Fikirleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fikirleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Stephen Hawking Kimdir? Kısaca Hayatı


STEPHEN HAWKING’İN YAŞAMI VE SON ÇALIŞMALARI
45 kilodan daha ağır çekmeyen tam olarak felçli,konuşamayan ve başı öne düşerse kaldıramayan bu adam “Einstein’in mirasçısı”,” yirminci yüzyıl sonlarının en büyük dahisi”,” yaşayan en mükemmel zihin” hatta bir gazeteci tarafından “Evren Uzmanı” olarak tanımlanmıştır.Hawking kozmolojide temel hamleler yapmış ve belki yaşayan başka herhangi bir kişiden daha çok,içinde yaşadığımız Evren anlayışımızı ilerletmiştir.Eğer bu yeterli değilse düzinelerce bilimsel ödül kazanmıştır.Hawking,Kraliçe Elizabeth 2 tarafından CBE- Commander of British Empire- ve daha sonra Companion Of Honour (Onur Arkadaşı) yapılmıştır.Bu güne kadar dünya çapında on milyondan fazla satılmış olan Zamanın Kısa Tarihi adlı popüler bir bilim kitabı yazmıştır.
8 Ocak 1942’nin hem tarihin en büyük entelektüel kişiliklerinden biri olan İtalyan bilim adamı Galile’nin ölümünün üç yüzüncü yıldönümü,hem de savaş ve küresel mücadelenin parçaladığı bu dünyaya Stephen William Hawking’in gözlerini açtığı gün olması belki de şanslı tuhaflıklardan biriydi. Fakat,Hawking’in kendisinin işaret ettiği gibi,o gün iki bin civarında başka bebek doğmuştu ve bu nedenle bu durum hiçte o kadar şaşırtıcı bir raslantı değildi.
Stephen’ın annesi Isobel ve babası Frank Londra’nın bir kuzey banliyösü olan Highgate’de yaşıyorlardı fakat doğum için Oxford’a taşınılması gerektiğine karar vermişlerdi. Hem Frank hem de Isobel Hawking daha önce,öğreciyken,Oxford’da bulunmuşlardı.Her ikiside orta sınıf ailelerden geliyorlardı. Frank Hawking’in büyükbabası oldukça başarılı bir Yorkshire çiftçisiydi fakat Birinci Dünya Savaşı’nı izleyen büyük tarımsal buhran sırasında servetini yitirmişti.Isobel,Glosgowlu bir doktorun kızıydı. Frank tıp eğitimi aldı ve tropik hastalıklar uzmanı oldu.Isobel ise Oxford’dan mezun olduktan sonra vergi müfettişliği dahil olmak üzere pek çok sevmediği işte çalıştı. Stephen iki aylıkken annesi onu geriye, Londra’ya,savaş saldırılarının içine götürdü. Stephen iki yaşındayken komşularının evine bir roket isabet edince kendi evleri de hasar gördü. Neyseki o zaman Hawkingler evde degildi.

On yaşına geldiğinde,Stephen Westminister okulu burs sınavına girdi. Babası tıbbi araştırmalarda başarılıydı ama bir bilim adamının geliri Westminister’daki okul ücretlerini karşılamaya yetmezdi. Bu yüzden bursla ödenecekti. Sınav günü geldi ve ne yazıkki Stephen hastalandı ve tabi ki giriş sınavına giremedi. Sonuç olarak İngiltere’nin en iyi okullarından birinde okuyamadı. Hayal kırıklığına uğramış olan Dr.Hawking oğlunu yerel özel okul St Albans School’a yazdırdı. Her adayın giriş sınavına girmesi gerekiyordu ve Stephen bu sınavı kolayca geçti. Okulda ise sınıfın eğlendiği,kızdırdığı ve ara sıra zorbalık ettiği,bazılarının gizlice saygı duyduğu,çoğunun uzak durduğu bir öğrenciydi.Stephen,ilgi alanları aynı olan küçük bir grubun üyesiydi.Hepsi birlikte 3A sınıfının en parlaklarının çekirdeğini oluşturuyorlardı.Bu grup birbirlerinin evinde toplanıp radyoda yalnızca klasik müzik dinleyip ertesi günkü fizik ödevlerini yaparlardı. Bir başka hobileri de kart oyunları icat edip oynamaktı. Kartları arkadaşları yaparken ortaya çıkmakta olan embiryonik bilim adamı ve mantıkçı Hawking kuralları geliştirirdi. Stephen ve arkadaşları kart oyunlarından çabuk bıktılar ve maket uçak ve elektronik aletler yaptılar. Hawking hiçbir zaman ellerini kullanmada beynini kullanmada olduğu kadar iyi değildi.

Ondört yaşına gelene kadar matematikle ilgili bir meslek istediğini biliyordu. Matematik ödevlerine çok az zaman harcayıp tam notlar alıyordu. “Ortalama” parlak çocuk şaşılacak bir yetenek sergilemeye başlıyordu. Stephen üniversite eğitimine hazırlık olarak matematik, fizik ve ileri matematik almak istiyordu. Ancak babası tıp eğitimi alıp kendisini izlemesini istiyordu. Bunun için Stephen’ın A düzeyi kimya alması gerekiyordu. Pek çok tartışmadan sonra Stephen A düzeyi matematik,fizik ve kimya almayı kabul etti. Herkes farklı farklı dersler seçtiği için grupları dağıldı ve Hawking’le birlikte olanlara yenileri katıldı. 1958 yılında gruba yeni katılanlarla birlikte LUCE -Logical Uniselector Computing Engine- adında bir bilgisayar yaptılar. Çalışmasında hiç bir sorun yoktu. Sadece bir çok lehimleme hatası vardı.
Kozmoloji
Kozmoloji genel olarak Evren’in başlangıcının, evriminin ve kaderinin incelenmesidir. Klasik fizik, 17. yüzyılda Dünya’yı araştırmanın bilimsel yönteminin temellerini koyan Isaac Newton’un fiziğidir. Newton fiziği 19. yüzyıl sonuna, ilki Einstein’in genel görecelik kuramı ve ikincisi kuantum teorisiyle ateşlenen iki devrim tarafından devrildiği zamana kadar egemenliğini sürdürdü. Bunların ilki kütlesel çekimin nasıl çalıştığı konusunda sahip olduğumuz en iyi teoridir; ikincisi maddi dünyada başka her şeyin nasıl çalıştığını açıklar. Bu iki konu, modern 20. yüzyıl biliminin ikiz sütunlarını oluştururlar.
Stephen Hawking’in yirmibeşinci yaş günü nü kutladığı 1967 yılı bizi pulsarların (radyo dalgaları veren gök cisimleri) keşfine götürür. Bu nesneler büyük patlamalarda (süpernovalar) yaşamlarını bitirmiş,kütleli yıldızların çöken çekirdekleri, nötron yıldızları olarak bilinirler. Hawking’in kuantum teorisiyle görecelik arasındaki ilk başarılı evliliği gerçekleştirmesini sağlayan şey de kara delikleri incelemesi oldu. Yaşıtlarının hepsi gibi Hawking de bir bilim adamı olarak Newton’un klasik fikirleri ve görecelik kuramı ve kuantum fiziğinin orijinal şekilleri temelinde yetiştirilmişti. Klasik kozmoloji; pulsarların keşfiyle harekete geçirilien devrimden önce bilinenleri gösterir.

Üniversiteye Giriş

1959 yılı bir patlamayla başladı. 2 Ocak’ta otuz iki yaşındaki Fidel Castro Küba’da iktidara geldi; bir ay sonra, Buddy Holly bir uçak kazasında öldü ve Indra Gandhi Hindistan’ın iktidardaki Kongre Partisi’nin lideri oldu. Baharda iki maymun uzaydaki ilk primatlar olmuştu ve yazar Raymond Chandler yetmiş yaşında ölmüştü. Bu arada Hertfordshire’da küçük bir şehirde on yedi yaşında Stephen Hawking adlı bir öğrenci, ailesinin dağınık Edward tipi evindeki büyük, karışık odasında Oxford giriş sınavlarına hazırlanmaktaydı.

Oxford’a giriş hiç de kolay değildi. Başlangıçtan beri düşünülen şey onun üniversitenin sunduğu en yüksek ödül olan bir burs almasıydı. Burs bazı ayrıcalıklar sunuyordu ama daha önemlisi öğrencinin Oxford’daki eğitim masraflarının bir kısmı üniversite tarafından ödeniyordu.

Üniversitede seçeceği eğitim dalı konusunda baba oğul sonu gelmeyen bir tartışmaya girmişlerdi. Stephen o zamanlar Doğal Bilimler olarak adlandırılan matematik ve fizik eğitimi almak istediği konusunda ısrar etti. Babası ikna olmuyordu, ona göre öğretmenlik dışında matematikte iş yoktu. Stephen ne istediğini biliyordu ve tartışmayı kazandı.

Giriş sınavı oldukça zordu. Sınav iki güne yayılmıştı. Herkes herbirinin iki buçuk saat süresi olan beş ayrı konuda sınava girmeleri gerekiyordu. İki fizik, iki matematik testi ve bunlardan sonra genel kültür testi vardı. Oniki buçuk saatlik teori ve bir fizik uygulama sınavının ardından mülakatlara sıra geldi. İlk olarak adayların başkan, dekan ve konunun öğretmenleri tarafından sözlü sınava tabi tutuldukları genel görüşmeler yapıldı. Bunlar Senior Common Room’da yapıldı. Aday öğrenciler kuvvetli alkışlarla karşılanarak tek tek içeri alınıyorlar ve bir dizi aptalca soruya zeki yanıtlar vermeleri bekleniyordu. Bunun amacı adayın hakkında biraz daha fazla bilgi edinmekti. Hawking her iki fizik sınavından doksan beş civarında ve diğerlerinden ise biraz daha az not almış olabileceğini aklından bile geçirmiyordu. Ve sonunda Universite College ona birinci sınıf burs sunuyordu. Ertesi Ekim ayında Oxford Üniversitesi’ne kaydolmaya çağrılmıştı.

Hawking’in Oxford’daki ilk yılı onun için her yönden oldukça kötü geçti. St Albans’daki okul arkadaşlarından çok azı Oxford’a girmiş, yakın arkadaşlarından hiçbiri girememişti. Dersler cok sıkıcıydı. Öğretmenlerin verdiği fizik ve matematik sorularını çözmekte çok az zorlanıyordu. Bu özgürlüğün tepesinde sınav yapısı çok gevşekti ve eğer Hawking ayarındaysanız istismara çok açıktı. Not, yalnızca öğrencinin finallerdeki performansı üzerine veriliyordu. Akademik şeylere karşı gevşek tavrına rağmen öğretmeni Dr. Berman ile sağlıklı ilişkiler kurmayı başarmıştı. Ara sıra Berman’ın evine çay içmeye giderdi. Hawking genellikle çay saatinden önce gidiyor ve ondan okuması için güzel bir kitap tavsiye etmesini istiyordu.

Burslu bir öğrenci olarak ikinci yılın sonunda kendi döneminde tüm diğer fizikçilerin de katıldığı Üniversite Fizik Ödülü için yarışması gerekiyordu ve Hawking az bir çabayla büyük ödülü kazandı.

