İllere Göre Kadın Erkek Nufusu Nedir?

39 ilde kadın sayısı erkekleri solladı. Yabancıların yerleştiği iller sıralaması ise ilgi çekici;
İlk kez yapılan evde beyana dayalı sayım sonuçları detaylı veriler ortaya koydu. 43 ilin nüfusunda azalma tespit edilirken, her 6 kişiden biri de İstanbul'da yaşıyor. Yabancıların yoğunlukta olduğu iller de belirlendi.

İşte sayımın ortaya koyduğu ilginç veriler;

Nüfus yaşı; Nüfusun yüzde 50’sinin 28 ve altı yaş grubundan olduğu belirlendi. Şehirlerde ikamet eden ortanca yaşı da 28,4, köylerde 27,9.
Çalışabilir nüfus: Çalışabilir yaştakilerin oranı yüzde 66.5...
Şehirli nüfus: 2000’de 64.9 olan şehirli nüfus 2007 yılında yüzde 70.5’e yükseldi

Kadın sayısının erkeklerden fazla olduğu iller:
Toplam 39 ilde kadın sayısının erkek sayısına göre daha fazla olduğu belirlendi. Bu illerden bazıları:
-Ankara -Adana -Adıyaman
-Konya, -Afyonkarahisar -Bolu
-Çankırı, -Bursa -Elazığ
-Çorum, -Gaziantep -Giresun
-Eskişehir, -Gümüşhane -Kastamonu
-Kırşehir, -Aydın -Malatya
-Niğde, -Nevşehir -Ordu
-Yozgat, -Rize -Sakarya
-Aksaray -Samsun -Sinop
-Tokat -Trabzon -Şanlıurfa
-Uşak -Zonguldak -Karaman
-Kırıkkale -Bartın -Yalova
-Kilis -Osmaniye -Düzce

En çok yabancı hangi illerde:
İstanbul : 42 bin 228
Bursa : 11 bin 495
Ankara : 7 bin 166
İzmir : 6 bin 707
Antalya : 6 bin 343

Nüfusu en fazla olan 5 il:
İstanbul : 12 milyon 573 bin 836 kişi
Ankara : 4 milyon 466 bin 756 kişi
İzmir : 3 milyon 739 bin 353
Bursa : 2 milyon 439 bin 876
Adana : 2 milyon 6 bin 650

Nüfusu en az olan 5 il:
Bayburt : 76 bin 609
Tunceli : 84 bin 22
Ardahan : 112 bin 721
Kilis : 118 bin 457
Gümüşhane : 130 bin 825

Nüfusu azalan iller; 2007 yılı nüfus sayımı sonuçları, 2000 yılı nüfus sayımına göre Türkiye’de 43 ilin nüfusunun azaldığı ortaya koydu. En dikkat çekici düşüş şu illerde oldu;
-Konya,
-Afyon,
-Aydın,
-Burdur,
-Çorum,
-Edirne,
Konya nüfusu 2 milyon 217 binden 1 milyon 959 bine, Mersin nüfusu ise 1 milyon 668 binden 1 milyon 595 bine geriledi.

İSTANBUL HER ALANDA BİRİNCİ;Her 6 kişiden biri İstanbul'da yaşıyor. Yani Türkiye nüfusunun yüzde 17.8’i İstanbul'da. İstanbul'daki kadın ve erkek sayısı başa baş...
Erkek : 6 milyon 291 bin 763
Kadın : 6 milyon 282 bin 73
İstanbul’da 1 kilometre kareye 2 bin 420 kişi düşüyor.
39 İlde kadın erkekten fazla


Türkiye nüfusu 2008 yılı sonu itibariyle 71 milyon 517 bin 100 kişiye ulaştı. 2008 yılında 81 ilden 55'inin nüfusu artarken 26 ilin nüfusu azaldı.
Nüfus artış hızının en yüksek olduğu iller sırasıyla Yalova Tekirdağ ve Hakkari nüfus artış hızının en düşük olduğu ilk üç il de yine sırasıyla Bilecik Kütahya ve Isparta oldu.

NÜFUS SAYIMI SONUÇLARINA GÖRE İSTANBUL'UN NÜFUSU 127 ANKARA'NINKİ 45 İZMİR'NİNKİ İSE 38 MİLYON KİŞİ 
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2008 Nüfus Sayımı Sonuçları''nı açıkladı. Buna göre ülke nüfusu 2008 yılı sonu itibariyle binde 131'lik artışla 71 milyon 517 bin 100 kişiye çıktı.
Nüfusun illere göre dağılımına bakıldığında İstanbul'da 12 milyon 697 bin 164 Ankara'da 4 milyon 548 bin 939 İzmir'de ise 3 milyon 795 bin 978 kişi yaşıyor.
Ankara İstanbul ve İzmir'de yaşayan toplam 21 milyon 42 bin 81 kişi ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 30'unu oluşturuyor.
Kadın-erkek nüfusu ise neredeyse eşit. Türkiye'de 35 milyon 901 bin 154 erkek ve 35 milyon 615 bin 946 kadın yaşıyor.
-NÜFUSUN YÜZDE 75'İ MERKEZDE-
TÜİK verilerine göre nüfusun yüzde 75'i il ve ilçe merkezlerinde yaşıyor. İl ve ilçe merkezlerinde ikamet eden nüfus 53 milyon 611 bin 723 kişi belde ve köylerde yaşayanlar ise 17 milyon 905 bin 377 kişi olarak hesaplandı.
İl ve ilçe merkezlerinde yaşayan nüfus oranının en yüksek olduğu il yüzde 99 ile İstanbul en düşük olduğu il ise yüzde 322 ile Bartın.
-TOPLAM NÜFUSUN YÜZDE 178'İ İSTANBUL'DA-
İstanbul'da 12 milyon 697 bin 164 kişi ikamet ediyor. Bu rakam toplam nüfusun yüzde 178'ine karşılık geliyor.
Toplam nüfusun sırasıyla yüzde 64'ü Ankara'da yüzde 53'ü İzmir'de yüzde 35'i Bursa'da yüzde 28'i Adana'da yaşıyor.
En az nüfusa sahip olan il ise Bayburt. Bayburt'ta 2008 yılı sonu itibariyle 75 bin 675 kişi ikamet ediyor.
-NÜFUSUN YARISI 285 YAŞINDAN KÜÇÜK-
Türkiye'de ortanca yaş 285. Yani nüfusun yarısı 285 yaşından küçük bulunuyor.
Ortanca yaş erkeklerde 28 kadınlarda ise 29. İl ve ilçe merkezlerinde yaşayanların ortanca yaşı 284 belde ve köylerde ikamet edenlerin ortanca yaşı ise 286.
15-64 yaş grubunda bulunan çalışma çağındaki nüfus toplam nüfusun yüzde 669'unu teşkil ediyor. Ülke nüfusunun yüzde 263'ü 0-14 yaş grubunda yüzde 68'i ise 65 ve daha yukarı yaş grubunda yer alıyor.
-KİLOMETREKAREYE 93 KİŞİ DÜŞÜYOR-
Nüfus yoğunluğu olarak ifade edilen ''1 kilometrekareye düşen kişi sayısı'' Türkiye genelinde 93 kişi.
Bu sayı illerde 12 ile 2 bin 444 kişi arasında değişiyor. İstanbul 2 bin 444 kişi ile nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu illerin başında geliyor. İstanbul'u 413 kişiyle Kocaeli 316 kişiyle İzmir 242 kişiyle Hatay ve 241 kişiyle Bursa izliyor.
Nüfus yoğunluğunun en az olduğu il ise 12 kişi ile Tunceli. Yüzölçümü büyüklüğüne göre ilk sırada yer alan Konya'da nüfus yoğunluğu 51 yüzölçümü en küçük olan Yalova'da ise nüfus yoğunluğu 233 kişi
Read more

İkinci Ögretim Kalktı Mı? Eğitim Fakültelerinde Kalkan 2. Eğitim Bölümleri Neler?

