özet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
özet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Arşimet'in Suyun Kaldırma Kuvvetini Nasıl Bulmuştur?


Bir rivayete göre, banyosunu yaparken suyu ağzına kadar doldurup içine girmiş ve vücudunun suyu taşırmasıyla çok ilgilenmiştir.Bunun üzerine su gibi bir sıvı içine konulan her şeyin yukarı doğru itildiğini ve bu itme kuvvetinin yer değiştiren yani taşan sıvının ağırlığına eşit olduğunu söylemiştir. Archimadas yüzen cisimler isimli eserinde şu prensibi ortaya koymuştur.Bir sıvının veya gazın içine batırılmış bir cisim, batan bölümünün hacmi kadar yukarıya doğru itilir.Cismi kaldıran bu kuvvet yer çekiminin ağırlığı da kuvvet miktarı kadar azalır.Arşimed bu prensibinden cisimlerin hacminin hesabında istifade etti.Suyun yoğunluğu bir gram/cm3 olduğundan su içine daldırılan bir cisim hacmi kadar ağırlıkla suyu taşırır.O halde taşan suyun ağırlığı cismin hacmini verecektir.Deniz altıların çalışması Arşimed prensibinin doğruluğunu deneyler gösterdi. Örneğin banyodan çıktıktan sonra kol ve bacaklarımızı kurşun gibi ağır hissederiz.Bunun sebebi banyo içindeyken vücudun ağırlığını hemen hemen kaybetmesi su tarafından “ kaldırılması” dır.Her sıvı yada gaz,içine konan eşyaya kaldırma gücü uygulanır. Bir eşya bir sıvı yada gaz içine konduğu zaman iki şey olur.Eşya bir kısım sıvı yada gazın yerini değiştirir ve bir kısım ağırlığını da kaybeder.Deneyler ise yer değiştiren sıvı veya gazın ağırlığının eşyanın ağırlık kaybına eşit olduğunu gösterir. Bir deniz altı yer değiştirdiği suyun ağırlığını safra tankları vasıtasıyla kontrol eder.Safra tankları boşken (su basınçlı havayla dışarı atılmış olarak)deniz altı kendi ağırlığındaki sudan fazlasına yer değiştirir ve bir gemi gibi denizin üstünde yüzer.Safra tankları dolunca ağırlığı,suyun kaldırma gücünden fazla olduğu için dolar. Yada suyun içine, iple bağladığımız bir demir parçasını sarkıtarak, demiri su içinde kolaylıkla aşağı yukarı hareket ettirebiliriz ama sudan çıkardığımız vakit demir çok daha ağırlaşmış gibi gelir.Arşimed bunun nedenini açıklamıştır. Su gibi bir sıvı içine konulan her şeyin yukarı doğru itildiğini ve bu itme kuvvetinin yer değiştiren yani taşan sıvının ağırlığına eşit olduğunu söylemiştir
Arşimed, hamamda bilimsel başka bir problemi düşünürken,tasın su üzerinde batmadan durduğunu gözlemlemiş ve kavrayış yoluyla suyun kaldırma kuvvetini keşfetmiştir.Düşündüğü problem zamanın kralı 2. hieron un tacının saf altından mı ,yoksa içine gümüş karıştırılmış bir alaşımdan mı yapıldığı sorusu idi Bunu anlamak içinde saf altın ve tacı ayrı ayrı su dolu kablara bırakmıştır ve cisimlerin taşırdıkları sıvının hacminin ya da miktarının aynı olup olmadığını ölçmüştür.Sonuçta hem suyun kaldırma kuvvetini keşfetmiş hem de cisimlerin yoğunluklarının farklılığını ortaya koymuştur.Bu problemin çözümünün kaynağı hamamda ki tasın su üzerinde batmaması idi.
Read more

Türk Tarih ve Türk Dil Kurumunun Kuruluş Amaçları Nelerdir?

Türk Tarih Kurumu'nun amacı:

İlk adı "Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti'dir" ve bu isimden de anlaşılacağı gibi TTK'nun amacı;
Türk Tarih Kurumu'nun amacı Türk tarihini ve Türkiye tarihini ve bunlarla ilgili konuları, Türklerin medeniyete hizmetlerini, ilmî yoldan incelemek, araştırmak, tanıtmak, yaymak ve yayınlar yapmak, bunlara dayanarak da Türk tarihini ve Türkiye tarihini yazmaktır. (ttk.org.tr)

Türk Dil Kurumu'nun amacı:

İlk adı "Türk Dilini Tetkik Cemiyeti'dir" ve bu isimden anlaşılacağı gibi TDK'nun amacı;
Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve inkılâplarını, Türk kültürünü, Türk tarihini ve Türk dilini bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak ve yaymaktır. Bunu; Türk dili üzerinde araştırmalar yapmak, yaptırmak; ve Türk dilinin güncel sorunlarıyla ilgilenerek çözüm yolları bulmak olarak maddeleştirmişlerdir. (tdk.gov.tr)

Anayasa - Madde 134 :

Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve inkılâplarını, Türk kültürünü, Türk tarihini ve Türk dilini bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak ve yaymak amacıyla; Atatürk'ün manevî himayelerinde, Cumhurbaşkanının gözetim ve desteğinde, Başbakanlığa bağlı; Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Kültür Merkezinden oluşan, kamu tüzelkişiliğine sahip "Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu" kurulur
Read more

Kurtuluş Savaşında Kurulan Cemiyetler


KURTULUŞ SAVAŞI SIRASINDA KURULAN CEMİYETER

KURTULUŞ SAVAŞI SIRASINDA KURULAN CEMİYETER:
I-YARARLI DERNEKLER:
A- Genel Amaçlı Dernekler :

1- İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti: İzmirde, 1 Aralık 1918'de kurulmuştur. İzmir'in Yunanistan’a verilmesini engellemek için kurulmuştur. Cemiyet'in kurulma nedeni; ege Bölgesi'nde Türklerin çoğunlukta olduğunu basın yoluyla dünya'ya kanıtlamaktı. Cemiyet, kendisine katılan "Istihlasi Vatan Cemiyeti" ve kurulmasına yardımcı olduğu "İlhakı Red Cemiyeti" ile kaynaşmış olarak faaliyetine İstanbul’da devam ederken İzmir’deki faaliyetlerini de işgal dolayısıyla Denizli'ye nakletmiştir. Ayrıca cemiyet Batı'da silahlı direniş hareketlerine yaptığı yardımlarda da başarılı olmuştur. 
2- Trakya - Pasaeli Heyet-i Osmaniyesi : Daha ateşkes antlaşması imzalanmadan, Talat Paşa'nın uyarısıyla harekete geçen Trakyalı aydınlar çeşitli toplantılardan sonra Edirne valiliğine 30 kasım 1918'de verdikleri dilekçeyle bu cemiyeti kurmuşlardır.Amacını "Trakya'nın Osmanlı saltanatına bağlılığı ve toprak bütünlüğü" olarak belirleyen cemiyet, kolordu komutanı Cafer Tayyar Paşa tarafından da desteklenmiş ve İstanbul'da Mustafa Kemal Paşa ile irtibat kurmuşlardır.Anadolu'da Yunanistan ile rekabet halinde olan İtalya'nın İstanbul'daki yüksek komiseri sforza ile de iyi ilişkiler kuran cemiyet Trakya’nın Türklüğünü savunmak için yayınlar yapmıştır. Trakya adında da bir gazete çıkarmışlardır.

3- Istihlasi Vatan Cemiyeti: Manisa’da, Kasım 1918'de kurulmuş olup daha sonra  19 Mart 1919 Kongresi ile İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti'ne katılmıştır. 
4- İlhakı Red Heyet-i Milliyesi (Müdafaa-i Vatan Heyeti) : İzmir de Aralık 1919 da kurulmuştur.

5- Hareket-i Milliye-Redd-i İlhak ve Redd-i İşgal Heyetleri: Balıkesir’de kurulan cemiyet Balıkesir ve Alaşehir Kongresi ile genelleştirilmiştir. Sivas Kongresi'nden sonra da "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" teşkilatına dönüşmüştür. 
6- Heyet-i Milliye:
a) Aydın Heyet-i Milleyesi: Aydın’da kurulan cemiyet direnişlere karşı gelmeye çalıştıysa da pek başarılı olamamıştır.
b) Denizli Redd-i İlhak Heyet-i Milliyesi: Denizli'de 29 Mayıs 1919'da kurulmuştur. Asil Heyet-i Milliye adini taşıyan Cemiyet, 7 ağustos 1919'da, Nazilli'de akdedilen bir kongre ile kurulmuştur. Nazilli Kongresi bu bölgede kurulan Heyet-i Milliye kuruluşları ile birleşmiş, Alaşehir Kongresi ile genişleyerek Bati Anadolu’yu içine alacak şekilde yayılmıştır. Sivas Kongresi'nden sonra da Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ne katılarak, bu cemiyetin şubelerini oluşturmuşlardır. Nazilli Kongresi ile Aydın, Muğla, Denizli, Burdur, Isparta ve Antalya, Nazilli merkezine bağlanmıştır. Bağlanan kuruluşlar arasında, Çine Heyet-i Milliyesi, Akhisar Redd-i İlhak, Söke Heyet-i Milliyesi, Milas Müdafaa-i Vatan Cemiyetlerini sayabiliriz.

7- Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti: Trabzon ve çevresinin hakkını korumak ve bölgede bir Pontus Rum Cemiyeti kurulmasını engellemek amacıyla 12 Şubat 1919'da kurulan cemiyet, 23 Şubat'ta ilk kongresini yapmıştır. Giresun, Ordu, Of ve Rize gibi çevre merkezlerde de şubeler açan cemiyet, 22 Mayısta yaptığı ikinci kongrede İzmir'in işgale karşı direnişi hakkında görüşmüştür. Trabzon muhafaza_i hukuk cemiyeti Erzurum Kongresinin toplanmasında da etkili olmuştur.
8- Kilikyalılar Cemiyeti: Adana ve çevresinin Fransızlara verileceğinin duyulması üzerine İstanbul'da bir araya gelen bölge aydınları bu cemiyeti kurmuşlardır. Bölgenin Türklüğünü vurgulayan yayınlar yapan cemiyet Adana ve çevresinde örgütlenememişti. Kurucuların tutuklanması ya da sürgüne gönderilmesi derneğin etkisini azaltmıştır. 2. Ordu Kıtaları Müfettişliğine atanan Mersinli Cemal Paşa derneği yeniden canlandırmak istemiştir. Yani cemiyet işgallere karşı Adana ve çevresini koruma kararı almıştır.

