AÖF Bütünleşik Pazarlama İletişimi 1. Ünite Ders Notları


1. Ünite – Bütünleşik Pazarlama iletişimi: Tanımı ve Gelişme Nedenleri

BÜTÜNLEŞiK PAZARLAMA iLETiŞiMi TANIMLARI
Kavramsallaştırmaya Yönelik Tanımlar
Bütünleşik pazarlama iletişimi yaklaşımı üzerinde uzlaşmaya varılmış tek bir tanım mevcut değildir. Yapılan tanımları “kavramsallaştırmaya yönelik kısa betimlemeler” ve “işlemselleştirmeye yönelik kapsamlı tanımlamalar” olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür.

İşlemselleştirmeye Yönelik Tanımlar
Bütünleşik pazarlama iletişimi yaklaşımı pek çok pazarlama, pazarlama iletişimi, reklam ve halkla ilişkiler araştırmacısı tarafından işlemsel olarak tanımlanmıştır.

Kotler’e göre bütünleşik pazarlama iletişimi, kuruluşun tüm iletişim faaliyetlerinden sorumlu bir iletişim yöneticisinin olduğu, farklı iletişim karması araçlarının işlevlerine uygun ve doğru zamanda kullanıldığı, tüm iletişim çabalarının kayıtlara geçirildiği ve tüm iletişim çabalarının eşgüdüm içinde gerçekleştirildiği bir süreçtir (Kotler, 1994). Kotler reklam ajanslarının asıl kârlarının reklam ortamlarından aldıkları komisyonlardan oluştuğunu belirtir. Bu nedenle de ajansların bütünleşik pazarlama iletişimi sistemini benimsemeyeceklerinin altını çizer. Kotler’in bu saptamasına karşın bütünleşik pazarlama iletişimini benimseyen ve ajans içindeki çeşitli bölümlerin bağımsız yapılar şeklinde örgütlendiği ajanslarda, örneğin; medya planlama bölümü, halkla ilişkiler hizmetini başka bir ajanstan satın alan bir müşteriye yalnızca medya stratejisi geliştirme ve uygulama hizmeti sunabilmektedir.

Schultz, Tannenbaum ve Lauternborn’un tanımına göre bütünleşik pazarlama iletişimi, bireylerarası iletişim modeline dayanan bir iletişim modelidir (Schultz, Tannenbaum ve Lauternborn, 1993).

Thorson ve Moore’a göre bütünleşik pazarlama iletişimi, halkla ilişkiler, reklamcılık ve satış tutundurma faaliyetlerinin eşgüdüm içinde gerçekleştirilmesi ve popüler kültür ürünlerinin farklı tüketici gruplarına uyarlanması, verilerin derlenmesi ve açıklanması süreci olarak tanımlanabilir (Thorson ve Moore, 1993).

Gonring’e göre ise bütünleşik pazarlama iletişimi, tüm iletişim çabaların kurumsal amaçlarla birleştirerek, bu amaçların mümkün olan en etkili ve verimli biçimde gerçekleşmesini sağlayacak bir iletişim modelidir

Miller ve Rose kavramı geleneksel iletişim çabalarına, çok disiplinli bir yaklaşım olarak tanımlamaktadırlar. Bu yazarlar, bütünleşik pazarlama iletişimini uygulamacıların ve reklamverenlerin bir işlevi olarak görmektedirler (Miller and Rose, 1994).

Linton’a göre bütünleşik pazarlama iletişimi, tüm pazarlama programlarının tek elden yönetildiği ve böylece mesaj tutarlılığını, iletişimde etkinliği ve ajans müşteri ilişkilerinin gelişmesini sağlayan bir süreç olarak tanımlanabilir (Linton, 1995).

Gronstedt ise kavramı reklamveren kuruluş içinde ve dışında ilgili her kişi ve kuruluşa gönderilen her çeşit mesajın bütünleştirilmesini sağlayan iki aşamalı süreç olarak tanımlamaktadır (1996).
Duncan’ın tanımı ile bütünleşik pazarlama iletişimi; müşteriler, hedef tüketici grupları, hissedarlar, çalışanlar ve diğer ilgili gruplara gönderilen mesajlar ile bu grupların ya da bu gruplarla birlikte kuruluşun, ürünün, markanın topluma gönderdiği tüm mesajların stratejik olarak denetlenmesini ve bu mesajlara etki edilmesini sağlayan, karşılıklı olarak yararlı, çift yönlü ve uzun erimli bir iletişim sürecidir (Duncan, 1998).

Kitchen ve Sever (2008) bütünleşik pazarlama iletişimini, farklı iletişim karması araçlarını gerektiği kadar ve en işlevsel olacağı zaman diliminde, sonuçları ölçülebilecek biçimde planlamak ve uygulamak olarak tanımlamaktadırlar.

Arens, Weigold ve Arens ise kavramı çalışanlarla, müşterilerle, hissedarlarla ve toplumla karşılıklı, kazançlı ilişkilerin kurulmasında ve güçlendirilmesinde kuruluş ve marka ilişkisini çeşitli iletişim araçları yardımıyla gerçekleştirmeye çalışan bir iletişim programı olarak tanımlamaktadırlar

BÜTÜNLEiK PAZARLAMA iLETiŞiMi GELiŞiM SÜREÇLERi
Burada bütünleşik pazarlama iletişiminin gelişim süreçleri, dünyada ve Türkiye’de pazar ve reklam ortamlarının gelişimi olmak üzere iki ana başlık altında incelenmiştir.

Dünyada Pazar ve Reklam Ortamlarının Gelişimi
Sanayi Devrimi’ni izleyen dönemde ve özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında üretimde görülen artış pazarlama kavramının gelişmesini sağlamıştır. Kitlesel üretimin, demografik ve yaşam biçimi olarak fazla farklılık göstermeyen büyük tüketici yığınlarına satıldığı bu döneme kitlesel pazarlama dönemi adı verilmektedir

Kitlesel pazarlama döneminde ürün ve hizmetlerin tüketici kitlelerine duyurulması ve tanıtılmasında farklı markalar için genellikle benzer yöntemler kullanılmıştır. Bu dönemde geliştirilen pazarlama iletişimi faaliyetleri ve reklam kuramları “Etkiler Hiyerarşisi” modeline oturtulmuştur. Etkiler Hiyerarşisi Modeli altı aşamadan oluşur.