Yükseköğretim Kurulu (YÖK) ataması yapılmayan öğretmenler sorununun çözümünü Fen Edebiyat fakültesi öğrencilerine verilen pedagojik formasyonu kaldırmakta buldu.
Yükseköğretim Kurulu (YÖK) rektörlere gönderdiği bir yazı ile 5 Nisan günü yapılan toplantıda alınan karar gereği Fen Edebiyat fakültesi öğrencilerine pedagojik formasyonu ve eğitim fakültelerinin bazı bölümlerinin ikinci öğretimlerini kaldırdığını duyurdu. 21 Mart günü yapılan Öğretmen Çalışma Grubu’nun yaptığı toplantıya atıfta bulunulan kararın sebebi olarak bu bölümlerde ortaya çıkan öğretmen fazlası gösterildi.
YÖK’ün rektörlere gönderdiği kararlar şöyle sıralandı:
a) Yüksek Öğretim Genel Kurulu’nun 09.02.2012 tarihli toplantısında alınan öğretmenlik programlarında açık veya uzaktan eğitim sistemiyle lisans programlarına öğrenci
alınmaması hususundaki kararı da dikkate alınarak 2012-2013 eğitim-öğretim yılı da dahil olmak üzere Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi bünyesinde yer alan Okul Öncesi Öğretmenliği ile İngilizce Öğretmenliği programları ile öğrenci alan mevcut uzaktan eğitim öğretmenlik programlarının öğrenci alımının durdurularak kapatılmasına,
b) Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmen ihtiyacı olan Okul Öncesi Öğretmenliği, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık, Özel Eğitim Bölümü öğretmenlikleri, İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği ikinci öğretim programları hariç eğitim fakülteleri bünyesinde yer alan diğer alanlardaki mevcut ikinci öğretim programlarının kapatılmasına, kapatılan alanlarda yeni ikinci öğretim programlarının açılmamasına,
c) Yeni pedagojik formasyon sertifika programları açılmamasına ve daha önce açılmasına izin verilen programların da mevcut öğrencilerin işlemleri bittikten sonra kapatılmasına, karar verilmiştir.
Öğrencilerden karara tepki
Okula başladıklarına kendilerine formasyon verileceği söylenen Fen Edebiyat Fakültesi öğrencileri karara tepki verdiler. Çukurova Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi öğrencileri ve akademisyenleri 16 Nisan Pazartesi günü saat 10.00′da yapacakları bir eylemle kararı protesto edecekler.
Read more

Wisin & Yandel ft. Jennifer Lopez - Follow The Leader

Latin Dünyasından Regge Müziğin Başarılı İkilisi Wisin ve Yandel'in yeni şarkısı Follow The Leader'in vidoe klibi yayınlandı. Jennifer Lopez'in eşlik ettiği bu eğlenci şarkının video klibini izleyebilirsiniz.
Read more

Beyonce Türkiye'ye Geliyor



Ünlü şarkıcı Beyonce, kocası Jay-Z ile birlikte yaz ayların tatil için Bodrum'a geleceğini açıkladı.

Küçük Blue Ivy'i de Bodrum'a getirecek olan Beyonce, "Bodrum'un tatil yapmak için ideal bir yer olduğunu" düşündüğünü belirtti.


Read more

Fenerbahçe Çarşı'dan Çıkamadı



Süper Toto Süper Final grubunun 4. maçında evinde Fenerbahçe'yi ağırlayan Beşiktaş, ezeli rakibini 45. dakikada Almeida'nın attığı golle 1-0 yendi.

Beşiktaş bu galibiyet ile Süper Toto Süper Final'de ilk galibiyetini almış oldu.

Fenerbahçe'nin İnönü'de 3 puan bırakmasının ardından pazar günü Trabzon'da da puan kaybetmesi durumunda, Galatasaray evinde Beşiktaş'ı yenerse, sarı kırmızılılar ligin bitimine bir hafta kala şampiyonluğunu ilan edecek.




Read more

Justin Bieber'ın "Boyfriend" Klibi Yayınlandı

Genç şarkıcı Justin Bieber'ın uzun süredir kısa versiyonlarını yayınladığı "Boyfriend" klibinin tamamı sonunda yayınlandı.

Hayranlarının uzun süredir heyecanla beklediği klip, kısa sürede büyük beğeni topladı.

Read more

Lady Gaga, Sevgilisinden Ayrıldı

Ünlü şarkıcı Lady Gaga, uzun bir süredir birlikte olduğu model/oyuncu sevgilisi Taylor Kinney ile yollarını ayırdı.

Gaga'nın bu kararı almasında yoğun iş programı ve konser turnesinin etkili olduğu söyleniyor.

Lady Gaga ve Taylor Kinney, Gaga'nın klip çekimleri sırasında tanışmış ve birliktelik yaşamaya başlamıştı.
Read more

Yayında Fenerbahçe Taraftarına Küfür Eder Sunucu


F.Bahçeliye küfür etti

Kanal D Haber anchormani Serdar Cebe Fenerbahçe taraftarını çıldırttı..

Kanal D Haber anchormani Serdar Cebe'nin dün oynanan ve berabere biten Galatasaray- Trabzonspor derbisinin ardından attığı tweet Fenerbahçe taraftarını ayağa kaldırdı.


0-0 biten derbinin ardından Cebe, sosyal paylaşım sitesi Twitter'daki sayfasına, "şimdi Kocaman şerefsizler düşünsün" yazarak Fenerbahçe taraftarından büyük tepki topladı.
FenerbahçeTeknik Direktörü Aykut Kocaman'ı hedef aldığını düşündüren yazıları üzerine büyük tepki toplayan Cebe daha sonra kendi hesabından bu iddiaları yalanladı.

Sözlerinin yanlış anlaşıldığını belirten Serdar Cebe, daha sonra o tweetlerini sildi, ve özür tweetleri yayınladı. Sonra da hesabını kapattı. Ancak Fenerbahçeli yöneticiler ve taraftarların öfkesi sosyal medyada hala sürüyor.

Read more

Pedagojik Formasyon Nedir? Yök Açıklama



Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya başkanlığındaki YÖK Genel Kurulu sona erdi. 
               Toplantının ardından yapılan yazılı açıklamada, Eğitim, Kadro, Mevzuat ve Vakıf Üniversiteleri Koordinasyon komisyonları raporlarının yanı sıra gündem maddelerinin görüşülerek karara bağlandığı bildirildi.
              Milli Eğitim Bakanlığı'nın öğretmen ihtiyacı ve öğretmen adayı yetiştiren kurumlardan mezunların sayısı dikkate alınarak YÖK bünyesinde oluşturulan Öğretmen Yetiştirme Çalışma Grubu'nun YÖK'e sunduğu önerilerin 5 Nisan'daki YÖK Genel Kurulu'nda kabul edildiği anımsatılan açıklamada, "Söz konusu kararlarda halen üniversitelerimizde açılmış bulunan pedagojik formasyon programlarına devam eden öğrencilerin haklarının saklı olduğu ifade edilmişti. Ancak kararda yer alan 'mevcut öğrenciler' ifadesinin farklı yorumlara yol açtığı gözlemlenmiş olup, konuya açıklık getirmek üzere ilgili kararlar, bugün toplanan Kurulumuzda yeniden müzakere edilmiştir" denildi. 
                Açıklamada, şunlar kaydedildi: "Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu bünyesinde yer alan Öğretmen Yetiştirme Çalışma Grubu'nun yürüttüğü çalışmalar sonucu geliştirilecek yeni birmodel uygulamaya konuluncaya kadar halen izin verilen üniversitelerde açılacak pedagojik formasyon programlarına, Talim ve Terbiye Kurulu'nun 80 No'lu kararında yer alan alanlarda eğitim gören ve mezun olacak öğrencilerin başvurma hakkının saklı olduğuna, Kurulumuzun 3 Mayıs tarihli toplantısında karar verilmiştir. Dolayısıyla, konuyla ilgili olan yükseköğretim kurumlarımızda halen öğrenim gören öğrenciler ile bu kurumlardan mezun olanların alınan kararla ilgili olarak herhangi bir mağduriyeti söz konusu olmayıp, açılacak pedagojik formasyon programlarına başvurma hakları bulunmaktadır."
                  Açıklamada ayrıca Akdeniz, Ankara, Atatürk, Boğaziçi, Cumhuriyet, Çukurova, Dicle, 9 Eylül, Ege, Erciyes, Fırat, Gazi, Gaziantep, İnönü, İstanbul Teknik, Karadeniz Teknik, 19 Mayıs, Orta Doğu Teknik, Trakya ve Yıldız Teknik üniversitelerinin rektör adaylarını belirlemek üzere 14-15-16 Haziran tarihlerinde üniversitelerinde seçim yapmalarının kararlaştırıldığı belirtildi. 
Read more

Klonlamanın Riskleri Nelerdir? Gen Nakli ve Klonlama Nedir?