9- Şarkı Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti: Erzurum’da, 10 Temmuz 1919 'da kuruldu. Daha sonra Aralık 1918'de İstanbul’da kurulan "Vilayet-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti"nin Erzurum şubesi, daha faal hareket etmek amacı ile " Şarkı Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti"ne dönüşmüştür. Kurucuları Erzurum Kongresi üyeleridir. Cemiyet, Sivas Kongresi kararı ile " Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti"ne katılmıştır. Erzurum'da kuruluş ise anılan cemiyetin şubesini oluşturmuştur. Vilayet-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin İstanbul merkez olmak üzere, ilk kurulusunda Erzurum'dan başka Elazığ, Diyarbakır, Sivas, Bayburt, Bayezid, Hasankale, İspir, Narman, Bitlis, Erzincan, Şebinkarahisar, Van, Hınıs, Tercan, Tortum ve Yusufeli'de şubeleri vardı. İtilaf devletlerinin doğu'da kurmak istedikleri Ermeni devletini engellemek için silahlı direnişe geçtiler.
10- Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti: Sivas’ta, 11 Eylül 1919 'da Sivas Kongresi kararı ile kurulmuştur. Müdafaa-i Hukuk, Redd-i Ilhak, Redd-i İşgal ve diğer benzeri isimler altında kurulan cemiyet ve heyetler tek bir çatı altında birleştirilmiştir. Bu karardan sonra birçok il ve ilçemizde Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti şubesi kurulmuştur. 
11- Kars Milli İslam Süresi: Kars, Kasım 1918 17-18 Ocak 1919'da "Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti Muvakkate-i Milliyesi" olarak adini değiştirmiştir. 

12- İstanbul’da Müdafaa-i Hukuk davasını desteklemek amacı ile kurulan gizli cemiyetler:
1- Karakol Cemiyeti: İstanbul, Kasım 1919 Milli Mücadele'nin başlangıcında Anadolu'ya yardımcı olmuş, sonraları tehlikeli iliksileri nedeniyle kapatılmış, yerine Müdafaa-i Milliye Teşkilatı ve MM grubu kurulmuştur. 2- MM Grupları : 
a) Müsellah MM grubu 
b) MM grubu (Müdafaa-i Milliye) 
3- İstanbul Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti: Merkezi İstanbul olan bu cemiyet 1919 da kurulmuştur. Cemiyet İstanbul'u koruma kararı aldıktan sonra işgallere karsı direniş göstermiştir.

13- İstanbul’da kurulan diğer cemiyetler :
a) Milli Kongre: İstanbul’da kurulan bu cemiyet, bütün milli grupları bünyesinde toplamaya çalıştı. Amacı, Türkler aleyhindeki propagandalara yayın yoluyla karşı çıkmak, Türklerin tarihsel özelliklerini dünyaya tanıtmaktı.
Milli cemiyetlerin ortak özellikleri: Bu cemiyetler bölgesel nitelikliydi ve her biri sadece kendi bölgesini korumayı amaçlıyordu. Tümü temsil ettikleri bölgenin tarih, coğrafya ve kültür olarak Türklere ait olduğunu ispatlama yolunda çalışmalar yaptılar. Başlangıçta propaganda ve yayın faaliyetine ağırlık verdiler. Fakat işgallerin fiilen başlaması üzerine silahlı direnişe geçtiler. Zamanla bölgesel mücadelenin yeterli olmayacağı anlaşıldı. Yurdun kurtarılması, milli birlik ve beraberliğe bağlıydı. Türk milleti bu birlik ve beraberliğe Mustafa Kemal'in önderliğinde kavuştu.b) Milli Ahrar Firkasi: İstanbul’da, 4 Mayıs 1919'da kurulan cemiyet Anadoludaki hareketi desteklemiştir.c) Milli Türk Fırkası: İstanbul’da, 23 Kasım 1918de kurulmuştur. Anadolu'daki harekete bağlı kalmıştır. Kendi fikirleriyle hareket etmek yerine Anadolu'yu takip etmiştir. d) Anadolulular Cemiyeti: Istanbulda, Ağustos 1921'de kurulmuştur.
Atatürk bir kongredeyken...



B- Kadınların Kurdukları Cemiyetler :
1. Istihlas-i Milli Kadınlar Cemiyeti: İstanbul’ta, 24 Kasım 1918'de kurulan cemiyet kısa süre sonra kapatıldı.

2. Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti: Sivas’ta, 10 Aralık 1919'da kurulan bu cemiyetin Konya, Niğde, Burdur, Aydın, Erzincan, Kayseri, Kastamonu, Eskişehir, Amasya, Yozgat, Pınarhisar, Viranşehir ve Kangal'da şubeleri kurulmuştur.

II- ZARARLI DERNEKLER:
A. Milli varlığa ve Anadolu'daki milli harekete düşman cemiyetler:

1- İngiliz Muhipler Cemiyeti: Mondros Ateşkesinden sonra Osmanlı Devletinde, padisah ve hükümetin İngiliz yanlısı bir politika benimsedikleri bilinmektedir. Saray ve hükümetlerin sıkı işbirliği içinde olduğu bu dönemde bazı aydınlarda hükümete paralel olarak bir cemiyet halinde örgütlendiler. Türkiye’de İngiliz Muhipleri cemiyeti 20 Mayıs 1919'da kurulmuştur. Derneğin kuruluşunda sadrazam Damat Ferit Pasa ve Sait Molla etkili olmuşlardır. Sivil ve askeri kesimle birlikte üst düzey bürokratlar da bu derneğin önemli üyeleri arasındadır. Yayınlanan bildiride derneğin amaçları arasında "Yönetimi altında milyonlarca Müslüman’ın yaşadığı İngiltere ile Osmanlı Devleti arasında serserilerin bozduğu dostluğun canlanması" olduğu belirtilmiştir. Derneğin kurucu ve üyelerinden bazılar zafer kazanıldıktan sonra yurt dışına çıkarılmış ya da cezaya çarptırılmıştır.

2- Wilson Prensipleri Cemiyeti: ABD Başkanı Wilson'un Ocak 1918'de yayınladığı ilkelerinden Türklerle ilgili olan 12. maddeyi dayanak olan gören bir kısım Türk aydını Wilson Prensipleri Cemiyeti çatısı altında birleşti. Ahmet Emin Yalman ve Halide Edip Adıvar'ın öncülüğünü yaptığı bu cemiyet 4 Aralık 1918'de kurulmuştur. Dönemin önde gelen gazetecilerinin de yer aldığı cemiyet Türkiye’nin manda kelimesine yer vermeden bir süre önce ABD'nin mandasına verilmesini savunmuştur. Böyle bir çözümün İtilaf Devletleri'nin Türkiye aleyhindeki politikaları önleyeceğini ve ülkemizin gelişip kalkınmasında ABD'nin deneyimlerinden yararlanacaklarını savunmuşlardır. Büyük bir kısmı Milli Mücadele hareketine katılan cemiyetin üyelerinden bir kısmı, Sivas Kongresi’nde Amerikan mandasını savunmuşlardır. Fakat kongrenin mandayı reddetmesinden sonra etkisi azalmıştır.

3- Kürdistan Teali Cemiyeti: Merkezi İstanbul'da olan bu cemiyetin amacı İngiltere himayesinde bazı doğu illerini kapsayacak biçimde bağımsız bir devlet kurmaktı. Bu nedenle cemiyet, Orta Doğu'da çıkarlarını korumak isteyen İngilizlerden yardım alıyordu. Bölge halkından destek alamadığı için çalışmalarında başarılı olamadı.
4- Teali-i İslam Cemiyeti (Eski Cemiyet-i Müderrisin) :İstanbul’da, 19 Şubat 1919'da kurulmuştur. Hilafetçi ve ümmetçi toplum tarafından desteklenmiştir. Hilafetin ağır bastığı bir toplum yanlısı olanlar tarafından kurulmuştur. Milli direniş harekâtlarına karsı çıkıyor, padişah ve halifenin saltanat ve hilafetin buyruklarına bağlı kalmayı esas alıyordu. Bu cemiyet sonraları Anadolu'da başlayan milli mücadeleye cephe almıştır. 
5- Trabzon ve Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti: Istanbul’da, Ocak 1919 'de kuruldu.28 Eylül 1919'da Hürriyet ve İtilaf Fırkası’na katılmıştır. 
6- Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası: İstanbul, 14 Ocak 1919 Fırka, Sulh ve Selamet Cemiyeti ile Selamet-i Osmaniye Fırkası’nın birleşmeleriyle oluşmuştur. 

7- Hürriyet ve İtilaf Fırkası: İstanbul’da, Ocak 191'da kurulan bir cemiyettir. 

