollar hep matematik ve mühendisliğin ortaya koymuş olduğu tasarımlardır Onun için en soyut bir ilim olan matematik, ikinci elden pratik hayata da tesir ediyor demektir

Denilebilir ki; günlük yaşantımızın her evresinde, karşı karşıya olduğumuz bir bilimin tarihini bilmek, matematiğin önemini kavramanın temeli olsa gerekir.

Cebirin İnsan Hayatına Katkıları


Cebir ismi Arap kökenli İslam Alimi El Cabir Bin Hayyam’ın isminden gelir. Bu alim cebirsel ifadeleri, denklemleri bulan ve ilk kullanan bilgindir. Daha sonra cebiri kullanan ve geliştirenler de İslam bilginleridir. Zaten ingilizce’de de cebirin karşılığı Algebra’dır! Algebra, El Cabir’den gelen bir isimdir.


Cebir’e neden ihtiyaç duyulduğu?

Cebir yapı, bağlantı ve miktar üzerine uğraşan bir matematik dalıdır. Bilinmeyen değerlerin, işaret ve harflerle sembolize edilerek kurulan denklemlerle bulunması (yada bilinmeyenlerin arasındaki bağlantının bulunması) esasına dayanır. Cebirtemellerini El Harezmi’den alır. Cebir ardı Harezmi’nin “El’Kitab’ül-Muhtasar fi Hısab’il – Cebri ve’l-Mukabele” adlı eserinden gelmektedir. Bu eser aynı zamanda doğu ve batının ilk cebir kitabı olma özelliğini taşımaktadır. El Harezmi’den bu yanacebir çok değişmiştir. Cebir bilim dalı, aritmetiğin çözemediği pek çok problemi çözebilmektedir.


Cebir’in ilk defa ne zaman ve kim tarafından kullanıldığı?

Cebir ile ilgili en eski bilgiler M.Ö. 1700-1600 dan kalan eski Mısır papirüsleri üzerinde yazılmış olarak bulunmuştur. Kullanımı bazı basit denklemlerin çözümlerinden ibaret olduğu ortaya çıkmıştır. Sonradan eski Yunan matematikçilericebir ile geometriyi ortak kullanmışlardır. Euclid (M.Ö. 300) ve ilk olarak cebirsel semboller kullanan Diophanteus (M.Ö. 275) xy = k2 , x+y = a , x2 – y2 = a2 biçimindeki denklemlerin çözümlerini aramışlardır. Eski zamanlarda Çinliler ve Hintliler de denklem çözmeyi biliyorlardı; Brahmagupta (M.S.628), Mahavira (M.S. 850), Bhaskara (M.S. 1150) cebirsel yöntemlerle bir çok problemi çözmüşlerdir. İslam matematikçileri arasında Mohammed ibn Musa al-KhoWarizmi (M.S. 825) ve al-Karkhi (M.S. 1100) en ünlüleridir. Özellikle, al-KhoWarizmi’nin cebri avrupalılar üzerinde büyük etki göstermiştir. Avrupada ilk olarak, İtalyada cebir öğrenilmeye başlamıştır.Özellikle, ikinci ve üçüncü derece denklemlerin çözülmesine çalışılmıştır. Avrupada cebir ile uğraşan en eski matematikçiler Tataglia (1535), Cardan (1545), Ferrari (1540), Vieta (1590), Harriot (1600) , Descartes (1637) ve Wallis (1655) dir.Daha sonra,cebir Avrupalı matematikçiler tarafından geliştirilmiştir. Ruffini (1803), Abel (1824), Galois (1831) 19-uncu yüzyılın başındaki en önemli matematikçilerdir.

Cebir’de bilinmeyene neden x denildiği?