GENETİK MÜHENDİSLİĞİ
İstenilen özellikte organizma yaratmak amacıyla istenilen genleri kromozomlara ekleme yöntemlerini kapsayan uğraşların tümü, genetik mühendisliği çatısı altında toplanmaktadır. Gregor Mendel’in özellikle bezelye bitkileri üzerinde yaptığı çaprazlama çalışmalarının amacı temel genetik kurallarını keşfetmekti. Elde edilecek bulgularla doğanın imkan verdici en üstün kalitedeki ürünü çok sayıda elde fikrine de hizmet ediyordu. 


Fakat yapılan çalışmalar ayni tür içindeki bitkiler ile kısıtlı kalmaktaydı. Yıllar boyunca organizmalar da istenilen niteliklerin elde edilmesi çalışmaları tür içinde kısıtlı kalmış ve büyük ölçüde rastlantıya dayanmıştır Bu kısıtlamanın bilincine varan araştırmacılar çalışmalarını tür engelini kırma yolunda çabalara yöneltmiştir. Genetik mühendisliği diye bir terimin kullanılmadığı ve bugünkü anlamda çalışmaların henüz yapılmadığı yıllarda özellikle bitki ıslahçıları çeşitli teknikler geliştirerek doğal olarak eşleşmeyen türlere ait organizmalar arasında gen aktarımları (yapay tozlaştırma) gerçekleştirmişlerdir. Elde ettikleri rekombinant bireyleri eşeyli üreme(çiftleşme) yöntemi ile üretmeyi başarmışlardır. Bu şekilde doğal olarak meydana gelemeyen gen kombinasyonları elde etmeye yönelik uğraşlar, bir anlamda genetik mühendisliğinin başlangıcı olarak kabul edilebilir. 1960’li yıllarda somatik (2n kromozoma sahip vücut hücreleri=diploid) hücrelerin birbirleriyle kaynaşabildiği (Füzyon yöntemi) ortaya konulmuş ve genetiğin biliminin bir alt birimi olan somatik hücre genetiğine dayanarak, gen aktarım çalışmaları somatik hücre düzeyine indirilmiştir. Bu çalışmalar eşeyli üremenin dışındaki yollardan yararlanılan ilk çalışmalardı. 1970’li yılların başında ise, o yıllara kadar oluşan temel ve teknik bilgilerin birikiminin yardımıyla, amaçlanan genetik yapıya uygun gen kombinasyonu yaratılmasına yönelik çalışmalar moleküler düzeye inmiştir. DNA nin üç boyutlu moleküler yapısının keşfi, replikasyon, rekombinasyon yeteneklerinin aydınlatılması, genin işlevsel tanımının yapılması, gen anlatımının ve düzenlenmesi işlevlerini açıklığa kavuşturmuş, böylelikle rekombinant DNA teknolojisinin gelişimine de ön ayak olmuştur. Rekombinant DNA teknolojisi, gen klonlamasi, DNA klonlamasi, genetik manipülasyon ve en popüler olarak da genetik mühendisliği terimleri bir çok bilim adamı tarafında çoğunlukla es anlamlı olarak kullanılmaktadır.Genetik Mühendisliği; genetik analiz yapmak ya da istenilen özellikte organizma geliştirmek amacıyla, bir tür içinde veya farklı türlere ait organizmaların genleri üzerinde, planlı yürütülen çalışmalardır. Bu teknolojinin uygulama alanları, temelde, ekonomik bakımdan önemli organizmaların ve onların özelliklerinin geliştirilmesini kapsamaktadır. Genetik mühendisliğinin etkilediği uygulama alanlarının başında endüstri gelmektedir. Çeşitli endüstriyel ürünlerin (ilaç,besin vb.) istenilen nitelikte ve bol miktarda elde edilmesine yönelik çalışmalar endüstri sektörünün bu teknolojiye büyük yatırımlar yapmasına yol açmıştır. Tipta ,özellikle kalıtsal hastalıkların tanısının konmasına olanak sağlamakta ve bu hastalıkların tedavisi açısından da ileriye yönelik ümit vermektedir. Tarım ve hayvancılıkta da istenilen niteliklere sahip bitki ve hayvanların yetiştirilmesinde büyük ölçüde kullanılmaktadır. Bunlara ek olarak, çevre kirlenmesinin önlenmesi, madencilik vb. daha bir çok alanda genetik mühendisliğinden yararlanılmaktadır. Bir Amerikan firması, mısır yada daha başka tahılların köklerinde yasayan Pseudomonas fluorescens türü bakteriye, normalde toprakta yasamayan, ama böcek öldürücü bir zehir sentezleyebilen Bacillus thuringiensis adli bakterinin zehir kodlayan gen bölgesini eklemiştir. Genetik yapısı değiştirilerek tarlalara bırakılan Pseudomonas fluorescens,tahılların köklerine zarar veren mayıs böcekleriyle mücadelede çiftçilerin en büyük yardımcısı olmuştur.Tarımcılıkta etkin başarıların elde edilmesinde büyük katkısı olan genetik mühendisliği, ayni basariyi hayvancılık sektöründe henüz sağlayamamıştır. Bunun nedeni genetik araştırmacıları, henüz naklettikleri genin kromozomda nereye girdiğini kontrol edememeleri dolayısıyla da yanlış proteinlerin sentez edilmesidir. Yanlış proteinler, üretilen hayvanların fizyolojilerinde ve morfolojilerinde istenmeyen olumsuz sonuçların görülmesine sebep olur.Rekombinant DNA teknolojisinde izlenen olaylar dizisi genelde,bir organizmadan elde edilen ve içinde istenilen geni taşıyan DNA parçalarının, taşıyıcı özellikte bir DNA molekülüne bağlanarak rekombinant DNA oluşturulması, rekombinant DNA moleküllerinin uygun bir konak hücreye sokularak orada çoğaltılmasıdır. Çoğaltılan genler (DNA parçalar) ile kitaplıklar oluşturulmaktadır. Bu olaylar dizisine genel olarak gen klonlamasi adi verilir ve neticede çeşitli genlere ait bir kitaplık oluşturulur. Genetik Mühendisliğinde yürütülen çalışmaların aşamaları sırasıyla şöyledir:
Gen izolasyonu: İstenilen geni taşıyan DNA parçalarının elde edilmesidir. Bu amaç için çeşitli yollar kullanılır. Bunlardan biri izole edilip saflaştırılmış DNA moleküllerini çift zincirli yapılarını bozmadan parçalamaktır. Bunun için özel enzimler kullanılmaktadır. Bu enzimler DNA molekülünde özel nükleotid dizilerini tanır ve orada kesmeler yapar.
Rekombinant DNA moleküllerinin oluşturulması: İzole edilen geni taşıyan DNA parçalarının çoğaltılmasını sağlamak üzere onlara taşıyıcılık görevi yapacak uygun DNA moleküllerine bağlanmasıyla elde edilen moleküllere rekombinant DNA adi verilmektedir. Buna göre, genetik mühendisliğinde rekombinant DNA kavramı doğal olarak birlikte bulunmayan (farklı kökenli) DNA molekülleri arasında ,laboratuar koşullarında yaratılmış, yeni bir düzenlemeyi (birliği) ifade eder. Geni taşıyacak DNA molekülleri virüs DNAları, plazmidler ve cosmidlerdir.
Uygun bir hücreye sokulması: Rekombinant DNA moleküllerinin konak hücreye sokulmasında vesiküller veya küçük ve suda erimeyen lipit(yağ) yapısında cisimler olan lipozomlar kullanılır. Lipozomlar hücrelerle(özellikle hayvan hücresi) kolaylıkla kaynaşır ve DNA hücre içinde serbest duruma geçer. Son yıllarda mikroenjeksiyon tekniği başarıyla kullanılmaktadır. Genin konak hücre içine çok ince iğne ile enjekte edilmesidir. Bakteriyofajlarin (Virüs) konak hücrelere de kendini esleyebilmesi esasına dayanarak genin, virüs içine yerleştirilip rekombinant DNA molekülünün oluşturulması ve istediğimiz geni taşıyan fajın, konak hücreye girmesi ile sağlanır. Bu yönteme Transfeksiyon adi verilmektedir.
Çoğaltılan genlerin seleksiyonu: Konak hücrede istenilen genin bir çok kopyası oluşturulmasından sonra bu genlerin izole edilmesi gerekmektedir. Bunun için daha önceden radyoaktif olarak işaretlenmiş genler(marker) kullanılmaktadır. Bu işaret geni U.V. ışığının altında kendini belli edeceğinden kolaylıkla yeri saptanabilmektedir. Saptanan gen özel enzimler yardımı ile yabancı genden arıtılır ve saf olarak elde edilir. Bir diğer yöntem ise genin anlatım yapması ile konak hücrede fenotipik (gözlemlenebilen özellikler Ör: hücrede mavi renk plakları oluşturması) değişikliler oluşturması ile klonlanan hücreler ile klonlanmayanlar birbirlerinden ayrılabilir. Bütün bu işlemlerden sonra gen bankaları (genom kitaplığı) oluşturulur. Kitaplık bir organizmanın tüm genotipini DNA dizilerinin tümünü yada bir kısmını içeren DNA klonlari topluluğudur. 1997 Şubat ayında kuzu Dolly’i ortaya çıkaran klonlama teknolojisi ve ertesi yıl insana ait embriyonik kök hücresi kültürü oluşturulması genetik mühendisliğinde iki büyük atilimi gerçekleştirmiştir.