Oxford’da finaller çok farklıydı. Üç yıllık çalışmanın son noktasıydı. Sonuç ya hep ya hiçti. Hawking kendince bir plan yaptı. Adayların kağıtlarındaki sorular arasında geniş bir tercih şansı vardı. O da yalnızca teorik fizik sorularını yanıtlayacak, ayrıntılı bilgi isteyenleri gözardı edecekti. Fakat işleri karıştıran bir sorun vardı. Hawking, dönemin en ünlü astronomu Fred Hoyle’nin öğrencisi olarak Cambridge’de doktora yapmak için başvurmuştu. Ama Cambridge’e kabul edilmek için Oxford’u birincilikle bitirmek gerekiyordu. Finallerden önceki gece Hawking panikledi. Tüm gece yatakta dönüp durdu ve çok az uyudu. Ve sabah kurallara göre giyinip okula gitti. Hawking masasının üzerine kağıt konurken biraz kendine geldi ve sınav öncesi yaptığı planı düşündüğü şekilde uyguladı. Sonuçlar ilan edildi. Hawking, birinci ile ikinci onur derecesi arasındaki sınırdaydı. Geleceğinin kararlaştırılması için sınavı yapanlarla kişisel bir mülakata girmesi gerkiyordu. Sözlü sınavındaki hocaları en azından kendilerinden daha zeki birisiyle karşı karşıya olduklarının farkındaydılar. Sınav başkanı ondan gelecekle ilgili planlarını anlatmasını istedi. O “Eğer bana birinci onur derecesi verirseniz Cambridge’e gideceğim, eğer ikinci onur derecesi olursa Oxford’da kalacağım. Bu nedenle bana birinci onur derecesi vereceğinizi umarım.” dedi.

Verdiler.

Doktora Ve Doktorlar

Yurtdışından henüz dönmüş olan üniversite mezunu, onur dereceli öğrenci Stephen Hawking, Cambridge’e Ekim 1962’de girdi. Cambridge’geçişi öncesindeki günlerde dıştaki dünya kendini parçalamaya hazır görünürken, Hawking adım adım bir kişisel kriz duyumsamaya başlıyordu. Oxford’daki günlerinin sonuna doğru ayakkabı bağlarını bağlamakta biraz güçlük çekmeye başlamıştı. Sürekli eşyalara çarpıyordu ve zaman zaman bacaklarının altından koptuğunu hissediyordu. Ağzına bir damla içki koymamışken ara sıra konuşmasında sarhoş gibi heceleri karıştırdığını, telafuzunun bozulduğunu fark etti. Bir sorun olduğunu kabul etmeyerek kimseye bir şey söylemedi.

Cambridge’e ulaştığında bir başka sorun çıktı. Üniversitede doktora yapmak için başvurduğunda iki açık araştırma alanı vardı: elementer parçacıklar, çok küçüğün incelenmesi ve kozmoloji,çok büyüğün incelenmesi. Ancak bir pürüz vardı. Alanında en ünlü bilim adamı olarak dünya çapında tanınan Fred Hoyle’le birlikte çalışmak istiyordu. Fakat Hoyle yerine adını hiç duymamış olduğu Dennis Sciama’nın sorumluluğuna verildi. Zamanla Sciama’nın daha iyi bir denetmen olacağını anlamaya başladı çünkü Hoyle çok uzun sürelerle yurtdışında oluyordu ve danışmanlık için çok az zaman bulabiliyordu. Kısa sürede Dr. Sciama’nın çok iyi bir bilim adamı ve müthiş yardımcı bir denetmen olduğunu, konuşmak için onu her zaman bulabileceğini keşfetti.

Yapacağı araştırmanın konusunun doktora eğitiminin ağırlığına denk düşmesi gerekiyordu. Ama o seviyede görecelik araştırmaları oldukça yeni ve alışılmamış olduğu için konu bulmakta zorlanıyordu. Sciama o zamanlar Hawking’in yolunu kaybetmek ve her şeyi yitirmek üzere olduğuna inanıyordu. Bu durum doktoranın ilk yılı boyunca sürüp gitti. Her şey ancak Hawking’in kendi vücudunun içinde açığa çıkmakta olan değişikliklerin başlattığı bir karmaşık olaylar dizisi çözülmeye başlayacaktı. 1962 sonunda Stephen Noel tatili için St Albans’a döndü. Kafasında bir şeylerin ters gittiğini biliyor olmalıydı. Yaşamakta olduğu tuhaf sakarlıklar sıklaşmıştı ama Cambridge’de kimse bunun farkına varmamıştı. Fakat ailesinin yanına geldiğinde, aylardır uzakta yaşadığı için, onlar bir aksaklık olduğunu hemen farkettiler. Onu bir aile hekimine götürdüler, o da bir uzmana yolladı. Yılbaşı akşamı 14 Hillside Road’da bir parti verdiler. Stephen’in önceden çok az tanıdığı Jane Wilde isimli bir genç bayan da partiye davet edilmişti. Akşam arkadaşları tarafından Stephen Jane’e resmen tanıştırıldı. Jane de St Albans’da yaşıyor ve şehirdeki liseye gidiyordu. 1962’nin son saatleri ağır ağır gidip 1963 başlarken , ikisi konuşmaya ve birbirlerini tanımaya başladılar. Jane gelecek sonbahar modern diller eğitimine başlamak üzere Westfield College’de okumaya hak kazanmıştı. Jane, yirmibir yaşındaki Cambridge doktora öğrencisini büyüleyici bulmuştu ve hemen onun cazibesine kapılmıştı. O akşamdan sonra arkadaşlıkları gelişti

Tatil bitmişti, okula geri dönmesi gerekiyordu. Ama ondan önce bir dizi testten geçmek üzere hastaneye götürüldü. Doktorlar ona okuluna,kozmolojik araştırmasının başına dönmesini tavsiye ettiler. İş iyi gitmiyordu ve şimdi yaklaşan ölüm olasılığı her düşüncesine, her hareketine yansıyordu. Kısa bir süre sonra teşhis kondu: ALS (Amyotrophik Lateral Sclerosis). Çok ender görülen ve tedavisi olmayan bir hastalıktı. İngiltere’de buna motor nöron hastalığı deniyordu.

ALS, omurilik sinirlerini ve beynin istemli hareket fonksiyonları üreten bazı kısımları etkiler. Bir süre sonra adım adım hücreler bozulur ve vücutta kaslar dumura uğrarken felce neden olurlar. Bunun dışında beyin etkilenmez ve düşünce, bellek gibi daha yüksek fonksiyonlar dokunulmamış kalır. Kısaca beden adımadım çürürken hastanın zihni dokunulmamış kalır. Görülen belirti derece derece hareket kaybıdır. Belirtiler acısızdır, fakat hastalığın son aşamasında kronik depresyonu hafifletmek için hastalara sık sık morfin verilir.

Durumun hayret verici ironilerinden biri Stephen Hawking’in gereksinim duyduğu tek gerçek aracın zihni olduğu, çok az işten biri olan teorik fizik üzerine çalışıyor olmasıydı. Eğer deneysel fizikçi olsaydı kariyeri ona erecekti. Doktorlar onun iki yıl yaşayacağını düşünüyorlardı. Durumu öğrenince Hawking depresyona girdi. Jane, hastaneden ayrılışından kısa bir süre sonra Stephen ile görüştü ve onu kafası karışmış, yaşama arzusunu kaybetmiş gördü.
Jane’nin sahneye çıkışının Hawking’in yaşamında çok önemli bir dönüm noktası olduğuna pek kuşku yoktur. İkisi birbirini daha fazla tanımaya başladı ve aralarında güçlü bir ilişki gelişti. Bu arada doktora çalışmaları can sıkıcı bir yavaşlıkla ilerliyordu.
Stephen, Sciama ile çalışan tek öğrenci değildi. Sciama 1961 yılında bu göreve geldiğinde bir Güney Afrikalı olan George Ellis, denetmenin ilk öğrencisi olmuştu. Brandon Carter ve Martin Rees de onu izledi. Birlikte aynı saha içinde biraz farklı alanlarda çalışan küçük bir relativist ve kozmolog grubu oluşturdular. Birlikte çalışmalarının yanı sıra iyi arkadaş oldular. Jane hafta sonları Cambridge’e geldiğinde, tüm grup sık sık birlikte dışarıya yemeğe veya nehir kıyısında kayıkların kayıp gidişini seyrederek piknik yapmaya gidiyordu.
1960’lı yılların başlarında Fizik Departmanı başkanı George Batchelor, üniversiteyi Silver Street’deki Old University Press Building olarak bilinen yerde ayrı bir matematik ve teorik fizik bölümü kurulması konusunda ikna etmeyi başardı. Bu bölüm DAMTP (Department of Applied Mathematics and Theoretical Physics- Uygulamalı Matematik ve Teorik Fizik Bölümü)olarak bilinir oldu.

Cambridge’deki sistem kolejlerden birine kayıtlı olan lisans ve lisans üstü öğrencilerin diğerleriyle birlikte üniversite binalarında çalıştıkları bir sistemdir. Öğrenciler ofisleri paylaşırlardı ve kapıları hemen hemen her zaman herkese açıktı. Hiçbir zaman gizli çalışma ve fikirlerini kendine saklama diye bir şey olmazdı. Bu serbest iletişim atmosferinde Hawking doktora öğrencisi olarak ilk yıllarında ilk önemli projesine girişti. Cambridge’deki tartışmalar ve büyük değişimler sırasında Hoyle Evren’in değişmez durumlu kuramıyla çok ilgileniyordu. Hoyle bu fikri Londra King’s College’de Herman Bondi ve astronom Thomas Gold ile birlikte geliştirmişti, fakat o zamanlar bu basitçe iki yarışan teoriden bilimsel olarak daha gelişmiş olanıydı. O bir zamanlar bir doğum günü pastasından fırlayan bir eğlence kızı olarak tanımlamış olduğu Evren’in aniden yaratılışı şeklindeki alternatif teoriyi reddediyordu –bu basitçe ağır başlı veya ince düşünülmüş bir şey değildi. Daha sonra çok eğleneceği şekilde, fikri alaya almak üzere amaçlı olarak uydurulmuş bir ifade olan ve kendi değişmez durum teorisini savunmakta olduğu bir radyo programında geçen ”Büyük Patlama” teriminin yaratıcısı oldu.

Cambridge’deki ilk iki yılı sırasında ALS hastalığının etkileri hızla kötüleşti. Yürümede muazzam zorluk çekmeye başladı ve yalnızca birkaç adım atmak için bir baston kullanmaya zorlandı. Arkadaşları ellerinden geldiği kadar ona yardım ettiler, fakat o çoğu zaman herhangi bir yardımcı istemedi. Konuşması da ciddi olarak hastalığın etkisinde kalmaya başlamıştı. Yalnızca telafuz bozukluğu olmuyor, konuşması hızla anlaşılmaz oluyor ve en yakın arkadaşları bile onun ne söylediğini anlamakta güçlük çekiyorlardı. Ama hiçbir şey onu yavaşlatmadı, aslında o şimdi büyük adımlar atmaya başlamıştı. İşi daha hızlı ve tüm mesleğinde hiçbir zaman olmadığı kadar olumlu şekilde ilerliyordu. Bu onun hastalığına karşı tavrını göstermekteydi. Çılgınca görünse de ALS basitçe onun için o kadar önemli değildi. Hastalık onun varlığının özüne, zihnine dokunmadı, böylece işini etkilemedi. ALS ile uyuşmuş ve Jane Wilde’ın şahsında tamamen kişisel bir düzeyde yaşamını paylaşabileceği birini bulmuş olan Hawking verimli olmaya başladı. Çift nişanlandı ve haftasonu ziyaretlerinin sıklığı arttı. Hawking için Jane ile nişanlanması muhtemelen başına gelen en önemli şeydi. Bu onun yaşamını değiştirdi, ona uğrunda yaşayacağı bir şey verdi ve onu yaşamaya kararlı kıldı.

