1. Namık Kemal’in
“Tiyatro bir eğlencedir, ancak eğlencelerin en faydalısıdır.” sözünden ne
anlıyorsunuz? Sözlü olarak ifade ediniz.
Tiyatro,
okuma –yazma bilme zorunluluğu olmadan sanatın her kesim tarafından takip
edebildiği tek edebi üründür. Bu yüzden halkın yetiştirilmesinde önemli
fonksiyonu vardır.
2. Geleneksel ve
modern Türk tiyatrosu ifadelerinden ne anladığınızı belirterek modern tiyatronun
geleneksel tiyatrodan farklı yönlerini tahtaya yazınız.
Kendi
kültürümüzü ürünü olan ve geçmişten bu güne varlığını devam ettiren tiyatroya
geleneksel Türk tiyatrosu diyoruz.
Modern
tiyatro tanımı ile ise kültürümüze Batı edebiyatından giren tiyatro türleri
kastedilir.
Geleneksel
Türk tiyatrosu eğlence ve güldürü üzerine kuruludur. Amaç boş zamanların
değerlendirilmesidir. Modern tiyatroda ise amaç güldürünün yanında mesaj verme,
eğitme de amaçlanmıştır.
Geleneksel
tiyatroda yazılı bir metin yoktur. Doğaçlama oynanır. Modern tiyatroda ise
yazılı metin vardır.
Geleneksel
tiyatroda oyuncular çoğu zaman amatör kişilerdir. Modern tiyatroda oyuncular ise
bu işi meslek edinmiş eğitimli sanatçılardır.
3. Komedi (Hayatın
gülünç yönlerini eğlendirerek ders vermeyi amaçlayan tiyatro türü.),
trajedi(Hayatın
acıklı yönlerini, ahlak ve erdemlilik göstermek amacıyla ortaya koyan tiyatro
türü.),
drama(Acıklı,
üzüntülü olayları, bazen güldürücü yönlerini de katarak konu alan sahne oyunu.),
türlerinin özellikleri hakkında bildiklerinizi arkadaşlarınızla
paylaşınız.
Modern
Tiyatro Türleri
Tiyatro
Tiyatro,
bir sahnede, seyirciler önünde oyuncuların sergilenmesi amacıyla hazırlanmış
gösteridir. Genel olarak temsil edilen eser anlamında da
kullanılır.
Tiyatro,
bir sahne sanatıdır. Tiyatro eseri, olayları oluş halinde gösterir. Bu yönüyle
konuşma ve eyleme dayanan bir gösteri sanatı olarak da tanımlanabilir. Yaygın
hümanist bir deyişle tiyatro; insanı, insana, insanla, insanca anlatma sanatı
olarak ifade edilir.
Tiyatro
eserinin diğer türlerden en önemli farkı: Diğer edebi eserler okumak ve
dinlemek için yazılmışken, tiyatro oyununun sahnede seyirci önünde oynanmasıdır.
Değer ölçülerini, izleyenin kanaat ve anlayışlarından alır. Göze görünür bir
karaktere sahip olması, canlı olarak meydana geliş niteliğiyle toplum
psikolojisine hitap eder. Temsil yeri ve eser, tiyatronun edebiyat öğesidir. Bu
edebiyat öğesi yanında tiyatro kavramı içinde oyunculuk, sahne düzeni,
ışıklandırma, dekor, kostüm, müzik gibi unsurların bütünlüğü söz
konusudur.
Tiyatro
metinlerine "oyun" metinleri yazan kişiye oyun yazarı (müellif) ve oyunu sahnede
canlandıran kişilere ”oyuncu” (ya da daha genel olarak tiyatrocu) denir. Ayrıca
eserin sahnelenmesinde görev alan sahne amiri, dekor ve kostüm sorumlusu,
ışıkçı, suflör gibi diğer yardımcı elemanlar da vardır.
Doğaya
öykünme kuramına göre, tiyatronun en önemli öğesi kılık
değiştirmedir.
