Felsefik Sözler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Felsefik Sözler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

‘Aşk’ Üzerine ‘Düşünme’ler – Aşkın Metafiziği Nedir?


-Bütün aşklar,istedikleri kadar uçarı,tensellikten,dünyevilikten uzak ayakları yerden kesik görünsünler,sadece cinsel dürtüde temellenirler.Evet,hatta bu aşıklık hali sadece daha yakından belirlenmiş,daha özelleşmiş,hatta sözcüğün en dar anlamıyla bireysellemiş cinsel dürtüdür.
-İnsanlığın genç kesiminin enerji ve gücüyle birlikte düşüncelerinin yarısını sürekli olarak meşgul ettiği,ara sıra en büyük kafaları bile meşgul ettiği,en önemli meselelerde belirleyici etki olduğu görülür.
-Aşk için çıkarılan bunca gürültü patırtı niye?Niye bunca itiş kakış,tepinme,korku,endişe ve dert?Sonuçta amaç,sadece bir Mecnun’un kendi Leylası’nı bulması değil midir?
-Aşkta bütün meselelerin aksine bireysel iyilik,mutluluk ve acıların değil de insan cinsinin gelecekteki varlığının ve kendine özgü yapısının söz konusudur.
-Her aşık olma durumunda,belli bileşim niteliklerine sahip bir bireyin üretilmesinin amaç olarak edinildiği,söz gelimi karşılıklı sevginin değil de,sahip olmanın,yani fiziksel haz ve zevkin asıl tayin edici yan olmasından bellidir.
-Belli bir çocuğun dünyaya getirilmesi,taraflar bilincinde olmasalar da,bütün o aşk hikayesinin gerçek amaç ve hedefidir.Bu amaç ve hedefe hangi yol ve tarzlardan ulaşılacağı için önemsiz yanıdır.
-İki sevenin birbirine gittikçe artan eğilimleri bile bunların meydana getirebilecekleri ve getirmeyi arzu ettikleri bu yeni bireyin yaşama isteğidir.Hatta daha onların özlem dolu bakışlarının buluşması esnasında bile bu bireyin yeni hayatı uyanır ve ahenkli,bileşimi iyi oluşturulmuş gelecekteki bir birey olarak varlığını duyurur.Sevenler gerçek bir birleşme ve kaynaşma yoluyla bundan böyle sadece bu tek varlık olarak yaşamayı sürdürmek için tek bir varlık olmanın özlemini duyarlar ve bu özlem sonunda içinde her ikisinin de kalıtımsal özelliklerinin kaynaştığı ve birleştiği o tek varlıkta yaşama devam etmeleriyle gerçekleşir.
-Bir erkekle bir kız arasındaki karşılıklı,kararlı ve değişmez inatçı isteksizlik,antipati,nefret ve soğukluk;bunların birlikte meydana getirebilecekleri “şey”in arızalı,fizyolojik yapısı kötü organize olmuş,kendi içinde uyumsuz,mutsuz bir varlıktan öte birşey olmayacağının göstergesidir.
-Oluşacak birey,babasından iradeyi ve karakteri,annesinden zekayı;beden yapısını ise bu ikisinden alacaktır.
-Yeni bir bireyin ilk ortaya çıkışı,yani hayatının asıl başlangıç noktası olarak anne-babanın birbirlerini sevmeye başladıkları (birbirlerini gözlerinde büyüttükleri*) anı göz önünde tutmak gerekir.
-İki bireyin çeşitli yönlerden birbirine uygunluğu ne kadar fazlaysa,karşılıklı tutkuları da o kadar büyük olacaktır.
-Birey,öteki bireyde özellikle kendisinde yoksun bulduğu mükemmelliği ve kusursuzluğu arayacak,hatta kendisinin karşıtı olan kusurları ve yetersizlikleri onda güzel bulacaktır.
-Kendisine uygun güzellikteki bir kadına baktığında onu kıskıvrak yakalayan o kadınla birleşmeyi en yüce iyiymiş gibi gösteren baş döndürücü bir çekicilik erkeği sarar.Bu da oluşturulacak bireyin istenilen niteliklerde o an,o eşle olabileceği düşüncesinden kaynaklanır.