Evliliği Ve Öğretim Üyeliği

60’lı yılların ortaları Stephen Hawking’in yaşamında en önemli dönemlerden biri oldu. Jane ile nişanlanmış olan Hawking, evleneceklerse çabucak bir iş bulması gerektiğini kavradı. Doktorasını tamamladıktan sonra herhangi bir akademisyenin kariyerindeki bir sonraki adım genellikle araştırmaya devam etmek için üniversite öğretim üyeliği bulmaktır. Bu yüzden tezini yazma sıkıntıları içindeyken ve gelecek yaza planlanan bir evlilik varken Hawking, boş öğretim üyeliği aramak zorundaydı. Neyse ki çok fazla uzakta aramak zorunda kalmadı. Üniversitede başka bir kolej olan Caius’da bir teorik fizik öğretmenliği için yer olduğunu duydu. Hastalığının bu aşamasında yazamıyordu ve gelecek haftasonu Cambridge’e ziyareti sırasında Jane’den başvurusunu daktilo etmesini isteyecekti. Fakat nişanlısı trenden indiğinde onu kolu dirseğine kadar alçıda olarak selamladı. Ane’nin sol kolu kırılmıştı ve o sağ kolunu kullanıyordu.Hawking bilgileri dikte etti ve Jane başvuruyu elle yazdı. Cambridge’de onu kendileri için daktilo edecek bir arkadaş buldular. Başvurunun bir gerekliliği olarak, iki referans vermesi gerekiyordu. Dennis Sciama ilk referanstı. Herman Bondi de ikinci referansdı. Caius’daki Kolej Konseyi yeni öğretim üyelerini seçmek üzere her yıl Lent (büyük perhiz) dönemi sırasında toplanırlardı. Konsey Hawking’i rakiplerine tercih etti ve Caius’da öğretmenliğe alındı. Hawking kariyeri açısından o ve Jane geleceğe şimdi bir derece daha güvenle bakabilirlerdi.
Öğretim üyelerinin araştırmalarına devam etmeleri şeklindeki temel koşulun dışında çok az görevleri vardır. Onlardan öğrencilere denetmenlik yapmaları istenir fakat bunun düzeyi farklıdır. Cambridge’deki pek çok şey gibi öğretim üyesinin rolü Sir Isaac Newton’un zamanından beri çok az değişmiştir. Öğretim üyeliği büyük bir onurdur ve akademisyenlerin araştırmalarına devam etmeleri için bir araç sayılır.
Çift Temmuz 1965’de Hawking’in lisans üstü kolejinin kilisesi Trinity Hall’de evlendi. Bu bir tipik “akademik” evlenme değildi ama bir sosyete olayı da değildi. Her iki tarafın aileleri sıradan insanlardı. Düğün fotoğrafları için damadın bir değneğe dayanmak zorunda olmasının dışında düğün günü çift başka herhangi bir çifte çok benzer görünüyordu. Siyah beyaz fotoğraflarda Hawking koyu renk bir takım elbise giymiş ve ince, düzgün şekilde bağlanmış kravat takmıştı, koyu çerçeveli gözlükleri ve ince yüzü ona baykuş görünümü vermiştir. Jane, ellerinde bir çiçek buketi tutarak onun yanında duruyordu. Duvağı arkaya çevrilmişti ve günün modasına uygun kısa düğün elbisesinin boyun çizgisinin üzerinde omzuna dökülen dalgalı uzun saçları görülüyordu. Kuşkusuz her ikiside, o gün tüm diğerlerinin bildiği gibi, Stephen’in kısa bir süre içinde ölebileceğini biliyorlardı. Aslında tıbbi kestirimlere göre o ödünç alınmış bir zamanı yaşıyordu.

Yeni evliler Sulfolk’da bir hafta balayı yapabildiler. Hemen ardından işe geri döndüler, çünkü çift Stephen’ın New York’un kuzeyinde Cornell Üniversitesi’nde genel görecelik konulu bir yaz okuluna katımak zorundaydılar. Fakat döner dönmez karşılarına bir dizi sorun çıktı. Hawkingler nerede yaşayacaklardı? Jane hâlâ Londra Westfield College’de son sınıfta bir öğrenciydi. Stephen bisiklete binemediği ve kısa mesafeleri ancak bir çift baston yardımıyla yürüyebildiğiiçin kuşkusuz Hawkinglerin , merkezi Cambridge’de, Silver Street’de DAMTP’a yakın yaşaması zorunluydu. Birçok yer soruşturduktan sonra Little St Mary ‘s Lane denen eski evlerin bulunduğu küçük bir caddede bir evin boşaldığını öğrendiler. DAMTP’den yaklaşık yüz metreden uzaktı ve ev onlar için uygundu. Orada kaldıkları süre içinnde aynı caddede başka bir evin boşaldığını duydular. İlk evin üç aylık sözleşmesi sona erince taşındılar ve orada yıllarca kaldılar. Hawkingler her zaman çoşkulu ev sahipleri oldular. Küçük ev hafta sonlarında sık sık akşam veye öğle yemeği için gelenlerle doluyordu.
Bu arada Hawking’in kara delikler üzerindeki çalışması iyi ilerliyordu. Aralık 1965’de Hawking Miami’deki bir görecelik toplantısına davet edilmişti. Miami toplantısına kadar Hawking’in konuşması ciddi şekilde kötüleşmişti ve dinleyicilerin kendisini anlamakta zorluk çekeceklerini biliyordu. Eski arkadaşlarından biri University of Texas’da bir yıl geçiriyordu ve o da Miami’deki toplantıya katılacaktı. Hawking onunla görüştü ve konuşmayı Hawking adına George Ellis yapacaktı. Büyük bir başarı kazandı ve diplomasının mürekkebi daha kurumamışken tekiller üzerine çalışması dünyanın her tarafından gelen bilim adamları tarafından coşkuyla karşılandı.

Evliliklerinin ilk yılı sırasında Jane, eğitimine devam etmeyi başardı ve 1966 yazında mezun oldu. Bu sürede Stephen’in doktora tezini daktilo etti. Jane, nihayet, 1966 yazında hafta boyunca kocasıyla birlikte Little Mary’s Lane’deki evlerinde kalmaya başladı. Bu arada Stephen kötüleşmeye başlamıştı. Dolaşabilmek için bastonlar yerine koltuk değnekleri kullanmaya başlamıştı. Evlerindeki merdivenleri yardımsız çok zor çıkıyordu ve yardım edilmesine şiddetle karşı çıkıyordu. Kendisini kozmozun yapısı ve kökeniyle tamamen meşgul tutarak ve kendi deyişiyle “Evren Oyunu” oynayarak, sağlık durumu hakkında düşünmeye zaman ve enerji harcamasına izin vermiyordu. Artan kas körelmesine karşın, yakın arkadaşları için o hâlâ aynı Stephen’dı ve onun kişiliğinin sıcaklığını hissediyorlardı. Ve artık Jane ve Stephen tam bir aile olmuşlardı; ilk çocukları Robert 1967’de doğdu. Şimdi tüm olumsuzluklara karşın o bir babaydı ve 1970’de de ikinci çocukları olan Lucy doğacaktı.

Atılım Yılları

1960’lar Hawking’in fiziksel durumuna taviz vermeye zorlanmasıyla sona erdi. Jane’in yoğun ikna çabalarıyla koltuk değneklerinden bir tekerlekli sandalyeye geçmeye karar verdi. Ancak Hawking bunun kendisini yıkmasına izin vermedi.

Yurt dışındaki geziler ve kara delikler üzerindeki çalışmaları arasında Hawking, George Ellis’le “The Large Scale Structure of Spacetime” olarak isimlendirilecek bir kitap üzerinde çalışıyorlardı. Her ikiside diğer projelerle ve ev değişiklikleriyle meşgul oldukları için müsvedde üzerindeki çalışma çok yavaş ilerledi.kitabın yazılımı altı yıl aldı. Aralarında konuları paylaştılar. Tüm daktilo etme işlemini Ellis yaptı. Hawking artık yazamaz durumda olduğundan kendi malzemesini Ellis’e dikte etti. Ellis Hawking’in konuşmasını anlayan en yakın arkadaşlarından biriydi. The Large Scale Structure of Spacetime çok uzun zaman almış olduğu için bazı alanlarda Ellis’i aştı. Özellikle Hawking’in kara delikler üzerindeki çalışmasının metni düzeltebileceklerinden daha hızlı gelişmişti. Kitap yalnızca kozmolojinin klasik teorilerini ele alıyordu. Kitap 1973 yılında yayınlandı. Kitap akademik çevreleri oldukça hareketlendirdi ve serinin genel prestijine büyük katkıda bulundu.
1978 yılında Hawking’e fizikteki en saygın ödül olan ve Lewis and Rose Strauss Memorial Fund tarafından verilen “Albert Einstein Ödülü” verildi. Bu ödül prestij açısından Nobel ödülüne eşdeğer sayılmaktadır. Hawking meslektaşlarının saygısını kazanıyor ve halk içinde gittikçe daha fazla “yeni Einstein” olarak beğeni topluyordu.
Stephen Hawking
Hastalık ani atlamalar yaparak ve daha sonra bir düzlükte kestirilemeyen bir süre kalarak gelişir. Bir kere daha kötü gelişme olacağı ve bunun yolun sonu olacağı hissi yaygındır. Ama insanlar Hawking’in 20 yıldan uzun bir süredir gidici olduğunu yazıyorlardı. Ve şimdi onların yanıldıklarını kanıtlamıştı. O her günü geldiği gibi alır ve ondan elinden geldiğince yararlanırdı.
Stephen Hawking kimdir o zaman? O hesaba katılması gereken bir güçtür. Onun kişiliği müthiştir. O acımasız olabilir, yaşamla sert bir pazarlık sürdürüyor ve ona başı yukarda yaklaşıyor. Birçok insan onu can sıkıcı bulur ama diğer taraftan mizah dygusu ile ünlüdür. Pek çok yakın arkadaşı ve hayranı vardır. Kendisinin seven ve şefkatli bir baba olduğunu kanıtlamıştır. Makinalara, hareket etmesini, konuşmasını ve soluk almasını sağlayan bir dizi soğuk cihaza o kadar yakından bağlı olan bir adamın iç düşlerini bilmek imkasızdır. Yüzü pek çok kişinin yüzünden daha anlamlıdır. Çünkü kısa ve öz dil armağanı dışında bu hemen hemen onun zihnine tek penceremizdir.

Kaynaklar
Dünya’yı Değiştiren Beş Denklem, Michael Guillen, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları Galileo’nun Buyruğu, Edmund Blair Bolles, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları Stephen Hawking –Kuramı ve Son Çalışmaları, Michael White-John Gribbin, Sarmal Yayınevi
.
Read more

Amerika Başkan Adayı Mitt Romney Kimdir?

Willard Mitt Romney (d. 12 Mart 1947), ABD'li bir iş adamı ve siyasetçidir. 2 Ocak 2003 – 4 Ocak 2007 tarihleri arasında Massachusetts eyaletinin 70. valisi olarak görev yapmıştır. 2012 ABD başkanlık seçimleri'nde Cumhuriyetçi Parti'nin adaylarından biridir.

Mitt Romney 12 Mart 1947 tarihinde Detroit kentinde doğdu. Ailesi İsa Mesih'in Son Zaman Azizler Kilisesi ya da daha yaygın adıyla Mormon olarak bilinen dine inanmaktadır. Babası George W. Romney Meksika'daki Amerikalı Mormon kolonilerinden birinde doğmuş ve küçük yaşta ailesiyle ABD'ye gelmişti. George Romney o zamanlar ABD'nin en büyük otomobil firması olan Amerikan Motors'un genel müdürlüğüne kadar yükseldi[2]. George Romney 1963 yılında, oğlu Mitt Romney'in üniversite öğrencisi olduğu yıllarda, Michigan eyaletine vali seçildi ve 6 yıl süreyle bu görevde kaldı. Siyasette yükselmeye devam eden George Romney 1968 ABD başkanlık seçimleri'nde Cumhuriyetçi Parti'den aday olmuş, ancak seçilememiştir. Seçimi Richard Nixon'a kaybettikten sonra 1969–1973 yılları arasında başkan seçilen Nixon'un hükümetinde İmar Bakanlığı yapmıştır.
Babasının Amerikan Motors firmasının genel müdürü olduğu yıllarda Detroit kenti civarında ilk ve orta öğrenimini tamamlayan Mitt Romney, 1965 yılında 1 yıl kadar Kaliforniya'daki Stanford Üniversitesi'ne devam etti. O sırada sonradan evleneceği Ann Davies ile tanıştı. Ancak 1966 yılında ABD'den ayrılarak Mormonluk dininin bir gereği olarak misyonerlik yapmak (dinini yaymak) üzere Fransa'ya gitti. Orada 2,5 yıl süre kaldıktan sonra ABD'ye geri dönerek 21 Mart 1969 tarihinde, yokluğu sırasında Mormonluk dinine geçmiş olan Ann Davies'le evlendi. Yeni evli çift birlikte Brigham Young Üniversitesi'ne devam ettiler. 1971 yılında yılında mezun olan Romney, 1975 yılında da Harvard Üniversitesi'nden hukuk ve işletmecilik dallarında master derecesi aldı. Bu tarihten sonra Boston kenti civarında yaşayan Romney, Boston Consulting Group ve Bain Capital gibi finans ve işletme danışmanlığı firmalarında çalışarak yükseldi ve zengin oldu. Ayrıca ABD'nin Utah eyaletindeki Salt Lake City kentinde yapılan 2002 Kış Olimpiyatları'nın yönetim kurulu başkanı olarak görev yaptı.

