KİTABIN KONUSU:
İzmirli Ayşe etrafında, Anadolu da, önce çetelerle başlayan, sonra düzenli ordu ile devam eden ve zaferle sonuçlanan Türk Kurtuluş savaşının hikâyesi anlatılır.
KİTABIN ÖZETİ:
Peyami, Kurtuluş Savaşı’nda bacaklarını kaybetmiş, başına saplı kalan kurşun yüzünden sık sık hayallere dalan, eski bir hariciye nazırıdır. Başından geçen olayları kaldığı Cebeci Hastanesi’nde yazmaktadır. Olayları anlatmaya mütareke yıllarından başlar. Annesi onu amcasının kızı Ayşe ile evlendirmek istemiş fakat yurt dışına kaçmıştır. Geri döndüğünde Ayşe’nin ağabeyi Cemal görevi nedeniyle İstanbul’a atanmıştır. Onunla arası hiç iyi olmamasına rağmen kısa sürede iyi bir dost oluverirler. Düşman uçaklarının İstanbul’u bombaladıkları bir günde Cemal’in İhsan adında bir arkadaşıyla tanışır. O günden sonra her şeyi birlikte yaparlar sıralarda Bulgar Mütarekesi yapılır. Bununla birlikte dünyaya Türklerin barbar, ilkel insanlar olmadıklarını göstermek için toplumdan her kesimin katıldığı büyük mitingler yapılır.
Bunların en büyüğü olan Sultan Ahmet Mitingi ’ne İzmir’den yeni gelen Ayşe-kocası ve çocuğu Yunanlılarca öldürülmüştür de katılmıştır. Bir kesim de Ayşe’yi kullanarak İngilizlerin
dostluğunu kazanmak ister ama Ayşe’nin İngilizlere olan tutumu etrafındakilerde büyük bir savaş azmi doğurur. Düşmanlar tarafından da bu olay çok ciddi karşılanır ve Ayşe, Peyami ve Cemal’in öldürüleceği söylentileri yayılır. Bu arada Peyami ve İhsan arasında tatlı aşk rekabeti başlar. İşte Peyami bu aşk ve memleket mücadelesineATEŞTEN GÖMLEK adını verir. Peyami uzun süreli hastalığından sonra Ayşe ile birlikte Adapazarı’na, İhsan’ın yanına giderler. Burada bulunan Kezban Ayşe’yi çok kıskanır çünkü o da İhsan’ı sevmektedir. İhsan Ayşe’yi Eskişehir’e, Cemal’in yanına gönderir. Peyami’ye de askerlik eğitimi verdirir. Tam o sıralarda Kezban olayı patlak verir. Mehmet Çavuş uyarılmasına rağmen her şeyi göze alarak onu kaçırır. Konya’da çıkan isyanın ardında da o çıkar. İsyan bastırılır ve Mehmet Çavuş asılır ama Kezban’a ne olduğu asla öğrenilemez. Ardından Peyami Milli Savunma Bakanlığı’na atanır ve hepsinden uzakta kalır. Olan biten her şeyi Ayşe’nin mektuplarından öğrenir. Fakat Rumca bildiği ve fotoğraf çekebildiği için Batı Cephesi’ne atanır. Gittiği birlikte İhsan da vardır. İhsan, Ayşe ile arsında geçen tüm aşk hikâyesini anlatır ve Peyami de bir daha bu iki kutsal aşığın arasına girmez. Artık ordu Sakarya’nın doğusunda mevzi almış, savaş başlamak üzeredir. Hepsi aynı kolordudadırlar. Nihayet savaş, bir sabah düşman uçaklarının bombardımanıyla başlar ve birlikler taarruza geçer. İhsan alması gereken Karadağ’a tırmanırken alnına gelen bir kurşunla şehit düşer. Bu haberi alan Ayşe de yolda canını verir. Arkasından Cemal’in de ölüm haberi gelir. Artık Peyami tek başınadır. Nihayet o da bu yolda bacaklarını kaybeder ve başına bir kurşun saplanır. Fakat Peyami’nin bu tanımladığı tiplerin hiç biri gerçek değildir. Buna kafasında bulunan kurşun sebep olmaktadır. O da ameliyat masasında hayata gözlerini yumar.
OLAY öRGüSü:
1. Cemal İhsan
2. İzmir Kızı.
3.Ayşe Ayrı Eve Taşınıyor
4 .Anadolu’ya Doğru.
5 .İhtilal Günleri
6 .Mehmet Çavuş
7 .Kezban
8 .Kâbus
9 .Perde Arası.
10. Sakarya Günleri.
11 .Ateşten Gömlek.
12 .Karadağ.