8- Nigehban Cemiyet-i Askeriyesi: İstanbul, Ocak 1919 Hürriyet ve İtilaf’la beraber hareket etmiştir. 
9. Osmanlı Ila-yi Vatan Cemiyeti: İstanbul, 19 Kasım 1919 Padişah taraftarı ve Müdafaa-i Hukukun tamamen karsısındadır. Cemiyet, gizli olarak Milli Mücadele aleyhine örgütlediği Tarik-i Salah (veya Tarikat-i Salahiye) Cemiyeti ile beraber çalışmıştır. Bu dernek ve partilerin dışında, faaliyetleri sinirli ve etkinliği yaygın olmayan, Osmanlı Mesai Fırkası, Osmanlı Çiftçiler Cemiyeti, Türkiye Sosyalist Fırkası, Vahdet-i Milliye Heyeti, Türkiye İsçi ve Çiftçi Sosyalist Partisi, Türk Teali Cemiyeti, Müsalemet İttifakı, Amele Fırkası gibi kuruluşlar Anadolu'daki Milli Mücadele hareketinin karsısında olmuşlardır. 
10. Lazistan Selamet-i Milliye Cemiyeti: Rize, 23 Nisan 1919 Gürcülerin çıkarlarına hizmet eden para ile tutulmuş kimselerden oluşmaktadır.
B. Azınlıkların Kurdukları Zararlı Dernekler :

1. Rumların kurdukları cemiyetler:
a) Mavri Mira: Rum Patrikhanesi'nde kurulmuştur. Yunan Kızılhaç Cemiyeti ile Resmi Göçmenler Komisyonu da Mavri Mira'ya bağlı idiler. Ayrıca, Rum okullarındaki izci kuruluşları da tamamıyla Mavri Mira tarafından yönetilmekteydi. b) Pontus Rum Cemiyeti: İstanbul Rum patrikhanesine bağlı olarak çalışıyordu. Mavri Mira Cemiyeti ile iş birliği içindeydi. Amacı Doğu Karadeniz bölgesinde bir Pontus Rum cemiyeti kurmaktı. Bu amaçla faaliyet gösteren Rum çetelerine destek sağlıyordu.
Tarihi Yunan Örgütü Etniki Eterya'da bu ortamdan yararlanarak yeniden çalışmaya başladı. Bu örgüt tüm Ege adaları ile Batı Anadolu'yu, Trakya'yı, İstanbul'u, Doğu Karadeniz kıyılarını Yunanistan'a bağlayarak büyük bir Yunan idealini gerçekleştirmeye çalışıyordu.
c) Trakya Cemiyeti Ittihad-i Milli ve Kordos adli cemiyetler

2. Ermenilerin Kurdukları Cemiyetler: Daha önceleri Ermenilerin kurmuş oldukları Tasnaksütyan ve Hinçak adli gizli ve yeraltı örgütleri milli mücadele döneminde de faaliyette bulunmuşlar ve yabancı devletlerle işbirliği yapmışlardır. Ermeni patrigi Zaven Efendi de Ermenilerin örgütlenmesinde önemli rol oynamıştır.
     d) Ermeni Hıncak Komitesi: İstanbul'daki Ermeni Patriği Zaven Efendi tarafından yönetilen Hınçak Komitesi, Mavri Mira Cemiyeti ile iş birliği içerisindeydi. Amacı Doğu Anadolu'da bir Ermeni Devleti kurmaktı. Bu cemiyetin dışında Ermeniler, Taşnak adında başka bir komite daha kurmuşlardı.
Ermeniler günümüzde de bu amaçlarından vazgeçmemişlerdir. Bundan dolayı ülkemize yönelik terör olaylarını desteklemektedirler.
  e)Alyans-İsrailit Cemiyeti: İstanbul’da yaşayan Museviler tarafından kuruldu. Amacı Ermeni ve Rumlara destek olmak ve Osmanlı İmparatorluğunun halinde Filistin'de bir Yahudi devleti kurmaktı.
Read more

Enerji Üretilme Çeşitleri Nelerdir? Konu Anlatımı, Ders Notları (Biyoloji)


  • Substrat Düzeyinde Fosforilasyon
  • Oksidatif Fosforilasyon
  • Fotofosforilasyon
  • Kemofosforilasyon
Foforilasyon : Canlılarda bir fosfat grubunun organik moleküle bağlanmasıyla ATP oluşur. ATP oluşması olayına fosforilasyon denir.

Not : Kısaca enerji üretilme olayına fosforilasyon denir.

 Substrat Düzeyinde Fosforilasyon
  • Bütün canlı hücrelerde görülür. 
  • Organik monomerlerin enzimatik tepkimelerle yıkımı sırasında serbest kalan enerjiyle ATP üretilmesidir.
  • Hücre içinde sitoplazma ve mitokondride gerçekleştirilir.
Oksidatif Fosforilasyon
  • Oksijenli solunum yapabilen hücrelerde gerçekleşir.
  • Ökaryot hücrelerin mitakondrilerinde , prokaryot hücrelerin sitoplazmasında gerçekleşir.
  • Sonuçta su açığa çıkar.
  • Organik moleküllerin yıkımı sırasında elektron taşıma sisteminden geçen elektronların enerjisinden ATP elde edilir.
Fotofosforilasyon
  • Fotosentez yapabilen hücrelerde gerçekleşir.
  • Ökaryot hücrelerde kloroplastta, prokaryot hücrelerde sitoplazmada gerçekleşir.
  • Klorofil ve elektron taşıma sistemi elemanları sayesinde ışık enerjisinden ATP sentezlenir.
Kemofosforilasyon
  • Kemosentez sırasında görülür.
  • İnorganik maddelerin oksitlenmesi sırasında açığa çıkan enerjiden ATP sentezlenir.
Read more

Türk Destanları Nelerdir? Konu Anlatımı, Ders Notları (Edebiyat Dersi)

Bir milletin başından geçen çeşitli olaylar , felaketler , sevinçler , yenilgi ve başarılar bu olaylardaki kahramanlar türeyiş , yaratılış ve bunun gibi konular destanlarda yer alır. Destanlar bir milletin sözlü ve ortak edebi ürünleridir. Destanlar milletlere özgüdür, ulusaldır. Bireysel değil toplumsaldır.

Destanların bir kısmı inanılmayacak kadar hayali, mitolojik, bir kısmıda tarihi olaylara dayanan olağan üstü özelliklerdir. Destanlar bir milletin efsanevi tarihi sayılabilir. Destanlar manzum olarak sölenir.


Destani Dönem (İslamiyetten Önceki Türk Edebiyatı)
1-) Sözlü Edebiyatın Özellikleri
  • Eserler anonimdir.
  • Bu eserler zaman içinde değişiklik göstermiş, her topluluk boy bunları kendine göre uyarlamıştır.
  • Eserler sanatçı veya bilgin diyebileceğimiz kişiler tarafından söylenmiş bu kişilere ozan, şaman, baksı, kam gibi isimler takılmıştır.
  • Müzikle iç içe edebiyat eserler kapuz denilen bir saz eşliğinde söylenmiştir.
  • Dil, Türkçe'nin en sade halidir.
  • Sözlü olarak taşınabildiği için şiir veya şiire yakın söyleyişlerdir.
  • Eserler dörlüklerden oluşmuştur. Mısra başı kafiye ve mısra sonlarında yarım kafiyeler bu dönemin eserlerinin özelliklerindendir.
  • Eserlerde milli hece ölçüsü kullanılmıştır.
  • Son olarak toplum yaşantısı, aşk, ölüm, yiğitlik gibi konular ele alınmıştır.
  • Sözlü dönemde verilmiş edebi ürünler koşuk sagu ve sav destandır.

 Sözlü Edebiyat                 Halk Edebiyatı                   Divan Edebiyatı
Koşuk            >>>>           Koşma              >>>>            Gazel
Sagu              >>>>              Ağıt              >>>>              Mersiye
Sav              >>>>              Atasözü          >>>>      Darb-ı Mesel

İslamiyetten Önceki Türk Destanları
1-) Altay - Yakut Destanı
  • Yaradılış Destanı
2-) Saka Destanları
  • Alp Er Tunga Destanı
  • Şu Destanı
3-) Oğuz - Hun Destanları
  • Oğuz Kağan Destanı
  • Atilla Destanı
4-) Göktürk Destanları
  • Bozkurt Destanı
  • Ergenekon Destanı
5-) Uygur Destanları
  • Türeyiş Destanı
  • Göç Destanı
İslamiyetin Kabulünde Sonraki Türk Destanları

1-) Saltuk Buğra Han Destanı
2-) Manas Destanı
3-) Cengizname Destanı
4-) Seyyit Battal Gazi Destanı
5-) Daniişmend Gazi Destanı
6-) Köroğlu Destanı
Read more

Oğuz Türkçesinin Anadoludaki İlk Ürünleri 13-14. Yüzyıl Ders Notları, Konu Anlatımı (Edebiyat Dersi)

1071'den itibaren Anadolu'yu vatan edinen Atalarımız, bu topraklarda Anadolu Selçuklu Devletini ve Selçuklu Medeniyetini kurdu. Kurdukları adaletli ve insani yönetimi sayesinde Anadolu'da yaşayan insanların gönüllerini fethetmesini bildi. Bu yüzyıllarda Anadolu'nun Türkleşme ve İslamlaşmasında Tasavvuf düşüncesi ve hareketleri büyük rol oynadı.

Tasavvuf Allah'ın varlığını bilme kahinat ve insanın yaratılış sebebini anlama insanı mükemmel ve olgun bir varlık haline getirebilme anlayışıdır. Vahdet-i Vücud tek tanrı, tek vücut anlamına gelir. Kahinatı insanı ve herşeyi yaratan odur.
Tasavvufa göre iki türlü varlık vardır.
1-) Asıl varlık Allah'tır. O  ölümsüzdür.
2-) Onun dışındaki herşey sonradan yaratılmıştır, ölümlüdür.
Bu Tasavvuflar gelip geçici olduğu için gölge varlık olan Dünya'ya değer vermezler.



Tasavvufun asıl amacı insanı olgunlaştırmak, kamil insan yapmaktır. Tasavvuf yoluna Tarikat denir. Tarikat esasen yol demektir. Tasavvuf okullarına Tekke ve Dergah denir.
Selçuklu ve Osmanlı döneminde Medreselerde ;

  • Dil
  • Matematik
  • Tıp
  • Astronomi
  • Din Bilimleri
gibi dersler öğretilirdi. Bu medreselerde yetişenler devlet kurumlarında görevlendirilirdi. Dergahlarda yetiştirilen insanlar kendilerini eğitir. Başkalarına faydalı olmayı amaçlardı.

