2013 AÖF Gelişmekte Olan Ülkelerde Siyaset ders notları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
2013 AÖF Gelişmekte Olan Ülkelerde Siyaset ders notları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

AÖF Gelişmekte Olan Ülkelerde Siyaset 1. Ünite Ders Notları


Ünite 1:  Gelişmekte Olan Ülkeler: Temel Kavramlar ve Yaklaşımlar

Gelişmişlik kavramı ve gelişmekte olan ülkelerin genel özellikleri;
Gelişme kavramı ekonomik, siyasal ve sosyal yönleri olan çok boyutlu bir kavram niteliğindedir. Gelişmekte olan pek çok ülkenin gelişmişliğin farklı boyutları dikkate alındığında farklı gelişmişlik
düzeylerine sahip olduğu dikkat çekmektedir.

Ancak pek çok ülkenin başta yoksulluk olmak üzere enflasyon ve işsizlik gibi ekonomik; siyasal ve sivil hak ve özgürlüklerden yoksunluk gibi siyasal; eğitimsizlik ve ortalama yaşam süresinin kısalığı gibi sosyal nitelik arz eden maslında bir biriyle yakından ilişkili pek çok sorunla karşı karşıya olduğu ifade edilebilecektir.

Gelişme olgusunun siyasal, sosyal ve ekonomik tüm boyutlarıyla bütüncül bir biçimde ölçülmesi ve değerlendirilmesi kolay değildir. Çünkü her ülke az gelişmişliğin farklı bir boyutunu farklı yoğunluklarda yaşamaktadır. Bu çerçevede ekonomik olarak gelişmiş olan ülkeler siyasal gelişme bakımından gerilerde yer alabilmekte, siyasal olarak gelişmiş ülkeler ise her zaman için ekonomik olarak gelişmiş olamayabilmektedir.

Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkeler
Literatürde yer alan bir diğer tasnif gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ayrımına dayanmaktadır. Özellikle 1970’lerle beraber “az gelişmiş” yerine “gelişmekte olan ülkeler” tanımlaması daha yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Düşük ve orta gelirli ülkeler çoğu zaman gelişmekte olan ülkeler olarak tanımlanmaktadır.

1005 dolar ile 12.276 dolar arasında gelire sahip ülkeler bu çerçevede gelişmekte olan ülkeler olarak adlandırılmakta; 12.276 dolar üzerindeki ülkeler ise gelişmiş ülkeler kapsamında değerlendirilmektedir

G-7: Dünyanın gelişmiş ülkeleri olarak kabul edilen İngiltere, Almanya, İtalya, Fransa, Amerika Birleşik
Devletleri, Japonya, ve Kanada’yı bir araya getiren uluslararası bir platformdur. Son yıllarda genişleyerek G- 20 şeklini almıştır. G-20 ülkeleri arasında G-7 ülkelerine ilave olarak Türkiye, Suudi Arabistan, Endonezya, Meksika, Arjantin, Brezilya, Güney Kore, Çin, Hindistan ve Rusya gibi ülkeler yer almaktadır.

Gelişmekte olan ülkelere ilişkin çeşitli sınıflandırmalar;
Dünya politikasında çok sayıda ülke ekonomik,sosyal ve siyasal anlamda dezavantajlı konumdadır. Bu anlamda “üçüncü dünya”, “güney” veya“gelişmekte olan” gibi çeşitli kategorilerin her biri aslında küresel sistemin söz konusu dezavantajlı ülkelerini bir araya toplama gayretinin bir sonucudur. Gelişmekte olan ülkelerin en önemli ortak özellikleri -hepsini kapsamamakla beraber sömürge geçmişine sahip olmaları ve/ya Batı ile kurulmuş olan ticari bağlar olduğu ifade edilmektedir. Söz konusu sınıflandırma ve sınırlamaların her biri farklı dönemlerin ve farklı ölçütlerin bir ürünü olmakla beraber genellikle benzer ülkelere işaret etmekte ve birbirleri yerine kullanılabilmektedir.

BM Kalkınma Programı (UNDP) raporuna göre, 2007 yılında dünya nüfusunun en fakir %40’lık dilimi, küresel zenginliğin ancak %5’lik bir kısmını elinde bulundururken en zengin % 20’lik dilimin %75’lik büyük bir küresel servete sahiptir. (UNDP, 2007: 25). Bu nedenle ekonomik gelişme, gelişme sorunsalının belki de en çok bilinen yönüdür. Gelişmekte olan ülkelerde GSYİH seviyesindeki düşüklük, adaletsiz bir gelir dağılımı ve kronik yoksulluk az gelişmişliğe sebep olan en temel faktörler
olarak dikkat çekmektedir.