1. Modelde en alt sırada yer alan fakat modelin başlangıcını oluşturan ilk aşama
farkındalık yaratma aşamasıdır.
2. ikinci aşama ise kavrama aşamasıdır
3. Üçüncü aşama beğenme aşamasıdır
4. Tercih etme dördüncü aşamayı oluşturur
5. Beşinci aşama satın alma niyeti oluşturma aşamasıdır
6. Son aşama ise satın alma aşamasıdır.
Etkiler hiyerarşisi modeli tüketicilerin satın alma kararı vermeden önce modeldeki tüm aşamaları sırasıyla izleyeceği varsayımına dayanır.

İletişim araçlarının bireylerin algıları üzerinde oldukça etkili olduğu döneme “güçlü etkiler dönemi” adı verilir.
Türkiye’de bu dönemde Sana, Selpak, Arçelik gibi markalar doğmuş ve tüketicilerin yaşamında yer edinmiştir. Yine televizyon, yarı otomatik çamaşır makineleri, elektrikli dikiş makinaları gibi ürünler bu dönemin bir sonucu olarak yaşamımızda yer almaya başlamıştır.

Gelişen iletişim teknolojilerinin yeni bir iletişim aracı olma potansiyeli
Evet, bu potansiyeli istatistiksel verilerde de görebilmekteyiz. Burada ülkemizdeki internet kullanımına ilişkin sayısal verilere yer vermenin ilerideki tartışmalarımızın daha net anlaşılmasına hizmet edeceği düşünülmektedir. Daha yaklaşık beş yıl öncesine kadar nüfusumuzun ancak % 1’i internet kullanıcısı durumundayken, Nisan 2007 verilerine göre bu sayı 20 milyona yaklaşmıştır. Yine aynı dönemde 17,5 milyon MSN Messenger kullanıcı sayısıyla Türkiye dünya sıralamasında ABD’inden sonra ikinci sırada yer almaktadır.

Bütünleşik Pazarlama iletişiminin Gelişme Süreçleri ve Nedenleri

TARiHSEL SÜREÇLER
UYGULAMA KAYNAKLI NEDENLER
Sanayi devrimi sonrası üretim artışı
Ajans yapılarında değişim
II. Dünya savaşı sonrası üretim patlamas
Reklamveren ve dağıtım kanalları yapılarında değişim
Kitlesel pazarlama dönemi 1945-1960 arası
Geleneksel reklam ortamlarında maliyet artışı
Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ve artışı
Reklamverenlerin farklı çözüm istekleri
Rekabetin küreselleşmesi
Geleneksel reklam ortamlarının etkilerinde azalma

BÜTÜNLEŞİK PAZARLAMA İLETİŞİMİNİN YENİ BOYUTLARI
Bütünleşik pazarlama iletişiminde iki yeni boyut ortaya çıkmaktadır. Bu boyutlar Yeni iletişim araçları ve kulaktan kulağa iletişim boyutu ve yeni bir iletişim yaklaşımı boyutu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yeni iletişim araçları boyutu özellikle sanal ortamlar ve yeni iletişim teknolojilerinin gündelik yaşamda yer eden bloglar, sanal tüketici toplulukları, forumlar, SMS mesajları gibi araçlardan oluşur. Şüphesiz bu listeyi uzatmak mümkündür. Burada önemli olan nokta, yeni iletişim araçlarının bireylere özgürlük sağlaması ve istedikleri zaman ürün ya da markalarla etkileşim içine girebilmelerine olanak sağlaması olarak ifade edilebilir.

Yeni iletişim yaklaşımı boyutu ise geleneksel Schultz yaklaşımına farklı bir açılım getirmesi ve tüketici merkeze alan bir yapı kurması olarak tanımlanabilir. Bu yeni yapıda tüketici iletişim ortam ve araçlarıyla, tıpkı gereçek yaşamında olduğu gibi, organik ve doğal bir ilişki içindedir.

Birey farklı kaynaklardan beslenmekte ve kendi kararını planlanmış ve planlanmamış iletişim çabalarından elde ettiği verileri değerlendirerek alabilmektedir. Bu ise bireye gerçek anlamda bir özgürlük sunmaktadır
Read more

AÖF Yeni İletişim Teknolojileri 1. Ünite Ders Notları


1. Ünite – Tarih ve Kavram Olarak Yeni İletişim Teknolojileri

TARİH OLARAK YENİ İLETİŞİM
İletişim, ilk insandan günümüze kadar her zaman var olmuştur. Kişinin kendisini ifade etmesi, çevresi ile bağlantı kurması, yaşadığı kültürü tanıması, kültürünü gelecek kuşaklara ve diğer kültürlere aktarabilmesi iletişimle mümkündür. İlk çağ insanların ateş ve dumanı kullanarak haberleşmeyi sağladıkları bilinmektedir. Yazının bulunmasından önce bilginin aktarılabileceği bir yöntem olan söz, insan hafızasından destek almaktaydı. Yazının bulunuşu ile haberi uzaklara ulaştırmayı sağlayan hayvanların ehlileştirilmesi aynı dönemlere denk gelmektedir.

İlkçağ medeniyetlerinden itibaren, panayır, agora, forum, pazar, tapınak gibi insanların daha yoğun şekilde bulunduğu, yerleri, haber alışverişi yapmak için kullanmışlardır. İlk matbaa ağaç oyma tekniği ile M.S. 593 yılında Çin’de kurulmuştur ancak, 1438’de Johannes Gutenberg metal harflerle basım tekniği bulmuş ve matbaaya uygulamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda ise, ilk matbaa 1493 yılında, kurulmuştur. Bu matbaadan yıllar sonra İbrahim Müteferrika, 1727 yılında bir matbaa kurmuştur ve Müteferrika’nın matbaasında basılan ilk kitap, Kitab-ı Lügat-ı Vankulu’dur.