Tasavvufta Allah Hüsn-ü Mutlak'tır. Bütün güzelliklerin sahibi odur. Allah'ı tanıyan insan onun kusursuz güzelliğine aşık olur. Kahinatta gördüğümüz bütün güzellikler onun eseri ve onun güzelliğinin yansımasıdır. Allah'a aşık olan kişi onun emirlerine severek uyar. Tasavvuf Allah'a yönelme eğitimi verir. Nefsi terbiye etmeyi kötü isteklerden vazgeçmeyi ahlakı güzelleştirmeyi kalbi Allah sevgisiyle doldurmayı amaçlar

Tasavvuf düşüncesine göre aşk ikiye ayrılır;
1-) İlahi Aşk : Allah'a duyulan aşk
2-) Mecazi Aşk : İnsan ve başka şeylere duyulan aşk
Read more

İsim (Ad) Nedir? Konu Anlatımı, Ders Notları (Dil ve Anlatım)

Nesneleri, varlıkları ve kavramları karşılayan kelimelere isim denir.


1-) Varlıklara Verilişlerine Göre İsimler

a-) Özel İsimler : Tek bir varlığı karşılayan isimlerdir. Örnek : Ayhan, Çanakkale, Asya Kıtası

Özel İsimlerin Kullanılma Biçimleri : İnsan ve hayvan isimleri, yer isimleri, gezegen ve yıldız isimleri gazete, dergi, kitap isimleri

b-) Cins isim : Aynı türden birçok varlığı ve kavramı karşılayan isimlerdir. Örnek : Boya, çiçek, su, süt

2-) Varlıkların Oluşlarına Göre İsimler

a-) Somut  İsim : Duyularla algılayabildiğimiz, uzay boşluğunda yer kaplayan  belli isimlere somut isimler denir. Ancak bazı kelimeler kullanıldıkları cümle içinde mecaz anlamlar yüklenerek somut olur.
Örnek : Işık, hava, koku, çiçek

b-) Soyut İsim : Duyularla algılayamadığımız herhangi bir yer kaplamayan kavramları anlatan isimlerdir. Örnek : Sevgi, Nefret, Hüzün, Aşk

3-) Varlıkların Sayılarına Göre İsimler



a-) Tekil İsimler : Sayı olarak tek bir varlığı karşılayan isimlerdir. Örnek : Defter, dergi, kalem

b-) Çoğul İsimler : Birden fazla varlığı karşılayan isimlerdir. Örnek : Çocuklar dışarıda kar topu oynuyorlardı.

c-) Topluluk İsimleri : Birden fazla varlığı karşıladığı halde lar, ler ekini almamış isimlerdir. Örnek : Sınıf, kulüp, aile, grup

Yapılarına Göre İsimler
1-) Basit İsimler : Yapım eki almamış kök halinde veya çekim eki almış durumda bulunan isimlerdir. Örnek : Taş, araba, ev, okul

2-) Türemiş İsimler : Yapım eki almış isimlere denir. Örnek : gözlük, simitçi, yurttaş

3-) Birleşik İsimler : İki veya daha fazla ismin yan yana gelerek oluşturdukları yeni isme birleşik kelime denir. Örnek : hanımeli, Çanakkale, Galatasaray

İsim Tamlamaları
1-) Belirtisiz İsim Tamlaması : Tamlayanı ek almamış, tamlananı ek almış olan isim tamlamalarıdır.
Örnek : Türk Şiir-i

2-) Belirtili İsim Tamlaması : Tamlayanı ve tamlananı her ikiside ek almış olan isim tamlamalarıdır.
Örnek : Gönlümün Sultanı , Hayatımın Anlamı

3-) Takısız İsim Tamlaması : Tamlayanı ve tamlananı ek almamış , tamlananın hangi maddeden yapıldığını belirtir.
Örnek : tahta masa, cam bardak, plastik tabak

4-) Zincirleme İsim Tamlaması : İkiden fazla ismin bir araya gelerek oluşturduğu isim tamlamasıdır.
Örnek : Saray bahçesinin kapısı
Read more

Düzyazı Türleri ve Özellikleri Nelerdir? Konu Anlatımı, Ders Notları

Düzyazı (nesir), dil kurallarından başka hiçbir kurala bağlı olmayan, konuşma diline yakın olan doğal anlatım yoludur. Terim olarak önceleri düzyazı yerine inşâ, düz yazı yazarına münşî denirdi. Sonradan inşa nesir, münşi nâsir oldu. Günümüzde nesir yerine düzyazı, hatta yalnızca yazı ve nâsir yerine yazar terimleri kullanılmaktadır.   Yazı öncesi dönemden yakın çağlara kadar düzyazı sanat sayılmadığı için ve anlatılanları hatırda tutmak güç olduğu için, düzyazı ile sanat eseri üretilmemiştir. En eski düzyazı kalıntıları olan atasözlerinin iç uyaklı, aliterasyonlu yapısı, onların ilk ortaya çıktığı dönemlerde de şiir olabileceğini düşündürmektedir. Düzyazı bügünkü işlekleğini matbaaya borçludur. Matbaa bulununca, bütün yazılar basılarak çoğaltılmaya başlandı. Bilgiler daha çok insana ulaştı. Bu da insanlara hoşa gideni, öğrenilmesi gerekeni ezberlemek yerine, el altında bulundurularak gerektiğinde yararlanmak kolaylığı sağladı. Okuyucu kitlesinde artış oldu. Bellekler ezberleme işinden ve ezber yükünden kurtulunca, asıl işlevi olan düşünme işlevini yaptı ve düşünce üretmeye başladı. Üretilen düşünceler yazılıp yayınlanarak, eser sayısı arttı. Yazılanlar tartışmalara yol açtı; tartışmalar, bilimsel doğruların çoğalmasını sağladı.
Read more

9.Sınıf Edebiyat Sorular Ve Cevapları Sayfa 94-99 Fırat Yayıncılık


1. Olay Çevresinde Oluşan Edebî Metinleri Tanıma ve Gruplandırma
(Masal ve Destandan, Hikâye ve Romana; Karagöz ve Seyirlik Oyunlardan Modern Tiyatro Metinlerine)
HAZIRLIK
1. Sınıfınıza getirdiğiniz metinleri okuyunuz. Okuduğunuz metinlerin birbirine benzeyen ve birbirinden farklı olan yönleri nelerdir? Belirleyiniz.
1.
2. Sınıfınıza getirdiğiniz Karagöz ve tiyatro metnini canlandırınız. Bu metinleri okurken ve canlandırırken yaptığınız etkinliklerde bir farklılık sezdiniz mi? Anlatınız.
2.
ÇÖZÜMLEME / İNCELEME
1. metin
BALIKÇI
GÜZELİ
1. Metindeki olay nedir? Belirtiniz.
1.
  • Güzel olan balıkçının oğlunun mektepte okumaması
  • Babasının yanında balık satmaya başlaması
  • Sarayın önünde balık satarken saraydaki hanımın bunu görüp onunla evlenmek istemesi
  • Hanımın balık aldıktan sonra fazlaca altın vermesi ve balıkçının babasının bu durumdan rahatsız olması
  • Padişah kızının oğlana onunla evlenmek istemesini dile getirmesi ve oğlanın bir gün balıkçı olduğumu hatırlar ve başıma kalkarsın diye cevap vermesi
  • Padişah kızının bu duruma itiraz etmesi
  • Padişah kızının balıkçının oğlunun başına kakması
  • Balıkçının oğlunun konuşmaması ve Mısır’a gitmesi
  • Kızın da arkasında gitmesi
  • Mısır padişahının padişah kızının idam ettirmesi
  • Oğlanın inadından dönüp padişah kızıyla beraber tekrar dönmesi

2. a. Metindeki olay nerede ve hangi zamanda geçmektedir? Metindeki olayın geçtiği yeri ve yaşandığı zamanı belirtmede zorlandınız mı? Neden?
a. Metinde yaşanan zamanı belirtmekte elbette zorlanmaktayız. Masallarda mekan ve zaman belirtilmez.

b. Olay çevresinde oluşan metinlerde olay veya olay örgüsü bulunmalı mıdır? Niçin?
b. Bu tarz metinlerde en önemli unsur olaydır ve mutlaka bulunması gerekmektedir.

3. Balıkçı ve sultanın hangi ülkenin insanları olduğunu metinden öğrenebiliyor musunuz? Neden?
3. Nerde olduğunu bilemeyiz ama sultanın sadece Mısır’a gittiğini bilebilmekteyiz.

4. Metindeki olağanüstü olaylar nelerdir?
4. Sultanın kocasının balıkçı olduğunu başına kakınca balıkçı kocasının konuşma yeteneğini kaybetmesi
Geminin direğinin som altından olması ve yelkenlerinin atlastan ( ipekten) olması.

2. metin
MALÇI MERGEN

5. “Malçı Mergen” adlı metinde ve özette adı geçen yerleri haritadan gösterebilir misiniz? Neden?
5. Gösteremeyiz. Sanatsal metin oldukları için kurmaca metinlerdir.

6. “Malçı Mergen” adlı gerçeğe uymayan hangi olayları, durumları öğrendiniz?
6. Sıçanın otları yemesiyle eski halinden on kat daha iyi olması,
Malçı’nın da aynı ottan şifa bulması…
Altı kulaklı aygırın varlığı…
Atın sihirli olması ve konuşması ,
Atın Malçı’ya ad vermesi, kendi adını da değiştirmesi,
Malçı’nın şarkı söylemesiyle kurumuş yerlerin yapraklanması , ağaçların yapraklanmaya başlaması

7. Malçı’nın ve atının yetenekleri doğal bir durum mudur? Neden?
7. Yine aynı şekilde normal değildir, kurmaca gerçekliktir.