Türk
edebiyatında ilk tiyatro eseri örneği Tanzimat Döneminde Batı etkisiyle
verilmiştir. İlk tiyatro eseri, Şinasi’nin “Şair Evlenmesi” adlı
oyunudur.
Modern
tiyatro eserleri konularına göre üçe ayrılır:
TRAJEDİ
İlk
tiyatro türünün adıdır.
Klasik
dönem trajedisinin özellikleri
-Manzum
olarak yazılır.
-Konularını mitoloji ve tarihten
alır.
-Oyun
kahramanları soylu kişilerden seçilir.
-Trajediler erdem ve ahlâk temeli
üzerine kurulur.
-Vurma,
yaralama, öldürme olayları sahnede gösterilmez;konuşmalarla
duyurulur.
-Sade,
açık, anlaşılır bir dil kullanılır. Halk diline yer
verilmez.
-Üç birlik
kuralı (Konunun bir günle, bir mekânla ve tek bir olayla sınırlandırılması )
uygulanır.
En ünlü
trajedi yazarları:
Eski
Yunan'da Aiskhylos, Euripides. Sophokles; Klasik Fransız edebiyatında Corneille
ve Racine'dir.
KOMEDİ
İnsanların
ve olayların gülünç yanlarını göstermek için yazılan tiyatro
türüdür.
Klasik
komedyanın özellikleri
-Kişilerde
ya da toplumda görülen aksaklıklar, gülünç taraflar sergilenerek seyirciyi hem
güldürmeyi hem de düşündürmeyi amaçlar.
-Kişiler
toplumun her kesiminden olabilir.
-Her türlü
olay sahnede canlandırılır.
-Konuşma
dili kullanılır.
-Nazım ve
nesir olabilir.
-Üç birlik
kuralına uyulur.
Komedi
Çeşitleri
Vodvil(entrika komedisi): Yalnız
güldürme amacı güden komedilere denir.
Fars (kaba
güldürü): Abartılı hareketlerle sivri esprilerle güldürmeyi amaçlayan
komedilere denir.
Parodi:
Gerçekte güldürücü olmayan bir olayı gülünçleştirerek işleyen komedilere
denir.
Satir:
Yergiye dayanan komedilere denir.
Karakter
Komedisi: Bir kişinin karakterini ortaya koymak için yazılan komedilere
denir.
En ünlü
komedi yazarları:
Eski
Yunan'da Aristophanes, Klasik Fransız edebiyatında
Moliere'dir.
DRAM
Dramlarda,
trajedilerde işlenen acıklı olaylarla komedi oyunlarında işlenen güldürü
unsurları bir arada işlenir.
Dram
türünün özellikleri
-Hem
acıklı hem de güldürücü olaylar, hayatta olduğu gibi bir arada
bulunur.
-Olaylar
tarihten ve günlük olaylardan alınır.
-Kişiler
toplumun her kesiminden olabilir.
-Üç birlik
kuralına uyulmaz.
-Nazım ya
da nesir şeklinde olabilir.
-Kahramanlar ait oldukları çevrenin
diliyle konuşurlar.
-Perde
sayısı sınırlı değildir.
Başlıca
dram çeşitleri
Melodram:
Heyecan verici, acıklı ve duygusal olaylara dayanan müzikli drama melodram
denir.
Feeri:
Masalımsı oyunlara feeri denir.
En ünlü
dram yazarları:
İngiliz
yazar Shakespeare dramın ilk ürünlerini vermiştir. Ancak bu türün özelliklerini
Victor Hugo belirlemiştir. Şehitler, Geothe diğer ünlü dram
yazarlarıdır.
Müzikli Tiyatro:
a) Opera:
Sözlerinin tümü ya da çoğu "koro, solo, düet" biçiminde şarkılı olarak söylenen
müzikli tiyatro eseridir. Oyunculara, orkestra eşlik
eder.
b) Operet:
Eğlenceli, hafif konulu, içinde bestesiz konuşmalar da bulunan müzikli
tiyatrodur. Daha çok halk için yazılmış eserlerdir.
c) Opera
Komik: Operetin, yüksek sınıf için yazılmış, besteli
biçimidir.