ANAFİKİR:
Hem vatanın içinde bulunduğu felâketi hem de bu felaketi yaşayan; aşkları, ihtirasları, kıskançlıkları ve vazifeleri arasında kalan insanların ruh çatışmalarını da ifade etmektedir.
ŞAHIS KADROSU VE ÖZELLİKLERİ:
Peyami:
Romanda anlatılan olayları hatıra defterinden öğrendiğimiz bir hariciye memuru. Ayşe'ye duyduğu aşk yüzünden olaylara karışan ve kendini bir anda Milli Mücadele'nin içinde bulan bir genç.
Cemal:
Ayşe'nin ağabeyi. Milli Mücadele’nin önemli subaylarından birisidir. Daha o yıllarda cumhuriyetçi fikirlere sahip.
Ayşe:
İzmir'in ve Kurtuluş'un bir sembolü olarak görülen genç bir kadındır. Kocası ve oğlu İzmir'in işgali sırasında Yunanlılar tarafından öldürülünce, önce İstanbul'a gelir; oradan da Anadolu'ya geçerek Milli Mücadeleye bir hemşire olarak katılır. Cephe de, ön safhalar da hizmet görür.
İhsan:
Cemal'in ve Peyami'nin arkadaşı. Milli Mücadeleye ilk katılanlardan birisidir. Albaylığa kadar yükselir. Ayşe’yi sevmektedir. Birinci ve İkinci İnönü savaşlarına katılır. Sakarya savaşında şehit olur. Ayşe ile birlikte küçük bir köyün mezarlığına gömülürler.
Mehmet Çavuş:
Şahsi kini dolayısıyla çeteci olmuştur. Rumeli de Bulgar çeteleri ile vuruşmuş; Padişah'a düşmanlığı sebebiyle Milli Mücadele'ye katılmıştır. Kezban'a aşık olunca, onun ardından gider. Kezban'ı kaçırır. Fakat Kezban' ın İhsan'ı sevmiş olmasını gururuna yediremeyip Kuvva-yı Milliye’den ayrılır. Bir isyan girişimi sırasında İhsan tarafından yakalanıp, asılır.
Kezban:
Anası ve Babası Yunanlılar tarafından öldürülmüş bir köylü kızı. İhsan'ı seviyor. Ve bu aşkın çekiciliği ile onun ardından giderek Milli Mücadele'ye katılıyor. Hem kıskanç hem fedakâr bir genç kız.
ROMANDA GEÇEN ZAMAN:
Olay Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminden itibaren başlayıp kurtuluş savaşı yıllarını kapsıyor.
OLAYLARIN GEÇTİGİ MEKAN:
Olaylar İstanbul- Sultan Ahmet, İzmir, Eskişehir, Ankara, hastane odası ve bütün Anadolu’da geçiyor.
ROMANLAR İLGİLİ DEĞERLENDİRMELER:
Eser ilk kez 1922 yılında İkdam’da (6 Haziran-11 Ağustos 1922 yılları arasında) tefrika edildi. Daha sonra kitap olarak yayınlandı. Yazarın en çok okunan eserlerinden biridir. Eserde Kurtuluş Savaşı adeta belgelenmiştir. Yazarın kendisi de olayların içinde yer aldığından, yakından bildiği bir çok gerçeği güçlü bir mantıkla anlatmaktadır. Sultanahmet mitingi, Düzce olayları bu örneklerden bazılarıdır.
Edebiyatçı Cevdet Kudret’e göre Ateşten Gömlek; edebiyatımızda Kurtuluş Savaşı üzerine yazılmış romanların ilki ve hala en güzelidir.
Romanı değerlendiren yazılardan en güzellerinden birini yazmış olan İnci Enginün’ünyazmış olduğu değerlendirmeye göre; roman Sakarya Savaşı’nın hemen ardından yazılmıştır. Ateş’ten Gömlek Cumhuriyet devri romancılığının ilk örneği sayılmaktadır. İngilizceye çevrisi de Halide Edip tarafından yapılmıştır..
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Kurtuluş Savaşı yıllarında Ankara’ya gidince (1921) bir süre Halide Edip Adıvar’da misafir kalmıştır. Adıvar o günlerde Yakup Kadri’nin ‘Ateşten Gömlek’ adında bir ‘Anadolu romanı’ yazmakta olduğunu öğrenince, bu adı çok beğenip, benimsemiş ve Yakup Kadri’den daha önce davranıp, iki ay içinde eserini tamamlamıştır. Böylece Yakup Kadri’nin bulduğu, Hallide Edib’in benimsediği ‘Ateşten Gömlek’ adı hem vatanın içinde bulunduğu felaketi, ne de bu felaketi yaşayan, aşkları, ihtirasları, kıskançlıkları ve vazifeleri arasında kalan insanların ruh çatışmalarının da ifade edildiği bir roman olarak okuyucusuyla buluşur. Halide Edip bu olayı da kitabının başında ‘Yakup Kadri’ye’ başlıklı açık mektupta anlatmıştır. Ayrıca bu konuyu ‘Türk’ün Ateşle İmtihanı’ başlıklı anılarında da anlatmıştır.
