Türkiye Ekonomisi 1. Ünite Ders Notları
http://nettebuldum.blogspot.com/2013/03/2013-aof-turkiye-ekonomisi-1-unite.html
Türkiye Ekonomisi 2. Ünite Ders Notları
http://nettebuldum.blogspot.com/2013/03/2013-aof-turkiye-ekonomisi-2-unite-ders.html
Türkiye Ekonomisi 4. Ünite Ders Notları
http://nettebuldum.blogspot.com/2013/03/aof-2013-turkiye-ekonomisi-4-unite-ders.html
ÜNİTE
3
KAMU
EKONOMİSİNDE
GELIŞMELER
KAMU
EKONOMİSİ
VE TÜRKİYE'DEKİ GELİŞİMİ:
Kamu
ekonomisi: Devletin
harcamaları,
gelirleri, borçları ile uygulamaların nedenleri, sonuçları ve
etkilerini inceler. Kamu ekonomisi, ekonominin bir alt dalıdır ve
devletin ekonomi içindeki temsil ettiği pay ile ölçülür.
Tam
kamusal mal: Bireylerden
herhangi birinin tüketimi nedeniyle, diğerlerinin
aynı malı tüketme olanağında herhangi bir azalışın olmadığı,
birlikte ve eşit biçimde tüketilen mal ve hizmetlerdir.
Yarı
kamusal mal: Tüketimleri
sonucun topluma yoğun dışsal faydalar sağlarken, kişilere de
ayrıca özel fayda sağlayan mal ve hizmetlerdir.
Kamu
kesimi genellikle tam kamusal ve yarı
kamusal mal ve hizmet üretenin yanında özel mal ve hizmette
üretmektedir. Dar
anlamda kamu kesimi: Kamu
kesiminin büyüklüğünü dar anlamda kamu bütçesi içerisinde
görebiliriz.
Geniş
anlamda kamu kesimi: Yerel
yönetimleri, kamu iktisadi kuruluşlarını, fonları, sosyal
güvenlik kuruluşları ve döner sermayeli kuruluşları da
kapsamaktadır.
2009
yılında
Türkiye'de kamu
gelirlerinin GSYH'ye
oranı %21,83'dür. Bu dönemdeki dünya ortalaması %24,43-25,55
arasında yer almaktadır. Daha az kamu geliri toplayan
ülkelerde devletin sunduğu hizmetlerde daha düşük düzeyde
kalmaktadır. AB üyesi İngiltere ve Yunanistan'da bu oranlar %38
civarındadır. ABD ve Hindistan'da ise %20'lerin altında
kalmaktadır.
2009
yılında
Türkiye'de kamu
harcamalarının GSYH
oranı %27,27'dir. Kamu harcamalarının oranının çok yüksek
olması ekonomik sorunlara yol açarken çok düşük olması
durumunda da toplumun ihtiyaç duyduğu mal ve hizmetler yeterince
karşılanamayacaktır. Bu noktada kamu harcamaları açısından
optimum oranın sağlanması önemlidir. AB ülkesi Yunanistan ve
İngiltere'de kamu harcamalarının GSYH oranları oldukça
yüksektir. (%50)
Kamu
açığı:
Toplam kamu
harcamalarının toplam kamu gelirlerini aşan kısmıdır. Kamu
harcamaları ile kamu gelirleri ara
sında
oluşan fark kamu harcamalarından daha yüksek olması şeklinde
geliştiğinde kamu açığı oluşacaktır ve bu açık borçlanma
yoluyla
karşılanmaktadır.
Türkiye kamu ekonomisindeki borçlanma açısından istikrarlı bir
çizgiye sahiptir.
Kamu
kesiminin büyüklüğünü
gösteren ölçütler:
-
Kamu harcamalan/GSYH
Kamu
gelirleri/GSYH
Vergi
gelirleri/GSYH
Devlet
bütçesi/GSYH
TÜRKİYE'DE
KAMU HARCAMALARI:
Türkiye'de
kamu harcamalarının
kuruluştan günümüze kadar olan süreçte genel eğilimi: ARTIŞ
(dönemsel
dalgalanmalar
var)
1930:
devletçi politikalar, harcamalar artışta.
1939-1945:
kamu harcamaları,
düşüş
1950:
dalgalanma yok.
1970:
açık
bütçeler var
1990:
kamu harcama ve gelirleri arasında
fark fazla
2001
kriz: kamu harcama-kamu gelir farkı
maksimum
2001
Güçlü Ekonomiye Geçiş:
kamu harcama-kamu gelir farkı azalıyor.
