Sait Faik - Bir İlkbahar Hikayesinin özeti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sait Faik - Bir İlkbahar Hikayesinin özeti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Sait Faik - Bir İlkbahar Hikayesi İncelenmesi ve Özeti

METNİN İNCELENMESİ


i) Konu: “İlkbahar mevsiminin, kırk yaşını aşmış bir insanda uyandırdığı duygulanmalar ve 
bu duygulanmanın odak noktasındaki buruk bir aşk hatırası (henüz 12 yaşında iken 
yaşanmış olan masum bir aşk hikayesi) yer almaktadır”. 

ii) Özet: “Anlatıcı/kahraman ve ailesi, evin reisi babanın tayini dolayısıyla bir yaz sonu 
Anadolu’nun bir şehrine gelirler ve burada son derece sert ve uzun bir kış geçirirler. Bir 
sabah ‘kırkikindi yağmurları’yla bütün karlar erir ve ‘yalancı ilkbahar’ gelir. Hastalanan 
anlatıcı/kahraman, kış mevsimi boyunca evin içinden dışarı çıkamadığı gibi neredeyse 
yatağa bağlıdır. Anlatıcı/kahraman bir sabah, odasının içinden ‘parlak bir kuş’ geçtiğini 
görür. Dikkatle baktığında bunun aslında bir kuş değil, dışarıdan tutulan bir ‘aynanın ışığı’ 
olduğunu fark eder. Pencereye koşup baktığında ise; aynayı tutanın 16-17 yaşlarındaki 
komşularının kızı olduğunu görür. Ertesi gün, kendisi de aynı şekilde cevap verir ve bu 
durum ‘masum bir aşk oyunu’ halinde devam eder. Ancak, çok geçmeden babasının tayini 
başka bir yere çıkar. Eşyalar bir ‘yaylı’ya yüklenir ve şehirden ayrılmak zorunda kalırlar. 
Yolda ağaçların arasından sızan güneşi gören anlatıcı/kahraman, geride bıraktığı 
sevgisini/sevgilisini hatırlar ve doyasıya ağlar”. 


iii) Anlatının İzleksel (Tematik) Yapısı: Hikâye; toplam 11 paragraftan; 78 cümleden 
oluşmaktadır: 1. ve 2. paragraflar “Deneme” türünü andıran bir üslupla ele alınmıştır. 
Daha hikâyenin başlangıcındaki bu 2 paragraf (1. ve 2. paragraf) ve son paragraf (11. 
paragraf) bize farklı bir hikaye kurgusu ile, farklı bir hikaye tekniği ile karşı karşıya 
olduğumuzun ip uçlarını vermektedir. “Bir İlkbahar Hikayesi” deneme türü ile bir hayli iç 
içe geçmiş bir tarzda kaleme alınmıştır. Yer yer “şiir dili”nin kullanımlarını, imajlarını da 
dikkate alırsak bu metinde üç edebi türün izlerinden söz etmek mümkündür: Tabii ki; 
hikayenin, denemenin ve şiirin. 

I. Başlangıç: 1. paragraf: “Kahraman/anlatıcının ilk bahar hakkındaki öznel 
değerlendirmeleri” (1.-4. cümleler arası) ve 2. paragraf: “Kırk yaşını aşmış 
insanlardaki ilkbahar algılaması” (5-7. cümleler arası) & “Ömür ve mevsim 
arasında kurulan ilişkinin açıklanması” (8.-15. cümleler arası). “Deneme” türünün 
özelliklerini yansıtan bu 2 paragraf bir nevi hikayenin “anlatı” kısmı için hazırlık 
mahiyetindedir. Hikayedeki anlatı 2. paragrafın son cümlesi ile başlamaktadır: 
“Ben böyle bir yalancı ilk baharın hikayesini yazıyorum”. 

