Dr. Seda Sezer: "Bebeğini Öldüreceğine Tecavüzcüsünü Öldürsün"

Sağlık Bakanı'nın 'tecavüz bebeğine devlet bakar' açıklamasının ardından Tarafsız Bölge'ye katılan kadın aile hekiminin, 'bebeğini öldüreceğine tecavüzcüsünü öldürsün' sözleri geceye damgasını vurdu.

Ahmet Hakan'ın moderatörlüğünde ekrana gelen Tarafsız Bölge programında, son günlerin en ilginç tartışma konuları kürtaj ve sezaryen masaya yatırıldı. Programa Trabzon'dan canlı yayına bağlanan Aile Hekimi Dr. Seda Sezer'in kürtaj hakkındaki sözleri ise stüdyodakileri şaşkına çevirdi.

KÜRTAJ OLACAĞINA TECAVÜZCÜSÜNÜ ÖLDÜRSÜN

 

Kürtajın yasak olması gerektiğini ve kürtajın resmen cinayet olduğunu söyleyen Sezer 'Biz müslümanız diyorsanız kürtajdan uzak durun, kürtaj yasaklanmalı ve ceza yaptırımı gelmelidir. Anne yaşarken çocuğunu öldürmemeli. Tecavüze uğrayan kişi kürtaj yaptıracağına tecavüzü gerçekleştiren kişiyi öldürsün ikisi de cinayettir' dedi.

Sezer'in bu çıkışıyla stüdyoda bir anlık sessizlik hakim olurken, daha sonra Ahmet Hakan'ın sorması üzerine konuklar da bu fikre katılmadıklarını belirtti.
Read more

Şükrü Saracoğlu Stadı'nın Kapasitesi 62 bin 500 Kişiye Yükseltiliyor


Özellikle derbiler ve Avrupa takımlarıyla oynanan maçlarda taleplere yetişemeyen Şükrü Saracoğlu Stadı'nın kapasitesi 62 bin 500 kişiye yükseltiliyor. Stattaki akustik ortam ise uzmanların desteğiyle en az 2 katına çıkartılacak.

Futbol takımının Sarı-Lacivertli taraftarların desteğiyle rekordan rekora koştuğu Şükrü Saracoğlu Stadı, gelecek sezona müthiş bir şekilde hazırlanıyor.

52 bin kişilik kapasiteye sahip olmasına rağmen, derbilerde ve Avrupa takımlarıyla oynanan maçlarda talepleri karşılayamayan Saracoğlu'nun kapasitesi artırılacak. Kale arkası tribünlerinde yapılacak düzenlemelerle stat kapasitesinin 62 bin 500 kişiye ulaştırılması hedefleniyor. Saracoğlu'nda, Fenerbahçeliler'i heyecanlandıracak bir başka gelişme ise stadın akustik yapısı ile ilgili.

2010-2011 sezonunda TT Arena'da oynanan ve 2-1 kazanılan Galatasaray maçı sonrası, Sarı-Lacivertli futbolcular, taraftarların yaptığı tezahüratların direkt sahanın içine yansıdığını ima etmiş ve 'Ambianstan çok etkilendik' açıklaması yapmışlardı. Bu açıklamaların ardından harekete geçen Başkan Aziz Yıldırım, Kadıköy'de de en az TT Arena'daki akustik ortama uygun olacak bir ambians yaratmak için çalışmaları başlatmıştı. İşte Yıldırım'ın bu isteğinin hayata geçmesine az bir süre kaldı. Pazartesi günü yapılacak Yönetim Kurulu toplantısının ardından Saracoğlu'nda kapasite artırımı ve akustik yenilik için, uzman bir ekibin desteğiyle harekete geçileceği ifade edildi. (Fanatik)
Read more

Dünyada Yapılmış En Güzel 3D Koreografi Örnekleri



 



 

Basel Tribünlerinden...










Read more

Shouryya Ray, Newton'un Çözülemeyen Parçacığın Dinamiği Sorusunu Çözdü

Newton’un 300 yıl önce ortaya attığı matematik problemini Hintli 16 yaşında bir dahi genç çözdü.

Dünyanın en saygın fizikçilerinden Isaac Newton'un 300 yıl önce ortaya attığı matematik probleminin 16 yaşındaki bir öğrenci tarafından çözülmesi bilim dünyasını şoke etti.

Almanya'da yaşayan 16 yaşındaki Hint asıllı Shouryya Ray, parçacığın dinamiği ile ilgili iki önemli problemi çözmeyi başardı. Ray'in çözdüğü ilk problem, Newton tarafından 17'nci yüzyılda ortaya atılan, yerçekimi ve belirli hava şartları altında fırlatılan bir cismin rotasını hesaplama ile ilgiliydi. Diğer problem ise 19'uncu yüzyılda ortaya atılan ve yine benzer şartlar altında fırlatılan cismin duvara çarpması halinde nasıl yön değiştireceğiyle ilgiliydi.

Hindistan doğumlu genç, problemi bir okul projesini hazırlarken çözdü. Alman medyasının dahi ilan ettiği Ray'e çalışmalarından ötürü bir araştırma ödülü de verildi. Ancak kendisi bu başarısını alçakgönüllü bir şekilde "Bu problemlerin çözümü olmadığı söylendiğinde, denemekten bir zarar gelmez diye düşündüm" sözleriyle değerlendirdi. Genç dahinin dinamik alanına getirdiği bu çözümlerin, balistik gibi alanlarda daha kesin sonuçlara ulaşılmasını sağlayacağı belirtiliyor. Bu problemlerin şimdiye kadar sadece bilgisayar ortamında kısmi çözümlerine ulaşıldığı belirtiliyor.


Dresden kentinden yaşayan Hint asıllı Shouryya Ray, iki temel parçacık dinamiği teorisini çözmesinin ardından bilim dünyası tarafından “dahi” olarak kabul ediliyor. Fizikçiler, Newton’dan kalan bu problemleri geçmişte bilgisayarların yardımyla çözebilmişti.
Ray’in sunduğu çözüm, bilim insanlarına fırlatılan bir topun havada izlediği yolu hesaplamalarında yardımcı olacak. Aynı zamanda, topun duvara nasıl çarpacağı ve duvardan nasıl sekeceği hesaplamalarında da bilim insanlarına kolaylık sağlayacak.
Die Welt gazetesinin haberine göre, Ray, Newton’un problemini çözmeyi Dresden Üniversitesi’ne düzenledikleri okul gezisinde kafaya koydu. Ray, ‘çözülemeyen’ probleme göz attığında, modern metodların problemi çözmek için yeterli olmayacağını anladı.
“Kendime ‘neden olmasın ki’ diye sordum” diyen Ray, “Bir çözüm bulabileceğime inanmıyordum” dedi.
350 yıllık problemi 16 yaşındaki öğrenci çözdüDOĞUŞTAN MATEMATİK AŞIĞI
Die Welt, 16 yaşında çok büyük bir başarıya imza atan gencin, küçüklüğünden beri matematiğe büyük bir ilgi duyduğunu belirtti. Ray’in Freiburg Teknik Üniversitesi’nde araştırma asistanı olarak görev yapan babası Subhashis Ray, oğlunun matematiğe ilgi duymasında önemli bir rol oynadı. Henüz altı yaşında babasından kalkülüs eğitimi almaya başlayan Ray, aynı yaşta denklemleri çözme başarısı gösteriyordu.
Ray, Saksonya eyaletinde kısa süre önce düzenlenen gençlik bilim yarışmasında da matematik ve bilişim teknolojileri alanında ikincilik kazandı.
Hindistan’ın Kalkutta kentinde doğan Ray, Almanya’ya dört yıl önce yerleşti. Kısa sürede Almanca’yı akıcı şekilde konuşmaya başlayan Ray, zekasıyla öğretmenlerinin kısa sürede dikkatini çekmeyi başardı. İki sınıfı otomatik olarak atlayan Ray, böylece üniversite sınavlarına daha erken girecek.