ç) Vodvil:
Hareketli, eğlenceli bir konuya dayanan, içinde şarkılara da yer verilen hafif
komedidir. Bu nedenle vodvil, bir "komedi türü" olarak da
gösterilir.
d) Bale:
Konusu; türlü dans ve davranışlarla anlatılan müzikli, sözsüz tiyatro
türüdür.
Pandomim:
Düşünce ve
duyguları müzik veya türlü eşyalar eşliğinde bazen dansla, bazen de gövde ve yüz
hareketleriyle yansıtmayı hedefleyen sözsüz oyun türüdür. Yüz mimikleri, el, kol
ve beden hareketleri kullanılarak tema anlatılmaya çalışılır. Pandomim (mim),
evrensel bir tiyatro dili sayılır.
Bazı
tiyatro terimleri
Perde: Bir
sahne eserinin her bir bölümüne verilen isimdir.
Jest:
Jest herhangi bir olayı açıklamak için oyuncunun yaptığı el kol
hareketleridir.
Mimik:
Herhangi bir olayı açıklamak için oyuncunun yaptığı yüz
hareketleridir.
Suflör:
Oyunculara, rollerinde unuttukları sözleri seyircilere duyurmadan hatırlatan
kişidir.
Aktör:
Erkek Tiyatro oyuncusu
Aktris:
Kadın tiyatro oyuncusudur.
Replik:
Sahne oyunlarında konuşanlarının birbirine söyledikleri sözlerden her
biri
Rejisör:
Tiyatro ve sinemada oyuncuların rollerini dağıtıp oyunu düzenleyen
yönetmen.
<1.
ETKİNLİK
• Canlandırmada rol
alan öğrencilerle bunların temsil ettikleri kişiler arasındaki ilişkiden yola
çıkılarak bir edebî metinde kurmaca-gerçeklik ilişkisi tartışılır, sonuçlar
defterlere yazılır.
Edebi
metinlerdeki gerçeklik ile günlük hayatta var olan gerçeklik aynı değildir.
Gerçek hayatın edebi esere yansımasıdır. Kişiler gerçek kişiler değil, kurmaca
kişilerdir. Var olan kişilerin yerini uydurulan kişiler
alır.
1. Tanzimat Dönemine
ait sosyal ve kültürel yapı ile okuduğunuz Şair Evlenmesi’nden yola çıkarak
metnin oluşmasına imkân sağlayan zihniyeti belirleyip defterinize
yazınız.
Tanzimat döneminde sosyal hayatta
görücü usulü evlik, gençlerin evlilik konusunda fikirlerinin alınmaması,
toplumsal yapıda bozulmaların olması dikkat çekicidir. Şair evlenmesinde de bu
konular eleştirel bir yaklaşımla ele alınmıştır.
2. a. “Şair
Evlenmesi”nden alınan yukarıdaki sahnelerden ve metnin bütününden hareketle olay
örgüsünü belirleyiniz ve defterinize çizeceğiniz bir şema üzerinde
gösteriniz.
Alafranga
tutum ve davranışı, kılık ve kıyafetiyle mahallelinin hoşuna gitmeyen Müştak Bey
adında fakir, fakat oldukça kafalı bir şairin sevip evlenmek
istemesi
Genç Kumru
Hanım yerine, onun büyük kız kardeşi çirkin ve kart Sakine Hanım’ı almaya mecbur
edilmesi;
Bu küçük
entrikanın, mahalle imamına Müştak Bey’in dostu Hikmet Efendi tarafından verilen
rüşvetle sonuçsuz bırakılması
b. Olay örgüsünün
gerçeklikle ilişkisini tartışınız. Elde ettiğiniz sonuçları tahta ya
yazınız.