II. Anlatı: 3. paragraf: “Otuz sene önce anlatıcı/kahramanın ailesinin 
(anlatıcı/kahraman 12 yaşında iken) tayin dolayısıyla yaz sonunda bir Anadolu 
şehrine gelmeleri ve ‘karlı bir kış geçirmeleri’ (16.-20. cümleler arası) & “Şehre 
bahar mevsiminin gelmesi ve baharın etkilerinin görülmesi” (21.-29. cümleler 
arası) 4. paragraf: “Bütün kış”ı anlatıcı/kahramanın hasta olarak geçirmesi ve 
bunun olumsuz etkilerini yaşaması” (30.-32. cümleler arası); 5. paragraf: 
Anlatıcı/kahramanın “Bir sabah ‘şıkır şıkır’ yağmur yağarken parlak bir kuşun 
geçtiğini sanması, daha sonra bunun bir aynanın duvara yansımış ışığı olduğunu 
anlaması” (33.-41. cümleler arası); 6. paragraf: Anlatıcı/kahramanın pencereye 
yönelerek işin iç yüzünü anlamak istemesi ve aynayı tutanın 16-17 yaşlarındaki 
komşu kızı olduğunu anlaması” (42.-49. cümleler arası); 7. paragraf: “Ertesi gün 
anlatıcı/kahramanın da eline bir ayna alması ve komşu kızına tutması. Bu işin her 
sabah yinelenmesi, adeta masum bir aşk oyunu halini alması” (50.-56. cümleler 
arası); 8. paragraf: “Bir sabah evlerinin önünde bir yaylı arabanın durması ve 
annesinin bu ‘ayna oyunu’na tanık olması” (57.-61. cümleler arası); 9. paragraf: 
Anlatıcı/kahramanın “Babasının başka bir yere tayin edildiğini anlaması ve 
yolculuk hazırlıklarının yapılarak yola çıkılması” (62.-65. cümleler arası) & 9. 
paragraf/10. paragraf: Anlatıcı/kahramanın “sevgilisinden ayrılmanın verdiği 
hüzünle yolculuk boyunca ağlaması” (66.-73. cümleler arası) 
 
III. Bitiş: Anlatıcı/kahramanın “anlatı zamanındaki ruh hali ve gerçek sevgiye 
duyduğu özlemin anlatılması” 11. paragraf: (74.-78. cümleler arası). 
 
1. METNİN BAĞDAŞIKLIK GÖRÜNÜMLERİ 
 
1.1. Gönderimsel İlişki: Her metinde başka ögelere göre yorumlanabilecek art gönderimsel (Fr. 
anaphorique) ve ön gönderimsel (Fr. cataphorique) birimler bulunur. Bu tür yapılar, sıralı cümlelerde 
dil ekonomisi adına yapılır, daha uzun aralıklarla yapılanlarda ise, metnin tutarlılığı bağıntısı içinde 
değerlendirilir1
 
1.1.1. Art Gönderimsel İlişki (Anaphorique): Genel metin içinde bir şey önce söylenir, sonra aynı 
şeye gönderimde bulunulur. Bir kişi, durum ya da nesne anlatının başında kısaca geçer ve 
sonra aynı şey ayrıntılı olarak açıklanır. Hikâyede belirlenen art gönderimsel ilişki örnekleri 
şunlardır: 
 
• 1. paragrafta; art gönderimsel ilişki kurularak “İlkbahar”ın sözlüksel anlamı (Sait Faik’in 
deyimi ile; klasik ilkbahar) yerine; anlatıcının kendisinde uyandırdığı “duygu değeri” ne bağlı 
kişisel anlam tasavvuru ifade edilmiştir: “İlkbahar bir bayram, bir uyanış, bir mucize, bir 
çılgınlık, olmayacak gibi duran bir şeyin oluşu; ilkbahar şu, ilkbahar bu…”. Ayrıca; Sait 
Faik’in öznel bakış açısıyla sunulan “İlkbahar kavramı”nın içine bütün tabiat ve tabiat ögeleri 
de girmektedir: “Kuş, papatya, gelincik, çayır, çimen, ağaç, çiçek, mimoza zakkum, su sesi, 
hindiba, çingene…Unuttuklarım da çoktur a, en mühimi nisan, mayıs güneşi”. Böylelikle; 
“Tabiat” gibi “kolektif” bir kavramı oluşturan “üye” kavramlar sıralanarak bir “sözlüksel ağ” 
oluşturulmuştur. 
 
• 3. paragrafta; “Odamın penceresinden ‘Karaçayır’ dedikleri bir koyu yeşil ova görünürdü”. 
 
1.1.2. Ön Gönderimsel İlişki (Cataphorique): Ön gönderimsel ilişki hemen her metinde az ya da 
çok bulunur. Genel metin içinde, daha sonra ayrıntılı anlatılacak bir kişi, durum ya da nesne 
anlatının başlarında kısaca geçer. Zamirler, bir başka şeyin yerine kullanılan kelimeler art 
gönderimsel ve ön gönderimsel anlatımlar için kullanılabilir2
. Metinde belirlenen ön 
gönderimsel ilişki örnekleri şunlardır: 
 
• 3. paragrafta: “Kötü, insan boyu karlı bir kış geçirmiştik”. 
 