Batı’da ilk kitap 1473’te Lyon’da yayınlanmıştır. Kitap basımını takiben basılı haberler ortaya çıkmıştır. İnsanlar, Fransa’da düzensiz olarak yayınlanan “occasionnel” adlı gazeteler ile, İtalya’da bozuk para anlamına gelen “gazetta” kelimesinden türeyen “gazette” aracılığı ile basılı haberleri okuyabilmişlerdir. Haberi bir şekilde paylaşmayı, kâğıda aktarmayı başaran insan görüntüyü ve hareketi de aktarmak için çalışmıştır. Fotoğraf makinesi kamerası aracılığı ile görüntünün kaydının yapılabilmesi 1850’li yılarda olabilmiştir. Film olarak adlandırılan selüloit tabanlı malzeme ise 1888 yılında geliştirilmiştir. Görüntünün bir zemine kaydı, kayıt yapılan zeminin geliştirilmesi, hareketli görüntünün yansıtılabileceği aracın icat edilmesi birbirini takip eden, birbirinden beslenen ve uzun zaman içinde gerçekleşen olaylardır. Auguste ve Louis Lumiere adlı iki Fransız kardeş, geliştirdikleri sinematograf ile Paris’te

1895 yılında perdeye yansıtarak ilk film gösterimini gerçekleştirmişlerdir. Sinema, İkinci Dünya Savaşı zamanlarına kadar büyük ilgi görmüş, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da televizyon çalışmaları hızlanmıştır. Kameralar sadece görüntüyü saptama ile kalmamıştır. Boyutları, özellikleri değişmiş, kullanım ihtiyaçlarına göre de kameralar geliştirilmiştir. Öte yandan, gelişmeler gerçekleşirken teknolojinin de gelişmesi devam ettiği için kameralar ile birlikte kullanılan sistemler de çeşitlenmiştir. Ancak iletişim devriminin önünün açıldığı zamanın Graham Bell’in, 1876'da telefonu icat ettiği tarih olduğu söylenir. Telefon yaklaşık 100 yıl boyunca gelişimini sürdürmüş ancak kablosu olduğu için her zaman bir yere bağlı olarak kullanılmıştır. Yüzlerce kilometre fiyort ve binlerce adaya sahip Kuzey Avrupa ülkeleri alternatif iletişim yöntemleri aramışlardır. 1991 yılında ilk cep telefonu görüşmesi gerçekleştirilmiştir. Türkiye'de ise, 1994 yılında mümkün olmuştur

İLETİŞİM VE YENİ İLETİŞİM
İletişimin sadece insana özgü bir davranış olmadığı bilinir. Tüm canlılar iletişim kurmaktadır. Ancak insanlar arası iletişim, iletişim araçlarının ortaya çıkması ve çeşitlenmesi ile farklı boyutlar kazanmıştır.
İletişim
Kullanıldığı alana göre pek çok şekilde tanımlanan iletişim, en basit anlatımıyla, iletinin alıcıya
aktarılması olarak açıklanabilir. Elbette bunun gerçekleşebilmesi için bir ileti, verici ve alıcıya ihtiyaç vardır. Bu süreç, sadece insanlar arasında değil, tüm canlılar arasında bulunmaktadır
Bireyler arası bir kişiden çok kişiye, çok kişiden bir kişiye veri akışını sağlayan araçlar genel olarak iletişim araçları olarak adlandırılabilir. Bununla beraber dans, resim, müzik, şarkı, konser, tiyatro, heykel, seramik vb. plastik ya da estetik her türlü sanat faaliyeti ve sanatçı aracılığı ile de iletişim sağlanabilir. Bu iletişimi sağlayan araçlar da sanatsal iletişim araçları olarak adlandırılır.

Fuar, konferans gibi, etkinlikler de organizasyonel iletişim araçları olarak ayrılabilir. Gazete dergi, afiş, el ilanı, mektup, tabela, not, kitap gibi yazı ve çizgiler kaligrafik iletişim araçlarının parçalarıdır. Telefon, cep telefonu, internet, fax, telex gibi iletişim araçları, telekomünikasyon iletişim araçları olarak ayrılabilirler. Göze ve kulağa hitap eden, (multimedya) çoklu medya teknolojilerini kullanan sinema, radyo, televizyon, radyo/tv programları, ses/görüntü kasetleri, cd, vcd ve basılı materyal gibi araçlar görsel işitsel iletişim araçları arasında sayılabilir. Bu araçların karşı taraftan geri bildirim almaması durumuna tek yönlü iletişim denmektedir.

Zaman boyutu bakımından da iletişim ortamları eş zamanlı (senkron) olan ve eş zamanlı olmayan (asenkron) olarak ikiye ayrılabilir. İletişim, kaynak ve alıcı arasında eş zamanlı bir süreç içine gerçekleşiyorsa, bu iletişim ortamının eşzamanlılık özelliğinden kaynaklanmaktadır. Telefon, canlı radyo programları ve televizyon programları, ICQ, MSN vb. karşı taraf ile anında iletişime olanak veren yazılımlar, eş zamanlı iletişim ortamları sınıfında sayılırlar.

Yeni İletişim
İletişim araçları için kullanılan “yeni” sıfatı yoruma açık bir kavramdır. Alemdar ve Erdoğan
(2005:445)’a göre “Eskiyi yeni kılıfla sunmada bulunan etken yollardan biri, eskinin önüne “yeni” koymaktır. “Yeni” eskiyince daha yeni, en yeni, en geliştirilmiş, mükemmelleştirilmiş gibi kavramlar kullanılır”. Görüldüğü gibi, yeni; eskinin üzerine inşa edilen anlamını da taşımaktadır. Başka bir bakış açısıyla, yeninin içinde eskiyi bulmak mümkündür. Bir işin, oluşumun, cihazın önünde “yeni” kelimesinin kullanılması ile bir önceki gün aynı iş, oluşum ya da kullanılmakta olan cihaz eskimiş değildir. Bu bakımdan yeni, eskinin zıt anlamlısı olarak kullanılmamaktadır. En azından, bilgi ve iletişim teknolojileri için kullanılan “yeni”nin, eskinin tersi ya da zıt anlamlısını olarak kullanıldığı söylenemez.

Bu bakış açısıyla “yeni” sıfatı bir dönüşümü de anlatmakta, bir sürece işaret etmektedir.
Yeni kavramına, iletişim araçları açısından bakıldığında, her yeni teknolojinin bir öncekinin üzerinden yola çıktığı söylenebilir. İletişim araçlarının tarihsel süreci düşünüldüğünde, bu konu daha net anlaşılacaktır. Tam-tam seslerine göre; telgraf yenidir. Fotoğraf kamerasına göre; hareketli görüntünün kaydını yapabilen kamera yenidir. Analog sistemde yayın yapan televizyona göre; dijital teknoloji kullanarak yayın yapan yenidir.