Metinde
geçen olay örgüsü gerçek hayattan alınmış fakat edebiyatın kurmacası içerisinde
değiştirilip dönüştürülmüştür. O gün sosyal bir problem olan görücü usulü
evlilik eserde ele alınmıştır.
<ETKİNLİK.
<……………..CEVABI SİZE
KALMIŞ
Buradan hareketle
Şair Evlenmesi’nin dönemin sosyal hayatıyla ilgili bir belge değeri taşıyıp
taşımadığını tartışınız. Ulaştığınız sonuçları tahtaya
yazınız.
Dönemin sosyal yapısındaki
sorunları ve gerçekleri işlediği için Şair Evelenmesi dönemin sosyal hayatıyla
ilgili bir belge niteliği taşımaktadır.
Etkinlik
a.Karakterin tipin en belirgin özelliği nedir ?
Müştak bey: heyecanlı aceleci
birisidir
Ziba dudu: Saf mizaçlı
birisidir.
Habbe Kadın: açık sözlü
birisidir
Ebullaklaka: fırsatçı bir
kişidir
b.Karakterin tipin olaylar karşısındaki tavrı nedir ?
Müştak bey: Şaşırmaktadır.
Ziba dudu: Şaşırmaktadır.
Habbe Kadın: Şaşırmaktadır.
Ebullaklaka: Fayda
gözetmektedir.
Ebullaklaka : yapı bozulur
c.Sosyal ortam ve çevrenin bu
karakterler üzerinde etkisi var mı ?
Müştak bey: vardır
Ziba dudu: yoktur
Habbe Kadın: yoktur
Ebullaklaka:
yoktur
Metnin yazıldığı dönemde ve gerçek hayatta bu eserdeki
karakter tip gibi davranan biri olabilir mi?
Müştak bey: olabilir
Ziba dudu: olabilir
Habbe Kadın: olabilir
Ebullaklaka:
olabilir
< Buradaki kişiler tiptir. Belirli yönleriyle ön
plana çıkmışlardır.
3. Mekânla ilgili ifadeler yoktur. Fakat yaşanan olaylardan
hareketle mekânın Müştak Beyin evi olduğu anlaşılmaktadır. Bu bakımdan mekânın
gerçeklikle ilişkisi vardır.
4. Şair Evlenmesi’nde zamanın
işlevini belirleyerek metindeki zamanla yaşanılan zamanın
aynı
olup olmadığını tartışınız.
Ulaştığınız sonuçları defterinize yazınız.
Verilen şemaya göre olaylar belli bir zamanda belli bir
mekanda ve belli bir kişiler arasında yaşanır.
5. Metnin yapısını oluşturan
kişi, zaman, mekân ve olay örgüsünün birbiriyle ilişkisini
değerlendirip
bunlar arasında bir
uyumsuzluğun olup olmadığını tartışınız
Metnin yapısını oluşturan kişi, zaman, mekan ve olay örgüsü
bir büründür. Bunlar temanın ortaya konması için gereklidir. Bu yüzden bir uyum
iççinde olmaları gerekir. Burada mekan sokak, kişiler bu sokağın sakinlerine
uygun kişiler, zaman olayın yaşandığı zamana uygun bir
zamandır.
6. Metnin teması:
Görücü usulü evlilik. Bu tema dönemin sosyal bir problemini dile getirmesi
bakımından gerçekçidir.
7. Hazırlıkta verilen
açıklamadan, dönemin sosyal yapısı ve sanat anlayışından hareketle
metnin
yazılış amacını belirleyiniz
ve tahtaya yazınız.
Metnin yazılış amacı sanat yapmaktır. Fakat Tanzimat
döneminde tiyatro haklı eğitmek amacıyla yazılmıştır. Bu yönüyle metin öğretici
metindir.
8. Eserde konuşma dili özellikleri görülmektedir. Mahalli
ifadelere yer verilmiştir. Bu özellikler yazarın halka hitap ettiğinin de bir
göstergesidir.
9. Okuduğunuz metinde
anlatılanları günümüzün olayları ile ilişkilendirip yorumlayınız ve
bu
yorumlarınızı arkadaşlarınızla
paylaşınız.