1) Gelişmekte olan pek çok ülkede kişi başı yurt içi hâsıla gelişmiş ülkeler ile karşılaştırıldığında oldukça düşük düzeylerdedir. Bu ülkelerde üretim faktörlerinden emeğin bol olması ve dolayısıyla aşırı emek arzı nedeniyle ücretler düşük seviyelerde kalmaktadır.
2) Gelişmekte olan ülkelerde yaşanan bir diğer sorun ise toplam gelirin ülkede yaşayanlar arasında adaletsiz bir şekilde dağılmış olmasıdır. Bir ülkede toplam gelirin adaletli bir şekilde dağılıp dağılmadığı, ülkedeki toplam nüfusun yüzde kaçının ülkenin toplam gelirinin yüzde kaçına sahip olduğu tespit edilerek ölçülmektedir. Toplam gelirin yüzdelik dilimlere ayrılmış her bir bölümünün toplam nüfusun yüzde kaçı tarafından elde edildiğine dair bilgi gelir adaletine yönelik ipuçları taşımaktadır ki bu ekonomi literatüründe Gini İndeksi ile ölçülmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde toplam nüfusun en altta bulunan %20’lik bölümünün toplam gelirden düşük bir pay almasına karşın, en üst %20’lik dilimin toplam gelirin büyük bir kısmına sahip olduğu görülmektedir.
3) Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde bir diğer sorun ise yaygın yoksulluktur. Pek çok ülkede önemli kesim yoksulluk sınırının çok altında yaşamaktadır. BM raporlarında günlük 1,25$ ve 2$ altında gelir elde edenlerin toplam nüfus içindeki payı sıklıkla kullanılan bir yoksulluk ölçütü olarak yer almaktadır. Toplam nüfus içinde günlük olarak 1,25$ veya 2$ altında gelir elde edenlerin toplumda büyük bir kesimi oluşturması önemli bir az gelişmişlik göstergesidir.

Gelişmekte olan ülkelerin tarihi;
Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerinin her birisinin kendine özgü eski medeniyetleri ve tarihleri
varsa da hepsinin ortak özellikleri modern dönemde neredeyse tamamının tarih sahnesine Asya ve Avrupa kıtalarına hükmeden eski imparatorlukların kolonilerinden biri olarak çıkmalarıdır.

Bu nedenle az gelişmiş ülkeleri anlamak her şeyden önce bu ülkelerin tarihlerini daha özelde ise emperyalizmin bu ülkeler üzerinde bıraktığı sosyo ekonomik ve siyasi etkileri anlamaktan geçmektedir.
Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin boyunduruk altına alınması iki dalga halinden ele alınmaktadır. Bunlar sırasıyla kökleri XV. yüzyıla uzanan birinci dalga emperyalizm ve 1870 sonrasını kapsayan ikinci dalga emperyalizmdir.

Amerika kıtası dışında yer alan pek çok eski koloninin bağımsızlığını elde etmesi II. Dünya Savaşı
sonrasında gerçekleşebilmiştir. Az gelişmişlik kuramlarını değerlendirebilecek, Farklı coğrafyalar arasında eşitsiz bir ilişki bulunduğu/kurulduğu argümanı kuşkusuz uzun yıllardır seslendirilmektedir. Ekonomik olarak yoksul, siyasal olarak otokratik, sosyal olarak ise istikrarsız olarak değerlendirilen pek çok ülkenin gelişme sorununu analiz etmeye yönelik farklı kuramlar geliştirilmiştir.

Ortaya konulan muhtelif kuramlardan özellikle ikisinin ön plana çıkmakta olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır: Modernleşme ve bağımlılık kuramları. Gelişme sorununu analiz etmeye çalışan iki kuramdan, modernleşme kuramları sorunun içsel nedenlerinin altını çizerken; bağımlılık kuramları ise dışsal nedenler üzerinde durmuştur.

Modernleşme kuramlarının önde gelen isimleri arasında Walter Rostow, Daniel Lerner, Talcott Parson, Barrington Moore, Seymour Martin Lipset, Gabriel Almond ve Sidney Verba sayılabilir.
Öte yandan Bağımlılık kuramlarının önde gelen isimleri arası nda Andre Gunder Frank, Fernando Henrique Cardoso, Theotonio Dos Santos, Paul Baran, Samir Amin yer almaktadır.

Siyasal Gelişmişlik
Siyasal gelişmeye dönük analizler genellikle farklı ülkelerde siyasal kurum ve işleyişlerin mahiyetini araştırma konusu yapmaktadır. Siyasal ve sivil hakların korunmasına imkân sağlayacak çoğulcu demokrasilerin kurulması siyasal gelişmişliğe dair en önemli gösterge olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte siyasal istikrar ve siyasal bir düzenin teşkil edilmesi siyasal gelişme bağlamında önem kazanan diğer olgular olarak ortaya çıkmaktadır.