3. metin
O EN GÜZEL SEVGİ
8. İncelediğiniz metinlerin hangisinde tasvirlere yer verilmiştir? Metinlerden örneklerle soruyu cevaplandırınız.
8. Balıkçı Güzeli : “Bunun çok güzel, civan gibi bir oğlu varmış.”
Malçı Mergen : “ Ak ormanlık dağın koltuğunda , yer altı suyunun kenarında , sayılamayacak kadar mal besleyen dağ gibi serveti besleyen altı köşeli keçe evinde Aybıçı adlı bay yaşarmış…”
O en güzel sevgi : “Kırmızı ışıklı reklam yazıları ya da THY’nin o kocaman beyazlı , açık mavili reklamı bu sis içinde çok kötü gözüküyordu…”

9. Her üç metni, cümlelerinin yüklemleri açısından inceleyiniz. Cümlelerin hangi zaman kipleriyle bitirildiğini belirleyiniz. Edebî türlere göre cümlelerin zaman kipleri değişiyor mu? Belirtiniz.
9. Geçmiş zaman ekiyle kullanılmışlardır. Fakat anlatılan metinlere göre değişmektedir. Balıkçı güzelinde öğrenilen geçmiş zaman, Malçı Mergen’de öğrenilen geçmiş zaman, O en güzel sevgi metninde ise görülen geçmiş zaman kullanılmıştır.



4. metin
KARAGÖZ OYUNU
10. Bu bölümde incelediğiniz metinlerin benzer ve farklı yönleri nelerdir? Anlatmaya bağlı edebî metinlerin hangi türleri içinde yer alırlar? Açıklayınız.
10. Bu bölümde ele alınan metinlerin ortak özelliği olay çevresinde gelişen edebi metin olmaları ve olay, yer, zaman, kişi ve etrafında oluşmalarıdır. Farklılıkları ise diğer 3 metin anlatmaya bağlı metinken Karagöz Oyunu metni göstermeye bağlı edebi metin olmasıdır.

11. “Karagöz Oyunu” adlı metindeki olayın kişileri kimlerdir? Bu metinde niçin karşılıklı konuşmaya yer verilmiştir? İncelediğiniz diğer metinlerde karşılıklı konuşma verilemez miydi? Görüşlerinizi belirtiniz.
11. Karagöz ve Hacivat kişileridir. Göstermeye bağlı metin olduğu içindir. Çünkü burada diyaloglar önemlidir. Karışıklık olabilirdi.

5. metin
AH ŞU GENÇLER
12. İncelediğiniz metinlerden hangileri sahnede canlandırılabilir? Bu metinlerin hangisinde yay ayraç içinde açıklamalar vardır? Bu açıklamalar niçin verilmiştir?
12. Canlandırılabilir. Ayraç içindeki yerler okuyucuya kişilerin neler yaptığını tasvir eden bölümlerdir. Hikaye ve romandaki betimlemelerin işlevini yapar.

13. İncelediğiniz tiyatro metinlerini diğer üç metinden ayıran dil ve ifade farklılıklarını belirtiniz.
13. Diğer metinlerde anlatım ve ifadeler zihinde canlandırmaya yani tasvir yeteneğine uygunken tiyatro metni göstermeye uygundur. Birinde duygu ve düşünceleri ifade etmek gerekirken tiyatroda o duygu ve düşünceleri sahnede canlandırmaya uygundur.

14. “Ah Şu Gençler” adlı metindeki olay kaç kişi arasında geçmektedir? Karagöz metninde olayı niçin sadece iki kişi yaşamaktadır?
14. “Ah Şu Gençler” altı kişi arasında geçmektedir. Karagöz metninde ise olay örgüsü iki kişi arasında meydana geldiği için iki kişidir.

15. “Karagöz” metni ile “Ah Şu Gençler” metni arasında gördüğünüz farklılık ve benzerlikleri aşağıya yazınız. Bu metinlerin türü nedir? Bu metinler hangi sahne sanatında kullanılabilir? Belirtiniz.
Farklılıklar Benzerlikler
Sahneleri farklıdır. Göstermeye bağlı metindir
Karakterleri farklıdır Olay, yer, zaman, kişi vardır.
Karagöz doğaçlama, Ah Şu Gençler yazılı metne dayanır.

14. Hazırlık bölümünde yaptığınız araştırmayı da kullanarak aşağıdaki tabloyu tamamlayınız.
TİYATRO TÜRLERİ
Geleneksel Tiyatro Türleri Modern Tiyatro Türleri
Karagöz Trajedi
Orta Oyunu Komedi
Meddah Dram
Köy Seyirlik Oyunu
     

ANLAMA – YORUMLAMA
1. “Balıkçı Güzeli” ve “Malçı Mergen” adlı metinlerde kullanılan unvanları aşağıya yazınız.Bu unvanlar günümüzde de kullanılıyor mu? Bu unvanlar metinlerde niçin kullanılmıştır?
1. Padişah, Sultan, Bay, Kağan , Hanım gibi unvanlar kullanılır ve bunlar kişileri özellikleriyle daha iyi tanıtmak için kullanılır.

2. “Balıkçı Güzeli”, “Malçı Mergen” ve “O En Güzel Sevgi” adlı metinlerdeki olaylar geçmiş zaman kipleriyle verilmiş. Siz bir olayı görseydiniz ya da duysaydınız hangi zaman kipiyle anlatırdınız?
2. Gördüğüm olay ise görülen geçmiş zaman (-di), duyduğum bir olay ise öğrenilen geçmiş zaman (-miş) olarak kullanırdım.

3. Okuduğunuz ilk üç metnin hangisinde günümüzde görebileceğiniz bir manzara betimlenmektedir?
3. O En Güzel Sevgi, günümüze yakındır.

4. Aranızdan, Karagöz ve Hacivat’ı canlandıracak iki arkadaşınızı seçiniz. Arkadaşlarınız, okuduğunuz metni canlandırsınlar. Metni okuduğunuzda mı yoksa canlandırılan oyunu seyrettiğinizde mi daha çok zevk aldınız? Neden?
4.

5. “Karagöz ve Hacivat” adlı metindeki “Hacivat” mı yoksa “Ah Şu Gençler” adlı metindeki “delikanlı” mı daha cahildir? Nedenleriyle açıklayınız.
5.

6. İncelediğiniz metinlerin özelliklerinden yola çıkarak anlatmaya bağlı edebî metinlerin hangi edebî türleri oluşturduğunu adlarını belirterek sıralayınız.
6. Anlatmaya Bağlı Edebi Metinler: Masal, Destan, Halk hikayesi, Mesnevi, Manzum hikaye, Hikaye , Roman, Fabl,
gibi türlerdir.

DEĞERLENDİRME
1. Aşağıdaki cümleleri, bu bölümde öğrendiğiniz bilgilere göre tamamlayınız.
a. Olay çevresinde oluşan EDEBİ metinler ANLATMAYA ve GÖSTERMEYE bağlı metinler olarak iki grupta incelenir.
b. Anlatmaya bağlı edebî metinler; masal, DESTAN, halk HİKAYESİ, hikâye ve ROMAN .
c. Göstermeye bağlı METİNLERTİYATRO türlerini oluşturur.
ç. Geleneksel Türk tiyatrosu karagöz oyunu, KÖY seyirlik OYUNU gibi dallara ayrılır.
d. Tiyatro SAHNE sanatlarının bir dalıdır.

2. Anlatma ve gösterme sırasında dilde ve anlatılanların ifadesinde nasıl bir değişiklik olur?
2. Anlatmaya bağlı metinlerde tasvirleri daha ayrıntılı yapmalısınız. Göstermeye bağlı metinlerde ise o duygu ve düşünceleri sahnelenecek şekilde ortaya koymanız gerekir.

3. Aşağıdakilerden hangisi olay çevresinde oluşan edebî metinlerdendir?
A. Makale
B. Şiir
C. Deneme
D. Manzume
E. Gezi yazısı
CEVAP:D

4. Tiyatroda oyuncular, metni yazıldığı gibi canlandırmak zorunda mıdırlar? Niçin?
4. Hayır. Genelde yönetmen ve oyuncuların metinden çıkardıklarına göre değişir. Mesela herkes Hamlet eserini sahneye koymuştur ama herkes farklı şekilde aktarır.

5. Anlatmaya bağlı her metinde bir olay olmalı mıdır? Neden?
5. Kesinlikle olmalıdır. Çünkü olay çevresinde gelişen metinlerdir.

kaynak:http://edebiyatogretmeniyiz.com
Read more

9.Sınıf Edebiyat Sorular ve Cevapları Sayfa 105-112 Fırat Yayıncılık


Anlatmaya Bağlı Edebî Metinleri İnceleme Yöntemi
3. metin
AKSOYLU TİMSAHA KARŞI
Aisopos (Ezop)

4. metin
KOCA DUHA OĞLU DELİ DUMRUL’UN HİKÂYESİ
Anonim

b. “Aksoylu Timsaha Karşı” ve “Koca Duha Oğlu Deli Dumrul’un Hikâyesi” adlı metinlerin ortak yönlerini aşağıya yazınız.
b. Olağanüstü özellikler vardır.
İnsan dışındaki varlıklar eserlerde kişi olarak kullanılmıştır.
Olay örgüsü, yer, zaman ve kişi unsurundan oluşmuştur.
Edebi metin özellikleri gösterirler.
Kullanılan kelimeler mecaz ve yan anlamlıdır.
Bir anlatıcısı vardır.

c. Bu metinlerin anlam ve birimlerini belirleyiniz. Anlam birimlerini belirlerken olay, kişi, mekân unsurlarının metinde nasıl kullanıldıklarından hareket ediniz.
c. Kişi, mekan ve zaman unsurları birleşerek metin olay örgüsünü oluşturmuştur.

ç. Bu metinlerin anlam birimlerini belirlerken metnin hangi unsurlarının bir arada bulunması gerektiğini belirtiniz.
Ç. Olay örgüsü, yer, zaman, kişi…

d. Metnin anlam birimleri arasında nasıl bir ilişki vardır? Belirtiniz.
d. Bu anlam birimleri arasında en önemlisi olay örgüsüdür. Zaten bu metinlerin diğer ismi olay çevresinde gelişen edebi metinlerdir. Olay örgüsü;  yer, zaman ve kişinin birleşiminde oluşur.

e. Bu metinlerin olaylarını tespit edip metinlerin kaçar olay içerdiğini belirtiniz.
e. Birden fazla iç içe geçmiş durumdadır.