Kamu
Harcamalarının
Sınıflandırılması ve Türkiye'deki Durum:
Kamu
harcamaları
sınıflandırma yöntemleri;
idari
(kurumsal)
İşlevsel (fonksiyonel)
-
Ekonomi
Türkiye'de
1950'lere kadar sadece idari
sınıflandırma
yapılmıştır. Bu
tarihten sonra ekonomik
sınıflandırma mevcuttur.
idari
sınıflandırmada
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'na göre genel
bütçe, özel bütçe ve düzenleyici denetleyici kurum
bütçelerinden oluşan bir sınıflandırma mevcuttur.
İdari
sınıflandırma: Harcamayı
yapan yönetim birimlerini esas alan kamu harcamaları
sınıflandırmasıdır. Idari (kurumsal) sınıflama ekonomik
analizlere uygun bir sınıflama değildir.
Fonksiyonel
(işlevsel)
sınıflandırma: Harcamaların
savunma, sağlık, eğitim gibi hizmetler, o hizmetleri hangi
kuruluşların yaptığı dikkate alnmaksızın harcamaların hangi
amacı gerçekleştirdiğine bakılan kamu harcaması
sınıflandırmasıdır. Kaynakların kullanımını belirlemek
açısından daha belirleyicidir. Harcamalarla ulaşılmak istenen
hedefler birleştirilmektedir.
Ekonomik
sınıflandırma:
Devlet hizmetlerinin
ekonomik faaliyet düzeyleri üzerindeki etkilerini ölçmeye
yardımcı olan kamu harcama sınıflandırmasıdır. Ekonomik
sınıflandırma ile ilgili olarak Türkiye'de 5018 sayılı Kamu
Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile bütçede kamu harcamalarının
sınıflandırılması yeniden yapılandırılmıştır.
***Fonksiyonel
sınıflandırmaya
göre bütçeden en yüksek payı genel
kamu hizmetleri almaktadır.
Ayrıca eğitim ve sağlık hizmetlerinin bütçeden aldığı paylar
artış göstermektedir. Savunma hizmetlerinin bütçeden aldığı
pay ise azalış göstermektedir.
Cari
harcamalar: Kısa
dönemde doğrudan üretimi artırıcı etkisi olmayan ve faydası
bir dönemle sınırlı olan harcamalardır. ***Yeni ekonomik
sınıflandırmaya göre bütçede en yüksek pay sırasıyla; cari
transferler,faiz giderleri ve personel harcamalarına aittir.
TÜRKIYE'DE
KAMU GELİRLERİ:
***Kamu
bütçesinde harcamaların
finansmanında kullanılan kamu gelirlerinin en önemlisi vergi
gelirleridir. Bunun
dışındaki gelirler vergi dışı normal gelirler, özel gelirler
ve fon gelirleri, diğer gelirler ve katma bütçe gelirleri olarak
sınıflandırılmaktadır. Bu
dar anlamda kamu gelirlerini oluşturur.
Geniş anlamda kamu
gelirleri ise, Devlet,
il özel idareleri, belediyeler ve sosyal güvenlik kuruluşlarının
gelirlerinde oluşan gelirlerdir.
Kamu
gelirleri vergi gelirleri ve vergi dışı
gelirler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Vergi
dışı
gelirler:
-
Teşebbüs
ve mülkiyet gelirleri
- Faiz,
pay
- Ceza
gelirleri
Sermaye
gelirleri
|
|
Gelir
vergisinin kamu gelirleri payı
1975 yılında %40'ın üzerinde iken, 2010 yılında %22,1 değerini
almıştır. Gelir vergileri dolaysız vergilerin en önemli bölümünü
oluştur.
Türk
vergi sisteminde dolaysız
vergilerin payı DÜŞMEKTEDIR.
Türk vergi sisteminde
dolaylı vergilerin payı ARTMAKTADIR.
Devletin
dolaylı
vergilere yönelmesinin en önemli sebepleri bu vergilere karşı
tepkinin düşük olması, vergi maliyetinin düşük olmasından
kaynaklanmaktadır.
Fon:
Belirli
bir amacın
veya birbirine yakın amaçlar grubunun gerçekleştirilmesi için
belirli kaynakların toplandığı ve harcandığı, bütçe içi
veya bütünüyle bütçe dışı karrıusal nitelikli özel
hesaptır. Fonlar 1990'lı yıllarda hızlı yükseliş göstermiştir.
Fonların bütçenin birliği, şeffaflığı ve genelliği
ilkelerine verdiği önemli zararlar nedeniyle 2000'li yıllardan
itibaren fonların sayısı hızla azaltılmıştı r.