Isaac Newton, 1643 yılında doğdu, 1727'de öldü. İngiliz fizikçi, matematikçi, astronom, mucit, filozof, ilahiyatçı. 1687'de yayımlanan kitabı Philosophie Naturalis Principia Mathematica, klasik mekaniğin temelini yaratmıştır ve tarihte en önemli bilimsel kitaplardan biridir. Bu çalışmasında Newton evrensel kütle çekimini ve hareketin üç kanununu ortaya koymuş ve sonraki üç yüzyıl boyunca bu bakış açısı bilim dünyasına egemen olmuştur. Newton bilim adamları tarafından tarihin en etkili insanlarından biri kabul edilmektedir.
Read more

Kağıt Nasıl Yapılır? Kağıdın Üretim Aşamaları Nelerdir


Kağıt nasıl yapılır?
Hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olan kağıt yassılaştırılmış ve birbirine geçmiş bitki liflerinden (fiber) oluşur. Bunun için genel olarak tahta ya da pamuk kullanılır. Kağıt yapımı, bir bitkiyi liflerine indirgeme ve onları aynı hizaya getirdikten sonra yapıştırıcı, pigment ve mineral dolgularla kaplamayı içerir. Kağıdın yapılışını aşama aşama inceleyelim:
 Ağacın kesilmesi: Kağıdın hammaddesi olan ağaçlar kesilip kütük haline getirilir.
Kabuğun soyulması:
 Kütük halindeki ağaçların kabuğu, iç kısma zarar verilmeden soyulur.
Hamur haline getirme:
 Bu işlem, ağacı, suyun içinde gevşek lifler haline getirir. Kabuğu soyulan kütükler önce küçük parçalara ayrılır. Daha sonra bir öğütücünün içinde kimyasal maddelerle karıştırılır. Bu sayede, ağaçta lifleri birarada tutan bir madde olan lignin çözülür. Bu aşamada son olarak hamur beyazlatılır.
Karıştırma:
 Hamur karıştırıcıya girer. Burada hamura, kağıdın kalitesini artıran maddeler de eklenir. Bu ek maddeler, çin kireci gibi beyaz dolgu maddeleri, suya dayanıklılık için kullanılan maddeler ve renk pigmentleri olabilir. Karıştırıcı, lifleri pürüzsüz bir hamur haline getirir.
Ağsı yapıyı oluşturma:
 Sıvı haldeki hamur depolandığı yerden, sıkı bir tel örgü şeklindeki yürüyen bir bendin üzerine dökülür. Bu işlem hamuru sudan arındırmak içindir. Suyun daha etkili alınabilmesi için soğurma işlemi de yapılır. Suyu belli bir miktarda alınan hamur, bir silindir tarafından sıkıştırılır.
Sıkıştırma:
 Ek silindirler hamuru sıkıştırma işlemine devam ederler. Bu işlem sonunda hamur sudan arınır ve iyice düzleşir.
Kurutma:
 Ağsı haldeki hamur, sıcak silindirlerin arasından geçirilerek iyice kurutulur. Son olarak, hamur, sayfalar halinde kesilmeden önce kalan pürüzlerin giderildiği bir aşamadan geçer.Kleopatra, Konfiçyüs, Einstein, Edison, Ts’ai Lun. Bütün bu kişilerin içinde insanlık tarihinin gelişimine en büyük faydası olan kimdir dersek, herhalde Ts’ai Lun demezsiniz. Ama O’dur. Ts’ai Lun günümüzden yaklaşık 2000 yıl önce Çin’de yaşayan bir memurdu ve MS 105 yılında bugünkü kullanılan hali ile kağıdı icat etti. Dutağacı kabuğu, kenevir ve kumaş paçavralarını suyla karıştırarak ezdi, lapa haline getirdi, presleyerek suyunu çıkardı ve bu ince tabakayı kuruması için güneşin altında ipe astı.
Aslında insanlar MÖ 3500 yıllarında bile üzerine yazı yazabilecek çeşitli şeyler kullanıyorlardı. Kağıdın icadı sonraki devirlerde Çinlileri dünyanın en gelişmiş kültürünün sahibi yaptı. Şaşırtıcıdır ki, Orta Asya’ya 751, Bağdat’a ise 793 yılında ulaşan Ts’ai Lun’un kağıt yapma metodu, Avrupa’ya 1000 yılda gelemedi. Avrupa’da ilk kağıt ancak 1151 yılında İspanya’da yapılabildi.
Özellikle matbaanın icadı ile birlikte kağıda olan ihtiyaç gittikçe büyüdü. Yeterli hammadde bulmakta zorlanıldı. Ayrıca bu şekilde kağıt imalatı çok zaman alıyordu ve dünyanın bir çözüme ihtiyacı vardı.
Kesin tarih bilinmiyor ama yaklaşık 18. yüzyılın başlarında Fransız bilimci Rene-Antonie Ferchault de Reaumur ormanda ağaçların arasında yürürken bir yaban ansı kovanı gördü. Yaban arıları evlerinde olmadığından durup kovam incelemeye başladı. Birden kovanın kağıttan yapılmış olduğunu gördü. Peki onlar paçavra kullanmadan kovanı nasıl yapıyorlardı? Sadece paçavra değil, kimyasallar, ateş ve karıştırma tanklarını da kullanmıyorlardı. Arılar insanların bilmediği neyi biliyorlardı ?
Aslında her şey çok basitti. Kısa bir gözlem sonucunda gördü ki, yaban arıları ince dallan veya çürümüş kütükleri kemirir gibi ağızlarına alıyorlar, burada mide sıvıları ve salyaları ile karıştırıyorlar ve kovanlarını yapmada kullanıyorlardı. Reaumur arıların sindirim sistemini de inceleyerek buluşunu 1719 yılında Fransız Kraliyet Akademisi’ne sundu.
İlk kağıt makinesi 1798 yılında yapıldı. Ancak bu geniş bir kayışın dönerek fıçıdaki lapayı aldığı ve ince kağıt haline getirdiği, her dönüşte tek bir kağıt yapabilen basit bir makine idi. Silindirli makine çok geçmeden 1809 yılında John Dickinson tarafından icat edildi.
Günümüzde kağıt üretimi yüksek teknoloji ile ve tam otomatik olarak yapılabilmektedir ama işlemin aslı esas olarak değişmemiştir. Kağıtların arasındaki kalite farkını kullanılan lifin türü, lapanın hazırlanışı, içine katılan malzemeler, kimyasal veya mekanik metotlar belirler. Her ne kadar liflerin elde edilmesinde ağaçlar ana kaynak ise de özellik taşıyan kağıtların yapılmasında günümüzde sentetik lifler de kullanılmaktadır.
Read more

Toprağın Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri Nelerdir? Toprak Suyu Nedir


1. TOPRAĞIN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ
Toprağın fiziksel özelliklerini, toprağın katı fazını oluşturan maddelerin boyutları, bunların birbirlerine bağlanma durumları, agregat sistemleri, agregat veya toprak parçalarının diziliş ve duruş şekilleri teşkil etmektedir. Toprağın fiziksel özellikleri, toprakta havalanma, suyun toprağa sızması ve alıkonulması, köklerin nüfuzunu, toprakta bitki besin maddelerinin tutulmasını önemli ölçüde tayin etmektedir. Mesela kil gibi ince unsurlu maddelerden oluşan toprak kütlesinin havalanması ve suyun sızması güç olmaktadır. Buna karşılık taneli bir yapı gösteren topraklarda havalanma ve su dolaşımı mükemmel olarak cereyan eder.
1.1. Toprağın Bünyesi (Tekstür)
Toprağın katı fazını kil, mil ve kum boyutundaki malzemeler oluşturmaktadır. Bu boyuttaki malzemelerin toprak içindeki nispi miktarları ve bunların birbirlerine göre oranları toprağın tekstürünü ifade etmektedir. Toprağın tekstür sınıflarına ayrımında toprağın kimyasal bileşimi, renk, ağırlık ve diğer özellikleri gözetilmeksizin sadece farklı boyuttaki parçaların toprakta bulunan parçaları esas alınmaktadır.
Toprağı oluşturan parçaların boyutu küçüldükçe 1 gr. da ki parçacık sayısı artmakta ve parçaların işgal ettikleri yüzey de genişlemektedir. Özellikle kilin parçacık sayısı ve yüzey alanının aşırı derecede geniş olması dikkat çekicidir. Kum büyük ebattadır ve eşit ağırlıktaki kil minerallerine göre çok yüzey işgal etmektedir. Bu bakımdan kumun, toprağın kimyasal ve fiziksel aktivitesindeki oynadığı rol ihmal edilecek kadar azdır. Kum toprak yapısında çatı vazifesi görmekte, hava ve suyun dolaşımını kolaylaştırmaktadır.
Mil, toprak ayrışmasını hızlandırır, bitkilerin büyümesi için eriyik haldeki besin maddelerinin tahliye edilmesinde kuma göre daha elverişli rol oynamaktadır. Ayrıca mil toprakta suyun yerçekimine karşı tutulmasında çok önemli bir yer işgal etmektedir. Demek ki milli topraklar, bitkilerin istifadesine elverişli olan suyu sağlamakta ve bu da dona karşı toprakları korumaktadır.
Kil, hem toprağın su tutma kapasitesini arttırır hem de toprak çözeltisindeki besin maddelerinin tutulmasını sağlar.Kil miktarı fazla olan topraklara ağır bünyeli, kum miktarı fazla olan topraklara ise hafif bünyeli denilmektedir. Toprağın tekstürel özelliği, toprağın plastiklik, sertlik, geçirgenlik, kuraklık, verimlilik vs. gibi özelliklerini etkiler.
Belli başlı tekstür sınıfları ise şöyledir: Kil, killi balçık, balçık, kum, balçıklı kum, kumlu balçık, kumlu killi balçık, kumlu kil, mil, milli balçık, milli killi balçık, milli kil.
1.2. Toprak Strüktürü
Toprağın strüktürü, toprak parçalarının bir araya gelerek oluşturduğu sıralanma ve bunların duruş şekillerini ifade etmektedir. Bir toprak profilinde farklı horizonların strüktürü toprağın renk, tekstür veya toprağın kimyasal bileşimini ortaya çıkardığı kadar toprağın ana karakterini de yansıtır.
Toprağın strüktürü toprağın tekstürünün etkisine bağlı olarak değişir; ayrıca nem, havalanma durumu, mikroorganizmaların faaliyetleri, kök büyümesi ve gelişmesi, hatta topraktaki besin maddelerinin bitkiler tarafından alınmasını da etkilemektedir.
Toprak strüktürü esas itibariyle taneli, bloğumsu, levhamsı ve prizmamsı olmak üzere dört ana tipe ayrılır. Toprak strüktürü, topraktaki boşlukların şekillenmesi açısından son derece önemli olup, toprakta su ve havanın dolaşımını ve hareketini tayin etmektedir.
1.3. Toprağın Ağırlığı
Topraktaki gözenek veya boşluklar su ve hava ile dolmaktadır. Bitkilerin beslenmesi için gerekli olan su ve havanın dolaşımı gözeneklerin miktarına ve ebadına bağlıdır. Toprak ağırlığı, topraktaki gözenek miktarıyla alakalıdır. Toprak ağırlığı hesap edilirken iki ayrı durumu dikkate almak gerekir. Bunlardan birincisi, sadece toprak kitlesi esas alınarak hesap edilen yoğunluktur ve topraktaki boşlukların oluşturduğu hacim dikkate alınmaz. İkincisi ise toprak parçaları arasında gözenek veya boşluklar hacme katılarak elde edilen toprak ağırlığıdır. Buna volüm veya görünen ağırlık denilmektedir.