• 4. paragrafta: “Bu garip, yağmurlu, kara bulutlu, dörtte üçü kapanık havanın içinde…”. 
 
1.2. Bağıntı Ögesi (Connecteur): Metinde bağıntı ögesi olarak daha çok karşıtlık ilişkisi kurmaya 
yarayan ‘ama’, ‘yalnız’ kullanılmıştır: 
• “Annem eliyle yüzüyle ne biçim işaret etti babama bilmiyorum ama, hiç ses çıkarmadılar” (10. 
paragraf); “Kimse yüzüme bir ayna tutmadı. Ama kazara bir ışık, bir ilkbaharda, odamdan 
parlak bir kırlangıç gibi geçerse, o gün ne ettiğimi bilmem” (11. paragraf). 
 
• “…Bir sabah evimizin önünde bir yaylı araba durunca şaşırmadım. Yalnız ben ayna oyununda 
iken annem tarafından yakalandım” (8. paragraf) 
 
1.3. Aynı Kelimenin Yinelenmesi: Metinde geçen kişi, durum ya da nesnenin metinde yeri geldikçe 
yinelenmesi, cümleler arasındaki bağıntıyı sağlamaktadır. Bu ögeler her zaman aynı adla 
anılmayabilir. Her dilde aynı kişiyi, eşyayı, durumu, nesneyi belirtmek için değişik kullanım imkânları 
vardır. Bu zamir kullanımıdır, eş anlamlı bir kelimedir ya da çağrışımsal bir adlandırmadır
3
 
• 5. paragrafta; Henüz 12 yaşında olan çocuk, -çocukluktan gençliğe geçiş dolayısıyla-hem yaş 
olarak zor bir dönemi idrak etmektedir; hem babasının tayini sebebiyle zorunlu olarak yeni bir 
çevrede bulunması dolayısıyla, yabancılık ve uyumsuzluk çekmektedir, hem de yoğun ve uzun 
süren kış şartları ve üstüne üstlük bir de ağır bir hastalık geçirmesi dolayısıyla da, neredeyse 
yatağa bağımlı bir halde yaşamaktadır. İşte, 5. paragrafta geçen “parlak bir kuş” imajı, 12 
yaşındaki çocuk psikolojisinin kırılganlığı ve gerilimi içinde adeta “yeniden dirilme”yi, 
“canlanma”yı temsil etmektedir. “Birdenbire odanın içinden parlak bir kuş geçti. Kuş bir daha 
geçti” cümlelerinde “kuş” motifi tekrarlanarak dilsel bir odaklama yapılmış, daha sonra bunun 
“bir aynanın duvara vurmuş ışığı”ndan başka bir şey olmadığı söylenerek, metni çözmesi 
beklenen/istenen okurun da 6. paragrafta deşifre edilecek “masum bir aşk oyunu”na 
hazırlanmasını sağlayacak bir yanılsamanın içine çekilmesi amaçlanmıştır. 
 
• “Ayna” kavramı metinde yalın şekliyle kullanıldığı gibi, belirtili/belirtisiz tamlama yapısı ve 
iyelik grubu yapısı içinde toplam 12 (on iki) defa kullanılmıştır: 
 
Yalın olarak: “Odama ayna muhakkak oradan tutuluyordu” (6. paragraf); “Ertesi gün 
benim de elimde bir ayna vardı” (7. paragraf); “Kimsenin yüzüne ayna tutmadım. Kimse 
yüzüme ayna tutmadı” (11. paragraf); “Annem garip garip bahçeye, kıza, ayna ışığına, 
elimdeki aynaya baktı” (8. paragraf) 
 
Kelime grubu olarak: “Bu, bir aynanın duvara vurmuş ışığından başka bir şey 
değildi” (5. paragraf); “Elindeki aynanın ışığı gözüme değdikçe…” (6. paragraf); “O ince ince 
gülerek, gözlerini aynamın aksinden kaçırmaya çalışıyordu” (7. paragraf); “…Yine önce onun 
aynası odamın duvarında koşar” (7. paragraf); “…O gözlerini güzel elleriyle siper ederek 
benim ayna ışığıma bakardık” (7. paragraf); “Yalnız ben ayna oyununda iken annem 
tarafından yakalandım” (8. paragraf); “Annem garip garip bahçeye, kıza, ayna ışığına, 
elimdeki aynaya baktı” (8. paragraf); “İçimden, bir daha göremeyeceğim ayna ışığı geçti” (9. 
paragraf). 
 