Mitt Romney'in siyasetteki ilk deneyimi 1994 yılında Massachusetts eyaletinden ABD Senatosu'na girmek üzere Ted Kennedy'ye karşı yarışmasıydı. Bu seçimi kaybeden Romney 2002 yılında da eyaletin valilik seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti'den aday oldu. Bu sefer seçimi kazandı ve Massachusetts valisi oldu. Valiliği dönemindeki en büyük başarısı ABD tarihinde ilk defa olarak Massachusetts eyaletinde evrensel sağlık sigortası sistemini kurmasıydı. Bu sistem daha sonra Barack Obama tarafından geliştirilen ABD çapındaki federal yasaya örnek teşkil etmiştir.
Romney, 4 yıllık valilik dönemini bitirdikten sonra valiliğe ikinci bir kez aday olmamaya karar verdi. Valiliği sona erdikten kısa bir süre sonra 13 Şubat 2007 tarihinde 2008 ABD başkanlık seçimleri'nde yarışmak üzere Cumhuriyetçi Parti'den ABD başkanlığı ön seçimlerine adaylığını koydu. Ancak ön seçimleri partinin adaylığını kazanan John McCain'e kaybederek 7 Şubat 2008'de adaylıktan çekilmek zorunda kaldı. Barack Obama'nın John McCain'i yenerek başkan seçildiği bu seçimlerden kısa bir süre sonra Mitt Romney, hiç vakit kaybetmeden bir sonraki başkanlık seçimlerine hazırlanmaya başladı. 2 Haziran 2011 tarihinde de resmen 2012 ABD başkanlık seçimleri'ne adaylığını koydu. Aday olduğundan beri kamuoyu yoklamalarında üst sıralarda yer almaktadır. Cumhuriyetçi Parti'nin adayı olarak seçilmesi halinde Romney, 6 Kasım 2012 tarihinde yapılacak seçimlerde Barack Obama'ya karşı başkanlık için yarışacaktır



Mitt Romney'in siyasetteki ilk deneyimi 1994 yılında Massachusetts eyaletinden ABD Senatosu'na girmek üzere Ted Kennedy'ye karşı yarışmasıydı. Bu seçimi kaybeden Romney 2002 yılında da eyaletin valilik seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti'den aday oldu. Bu sefer seçimi kazandı ve Massachusetts valisi oldu. Valiliği dönemindeki en büyük başarısı ABD tarihinde ilk defa olarak Massachusetts eyaletinde evrensel sağlık sigortası sistemini kurmasıydı. Bu sistem daha sonra Barack Obama tarafından geliştirilen ABD çapındaki federal yasaya örnek teşkil etmiştir.
Romney, 4 yıllık valilik dönemini bitirdikten sonra valiliğe ikinci bir kez aday olmamaya karar verdi. Valiliği sona erdikten kısa bir süre sonra 13 Şubat 2007 tarihinde 2008 ABD başkanlık seçimleri'nde yarışmak üzere Cumhuriyetçi Parti'den ABD başkanlığı ön seçimlerine adaylığını koydu. Ancak ön seçimleri partinin adaylığını kazanan John McCain'e kaybederek 7 Şubat 2008'de adaylıktan çekilmek zorunda kaldı. Barack Obama'nın John McCain'i yenerek başkan seçildiği bu seçimlerden kısa bir süre sonra Mitt Romney, hiç vakit kaybetmeden bir sonraki başkanlık seçimlerine hazırlanmaya başladı. 2 Haziran 2011 tarihinde de resmen 2012 ABD başkanlık seçimleri'ne adaylığını koydu. Aday olduğundan beri kamuoyu yoklamalarında üst sıralarda yer almaktadır. Cumhuriyetçi Parti'nin adayı olarak seçilmesi halinde Romney, 6 Kasım 2012 tarihinde yapılacak seçimlerde Barack Obama'ya karşı başkanlık için yarışacaktır



Read more

Dr. George Friedman Kimdir?



1949 yılında Macaristan’da doğan Friedman, aynı yıl ailesiyle birlikte ABD’ye göç etti. City College of New York’ta siyaset bilimi üzerine eğitim alan Friedman, daha sonra Cornell Üniversitesi’nde “Devlet” üzerine doktora yaptı. Friedman, doktorasının ardından 1974-1994 arası Dickinson College’da siyaset bilimi dersleri verdi.
“Amerika’nın Gizli Savaşı” ve “Savaşın Geleceği” gibi kitaplarıyla tanınan, Stratfor adlı stratejik danışmanlık şirketinin kurucusu olan Friedman, yeni kitabında Türkiye’nin balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu gibi kaos coğrafyalarının ortasında bir istikrar platformu olduğunu ve Türkiye’nin ekonomik ve askeri gücü arttıkça bölgedeki etkisinin de artacağını yazıyor.
George Friedman’ın yazdığı ” Gelecek 100 Yıl ” adlı kitap 21. yüzyılda dünyada değişecek olan güç dengelerini anlatıyor. Kitabın içinde 2050 yılında Türkiye-Japonya ittifakıyla Amerika-Polonya ittifakı arasında olacak hayali bir 3. dünya savaşı senaryosuda var. Amerikada gölge cia olarak bilinen bir think-thank kuruluşuna başkanlık eden Friedman eski bir istihbarat görevlisi. Kitap 2009 yılında satışa sunuldu.
Türkiye ve Polonya afro-avrasya kıtasının yükselen güçleri olarak gösterilmiş, rusya’nın 2020 yılında doğru güçsüzleşeceğini, avrupanın özellikle 2030 lu yıllarda yaşlanan nüfusuna paralel olarak sönük kalacağını söylüyor kitabın yazarı. Türkiye nin osmanlıyı yeniden canlandıracağını, ortadoğu ve kuzey afrikayı hakimiyeti altına alacağını batı taraflarında ise kırıma kadar gideceğini anlatıyor. Senaryoya göre Türkiye ve ittifakları 2020 yılların başlamasıyla birlikte aşırı derecede güçlenir. Rusya’nın 2020 lerde geri çekilişinden yararlanan türkiye kafkaslarda ve doğu avrupada kendi yeni yerler edinir, aynı zamanda ortadoğuda hızla ilerlemeye devam eder. Avrupada ise polonya yeni bir güç odağı olarak ortaya çıkar, uzun süre yüksek büyüme hızına sahip olan çin’de ise karışıklıklar meydana gelir ve çin kendi içine kapanmak zorunda kalır. Yıl 2050′ye yaklaştığında Amerika ile Türkiye arasında sular iyice ısınır, Türkiye japonya ile bir ittifakın içine girip amerikaya savaş açar, japonlar uzaydan abd ye saldırır, türkler ise avrupaya asker sokar ve polonyanın sınırına kadar ilerler. Savaş yaklaşık 2 yıla yakın sürer, sonunda uzaya taşan savaşı abd kazanır, türkiye gücünden fazla bişey kaybetmez ama uzaydaki kontrolü abd ye bırakmak zounda kalır. 2080 li yıllara doğruda abd ile meksika arasında büyük bir savaş yaşanır.
Kitap genel olarak mantıklı gibi görünsede bazı konularda çok yüzeysel değerlendirmeler yapmış, örnek olarak çin ve rusya’nın adeta devre dışı kalacağını söylemiş. Geleceği bugünden tahmin etmenin ne kadar zor olduğunu düşünürsek kitabı okurken daha fazla keyif alabiliriz.






Türk basının yeni gözdesi o! 2008 sonundan başlayarak ve büyüyerek, sürekli kamuoyuna sunuluyor. Söylediklerini ve portrelerine yer vermeyen basın organı olmadığı gibi, herhangi bir basın grubunun, “bazı medya” ile “bir kesim medya”nın favorisi de değil!
Herkes onun söylediklerini söylüyor, yazıyor, resimlerini basıyor. Aslında söylediklerine bakarsanız, haber olmayacak gibi de değil. Türkiye’nin dünya liderliğinden, hatta dünyayı yönetmesinden, ABD, Rusya, Ortadoğu, Kafkasya, Balkanlar’ı dize getirmesinden, yeni Osmanlı’dan, AB’yi terslememiz gerektiğinden, kimsenin Türkleri durduramayacağından bahsediyor!
Doğal olarak bütün gözler ona çevriliyor. Rastgele seçilmiş, basına yansıyan bir kaç manşetini verelim...
“Türkiye ve Japorya ABD’ye karşı savaşacak”! (27 Ocak 2009-Radikal), “(Dünyaya) Çince’yi bırakın Türkçe öğrenin!” (4 Mart 2009-Milliyet), “Türkiye’nin gücünün artması kaçınılmaz!” (4 Şubat 2009-Sabah), “AB yıkıldı, çağırsa da gitmeyin!” (04 Mart 2009-Hürriyet), “Türkler tarih sahnesine imparatorluk olarak dönecek!” (04 Mart 2009-Sabah), “Neo-halifeliğin merkezi Türkiye olacak!” (22  Şubat 2009-Hürriyet Pazar)