Etkileşim
Etkileşimlilik; kişinin olaylar karşısında pasif durumdan çıkıp aktif hale gelmesi olarak ifade edilebilir. Etkileşimlilikde kişinin harekete geçmesi önemlidir. Televizyon izleyicisi için bu durum programlara katılması olarak yorumlanabilir. Gazete okuyucusu için, haber kaynağı ile fikirlerini paylaşması, harekete geçmesi olabilir.
Etkileşim, karşılıklı hareket etme, birbirini etkileme anlamında kullanılan bir terimdir
Yakınsama (Yöndeşme)
Yakınsama kelimesi de, yöndeşme kelimesi de birbirine yaklaşma anlamında kullanılmaktadır. İngilizce “convergence” kelimesinin kavuşma, yakınsama olan Türkçe karşılığı, iletişim araç ve ortamlarının dijital teknolojiyi kullanmaya başlamalarını takiben “yakınsama” kelimesi aynı yönde olma anlamını karşıladığı için bu birlikteliği anlatması bakımından tercih edilir olmuştur. En basit anlatımıyla telefon, televizyon ve internetin, aynı cihazda kullanılması olarak ifade edilebilir.

Medya Okuryazarlığı
Medya okuryazarlığı olarak dilimize çevrilen “media literacy” kavramı birçok şekilde tanımlanabilse de; metin, ses ve video gibi formatlarda insanların karşısına çıkabilen mesajlara ulaşma, bunları çözümleme, değerlendirme ve iletme yeteneği olarak tanımlanmaktadır. Medya okuryazarlığındaki amaç; medya mesajlarının doğru algılanması, eleştirel bir bakış açısı geliştirilmesi, gerçek-kurgu ayrımının yapılabilmesi, medya aracılığı ile sunulan dünyanın gerçeği tam yansıtmayabileceğinin algılanması, medya mesajlarının taraflı olabileceğinin kavranması, medyanın yönlendirme ve yönetme aracı olarak kullanılabileceğinin farkına varılabilmesi, medya kullanımının tek taraflı bir enformasyon akışı olmadığının bilinmesi, izleyici, kullanıcı, okuyucu, dinleyici tercihlerinin de mesaj kaynağı tarafından da toplanabileceğinin farkına varılması gibi hedefleri içermektedir.

YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNİN SAĞLADIĞI OLANAKLAR VE KISITLILIKLAR
Yeni İletişim Teknolojilerinin Sağladığı Olanaklar
Yeni iletişim teknolojilerinin enformasyona ulaşımı, enformasyonun üretilmesini ve paylaşılmasını sağlayan, her türlü görsel, işitsel, yazılı ve basılı araçlar olduğu hatırlanacak olur ise, hayatı kolaylaştıracak birçok yeniliği de getirdiği söylenebilir. Yeni iletişim teknolojilerine sağladığı olanaklar açısından bakıldığında, öncelikle enformasyona, mesaja ulaşmayı hızlandırdığı söylenebilir. Enformasyona hızlı ulaşabilmek maliyeti azaltır. Örneğin, mektupla yapılabilecek bir yazışmanın yeni iletişim araçları ile yapılıyor olması, hem zamandan, hem maliyetten kazandıracaktır iletişim araçlarındaki gelişmeler, cep telefonları, fakslar, bilgisayarlar, internet vb. bilgiye ulaşımı hızlandırmıştır. Bilgi ve iletişim teknolojisindeki gelişmeler, işlerin iş yerlerinde yapılması gerekliliğini de ortadan kaldırmaya başlamıştır.

Bir bilgisayar ve internet bağlantısı ile ev ofis kavramı yaşama girmiştir. İletişim teknolojileri ile yapılan birçok iş için kent merkezinde bulunan ofise gitmeye zaman harcanması gerekmemektedir. Çoklu ortam ya da internet ile iletişim, toplumlar arasında oluşturduğu sanal ortam sayesinde zamanı ve uzamı birleştirmiş, bilgi edinme konusunda sınırların kalkmasına yol açmıştır.

Yeni İletişim Teknolojilerinin Ortaya Çıkardığı Kısıtlılıklar
Yeni iletişim teknolojilerinin ve bunları kullanmaya olanak veren araçların hayatı kolaylaştırmak adına sağladığı birçok olanağın yanında yaşama getirdiği kısıtlılıklar da bulunmaktadır. Yeni iletişim araçlarına sahip olmak, kullanmak tamamen ücretsiz değildir. Üstelik her yerden aynı oranda, aynı hızda da ulaşmak mümkün değildir. Bu bir anlamda enformasyona erişimde eşitsizliği getirmektedir. TürkStat’ın 2010 yılında haneler bazında gerçekleştirdiği BİT (Bilgi ve iletişim teknoloileri) erişim ve kullanım
araştırmasına Türkiye’de BİT donanımına sahiplik ve erişim açısından kırsal ve kentsel kesimler arasında büyük bir açık bulunmaktadır. Kentlerde yaşayanların neredeyse yarısı internet erişimine sahipken, bu oran, kırsal kesimde ancak dörtte bire yaklaşmaktadır. Bilgisayar sahipliği için de, durum benzer görünmektedir. Ancak aynı rapora göre cep telefonu sahipliği konusunda açık, bu kadar fazla değildir Yeni iletişim teknolojileri, kopyalama yapmaya zemin yaratmaktadır. Bir müzik eserini, edebi bir eseri, fotoğraf ya da film gibi bir sanat ürününü çoğaltmak için kullanılabilir ancak kimi zaman izleyicisi ya da kullanıcısına ulaştırılması sırasında bu eserlere ait telif hakları hiçe sayılabilmektedir.