• “Güneş” motifi, ilk defa 1. paragrafta ve “en” üstünlük zarfı ile birlikte kullanılmıştır: “…En 
mühimi nisan mayıs güneşi”. “Güneş” ayrıca 3. paragrafta “Karlar eridi ama karları eriten 
güneş değildi, yağmurdu” ve “Sabahleyin parlak mavi bir gökyüzünde, ısıtmayan, güneş 
vurmuş kar gibi soğuk bir güneş görünürdü” ve 9. paragrafta “…Bulutların arkasından bir 
güneş bir göründü, bir kayboldu” geçmektedir. İlkbahar, adeta güneşin doğduğu, yükseldiği 
bir mevsim olarak kabul edilebilir. İlkbaharın gelişiyle birlikte güneşin doğuşu/yükselişi 
“sembolik” olarak “ışık”ın, yani “sevgi”nin doğması, daha doğrusu “sevgi”nin başlaması 
anlamına gelmektedir. Nitekim metinde, tayin dolayısıyla, ilk sevgiden/sevgiliden ayrılmak da 
yine “güneş” motifi ile, “güneşin batışı” ile sembolik olarak anlamlandırılmıştır. Metinde, 
“güneşin inişi, batışı”, metaforik olarak “ışık”ın yani, sevginin/sevgilinin kaybedilmesi 
anlamlarına gelmektedir: “Bulutların arkasından güneş bir göründü, bir kayboldu”. Bu masum 
sevgiyi “bir daha yaşayamamak”, sevgiliyi “bir daha görememek” kaygısı ile 
anlatıcı/kahramanın “hüngür hüngür ağlamaya” başlaması, bu metaforik anlamı daha da 
kuvvetlendirmektedir. Anlatıcı/kahramanın içinde bulunduğu bu karamsar ruh hali; yaşadığı 
duygunun ilk ve gerçek sevgi deneyimi olmasına bağlanabileceği gibi, daha sonra geçen 30 
yılın “sevgisiz” geçmesine de bağlanabilir: “O zamandan bu zamana tam 30 sene geçti. 
Kimsenin yüzüne ayna tutmadım. Kimse yüzüme ayna tutmadı” (11. paragraf). Aynı kişiler 
olsalar bile, anlatıyı yaşayan ile (yaşadığı var sayılan), anlatıyı kurmaca bir yapı içerisinde 
anlatan kişi arasında 30 (otuz) yıllık bir zaman derinliği vardır. 30 (otuz) yıl sonra, olgunluk 
dönemini idrak eden, bilgi ve deneyimi artmış olan anlatıcı kendisini soyutlayarak, 30 yıl 
önceki haline, yani eski kimliğine uzaktan bakmakta, eski kimliğine bu günün şartları ile, bu 
günün bilgi, deneyim ve donanımları ile bakmaktadır. Anlatıcının bilgi, deneyim ve donanımı 
artmış olsa da, bu otuz yıl içinde hep eksik olagelen duygu; sevgidir. 
 
Ayrıca, metinde “güneş” göstergesi ile “ayna” göstergesi arasında da anlamsal bir ilinti 
kurulmuştur. Güneş; ışık (metaforik olarak sevginin) kaynağı iken, ayna bu kaynaktan gelen 
ışığı hem gösteren, hem de yansıtan bir obje olarak kullanılmıştır. Işık sevgiyi sembolize ettiği 
gibi; ışıksızlık (karanlık) da sevgisizliği karşılamaktadır. 
 
 
 
 
 
 
2. METNİN TUTARLILIK GÖRÜNÜMLERİ 
 
2.1. Özelleştirme: Metindeki tutarlılık yapısının oluşturulmasında en sık baş vurulan bağıntılardan 
biri, cümleler arasında kurulan özelleştirme ilişkisidir. Dizideki bütünlüğü bozmadan durumla ilgili 
ayrıntıların aktarılmasında, cümleler arasındaki özelleştirme bağlantısından yararlanılmaktadır
4
Özelleştirme bağlantısı metnin büyük yapısına yönelik olarak, metnin söze dökülmemiş asıl 
değerlendirilmesi gereken bölümünün, metin çözücünün zihninde oluşturulmasında belirgin değerler 
taşımaktadır
5
. Metinde geçen kişiler, nesneler, olaylar ve durumlar ile ilgili ayrıntıların aktarılmasında 
cümleler arasındaki “özelleştirme” bağlantısından yararlanılmaktadır: 
 