-Erkekliğin ve dişiliğin sayısız düzlem (derece)leri vardır.Erkeğin erkekliğinin belli bir düzleminin kadın dişiliğinin belli bir düzlemine tekabül etmesi gerekir.Buna göre,en erkeksi adam,en dişi kadını arayacaktır.Bu ikisi arasında bu gerekli tekabüliyetin gerçekleşmiş olduğu,aslında onlarca içgüdüsel yoldan sezilir ve bu içgüdüsel sezgi aşıklığın e n yüksek derecelerinin temelinde yer alır.
-Aşıkların heyecanlarında kusursuzluğu bulmuş olmanın ve üretilecek yeni bireyin kusursuz olacağı,insan türünün kusursuzluğa erişmede yeni bir basamağa erişildiği düşüncesinin sevinci yatmaktadır.
-Uzun boylu,iri yapılı bir adamla kısa boylu,tıknaz bir kadının oğulları eğer kısa boylu ise,oğlan büyüdüğünde eş olarak uzun boylu bir kadını seçecektir.Eğer babası da kısa boylu olsaydı uzun boylu kadına yönelmeye yönelik içgüdüsü bu şekilde olmayabilirdi.
*Bir İngiliz deyimidir…”aşk” için bu deyim kullanılmaktadır…
Tüm bunlar aşk üzerine bir felsefecinin yazdığı kitaptan (Aşkın Metafiziği / Arthur Schopenhauer) dikkatimi çeken,derlediğim notlar…
Temelde aşkın iki cinsin birbirine duyduğu “doğaya yararlı olacak” cinsel dürtüye dayandığını ve bu dürtü sayesinde insan soyunun ürediğini,hatta aşıkların birbirinde kendilerinde bulunmayan özellikleri bulduklarında tutkularının arttığı ve bu sayede “kusursuzluğa” erişilebileceği düşüncesinin bilinçaltında yatmasıyla oluştuğunu savunuyor…
“Zıt kutuplar birbirini çeker.” gibi bir düşünce de bu açıklamayla tam anlamını bulmuş oluyor…Kullandığımız bu sözcüğün aslında gündelik,basit bir laf değil,bilinçaltlarımızda yatan amacın dilimize dökülmesi…
Alıntı N.T sevgiadasi.com
Read more

Immanuel Kant’ın Sözleri


En yüce varlık: herşeyi bilen. Herşey için iyilik isteyen.
·Felsefe, insan için herzaman tamamlanmadan kalan bilgeliğe ulaşma çabasıdır.
·Doğa insana zorbaca davranır. İnsanlar birbirlerini kurtlar gibi parçalarlar. Bitkiler ve hayvanlar birbirlerinin üstünde gelişip birbirlerini boğarlar. Doğa onların gereksediği bakıma ve özene aldırmaz. Savaşlar uzun sürmüş sanat eylemlerinin kurduklarını ve koruduklarını parçalar.
·Ben, insan olarak, kendim için uzamda ve zamanda bir duyu nesnesiyim; aynı zamanda da bir anlam nesnesi -bir kişiyim: dolayısıyla hak sahibi bir ahlak varlığıyım.
·Birşeyi yapmalıysam, yapabilecek durumdayım demektir; üzerime kaçınılmazsa düşen, kurma olanaklarımın da içinde olmalıdır.
·Doğa eder (agit). İnsan eyler (facit). Amacın bilinciyle etkinlikte bulunan akıl sahibi özne, işler (operatur). Duyuya gelmeyen zihinsel neden, kılar (dirigit).
·İçimde öyle bir varlık var ki, etkinliğin nedensel ilişkileri (nexus effectivus) içinde benden ayrı olarak benim üstümde durur (agit, facit, operatur), kendi kendine özgür olarak, yani, uzam ve zaman içindeki doğa yasasına bağımlı olmadan, beni içimden yargılar (haklandırır ya da lanetler) ve ben insan, kendim, bu varlığım; bu, öyle, benim dışımda bir töz değildir; ve asıl garip olan şu: nedensellik, gene de, eyleme özgürlük içinde belirlenmişliktir (doğa zorunluluğu olarak değil).
·Üstümde Tanrı, dışımda dünya, içimde insansal tin-
·Dünyayı bilmek isteyen, onu önce kurmak zorundadır, hem de kendi içinde.