KLONLAMA TEKNOLOJİSİ 

Biyoteknoloji alanında tuhaf bir gelişme olarak algılanan Klonlama konusu ilk defa Şubat 1997’de İskoçya’nın Edinburg kentinde ortaya çıkmış ve "Dünyanın sonu", "Frankenstein" gibi ifadeleri de içeren söylentilerle dünyaya yayılmaya başlamıştır.
Aslında pek de ciddiye alınmayacak bu tür söylentilerin bu denli ciddiye alınması, işin içine çeşitli saygın bilim adamlarının ve dergilerin adlarının karışmasıyla olmuştur.
Klonlama, temel olarak herhangi bir molekülün veya organizmanın kopyasının çıkarılması anlamına gelmektedir. Bir organizmanın genetik kopyasını taşıyan diğer bir organizmaya da klon denilmektedir.
Klonlama kavramının geniş kitlelerce ilk olarak 1997 yılında İskoç bilim adamlarının klonlanmış koyun Dolly’nin 1996 yılında dünyaya geldiğini dünyaya duyurmalarıyla başlamıştır. "Dolly" adı, klonlamada kullanılan hücrenin meme bezi hücresi olduğundan göğüsleriyle ünlü Amerikalı ses sanatçısı ve kadın oyuncu Dolly Parton’un anısına verildiği söylenmektedir.
Biyolojik olarak klonlama; biyolojik materyalin kopyalanması için kullanılan farklı biyolojik işlemleri ifade etmek için bilim adamları tarafından kullanılan genel bir terimdir. Klonlamanın farklı üç çeşidi vardır:
1. DNA klonlama ,
2. Üremeyi sağlayan klonlama,
3. Tedavi için klonlama.
1. DNA Klonlama
“DNA klonlama” veya “Gen klonlama” terimleri aynı işlemi ifade etmek için kullanılmaktadır. Bir organizmadan alınan DNA parçasının, bakterisel plasmid gibi kendini kopyalayan bir genetik elemana transferidir. Bu DNA daha sonra yabancı bir ev sahibi hücreye yayılmaktadır. Bu teknoloji 1970’lerden beri kullanılmakta olup, bugünün moleküler biyoloji laboratuarlarında yaygın olarak kullanılmaktadır.
2. Üreme Amaçlı Klonlama
Üremeyi sağlayan klonlama var olan veya geçmişte yaşamış bir hayvanla aynı çekirdek DNA’sına sahip bir hayvanı üretmede kullanılan teknolojiye verilen isimdir.
Dolly üremeyi sağlayan bu klonlama teknolojisiyle üretilmişti. “Somatik hücre çekirdeği transferi” denilen bir işlemle, bilim adamları verici yetişkin hücrenin çekirdeğinden genetik materyali, çekirdeği (yani genetik malzemesi) alınmış yumurtaya aktarırlar. Hücre bölünmesini teşvik etmek için, verici hücrenin DNA’sını içeren yumurta kimyasal maddelerle ve elektrik akımıyla uyarılır. Klonlanan embriyon uygun bir safhaya kadar geliştiğinde, dişi alıcının rahmine taşınır ve doğuma kadar orada kalır.
Dolly veya çekirdek transferi ile üretilen diğer hayvanlar, aslında verici hayvanın tıpa tıp aynı kopyası değildir. Klonun sadece çekirdek DNA’sı verici ile aynıdır. Klonun genetik materyalinin bir kısmı çekirdek sokulan yumurtanın sitoplazmasındaki mitokondrilerden gelmektedir.
3. Tedavi için Klonlama:
Tedavi için klonlama, diğer bir ifadeyle “embriyon klonlaması” insan embriyonunun araştırma amaçlı üretilmesidir. Bu işlemin amacı insanı klonlamak olmadığı, hastalıkların tedavisi ve insan gelişiminin çalışılmasında kullanılacak kök hücreleri üretmek olduğu şeklindedir. Kök hücreleri biyomedikal araştırmalar için önemli olması, bu hücrelerin insan vücudunda özelleşmiş her tip hücrenin üretilmesinde kullanılabilmesinden kaynaklanmaktadır. Yumurta beş gün boyunca bölündükten sonra kök hücreler seçilip çıkarılmaktadır. Seçip çıkarma işlemi embriyona zarar verip yok eder. Bu da bir takım ahlaki endişeleri doğurmaktadır. Pek çok araştırmacının umudu, bir gün kök hücrelerinin kalp hastalıkları, Alzheimer hastalığı, kanser ve diğer hastalıkların tedavisinde kullanılabileceğidir.
Klonlama Uygulamalarının Tarihçesi
Canlıların klonlanması aslında Dolly ile başlamamıştır. 1952 yılında Robert Briggs ve Thomas King adlı araştırmacılar tarafından, yetişkin bir kurbağadan alınan tek bir beden hücresi kullanılarak bir yavru kurbağa yaratılmıştı. Bu yavru kurbağa, klonlanmış olduğu yetişkin kurbağanın kalıtsal özelliklerini taşıyordu. Burada kullanılan çekirdek aktarımı embriyondan yumurtaya yapılmıştı.
Bu ilk denemelerden sonra çeşitli zamanlarda, sazan balığı ve Kurbağalar ile başarılı denemler yapılmıştır. 1983 yılında James McGrath ve Davor Solter adlı araştırmacılar, çekirdek transferini ilk kez memeli canlılarda kullanmışlardır. 1986 yılında embriyon hücrelerinden ilk memeli canlılar, koyun ve inek klonlanmış, bunları domuz, keçi ve fareler izlemiştir. Daha sonra 1993 yılında kültür ortamında yetiştirilen embriyon hücrelerinden inek klonlanmış ve 1997’de Dolly’nin doğumuyla tüm dünya konu ile ilgilenmeye başlamıştır.
Ocak 1998’de Advanced Cell Technologies (ACT) adlı şirket, genleriyle oynanmış buzağılar klonlamayı başardılar. Araştırmacıların amacı, sütünde insanların kullanımı için ilaçlar bulunan buzağılar yaratmaktı.
Ağustos 1998’de Yeni Zelanda’da araştırmacılar, az bulunan özel cins bir ineği klonlamayı başarmışlardır.
Kasım 1998’de ABD’deki Biotech adlı şirket, bir inekten alınmış bir yumurta hücresi kullanarak insan hücrelerini klonladılar, ancak, araştırmacılar, embriyonların 14 hücrelik aşamayı geçmesine izin vermemişlerdi.
Mayıs 1999’da araştırmacılar, Dolly’nin biyolojik yaşının, klonlanmış olduğu altı yaşındaki koyunun biyolojik yaşıyla aynı olduğunu açıklamışlar.
Mart 2000’de Dolly’nin yaratıcıları, klonlanmış beş domuzun dünyaya geldiğini açıkladılar. Araştırmacılar, klonlanmış domuzların günün birinde insanlarda organ nakillerinde kullanılacak gen mühendisliği ürünü organlar sağlayabileceğini değerlendirmektedirler.
Kasım 2001’de, Massachusetts’te Advanced Cell Technologies (ACT) şirketi tedavi amaçlı uygulamalar için insan embriyonu klonlandığını açıklamıştır.
Şubat 2002’de evcil hayvanların klonlanmasında ilk adım atıldı. Texas’lı araştırmacılar, evcil bir kediyi klonladıklarını açıkladılar. “Copy cat” (kopya kedi) olarak adlandırılan yavru, genetik annesinin ikiziydi, ancak anne karnındaki beslenme sürecine bağlı olarak tüylerinin rengi annesinin tüylerinkinden farklıydı.
Aralık 2002’de Clonaid şirketinin sözcüsü, ilk insan klonunun, Eve (Havva) takma adlı bir bebeğin dünyaya geldiğini açıkladılar. Ancak şirket, bu iddiayı doğrulayacak kanıtları ortaya koyamadı.
Organ Nakli için Organlar Klonlanabilir mi?
Araştırmacılar, günün birinde organ ve doku nakli için tedavi amaçlı klonlamanın kullanılacağını umuyorlar. Bunu yapmak için, nakle ihtiyaca olan kişinin DNA’sı çekirdeği çıkarılmış bir yumurtaya yerleştirilir. Hastanın DNA’sının yerleştirildiği yumurta bölünmeye başladıktan sonra, her türlü dokuya dönüşebilen embriyonik kök hücreleri elde edilir. Kök hücreleri alıcıyla genetik uyumu olan organ ve dokuları üretmek için kullanılır. Teoride, klonlanan organın herhangi bir doku reddi yaşanmadan hastaya naklinin mümkün olması bekleniyor. Eğer organlar klonlanan insan embriyonlarından üretilebilirse, o zaman organ bağışlarına ihtiyaç da önemli ölçüde azalacaktır.
Klonlanmış organ nakillerinin mümkün olması için pek çok zorluğun üstünden gelinmesi gerekiyor. İnsan embriyonları üretimi, kök hücrelerinin elde edilmesi, ve kök hücrelerden organların üretimi için daha etkili teknolojilerin geliştirilmesi gerekiyor.
Klonlama Hakkında Yanlış Bilinenler
Klonlama hakkındaki yanlış bilinenlerden birisi, klonun orijinal organizmayla aynı yaşta olacağı inancıdır. Ancak; klonlama; embriyonu yaratmak için bir alternatif yöntemdir, yetişkin bir organizma yaratmak için değil. Bundan dolayı, embriyon yaratıldıktan sonra, tıpkı spermle döllenmiş bir yumurtanın geçirdiği evreler gibi aynı evrelerden geçmek zorundadır. Bu da hamile kalmaya vekalet eden bir anne ve embriyonun gelişip büyümesi için yeterli süreye gereksinim doğurur.
Klonlama hakkındaki ikinci yanlış inanç, klonun orijinal organizmanın karbon kopyası olacağı inancıdır. Kalıtsal materyal olan genler kişisel özellikleri belirlemesine rağmen, çevresel etkenler organizmanın veya kişinin fiziksel görünümü ve kişiliğini önemli ölçüde etkilemektedir. Mesela tek yumurta ikizleri genetik olarak aynı olmasına rağmen, tıpkısının aynısı olan bir görünüme ve karaktere sahip değildirler.
Klonlamanın Riskleri
- Yüksek Başarısızlık Oranı