7. “Adaya Vapur” adlı metni okuyunuz. Metnin kenarlarında boş bırakılan yerlere paragraflardaki olayları yazınız.
7.İstanbul’da Adalara giden bir adamın vapur içindeki düştüğü durumu anlatır. Memur olmaya giden roman kahramanımız gittiği yerde nerde kalacağınız ve neler yapacağınız düşünürken bir güzel kız gelir ve ona gemini Adalar’a gidip gitmediğini sorar. O da bilemez, kızarır, utanır ve gemideki diğer insanlar komik duruma düşer.

8. Sınıfınızda dört gruba ayrılınız. “Adaya Vapur” metnindeki olayların nedenini ve bu olayların sonucunu bularak olay örgüsünü çıkarınız ve şemalaştırınız. Grup sözcüleri, gruplarının hazırladığı olay örgüsü şemasını tahtaya çizsin. Çizilen şemalardaki benzerlik ve farklılıkları bulunuz.
8.
  • Çocuğun memur olarak atanması
  • Gemiyle Adalar’a gitmesi
  • Yol boyunca nerde kalacağını  ve akrabalarıyla ilgili durumları düşünmesi
  • Kendisini bekleyen bütün belirsizliklere rağmen neşesini ve mutluluğunu koruması
  • Şehirli güzel bir kızın buna bu gemi Adalar’a gidiyor mu diye soru sorması
  • Cevap veremeyen kahramanımız utanması ve komik duruma düşmesi

9. “Aksoylu Timsaha Karşı”, “Koca Duha Oğlu Deli Dumrul’un Hikâyesi” ve “Adaya Vapur” adlı metinlerin yazarları gördükleri, duydukları vb. olayları konu olarak işlerken ne gibi değişikliklerle vermişlerdir? Metinlerden örneklerle açıklayınız.
9. “Aksoylu Timsaha Karşı”, “Koca Duha Oğlu Deli Dumrul’un Hikâyesi” ve “Adaya Vapur” yazarlar kendi hayatlarında gördükleri konuları eserlerine alırlarken olduğu gibi anlatmazlar. Onları kendi içlerinde değiştirerek kurgulayarak anlatırlar. Olduğu gibi anlatmak bilimsel ya da öğretici metinlerin  işi olarak göze çarpar. Ama yazarlar kurmaca gerçekliği kullanmak zorundadır.

10. “Adaya Vapur” adlı metindeki karşılaşma yaşanmamış olsaydı hikâyenin sonu aynı şekilde mi biterdi? Yazar kendi istediği gibi bir son oluşturabilmek için mi olay örgüsünü böyle düzenlemiştir? Tartışınız. Tartışmanız sonucunda hikâyelerde olay örgüsünün hangi amaçla düzenlendiğini belirtiniz.
10. Aynı şekilde yaşanmazdı. Çünkü yazar olayın sonucu bu karşılaşmaya bağlamıştır. Buna göre düzenlenmiştir. Hikayedeki olayların düzenlenme elbette ki bir şeyler öğretmek değil, olayları, durumları ve düşünceleri anlatıp estetik zevk vermek için yazılmıştır.

11. “Aksoylu Timsaha Karşı” adlı metinde olduğu gibi tilki ve timsahın soylarıyla, geçmişleriyle övünmeleri mümkün müdür? Bu metinde yazar, insanlarla ilgili hayal, tasarı ve izlenimlerini nasıl dile getirmiştir? İnsana özgü gerçekliğin bu metinde verilirken değiştirilip değiştirilmediğini tartışınız. Tartışmanız sonucu oluşan fikri tahtaya yazınız.
11.Mümkün değildir. Anlatılmak istenenin hayvanlar üzerinden alegori yapmıştır. İnsana özgü gerçeklik kişileştirme yoluyla ele alınmıştır.

12. “Aksoylu Timsaha Karşı”, “Koca Duha Oğlu Deli Dumrul’un Hikâyesi” ve “Adaya Vapur” adlı metinlerdeki olayların benzeri olaylar çevrenizde yaşanıyor mu? Bu olayları yaşayan insanlara benzer kişiler çevrenizde yaşıyor mu? Normal hayatta yaşanan gerçeklikle edebî metinlerde anlatılan gerçekliğin benzerlik ve farklılıklarını aşağıya yazınız.
12. “Aksoylu Timsaha Karşı”, “Koca Duha Oğlu Deli Dumrul’un Hikâyesi”  metinlerinde olay çevremizde rastlanmazken “Adaya Vapur” metnindeki olayın benzerine çevremizde rastlayabiliriz. Adaya Vapur metnindeki kişilere  var ama diğerlerini göremeyiz. Normal hayatın gerçekliği ile edebi metinlerin gerçekliği aynı olmaz. Normal hayattaki gerçeklik net ve nesnelken edebi metinlerdeki gerçeklik kurmaca olup göreceli yani özneldir. Yoruma açıktır.

13. Aşağıdaki tipler, “Aksoylu Timsaha Karşı”, “Koca Duha Oğlu Deli Dumrul’un Hikâyesi” ve “Adaya Vapur” adlı metinlerin hangisinde vardır? Karşısına yazınız.
13.
Yalan söyleyen, övünen : Aksoylu Timsaha Karşı
Dobra konuşan : Koca Duha Oğlu Deli Dumrul’un Hikâyesi
Sonunu hesaplamadan konuşan, cahil : Koca Duha Oğlu Deli Dumrul’un Hikâyesi
Geleceğe ilişkin hayalleri olan ama bazı insanlar yüzünden hayallerinden vazgeçen : Adaya Vapur

14. “Adaya Vapur” adlı metindeki gencin arkadaşı, olayların içinde hangi özelliğiyle yer almıştır? Buna göre “arkadaş”a tip mi karakter mi diyebilirsiniz? Nedenleriyle açıklayınız.
14. Olayların akışına yardımcı olmak amacıyla figüratif kadro olarak yer almaktadır. Burada arkadaş tip’tir. Çünkü bütün özelliği ile benzer nitelikteki insanlara tip denir. Yani buradaki insana benzer çok sayıda kişiyi görebilmekteyiz.

15. Aşağıdaki metinlerdeki olayların geçtiği mekânları aşağıya yazınız.
15.
Aksoylu Timsaha Karşı : Su boyunda
Koca Duha Oğlu Deli Dumrul’un Hikâyesi : Kuru bir çay  üzeri, ev gibi mekanlar…
Adaya Vapur :Gemi

Yazdığınız bu mekânların hangisini haritadan gösterebilirsiniz? Bu mekân metinde ayrıntılı olarak anlatılmış mıdır? Mekân bir binada mı, bir sokakta mıdır? Ayrıntılı olarak tasvir edilmiş midir? Niçin?
“Aksoylu Timsaha Karşı”, “Koca Duha Oğlu Deli Dumrul’un Hikâyesi”ndeki yerleri gösteremeyiz ama Adaya Vapur metninde izah edilen gösterebiliriz. Yine Adaya Vapur metninde ayrıntılı olarak anlatılmışken bu mekanlar diğer iki mekan tasvirler çok verilmemiş. (Olayların nerde geçtiği sorusuna yukarıda cevap verilmiştir.)

16. “Aksoylu Timsaha Karşı” adlı metindeki tilki ile timsahın su boyunda buluştuğu ve ikinci metindeki Deli Dumrul’un çayın üstüne köprü yaptırdığı zamanı gün, ay ve yıl olarak belirtiniz. Metinlerdeki zaman gerçek yaşamdaki zaman gibi niçin tarihe, saate dayanmıyor? Görüşlerinizi belirtiniz.
16. Hangi zaman diliminde olduğunu bilemiyoruz. Zaman kavramları saat, tarih olarak verilmemiştir.

17. “Koca Duha Oğlu Deli Dumrul’un Hikâyesi” adlı metnin kişileri, zamanı ve mekânı hakkındaki düşüncelerinizi yazılı olarak anlatınız, yazdığınız metni sınıfta okuyunuz.
17. Deli Dumrul, hikayenin gerçek kahramanıdır ve bütün olaylar onun etrafında şekillenir. Diğer karakterler ise asıl kahramanımıza yardımcı niteliğe sahip kişilerdir. Mekan kuru bir çayın üzerinde ve evde geçmektedir. Zaman ise net olarak bilinmemektedir.

18. “Adaya Vapur” adlı metindeki memur ile bir gündüz vakti İstanbul arasında bir bütünlük var mıdır? “Aksoylu Timsaha Karşı” adlı metindeki tilki niçin memur olma hayali kuramıyor? Açıklayınız.
18. Aksoylu Timsaha Karşı metnindeki insana ait gerçeklik insan dışındaki varlıklarla ifade edildiği için onlar memur olma hayali kuramazlar. Adaya Vapur metnindeki kişilerse günümüzdeki insanlarla uyum sağlamaktadır.

19. Aşağıdaki şemayı “Adaya Vapur” adlı metne göre doldurunuz.
OlayMemur olma hayali bir gencin birilerinin yapmış olduğu davranışlar yüzünden hayallarin vaz geçip vaz geçmeme durumunda bir gencin hikayesi
Kişi / KişilerGenç, güzel kız, teyze, vapurdaki diğer insanlar, gencin arkadaşı
ZamanYaz mevsimi
Mekânİstanbul , Adalar, Gemi ,Sirkeci

Şemaya yazdığınız ögeler olmasaydı hikâyedeki iletide ne gibi eksiklikler olurdu? Açıklayınız.
Kişi, yer, zaman birleşip olay örgüsünü meydan getirir. Bu üç özellikten bir eksik olursa olay örgüsü eksik kalır ve üç özellikten biri değişirse  olay örgüsü de kendiliğinden değişir.
Read more

İslamiyet Öncesi ve Sonrası Türk Edebiyat Tarihi, Destanlar


TÜRK EDEBİYATI TARİHİ
Türk edebiyatı tarihi, Türklerin kültür değişimlerine göre üç ana grupta incelenir:

İslamiyetten Önceki Türk Edebiyatı
İslam Etkisindeki Türk Edebiyatı
Batı Etkisindeki Türk Edebiyatı
Elbette bu üç grubu kesin hatlarla birbirinden ayırmak mümkün değildir. Çünkü İslam etkisine girince eski edebiyat tamamen yok olmadığı gibi Batı etkisine girince de İslami edebiyat bitmemiştir. Ancak genel tercihin değişmesi, bu ayrımı ortaya koyar.
Bu ana grubun içinde de değişik anlayışların oluşturduğu ayrılmalar görülür. Bunları bir şema halinde gösterelim.