·İnsanda etkin ama duyu-üstü bir ilke vrdır ki, doğadan ve dünyanın nedenselliğinden bağımsız olarak,berikinin görünüşlerini belirler; buna özgürlük denir.
·Olabilir ki görmeyi ve işitmeyi sürekli yeniden öğrenmem gerekir; ama gene de nesnenin tasarımının benim kendimce a priori yapılması gereklidir.
·Özne kendi kendisini nasıl a priori belirler. en yüce bilgelik
·Dünyanın içindeki insan, dünyanın bilgisiyle birlikte ona aittir; ama dünya içinde ödevinin bilincindeki insan, görünüş değil, kendinde varlıktır; şey değil, kişidir.
·Kişi, özgürlük ilkelerine göre kendi kendini belirleyen varlıktır. Özerklik. Özgürlük ise kendi başına varlığın özelliğidir.
·Ben, insan, kendim için bir dışsal duyu nesnesi; dünyanın bir parçasıyım.
·Tek bir dünya vardır: çünkü olanaklı deneyimin nesneleri olarak duyusal görünün biçimlerinin üzerinde kurulu olduğu uzamın ve zamanın mutlak birliği vardır.
·Ben, insan, bir dünya varlığıyım ve kendim de dünyaya aitim. Şeylerin tümü benim içimdedir, hem de dışımda (exstra; praeter değil).
·Tanrı kutsal olandır, ama kutsal bir varlık yapamaz.
·Özgürlük kavramı: kendi kendinin yaratıcısı olmak.
·Özne kendi dışında etkindir.
·Madde dünya uzamının heryerindedir. Cisimler ayrı ayrı dururlar.
·İnsan, bir dünya varlığıdır, ama, kendi kendisini (onun) bir üyesi olarak kuran (varlık).
·Nereden geliyor bana bu fikirler dizisi? Varlıkların bütünlüğü akla a priori verilmiş bir kavramdır; benim kendi bilincimden kaynaklanır. Düşünmemin nesnelerini elde edip onları kavrayabilmeliyim, yoksa kendimin bilincinde olamam (cogito, sum: burada ergo demeye gerek yok). Bu autonomia rationis purae’dır; çünkü bu olmasaydı, verilmiş bir görü konusunda bile, düşünceden yoksun kalırdım; varolduğumu bilmeden, bir hayvan gibi varolurdum.
·Akıl, kaçınılmazca, nesneler yaratır kendi kendisine. Bu yüzden her düşünenin bir tanrısı vardır.
·Yaşamın peşinden gelen cansızlık ölümdür.
·İnsanın yalnızca düşünmesi değil; kendi kendine, düşünüyorum, diyebilmesidir, onu bir kişi kılan.
·Felsefe, aklın kendisine verdiği, kendi kendini kuramsal ve kılgısal bakımdan nesne kılma görevidir.
·Felsefeyi felsefe yapma işi olarak değil, tamamlanmış bir bütün olarak ortaya koymak. Kimseye aşkın filozof denemez.
·Bütün bilginin en son amacı en yüce kılgısal akılda kendi kendini tanımaktır.
İmmanuel Kant / Fragmanlar / Türkçesi: Oruç Aruoba / Altıkırkbeş yay.
Read more

Immanuel Kant’ın Sözleri




·Felsefe, insan için herzaman tamamlanmadan kalan bilgeliğe ulaşma çabasıdır.En yüce varlık: herşeyi bilen. Herşey için iyilik isteyen.
·Doğa insana zorbaca davranır. İnsanlar birbirlerini kurtlar gibi parçalarlar. Bitkiler ve hayvanlar birbirlerinin üstünde gelişip birbirlerini boğarlar. Doğa onların gereksediği bakıma ve özene aldırmaz. Savaşlar uzun sürmüş sanat eylemlerinin kurduklarını ve koruduklarını parçalar.
·Ben, insan olarak, kendim için uzamda ve zamanda bir duyu nesnesiyim; aynı zamanda da bir anlam nesnesi -bir kişiyim: dolayısıyla hak sahibi bir ahlak varlığıyım.
·Birşeyi yapmalıysam, yapabilecek durumdayım demektir; üzerime kaçınılmazsa düşen, kurma olanaklarımın da içinde olmalıdır.