1.4. Toprağın Rengi
Toprağın almış olduğu renk, toprak oluşumunda ayrışma olaylarının şiddet ve seyrini yansıtmaktadır. Toprak ilk olarak oluşmaya başladığında rengi, ana materyalin rengine benzer. Ayrışmanın ilerlemesi, oksidasyonun artması ve organik maddenin toprağa karışması ile toprağın rengi koyulaşmaktadır. Organik maddeler, demir ve manganez bileşikleri toprağa renk veren unsurlardır. Bunlardan organik maddelerin oranı arttıkça toprağın rengi koyulaşmakta ve koyu siyah renkli topraklar oluşmaktadır. Demir minerallerinin hasıl ettiği renkler ise esmer, kırmızı ve sarı olup, bu renkler ferri hidroksitlerden ileri gelmektedir. Topraktaki yeşilimsi ve mavimsi renkler, indirgenme olayına işaret etmektedir. Bu renkler drenajı bozuk ve havalanmanın iyi olmadığı şartlarda oluşmaktadır.
Ferro demirin fazla olması durumunda toprak mavimsi renk almaktadır. Ayrıca topraktaki sarımsı renk, fazla miktarda demir oksitle ilgilidir; Yüksek oranda hidrate olmuş demir oksitler sarı renktedir, fakat hidrasyon azaldıkça renk kırmızılaşır. Dolayısı ile topraktaki kırmızı renk genellikle, iyi drenaj ve havalanma şartları altında dehidrate olmuş demir oksitler ile ilgilidir. Manganez bileşikleri genel olarak, toprağa esmer ve siyah renk vermektedir.
Diğer taraftan, profil boyunca toprak renginin önemli ölçüde değiştiği görülmektedir. Organik madde yönünden zengin A horizonu koyu renklidir. B horizonunda demir ve alüminyum bileşiklerinin oksidasyonuna bağlı olarak renk değişmektedir. Kalsiyum karbonat, jips, kuvars ve kil minerallerinin biriktiği alt zonlarda renk açıklaşmaktadır.
İklim bölgeleri ile toprak renkleri arasında sıkı bir ilişki mevcuttur. Kurak bölgelerde açık renkli, kurak ve sıcak bölgelerde kırmızımsı renkli topraklar, yağışlı ılıman kuşaklarda koyu renkli, sıcak ve nemli tropikal ve ekvatoral bölgelerde kırmızı renkli topraklar yaygın durumdadır.
1.5. Toprak Sıcaklığı
Toprakta bitkilerin yetişmesi, mikroorganizmaların faaliyeti, organik maddenin parçalanması ve mineralizasyonu ile topraktaki kimyasal olayların devam etmesi için toprak sıcaklığı önemlidir. Toprağın sıcaklığı ve nemi yeterli miktarda ise toprak dahilindeki biyolojik ve kimyasal faaliyetler devam eder. Toprak donduğu zaman bu faaliyetler durur.
Toprağın sıcaklık bilançosu, güneşten gelen enerjinin tutulması veya ısıtılmasına bağlıdır. Koyu renkli topraklar gelen enerjinin % 80’ ini , açık renkli kuvars kumları ise % 30’ unu tutmaktadır. Toprakta tutulan sıcaklık suyun buharlaşması, toprak yüzeyindeki havanın ısıtılması, toprağın ısıtılması ve uzun dalga ışınlar halinde tekrar atmosfere dönmesi halinde harcanır. Toprağın ısınma ve soğuma kapasitesi, toprakta bulunan su miktarına, toprağın yüzeyini örten organik madde ve bitki örtüsüne bağlıdır.
2. TOPRAK SUYU
Toprakta bulunan su, bitkilerin yetişmesi, toprak içindeki biyolojik faaliyetlerin devamı, çeşitli ayrışma ve özellikle iyon alışverişinin sağlanması bakımından son derece önemlidir.
Toprakta suyun tutulması Adhesion ve Kohezyon yoluyla olmaktadır. Adhesion, katı toprak parçacık yüzeylerinin suyu çekme kuvvetidir. Su, toprak parçacıklarının iç ve dış yüzeylerinde bulunan elektriksel alandaki elektrostatik kuvvetlerle tutulmaktadır. Birkaç su molekülünden ibaret olan tabakalar, kuvvetli Adhesiv kuvvetler sayesinde toprak parçacıklarını kuvvetli olarak sarmaktadır. Bu suya adhesion suyu denilmektedir. Adhesion suyu çok küçük ölçüde hareket etmekte, dolayısıyla bitkilere faydalı olamamaktadır.
Kohezyon olayı su moleküllerinin birbirini çekmesidir. Toprak dahilinde su moleküllerinin birbirini çekmesi ile tutulan suya kohezyon suyu denilmektedir. Kohezyon suyunda su molekülleri daha fazla hareket etmekte dolayısıyla da bu suyun yaklaşık 2/3’ ü bitkiler tarafından kullanılır.
Su ile doygun olan topraklarda suyun hareketi, kuru veya doygun olmayan topraklara doğrudur.Bitki kökleri tarafından suyun absorbe edilmesi de suyun hareketini sağlar.

2.1. Gravitasyon Suyu
Doygun haldeki bütün toprakların gözeneklerini dolduran su basınç altındadır. Bu durumda gözeneklerde bulunan su, çok yüksek basınç sahasından düşük basınç alanlarına doğru serbest halde akmaktadır. Bu hareket yerçekiminin etkisiyle olmaktadır.İşte, yerçekiminin etkisiyle toprak dahilinde hareket eden suya gravitasyonal veya serbest su denilmektedir.

2.2. Kapilar Su
Yerçekiminin etlisiyle topraktan sızan su, topraktan tamamen ayrıldıktan sonra toprakta kalan su miktarına kapilar su ya da tarla kapasitesi denilmektedir. Bu su toprakta otuz mikrondan daha küçük gözeneklerde tutulur. Kapilar su toprak parçacıkları dahilinde adhesion ve kohezyon kuvvetleri tarafından 1/3 ile 31 atmosfer basınç altında tutulmaktadır.
Topraktaki kapilar suyun hareketini ve depolama kapasitesini toprağın tekstür, strüktür ve organik madde durumu tayin etmektedir. Gerçekten de bir toprak ne kadar ince bünyeli ise kapilar boşluk miktarı o kadar fazla olmaktadır.

2.3. Hidroskopik Su
Toprak kolloidleri tarafından 31 atmosfer veya daha fazla basınçla tutulan sudur. Toprak zerreleri tarafından tutulan bu su tanelerin iç ve dış yüzeylerini çok ince bir tabaka olarak örter. Bu haldeki su, sıvı durumunu ve akışkanlığını kaybettiğinden bitkilere faydalı olamaz.