Kurtuluş Savaşı üzerine yazılan romanların çoğu, bu savaşı yaşamayanların araştırmalarına dayanarak yazdıkları romanlardır. Oysa Halide Edip Adıvar Kurtuluş Savaşı’na katılmış bir yazar, savaşı bütün acısıyla, üzüntüsüyle yaşamış ve Ateşten Gömlek’i 1922’de sıcağı sıcağına yazmıştır. Eleştirmen Fethi Naci’ye göre; Ateşten Gömlek bir bakıma Halide Edip’in tanıklığıdır. Romanın seksen yıldır süren başarısı ve gücü de bu tanıklıktan gelmektedir. Fethi Naci’ye göre Yazar romanını Ayşe ile Ayşe’yi, seven İhsan ve Peyami’nin duygusal ilişkiler içinde geliştiriyor ama aştan, tutkudan söz eden sayfaları romanın en güçsüz bölümleridir.
Romanı bugün de ilgiyle okutan özelliği Kurtuluş Savaşı’nı bir röportaj sadeliği içinde verebilmesi, canlı bir tarih gibi okunabilmesidir. Sultanahmet mitingi, İstanbul’un işgali, Kuvayı Milliye’ye katılmalar, Hilafetçilerle savaş, çete kuvvetlerinden düzenli orduya geçiş, çekilen acılar, katlanılan fedakârlıklar ancak bunları yakından yaşayan birinin anlatabileceği bir canlılıkla anlatılmıştır. Kitapta savaşı bütün korkunçluğuyla veren pek çok başarılı sahne bulunmakta ve bu bölümler kitabın sevilmesinde çok etkili olmaktadır. Fethi Naci’ye göre Yazar köylü kızı Kezban’ın İhsan’a duyduğu umutsuz aşkı ve Mehmet Çavuş’un Kezban’a olan aşkını anlatırken çok başarılıdır. Ancak İhsan’la Ayşe’nin duyguları fazla kitabı ve yapmacık olarak anlatılmış. Ona göre Ateşten Gömlek başarılı bir roman değil ama unutulmaz bir tanıklıktır. Romancı bu eserinde Atatürk’ün çetelerden düzenli orduya geçilmesi fikrini de çok kuvvetle işlemiştir.
Eleştirmen N. Ziya Bakırcıoğlu’na göre de Ateşten Gömlek’in Kurtuluş savaşı romanlarının ilki olduğu hükmü doğrudur ve bu konuyu ele alan romanlar için yolu açmıştır. Milli Mücadeleye verilen ‘Kurtuluş Savaşı’ ismi; bir ‘subaylar savaşı’ olduğu ve Padişah ile İstanbul Hükümeti’nin ihaneti gibi tezler romanın resmi görüşe dayandığını, adeta Atatürk’ün Nutku’nun bir tekrarı olduğunu göstermektedir. Küçük Ağa’ya gelinceye kadar yazılan bütün Kurtuluş Savaşı romanları bu görüşü benimsemişledir.
Yazar ve edebiyat eleştirmeni Selim İleri Halide Edip’in ‘Handan’ romanı ile başlayan serüveninin ‘Mor Salkımlı Ev’ ille başka bir boyuta taşındığını ve ‘Ateşten Gömlek’e ulaşan süreçte, bireyselden toplumsal olana bir yol alış vardır. Gerçekten bir ateşten gömlek sırta geçirilmiş, o ateşten gömlekle yanıp tutuşulmuş ama hiç pişman olunmamıştır.
Romanda İzmirli Ayşe etrafında, Anadolu’da önce çetelerle başlayan sonra düzenli ordu ile devam eden ve zaferle sonuçlanan Türk Kurtuluş Savaşı’nın öyküsü anlatılmaktadır. Romanın önemli kahramanlarının hepsinin birer ateşten gömleği bulunmaktadır. Ayşe’nin ateşte gömleği İzmir’in kurtuluşudur. Peyami ile İhsan’ınki Ayşe’ye duydukları aşktır. Mehmet Çavuşun ki ise hem Kezban’a doyduğu aşk hem de şahsi kininin sükûnet bulmasıdır.