Bilinen ve uygulanan teknoloji ile başarı oranı yüzde 0.1 ile yüzde 3 arasında değişmektedir. Başka bir ifadeyle, 100 denemeden 97 ile 99.9’unun başarısızlıkla sonuçlanacağı anlamına gelmektedir. Bunun nedenleri şöyle sıralanabilir: Transfer edilen çekirdekle, ev sahibi yumurta birbiriyle uyumlu olmayabilir, çekirdek eklenmiş ev sahibi yumurta bölünmeye başlamayabilir veya uygun bir şekilde gelişmeyebilir. Embriyonun ev sahipliği yapan annenin rahmine yerleştirilmesi başarısızlıkla sonuçlanabilir veya hamilelik başarısız bir süreç olabilir.
- Sonraki Gelişme Döneminde Yaşanan Problemler
Klonlanan canlılar doğum anında, doğal olarak doğan cinslerinden vücut olarak çoğunlukla daha büyük olurlar. Araştırmacılar buna Büyük Yavru Sendromu (Large Offspring Syndrome) adını verirler. Bu sendromdan etkilenen klonlar anormal şekilde büyük organlara sahiptirler. Bu da solunum, kan dolaşımı, ve başka problemlere sebep olur. Bu sendrom her zaman olmadığından, araştırmacılar da daha önceden bu sendromun klon da ortaya çıkıp çıkmayacağını öngöremezler. Bunun yanında, bu sendromdan etkilenmeyen bazı klonlar da, böbrek ve beyinde şekil bozukluğu ve kusurlarından ve hasarlı bağışıklık sistemlerinden etkilenmektedirler.
- Anormal Gen İfadesi Seyri
Klonlamada yaşanan zorluklardan bir diğeri de nakledilen çekirdeğin, embriyonik hücreye aitmiş gibi davranması için yeniden programlanmasıdır. Klonun doğru geni doğru zamanda aktif hale getirmesi gerekir. Doğal olarak yaratılmış bir embriyonda, embriyon belirli genleri aktif hale getirmek için programlanmıştır. Embriyon hücreleri daha sonraki aşamalarda farklılaştıkça, hücrelerin kullandıkları programlar da birbirinden farklılaşmaktadır. Örneğin, farklılaşmış her tip hücre için - deri, kan, kemik, veya sinir – çalışan program farklıdır. Klonlamada, nakledilen çekirdek doğal bir embriyonla aynı programa sahip değildir. Çekirdeğin yeniden programlanması araştırmacılar tarafından yapılır, tıpkı yaşlı köpeğe yeni numaraların öğretilmesi gibi. Normal veya normale yakın gelişim için, eksiksiz yeniden programlanmaya gereksinim vardır. Eksik programlama embriyonun anormal gelişimine veya bozulmasına neden olur.
- Telomerik Farklılıklar
Hücreler bölündükçe, kromozomlar kısalaşır. Bunun sebebi de, telomer adı verilen kromozmoların ucundaki DNA dizileri, DNA’nın her kopyalanmasında boy olarak kısalırlar. Bir canlı yaşlandıkça telomerleri kısalır, çünkü hücreleri pek çok kere bölünmüştür. Bu da yaşlanmanın doğal bir yansımasıdır. Bu durum da, yaşlı çekirdek klonlanmada nakledildiğinde ne olur sorusunu doğurur. Kısalmış telomerler canlının gelişme sürecini veya ömrünü etkileyecek midir? Araştırmacılar, klonlanan canlıların telomerlerine baktıklarında kesin bir cevap bulamamışlardır. Klonlanan sığır ve fare kromozomları normalden daha uzun telomerlere sahiptiler. Klonlanan bu canlılar daha genç özellikler gösterdiler ve normalden daha uzun ömür yaşadılar. Bunun yanında, Dolly’nin kromozomları normalden daha kısaydı. Bundan dolayı Dolly’nin hücreleri normal koyundan daha hızlı yaşlandı. Araştırmacılar, klonlanan canlıların telomer uzunluklarının neden farklılık gösterdiği sorusunun yanıtını henüz bilmiyorlar.
Kök Hücre Araştırmaları
Klonlama teknolojisinin tedavi amaçlı uygulaması olan kök hücre teknolojisi günümüzün en aktif araştırma alanlarından biridir. Farklı hücre tiplerine dönüşebilme potansiyeline ve kendisini yenileyebilme gücüne sahip olan hücrelere "kök hücre" denir. Kendisini yenileme gücüne sahip olan kök hücreler, bir bakıma diğer hücre türleri için tükenmez bir kaynak görevi üstlenmektedirler. Bu özellikleri bakımından kök hücreler kanser, sinir sistemi hastalıkları (Alzheimer) ve hasarları, metabolik hastalıklar (diyabet), organ yetmezlikleri, romatizmal hastalıklar, kalp hastalıkları, kemik hastalıkları ve daha birçok alanda kullanıma sahiptirler. Günümüzde bu hastalıkların bazılarının tedavisinde organ veya doku nakilleri yapılmaktadır. Ancak, organ veya doku nakli gerektiren hastaların çokluğu, uygun organ ve dokunun her zaman bulunamaması gibi sorunlarla sürekli karşılaşılmaktadır. Bilim ve teknolojideki son gelişmeler doğrultusunda kök hücrelerin bu alanda kullanılması gündeme gelmiştir.
İlk olarak 1998 yılında insan embriyosundan kök hücre elde edilip kültürlerde çoğaltılmasından sonra kök hücre araştırmaları hız kazandı. Değişik hücre türlerine dönüşebilme potansiyeli olan kök hücreleri, kontrol edilebildikleri taktirde laboratuar ortamında istenilen hücre türüne dönüştürülebiliyorlar. Böylece vücutta eskiyen, hastalanan veya ölen hücrelerin veya organların yerini doldurmak üzere laboratuarda kök hücrelerinden yeni hücreler, hatta yeni bir organ elde edilebilir. Ancak bunu başarabilmek için hücrenin genetik şifresini ve kontrol mekanizmalarını çok iyi bilmek gerekiyor.
Kök Hücre Tedavisinin Kullanımı
Çeşitli hastalıklarda kök hücre tedavinin kullanımına ilişkin çalışmalar devam etmektedir.
Kanser hastalıklarında :
Günümüzde genel olarak yapılan uygulamalar kemik iliği ve kordon kanından elde edilen kök hücre nakilleridir. Bu uygulamalar ışın tedavisi ve yoğun kemoterapi sonrasında hasar gören kan hücrelerinin yerine konulmasını sağlamak amacıyla yapılırlar.
Tüp Bebek:
Kısırlık tedavisinde kök hücre kullanımı iki açıdan önem taşımaktadır. Bunlardan ilki, yetişkin kök hücrelerden gamet dediğimiz yumurta ve sperm hücrelerinin elde edilmesidir, İkincisi ise endometrium denilen rahim içerisindeki, bebeğin yerleştiği tabakanın onarılması veya desteklenmesidir. Bu şekilde, yaşlanma veya erken menopoz nedeniyle yeterli veya hiç yumurta edilemeyen kadınların kendi yumurtaları ile gebe kalmasının sağlanması amaçlanmaktadır. Erkeklerde de sperm elde edilemeyen olgularda erkeğin kendi vücut hücresini kullanarak aynı genetik yapıyı taşıyan spermlerin elde edilmesidir. Kök hücre ile ilgili bu çalışmalarla birlikte kimi toplumlarda etik tartışmalara yol açabilen yumurta veya sperm bağışı gibi, başkasından gamet hücresi alarak gebelik elde etme gibi yöntemlerin de tamamen ortadan kalkmasa da sona ermesi beklenebilir.