• “Öteki hayvanlar” ibaresinden sonra öteki hayvanlar kümesine ait olan üyeler sıralanarak 
özelleştirme bağlantısı kurulmuştur: “…Öteki hayvanlara bakarsak: Bir at…bir kuzu…” (2. 
paragraf) 
 
2.2. Genelleştirme: Metindeki tutarlılık yapısının oluşturulmasında cümleler arasında kurulan 
genelleştirme ilişkisinden de yararlanılmaktadır. ‘Genelleştirme’ ile, yazar bu metin aracılığı ile 
vermek istediği etik mesajın daha somut bir şekilde algılanmasını hedeflemiştir. 
 
• “Yaşı kırkı aşmış bir adamın mevsimler içinde ilkbaharı biraz üzüntü ile duymamasına imkan 
yoktur” (2. paragraf). 
 
2.3. Sebep-Sonuç İlişkisi: Sebep-sonuç ilişkilendirmesi de bir içerik bağlantısıdır. Daha çok birleşik 
cümle yapıları içinde karşılaşılmaktadır. Metinde, sebep-sonuç ilişkilerinin kurulması genel olarak 
“hatırlatma amacı”na hizmet etmekte ve metni somutlaştırmaktadır. 
• “Başka bir şeyle ilgim olmadığı için, bir sabah evimizin önünde bir yaylı araba durunca 
şaşırmadım” (8. paragraf). 
 
• Anlatıcı/kahramanın burukluğunun, üzüntü içinde oluşunun, yerinde duramayışının, yürek 
çırpıntısının nedeni “tam otuz sene”dir gerçek sevgiyi yeniden tadamaması, ilk ve gerçek 
sevgi deneyimini unutamamasıdır: “Kimsenin yüzüne ayna tutmadım. Kimse yüzüme ayna 
tutmadı”. 
 
2.4. Karşılaştırma: Metinde karşılaştırma bağlantısının kurulması ile; metin çözücünün metindeki 
bazı sezdirimleri, çıkarımları ve verilmek istenen mesajı daha kolay ve daha somut bir şekilde 
algılayabilmesi amaçlanmaktadır. Metinde karşılaştırma ilişkilerinin kurulması ile; metin çözücünün 
dünya bilgisine (world knowledge) baş vurup, etkin olarak metni yorumlaması hedeflenmektedir. 
Hikayede belirlenen karşılaştırma ilişkileri ile ilgili örnekler şunlardır: 
• 2. paragrafta; “İnsan hayatı” “mevsimler”e benzetilmiştir: “ Şu ömrü mevsimlere benzetenler 
iyi etmişler doğrusu”. Bu paragrafta ayrıca “İnsanın ilkbaharı” ile “hayvanların ilkbaharı” 
arasında karşılaştırma yapılarak yazarın öne sürdüğü tezin hem somutlaştırılması 
hedeflenmekte, hem de bu tezin okur tarafından onaylanması istenmektedir: “İnsanın 
ilkbaharı, öteki hayvanlara bakarsak geç başlıyor. Bir at 1 yaşında, hadi 2 yaşında 
ilkbaharındadır. Bir kuzu 6 ayda koç olur. Ama insanoğlu ilkbaharını 20’sinden önce idrak 
edemez. Yirmisinden evvel idrak edilen ilkbahar, bir Bir kuzu 6 ayda koç olur. Ama insanoğlu 
ilkbaharını 20’sinden önce idrak edemez. Yirmisinden evvel idrak edilen ilkbahar, bir yalancı 
ilkbahardır”. 
 