Gözetim
Modern hükümetlerin doğumları, ölümleri kaydetmeye, modern işletmelerin, çalışmayı izlemeye ve çalışanların ücret ve gelişmesinin doğru kayıtlarını tutmaya başlamasından bu yana, gözetimin yaygınlaşmaya başlamakta olduğunu savunan Lyon (1997: 17), bunun sadece bürokrasi olmaktan öte birşey olduğunu söylemektedir. Gözetimin var olan sosyal düzene uygunluğumuzla çok güçlü bir biçimde ilişkili olduğunu ve sosyal denetimin bir aracı olabileceğini ifade eder. Bilimin gelişmesi ile gözetimin araçları da artmaktadır. 1990’lı yıllarda hız kazanan bilgi ve iletişim teknolojilerindeki ve iletişim araçlarındaki gelişmeye paralel olarak, iletişim araçlarındaki yenilikler toplumsal ve bireysel birçok alana etki etmiştir

2010’LARDA YENİ İLETİŞİM ARAÇLARININ GENEL HATLARI
2010’lu yıllarda iletişim için söylenebilecek ilk söz, “iletişimin miktarı artmıştır” olabilir. Yakınsama ile birçok iletişim aracı eskisinden çok daha hızlı ve çok miktarda veri alış verişinde bulunabilmektedir. İletişim araçlarının kullanımı ve gönderilen mesajlar artık sadece insandan insana değil, insandan makineye, makineden insana, makineden makineye de olabilmektedir. Bir telefon ile evdeki çamaşır makinesi ya da fırına talimat verilebilmektedir. Ya da bir çamaşır makinesi, içine konan çamaşır miktarını ölçerek kullanacağı su miktarını belirleyebilmekte ya da dış hava koşullarını başka sistemlerden aldığı enformasyona göre değerlendirip çamaşırları kurutma derecesini belirleyebilmektedir. Bunlar makineler üretilirken içlerine konan gömülü iletişim sistemleri sayesinde gerçekleşebilmektedir.

Yeni iletişim teknolojilerinin 2010’larda genel hatlarını çizerken ilerideki ünitelerde etraflıca üzerinde durulacak bazı araç ve ortamdan etkileşimli televizyon da, Türkiye’de adı sıklıkla duyulmaya başlayan bir iletişim aracı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Etkileşimli televizyon, etkileşimli video ifadesi, insan ve bilgisayarlar arasındaki iki yönlü iletişimi anlatır. Bu iletişim, dijital altyapıyı kullanılarak, yayın teknolojisi ve video araçları ile yapılabilir. Bu etkileşimli televizyon izleyici/kullanıcıların televizyonda izledikleriyle iletişime geçebilmeleri için düşünülmüş tüm yöntemleri kapsamaktadır. Etkileşim kelimesinin İngilizcesi “interactive”dir ve televizyon kelimesinin kısaltması olan TV harflerinin önüne konan “i” harfi ile temsil edilir. İnteraktif TV, iTV, idTV şekillerinde ifade edilen bu uygulamaların gerçek özelliği, izleyicinin izlediği içeriği değiştirebilmesinde yatmaktır.
Televizyon yayınları için etkileşimlilik izleyicinin telefon ederek programlara katılımı ile başlamıştır. Etkileşimli televizyon, adından da anlaşılacağı gibi, izleyicinin o anda izlemekte olduğu programın içeriği ile etkileşime girerek içerik akışını etkileyebildiği ve hatta kişiselleştirebildiği televizyonculuk modeli diye tanımlanabilmektedir. Bilgi akışı sadece yayıncıdan izleyiciye değil, izleyiciden de yayıncıya doğru olabilmektedir

Her geçen gün, bilgisayar ve internete sahip olanların sayısı katlanarak artmaktadır. Basit bir
tanımlamayla internet, dünya üzerindeki milyonlarca bilgisayar ağını birbirine bağlayan çok büyük bir bilgisayar ağıdır. Buna ağlar ağı da denmektedir. Ağ, kaynakları ve enformasyonu paylaşabilen birbirleri ile birleştirilmiş donanımlara verilen addır. İnternet ağına bağlı olan bilgisayarlar veri alışverişi yapabilmektedirler Ortaya çıkışından kısa bir süre içinde toplumsal ve kültürel alanda bir cazibe merkezi olan İnternet, sadece bir iletişim ve enformasyon aracı değildir. İnternet kültür, kimlik, siyaset ve ekonomi alanlarında rol sahibi olmuş bir iletişim ortamdır. Bu yeni kitle iletişim ortamının toplumsal, ekonomik, siyasal ve bireysel yaşamı değiştirme potansiyeli bulunmaktadır. İnternet iletişime imkân veren teknik bir altyapı sunduğu için kimi zaman iletişim aracı olarak da adlandırılmaktadır. İnternet gözetim konusunda da güçlü bir araçtır. Etkileşime açık yapısı sayesinde büyük miktarlardaki verinin dünya çapında dolaşımına olanak sağlamakta, geniş kitlelere enformasyon iletmek için kullanılabilmektedir

Enformasyonun toplanmasına zemin hazırlayan, ancak toplumsal, kültürel ve sosyal alanda etkisini gösteren sosyal ağlar 2010’lu yılların ilgi çeken ortamlarındadır. İnternet bağlantısı ile içinde yer alınan sosyal ağlarda bireyler toplum yaşamının benzerini devam ettirmektedirler. Günümüzde sosyal ağlar, internet kullanıcılarının yaşamlarının bir parçası olmakta, sadece sosyalleşme aracı olarak değil, iş yerlerinde, okulda ve aile arasında da iletişim kurma yollarına ek olarak kullanıldığı görülmektedir.

2010’lu yıllarda iletişim araçlarının yukarıda sayılanlardan çok daha fazla çeşidi bulunmaktadır. Eyayıncılık, dijital radyo gibi internet teknolojisini ve dijital altyapıyı kullanan iletişim araç ve ortamları ve mobil yaşama ait ayrıntılı anlatımlar, açıklamalar bu kitabın diğer konuları arasında bulunmaktadır.
;mso-b1 � f n @:� � � TimesNewRomanPSMT'>Hammadde sorunları
*     Taşımacılık grevleri
*     Dış pazarlarda ortaya çıkan kayıplar

Tahmin edilmesi daha güç olan krizlerden bazıları şunlardır:
*     Büyük ürün hataları
*     Örgüt içinden veya dışından gelebilecek sabotajlar
*     Önemli fabrika ve/veya donanım hataları
*     Ürün sahtakarlıkları
*     Taklitçilik
*     Büyük endüstri kazaları
*     Yanlış söylentiler, kötü niyetli iftiralar


İŞLETMELERİN KRİZLE KARŞILAŞMASINDA ETKİLİ OLAN FAKTÖRLERİN İNCELENMESİ

İşletmelerin krizle karşılaşmasında birçok faktör etkili olabilmektedir. Bu faktörleri genel olarak iki ana başlık altında toplamak mümkündür. Bunlar:
*      İşletmenin dış çevresiyle ilgili faktörler.
*      İşletmenin doğal yapısı ve faaliyet sonuçlarıyla ilgili faktörler.