3. TOPRAĞIN KİMYASAL ÖZELLİKLERİ
Kimyasal bakımdan topraklar basit yapılı tuzlardan başla¤¤¤¤¤ çok fazla karmaşık olan organik ve inorganik bileşiklere kadar çok sayıda maddelerden oluşmuşlardır. Toprakta kimyasal olaylar, ardı arkası kesilmeyen bir surette devam etmekte olduğundan toprağın bileşimi de devamlı olarak değişmektedir. Bitkilerin yetişmesi ve beslenmesi bakımından önemli olan kimyasal olayların başında; topraktaki bitki besin maddelerinin miktarı, bu besin maddelerini depo eden absorbsiyon ve iyon değiştirme kapasitesi ile toprağın reaksiyonu gelmektedir.
Toprağın kimyasal özelliklerini belirtmek bakımından, toprakta bulunan mineral besin elementleri, genellikle killerin oluşturduğu inorganik ve organik toprak kolloidleri, katyon değişimi, toprağın reaksiyonu ve bitki besin elementleri üzerinde ana hatları ile durulacaktır.

3.1. Toprakta Bulunan Besin Maddeleri
Topraktaki besin maddeleri ana kayadan kaynaklanan mineral elementler oluşturmaktadır. Katı yer kabuğunun % 98’ ini 8 element oluşturmaktadır. Bunlar sırasıyla, oksijen, silisyum, alüminyum, demir, kalsiyum, sodyum, potasyum ve magnezyumdur. Bunlardan oksijen ve silisyum kayaların % 75’ ini oluşturmaktadır.

3.2. Toprağın Kolloidal Fraksiyonları
Toprak katı parçacıklarının yüzeylerinde moleküllerin ve iyonların toprak çözeltisinden çekilip bağlanmaları ve özellikle katyon değiştirme kapasitesinde etkili olan kil ve organik maddeler, toprak kimyası, bitki beslenmesi ve toprak reaksiyonu yönünden çok önemli rol oynamaktadır. Bu başlık altında toprak kolloidlerini oluşturan kil mineralleri ve organik maddeler üzerinde durulacaktır.
Tabiatta bileşimlerine göre iki türlü kil bulunmaktadır. Ilıman bölgelerde yaygın olan silikat killeri ve tropikal ve yarı tropikal bölgelerde baskın olan oksit killeridir. Bilindiği gibi, topraktaki kil sekonder mineral olup ana kayadaki özellikle silikat minerallerinin ayrışması sonucunda oluşmaktadır.
Değişik ana kayaların farklı ortamlarda ayrışması sonucunda oluşan killerin miktarı ve bileşimi çok değişik ve karmaşıktır. Ayrışma ortamının iklim şartları, kil çeşidinin oluşmasında önemli rol oynar. Şöyle ki, illit ayrışmanın şiddetli olmadığı ılıman iklim kuşaklarında yaygındır; yapısal potasyumun kısmen kaybolması ile mika mineralinin alterasyonu ve hidrasyon, illitin oluşumunda ön plana geçer. Bu kilde hidrasyon katyon absorbsiyonu şişme, büzülme ve plastiklik özellikleri belirgin değildir. Montmorillionit in teşekkülü ise bol magnezyum ile nötral veya sadece hafif asit ortam şartları altında gerçekleşmektedir. Ilıman bölgelerde illit montmorillionitin alterasyonu ile oluşabilir. 2:1 strüktüründe olan montmorillionit plastiktir, kohezyonu fazladır, kurudukları zaman çatlar, bünyesine su alınca şişerler. Kaolinit, nemli tropikal bölgelerde doğrudan topraktaki veya ayrışmış zondaki primer minerallerinin ayrışmasından oluşmaktadır. 1:1 strüktüründe olan kaolin plastiklik, kohezyon ve çatlama şişme özellikleri çok zayıftır. Bundan dolayı porselen yapımında kullanılır. Genel olarak silikat kil mineralleri iki ana bileşimden ibarettir. Bunlardan bir bileşen, silis oksijen levhası, ikincisi ise alüminyum levhasıdır.
Oksit killer tropikal ve subtropikal bölgelerde demir ve alüminyumun bünyelerine su alarak hidroz oksitleri meydana getirmeleri sonucunda oluşmaktadır. Bunlara örnek olarak gibsit ve götit verilebilir.

3.3. Topraklarda Katyon Değişimi
Toprakta kolloidal halde bulunan kil ve organik madde geniş bir yüzeye sahip olduğundan, su ve iyonları bünyelerinde toplamaktadır. Ayrışma esnasında torak çözeltisi içinde serbest hale geçen Ca, Mg, K, Na, Al, H gibi bitki besin maddeleri olan katyonlar humus ve kil parçacıklarının yüzeyinde tutulmaktadır. Bu olay tek yönlü olarak cereyan etmez. Şöyle ki, kireç bakımından zengin olan nemli bölge topraklarında organik maddenin ayrışması ile CO2 meydana gelmektedir, buna bağlı olarak toprak çözeltisinde karbonik asit (H2CO3) zengin durumdadır. Bu asitteki H iyonu Ca ile yer değiştirme özelliğine sahiptir. Böylece Ca iyonlarının yerine H iyonları geçmektedir. Toprağın yağış sularıyla yıkanması devam ettiği takdirde toprakta H iyonları ile diğer iyonların yer değiştirmesine bağlı olarak H iyonlarının konsantrasyonu artar.
3.4. Toprakta Değişebilir Anyonlar
Anyonlar kil minerallerinde OH grupları ile yer değiştirmektedir ve bu gruplar montmorillionit kiline nazaran kaolinitte fazla bulunmaktadır. Bundan dolayı kaolinit killerinin baskın olduğu nemli ve kurak bölge topraklarında anyon değiştirmesi daha yüksektir. Bu sahalar fazla yayılış göstermemesine rağmen nemli tropikal bölgelerde fazla ayrışmaya uğramamış bazı topraklarda az miktarda kaolinit bulunmaktadır. Bu topraklar, pozitif yüklenme gösterirler. Özetle, pozitif yükle yüklenmiş kolloidli topraklar; nitrat ve klorit gibi anyonları absorbe ederler, Ca, Mg ve Na gibi katyonlar reddedilmekte ve dolayısıyla bunlar toprak solüsyonunda yıkanmaya karşı çok hassas duruma geçerler ve toprağın baz saturasyonu çok düşer, fosfat ve sülfat iyonları, hidroksillerin (OH) yerine geçer ve yapışık halde sabitleşirler. Bu topraklarda yüksek derecede potasyumu tespit etme kapasitesine sahiptir ve tabi olarak alınabilir fosfor düşük seviyede kalmaktadır.
3.5. Toprak Reaksiyonu
Toprak reaksiyonu, toprağın asitliliğini, alkalenliliğini ve nötral durumunu ifade etmektedir. Toprak reaksiyonu, pedojenezin seyrini veya özelliğini aksettirmesi yanında topraktaki bitki besin elementleri hakkında bilgi vermektedir. Şöyle ki, asitliliği fazla olan topraklar nemli iklim şartları altında bulunmaktadır ve aşırı yıkanmaya bağlı olarak da topraktaki bazlar önemli ölçüde uzaklaşmıştır ve bunların yerini H iyonları almıştır. Bunun yanında alkalen topraklar, bitki besin elementleri olan bazların toprakta fazla olduğunu işaret etmektedir.
Toprak reaksiyonu pH (potansiyel hidrojen) ile ifade edilmektedir.Suda H+ ve OH-iyonları bulunmaktadır. H+ ve OH- iyonları birbirine eşit olduğu takdirde su nötral durumdadır. Yani suyun pH’ ı 7′ dir.
Toprak çözeltisinde serbest hidrojen (H+) iyonlarının konsantrasyonu hidroksil (OH-) iyonlarından fazla ise çözelti asittir. Bu durumun tersi olursa çözelti alkalendir. İşte bu durumu belirtmek bakımından pH terimi kullanılmaktadır. pH 7’den küçük ise asit, 7’den fazla ise alkalen, 7 nötr durumu göstermektedir. Başka bir ifade ile hidrojen iyonları arttıkça pH azalmakta, OH iyonları arttıkça pH yükselmektedir.
Yağışlı bölgelerde, yağış suları vasıtasıyla toprak yıkanmaya başladığı zaman sudaki H katyonları Ca, Mg, K, Na katyonlarının yerine geçer. Bu suretle toprakta bulunan katyonların yerine H’ in geçmesiyle toprak asitleşir.
Toprak reaksiyonunun değişmesinde etkili olan önemli faktörlerin başında CO2 gelmektedir. Bu gaz su ile birleşerek karbonik asiti oluşturur. CO2 basıncı ne kadar fazla olursa, topraktaki H konsantrasyonu o nispette artar. Karbonik asit ve onun oluşturduğu bikarbonatlar, nemli bölgelerde toprağın alt katlarına doğru taşınmaktadır. Böylece topraklar asitleşirler.
Bazların yıkanması özellikle toprakta Ca ve Mg un eksilmesi, toprak pH’ ının düşmesine yol açar. Bu arada organik maddelerin ayrışmasıyla oluşan organik ve inorganik asitler bazların yıkanmasını arttırır. Özellikle vejetasyon devresinde hasıl olan bol miktarda H iyonları topraktaki bazların yerine geçerek bazları serbest bırakır. Bu bazlar ya bitkiler tarafında alınır ya da taban suyu ile uzaklaşırlar. Bu durum da toprağın asitleşmesine sebep olur. Nemli bölgelerde çayır örtüsü de toprağın fazla asitleşmesini sağlayan bir faktördür.
Kurak bölgelere gelince yağış topraktaki bazları yıkamaya kafi gelmediğinden toprağın bazlarla olan doygunluğu yüksektir ve toprak nötr ve daha çok alkalen reaksiyon gösterir. Demek ki, toprak asitliliğinin artmasında iklim ana faktördür. Nitekim, yağışlı iklim şartlarında toprak yıkanmakta bu esnada H iyonları, Na, Ca, Mg, K gibi katyonların yerine geçmektedir. Ayrıca nemli bölgelerde vejetasyon örtüsünün gür olması bir taraftan organik maddelerin artmasına ve diğer taraftan da organik maddelerin ayrışmasıyla hasıl olan CO2 ve diğer organik asitler toprağın asitleşmesine yardımcı olur. Kurak bölgelerde ise bu durumun hemen hemen tersi cereyan ettiğinden, topraktaki bazların yıkanması son derece sınırlıdır, bu yüzden kurak bölge toprakları genellikle alkalen reaksiyon göstermektedir.
3.6. Toprakta Bitki Besin Elementleri
Bitkilerin gelişip büyümeleri için iklim faktörleri yanında topraktaki besin elementlerine de ihtiyaç vardır. Türlü bitkilerin topraktan aldıkları besin elementleri çok değişiktir. Bitkilerin topraktan istedikleri besin elementlerinden birinin veya birkaçının eksik ya da fazla olması bitki gelişimini engeller hatta tamamen durdurabilir.
Bitkilerin gelişmesi için mutlak surette gerekli olan elementler esas itibariyle bitki besin maddeleridir ve bunların sayısı 16 civarındadır. Bitkiler tarafından kullanılan esas elementler şunlardır; havadan kaynaklanan CO2 , H ve O, topraktan alınan nitrojen, P, K, Ca, Mg ve S’ dir. Topraktan alınan fakat az miktarda kullanılan belli başlı elementler ise Fe, Mn, B, Mo, Cu, Zn ve Cl’ dur. Bitkiler karbon ve oksijenin büyük bir bölümünü havadan doğrudan doğruya fotosentezle alırlar. H doğrudan ve dolaylı olarak sudan alınmaktadır.