Şair Evlenmesinin teması olan görücü usulü bugün de
varlığını devam ettirmektedir. Fakat eski dönemlere oranla bugün görücü usulünün
daha da azaldığı görülmektedir.
<!--[if
!supportLists]-->4.
<!--[endif]-->ETKİNLİK:
ŞAİR EVLENMESİ
>>>>>>>>>>>>> MODERN TÜRK
TİYATROSU
10.
Şinasi’nin fikri ve edebi kişiliği
YAZARIN HAYATI:
İbrahim Şinasi (1826-1871)
İstanbul’da doğmuştur. Türk-Rus savaşında (1827) Şumnu’da ölen bir topçu
subayının oğludur; Küçük yaşta yetim kalan Şinasi, annesi tarafından
yetiştirilmiştir. İlk öğrenimini Tophane semtindeki mahalle mekteplerinden
birinde yapmış, sonra Tophane idaresi kalemlerinden birine çirağ edilmiştir.
Orada kendinden yaşlı bir memurdan Doğu bilimlerini, sonradan Müslüman olan
yabancı bir uzman memurdan da Fransızca’yı öğrenmeğe başlamıştır. Tophane
müşirliğine verdiği bir dilekçe üzerine, okuma için Paris’e gönderilmiş (1849),
orada maliye öğrenimi görmüş, bu arada edebiyatla da uğraşmıştır. İstanbul’a
dönünce (1853) bir süre yine Tophane’de çalışmış, Reşit Paşa’nın sadrazamlığı
sırasında Meclis-i Marif’e üye seçilmiş (1855), Âli Paşa’nın sadrazamlığı
zamanında, Reşit Paşa’nın yetiştirmesi olduğu için azledilmiş, fakat Reşit
Paşa’nın altıncı ve son defa sadrazam olması üzerine tekrar eski görevine tâyin
olunmuş (1857), onun ölümünden sonra (1858) Yusuf Kâmil Paşa’nın koruyuculuğunu
kazanmış ise de, az sonra memurluktan kendi isteği ile çekilerek gazeteciliğe
başlamıştır (1860). İlkin Agâh Efendi ile birlikte Tercümân-ı Ahvâl adlı bir
gazete çıkarmış (21 ekim 1860), altı ay sonra buradan ayrılarak Tasvir-i Efkâr
gazetesini çıkarmağa koyulmuştur (27 haziran 1862). Bunu üç yıl kadar tek başına
yönetmiş, gazetesini Namık Kemal’e bırakarak tekrar Paris’e gitmiş (1865), orada
beş yıl kaldıktan sonra İstanbul’a dönerek (1869) basımevinin ıslahı ile
uğraşmış çok çalışma yüzünden beyin yorgunluğundan ölmüştür.
EDEBİ KİŞİLİĞİ:
Şinasi, şiir ve nesir alanında
Batı edebiyatı yolunda eser veren ilk sanatçıdır. Bu bakımdan, o, Batı uygarlığı
etkisi altında gelişen yeni Türk edebiyatının kurucusu sayılır.
Şiir alanında, ilkin Divan
edebiyatı yolunda manzumeler (kaside, gazel, müfred v.b.) yazmış, Paris’e gidip
de Batı edebiyatını yakından tanıdıktan sonra eski nazım biçimleri için de
birtakım yeni fikirler söylemeğe başlamış (Reşit Paşa hakkındaki kasidelerin üç
tanesi), ayrıca La Fontaine’in etkisiyle hem biçim, hem de konu, fikir ve ruh
bakımından yepyeni şiirler de kaleme almıştır (Eşek ile Tilki Hikâyesi, Karakuş
Yavrusu ile Karga Hikâyesi, Ar ile Sivrisinek Hikâyesi, Tenasüh Hikâyesi).
Bundan başka, Batı şiirini daha yakından tanıtmak amacıyla, bir kaç Fransız
şairinden seçtiği bazı parçaları manzum olarak Türkçe’ye
çevirmiştir.