Kim bu George Friedman?
Ve tabii niye bunları söylüyor?.. Elbette temellendireceğiz ama sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: George Friedman paçalarından akacak kadar bir Cumhuriyetçi ve tam bir Neo-Con!”
Buyrun beraber bakalım. George Friedman, Macaristan doğumlu bir Yahudi. Amerikalıların “Holocaust survivor” dedikleri, Yahudi soykırımından kurtulmuş biri. Ailesi de öyle. (Friedman, Meredith Friedman (LeBard) ile evli. 4 çocuğu var. İkisi Amerikan ordusunda görev yapıyor.)
Aile önce Macaristan’dan Avusturya’ya kaçıyor, ardından da ABD’ye göç ediyor. Bundan sonra da Amerikan rüyası başlıyor ve Friedman okumaya başlıyor.
Friedman bir çok konuda çalışıyor, ekonomi, siyaset, ordu, ama genel eğilimi öngörüler/tahminler kulvarında gidiyor.
Friedman’ın uzun bir akademik geçmişi var. Yaklaşık 20 yıl. Siyaset bilimcisi. Ek olarak, SHAPE, ABD Harp Okulu, Milli Savunma Üniversitesi, meşhur RAND organizasyonlarında, milli güvenlik ve savunma dersleri vermiş, veriyor.
Sovyetler çökene kadar, ABD-Rusya ilişkilerinin askeri boyutlarını inceliyor. Soğuk Savaş’tan sonra, Japonya’ya odaklanıyor ve ABD-Japonya arasında olası çatışma noktaları üzerine eğiliyor. Hatta 1991 yılında “The Coming War with Japan” (Japonya ile yaklaşan savaş) kitabını yazıyor. Bu çalışmalarını ve doktorasını New York ve Cornell Üniversiteleri’nde yapıyor.
Bir seri kitabı var. The Political Philosophy of the Frankfurt School (Frankfurt Okulu’nun Politik Felsefesi-1981), Coming War With Japan (1991-eşiyle birlikte),
The Future of War (Savaşın Geleceği-1996, yine eşiyle birlikte), onu ünlü yapan çok satar America's Secret War (Amerika’nın Gizli Savaşı-2004), ve Türkiye’de popüler yapan “The Next Hundred Years: A Forecast for the 21st Century”. (Gelecek 100 yıl: 21. Yüzyıl için bir tahmin-2009)
Peki Freidman’ın siyasi görüşü ne? George Friedman bir “muhafazakar Cumhuriyetçi”! Bu tanımlamanın kaynağı da bizzat kendisi.
Stratfor!..
Freidman, global istihbarat konusunda çalışan, 1996 yılında, Amerikan Cumhuriyetçiliğinin coğrafi kalbi sayılan Texas’ta (Austin) kurulmuş “Stratfor”un (Strategic Forecasting, Inc.) kurucusu. Stratejik tahminler yapan bir think tank.
Zaten onu Türkiye’nin gündemine getiren söylem ve çalışmalarının kaynağı da burası.
Stratfor ABD istihbarat dünyası ile yakından ilgilenen ve tanınmış bir yapı. 70’den fazla çalışanı var. Kendisi şirketin Başkanı. Başkan Yardımcısı ise Fred Burton.
urton, Kontr-Terörizm ve Güvenlik işbirliği alanlarında çalışıyor. Eski Diplomatik Güvenlik Servisi’nin eski ajanı. İzak Rabin’e yapılan suikastten 11 Eylül saldırısana kadar bir çok konuda çalışmış.
“Ghost: Confessions of a Counterterrorism Agent” (Hayalet: Bir Karşı-terörizm ajanının itirafları-2008-Random House) isimli bir kitabı da var.
Stratfor’un müşterileri gizli. Fakat şirketin müşterileri içinde meşhur “Fortune 500” listesine girmiş firmalar ile kimi uluslararası hükümet kuruluşları olduğu biliniyor.
İşte, Türkiye’de görüşleri ve söyledikleri sayfa sayfa yazılan George Freidman ve Stratfor’un kısa öyküsü bu.
Aslında söylediklerini biraz parlatması dışında yeni birşey pek açıklamıyor Fredman. Neye göre yeni denirse, kuşkusuz geçtiğimiz yıl açıklanan ABD istihbarat örgütlerinin bir araya gelerek yayınladıkları gelecek raporuna göre.
Madem öyle, Freidman ülkemizde neden bu kadar meşhur oldu ve ilgi çekti. Belki de bu sorunun yanıtını Teksas’ın muhafazakar mimarisinde aramak gerekiyor.



Yıl 2020 Dünyada 2 büyük güç var

Dünyanın en çok sözü dinlenen stratejik araştırma şirketlerinden Stratfor’un kurucusu siyaset bilimci Dr. George Friedman Ocak ayının sonunda yeni bir kitap çıkardı: Gelecek 100 Yıl- 21. Yüzyıl için Öngörüler (The Next 100- A Forecast for the 21st Century). Kitapta inanılmaz senaryolar var. Mesela Rusya ve Çin gerileyip çöküyor, Üçüncü Dünya Savaşı çıkıyor ama uzayda gerçekleşiyor. Üstelik Türkiye de olayların merkezinde. Çünkü Ortadoğu, Balkanlar, Arap Yarımadası ve Kuzey Afrika’ya hakim bir imparatorluğa dönüşüyoruz yeniden, hilafeti de canlandırmışız, ABD’nin sinirini bozuyoruz. İşte Friedman’ın kehanetleri.

Bir yanda Türkiye-Japonya bir yanda ABD-Polonya

RUSYA’NIN SONU GELİR

2010-2020 arasında Rusya güney sınırını genişletir, Gürcistan’ı içine alarak yeni komşusu Ermenistan’la ilişkileri sıkılaştırır. Bu durum Türkiye’ye Soğuk Savaş döneminde yaşadığı tatsızlıkları anımsatır. Bu kez karşılık verecektir, ulusal güvenliğini sağlamak için Kafkasya’daki sınırlarını gerektiği kadar ilerletecektir.

Rusya’nın Kafkasya’da ilerlemesi elbette Türkiye kadar ABD’yi de rahatsız eder. Polonya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Romanya, Rusya’nın Avrasya hakimiyetine karşı ABD’yle her türlü anlaşmayı yapar. Böylece Soğuk Savaş gibi, yeniden Amerika-Rusya arasında bir sınır çizilir, ama bu kez Berlin’de değil, Karpat Dağları’nda. Ama endişelenmeye gerek yoktur çünkü Rus ordusu ve ekonomisi giderek zayıflar. 1917 ve 1991’de olduğu gibi bu kez 2020’de çöker.

ÇİN KAĞITTAN KAPLAN

Şu anda herkesi korkutan Çin’in ekonomik büyümesi, uzun vadede kárlı değildir. Dev ülke, ekonomik krize girer ve dünya lideri olma ihtimali ortadan kalkar. Ekonomik kriz, 2010’un sonlarında ülkede merkezi devletin gücünü de zayıflatır, bölgeler arasında rekabet başlar, geleneksel yabancı düşmanlığı hortlar. Çin 1920-30’larda yaşadığı kaosun içine yuvarlanır yeniden. Bundan yine o dönemde olduğu gibi en çok Japonya yararlanır.

NATO BİTER

2020’de Rusya ve Çin’in zayıflaması iki ülkenin sınırlarını savunmasız hale getirir. Türkiye’nin de dahil olduğu komşu ülkeler tarafından bir avlanma cennetine dönüşür Avrasya.

Japonya, Rusya’nın doğu kıyılarına ve Çin’in doğusuna gözünü diker. Çünkü nüfusu 107 milyona düşmüştür, bunun 40 milyonu 65 yaşın üstündedir. Enerji kaynakları tükenmiştir. Geleceğini garanti altına almak için bölgesel bir lider olmaya çalışmalı, Rusya’nın yeraltı kaynaklarından yararlanmalıdır.

Türkiye ise, Kafkasya’dan kuzeye doğru ilerleme niyetindedir. O sırada Polonya şahlanır. Rusya’ya doğru ilerlemeyi planlar; hem eski sınırlarına dönmek hem de Rus tehdidini tamamiyle bertaraf etmek istemektedir. Peşine de Doğu Avrupa ve Baltık ülkelerini takar.

Bütün bunların uluslararası sonuçları müthiştir. Bir kere Avrupa’daki Fransız-Alman üstünlüğü yerini Polonya liderliğinde Doğu Avrupa ülkelerinin üstünlüğüne bırakır. Fransa ve Almanya’nın Polonya’nın istilacı ruhuna karşı küçük Baltık ülkelerini savunmakta çekimser davranması, NATO’yu pratik olarak bitirir.

BU ADAMI NİYE CİDDİYE ALALIM 
Friedman’ın 1996’da kurduğu, yaklaşık 70 analistin çalıştığı Teksas merkezli Stratfor (Strategic Forecasting Inc.), dış politika ve ekonomi konularında Pentagon dahil pek çok kuruluşa danışmanlık yapıyor. Analistlerinin çoğu eski CIA ajanı, o yüzden de Stratfor için ABD’de "gölge CIA" diyorlar. Friedman, kehanetlerini jeo-politikaya ve tarihe dayandırıyor. Tahminleri ABD halkı tarafından da çok ilgi görüyor. Örneğin 2004’te yayınladığı "America’s Secret War" (Amerika’nın Gizli Savaşı) çok satmış, hakkında çok konuşulmuştu.

NEO-HALİFELİĞİN MERKEZİ TÜRKİYE

Bugün dünyanın en büyük 17’nci ekonomisi olan Türkiye 2020’de 10’uncu sıraya yükselir. Rusya’nın çöküşüyle birlikte hem Avrasya’nın hem de Arap dünyasının en güçlü aktörü haline gelir... Türkiye’nin tarihi düşmanlarından Yunanistan, Balkanlar’daki kaos nedeniyle giderek güçsüzleşmiştir. Arap Yarımadası da, sadece petrole dayalı ekonomisiyle bir krizin eşiğindedir.

2020’ye yaklaşırken ABD’ye karşı son kozlarını kullanan Rusya’nın karıştırdığı Ortadoğu ve Balkanlar savunmasız ve güçsüz durumdadır. Türkiye için büyük fırsat! Bu fırsatı değerlendirecektir:

Etkisini Kafkasya’nın kuzeyine, Rusya ve Ukrayna’ya kadar ilerletir, Don ve Volga ırmaklarının arasındaki vadiye oturur, Rusya’nın tarım cennetine kurulur.

Kazakistan’ı din kartını kullanarak hakimiyeti altına alır, Orta Asya’ya iyice yerleşir. Artık Karadeniz bir Türk gölü haline gelmiştir. Kırım ve Ukrayna’nın Odessa şehri bütün alışverişini Türkiye’den yapmaya başlar.

Asıl amaç hem Karadeniz hem Akdeniz’i kontrol etmektir: Bölgesel güç olmak istiyorsan bu şarttır. Bunun için de Türkiye Avrupa ülkelerini Boğaz’dan uzak tutmaya çalışır. Giderek büyüyen sınırlarını korumak için Balkanlar’ı da kontrol altına almak ister. Tabii orada çıkarları, o sırada sıkı bir ABD müttefiki haline gelen Macaristan ve Romanya ile çatışacak, taraflar Ukrayna’da kafa kafaya gelecektir.

Irak ve Suriye’de karmaşa vardır, Kürtler tam "Kendi ülkemizi kurmanın sırası" diye düşünürken Türkiye bu iki ülkeyi de kontrol altına alır. Bununla da yetinmez Arap Yarımadası’na kadar iner.

Türkiye’nin Akdeniz rüyasını gerçekleştirecek gelişme, Mısır’daki bir iç savaş sayesinde yaşanır. İslam dünyasının en önemli gücü haline gelen Türkiye, Mısır’daki huzursuzluğu bastırmak için bölgeye barış gücü gönderir. Böylece oraya da yerleşir ve Süveyş Kanalı’nı kontrol altına alır. Artık Kuzey Afrika’ya doğru ilerlemek çok daha kolaydır.

Ortadoğu’da Türkiye hakimiyetine girmeyen iki ülke kalmıştır: İran ve İsrail. İsrail direnir ama dört bir taraftan Türkiye’yle çevrilmiş durumdadır. Körfez’e hakim olan Türkiye, pratik olarak İran’ı da köşeye sıkıştırmıştır.

Ortadoğu’daki bu hakimiyetin sadece ekonomik ve askeri boyutta kalmasını yeterli görmeyen Türkiye işin içine dini de katar. Tam bir "halifelik" gibi davranır. Bu arada Osmanlı döneminin gücünü tüm dünyaya hatırlatmak istercesine başkenti de Ankara’dan İstanbul’a taşır. Böylelikle bölgedeki varlığını Müslüman ülkeler nezdinde meşrulaştırır.

Bu gelişmelerden hoşlanmayan ABD, boş durmaz ve bölgede Arap milliyetçiliğini körükler. Balkanlar’da da anti-Türk hissiyatı baş gösterir. Ne var ki büyük bir Avrasya ve Ortadoğu imparatorluğu haline gelmiş Türkiye için bunlar küçük sorunlardır.



2050-2052 ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI

* 2050’ye gelindiğinde dünya güçleri büyük bir gerilim içindedir. ABD, Türkiye’nin ve Japonya’nın Orta Asya ve Avrasya’daki hakimiyetinden son derece rahatsızdır. ABD’nin doğal müttefiki haline gelen Polonya, Ukrayna’yı ele geçirmesine ve Akdeniz’e inmesine engel olan Türkiye’yle çatışır. Türkiye ve Japonya da ABD’ye karşı ittifak kurar.

* ABD, Türkiye ve Japonya’yı büyük bir tehdit olarak görmesine rağmen ilk etapta sıcak savaşa girmek istemez. Türkiye ve Japonya’nın başka ülkelerin sınırlarına saygı göstermediğini, insan haklarını çiğnediğini iddia eder, ekonomik ambargolar uygular.