Gelişmekte olan ülkelerde demokratikleşmenin neden başarıya ulaşmadığının nedenleri tartışmalı olsa da yapılan araştırmalarda sıklıkla aşağıdaki sorunlara dikkat çekilmektedir:
1) Siyasal meşruiyet (political legitimacy) eksikliği üçüncü dünyada sağlıklı bir siyasal sistemin oluşmasında en büyük engellerden biridir. Pek çok ülkede siyasetin/ siyasal iktidarın etnik, dinsel ve ırksal temeller çerçevesinde örgütlenmekte oluşu kitlesel bir meşruiyete izin vermemektedir.
2) Siyasal meşruiyet ile bağlantılı bir biçimde siyasal kurumlara ilişkin güven eksikliği, etkin ve işleyen bir demokratik sistemin inşasına imkân tanımamaktadır. Öyle ki, teoride yurttaşların kurumlara yönelik tutumlarıyla demokratik performans arasında güçlü bir ilişki bulunduğunun altı çizilmektedir.
3) Kan ve hemşeriliğe dayalı güçlü geleneksel bağların toplumlarda hâkim ilişki biçimini teşkil etmesi kuşkusuz siyasal alanın karakteristiklerini de etkilemektedir. Bu çerçevede -özellikle uluslararası yardımların dağıtımında karşılaşılan- yolsuzluk/ yozlaşma kültürü önemli bir sorun olarak pek çok az gelişmiş ülkenin gündemini meşgul etmektedir.
4) Toplumsal düzeyde siyasal kültürün elverişsizliği pek çok ülkede demokratik rejimlerin tesis edilmesini olumsuz etkilemektedir. Gelişmekte olan ülkelerin pek çoğunda demokratik kültürün eksikliği önemli bir sorundur. Bu çerçevede bireylerin tutum ve inançları uzun dönemde siyasal rejimlerin geleceği açısından tayin edici olmaktadır.

Az Gelişmişliğin Tarihi: Kolonizasyon, Dekolonizayon ve Neo- Kolonyalizm
Azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin her birisinin kendine özgü eski medeniyetleri ve tarihleri varsa da hepsinin ortak özellikleri modern dönemde neredeyse tamamının tarih sahnesine Asya ve Avrupa kıtalarına hükmeden eski imparatorlukların kolonilerinden biri olarak çıkmalarıdır. Bu nedenle az gelişmiş ülkeleri anlamak her şeyden önce bu ülkelerin tarihlerini daha özelde ise kolonyalizmin bu ülkeler üzerinde bıraktığı sosyo ekonomik ve siyasi etkileri anlamaktan geçmektedir.Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin boyunduruk altına alınması iki dalga halinde ele alınmaktadır.

İki Dünya Savaşı Arasında Gelişmekte Olan Ülkeler
I. Dünya Savaşının sona ermesiyle birlikte kendi kaderini tayin (self-determination) hakkı uluslararası ilişkilerin önemli bir öğesi hâlini aldı. Dönemin Amerikan başkanı Woodrow Wilson’ın ortaya koyduğu ve Wilson ilkeleri olarak adlandırılan on dört nokta arasında ulusların kendi kaderini tayin hakkı da bulunmaktaydı. İki dünya savaşı arasında oluşturulmaya çalışılan barış ortamı kolonilerin bağımsızlık umutlarını artırmıştır.
Ancak arzulananın aksine Wilson ilkeleri uluslararası politikada özellikle koloniler açısından uygulama imkânı bulamadı. Pek çok ülke ise Milletler Cemiyeti Bünyesinde Avrupalı ülkelerin mandasına bırakıldı. Böylesi bir düzenleme ile bir bakıma sömürgecilik de adeta resmî bir nitelik kazanmıştır. Bu çerçevede dağılmış olan Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı kimi devletler ile eski Alman kolonileri Milletler Cemiyeti adına savaş galiplerinin gözetimine bırakılmıştır

Az Gelişmişliğin Kavramsal Araçları: Sınıflandırma ve Sıralamalar
Dünya politikasında çok sayıda ülke ekonomik, sosyal ve siyasal anlamda dezavantajlı konumdadır. Asya, Afrika ve Amerika kıtası gibi farklı coğrafyalarda yer alan çok sayıda ülke gelişme/az gelişmişlik sorunuyla karşı karşıyadır. Bu anlamda “üçüncü dünya”, “güney” veya “gelişmekte olan” gibi çeşitli kategorilerin her biri aslında küresel sistemin söz konusu dezavantajlı ülkelerini bir araya toplama gayretinin bir sonucudur. Öyle ki söz konusu ülkelerin her biri farklı seviyelerde olmakla beraber
muhtelif ekonomik, siyasal ve sosyal sorunlarla karşı karşıyadır.

Gelişme sorununa yönelik uluslararası girişimler;
Gelişmekte olan olarak sınıflandırılan pek çok ülke dünya politikasında belirli ölçülerde görünürlüğe sahip olmuşlardır. Gelişmekte olan ülkelerin pek çoğu Birleşmiş Milletler üyesidir. Ayrıca söz konusu ülkelerin kendi aralarında oluşturdukları girişimlerden ve uluslararası toplumun gelişme sorununa yönelik çeşitli faaliyetlerinden de bahsedilebilir. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı, En Az gelişmiş Ülkeler Konferansı ve Latin Amerika Ekonomi Komisyonu gibi organizasyonlar gelişmekte olan ülkeler ve az gelişmiş ülkelere yönelik uluslararası girişimlerin bir yansıması olarak düşünülmelidir. Yine Birleşmiş Milletler tarafından ortaya konulan Bin Yıl Kalkınma Hedefleri de pek çok uluslar arası örgüt açısından yol gösterici olmuştur.
Read more