Şinasi, yeni tarzda yazdığı bütün
şiirlerinde beyitlerin başlı başına güzel olmalarıyla yetinmemiş, Divan
edebiyatındaki “parça güzelliği” anlayışı yerine, şiirlerin belli bir düşünce
etrafında gelişmesini sağlayarak “konu birliği” ne ve “toplu güzellik” e önem
vermiştir.
Türkçe’nin Arap ve Fars
dillerinin etkisinden kurtularak kendi benliğine dönmesi gerektiğini anlamış ve
manzumeleri arasındaki bazı beyitleri “safî Türkçe” ile, Karakuş Yavrusu ile
Karga Hikâyesi’ni de “lisân-ı avâm” ile yazmış, böylece, ancak 1911’den sonra
gelişen sade dil hareketinin öncülüğünü yapmıştır.
Genel olarak didaktik manzumeler
yazmış olan Şinasi’yi, Türk nazmına getirdiği bütün yeniliklere rağmen güçlü bir
şair sayma olanağı yoktur. Mısraları imale ve zihaflarla
doludur.
Şinasi daha çok nesir alanında
yaptığı yeniliklerle Türk edebiyatında önemli bir yer tutar. Eski nesir
secilerle süslenir, bu yüzden de, yazı, asıl fikirle hiçbir ilgisi bulunmayan
sözlerle doldurulurdu. Şinasi, bir gazeteci olarak, “umum halkın kolaylıkla
anlayabileceği” yolda yazmak amacını güttüğünden, düşüncelerini yalın ve açık
bir anlatımla söyleme yolunu tutmuş, söz hünerleri göstermekten kaçınmıştır.
Bunu sağlamak için de secileri bırakmış asıl düşünce ile ilgisi bulunmayan
doldurma sözlere yer vermemiş, düşüncelerini kısa cümlelerle anlatmaya çalışmış,
bunları bir takım bağ-fiillerle birbirine ekleyerek sayfalarca süren cümleler
kurmamıştır. Tercümân-ı Ahvâl ve Tasvîr-i Efkâr’daki yazılarında böyle bir yol
tutan Şinasi, Şair Evlenmesi adlı piyesinde daha da ileri giderek konuşma dilini
yazı dili hâline getirmiştir.
Şiirlerinde ve nesirlerinde,
“reis-i cumhur”, “vatan ve millet yolunda kendini feda etmek”, “devlet-i
meşrûta”, “millet-i hâkime”, vb. gibi birçok yeni kavramlar
kullanmıştır.
La Fontaine yolunda birkaç fabl
ve Moliére yolunda bir komedya yazmış olan Şinasi, klasisizmin etkisi altında
kalmış sayılabilir.
ESERLERİ:
Şinasi nazım türünde, Recine, La
Fontaine, Lamartine, Gilbert ve Fénelon’dan mazmun olarak Türkçe’ye çevirdiği
bazı şiirleri, asıllarıyla birlikte, Tercüme-i Manzûme (1859,1860) adılı bir
kitapta, kendi şiirlerini de Müntehabât-ı Eş’ar (1862,1870) adlı bir kitapta
toplayarak bastırmıştır. Her iki eser, Ebüzziya Tevfik tarafından bir araya
getirilerek Divan-ı Şinasi (1885,1893) adıyla yayınlamıştır.
Tiyatro türünde Şair Evlenmesi
adlı bir perdelik bir komedyası vardır.
Tasvîr-i Efkâr’da yayınlanan bazı
siyasî ve edebî yazıları Müntehabât-ı Tasvîr-i Efkâr (2 cilt, 1885) adlı bir
kitapta toplanmıştır.
Şinasi, bunlardan başka, Türk
atasözlerini de bir araya toplamış, bunları Durûb-ı Emsâl-i Osmaniyye (1863)
adıyla basmıştır.
bu yazının tamamı http://yeniedebiyat.blogspot.com/ sitesinden alınmıştır