* Bu arada ABD uzayda müthiş bir insansız ordu kurmuştur. Yıldız Savaşı Sistemi adını verdiği teknoloji sayesinde uzayda oluşturduğu platformlardan dünyanın her yerine birkaç dakika içinde hipersonik insansız uçaklar gönderebilecek durumdadır. Bu platformlardan birini Türkiye’nin güneyine doğrultur. Ve ültimatom verir: Ukrayna ve Balkanlar’ın kontrolünü Polonya’ya ver, Kafkasya’dan çekil, Boğaz’dan istediğimiz gibi geçelim!

* Türkiye, ABD’nin ülkeyi parçalamak istediğine inanmıştır. Japonya’yı da yanına alarak savaşa girmekten başka çaresi yoktur. ABD’nin uzay sistemini hedef alan saldırı Kasım 2050’de Japonlar’dan gelir. Bundan sonra savaş hem uzayda, hem de karada devam eder. Türkiye, Polonya’dan kurtulmak için Almanya’dan yardım ister. Almanya, ABD’yi böyle bir savaşta yenmenin imkansız olduğunu bilmesine rağmen Türkiye’yi karşısına almamak için müttefik olmayı kabul eder.

* Üçüncü Dünya Savaşı 2052’de sona erer. Japonya, Türkiye ve Almanya harabeye dönmüştür. Neyse ki sivilleri hedef almayan ileri teknoloji uçaklar sayesinde sadece 50 bin kişi ölür. Sonuçta ABD’ye uzayda istediğini yapmasına imkan verecek bir anlaşma imzalanır.

* 2060’da hálá İslam dünyasının liderliğini elinde tutan Türkiye, Washington’la arayı düzeltir ve yeniden sevilen müttefikler listesine adını yazdırır...

Her şey eski hamam eski tas haline döner.  
Read more

Stephen Hawking Kimdir? Hayatı – Çalışmaları – Fikirleri


STEPHEN HAWKING’İN YAŞAMI VE SON ÇALIŞMALARI
45 kilodan daha ağır çekmeyen tam olarak felçli,konuşamayan ve başı öne düşerse kaldıramayan bu adam “Einstein’in mirasçısı”,” yirminci yüzyıl sonlarının en büyük dahisi”,” yaşayan en mükemmel zihin” hatta bir gazeteci tarafından “Evren Uzmanı” olarak tanımlanmıştır.Hawking kozmolojide temel hamleler yapmış ve belki yaşayan başka herhangi bir kişiden daha çok,içinde yaşadığımız Evren anlayışımızı ilerletmiştir.Eğer bu yeterli değilse düzinelerce bilimsel ödül kazanmıştır.Hawking,Kraliçe Elizabeth 2 tarafından CBE- Commander of British Empire- ve daha sonra Companion Of Honour (Onur Arkadaşı) yapılmıştır.Bu güne kadar dünya çapında on milyondan fazla satılmış olan Zamanın Kısa Tarihi adlı popüler bir bilim kitabı yazmıştır.
8 Ocak 1942’nin hem tarihin en büyük entelektüel kişiliklerinden biri olan İtalyan bilim adamı Galile’nin ölümünün üç yüzüncü yıldönümü,hem de savaş ve küresel mücadelenin parçaladığı bu dünyaya Stephen William Hawking’in gözlerini açtığı gün olması belki de şanslı tuhaflıklardan biriydi. Fakat,Hawking’in kendisinin işaret ettiği gibi,o gün iki bin civarında başka bebek doğmuştu ve bu nedenle bu durum hiçte o kadar şaşırtıcı bir raslantı değildi.
Stephen’ın annesi Isobel ve babası Frank Londra’nın bir kuzey banliyösü olan Highgate’de yaşıyorlardı fakat doğum için Oxford’a taşınılması gerektiğine karar vermişlerdi. Hem Frank hem de Isobel Hawking daha önce,öğreciyken,Oxford’da bulunmuşlardı.Her ikiside orta sınıf ailelerden geliyorlardı. Frank Hawking’in büyükbabası oldukça başarılı bir Yorkshire çiftçisiydi fakat Birinci Dünya Savaşı’nı izleyen büyük tarımsal buhran sırasında servetini yitirmişti.Isobel,Glosgowlu bir doktorun kızıydı. Frank tıp eğitimi aldı ve tropik hastalıklar uzmanı oldu.Isobel ise Oxford’dan mezun olduktan sonra vergi müfettişliği dahil olmak üzere pek çok sevmediği işte çalıştı. Stephen iki aylıkken annesi onu geriye, Londra’ya,savaş saldırılarının içine götürdü. Stephen iki yaşındayken komşularının evine bir roket isabet edince kendi evleri de hasar gördü. Neyseki o zaman Hawkingler evde degildi.

On yaşına geldiğinde,Stephen Westminister okulu burs sınavına girdi. Babası tıbbi araştırmalarda başarılıydı ama bir bilim adamının geliri Westminister’daki okul ücretlerini karşılamaya yetmezdi. Bu yüzden bursla ödenecekti. Sınav günü geldi ve ne yazıkki Stephen hastalandı ve tabi ki giriş sınavına giremedi. Sonuç olarak İngiltere’nin en iyi okullarından birinde okuyamadı. Hayal kırıklığına uğramış olan Dr.Hawking oğlunu yerel özel okul St Albans School’a yazdırdı. Her adayın giriş sınavına girmesi gerekiyordu ve Stephen bu sınavı kolayca geçti. Okulda ise sınıfın eğlendiği,kızdırdığı ve ara sıra zorbalık ettiği,bazılarının gizlice saygı duyduğu,çoğunun uzak durduğu bir öğrenciydi.Stephen,ilgi alanları aynı olan küçük bir grubun üyesiydi.Hepsi birlikte 3A sınıfının en parlaklarının çekirdeğini oluşturuyorlardı.Bu grup birbirlerinin evinde toplanıp radyoda yalnızca klasik müzik dinleyip ertesi günkü fizik ödevlerini yaparlardı. Bir başka hobileri de kart oyunları icat edip oynamaktı. Kartları arkadaşları yaparken ortaya çıkmakta olan embiryonik bilim adamı ve mantıkçı Hawking kuralları geliştirirdi. Stephen ve arkadaşları kart oyunlarından çabuk bıktılar ve maket uçak ve elektronik aletler yaptılar. Hawking hiçbir zaman ellerini kullanmada beynini kullanmada olduğu kadar iyi değildi.

Ondört yaşına gelene kadar matematikle ilgili bir meslek istediğini biliyordu. Matematik ödevlerine çok az zaman harcayıp tam notlar alıyordu. “Ortalama” parlak çocuk şaşılacak bir yetenek sergilemeye başlıyordu. Stephen üniversite eğitimine hazırlık olarak matematik, fizik ve ileri matematik almak istiyordu. Ancak babası tıp eğitimi alıp kendisini izlemesini istiyordu. Bunun için Stephen’ın A düzeyi kimya alması gerekiyordu. Pek çok tartışmadan sonra Stephen A düzeyi matematik,fizik ve kimya almayı kabul etti. Herkes farklı farklı dersler seçtiği için grupları dağıldı ve Hawking’le birlikte olanlara yenileri katıldı. 1958 yılında gruba yeni katılanlarla birlikte LUCE -Logical Uniselector Computing Engine- adında bir bilgisayar yaptılar. Çalışmasında hiç bir sorun yoktu. Sadece bir çok lehimleme hatası vardı.
Kozmoloji
Kozmoloji genel olarak Evren’in başlangıcının, evriminin ve kaderinin incelenmesidir. Klasik fizik, 17. yüzyılda Dünya’yı araştırmanın bilimsel yönteminin temellerini koyan Isaac Newton’un fiziğidir. Newton fiziği 19. yüzyıl sonuna, ilki Einstein’in genel görecelik kuramı ve ikincisi kuantum teorisiyle ateşlenen iki devrim tarafından devrildiği zamana kadar egemenliğini sürdürdü. Bunların ilki kütlesel çekimin nasıl çalıştığı konusunda sahip olduğumuz en iyi teoridir; ikincisi maddi dünyada başka her şeyin nasıl çalıştığını açıklar. Bu iki konu, modern 20. yüzyıl biliminin ikiz sütunlarını oluştururlar.
Stephen Hawking’in yirmibeşinci yaş günü nü kutladığı 1967 yılı bizi pulsarların (radyo dalgaları veren gök cisimleri) keşfine götürür. Bu nesneler büyük patlamalarda (süpernovalar) yaşamlarını bitirmiş,kütleli yıldızların çöken çekirdekleri, nötron yıldızları olarak bilinirler. Hawking’in kuantum teorisiyle görecelik arasındaki ilk başarılı evliliği gerçekleştirmesini sağlayan şey de kara delikleri incelemesi oldu. Yaşıtlarının hepsi gibi Hawking de bir bilim adamı olarak Newton’un klasik fikirleri ve görecelik kuramı ve kuantum fiziğinin orijinal şekilleri temelinde yetiştirilmişti. Klasik kozmoloji; pulsarların keşfiyle harekete geçirilien devrimden önce bilinenleri gösterir.

Üniversiteye Giriş

1959 yılı bir patlamayla başladı. 2 Ocak’ta otuz iki yaşındaki Fidel Castro Küba’da iktidara geldi; bir ay sonra, Buddy Holly bir uçak kazasında öldü ve Indra Gandhi Hindistan’ın iktidardaki Kongre Partisi’nin lideri oldu. Baharda iki maymun uzaydaki ilk primatlar olmuştu ve yazar Raymond Chandler yetmiş yaşında ölmüştü. Bu arada Hertfordshire’da küçük bir şehirde on yedi yaşında Stephen Hawking adlı bir öğrenci, ailesinin dağınık Edward tipi evindeki büyük, karışık odasında Oxford giriş sınavlarına hazırlanmaktaydı.

Oxford’a giriş hiç de kolay değildi. Başlangıçtan beri düşünülen şey onun üniversitenin sunduğu en yüksek ödül olan bir burs almasıydı. Burs bazı ayrıcalıklar sunuyordu ama daha önemlisi öğrencinin Oxford’daki eğitim masraflarının bir kısmı üniversite tarafından ödeniyordu.

Üniversitede seçeceği eğitim dalı konusunda baba oğul sonu gelmeyen bir tartışmaya girmişlerdi. Stephen o zamanlar Doğal Bilimler olarak adlandırılan matematik ve fizik eğitimi almak istediği konusunda ısrar etti. Babası ikna olmuyordu, ona göre öğretmenlik dışında matematikte iş yoktu. Stephen ne istediğini biliyordu ve tartışmayı kazandı.

Giriş sınavı oldukça zordu. Sınav iki güne yayılmıştı. Herkes herbirinin iki buçuk saat süresi olan beş ayrı konuda sınava girmeleri gerekiyordu. İki fizik, iki matematik testi ve bunlardan sonra genel kültür testi vardı. Oniki buçuk saatlik teori ve bir fizik uygulama sınavının ardından mülakatlara sıra geldi. İlk olarak adayların başkan, dekan ve konunun öğretmenleri tarafından sözlü sınava tabi tutuldukları genel görüşmeler yapıldı. Bunlar Senior Common Room’da yapıldı. Aday öğrenciler kuvvetli alkışlarla karşılanarak tek tek içeri alınıyorlar ve bir dizi aptalca soruya zeki yanıtlar vermeleri bekleniyordu. Bunun amacı adayın hakkında biraz daha fazla bilgi edinmekti. Hawking her iki fizik sınavından doksan beş civarında ve diğerlerinden ise biraz daha az not almış olabileceğini aklından bile geçirmiyordu. Ve sonunda Universite College ona birinci sınıf burs sunuyordu. Ertesi Ekim ayında Oxford Üniversitesi’ne kaydolmaya çağrılmıştı.