Neredeyse her bilinmeyeni simgelemek için kullanılan x harfi nereden geliyor?
Bu harfin kökeni Arapça “şey” kelimesine dayanıyor. Daha sonra İspanyolcaya çevrilen cebir kaynaklarında “xay” olarak gözüken ifade x olarak kısaltıldı vecebir’in bilinmeyeni simgelemede kullandığı en tercih edilir harf haline geldi.

Hangi bilimlerde cebir’in kullanıldığı?


Matematik, Astronomi, Bilgisayar Programcılığı ve Tıp’ta cebir kullanılır.
İslamiyet’in başlangıç yıllarında; dini günlerin tespiti, namaz vakitlerinin belirlenmesi, takvim hazırlanması gibi problemlerle uğraşılmış olunduğu, o devir İslam matematikçilerinin, arazi ölçüleri, veraset hesapları, yükseklik tayini ve günlük yaşantı için gerekli pratik ölçme ve hesaplamalar hakkında bazı çalışmalarında cebirden faydalanmışlardır.

Cebir’in matematik bilimine sağladığı kolaylıklar nelerdir?
Cebir, bilinmeyen coklukların, matematik sembolleri ile formule edilerek kurulandenklikler yardımı ile ifadesi ve bu denkliklerin çözülmesini konu alır. Cebirbilim dalı, aritmetiğin çözemediği pek çok problemi çözebilmektedir.
Read more

İlhan İrem - İşte Hayat [1976]