3.6.1. Makro Elementler
Fosfor, potasyum, kalsiyum, magnezyum, kükürt ve nitrojen bitkiler tarafından en fazla kullanılan elementlerdir. Bu elementler bitkilerin hücre (gövde) büyümelerinde ve meyve verimlerinde etkili olmaktadır.

3.6.2. Mikro Elementler
Toprakta az bulunmasına ve bitkiler tarafından az alınmasına rağmen eksikliği halinde bitkilerin gelişmesini engellemektedir. Bu elementler: demir, manganez, bakır, bor, çinko, molibden ve klordur.
Read more

Güzel Sanatlar Nedir? Dalları ve Özellikleri Malzemeleri


Sanat genel olarak önce iki gruba ayrılır: 

a) Pratik sanatlar / endüstriyel sanatlar (zanaat)
b) Güzel sanatlar
Güzel sanatlar deyince aklımıza, insan yaratıcılığı, insanın ilk çağlardan bu yana kendini ifade ettiği, tam yetkinleşemediği dönemlerde, çizgi, boya, kil yoluyla içini döktüğü biçimler, desenler, çeşitli oluşumlar gelir. Yetkinleştiği dönemlerde ise, örnekler çok çeşitli. Sözgelimi, ünlü rönesans sanatçıları, yapılar, anıtlar, köprüler, müzeleri dolduran resimler, sonra şiirler ya da Mimar Sinan'ın camileri, çeşmeleri, köprüleri, vb. derken günümüzün sanat eserleri, insan aklıyla duygularının estetik beğenisiyle yaratıcı gücünün ortaya koyduğu, bilim ve teknolojinin de en üst seviyelerindeki çağımız sanatçılarının sanat ürünleri ortaya çıkmıştır: Çağdaş resim, heykel, roman, tiyatro, sinema, çelik ve cam yapılar, incecik kullanım eşyaları, sesin, ışığın, rengin, oyun gücünün birleştiği büyük sahne olayları, türlü tasarımlar.
Güzel sanatlar, güzellik ve zevkle ilgilenen sanatlar için kullanılır. Bu terim ilk defa Fransızcada beaux arts olarak, resim, heykel, baskı gibi görsel sanatları tanımlamak için bulunmuştur. Günümüzde daha çok, klasik veya akademik sanatla bağlantılı olan geleneksel görsel sanatlar anlamına gelir.
Güzel sanatlar teriminin ortaya çıkışındaki motivasyon, resim, heykel gibi görsel sanat dallarını; tekstil, seramik gibi zanaat ve uygulamalı sanatlardan ayırmaktı. Buradaki "güzel", sanat eserinin niteliğini değil, disiplinin estetikle bağlantısını vurgulamak için kullanılmıştır. Günümüzde icra edilen ve sadece resim, heykel ve baskıyla kısıtlı olmayan modern ve çağdaş sanat eserleri için açıklayıcı ve kapsayıcı olmadığından, buna alternatif olarak görsel sanatlar tabiri kullanılmaktadır.
Güzel sanatlar içine, Ortaçağ bilginleri tarafından on sanat sokulmuştur. Bunlar:
  1. Sarf (dilbilgisi),
  2. Nahiv (sözdizimi),
  3. İlmi beyan (güzel konuşma bilimi),
  4. Belagat (güzel konuşma bilimi),
  5. İstatistik
  6. Felsefe,
  7. Musiki,
  8. Matematk
  9. Geometri
  10. İlmi heyet (astronomi)
idi. Fakat bunlardan çoğu, bilimler arasına girmiş ve güzel sanat olmaktan çıkmıştır.

Güzel sanatların çeşitleri:
 
1 - Edebiyat:
 Kelimelerle yapılan bir güzel sanattır. Nazım ve nesir yolundaki bütün eserler bu kola girer.

2 - Resim: Yağlı, sulu ya da kuru boyalarla bir zemin üzerine çizgiler çizme ve boyama suretiyle yapılan güzel sanattır. Resim yapan sanatçıya ressam adı verilir.
3 - Heykel: Ya tabiatta var olan ya da hayalde canlandırılan varlıkları,taş, çamur, tahta, maden gibi maddeler kullanmak suretiyle üç boyutlu olarak yapma işidir. Heykel yapanlara heykeltıraş adı verilir.
4 - Mimarlık: insanların estetik zevklerine hitap edecek şekilde yapılar yapmaktır. Tarihî olmak özelliğini kazanmış yapıtlar, tapmaklar .camiler, saraylar, bir medeniyetin en güzel eserlerini meydana getirirler. Sanatçılarına mimar adı verilir.
5 - Musiki: Sesleri melodi haline getirme sanatıdır. Musiki, pek çok bölümlere, ayrılır. Musiki bestecilerine musıkişinas denir.
6 - Tiyatro: Bir hikâyenin, sahnede, oyuncular tarafından canlandırılarak, temsil edilmesi sanatıdır. Bugün tiyatro eserleri, sinemalarda, radyolarda, televizyonlarda yer almaktadır. Eseri oynayan sanatçılara aktör, aktris adı verilir.
7 - Dans: Musikiye uyularak yapılan ritmik hareketlerdir. Pek çok çeşitleri vardır.

Bunların dışında olarak, bugün, sinema ve fotoğrafçılığı da güzel sanatlar arasında sayanlar vardır.