Hawking’in Oxford’daki ilk yılı onun için her yönden oldukça kötü geçti. St Albans’daki okul arkadaşlarından çok azı Oxford’a girmiş, yakın arkadaşlarından hiçbiri girememişti. Dersler cok sıkıcıydı. Öğretmenlerin verdiği fizik ve matematik sorularını çözmekte çok az zorlanıyordu. Bu özgürlüğün tepesinde sınav yapısı çok gevşekti ve eğer Hawking ayarındaysanız istismara çok açıktı. Not, yalnızca öğrencinin finallerdeki performansı üzerine veriliyordu. Akademik şeylere karşı gevşek tavrına rağmen öğretmeni Dr. Berman ile sağlıklı ilişkiler kurmayı başarmıştı. Ara sıra Berman’ın evine çay içmeye giderdi. Hawking genellikle çay saatinden önce gidiyor ve ondan okuması için güzel bir kitap tavsiye etmesini istiyordu.

Burslu bir öğrenci olarak ikinci yılın sonunda kendi döneminde tüm diğer fizikçilerin de katıldığı Üniversite Fizik Ödülü için yarışması gerekiyordu ve Hawking az bir çabayla büyük ödülü kazandı.

Oxford’da finaller çok farklıydı. Üç yıllık çalışmanın son noktasıydı. Sonuç ya hep ya hiçti. Hawking kendince bir plan yaptı. Adayların kağıtlarındaki sorular arasında geniş bir tercih şansı vardı. O da yalnızca teorik fizik sorularını yanıtlayacak, ayrıntılı bilgi isteyenleri gözardı edecekti. Fakat işleri karıştıran bir sorun vardı. Hawking, dönemin en ünlü astronomu Fred Hoyle’nin öğrencisi olarak Cambridge’de doktora yapmak için başvurmuştu. Ama Cambridge’e kabul edilmek için Oxford’u birincilikle bitirmek gerekiyordu. Finallerden önceki gece Hawking panikledi. Tüm gece yatakta dönüp durdu ve çok az uyudu. Ve sabah kurallara göre giyinip okula gitti. Hawking masasının üzerine kağıt konurken biraz kendine geldi ve sınav öncesi yaptığı planı düşündüğü şekilde uyguladı. Sonuçlar ilan edildi. Hawking, birinci ile ikinci onur derecesi arasındaki sınırdaydı. Geleceğinin kararlaştırılması için sınavı yapanlarla kişisel bir mülakata girmesi gerkiyordu. Sözlü sınavındaki hocaları en azından kendilerinden daha zeki birisiyle karşı karşıya olduklarının farkındaydılar. Sınav başkanı ondan gelecekle ilgili planlarını anlatmasını istedi. O “Eğer bana birinci onur derecesi verirseniz Cambridge’e gideceğim, eğer ikinci onur derecesi olursa Oxford’da kalacağım. Bu nedenle bana birinci onur derecesi vereceğinizi umarım.” dedi.

Verdiler.

Doktora Ve Doktorlar

Yurtdışından henüz dönmüş olan üniversite mezunu, onur dereceli öğrenci Stephen Hawking, Cambridge’e Ekim 1962’de girdi. Cambridge’geçişi öncesindeki günlerde dıştaki dünya kendini parçalamaya hazır görünürken, Hawking adım adım bir kişisel kriz duyumsamaya başlıyordu. Oxford’daki günlerinin sonuna doğru ayakkabı bağlarını bağlamakta biraz güçlük çekmeye başlamıştı. Sürekli eşyalara çarpıyordu ve zaman zaman bacaklarının altından koptuğunu hissediyordu. Ağzına bir damla içki koymamışken ara sıra konuşmasında sarhoş gibi heceleri karıştırdığını, telafuzunun bozulduğunu fark etti. Bir sorun olduğunu kabul etmeyerek kimseye bir şey söylemedi.

Cambridge’e ulaştığında bir başka sorun çıktı. Üniversitede doktora yapmak için başvurduğunda iki açık araştırma alanı vardı: elementer parçacıklar, çok küçüğün incelenmesi ve kozmoloji,çok büyüğün incelenmesi. Ancak bir pürüz vardı. Alanında en ünlü bilim adamı olarak dünya çapında tanınan Fred Hoyle’le birlikte çalışmak istiyordu. Fakat Hoyle yerine adını hiç duymamış olduğu Dennis Sciama’nın sorumluluğuna verildi. Zamanla Sciama’nın daha iyi bir denetmen olacağını anlamaya başladı çünkü Hoyle çok uzun sürelerle yurtdışında oluyordu ve danışmanlık için çok az zaman bulabiliyordu. Kısa sürede Dr. Sciama’nın çok iyi bir bilim adamı ve müthiş yardımcı bir denetmen olduğunu, konuşmak için onu her zaman bulabileceğini keşfetti.

Yapacağı araştırmanın konusunun doktora eğitiminin ağırlığına denk düşmesi gerekiyordu. Ama o seviyede görecelik araştırmaları oldukça yeni ve alışılmamış olduğu için konu bulmakta zorlanıyordu. Sciama o zamanlar Hawking’in yolunu kaybetmek ve her şeyi yitirmek üzere olduğuna inanıyordu. Bu durum doktoranın ilk yılı boyunca sürüp gitti. Her şey ancak Hawking’in kendi vücudunun içinde açığa çıkmakta olan değişikliklerin başlattığı bir karmaşık olaylar dizisi çözülmeye başlayacaktı. 1962 sonunda Stephen Noel tatili için St Albans’a döndü. Kafasında bir şeylerin ters gittiğini biliyor olmalıydı. Yaşamakta olduğu tuhaf sakarlıklar sıklaşmıştı ama Cambridge’de kimse bunun farkına varmamıştı. Fakat ailesinin yanına geldiğinde, aylardır uzakta yaşadığı için, onlar bir aksaklık olduğunu hemen farkettiler. Onu bir aile hekimine götürdüler, o da bir uzmana yolladı. Yılbaşı akşamı 14 Hillside Road’da bir parti verdiler. Stephen’in önceden çok az tanıdığı Jane Wilde isimli bir genç bayan da partiye davet edilmişti. Akşam arkadaşları tarafından Stephen Jane’e resmen tanıştırıldı. Jane de St Albans’da yaşıyor ve şehirdeki liseye gidiyordu. 1962’nin son saatleri ağır ağır gidip 1963 başlarken , ikisi konuşmaya ve birbirlerini tanımaya başladılar. Jane gelecek sonbahar modern diller eğitimine başlamak üzere Westfield College’de okumaya hak kazanmıştı. Jane, yirmibir yaşındaki Cambridge doktora öğrencisini büyüleyici bulmuştu ve hemen onun cazibesine kapılmıştı. O akşamdan sonra arkadaşlıkları gelişti.

Tatil bitmişti, okula geri dönmesi gerekiyordu. Ama ondan önce bir dizi testten geçmek üzere hastaneye götürüldü. Doktorlar ona okuluna,kozmolojik araştırmasının başına dönmesini tavsiye ettiler. İş iyi gitmiyordu ve şimdi yaklaşan ölüm olasılığı her düşüncesine, her hareketine yansıyordu. Kısa bir süre sonra teşhis kondu: ALS (Amyotrophik Lateral Sclerosis). Çok ender görülen ve tedavisi olmayan bir hastalıktı. İngiltere’de buna motor nöron hastalığı deniyordu.

ALS, omurilik sinirlerini ve beynin istemli hareket fonksiyonları üreten bazı kısımları etkiler. Bir süre sonra adım adım hücreler bozulur ve vücutta kaslar dumura uğrarken felce neden olurlar. Bunun dışında beyin etkilenmez ve düşünce, bellek gibi daha yüksek fonksiyonlar dokunulmamış kalır. Kısaca beden adımadım çürürken hastanın zihni dokunulmamış kalır. Görülen belirti derece derece hareket kaybıdır. Belirtiler acısızdır, fakat hastalığın son aşamasında kronik depresyonu hafifletmek için hastalara sık sık morfin verilir.

Durumun hayret verici ironilerinden biri Stephen Hawking’in gereksinim duyduğu tek gerçek aracın zihni olduğu, çok az işten biri olan teorik fizik üzerine çalışıyor olmasıydı. Eğer deneysel fizikçi olsaydı kariyeri ona erecekti. Doktorlar onun iki yıl yaşayacağını düşünüyorlardı. Durumu öğrenince Hawking depresyona girdi. Jane, hastaneden ayrılışından kısa bir süre sonra Stephen ile görüştü ve onu kafası karışmış, yaşama arzusunu kaybetmiş gördü.
Jane’nin sahneye çıkışının Hawking’in yaşamında çok önemli bir dönüm noktası olduğuna pek kuşku yoktur. İkisi birbirini daha fazla tanımaya başladı ve aralarında güçlü bir ilişki gelişti. Bu arada doktora çalışmaları can sıkıcı bir yavaşlıkla ilerliyordu.
Stephen, Sciama ile çalışan tek öğrenci değildi. Sciama 1961 yılında bu göreve geldiğinde bir Güney Afrikalı olan George Ellis, denetmenin ilk öğrencisi olmuştu. Brandon Carter ve Martin Rees de onu izledi. Birlikte aynı saha içinde biraz farklı alanlarda çalışan küçük bir relativist ve kozmolog grubu oluşturdular. Birlikte çalışmalarının yanı sıra iyi arkadaş oldular. Jane hafta sonları Cambridge’e geldiğinde, tüm grup sık sık birlikte dışarıya yemeğe veya nehir kıyısında kayıkların kayıp gidişini seyrederek piknik yapmaya gidiyordu.
1960’lı yılların başlarında Fizik Departmanı başkanı George Batchelor, üniversiteyi Silver Street’deki Old University Press Building olarak bilinen yerde ayrı bir matematik ve teorik fizik bölümü kurulması konusunda ikna etmeyi başardı. Bu bölüm DAMTP (Department of Applied Mathematics and Theoretical Physics- Uygulamalı Matematik ve Teorik Fizik Bölümü)olarak bilinir oldu.

Cambridge’deki sistem kolejlerden birine kayıtlı olan lisans ve lisans üstü öğrencilerin diğerleriyle birlikte üniversite binalarında çalıştıkları bir sistemdir. Öğrenciler ofisleri paylaşırlardı ve kapıları hemen hemen her zaman herkese açıktı. Hiçbir zaman gizli çalışma ve fikirlerini kendine saklama diye bir şey olmazdı. Bu serbest iletişim atmosferinde Hawking doktora öğrencisi olarak ilk yıllarında ilk önemli projesine girişti. Cambridge’deki tartışmalar ve büyük değişimler sırasında Hoyle Evren’in değişmez durumlu kuramıyla çok ilgileniyordu. Hoyle bu fikri Londra King’s College’de Herman Bondi ve astronom Thomas Gold ile birlikte geliştirmişti, fakat o zamanlar bu basitçe iki yarışan teoriden bilimsel olarak daha gelişmiş olanıydı. O bir zamanlar bir doğum günü pastasından fırlayan bir eğlence kızı olarak tanımlamış olduğu Evren’in aniden yaratılışı şeklindeki alternatif teoriyi reddediyordu –bu basitçe ağır başlı veya ince düşünülmüş bir şey değildi. Daha sonra çok eğleneceği şekilde, fikri alaya almak üzere amaçlı olarak uydurulmuş bir ifade olan ve kendi değişmez durum teorisini savunmakta olduğu bir radyo programında geçen ”Büyük Patlama” teriminin yaratıcısı oldu.