İlhan İrem 1955 yılında Bursa'da dünyaya geldi. Müzik hayatına girmesi, 1969 yılında 14 yaşındayken üst dönemler tarafından okul orkestrasına solist olarak seçilmesi ile oldu. 1970 yılında Meltemler Orkestrası ile Milliyet Gazetesi'nin düzenlediği Liselerarası Müzik Yarışması'nda Marmara bölgesi birinciliği kazandı. Aynı kadro ile 1972'ye kadar Bursa Çelik Palas Oteli'nde ve Uludağ diskolarında dans müziği şarkıcılığını sürdürdü.
1973 yılında kendi imkânları ile Diskotür firmasına yaptığı ilk 45'liği "Birleşsin Bütün Eller - Bazen Neşe Bazen Keder" ile beklediği başarıyı yakalayamadı. Plak firmasının bestelerini başka sanatçılara söyletme isteğini geri çevirdikten sonra yapmış olduğu ikinci 45'liği "Yazık Oldu Yarınlara - Haydi Sil Gözlerini" genç sanatçıyı bir anda en popüler sarkıcı konumuna getirdi. 1975 yılında yayınlanan üçüncü 45'liği "Anlasana" ile de başarısını devam ettirdi. 1976 yılında yayınladığı dördüncü 45'liğinde Tanrı'yı sorguladığı "Kuklacı Amca" 45'liği gelen baskılar sonucunda plak şirketi tarafından piyasadan toplatıldı. 1976 yılında ilk LP çalışması olan "İlhan İrem 1973-1976" yayınlandı. "Havalar Nasıl", "İşte Hayat", "Son Selam", "Ayrılık Akşamı","Sen Bilirsin","Bal Ağızlım" gibi her yaptığı 45'lik liste başı oldu 1973-1981 yılları arasında toplam 10 adet 45'liği yayınladı.
1979 yılında yayınladığı senfonik yapıdaki "Sevgiliye" LP'si ile Esin Engin'in aranjörlüğünde ilk defa akademik bir çalışmayla müzik yaşamında yeni bir yola saptı. "Sevgiliye" albümünde ilk defa kendi yazdığı sözler dışında bir Nazım Hikmet şiiri olan "Hoşgeldin"i besteledi ve seslendirdi. ..."Bir Yıldız" adlı bestesi 1979 Eurovision Türkiye finaline kaldı. Ama yarışamadan askere alındı. Finallerde yarışabilmesi için İlhan İrem'e özel izin verildiği halde, sanatçının bağlı bulunduğu plak şirketi bu süreçte "Bir Yıldız" adlı şarkının yer aldığı "Sevgiliye" albümünü yayınladığından, kurallar gereği diskalifiye oldu. (İlhan İrem, 1988'de "Yurtta Barış Dünyada Barış" ve 1990'da "Komedi" adlı besteleriyle iki kez daha Eurovision yarışmasına katıldı. Ayrıntılı bilgi ve yarışma gecesi videoları için: http://www.facebook.com/video/video.php?v=10150401869648673)...
1980 Darbesi ve ardından gelen liberalizm ile sanatsal ve insani değerlerin yokolma süreci başlayınca, tepki vererek göreceli olarak sahnelerden geri çekilmeye başladı. Öncelikle kendi deyimiyle, içtenliksiz, soluk, günü yaşayan anlamsız kalabalıklar olduğuna karar verdiği insanların hepsinden ve ürettiklerinden çok şekillerle ilgilenen popüler kültürden uzaklaştı. Bir anlamda yabancılaşarak 87'ye kadar sürecek bir inziva için evine kapandı. Kalın perdeleri sıkı sıkıya örtülü Tarabya'daki evinde bugünkü İlhan'ı oluşturan uzun yalnızlıklar yaşadı. Kendi içine, iç uzaylarına derin yolculuklar yapmayı öğrendi. Bu kapanış 70'lerin şarkılarındaki iyileşmez hüzünden mistik huzura, metafiziğe uzanan bir serüven başlattı. Bu süreçte (1980-1987) bir rock senfoni yazdı. 1981 yılında askerliğinde yaptığı bestelerden oluşan "Bezgin"i yayınladıktan sonra, 1983 yılında yedi yıllık bir çalışmanın ürünü olan 150 dakikalık Senfonik Rock üçleme, "Pencere... Köprü... Ve Ötesi..." üç ayrı albüm halinde sırayla yayınlanmaya başladı. "Pencere" (1983), "Köprü" (1985), "Ve Ötesi" (1987)
Kesintisiz bir müzikal yapıdan oluşan rock Senfoninin ilk albümü olan “Pencere” yayınlandığı 1983 yılında Altın Plak Ödülü aldı. "Pencere" İlhan İrem’in “Koridor” ve “Seni Seviyorum” albümleri ile birlikte pek çok kez “Bütün Zamanların En İyi Albümü” seçilmiştir.
1984 yılında Türkiye'yi Bulgaristan'da düzenlenen Altın Orfe Yarışması'nda temsil etti. "Gazeteciler Özel Ödülü"nü kazandı.