İşletmenin Dış Çevresiyle İlgili Öne Çıkan Kriz Faktörlerini; ekonomik, teknolojik faktörler, hukuk ve polika alanında yapılan yeni düzenlemeler, sosyal ve kültürel alanlarda ortaya çıkan değişiklikler, rakip işletmelerin sayısındaki artışlar ve şiddetli rekabet, uluslararası çevre koşullarında yaşanan değişiklikler, kaynak sağlamada karşılaşılan güçlükler, doğal felaketler ve diğer faktörler (kötü niyetli iftiralar, ürün taklitçilikleri, endüstriyel kazalar, müşteri boykotları vb.)olarak sayabiliriz. İşletmenin doğal yapısı ve faaliyet sonuçlarıyla ilgili kriz yaratan faktörleriise: işletme üst yöneticilerinin yetersizliği ve alınan yanlış kararlar, örgütsel sistemden kaynaklanan sorunlar, stratejik planın belirlenmesinde ve uygulanmasında yapılan hatalar üretim sisteminden ve hatalı ürünlerden (endüstriyel krizler) kaynaklanan sorunlar ve diğer faktörler olarak ele alabiliriz.

Birçok işletme için şiddetli kriz durumları bir günde veya bir akşamda gelişmemekte, tanımlanabilir aşamalar içinde ortaya çıkmaktadır. Bu aşamalar; gizli kriz, hareketsizlik ve krizi yalanlama, hatalı tedbir, kriz ve dağılma aşamalarıdır.

Kriz süreci işletme ve çalışanları üzerinde birçok etkiler yaratabilmektedir. Bu etkileri genel
Olarak; işletme içindeki kararlarda merkezleşme eğilimi, personel üzerinde korku ve huzursuzluk eğilimi, zihni süreçlerin zayıflaması ve kararların niteliğinin bozulması olarak sıralayabiliriz.

Krizlerin ortaya çıkmasında iç ve dış çevre faktörlerinin etkileşimi önemli rol oynamaktadır. Bu etkileşimin; örgütün dış çevreyi kontrol etme derecesi, kriz durumlarının pozitif veya negatif algılanması ve örgütün değişikliklere karşı hassasiyeti olmak üzere üç boyutu vardır. Örgütler açısından en şiddetli kriz durumları; örgütün dış çevresini kontrol etme derecesinin düşük, hassasiyetinin yüksek, değişen durumun negatif olarak algılanması sonucu ortaya çıkmaktadır. Bunun tersi durumlarda; örgütün dış çevresini kontrol etme derecesinin yüksek, hassasiyetinin düşük, değişen durumun pozitif olarak algılandığı durumlarda krizin şiddeti azalabilmektedir.

Read more

AÖF Kriz İletişimi ve Yönetimi 1. Ünite Ders Notları


1. Ünite – Kriz Kavramı ve İşletmeler Açısından Kriz Yaratan Faktörler

KRİZ KAVRAMI
Son yıllarda örgütlerin gerek kendi kontrolleri dışında oluşan birtakım olumsuz çevre koşullarından gerekse de kendi uyguladıkları yönetim politikalarının başarısızlığından dolayı karşılaştıkları krizlerin sayısında önemli artışlar olmakta, krizler örgütsel yaşamın önemli bir parçası haline gelmektedir. Örgütler faaliyet gösterdikleri endüstri dalı ve sahip oldukları büyüklük ne olursa olsun krizlere karşı dayanıklı değildirler. Bir kriz uzmanı örgütlere şu mesajı vermektedir. “Eğer kriz aşamasında değilseniz, kriz öncesi aşamayı yaşamaktasınız, bu yüzden ufukta görülebilecek bir kriz için hemen hazırlık yapmalısınız ”. Krizler, çok yüksek oranlarda finansal maliyetlerin yanında, binlerce işletmenin yok olmasına, birçok insanın ölmesine, çevreye ve gelecek kuşaklara yönelik zararların ortaya çıkmasına yol açmaktadır.

Krizin Tanımı
İşletme krizleri insanlardan, örgütsel yapıdan, ekonomiden veya başka teknolojiden kaynaklanan, insan hayatına doğal ve sosyal yaşama büyük zararlar veren felaketlerdir. Krizler işletmelerin finansal yapısı ve ünü üzerinde olumsuz etki yaratabilecek oluşumlardır. Hermann’a göre kriz; örgütün yüksek öncelikli hedeflerini tehdit eden, krizi önlemek için zamanın sınırlı olduğu, ortaya çıktığında karar vericileri hayrete düşüren, bu nedenle yüksek oranlarda stres yaratan bir durumdur krizle ilgili genel bir tanım yapmak istersek:
*      Önceden sezilemeyen ve anlaşılmasında güçlük çekilen,
*      İşletmenin öncelikli hedeflerini ve hayatta kalmasını ciddi bir şekilde tehdit eden,
*      Çözülmesi için acil tedbirler gerektiren,
*      İşletmenin saptama ve önleme sistemlerini yetersiz hale getiren,
*      Örgüt personeli üzerinde baskı ve stres yaratan bir durumdur

Krizin Belli Başlı Özellikleri
Krizlerin normal durumlardan ayrılan kendine özgü birtakım özellikleri bulunmaktadır. Bu özelliklerden bazıları şunlardır:
  • Kriz olağandışı bir durumdur. Kriz durumları işletmedeki tüm yönetimi değiştirerek yerine yenisini getirebilecek ve böylece işletmeye yepyeni bir perspektif kazandıracak ölçüde önemli değişikliklerin yapılmasını zorunlu hale getirebilmektedir. Bu durum, işletme üst yönetiminin kriz yönetiminin gerektirebileceği yeniliklere karşı isteksiz davranmasına yol açmaktadır.
  • Krizler, farklı yerlerde ve değişik zamanlarda oluşan birbirine bağlı birçok olaydan ortaya çıkmaktadır. Her olay, bir zincir reaksiyonu olarak diğerine basamak oluşturmakta ve krizi artırmaktadır.
  • Krizler ciddi bir hastalık gibidir, çözülmesi büyük ve köklü tedbirleri gerektirmektedir. Dar kapsamlı ve yüzeysel tedbirler problemin kökünden çözülmesinde yetersiz kalmaktadır.
  • Krizler kritik, mücadele edilmesi gereken örgütsel durumlardır. Örgütler üzerinde baskı, stres, güvensizlik, panik ve karışıklık gibi olumsuz durumlar yaratırlar.
  • Krizler örgütlerin genel amaçlarını ve uzun dönemde gerçekleştirmeyi düşündükleri stratejik amaçları tehdit ederler. Kriz dönemlerinde krizin çözülerek örgütün devamlılığının sağlanması öncelikli bir amaç olarak ortaya çıkmaktadır.