Cambridge’deki ilk iki yılı sırasında ALS hastalığının etkileri hızla kötüleşti. Yürümede muazzam zorluk çekmeye başladı ve yalnızca birkaç adım atmak için bir baston kullanmaya zorlandı. Arkadaşları ellerinden geldiği kadar ona yardım ettiler, fakat o çoğu zaman herhangi bir yardımcı istemedi. Konuşması da ciddi olarak hastalığın etkisinde kalmaya başlamıştı. Yalnızca telafuz bozukluğu olmuyor, konuşması hızla anlaşılmaz oluyor ve en yakın arkadaşları bile onun ne söylediğini anlamakta güçlük çekiyorlardı. Ama hiçbir şey onu yavaşlatmadı, aslında o şimdi büyük adımlar atmaya başlamıştı. İşi daha hızlı ve tüm mesleğinde hiçbir zaman olmadığı kadar olumlu şekilde ilerliyordu. Bu onun hastalığına karşı tavrını göstermekteydi. Çılgınca görünse de ALS basitçe onun için o kadar önemli değildi. Hastalık onun varlığının özüne, zihnine dokunmadı, böylece işini etkilemedi. ALS ile uyuşmuş ve Jane Wilde’ın şahsında tamamen kişisel bir düzeyde yaşamını paylaşabileceği birini bulmuş olan Hawking verimli olmaya başladı. Çift nişanlandı ve haftasonu ziyaretlerinin sıklığı arttı. Hawking için Jane ile nişanlanması muhtemelen başına gelen en önemli şeydi. Bu onun yaşamını değiştirdi, ona uğrunda yaşayacağı bir şey verdi ve onu yaşamaya kararlı kıldı.

Evliliği Ve Öğretim Üyeliği

60’lı yılların ortaları Stephen Hawking’in yaşamında en önemli dönemlerden biri oldu. Jane ile nişanlanmış olan Hawking, evleneceklerse çabucak bir iş bulması gerektiğini kavradı. Doktorasını tamamladıktan sonra herhangi bir akademisyenin kariyerindeki bir sonraki adım genellikle araştırmaya devam etmek için üniversite öğretim üyeliği bulmaktır. Bu yüzden tezini yazma sıkıntıları içindeyken ve gelecek yaza planlanan bir evlilik varken Hawking, boş öğretim üyeliği aramak zorundaydı. Neyse ki çok fazla uzakta aramak zorunda kalmadı. Üniversitede başka bir kolej olan Caius’da bir teorik fizik öğretmenliği için yer olduğunu duydu. Hastalığının bu aşamasında yazamıyordu ve gelecek haftasonu Cambridge’e ziyareti sırasında Jane’den başvurusunu daktilo etmesini isteyecekti. Fakat nişanlısı trenden indiğinde onu kolu dirseğine kadar alçıda olarak selamladı. Ane’nin sol kolu kırılmıştı ve o sağ kolunu kullanıyordu.Hawking bilgileri dikte etti ve Jane başvuruyu elle yazdı. Cambridge’de onu kendileri için daktilo edecek bir arkadaş buldular. Başvurunun bir gerekliliği olarak, iki referans vermesi gerekiyordu. Dennis Sciama ilk referanstı. Herman Bondi de ikinci referansdı. Caius’daki Kolej Konseyi yeni öğretim üyelerini seçmek üzere her yıl Lent (büyük perhiz) dönemi sırasında toplanırlardı. Konsey Hawking’i rakiplerine tercih etti ve Caius’da öğretmenliğe alındı. Hawking kariyeri açısından o ve Jane geleceğe şimdi bir derece daha güvenle bakabilirlerdi.
Öğretim üyelerinin araştırmalarına devam etmeleri şeklindeki temel koşulun dışında çok az görevleri vardır. Onlardan öğrencilere denetmenlik yapmaları istenir fakat bunun düzeyi farklıdır. Cambridge’deki pek çok şey gibi öğretim üyesinin rolü Sir Isaac Newton’un zamanından beri çok az değişmiştir. Öğretim üyeliği büyük bir onurdur ve akademisyenlerin araştırmalarına devam etmeleri için bir araç sayılır.
Çift Temmuz 1965’de Hawking’in lisans üstü kolejinin kilisesi Trinity Hall’de evlendi. Bu bir tipik “akademik” evlenme değildi ama bir sosyete olayı da değildi. Her iki tarafın aileleri sıradan insanlardı. Düğün fotoğrafları için damadın bir değneğe dayanmak zorunda olmasının dışında düğün günü çift başka herhangi bir çifte çok benzer görünüyordu. Siyah beyaz fotoğraflarda Hawking koyu renk bir takım elbise giymiş ve ince, düzgün şekilde bağlanmış kravat takmıştı, koyu çerçeveli gözlükleri ve ince yüzü ona baykuş görünümü vermiştir. Jane, ellerinde bir çiçek buketi tutarak onun yanında duruyordu. Duvağı arkaya çevrilmişti ve günün modasına uygun kısa düğün elbisesinin boyun çizgisinin üzerinde omzuna dökülen dalgalı uzun saçları görülüyordu. Kuşkusuz her ikiside, o gün tüm diğerlerinin bildiği gibi, Stephen’in kısa bir süre içinde ölebileceğini biliyorlardı. Aslında tıbbi kestirimlere göre o ödünç alınmış bir zamanı yaşıyordu.

Yeni evliler Sulfolk’da bir hafta balayı yapabildiler. Hemen ardından işe geri döndüler, çünkü çift Stephen’ın New York’un kuzeyinde Cornell Üniversitesi’nde genel görecelik konulu bir yaz okuluna katımak zorundaydılar. Fakat döner dönmez karşılarına bir dizi sorun çıktı. Hawkingler nerede yaşayacaklardı? Jane hâlâ Londra Westfield College’de son sınıfta bir öğrenciydi. Stephen bisiklete binemediği ve kısa mesafeleri ancak bir çift baston yardımıyla yürüyebildiğiiçin kuşkusuz Hawkinglerin , merkezi Cambridge’de, Silver Street’de DAMTP’a yakın yaşaması zorunluydu. Birçok yer soruşturduktan sonra Little St Mary ‘s Lane denen eski evlerin bulunduğu küçük bir caddede bir evin boşaldığını öğrendiler. DAMTP’den yaklaşık yüz metreden uzaktı ve ev onlar için uygundu. Orada kaldıkları süre içinnde aynı caddede başka bir evin boşaldığını duydular. İlk evin üç aylık sözleşmesi sona erince taşındılar ve orada yıllarca kaldılar. Hawkingler her zaman çoşkulu ev sahipleri oldular. Küçük ev hafta sonlarında sık sık akşam veye öğle yemeği için gelenlerle doluyordu.
Bu arada Hawking’in kara delikler üzerindeki çalışması iyi ilerliyordu. Aralık 1965’de Hawking Miami’deki bir görecelik toplantısına davet edilmişti. Miami toplantısına kadar Hawking’in konuşması ciddi şekilde kötüleşmişti ve dinleyicilerin kendisini anlamakta zorluk çekeceklerini biliyordu. Eski arkadaşlarından biri University of Texas’da bir yıl geçiriyordu ve o da Miami’deki toplantıya katılacaktı. Hawking onunla görüştü ve konuşmayı Hawking adına George Ellis yapacaktı. Büyük bir başarı kazandı ve diplomasının mürekkebi daha kurumamışken tekiller üzerine çalışması dünyanın her tarafından gelen bilim adamları tarafından coşkuyla karşılandı.

Evliliklerinin ilk yılı sırasında Jane, eğitimine devam etmeyi başardı ve 1966 yazında mezun oldu. Bu sürede Stephen’in doktora tezini daktilo etti. Jane, nihayet, 1966 yazında hafta boyunca kocasıyla birlikte Little Mary’s Lane’deki evlerinde kalmaya başladı. Bu arada Stephen kötüleşmeye başlamıştı. Dolaşabilmek için bastonlar yerine koltuk değnekleri kullanmaya başlamıştı. Evlerindeki merdivenleri yardımsız çok zor çıkıyordu ve yardım edilmesine şiddetle karşı çıkıyordu. Kendisini kozmozun yapısı ve kökeniyle tamamen meşgul tutarak ve kendi deyişiyle “Evren Oyunu” oynayarak, sağlık durumu hakkında düşünmeye zaman ve enerji harcamasına izin vermiyordu. Artan kas körelmesine karşın, yakın arkadaşları için o hâlâ aynı Stephen’dı ve onun kişiliğinin sıcaklığını hissediyorlardı. Ve artık Jane ve Stephen tam bir aile olmuşlardı; ilk çocukları Robert 1967’de doğdu. Şimdi tüm olumsuzluklara karşın o bir babaydı ve 1970’de de ikinci çocukları olan Lucy doğacaktı.

Atılım Yılları

1960’lar Hawking’in fiziksel durumuna taviz vermeye zorlanmasıyla sona erdi. Jane’in yoğun ikna çabalarıyla koltuk değneklerinden bir tekerlekli sandalyeye geçmeye karar verdi. Ancak Hawking bunun kendisini yıkmasına izin vermedi.

Yurt dışındaki geziler ve kara delikler üzerindeki çalışmaları arasında Hawking, George Ellis’le “The Large Scale Structure of Spacetime” olarak isimlendirilecek bir kitap üzerinde çalışıyorlardı. Her ikiside diğer projelerle ve ev değişiklikleriyle meşgul oldukları için müsvedde üzerindeki çalışma çok yavaş ilerledi.kitabın yazılımı altı yıl aldı. Aralarında konuları paylaştılar. Tüm daktilo etme işlemini Ellis yaptı. Hawking artık yazamaz durumda olduğundan kendi malzemesini Ellis’e dikte etti. Ellis Hawking’in konuşmasını anlayan en yakın arkadaşlarından biriydi. The Large Scale Structure of Spacetime çok uzun zaman almış olduğu için bazı alanlarda Ellis’i aştı. Özellikle Hawking’in kara delikler üzerindeki çalışmasının metni düzeltebileceklerinden daha hızlı gelişmişti. Kitap yalnızca kozmolojinin klasik teorilerini ele alıyordu. Kitap 1973 yılında yayınlandı. Kitap akademik çevreleri oldukça hareketlendirdi ve serinin genel prestijine büyük katkıda bulundu.
1978 yılında Hawking’e fizikteki en saygın ödül olan ve Lewis and Rose Strauss Memorial Fund tarafından verilen “Albert Einstein Ödülü” verildi. Bu ödül prestij açısından Nobel ödülüne eşdeğer sayılmaktadır. Hawking meslektaşlarının saygısını kazanıyor ve halk içinde gittikçe daha fazla “yeni Einstein” olarak beğeni topluyordu.
Stephen Hawking
Hastalık ani atlamalar yaparak ve daha sonra bir düzlükte kestirilemeyen bir süre kalarak gelişir. Bir kere daha kötü gelişme olacağı ve bunun yolun sonu olacağı hissi yaygındır. Ama insanlar Hawking’in 20 yıldan uzun bir süredir gidici olduğunu yazıyorlardı. Ve şimdi onların yanıldıklarını kanıtlamıştı. O her günü geldiği gibi alır ve ondan elinden geldiğince yararlanırdı.
Stephen Hawking kimdir o zaman? O hesaba katılması gereken bir güçtür. Onun kişiliği müthiştir. O acımasız olabilir, yaşamla sert bir pazarlık sürdürüyor ve ona başı yukarda yaklaşıyor. Birçok insan onu can sıkıcı bulur ama diğer taraftan mizah dygusu ile ünlüdür. Pek çok yakın arkadaşı ve hayranı vardır. Kendisinin seven ve şefkatli bir baba olduğunu kanıtlamıştır. Makinalara, hareket etmesini, konuşmasını ve soluk almasını sağlayan bir dizi soğuk cihaza o kadar yakından bağlı olan bir adamın iç düşlerini bilmek imkasızdır. Yüzü pek çok kişinin yüzünden daha anlamlıdır. Çünkü kısa ve öz dil armağanı dışında bu hemen hemen onun zihnine tek penceremizdir.

Kaynaklar
Dünya’yı Değiştiren Beş Denklem, Michael Guillen, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları Galileo’nun Buyruğu, Edmund Blair Bolles, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları Stephen Hawking –Kuramı ve Son Çalışmaları, Michael White-John Gribbin, Sarmal Yayınevi
Read more