Acaba güzel sanatları nasıl sınıflandırabiliriz?
Geleneksel ve çağdaş olmak üzere iki biçimde sınıflamak, bize bazı kolaylıklar getirebilir.
Geleneksel sınıflama, güzel sanatları, hitap ettiği duyu organlarına göre sınıflar. Sözgelimi "görsel sanatlar" (plâstik sanatlar), göze ve görmeye dayanan sanatları, resim, heykel, mimari gibi dalları bir grupta toplar. Fonetik sanatlar, müzik ve türleri ile edebiyatı; ritmik sanatlar ise, hem görme ve hem de hareketle ilgili olan sinema, opera gibi sanatları kapsar.
Ancak, bu sınıflandırmanın ister istemez dışında kalabilen bazı türler de olabilir. Sözgelimi, karikatür veya seramik gibi. Bu sebeple, daha çağdaş bir sınıflandırmaya gerek duyulmuştur. Bu sınıflama, söz konusu edilen sanat dalının niteliği ve tekniği gözönünde bulundurulmaktadır. Buna göre, şöyle bir sınıflandırma yapılabilir:
Yüzey Sanatları: Tüm iki boyutlu sanat çalışmaları, yani bir eni ve bir boyu olan kâğıt veya tuval üzerine, bir duvar ya da kumaş üzerine uygulanan sanatlardır: resim ve türleri ( yağlı boya, sulu boya, baskı sanatları, afiş, grafik çizimler ), duvar resmi, minyatür, karikatür, fotoğraf, batik, süsleme vb.
Hacim Sanatları: Üç boyutlu sanat çalışmalarıdır. Sözgelimi heykel, seramik, anıtlar gibi.
Mekân Sanatları: İç ya da dış mekânı içine alan ya da düzenleyen sanat dallarıdır. En başta mimarî olmak üzere (bahçe mimarîsi, peyzaj mimarîsi), çevre düzenlemesi gibi mekâna ilişkin tüm tasarım çalışmaları.
Dil Sanatları: edebiyat ve yazı türlerini kapsayan sanatlardır: roman, hikâye, şiir, deneme, tiyatro metni, film senaryosu vb. gibi.
Ses Sanatları: Müzik ve bütün türlerini kapsayan sanatlardır : Halk müzikleri, klâsik müzikler gibi.
Hareket Sanatları: İnsanın, bedeniyle anlatım gücü kazandırdığı sanatlardır: Bale, dans türleri, Halk dansları, pandomim vb.
Dramatik Sanatlar: İnsanın, eyleme dönüşmüş ifadelerle kendini veya bir olayı, bir olguyu anlattığı sanatlardır: tiyatro, opera, müzikal oyun, kukla gibi sahne sanatları, sinema, gölge oyunu gibi türleri buna örnek olarak gösterebiliriz.
Böylece, bütün sanat dallarını içine alan bir sınıflandırma yapmış olunur.
Read more

Millî Mücadele Dönemi Türk Edebiyatının Özellikleri ve Sanatçıları


Millî Mücadele Dönemi Türk Edebiyatı
Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1899-1974)
Milli Mücadele Dönemi EdebiyatıÜsküdar İdadisi’nde edebiyat ve felsefe öğretmenliği yaptı (1916-17). İkdam gazetesinde çalıştı. Yeni Mecmua’da Erenlerin Bağından yazılarını yayımladı (1918-19). Tedavi olmak için gittiği İsviçre’de üç yıl kaldı. Mütareke devrinde İkdam, Dergâh gibi gazete ve dergilerde yazdığı yazı ve öyküleriyle Kurtuluş Savaşı’na destekledi. İkdam’da Kiralık Konak (1920), Akşam’da Nur Baba (1921) romanlarını tefrika ettirdi. 1921′de Ankara’ya çağrıldı.
Toplumsal yapıdaki bu değişimi öykü ve romanlarında yansıtan Yakup Kadri, hayata bakışını, bu farklılaşma durumlarının ondaki yansılarını şöyle dile getirmektedir: “On sekiz yaşımda iken şeyda (deli) bir anarşist idim. Yüksek bir makam sahibi veya herhangi bir kudretli adamı yere sermek en büyük gayemdi.
Sonradan bir ihtilalin başına geçmek ve halk kitlelerini bir rüzgârın bir ormanı dalgalandırışı gibi harekete getirmek istedim. Otuzumda bunların hepsinden vazgeçmiş, hiçbir şeye inanmaz olmuş ve kendimi cismani hazlara terk etmiştim.
Fakat etin bu iltihabından ruhun başka türlü bir iltihabı ile uyandım. Mistik bir sevda can evimi bir yangının alevi gibi sarmıştı. Bu alevle tutuştukça hayat buluyordum. Ve ılık uzletimi (toplum hayatından uzaklığımı) yüzleri berrak su kaynaklarını andıran hayaletlerle dolduruyordum. İşte, millet aşkına ben bunlar arasında vasıl oldum. Ve bu aşk yolunda can vermeyi o vakit cana minnet bildim.
Lâkin, bu yeni dinde kendime peygamber yine kendimdim. Onun için ruhum imansız kalan cemaat gibi perişandı. 
Ne vakit ki Anadolu yaylalarının maverasından (ötesinden) O’nun (Atatürk’ün) sesini duydum; Nur ile ateş, vecd (kendinden geçme) ile humma (ateş) arasındaki farkı o vakit bildim. Ancak bu millet mürşidinin emri altındadır ki, kısır bir ateşle beyhude yere yanıp tutuşmaktan ve yıpratıcı ihtilaçlar içinde beyhude yere kıvranıp durmaktan kurtuldum. Ruhum, hemen ilâhî diyebileceğim bir nizam (düzen) içine girdi.
Kütahya, Simav, Gediz, Eskişehir, Sakarya yörelerine gezi. Garp cephesinin bulunduğu mevkide olup bitenlere tanıklık etti. Anadolu gerçeği ile yüzleşen Yakup Kadri; Kurtuluş Savaşı’nın yansılarını yakından gözledi. Cumhuriyet’in kuruluşunda Mardin (1923-1931), daha sonra da Manisa milletvekili oldu (1931-1934). 1923-25 arası Cumhuriyet ve Hakimiyet-i Milliye (Ulus) gazetelerinde yazdı. Burada iki yıl kaldı. İstanbul’da çıkan Milliyet’te yazdı. Hüküm Gecesi romanını bu gazetede tefrika ettirdi (1927). Sodom ve Gomore’yi yazdı (1928).
1932′de yazdığı Yaban birçok tartışmalara neden oldu. Roman, 1942′de CHP Roman Armağanı’nda ikinciliği kazandı. Aynı yıl Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge, İsmail Hüsrev Tökin ile birlikte Kadro dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Dergi, 1934′te kapanmak zorunda kalınca, Tiran elçiliğine atandı. Bunu Prag (1935), La Haye (1939), Bern (1942), Tahran (1949), Bern (1951-1954) elçilikleri izledi.
1961′de Kurucu Meclis üyeliğinde, 1961-1965′te de Manisa milletvekilliğinde bulundu. Cumhuriyet, Hakimiyet-i Milliye, Ulus, Milliyet, Yeni İstanbul, Tercüman; Kadro, Varlık, Hayat, Meydan gibi gazete ve dergilerde makale, roman ve anıları yayımlanan Yakup Kadri, 13 Aralık 1974′te Ankara’da öldü.
Romanlarında, ülkenin yaklaşık yüz yılı aşkın zaman dilimini (1861-1950) konu edindi. Toplumsal değişim sürecinin toplumun farklı kesimlerindeki yansılarını gerçekçi bir bakışla yansıttı. Tarihe tanıklıkla birlikte, insan-toplum ilişkilerinde bu süreçte biçimlenen durumları irdeledi. Tanık olduğu olaylar, yaşadığı ortam onun edebiyat anlayışını biçimlendirmiştir. Fecr-i Âtî içinde ‘sanat sanat içindir’ anlayışından yola çıkan Yakup Kadri, koşulların gücü içindeki değişimi de yıllar sonra şöyle dile getirecektir: “Bu coşkunluğum, sanat perisi yolunda bu serdengeçtiliğim, ilk millî felâketimiz olan Balkan Harbi’ne kadar, bütün ateşiyle devam etti. Fakat ne vakit ki, Çatalca önüne dayanan düşman toplarının sesini ta yatağım içinden işitmeğe başladım, hisseder gibi oldum ki, hayatta benim yaptığım mücadeleden daha mühimleri vardır. Balkan Harbi’ni daha bir sürü millî felâketler takip etti. Ben gene ‘Sanat şahsî ve muhteremdir’ diyordum. Fakat onun yanı başında, hiç değilse onun kadar ‘şahsî’ ve ‘muhterem’ şeyler olabileceğini düşünmeğe başlamıştım.”
Öykü ve romanlarında dilde sadeleşme ve yeni bir edebiyat anlayışının örneklerine veren Yakup Kadri, bir bakıma değişim döneminin romancısıdır. Romanlarında, ülkenin Batılılaşmadan Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına değinki değişim ve dönüşüm süreçlerini konu edinir. Çözülme ve yeniden yapılanma… Bu süreçteki insan ve toplum gerçeğine gerçekçi bir bakışla yaklaşır. Yakup Kadri, romanlarının yapısal oluşumunu değerlendirirken, şunları söyler: “Romanlarımın kronolojik mahiyeti benim istek veya kararımla meydana gelmiş bir şey değildir.
Romanda yegâne (biricik) gayem, hayatın heyecanını verebilmek ve canlı tipler yaratmaktır. Bunda ne dereceye kadar muvaffak olduğumu bilmiyorum. Roman yazarken tanıdığım kimseleri ve yaşadığım hayat safhalarını bir ham madde olarak kullanırım. Romanlarımı uzun müddet tasarlarım. Fakat not alıp materyal toplamak adetim değildir.”
Fecr-i Âtî’de iken ferdiyetçi sanat anlayışını benimseyen sanatçı, daha sonra millî Edebiyat cereyanına katıldı.
İlk eserlerinde mistik bir hava vardır.
1916’dan sonra ülke gerçeklerini ve millî duyguları işleyen hikâyeler yazmıştır.
Roman, hikâye, deneme, mensur şiir, makale ve anı türünde eserleri vardır. Romanlarında Türk halkının yaşayışı ve problemleri başlıca konudur.
Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar olan dönemde Türk halkının yaşadığı gelişme ve değişmeleri işlemiştir. Aydınlarla halk arasındaki zıtlıkları da konu edinmiştir.
Eserlerinde sağlam bir gözlemcilik ve ona dayanan bir realizm vardır. Eserleri teknik bakımdan sağlamdır. Karakterleri başarıyla anlandırmıştır.
Titiz bir üslûpçudur.
Hikâyeleri: Bir Serencam, Rahmet, Millî Savaş Hikâyeleri
Romanları: Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, Yaban, Ankara, Bir Sürgün, Panorama…
Diğer eserleri: Erenlerin Bağından, Zorakî Diplomat, Anamın Kitabı,
Vatan Yolunda…