• 3. paragrafta anlatı zamanı ile olay zamanı arasındaki farka dikkat çekilerek anlatıcının yaşı 
hakkında bilgi verilmektedir: “Tam otuz sene evvel 12 yaşındaydım”.6. paragrafta ise, 
anlatıcı/kahraman, odasının duvarına vuran ışığın gizemini çözmüş ve metin içi gönderim 
ilişkilerinden yararlanarak, geriye dönük olarak metin çözücünün anlatıcı/kahramanın yaşını 
hatırlayarak, onunla gönül ilişkisine giren kız arasında yaş bakımından bir karşılaştırma 
yapması istenmiştir: “16, 17 yaşlarında bir kızdı”. 3. paragrafın ilk cümlesi olan “Tam otuz 
sene evvel 12 yaşındaydım” cümlesi ile birlikte; “olay zamanı” ile “anlatı zamanı” kesin 
çizgilerle ayrılmıştır. “Geriye dönüş tekniği”nin uygulandığı bu ifadelerde anlatıcı/yazarın bu 
metne son şeklini 42 yaşında verdiğini anlıyoruz. “Olay zamanı” ile “anlatı zamanı” 
arasındaki bu karşıtlık; -aynı kişiler olmasına rağmen- “olayı yaşayan kahraman” ile “olayı 
anlatan/düzenleyen sanatkar” arasındaki farklılığı da örtük olarak ortaya çıkarmaktadır. 
Çünkü; 12 yaşında daha ergenliğe adım atmamış, hayat deneyimi yetersiz sayılabilecek biri 
ile; 42 yaşına gelmiş birikimi, dünya bilgisi ve hayat deneyimi olgunluk düzeyine ulaşmış biri 
arasında farklılıklar olması doğaldır. 
 
2.5. Karşıtlık İlişkisi: Metinde karşıtlık ilişkisi kurmak suretiyle, öncelikle nesnel bir anlatım 
sağlanmak istenmekte, ayrıca metinde verilmek istenen iletinin okur tarafından onaylanması 
hedeflenmektedir. 
 
• 4. paragrafta: Ağır geçen “kış” şartları ve yalancı da olsa kendini hissettiren “ilkbaharın 
kokusu”nun bir “karşıtlık ilişkisi” çerçevesinde iç içe yaşanmış olması, çocuk psikolojisinde 
büyük bir “gerilim” yaratmaktadır: “Bütün kış hastalıktan başım kalkmamıştı…Bu garip, 
yağmurlu, kara bulutlu, dörtte üçü kapanık havanın içinde, öyle insanı alıp avucunda sıkan bir 
de ilkbahar, toprak, insan, çayır, ağıl kokusu vardı ki, içimden hep bağırmak, ağlamak, sonra 
kaskatı katılıp kalmak geçerdi”. 
 
• Yine 4. paragrafta geçen “Bütün kış hastalıktan başım kalkmamıştı” cümlesinde geçen 
“hastalık” kavramı ile; -örtük olarak- “yaşam” ile “ölüm” arasındaki temel karşıtlığa işaret 
edilmiştir. Bununla birlikte daha alt planda “sağlık” kavramı ile “hastalık” kavramı arasında 
ise bir çelişkinlik ilişkisi vardır. Yani; “sağlık” varsa “hastalık” yoktur, “hastalık” varsa 
“sağlık” yoktur, bu iki kavram birbirini dışlamaktadır. Sağlık için var olma durumu (+) ile 
gösterilirse; var olmama durumunun da (-) ile gösterilmesi gerekecektir. Aynı şekilde; hastalık 
için var olma durumu (+) ile gösterilirse; var olmama durumunun da (-) ile gösterilmesi 
gerekecektir. Bu demektir ki; hastalık ve sağlık aynı anda var olma (+) veya aynı anda var 
olmama (yok) durumunda olamaz. Biri var ise (+); diğeri yoktur (-); biri yoksa (-) diğeri vardır 
(+).Sonuç olarak; Sait Faik’in yazmış olduğu “Bir İlkbahar Hikayesi”; Sait Faik’in hikayecilik 
tarzını, tekniğini en iyi yansıtan metinlerden birisi olduğu söylenebilir. Söz konusu hikâyenin ilk iki 
paragrafı ve son paragrafı, daha başlangıçta bize farklı bir hikaye kurgusu ile, farklı bir hikaye tekniği 
ile karşı karşıya olduğumuzun ip uçlarını vermektedir. Bu itibarla denilebilir ki;“Bir İlkbahar 
Hikayesi” deneme türü ile bir hayli iç içe geçmiş bir tarzda kaleme alınmıştır. Yer yer “şiir dili”nin 
kullanımlarını, imajlarını da dikkate alırsak bu metinde üç edebi türün izlerinden söz etmek 
mümkündür: Hikaye, deneme ve şiir


Kaynak; İLETİŞİM ADRESİ 
 
 Doç. Dr. Engin YILMAZ 
Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi 
Türkçe Eğitimi Bölümü 
el-mek: eyilmaz@sakarya.edu.tr 
kişisel ağ sayfası: http://enginyilmaz1971.sitemynet.com
Read more