Tip I olarak adlandırılan diyabet hastalığında vücut insulin üretemez. Gelişen teknoloji ile birlikte Tip I diyabet hastalarında vücutta hasar gömüş olan insulin üreten hücreleri yerine koymak amacıyla yeni tedavi biçimleri gündeme gelmiştir. Bu tedavi biçimleri genel olarak 1) insulin üreten yetişkin adacık hücrelerinin hastalara doğrudan nakli veya 2) kök hücre tedavileridir.

Omurilik Yaralanmaları:

Yapılan laboratuar çalışmaları omurilik yaralanmalarında kök hücre tedavisinin yarar sağlayabileceğini göstermektedir. Bu çalışmalardan çıkan sonuçlar kök hücre tedavisinin klinik kullanım olasılığını desteklemektedir. Ancak, ilk bilimsel çalışmalardan elde edilen sonuçlar: 

1) Bu tedavinin hangi hastalarda yarar sağlayabileceği, 
2) Hastalığın hangi aşamasında yapılması gerektiği, 
3) Yapılan tedavinin güvenirliliği konusunda yorum yapabilmek için henüz çok erken olduğunu göstermektedir.

İşitme Kayıpları:
İşitme hücreleri kendilerini yenileme özelliğine sahip değildir. Herhangi bir yaralanma veya hasar oluştuğunda vücudun diğer organlarındaki hücreler gibi çoğalıp bu hasarı gideremezler.
Read more

Çember Formülleri Nelerdir? Açı ve Çevre Hesaplama


. AÇI, YÖNLÜ AÇI, YÖNLÜ YAYA. AÇI

Başlangıç noktaları aynı olan iki ışının birleşim kümesine açı denir. Bu ışınlara açının kenarları, başlangıç noktasına ise açının köşesi denir.

B. YÖNLÜ AÇI

Bir açının kenarlarından birini, başlangıç kenarı; diğerini bitim kenarı olarak aldığımızda elde edilen açıya yönlü açı denir.
Açılar adlandırılırken önce başlangıç, sonra bitim kenarı yazılır.


Kural



Açının köşesi etrafında, başlangıç kenarından bitim kenarına iki türlü gidilebilir. Bunlardan biri saatin dönme yönünün tersi, ikincisi ise saatin dönme yönünün aynısıdır.

Saatin dönme yönünün; tersi olan yöne pozitif yön, aynı olan yöne negatif yön denir.

Açıların yönü ok yardımıyla belirlenir.

C. YÖNLÜ YAYLAR


O merkezli çemberde  ile bu açının iç bölgesindeki noktaların kümesinin O merkezli çemberle kesişimi AB yayıdır. AB yayı,  biçiminde gösterilir.
 nın yönü olarak, AOB açısının yönü alınır. Şekildeki AOB açısının yönü pozitif olduğundan,  da pozitif yönlüdür.

Pozitif yönlü AB yayında A ya yayın başlangıç noktası, B ye yayın bitim noktası denir.
D. BİRİM ÇEMBER

Analitik düzlemde merkezi O(0, 0) (orijin) ve yarıçapı 1 birim olan çembere birim (trigonometrik) çember denir.