Krizin Aşamaları
Bir kriz dört farklı aşamadan geçmektedir. Bu aşamalar tıbbi terimlerle adlandırılmaktadır, çünkü kriz bir hastalık kadar ciddi özelliklere sahiptir. Krizin dört aşaması şunlardır:
*      Krizin oluşum aşaması (Prodromal crisis stage)
*      Krizin ortaya çıkma aşaması (Acute crisis stage)
*      Krizin süreğen hale gelme aşaması (Chronic crisis stage)
*      Krizin çözülmesi aşaması (Crisis resolution stage)
Krizin ilk aşaması “krizin oluşumu” ya da “prodromal dönem” dir. Bu dönem içinde potansiyel bir krizle ilgili önemli ipuçları ortaya çıkmaya başlamaktadır. Bu uyarıcı mesajlar fark edildiklerinde örgütlere krize engel olabilecek ya da krizin potansiyel etkilerini azaltmaya yardım edebilecek tekrarlanan mesajlar ve sürekli ipuçları sunmaktadırlar. Çevrelerinde ortaya çıkan eğilim ve gelişmelere karşı hassasiyetlerini koruyan örgütler, bir krizi saptama ve ortaya çıkışını önlemede daha şanslı olabilmektedirler.

İkinci aşama “krizin ortaya çıkması ya da “akut kriz” dir. Bu aşamada bazı faktörler krizin zarar verici bir gerçeğe dönüşmesine neden olmaktadır. Değişik örgütlerin karşılaştığı fiziksel, mali ve manevi sarsılma korkunç olabilmektedir. Bu aşamada örgüt üst yönetimi en ciddi sınavını verecek, yapılabilecek yanlış uygulamalar örgütün hayatını sona erdirebilecektir. Krizin süreğen bir hal alması üçüncü aşamayı oluşturmaktadır. Bu aşamaya “kronik kriz aşaması” da denilmektedir. Bu aşamanın etkileri uzun yıllar sürebilmektedir. Suçlamalar, karşı suçlamalar, deliller, sorgular, yasal hareketler ve medyanın baskısı bir krizin etkilerini uzatabilmektedir.

Son aşama, krizin çözüme kavuşturulması aşamasıdır. Bu aşamada kriz artık örgüt ve çevresi için bir tehdit unsuru olmaktan çıkmaktadır

Kriz Türleri
Örgütlerin karşılaştıkları krizlerden bir bölümü daha kolay tahmin edilebilirken bazılarının tahmin edilmesi daha güç olabilmektedir. Örgütler açısından tahmin edilmesi daha kolay olabilecek kriz türlerinden bazıları şunlardır:
*     Uzun süreli grevler
*     Yangın ve patlamalar
*     Kirlilik ve sızma problemleri
*     Hammadde sorunları
*     Taşımacılık grevleri
*     Dış pazarlarda ortaya çıkan kayıplar

Tahmin edilmesi daha güç olan krizlerden bazıları şunlardır:
*     Büyük ürün hataları
*     Örgüt içinden veya dışından gelebilecek sabotajlar
*     Önemli fabrika ve/veya donanım hataları
*     Ürün sahtakarlıkları
*     Taklitçilik
*     Büyük endüstri kazaları
*     Yanlış söylentiler, kötü niyetli iftiralar


İŞLETMELERİN KRİZLE KARŞILAŞMASINDA ETKİLİ OLAN FAKTÖRLERİN İNCELENMESİ

İşletmelerin krizle karşılaşmasında birçok faktör etkili olabilmektedir. Bu faktörleri genel olarak iki ana başlık altında toplamak mümkündür. Bunlar:
*      İşletmenin dış çevresiyle ilgili faktörler.
*      İşletmenin doğal yapısı ve faaliyet sonuçlarıyla ilgili faktörler.

İşletmenin Dış Çevresiyle İlgili Öne Çıkan Kriz Faktörlerini; ekonomik, teknolojik faktörler, hukuk ve polika alanında yapılan yeni düzenlemeler, sosyal ve kültürel alanlarda ortaya çıkan değişiklikler, rakip işletmelerin sayısındaki artışlar ve şiddetli rekabet, uluslararası çevre koşullarında yaşanan değişiklikler, kaynak sağlamada karşılaşılan güçlükler, doğal felaketler ve diğer faktörler (kötü niyetli iftiralar, ürün taklitçilikleri, endüstriyel kazalar, müşteri boykotları vb.)olarak sayabiliriz. İşletmenin doğal yapısı ve faaliyet sonuçlarıyla ilgili kriz yaratan faktörleriise: işletme üst yöneticilerinin yetersizliği ve alınan yanlış kararlar, örgütsel sistemden kaynaklanan sorunlar, stratejik planın belirlenmesinde ve uygulanmasında yapılan hatalar üretim sisteminden ve hatalı ürünlerden (endüstriyel krizler) kaynaklanan sorunlar ve diğer faktörler olarak ele alabiliriz.

Birçok işletme için şiddetli kriz durumları bir günde veya bir akşamda gelişmemekte, tanımlanabilir aşamalar içinde ortaya çıkmaktadır. Bu aşamalar; gizli kriz, hareketsizlik ve krizi yalanlama, hatalı tedbir, kriz ve dağılma aşamalarıdır.

Kriz süreci işletme ve çalışanları üzerinde birçok etkiler yaratabilmektedir. Bu etkileri genel
Olarak; işletme içindeki kararlarda merkezleşme eğilimi, personel üzerinde korku ve huzursuzluk eğilimi, zihni süreçlerin zayıflaması ve kararların niteliğinin bozulması olarak sıralayabiliriz.