Şimdi bu dönemleri ayrıntılarıyla görelim;
İSLAMİYETTEN ÖNCEKİ TÜRK EDEBİYATI
Tarihin karanlık devirlerinden, İslamiyetin kabul edildiği 8. – 10. yüzyıla kadar sürer . Bu edebiyatı kendi içinde iki gruba ayırabiliriz.
1. Sözlü Edebiyat
Henüz yazı yokken , Türk toplumlarında ozan denen saz şairleri bulunurdu. Bunlar, dini törenlerde ve bütün sosyal etkinliklerde şiir söyler, destan okurlardı. Böylece dilden dile dolaşan bir şiir geleneği oluşmuş, tarih boyunca tüm kültür değişmelerine rağmen yok olmayan bu gelenek günümüze kadar sürmüştür.
Bu edebiyatın genel özelliklerini şu şekilde maddeleştirebiliriz:
• Asıl ürününü doğal destanlar dediğimiz tür oluşturur.
• Sığır (av törenleri), şölen (dini ayinler), yuğ (ölen kişinin ardından yapılan törenler) adı verilen toplantılardan doğmuştur.
• Ozan, baksı, kam denen kişilerce, saz eşliğinde söylenir.
• Şiirlerde hece ölçüsü kullanılmış, bunların yedili sekizli ve on ikili olanları tercih edilmiştir.
• Dörtlük nazım birimi kullanılmıştır.
• Daha çok yarım kafiye ve redif kullanılmıştır. Bazı şiirlerde kafiye, dize başlarında görülmekle birlikte, sonlarda kullanılması daha yaygındır.
• Nazım şekli olarak, sav, sagu ve koşuklar görülür. Sav, atasözü özelliği gösteren şiirlerdir. Şiir şeklinde olmayan savlar da vardır. Sagu ölen kişinin ardından söylenen ağıtlardır. Koşuk; aşk, hasret, doğa güzelliği hakkındaki şiirlerdir.
• Dil yabancı tesirlerden uzak, saf bir Türkçedir./span>
Sözlü edebiyatın en önemli kaynağı destanlardır. Dünya edebiyatları içinde destanlar yönüyle en zengin edebiyat Türk edebiyatıdır. Diğer milletlerin bir veya iki destanı varken Türklerin bunlardan kat kat fazla destanı vardır.
Destan, milletin hayatını derinden etkileyen büyük savaşlar, göçler, istilalar sonucunda oluşur. Eğer tarihin karanlık devirlerinde, halk arasında oluşmuş ve sonradan bir şair ya da yazar tarafından yazıya geçirilmişse doğal destan adını alır. Millet hayatında önemi olan bir olayı bir şair ya da yazar kendisi destanlaştırmışsa buna da yapma destan denir.
Elbette bir milletin tarih zenginliğini doğal destanlar ortaya koyar. Bu yönüyle Türk destanları bir hayli önemlidir.
Türk destanları iki gruba ayrılır: İslamiyetten önceki destanlar ve İslamiyetten sonraki destanlar.

İslamiyetten Önceki Destanlar
Alp Er Tunga Destanı
M.Ö. VII. asırda Türk – İran savaşlarında ün kazanmış, İran ordularını defalarca mağlup etmiş bir Türk hükümdarını anlatır. Daha sonra İranlılar tarafından hile ile öldürülmüştür. Onun İran destanındaki adı Afrasyab’dır. Alp Er Tunga’nın ölümünde söylenmiş bir sagu Divan-ı Lügat’it Türk’te bulunmuştur. Ancak bununla ilgili asıl bilgi Şehname adlı İran destanında vardır.
Şu Destanı
Şu adındaki bir hükümdarın Büyük İskender’in Türk illerine yürüyüşü sırasında onunla yaptığı savaşları anlatır. Sonunda Şu, İskender’le anlaşır ve Balasagun yöresine yerleşir. Bazı Türk boylarının adlarının nereden geldiğinin izahı yönüyle önemlidir. Eski Saka devletinde hükümdarlara Şu adı verilmesi dolayısıyla, bu destan Saka destanı olarak da bilinir.
Hun – Oğuz Destanları
Eski Türk devletlerinden tarihini en iyi bildiğimiz büyük devlet Hunlardır. İki destanları vardır. Doğu Hunları temsil eden Oğuz Kağan ve Batı Hunları temsil eden Attila destanlarıdır.
Oğuz Kağan Destanı
Oğuz Kağan adlı bir hükümdarın savaşlarının anlatıldığı en önemli Türk destanlarındandır. M.Ö. II. asırda doğmuştur. Birçok değişikliğe uğramış, birçok katkılarla değişmiştir. Destanda Türklerin bazı boylarının isimlerinin nereden geldiği anlatılır. Oğuz Kağan’ın halkına değişik hedefler göstermesi de dikkate değer bir husustur.
Attila Destanı
Batı Hun Hükümdarı Attila’nın fetihleri etrafında oluşmuştur. M.S. V. asırda Avrupa’ya korkulu yıllar yaşatan Attila, Rusya’dan Fransa’ya kadar bütün Avrupa’yı almış, Roma’ya kadar uzanmıştır. Evlendiği gece çok içtiğinden burun kanamasıyla ölmüştür. Destanda onun ölümüyle ilgili söylenen ağıtta bir ölüm feryadı değil, kahramanlıklar anlatılmıştır.
Gök – Türk Destanları
Tarihte kurdukları devlete Türk adını veren ilk Türkler; Gök-Türkler’dir. M.S. V. asırdan VIII. asra kadar Ortaasya’yı ellerinde tutmuşlardır. Gök-Türklerin devlet kurmadan önceki yaşayış ve inançlarını anlatan iki destanları vardır: Bozkurt Destanı ve Ergenekon Destanı.
Bozkurt Destanı
Destanın esası yok olma felaketine uğrayan Gök-Türk soyunun yeniden dirilip çoğalmasında bir Bozkurt’un Anne Kurt olarak etkili olmasıdır.
Ergenekon Destanı
Düşmanları tarafından yenilen Türkler, yok olma aşamasına gelmişti. Düşmanın elinden kaçabilen iki aile, yolu izi olmayan Ergenekon’a gelmiş orada dört yüz yıl büyüyüp çoğalmış ve demir dağı eritip Ergenekon’dan çıkmışlar; atalarının düşmanlarını yenip Gök-Türk devletini kurmuşlardır. Destanın en önemli özelliği tarihle benzerlik göstermesidir. Türklerin demiri işleyen ilk kavim olduğunu anlatması da önemlidir.
Dokuz Oğuz – On Uygur Destanları
Dokuz Oğuz boyuyla On Uygur boyu birleşip tek bir boy haline gelmişlerdir. İki destanları vardır: Türeyiş Destanı ve Göç Destanı.
Türeyiş Destanı
Destana göre eski Hun hükümdarının iki kızı vardı. Hükümdar, kızlarının tanrılarla evlenmelerini istiyordu.
Bu yüzden onları insanlardan uzak bir yere bıraktı.
Tanrı nihayet Bozkurt şeklinde geldi ve kızlarla evlendi. Bu evlenmeden bozkurt ruhu taşıyan Dokuz Oğuz – On Uygur çocukları doğdu.
Göç Destanı
Uygurların hükümdarının Çinlilerle savaşmamak için Çin prensesiyle evlenmek istemesi ve Çinlilerin bu prenses karşılığında Türklerce kutsal sayılan bir taşı almalarını anlatır. Taş gidince Uygur ülkesine felaket çöker. Uygur halkı Beş Balıg denilen yere yerleşir. Destanın en önemli özelliği değersiz bir kaya parçasının bile hiçbir şey uğruna düşmana verilmeyeceği inancını anlatmasıdır.
İslamiyetten sonraki destanları Halk edebiyatında anlatacağız.
Türklerden başka milletlerin de tarihi destanları vardır: Bunlar doğal destanlardır.Bunları şu şekilde sıralayabiliriz.