Birim çemberin denklemi:

x2 + y2 = 1 dir.

E. AÇI ÖLÇÜ BİRİMLERİBir açının ölçüsünün büyüklüğünü veya küçüklüğünü tanımlamak için, bir ölçü birimi tanımlanmalıdır. Açıyı ölçmek, açının kolları arasındaki açıklığı belirlemek demektir.

Genellikle iki birim kullanılır. Bunlar; derece ve radyandır.

1. Derece
Bir tam çember yayının 360 eş parçasından birini gören merkez açının ölçüsüne 1 derece denir. Ve 1° ile gösterilir.
2. Radyan
Yarıçap uzunluğuna eşit uzunluktaki bir yayı gören merkez açının ölçüsüne 1 radyan denir.
Uyarı
Birim çemberin çevresi 360° veya 2p radyan olduğu için, 360° = 2p radyan dır.

Kural
Derece D ile radyan R ile gösterilirse,
F. ESAS ÖLÇÜ olmak üzere, birim çember üzerinde a açısı ile
a + k × 360° açısı aynı noktaya karşılık gelmektedir. Buna göre,

 olmak üzere, ölçüsü


a + k × 360°

olan açının esas ölçüsü a derecedir.

 Açının birimi ne olursa olsun, esas ölçü negatif yönlü olamaz. Diğer bir ifadeyle esas ölçü [0°, 360°) aralığındadır.

 Derece cinsinden verilen pozitif açılarda, açı 360° ye bölünür. Elde edilen kalan esas ölçüdür.

 Derece cinsinden verilen negatif yönlü açılarda, açının mutlak değeri 360° ye bölünür; kalan 360° den çıkarılarak esas ölçü bulunur.

 Radyan cinsinden verilen açılarda açının içerisinden 2p nin katları atılır. Geriye kalan esas ölçüdür.

 Radyan cinsinden verilen negatif yönlü açıların esas ölçüsü bulunurken, verilen açı pozitif yönlü açı gibi düşünülerek esas ölçü bulunur. Bulunan değer 2p den çıkarılır.

 nin esas ölçüsü aşağıdaki yolla da bulunabilir. a sayısı b nin 2 katına bölünür. Kalan p nin kat sayısı olarak paya yazılır payda aynen yazılır.
a nın b nin 2 katına bölümünden kalan k ise  nin esas ölçüsü dir.
Read more

Yerleşme Coğrafyası Nedir?

YERLEŞME COĞRAFYASI
Yerleşme Coğrafyası; tek tek evler ve bunların bir araya gelmesi ile oluşan yerleşim birimlerini inceleyen bir bilim dalıdır. mahalle, köy, mezra, yayla gibi en küçük yerleşim birimlerinden başlar ve metropollere kadar bütün yerleşim birimlerini inceler.


İnsanlar yeryüzüne gelmesiyle kendisine kalacak, iklim ve çeşitli tehlikelerden (yabani hayvanlar ve diğer düşmanlar) koruyacak barınaklar bulma gayreti içerisine girmiştir. Bunun sonucunda da toplumların kültürel ve ekonomik durumlarına bağlı olarak farklı farklı mesken ve yerleşme tipleri ortaya çıkmıştır.

SANAYİ COĞRAFYASI
Sanayi Coğrafyası;insan faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan sanayi kolları ve bunların dağılışlarını ile gelişme dönemlerini inceler.

Sanayi ham yada yarı işlenmiş maddeleri işleyerek mamul madde haline getirilmesi işidir. Bugünkü modern sanayi uzun geçmişe ve bir çok keşif ve araştırmaların sonucuna dayanmaktadır. Uzun bir süre toplayıcılık ve avcılıkla geçinen insanoğlu Neolitik ile tarıma başlamıştır. 1850'li yıllarda ise başta Kuzeybatı Avrupa (özellikle İngiltere) olmak üzere "Sanayi Devrimi" ile yeni bir döneme başlamıştır.


TARIM COĞRAFYASI
Tarım coğrafyası,tek ve çok yıllık bitkilerin tarla yada bahçelerde ekim ve dikimini,hayvan yetiştiriciliğini,balıkçılığı ve ormancılığı inceleyen bilim dalıdır.Tarım coğrafyası bu ürünlerin yetiştiği yerlerin coğrafi özellikleriyle üretim miktarını ve arz talep durumunu inceleyen bir coğrafya dalıdır.
İnsanoğlu dünyaya geldiğinden beri yaşamını sürdürmek için bulunduğu ortamdan besin temin etmeye çalışmıştır.Önceleri toplayıcılıkla ve hayvancılıkla geçimini sağlayan daha sonra toprağı işleyerek tarıma,hayvanları evcilleştirerek hayvancılığa başlamışlardır.tarımsal faaliyetler,Anadolu,Mezopotamya,Mısır,Hindistan,Pakistan ve Çin’de günümüzden 6.000-7.000 yıl önce başlamıştır.
TARIMDA VERİMİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
1.TOPRAK VE BAKIMI
2.SULAMA
3.GÜBRELEME
4.TOHUM ISLAHI
5.ZİRAİ MÜCADELE
6.TOPRAK ANALİZİ
7.MAKİNELEŞME
8.ÇİFTÇİNİN EĞİTİMİ
Read more

Tanzimat Fermanı Nedir? Getirdiği Yenilikler Nelerdir? Tanzimat Fermanında Sanayi


  • Tüm vatandaşlar "Osmanlı vatandaşı" sayılarak din farkılıklarına bağlı ayrıcalıklar kısmen kaldırıldı.
  • 1840'ta bazı maddeleri Fransız Ceza Yasasından alınan yeni Ceza Kanunnamesi hazırlandı. 1858'de tümüyle Batı kaynaklarından esinlenen ikinci Ceza Kanunnamesi kabul edildi.
  • 1850'de Fransız Ticaret Kanunu esas alınarak hazırlanan Ticaret Kanunnamesi yürürlüğe girdi. Bu kanunla faiz, anonim şirket ve kambiyo senedi kavramları ilk kez Osmanlı hukukunda yer aldı.
  • 1840'tan itibaren ceza ve ticaret davalarına bakmak üzere, laik ilkelere göre işleyen nizamiye mahkemeleri kuruldu; bu mahkemelere müslümanların yanısıra gayrimüslim hakimler atandı. 1853'te cinayet davalarında gayrımüslimlerin de şahitlik yapabileceği kabul edildi. 1851'de ticaret mahkemeleri kuruldu.
  • 1867'de Devlet görevlilerine karşı açılan davaları görmek için Şurayı Devlet (Danıştay) kuruldu.
Tanzimat Fermanı'nda Mali alandaki gelişmeler

1841-1842 yılında ilk bütçe hazırlandı, 1846-1847 yılında ise ilk modern bütçeye geçildi.
  • Vergilerin mükellefler arasında düzgün ve gelirlere göre dağıtılması amaçlandı.
  • Devlet görevlilerinin halktan resmi vergiler dışında aldıkları vergiler yasaklandı.
  • 1840'ta Kaime-i Nakdiye ismiyle ilk kâğıt para dolaşıma sokuldu.
  • 1855'te Kırım Savaşı'nın maddi yükünü karşılamak için tarihte ilk kez dış borç alındı.Borç ingiltereden alınmıştır.
Tanzimat Fermanı'nda Askeri yenilikler
Donanma seferberliği başlatan Sultan Abdülaziz.
  • Askerlik hizmetinin vatani bir vazife olduğu ilan edilerek zorunlu askerlik başlatıldı.1843'te ilan edilen bir yasayla askerlik yaşı 20, zorunlu askerlik süresi 4 yıl olarak kabul edildi.
  • 1847'de gayrimüslimlerin de orduya girip albay rütbesine kadar yükselmesi kararlaştırıldı.
  • Avrupa gezisinde Avrupa ülkelerin donanmalarına hayran kalan Sultan Abdülaziz yeni bir donanma kurulması için emir verdi, çok güçlü bir donanma kuruldu.
  • 1867'de Bahriye Nezareti kuruldu.
  • 1869'da Serasker Hüseyin Avni Paşa'nın öncülüğünde Bahriye Nezareti kuruldu, askeri yapı yenilendi, terfi sistemi düzenlendi.
Tanzimat Fermanı'nda Eğitim alanındaki gelişmeler