Krizlerin ortaya çıkmasında iç ve dış çevre faktörlerinin etkileşimi önemli rol oynamaktadır. Bu etkileşimin; örgütün dış çevreyi kontrol etme derecesi, kriz durumlarının pozitif veya negatif algılanması ve örgütün değişikliklere karşı hassasiyeti olmak üzere üç boyutu vardır. Örgütler açısından en şiddetli kriz durumları; örgütün dış çevresini kontrol etme derecesinin düşük, hassasiyetinin yüksek, değişen durumun negatif olarak algılanması sonucu ortaya çıkmaktadır. Bunun tersi durumlarda; örgütün dış çevresini kontrol etme derecesinin yüksek, hassasiyetinin düşük, değişen durumun pozitif olarak algılandığı durumlarda krizin şiddeti azalabilmektedir.
Read more

AÖF Çalışma Ekonomisi 1. Ünite Ders Notları

1
Çalışma Ekonomisine Giriş ve Temel Kavramlar


 
Emek piyasalarını diğer piyasalardan ayıran özellikler nelerdir? 
• Emek piyasasını mal ve diğer piyasalardan ayıran belki de en önemli özellik, emeğin istihdamının çalışan ve çalıştıran arasında kişisel bir ilişkiyi ifade etmesidir. Emek piyasası hakkında genellikle hem işveren hem de işçi bakımından bir bilgi eksikliği söz konusudur. Emek piyasasına arz edilen emek büyük ölçüde heterojenlik gösterir.
Tek bir emek piyasası yoktur, farklı birçok iş için binlerce piyasa vardır. Emek piyasalarında grup ilişkilerini etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Bu piyasalardaki karar alıcı birimlerin başında gelen sendikaların davranışlarını belirleyen sosyal, siyasal ve ideolojik bazı etkenler mal piyasalarında yer alan firmaların davranışlarını etkileyen faktörlerden farklıdır. Emek piyasasında işçinin pazarlık gücü nispi olarak azdır. Genellikle bu piyasalarda güç alıcılar lehinedir.

 Çalışma çağındaki nüfus ve aktif nüfus nedir?
 • Çalışma çağındaki nüfus tanımlanırken, bir yaş sınırlamasından hareket edilir. Genellikle, bu çağın alt sınırı, zorunlu temel eğitimin bitişini ifade ederken; üst sınırı da emeklilik yaşına karşılık gelmektedir. Ülkeler arasında gerek zorunlu temel eğitimin süreleri ve gerekse emeklilik yaşları konusundaki farklılıklar çalışma çağındaki nüfusun uygulamada farklılaşmasına yol açmaktadır. Ancak, ülkeler arasında yaygın olan yaş sınırları 15-64 yaşları arasıdır. Yani, 15-64 yaşları arasındaki kişiler çalışma çağındaki nüfusu oluşturmaktadır.

• Aktif nüfus, çalışma çağında yani 15-64 yaş grubunda olup kurumsallaşmamış nüfustan oluşmaktadır. Kurumsallaşmamış nüfus, Devlet istatistik Enstitüsü’ne göre; “Okul, yurt, otel, çocuk yuvası,huzurevi, özel nitelikli hastane, hapishane, kışla ve orduevi gibi yerlerde ikamet edenlerle yabancı uyruklular dışındaki nüfustur”.

 işgücü nedir? 
• işgücü, bir ülkedeki emek arzını insan sayıyı yönünden ifade eden bir kavramdır. Başka bir tanımlama ile, bir ülkedeki nüfusun üretici durumda bulunan yani ekonomik faaliyete katılan kısmı dır. Çalışma çağındaki nüfustan, çalışmak istemeyenleri, çalışmasını engelleyen bir sakatlığı olanları, askerlik hizmetini yapanları, ev kadınlarını, öğrencileri ve mahkumlar gibi gözetim altında tutulanları çıkarıp; çalışma çağı dışında olduğu halde çalışmak zorunda olan çocuklarla yaşlıları eklersek sivil işgücüne ulaşılır.
 Kısaca, işgücü =istihdam edilenler + işsizler.

Eksik istihdam nedir? 

• Eksik istihdam, istihdamın sektör el dağılımı içinde tarımın ağırlıkta olduğu, ücretsiz aile işçilerinin yoğun olarak bulunduğu ve işsizlik sigortası uygulamasının bulunmadığı ülkelerde, işgücünün gereği gibi değerlen-dirilememesinden kaynaklanan önemli bir sorundur. işsizlik sigortasının bulunmadığı ya da sınırlı olduğu ülkelerde, kişiye işsiz kaldığında, geçimini temin edebilecek bir gelir düzeyi sağlanamamaktadır. Bundan dolayı da kişi, sahip olduğu eğitim ve niteliğe uygun olsun ya da olmasın veya elde edeceği ücret düzeyi ne olursa olsun çalışmak zorunda kalmaktadır. Böylece, kişi işsiz olmaktan kurtulmakta, ancak bu kez de sorun eksik istihdam olarak ortaya çıkmaktadır.

 işgücüne katılma oranı nedir? 
• işgücüne katılma oranı, istihdam edilenlerle işsizlerin toplamının oluşturduğu işgücünün aktif nüfusa oranıdır. Bu oran, aktif nüfus içersinde işgücünün nispi ağırlığını gösterir.

 

Bağımlılık oranı nedir? 
• Bir ülke nüfusunun tamamı tüketicidir, ancak çalışma çağındakiler hem tüketici hem de üreticidirler.Üretim-tüketim dengesini sağlamak için üretime katılanların kendileriyle birlikte katılmayanlara da yetecek kadar üretimde bulunmaları gerekir. Bunun ölçüsü bağımlılık oranıdır. Bağımlılık oranı, çalışma çağındaki kişilere bağımlı olan nüfusun kaba bir ölçüsüdür.               

Emek verimliliği nedir? 
• Bir ülke nüfusunun tamamı tüketicidir, ancak çalışma çağındakiler hem tüketici hem de üreticidirler. Üretim-tüketim dengesini sağlamak için üretime katılanların kendileriyle birlikte katılmayanlara da yetecek kadar üretimde bulunmaları gerekir. Bunun ölçüsü bağımlılık oranıdır. Bağımlılık oranı, çalışma çağındaki kişilere bağımlı olan nüfusun kaba bir ölçüsüdür.
Read more