Sponsorlu Baglantilar
-->
Almanların Nibelungen
Finlilerin Kalevala
Fransızların Chanson de Roland
İngilizlerin Robin Hood
Yunanlıların İlyada ve Odysse
Rusların İgor
Hintlilerin Mahabarata ve Ramayana
İranlıların Şehname
Japonların Şinto
2. Yazılı Edebiyat
Türklerin yazılı eserler ortaya koymasıyla başlar. Yazılı Türk edebiyatının, bugün elimizde sağlam vesikaları bulunan başlangıcı M.S. VIII. asra aittir. Bu vesikalar ilk ulusal alfabemiz olan Gök-Türk yazısıyla yazılmış Gök-Türk yazıtlarıdır. Yazıtlardaki alfabenin işlenmişliğine bakılırsa bu yazı dilinin çok eski çağlarda da kullanılmış olması muhtemeldir. Nitekim V. asırda yazıldığı söylenen ve Kırgızlara ait olduğu bilinen Yenisey Yazıtlarında da aynı alfabenin kullanıldığı görülmektedir.
Gök-Türk Yazıtları (Orhun Abideleri)
Türk edebiyatının ilk yazılı örnekleri, taşlar üzerine yazılarak bırakılmış eserlerdir. Bunlar üç taş halindedir. Bunlardan birincisi 720 yılında Tonyukuk tarafından diktirilen ve yine Tonyukuk tarafından yazdırılan taştır. Diğer iki kitabeden birisi 732 yılında Kültigin adına, diğeri 735 yılında Bilge Kağan adına dikilmiştir.
Yazıtlarda kullanılan dil, yabancı tesirlerden uzak, sade bir dildir. Yer yer realist bir tarih dili, yer yer milli ve sosyal eleştiri cümleleri, yer yer kudretli bir hitabet dili ile yazılmıştır.
Yazıtlarda Türk milletinin benliğini unutmaması gerektiği, düşmanın tatlı sözlerine, hediyelerine aldanmayıp vatanın birlik ve beraberliği için çalışılması gerektiği anlatılmıştır. Yazıtlar aynı zamanda Türk boylarının isimlerini içeren yazılı bir belgedir.
Yazıtlardan XIII. yüzyılda Cüveyni, “Tarih-i Cihangüşa” adlı eserinde söz etmiş ancak bu pek ilgi görmemiştir. Yazıtları Avrupa ilmine ilk kez Strahlenberg isimli bir İsveç subayı tanıtmıştır. Yazılar ise 1893′te Danimarkalı Prof. Thomsen tarafından çözülmüştür. 1922′de tamamı okunarak yayınlanmıştır.
Türklerin İslamiyetten önce kullandıkları bir diğer alfabe de Uygur alfabesidir. Bu, Uygurların oluşturduğu bir alfabe olmayıp Mani dinine mensup Soğdak yazısıdır. Uygurlar Mani dinini kabul edince o dinin alfabesini de kabullenmişlerdir. Bu alfabeyle yazılan Altun Yaruk ve Sekiz Yükmek adlı eserler Budizm’i anlatan dini metinlerdir.
İslam Etkisindeki Türk Edebiyatı
İslamiyetin Kabulü, Türklerde büyük değişiklikler yaptı. Yaşayışları, kültürleri yeni dinle şekillendi ve dolayısıyla bu, sanatlarında da oldukça geniş bir değişiklik yaptı. Bu sırada İslamı yerinde öğrenmek için birçok Türk aydını Arap ve Fars diyarlarına gitti. Burada Arapça ve Farsçayı çok iyi öğrenen aydınları, bu dillerin son derece gelişmiş ince edebiyatları büyük ölçüde etkiledi. Bu edebiyatı Türkçe’ye uygulamak istediler ve böylece yeni bir edebiyatın başlamasını sağladılar. Sonuçta Batıyla tanışana kadar sürecek yaklaşık on asırlık bir edebiyat başlamış oldu.
İlk Sanatçılar ve İlk Eserler
İslamiyetle VIII. yüzyılda tanışmasına rağmen Türklerin elimizde bulunan ilk İslami eserleri XI. yüzyılda yazılmıştır. Ancak bunlara ilk İslami eser demek de zordur. Çünkü eserlerdeki üslup, onlardan önce bu tarz eserlerin olduğu izlenimi vermektedir. Ancak bunlar tarih içinde kaybolmuştur. Belki tarihi araştırmalar ileride daha eski örnekleri ortaya çıkarır.
Şimdi elimizde bulunan ilk İslami eserleri inceleyelim.
Kutadgu Bilig
Yusuf Has Hacib tarafından yazılan bu eser elimizdeki en eski İslami eserdir.
Kutluluk bilgisi, saadet bilgisi, devlet olma bilgisi anlamındadır. Kitap gerek fert olarak gerekse toplum halinde yaşayan insanların, iyi bir siyasetle idare edilip, dünyada ve ahirette mesut olabilmeleri için tutulacak yolları gösterir. Bu yönüyle bu kitaba bir “siyasetname” denebilir. Eser mesnevi nazım biçimiyle yazılmış olup 6645 beyittir. Aruz ölçüsüyle yazılan beyitler dışında, Türk şiirine has dörtlükler, cinaslar da görülür.
Hakaniye lehçesiyle yazılmış olan eserde kelimelerin çoğu Türkçe olmasına rağmen özellikle dini terimlerin Arapça olduğu görülür. Az da olsa Farsça sözcüklere rastlamak da mümkündür. Eserde dört şahıs konuşturulur. Aslında bunlar sembolik şahıslardır. Bunlardan Güntoğdu adlı hükümdar, adaleti; Aytoldı adlı vezir, saadeti; Öğdülmüş adlı vezirin oğlu aklı; Odgurmuş adlı bir dindar da kanaat etmeyi temsil eder.
Eser 1070 yılında Tabgaç Buğra Han’a sunulmuştur.
Divan-ı Lügat’it Türk
Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılan bu eser Türkçenin ilk sözlüğü ve dilbilgisi kitabıdır. Ancak hazırlanışı ve içindekiler bakımından devrinin dili, tarihi, coğrafyası ve sosyolojisi hakkında değerli bilgilerle zengin bir milli kültür hazinesidir.
Eser, Türk dilini Araplara öğretmek amacıyla yazılmış, bu nedenle Arap diliyle kaleme alınmıştır. Arapça olmakla beraber içinde o devir için çok sayıda Türkçe kelime ile Türk Halk edebiyatından ve halk dilinden alınmış çok sayıda şiir örnekleri, Türkçe deyimler ve atasözleri vardır. Türkçe kelimelerin sayısı 7500′den fazladır.
Divan-ı Lügat’it Türk’teki Türkçe örnekler, Gök-Türk yazıtlarından bu yana bize kadar ulaşan en eski Türk edebiyatı hatıralarıdır. Bunlar arasında koşuklar, sagular, destan parçaları vardır.
Atabet’ül Hakayık
Edip Ahmet Yükneki tarafından yazılan bu eser Kutadgu Bilig’den yarım asır sonra gelir. Kitabın adı “Hakikatlar eşiği” anlamına gelir. Eser Sipehsalar Mehmet Bey adlı birine sunulmuştur.
Bütünü, gazel şeklinde söylenmiş 46 beyit ve 101 dörtlükten oluşur. Aruz ölçüsüyle ve Kutadgu Bilig’in kalıbıyla yazılmıştır.
Eserin konusu tamamen dini ve ahlakidir. Yazar, bu eserle didaktik bir vaaz ve nasihat kitabı yazmak istemiştir. Eserde dindarlığın faziletlerinden, ilmin mutluluğa götüren yol olduğundan söz edilir.
XI. asırda yazılan bu üç eserle, Türk edebiyatına yeni bir kapı açılmıştır. Artık Türk aydınının önünde Arap ve Fars edebiyatları gibi iki klasik edebiyat vardı.
• • •
Ancak aydınların bu tercihinin, halkın tümüne yayıldığını söylemek zordur. Halk arasında ozan denilen saz şairleri etkisini hiç kaybetmemiş, özellikle göçebe boylar arasında aynı işlevini sürdürmüştür. Ancak müslüman olan ozanların şiirlerini, destan ve koşuklarını İslami motifle süslememeleri beklenemezdi. Bunun açık tesirini İslamiyetten sonra oluşan Türk destanlarında görüyoruz. Bunlardan önemlileri şunlardır.
Satuk Buğra Han Destanı
Müslüman olan ilk Türk devletini kuran Satuk Buğra Han’ı anlatan destan, birtakım olayları ve coğrafi mekanları doğru vermesine rağmen tarih kabul edilemeyecek kadar destansı ve hayali motiflerle süslüdür. 9. ve 10. asırda oluşmuştur. Eski Türk destanlarındaki motifler İslami anlayışla değiştirilmiş ve müslümanlarla kafirlerin savaşı haline dönüşmüştür.
Manas Destanı
Kırgız Türkleri arasında 11. ve 12. asırlarda oluşmaya başlamış, kısa zamanda büyük bir Türk destanı halini almıştır. Destanda Manas adlı bir kahramanın kafirlerle savaşları anlatılır. Elbette halk kültüründe oluştuğundan eski destanlardan motifler de alınmıştır. Destan Kırgız Türkçesiyle yazılmıştır.
Cengiz Destanı
Ortaasya’da 13. asırda oluşan ve Moğol hükümdarı Cengiz’in hayatını ve savaşlarını anlatan destandır.
• • •
İslamiyetin kabulünden sonra Ortaasya’da görülen bir diğer edebiyat da Tasavvuf edebiyatıdır.
Tasavvuf, İslamiyeti yaymak için kurulan tekke ve tarikatların oluşturduğu bir akımdır. Tek amacı Allah’ı tanıtmak, sevdirmek, hissettirmektir. Bu amaçla ilk tarikat Ortaasya’da 12.yüzyılda görülür. Bu tarikatı kuran ve hemen yaşadığı asırdan başlayarak binlerce Türk insanı üzerinde asırlar boyu, derin tesir bırakan ilk büyük mutasavvıf Hoca Ahmet Yesevi’dir.
Hoca Ahmet Yesevi
Yesevi çok sevilen tarikatıyla, Ortaasya Türkleri arasında İslamın yerleşip genişlemesini sağlamıştır. İslamla ilgili sözlerini Divan-ı Hikmet adını verdiği kitapta toplamıştır.
Bu eserdeki şiirler dil, ölçü, şekil gibi dış unsurları bakımından halk şiirine yakındır. Sade bir Türkçeyle 7′li ve 12′li hece kalıplarıyla söylenen bu şiirler dörtlükler halindedir. Ancak çok az da olsa aruzla söylenen dörtlükler de vardır.
Divan-ı Hikmet bu dönemde ele geçen diğer eserler gibi Hakaniye Lehçesiyle yazılmıştır. Eserde Allah aşkına, peygamber sevgisine, ibadete, cennet ve cehenneme, Allah’tan başkasına duyulan sevginin gönülden çıkarılmasına dair birçok manzume sıralanmıştır.
Yesevi’nin tarikatında eğitilmiş birçok mürit göç eden boylarla beraber Anadolu’ya gelmiş, tarikatın öğretilerini burada yayarak yeni tarikatlerin kurulmasına katkıda bulunmuştur.
• • •
1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Türklere Anadolu’nun kapıları tamamen açılmış ve Türk boyları akın akın Anadolu’ya göç etmiştir. Özellikle 12. yüzyılda yoğun bir göç dalgası Anadolu’nun tümüne yayılmış, müslüman Türk nüfusu bir hayli artmıştır. Elbette bu nüfusla beraber büyük bir kültür ve medeniyet de gelmiş, Ortaasya Türk kültürü yeni bir koldan gelişmeye başlamıştır. Yaklaşık iki yüz yıl Anadolu’ya yerleşmeye çalışan Türkler bundan sonra yeni eserler vermeye başlamış ve böylece “Anadolu Türk Edebiyatı” başlamıştır.
Read more