·Doğa eder (agit). İnsan eyler (facit). Amacın bilinciyle etkinlikte bulunan akıl sahibi özne, işler (operatur). Duyuya gelmeyen zihinsel neden, kılar (dirigit).
·İçimde öyle bir varlık var ki, etkinliğin nedensel ilişkileri (nexus effectivus) içinde benden ayrı olarak benim üstümde durur (agit, facit, operatur), kendi kendine özgür olarak, yani, uzam ve zaman içindeki doğa yasasına bağımlı olmadan, beni içimden yargılar (haklandırır ya da lanetler) ve ben insan, kendim, bu varlığım; bu, öyle, benim dışımda bir töz değildir; ve asıl garip olan şu: nedensellik, gene de, eyleme özgürlük içinde belirlenmişliktir (doğa zorunluluğu olarak değil).
·Üstümde Tanrı, dışımda dünya, içimde insansal tin-
·Dünyayı bilmek isteyen, onu önce kurmak zorundadır, hem de kendi içinde.
·İnsanda etkin ama duyu-üstü bir ilke vrdır ki, doğadan ve dünyanın nedenselliğinden bağımsız olarak,berikinin görünüşlerini belirler; buna özgürlük denir.
·Olabilir ki görmeyi ve işitmeyi sürekli yeniden öğrenmem gerekir; ama gene de nesnenin tasarımının benim kendimce a priori yapılması gereklidir.
·Özne kendi kendisini nasıl a priori belirler. en yüce bilgelik
·Dünyanın içindeki insan, dünyanın bilgisiyle birlikte ona aittir; ama dünya içinde ödevinin bilincindeki insan, görünüş değil, kendinde varlıktır; şey değil, kişidir.
·Kişi, özgürlük ilkelerine göre kendi kendini belirleyen varlıktır. Özerklik. Özgürlük ise kendi başına varlığın özelliğidir.
·Ben, insan, kendim için bir dışsal duyu nesnesi; dünyanın bir parçasıyım.
·Tek bir dünya vardır: çünkü olanaklı deneyimin nesneleri olarak duyusal görünün biçimlerinin üzerinde kurulu olduğu uzamın ve zamanın mutlak birliği vardır.
·Ben, insan, bir dünya varlığıyım ve kendim de dünyaya aitim. Şeylerin tümü benim içimdedir, hem de dışımda (exstra; praeter değil).
·Tanrı kutsal olandır, ama kutsal bir varlık yapamaz.
·Özgürlük kavramı: kendi kendinin yaratıcısı olmak.
·Özne kendi dışında etkindir.
·Madde dünya uzamının heryerindedir. Cisimler ayrı ayrı dururlar.
·İnsan, bir dünya varlığıdır, ama, kendi kendisini (onun) bir üyesi olarak kuran (varlık).
·Nereden geliyor bana bu fikirler dizisi? Varlıkların bütünlüğü akla a priori verilmiş bir kavramdır; benim kendi bilincimden kaynaklanır. Düşünmemin nesnelerini elde edip onları kavrayabilmeliyim, yoksa kendimin bilincinde olamam (cogito, sum: burada ergo demeye gerek yok). Bu autonomia rationis purae’dır; çünkü bu olmasaydı, verilmiş bir görü konusunda bile, düşünceden yoksun kalırdım; varolduğumu bilmeden, bir hayvan gibi varolurdum.
·Akıl, kaçınılmazca, nesneler yaratır kendi kendisine. Bu yüzden her düşünenin bir tanrısı vardır.
·Yaşamın peşinden gelen cansızlık ölümdür.
·İnsanın yalnızca düşünmesi değil; kendi kendine, düşünüyorum, diyebilmesidir, onu bir kişi kılan.
·Felsefe, aklın kendisine verdiği, kendi kendini kuramsal ve kılgısal bakımdan nesne kılma görevidir.
·Felsefeyi felsefe yapma işi olarak değil, tamamlanmış bir bütün olarak ortaya koymak. Kimseye aşkın filozof denemez.
·Bütün bilginin en son amacı en yüce kılgısal akılda kendi kendini tanımaktır.
İmmanuel Kant / Fragmanlar / Türkçesi: Oruç Aruoba / Altıkırkbeş yay.
Read more