Roman, Peyami’nin hatıra defteridir. Bir ‘ben’ romanıdır. Bununla birlikte anıların yazıldığı zaman ile olayların geçtiği zaman farklı olduğundan Peyami kendini geri planda tutarak öteki kahramanları ve olayları ön plana çıkarmıştır. Ancak bu kahramanlar canlı ve fonksiyonel değildir. Onların duygu dünyalarını ancak Peyami’nin gözlemleri sayesinde öğreniyoruz.. Peyami roman boyunca çok değişmiş, züppelikten vatanperverliğe yükselmiştir. İki bacağı koptuğu halde defterinde Ayşe’ye dövüşmek için kolları olduğunu söyleyerek, bedeninin son parçası da kopana kadar İzmir’ için ve Ayşe için savaşacağını’ söyler. Ancak Ayşe’nin bu değişimin sonuçlarından haberdar olması mümkün olmamıştır.
Romanda Ayşe bir şahsiyet olarak değil, bir örnek kişi olarak ele alınmıştır. Kocasının ve oğlunun ölümünden başka hiçbir kişisel meselesine romanda değinilmemiştir. O sadece İzmir’i düşünmektedir. İhsan’ın ve Peyami’nin kendisine aşık olduğunu bildiği halde fazla umurunda değildir. Ayşe’nin Peyami’ye yazdığı mektuplardan onun işgal ile ilgili düşüncelerini öğreniriz. Ona göre işgal İngilizlerin Türklere hakaretidir ve ordumuz bunu cezalandırmalıdır. Ayşe’de Halide Edip’ten önemli izler bulunmaktadır. Halide Edip’in romandaki temsilcisidir. Onun Kurtuluş Savaşındaki görevlerini yapmaktadır.
Romandaki bir başka önemli karakter ise ihsan’dır. O Ayşe olmasa da savaşa katılacaktı. Çünkü bir subaydı. Nitekim İstanbul’un işgalinden hemen sonra Anadolu’ya geçti ve Adapazarı civarında Halife Ordusu ile savaştı. İhsan İnönü savaşlarında ve Sakarya’da önemli işler başarır ve Sakarya Savaşı sırasında şehit olur. Onun asıl trajedisi Ayşe’ye olan aşkıyla başlamıştır. İhsan karakteri son derece kararlı ve ateşli bir asker olmasına rağmen ‘Ayşe isteseydi savaş meydanını bile terk ederdim’ diyebilecek kadar da çelişkiler içinde anlatılmıştır.
Romandaki karakterler yeterince derin ve tutarlı işlenmemiştir. Romandaki aşk teması da çok zayıftır. Yazar ne gelişiminde ne de tiplerin yaratılmasında yeterli titizliği gösterememiş, derinleşememiştir. Kezban, Mehmet Çavuş, Miralay Haşmet Bey ve Ahmet Rıfkı tiplemeleri de romanın dramatik yapısına katkıda bulunmamıştır. Yazar kahramanlarına karşı son derece tarafsız davranmıştır. Aslında bu romanda keskin sınırlarla ayrılmış taraflar da yoktur. Kahramanların kendi aralarındaki veya iç dünyalarındaki çatışmalar çok basittir ve inandırıcı değildir. Örneğin Mehmet Çavuş’un cephe değiştirmesi sadece basit ve cahil biri insanın tavır değiştirmesinden ibarettir. Oysa doğru yolu bulmak veya bir tarafa ihanet etmek bu kadar kolay bir şey değildir.
Anadolu romanı tanımlaması ilk kez Ömer Seyfettin tarafından ‘Yalnız Efe’ için kullanılmış ancak o dönem yazarları tarafından kısa sürede benimsenerek yaygınlaşmıştır.
DİL VE ANLATIM ÖZELLİKLERİ:
Eserde coşkulu, heyecanlı bir dil kullanılmıştır. Ancak yazarın Türkçesinin zayıflığı yer yer çok belirgindir. Tanımlamalar, betimlemeler, analizler, tahlillerde kitabi bir dil kullanılmıştır. Örneğin ‘bu akşam içim hülya yapmak istiyor’ veya ‘seninle e gider, İzmir’de bir çiftlik yaparız’ vb. Öte yanda bu kusurları örten bir realizm, bir dürüstlük ve bir coşku, bir inanmışlık var ki okuru hala etkilemektedir.
Romanda bazı olaylar, örneğin bir yolculuk veya bir cephanenin gizlenişi çok ayrıntılı anlatılmış bu da romanın genel akışını ve dengesini olumsuz etkilemiştir.
Romanda teferruat boldur. Bir yolculuk olanca teferruatı ile anlatılmış. Bir cephenin bulunduğu yerden alınıp başka bir yere götürülmesi sayfalar sürüyor.
Bütün bunlara rağmen, romanın bütün kusurlarını örten bir realizm, okuyanı hayran bırakan bir dürüstlük ve inanmışlık var.