Halide Edip Adıvar (1884-1964)
Romancı ve hikâyeci.
Ünlü, Sultanahmet mitingi ile halkı coşturmuş ve bizzat millî mücadelenin içinde yer almıştır.
Romanlarındaki belli başlı konular, Kurtuluş Savaşı, çocukluk hatıraları ve aşktır. Kahramanlarını daha çok kadınlar arasından seçen sanatçı, karakter bulmakta başarılıdır. Kadınlara da üstün özellikleri vermiştir.
Gözlem, tasvir ve tahlillerde başarılıdır.
Sosyal çevreye önem verir.
Dili kullanmada başarılı değildir. Dağınık, düzensiz bir üslûbu vardır.
Eserleri: Handan, Son Eseri, Ateşten Gömlek, Vurun kahpeye, Zeyno’nun Oğlu, Sinekli Bakkal, Tatarcık, Mor Salkımlı Ev, Dağa Çıkan Kurt, Harap Mabetler 

Beş Hececiler
Şiire 1. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında başlayan, Mütareke yıllarında şöhret kazanan hececiler, Anadolu’yu ve vasat insan tipini şiire soktular.
Memleket sevgisi, yurt güzellikleri, kahramanlık ve yiğitlik, işledikleri başlıca konulardır.
Hecenin bu beş şairi millî edebiyat akımından etkilenmiş ve aruzu bırakarak şiirlerinde heceyi kullanmaya başlamışlardır. Bunda da oldukça başarılı olmuşlardır
Şiirde sade ve özentisiz olmayı tercih etmişlerdir.
Orhan Seyfi Orhon (1890-1972)
Şiirlerinde konuşma dilini kullanmıştır. Bazı şiirlerinde halk şiiri şekillerini kullanmıştır.
Daha çok şahsî temaları işleyen şair vatanî konuları da işlemiştir.
Eserleri: Fırtına ve Kar, Peri Kızı ile Çoban, Gönülden Sesler, O Beyaz Bir Kuştu.
Yusuf Ziya Ortaç (1896-1967)
Şiire aruzla başlamış, da ha sonra heceyi kullanmıştır.
Günlük hayatın çeşitli görünümlerini sade bir dille işlemiştir.
Akbaba adlı mizah dergisini çıkarmıştır.
Eserleri: Akından Akına, Aşıklar Yolu, Yanardağ, Bir Rüzgâr Esti.
Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973)
Beş Hececilerin en genci ve en başarılısıdır. Buna rağmen aruzu da tamamen terk etmemiştir.
Şiirlerinde Anadolu’yu, memleket sevgisini anlatmıştır. Ferî konuları da işlemiştir.başlıca konu ve temaları, aşk, hasret, tabiat, ölüm, kahramanlık, ihtiras.
Lirik şiirleri vardır.
Şiirleri: Han Duvarları, Çoban Çeşmesi, Dinle Neyden, Gönülden Gönüle.
Tiyatro eserleri: Canavar, Akın, Özyurt, Kahraman.
Enis Behiç Koryürek’in (1892-1949)
Şiire aruzla başlamıştır.
Heceyle yazdığı ilk şiirlerinde aşkı işlemekle beraber, daha sonra Kurtuluş Savaşı yıllarında millî duyguları ve tarihî kahramanlıkları işlemiştir.
Şiirleri: Miras, Güneşin Ölümü.
Halit Fahri Ozansoy (1891-1971)
“Aruza Veda” adlı şiiriyle aruzu bırakıp heceyi kullanmaya başlamıştır.
Şiirlerinde konuşulan Türkçeyi başarıyla kullanmıştır.
Derin bir melânkoli ev karamsarlık taşıyan şiirlerinde ferdî konuları işlemiştir.
Şiir, roman ve tiyatro türünde eserleri vardır: Cenk Duyguları, Efsaneler, Baykuş, Hayalet.

Dönemin Bağımsız İsimleri
Mehmet Âkif Ersoy (1873-1936)
Dinî, millî şiirleriyle tanınır.
Bir destan şairidir (Çanakkale Şehitlerine). İslâmcılık akımının temsilcisidir. Şiirlerinde dinî lirizm dikkati çeker. Öğretici, öğüt verici, birliği ve bütünlüğü sağlayıcı şiirleri vardır.
Savaş sırasında ve sonrasında kurtuluşun ve gelişmenin ancak dine sarılmakla olacağını, batının sadece ilminin alınabileceğini savunmuştur.
Türk şiirine gerçek realizm onunla girmiştir. O, toplum hayatını bütün yönleriyle aksettirmiştir. Hatta sokak aralarında konuşulan dili bile şiirine yansıtabilmiştir.
Gözlemlerinden çokça faydalanmıştır. Tasvir edici ve tahkiyeli anlatımı sayesinde şiirinde canlı tablolar çizmiştir.
Aruzu Türkçeye başarıyla uygulamıştır.
Nazmı nesre yaklaştıranlardandır. Manzum hikâye şeklinde şiirleri vardır.
Bu şiirlerinde günlük hayatı, toplum hayatını başarıyla anlatmıştır. Özellikle yoksullara, sakatlara, kimsesizlere karşı acıma duygusu bu tür şiirlerinde belirgindir. Hasta, Küfe, Meyhane, Seyfi Baba, Hasır, Mahalle Kahvesi bu türün örnekleridir.
Şiirlerini Safahat adlı kitabında toplamıştır. Safahat yedi kitaptan oluşur:
Safahat, Hakk’ın Sesleri, Süleymaniye Kürsüsünde, Fatih Kürsüsünde, Hatıralar, Asım ve Gölgeler.
Makaleleri A. Abdülkadiroğlu tarafından yayımlanmıştır.

Yahya Kemal Beyatlı (1884-1958)
Şair ve yazar.
Eski nazım biçimleriyle -az da olsa değişikliğe uğratarak- yeni konuları
işlemiştir.
Aruzu Türkçede başarıyla uygulamıştır. Sadece Ok şiirini heceyle yazmıştır.
Şiirde dile, uygun kelimelerin seçilerek yerli yerinde kullanılmasına özen göstermiştir.
Parnasizmin en önemli temsilcisidir.
Şiirde şekil mükemmelliğine, ahenge ve kafiyeye önem vermiştir.
İşlediği başlıca konu ve temalar: aşk,i tabiat, kahramanlık, ölüm, sonsuzluk.
Şiirlerinde Osmanlı hayranlığı oldukça açıktır ve İstanbul’u da şiirde en çok işleyen şairdir. O tam bir İstanbul aşığıdır. Tevfik Fikret’in “Sis” adlı, İstanbul’u tahkir ettiği şiirine karşı “Siste Söyleniş” adlı şiiriyle cevap vermiştir.
Şiirleri: Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şirin Rüzgârıyla, Rubailer.
Nesirleri: Eğil Dağlar, Aziz İstanbul, Edebiyata Dair
Read more

Haber Yazısı Türü - Haber Yazısı Türüne Örnekler Nelerdir?