  • 1846'da Mekatib-i Umumiye Nezareti kuruldu.1848 de Darülmuallim (öğretmen okulu) açıldı. Harbiye, Bahriye ve Tıbbiye dışındaki okulların kontrolü bu nezarete verildi.
  • Rüştiyelerin açılmasına hız verildi.
  • 1868'de Fransızca eğitim ve batılı anlamda ilk eğitim verecek olan lise ile üniversite arasında bir kurum olan Galatasaray Sultanisi açıldı.
  • 1869'da Fransız eğitim sistemini örnek alan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi yayınlandı.
  • 1870'te Dârülmuallimât adında kız öğretmen okulu açıldı.
  • İlk kez yurt dışına öğrenci gönderildi.
  • Devlet memuru yetiştirmek amacıyla,Mekteb-i Maarif-i Adliye kuruldu.(II. Mahmut)
Tanzimat Fermanı'nda Sanayileşme hamlesi


  • Devlet eliyle atölye ve tesis kurulmasını amaçlayan sanayileşme başladı.Önce Yedikule-Küçükçekmece arasında 130 metre uzunluğunda bir tür sanayi parkı kuruldu.
  • Zeytinburnu'nda demir işleme ve makine imalathanesi, kumaş ve pamuklu çorap üretim tesisi, buradaki fabrikalar için teknik eleman yetiştirecek bir okul açıldı.
  • Bakırköy'de baruthanenin yanına bir iplik bükme, dokuma ve pamuklu basma fabrikası, Hereke'de bir pamuklu dokuma fabrikası kuruldu.
  • Yol yapımına önem verilmiştir.
  • Devlet memurlarının yerli kumaş kullanması zorunluluğu getirildi.
  • Ancak İngiltere ile yapılan 1838 Balta Limanı Ticaret Anlaşması, bu dönemde Osmanlı'nın zararına gelişmiş,dışa bağımlılığı artırmıştır.
Bu gelişmelere rağmen sanayi makinelerinin Avrupa'dan ithal ediliyor olması ve nitelikli eleman eksikliği yüzünden yeterli bir sanayi pazarı oluşturulamadı.

Tanzimat Fermanı'na Tepkiler

Mehmet Ali Paşa
Tanzimat Müslüman toplum tarafından olumsuz tepki gördü; "frenkleşme" ve "gâvurlaşma" olarak nitelendirildi, Tanzimatçıların hedeflediği merkeziyetçi yapı ise başıbozuk bölgelerin valilerini rahatsız etti.Halep, Bosna, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da kimi aileler çocuklarının mecburi askerlik uygulamasıyla askere alınmasına karşı çıktı.
Tanzimat'ın müslüman-gayrimüslim eşitliği ile birlikte Hristiyan mezhepler arasında da eşitlik getirmesi, diğer mezheplere göre daha güçlü ve ayrıcalıklı olan Ortodoks tebaayı rahatsız etti.
Dış dünyada ise İngiltere ve Fransa Tanzimat'ı olumlu karşılarken, Rusya bunun Osmanlı üzerindeki Batılı etkiyi arttıracağını düşünüp fermanı olumsuz karşıladı, Avusturya'da iktidardaki mutlakiyet yanlısı Prens Metternich fermanı olumsuz karşılarken Kavalalı Mehmet Ali Paşa fermanın amacını sezdi ve bunu kendisine karşı yapılan bir "şah hamlesi" olarak nitelendirdi.
Abdülaziz döneminde güçlenen Yeni Osmanlılar ise Tanzimat'ın bazı uygulamalarına karşı çıktılar ve bir çoğu sürgüne gönderildi veya yurtdışına kaçtı.

TANZİMAT FERMANI
(3 KASIM 1839)
II. Mahmut'un 1839'da vefatı üzerine yerine oğlu Abdülmecit geçti. Bu sırada Osmanlı Devleti'nin du­rumu hiç iç açıcı değildi. Osmanlı ordusu Nizip'te Mehmet Ali Paşa'ya yenilmiş, donanma Mısır'a götü­rülmüştü. Mısır sorunu bir Avrupa sorunu haline gelmişti. Bu durumda devlet ya Mehmet Ali Paşa'nın eline geçecek, ya da Rusya Hünkâr İskelesi Antlaşması'na göre Osmanlı Devleti'ni himaye altına alacaktı.
Abdülmecit, Mustafa Reşit Paşa'yı II. Mahmut za­manında kararlaştırılan Tanzimat Fermanı'nı hazırlamakla görevlendirdi. Tanzimat Fermanı 3 Kasım 1839 tarihinde Gülhane bahçesinde okundu. Bu yüzden "Tanzimat-ı Hayriye Fermanı'na, "Gülhane Hatt-ı Hümayunu" da denilmiştir.
Tanzimat Fermanı'nın başlıca esasları şunlardı:
1. Müslüman ve Hıristiyan bütün halkın ırz, namus, can ve malı devlet garantisi altında bulunacak.
2. Vergiler herkesin gelirine göre, düzenli bir şekilde alınacak.
3. Askerlik işleri düzene konulacak.
4. Mahkemeler açık olacak. Hiç kimse mahkeme edilmeden cezalandırılmayacak.
5. Herkes malına sahip olup, miras bırakılabilecektir.
6. Her türlü rüşvet ve iltimas kalkacaktı.
7. Herkes kanun önünde eşit olacak.
Yorum:
- Padişah; bu fermanı ilân ederek bizzat kendisi kendi yetkilerini sınırlandırmıştır.
- Fermanın getirdiği en büyük yenilik, her gücün üstünde kanun kuvvetinin bulunduğu düşüncesinin ortaya çıkmasıdır. .
- Tanzimat Fermanı; Osmanlı Devleti'nde anayasacılığın başlangıcıdır.
- Vatandaşın mülkiyet hakkı, devlet garantisi altına alınmıştır.
- Tanzimat Fermanı'nı ilânı ile Osmanlı ülkesinde Avrupai tarz hukuk kuralları geçerli olmaya başlamıştır.
- Askerlik vatan hizmetine dönüşmüştür.
- Batılılaşma, hareketleri bundan sonra daha da yoğunlaştı.
- Tanzimat döneminde Batıyı daha iyi anlayan aydınlar yetişti.
Sonuçlar:
Tanzimat Fermanı'nın halk tarafından anlaşılması için Anadolu ve Rumeli'ye memurlar gönderildi.
Hukuk alanında ıslahatlar ile yeni ticaret, ceza kanunları ve mahkemeler meydana getirildi. Fakat bu haklardan Türkler ve Müslüman'lardan daha çok Av­rupalılar ve gayrimüslimler yararlandılar.
Kılık, kıyafet, yaşayış ve sosyal alanda "Batılılaşma" denilen yenilikler yapıldı.
Tanzimat Fermanı, anayasanın Osmanlı ülkesin­de başlangıcı oldu. Osmanlı Devleti bu fermanı ilân ederken Avrupalı devletlerin desteğini sağlamayı amaçlamıştı. Tanzimat'ın hemen sonrasında Mısır meselesi, onların yardımı ile halledildi. Rusya ve Hünkâr İskelesi meselesi ve boğazların durumu çözümlendi.
Ordu ve eğitim alanında batı örneklerine göre ça­lışmalar yapıldı.
- Tanzimat Fermanı, halk iradesiyle değil, padişahın tek taraflı iradesiyle ortaya çıkmıştı. Bu nedenle halk tarafından tam olarak anlaşılamadı. Ancak bu dönemde ilk Osmanlı aydın kadrosu yetişti.
Read more