1985 yılında üçlemenin ikinci albümü “Köprü” ve İlhan İrem'in ilk kitabı “Pencere... Köprü... Ve Ötesi...” yayınlandı. Kitapta İlhan İrem’in Rock Senfonideki müzikal anlatımı kaleme aldığı öykü ve bu öykünün Nuri Kurtcebe tarafından görüntülenmiş çizgileri ile Burak Eldem, İzzet Eti ve Adnan Özer’in İlhan İrem Müziği üzerine kapsamlı bir araştırması yer aldı. Yine 1985'te İlhan İrem’in üretimlerindeki titreşimleri algılayan, “Işık ve sevgiyle” felsefesini hayatlarına geçiren dinleyicileri tarafından “İrem Bağı” adlı birliktelik kuruldu.
1986 yılında sözlerini yazdığı "Halley" Melih Kibar tarafından bestelendi ve Türkiye'ye Eurovision Şarkı Yarışması'nda o yıla kadar alınan en iyi dereceyi getirdi.
1987 yılında üçlemenin son bölümü olarak, İrem müziğinin evrensel huzura ve meditasyon boyutlarına ulaştığı “Ve Ötesi” albümü ve "Uzaklarda Biri Var" (Denemeler) adlı ikinci kitabı yayınlandı.
1988 yılında "Dünden Yarına", 1989 yılında "Uçun Kuşlar" albümleri yayınlandı. (Kültür Bakanlığı "Blues For Molla" isimli şarkının albümden çıkartılması koşuluyla "Uçun Kuşlar Uçun" albümüne yayın izni verdi. Humeyni'nin yazar Salman Rüşdi'ye verdiği ölüm fetvasını hicveden şarkı 29 Ekim 2008 tarihinde Cumhuriyetin 85. Yılında sanatçı tarafından günışığına çıkartılarak radyolara dağıtıldı.)(http://haber.gazetevatan.com/Haber/206948/1/Gundem)
1990 yılında üçüncü kitap olan "Katastrof" (Şiirler) ve "Pencere.. Köprü... Ve Ötesi..." üçlemesi kapsamlı bir konsept olarak tek albüm halinde yayınlandı.
1992 yılında "İlhan-ı Aşk" albümünü yayınladı.
1994 yılında yayınlanan "Koridor" ve "Romans" albümleri ile birlikte aynı yıl dördüncü kitap "Delirium" (Denemeler) piyasaya çıktı.
1995 yılında "Sevgililer Günü / The Best Of İlhan İrem 1", 1997 yılında "Aşk İksiri & Cadı Ağacı / The Best Of İlhan İrem 2", 1998 yılında "Hayat Öpücüğü / The Best Of İlhan İrem 3" albümü ve "Millenium / Sanalizasyon Fareleri, Yarasalar ve Diğerleri" (Denemeler) adlı beşinci kitap okuyucuya ulaştı.
2000 yılında eski çalışmaları olan "Bezgin", "Pencere... Köprü... Ve Ötesi..." albümleri, bazı bölümleri yeniden mix edilmiş ve yenilenmiş kayıtlarıyla "Bezginin Gizli Mektupları", "Uçuk Mavi Pencere", "Bulutlara Köprü", "Düşler ve Ötesi" isimleriyle tekrar piyasaya çıktı.
Yeni şarkılardan oluşan "Seni Seviyorum" 2001 yılında yayınlandı. Sanatçı 2003 senesinde "Bir Meleğe Aşık Oldum / The Best Of İlhan İrem 4", 2004'te "Işık ve Sevgiyle 30 Yıl" albümlerini yayınladı. İlhan İrem'in yeni şarkılardan oluşan "Cennet İlahileri" adlı kült albümü ise 2006 yılında yayınlandı. 2007 senesinde "Siyah Kuğunun Şarkısı" isimli altıncı kitabı "Senfonik Şiir" alt başlığıyla yayınlandı. 2008 yılında çocuklar için hazırladığı "Tozpembe / Progressive Çocuk Şarkıları" isimli bir albüm yayınlayan İlhan İrem, Yeşiller Partisi kurucu üyesidir. Sanatçı yeni albüm çalışmalarını sürdürmekte ve nadiren solo konserler vermektedir. ODTÜ Psikoloji mezunu Hansu İrem ile evlidir. İlhan İrem'in son dönem eserlerinin pek çoğunun şiirlerini yazan Hansu İrem, aynı zamanda sanatçının albümlerinin kapak fotograflarını çekmekte ve İlhan İrem'in sanat yönetmenliğini yapmaktadır.
Soyut resim çalismalari yapan Ilhan Irem, kisisel resim sergileri açiyor. Birçok ödüle, yedi altin plaga sahip olan sanatçi, Cumhuriyet Gazetesi, Aydınlık Gazetesi ve Oda TV'de yazılar yazmaktadır. "Çagdas bir ozan" olarak kabul edilen Ilhan Irem, eserlerine yansittigi, mistik, metafizik, dogaüstü, tasavvuf çagrisimlarla, çok özel izleyici kitlesine sahiptir. Sanatçinin tüm üretimleri, duygularini yitirmis sanal dünyaya ve karanliklara alternatif olarak, "isik ve sevgiyle" felsefesinde sekillenen bir evrensel sevgi ve yeniçag ögretisinin izlerini tasimaktadir.
Read more