“Haber Yazısı” Türü-“Haber Yazısı” Türüne Örnekler

Tanımı

Haber, belli bir zamana ait olayları hemen bildiren, geniş bir okur kitlesini ilgilendiren, değeri de ilgilendirdiği okur sayısıyla ölçülebilen, gazetenin temel unsurudur.

Haber gazetenin özüdür. Haber içeren yazılara da “haber yazısı” denir.
Haber Çeşitleri
1. Resmi Haberler: Resmi haberler, resmi ve özel kuruluşlardaki yetkili kişilerden alınan haberlerdir.2. Özel Haberler : Özel haberler, halk arasından toplanır.3. Ajans Haberleri: Ajans, haber toplama ve yayma işleriyle uğraşan kuruluştur.
Haberde; yurtiçindeki, yurtdışındaki önemli ya da ilginç olaylar kısa ve özlü bir biçimde halka sunulur, gerekirse resimle, fotoğrafla desteklenir.



Haber Yazısının Özellikleri
  1.  Önemli günlük olayları içerir.
  2. Anlatım kısa ve özdür.
  3. Alışılagelenin dışında olmasıyla önem taşır. Bunun için Lord Nothclıffe’nin “Bir köpek, bir adamı ısırsa bir haber değildir; fakat bir adam bir köpeği ısırırsa bu bir haberdir.”sözü haber yazısının öneminde kıstas olarak kabul edilir.
  4. Geniş bir okur kitlesini ilgilendirir.
  5. Etkili olması için en kısa zamanda yayınlamlanır.
  6. Bir haber yazısında “5N+1K” kuralı aranır.
  7. Haber yazıları giriş ve gövde bölümlerinden oluşur. Girişte olay özetlenir. Gövde bölümünde ise açıklama yapılır.
  8. Haber yazılarında olay ortaya konur, kişiselliğe yer verilmez.
  9. Okur kitlesinin düzeyine uygun, akıcı, işlek ve anlaşılır bir dil kullanılır.
  10. Haber doğru olmalıdır. Muhabir haberi tarafsız yazmalı, habere yorum katmamalıdır. Yorum köşe yazarlarının işidir.
  11. Haber duyulmamış olmalıdır. Okuyucu duyduğu bir olayı ikinci kez okumaz.
  12. Haber ilginç olmalıdır. Haberin başlığı da ilginç olmalı, başlığa gözü takılan okuyucu, gerisini okumak için can atmalıdır.

Gazeticilikte bir haberde aranan ilkeler nelerdir?
Gazete haberlerinde uyulması gereken ilkeler vardır. Bir haberde bunların eksiksiz verilmesi gerekir:” Ne?/Kim?; Neyi?/Kimi?; Nasıl?; Niçin?; Nerede? ;Ne zaman?” sorularının yanıtları haberde bulunmalıdır.
• Ne/Kim: Habere kaynak olan olayın kimin başından geçtiği ya da neyin bir olay sonucunda etkilendiği bildirilmelidir. Örneğin: “Vezüv yanardağı patladı”, “Tarihi Zeus Heykeli kaçırıldı.” “Atatürk Bütün Yurtta ve Dış Temsilciliklerimizde Anıldı. ”
• Neyi/Kimi: Habere kaynak olan olay kimi, neyi etkiledi. “Bakanlar Kurulu, memur maaş katsayısını görüştü.”, “Milli Eğitim Bakanı, resim çalışmalarıyla uluslararası başarı kazanan beş öğrenciyi kutladı.”…
• Nasıl: Habere kaynak olan olayın yapılış, meydana geliş sürecinin anlatıldığı bölümdür.
• Niçin: Her olayın bir nedeni vardır. En kötü olayları gerçekleştirenler bile, bir nedenin arkasına sığınırlar. Doğada nedeni çözülemeyen olaylarla bilim adamları hâlâ uğraşmaktadır; kanserin oluş nedenleri, ozon tabakasının delinmesinin nedenleri…
• Nerede: Yeryüzü bir yerdir. İnsan bir yerde doğar. Bütün olaylar bir yerde geçer. Yer bilgisi haberlerde genelden, tikele doğru verilir; ülke, il (varsa ilçe, köy), mahalle, semt, cadde, sokak, ev, mutfak…
• Ne zaman: Yine bütün olaylar bir zamanda meydana gelir. Zaman bilgisi de haberlerde genelden, tikele doğru verilir; yıl, ay, gün, saat, dakika…

Önemli Temsilcileri:
Namık Kemal, Ziya Paşa, Recaizade Mahmut Ekrem, Şinasi.
Haber Yazısı Örnekleri
Konuşmayı Papağandan Öğrendi

ABD’de 14 yıl önce geçirdiği trafik kazasında ağır yaralanan ve kendisine “bir daha konuşamaz” teşhisi konulan bir Amerikalı, konuşma yetisine 2 papağanı sayesinde yeniden kavuşmasının ardından hayatını kuşlara adadı.

Washington’daki evinde halen 80 kuşla birlikte yaşayan 50 yaşlarındaki Brian Wilson, 1995′te geçirdiği trafik kazasında ağır yaralandı.
Doktorlar, kaza sırasında emniyet kemeri takılı olmayan Wilson’ın bir daha konuşamayacağını ve hayatının geri kalanında yatalak kalacağını söylediler, ancak 2 geveze papağan sayesinde Wilson konuşma yetisine tekrar kavuştu.
O günleri AFP’ye anlatan emekli itfaiyeci Wilson, “2 kuş bana konuşmayı öğretti. Başımdaki yara o kadar kötüydü ki, hayatım boyunca 2 yaşındaki bir çocuk gibi bile konuşamayacağımı sanıyorlardı. Ancak 2 papağanım benimle konuşmaktan hiç vazgeçmedi. Sonra bir gün ağzımdan bir kelime çıktı, sonra bir kelime daha, sonra daha fazlası” diye konuştu.
Artık neredeyse normal şekilde yürüyebilen Wilson, papağanlara minnettar olduğunu göstermek için hayatını kendisinin yeniden konuşmasını sağlayan bu kuşlara adadığını söyledi.
Evini papağanları ve sahiplerinin istemediği birçok kuş için barınak haline getiren Wilson, “Onlar için elimden geleni yapıyorum. İsteyebilecekleri her şey burada var” dedi.
Kuşlar için Wilson Papağan Vakfı’nı kuran Wilson, halen yaklaşık 80 kuş beslediğini, aylık masrafının yaklaşık 6 bin dolar olduğunu ve gelir elde etmek için kuşlarla gösteriler düzenlediğini belirtiyor.
Kapadokya’daki Yer altı Şehri!
Kapadokya’daki en büyük yeraltı şehri ortaya çıkarılmayı bekliyor. Çukurören yeraltı kenti tam 30 bin metrekarelik alanı kapsıyor. Bu büyüklüğü ile bilinen en büyük yeraltı kenti özelliğini taşıyor.
Yeraltı kentinin turizme açılması için 600 bin TL ödeneğe ihtiyaç duyuluyor. Üç yıldır süren temizlik çalışmaları sonucunda yeraltı kentinin büyük bir bölümü ortaya çıkarıldı.

Bu yeraltı kenti tam 8 kattan oluşuyor. Burada yaşayan insanların tüm ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde tasarlanmış…

Yeraltı kentinde, bezirhane, şırahane, hayvan barınakları, toplantı salonu, kilise, depo, su kuyuları, dehlizler, tüneller, kilitli taşlar, kaçış ve sığınmaya çok müsait koridorlar yer alıyor.

Yaz aylarında dışardaki sıcak havaya inat içerisi adeta klimalı gibi… Kenti gezmek 3 saat sürüyor.

Çukurören, Kapadokya’nın en büyük ve en eski yer altı şehri. Yer altı şehrinin birinci katında kilise, bezirhane, şırahane, hayvan barınakları, toplantı salonu, depo ve su kuyuları bulunuyor.

2′inci katta küçük hayvanlar için hayvan barınakları ve yaşam alanları olan mekanlar bulunuyor. Birinci ve ikinci katta ısınma amaçlı kullanılan alanlar da dikkat çekiyor.

Dehlizler ve tünellerden ulaşılan 3, 4, 5 ve 6′ncı katlarda, irili ufaklı odalar bulunuyor. Ayrıca 6′ncı katta su kuyusu da yer alıyor…

Buranın en büyük özelliğinin, korunmaya çok elverişli şekilde yapılmış olması… Tüm yer altı şehirlerinde korunma özelliği vardır. Ancak Çukurören’de, dolambaçlı yollar, kilitli taşlar, kaçış ve sığınmaya çok müsait koridorlar öne çıkmaktadır. Dışardan gelen bir kişinin de içerde kaybolma ihtimali çok yüksektir.
Read more