***Gelir
vergisi, kurumlar vergisi, katma değer
vergisi ve özel tüketim vergisi vergi sisteminin dört temel
ayağını oluşturmaktadır.
Gelir
vergisi; artan oranlı
tarifeye tabidir. Gelir adaleti sağlamada etkin ve gelire karşı
esnektir.
Harcama
üzerinden alınan
vergiler sabit oranlı tarifeye tabidir. Esnekliği düşük
vergilerdir. Ekonomik etkinlik açısından avantajlıdır.
Tasarrufları egatif etkilemezler. Sermaye birikimine olumlu katkıda
bulunurlar.
Türkiye'de
dolaylı
vergilerin dolaysız vergiler aleyhine gelişmesi ekonomik
etkinliğin, gelir dağılımından daha öncelikli olduğunu
gösterir.
Türkiye'de
Vergi Yükü:
Vergilerin
ödenmesi mükellefler üzerinde ölçülemeyen (subjektif) veya
ölçülebilen (objektif) bir yük yaratır.
Vergilemede adalet
ve eşitlik kavramı
temel vergi prensiplerindendir.
Bireysel
vergi yükü: Bireyin
ödediği
vergilerin gelirine oranıdır
Net
vergi yükü: Ödenen
tüm vergiler-Kamu hizmetlerinden sağlanan
yarar/Gelir şeklinde tespit edilen vergi yüküdür. Toplam
vergi yükü: Ödenen
vergilerin toplum gelirine oranıdır.
Ödenen
vergi ile gelir arasındaki
oranı ifade eden vergi yükü, bir ekonomide gelişme, kalkınma,
ekonomik denge ve adil gelir dağılımı gibi ekonomi politikası
amaçlarına uygun vergi politikalarınnın belirlenmesi açısından
önem taşır.
TÜRKİYE'DE
İÇ BORÇLANMA VE BORÇ YÖNETİMİ
Kamunun
borçlanmasını
vergilerden ayıran en önemli özellik, borçlanmanın kişilerin
veya tüzel kişilerin oluruyla yapılmasıdır.
Devlet
iç borçlanmada bazen gönüllülüğü
ortadan kaldırabilmektedir. Zorunlu borçlanmaya örnek 1962 yılında
çıkarılan "tasarruf
bonoları"dır.
Türkiye
Cumhuriyeti Osmanlı'dan
kalan borçlar nedeniyle ilk yıllarında oldukça temkinli
davranmıştır.
İlk defa bütçe açıklarını
kapatmak için Il. Dünya Savaşı döneminde iç ve dış borç
almıştır
1950-60
bütçe açıkları
borçlanmanın sebebi
1960
sonrası
dönemde, kalkınma için vergiler yetmeyince iç finansman açığı
büyümüştür
1970'e
kadar borç yerine TCMB kaynakları
kullanılmıştır.
1980
sonrası
yüksek iç borçlanma ve sürdürülemeyen borç.
2001
kriz, iç borç stoğu
büyük bir artışta
2001
sonrası
nominal artmış ancak artış hızında azalma vardır. Büyüme
hızlarının yükselmesi sonucu GSYH içindeki
payları
azalmıştır.
Borç
yönetimi mali istikrarı
etkilediği gibi faiz oranları vb.parametreler üzerindeki etkisi
nedeniyle para politikalarını da etkiler.
Kamu
finansmanında
iç borçlanmaya başvurulması; kamuya
borç veren zenginleşti, borç vermeyen fakirleşti. Yüksek faiz;
özel sektör yatırım yerine kamuya borç veriyor.
Borç
yönetiminde temel amaç faiz oranları,
döviz kurları ve likidite dalgalanmalarını mnimum düzeyde
etkileyecek borç yükü-ne sahip olmak ve bunu sürdürebilmektir.
Borç yönetiminin birinci! amacı borç yükünün azaltılmasıdır.
Türkiye'de
kamu borçlanmasından
sorumlu kurum "Hazine Müsteşarlığı"dır.
2001-2010
döneminde borç yükündeki azalmada faiz harcamalarındaki
düşüş birincil etkendir.
Kamu
İç
Borçlanmasında Vade ve Maliyet:
Türkiye
ekonomisinde yaşanan
krizlerle birlikte iç borçlanmada vade KISALMIŞTIR.
1994 yılında yaşana
ekonomik kriz neticesinde iç borçlanmanın vadesi yıllık
ortalama 119 gündür. Bir önceki yılda iç borçlanmanın vadesi
yıllık ortalama 257 gündür. Ekonomide yaşanan sıkıntılarla
birlikte kredibilite sorunu borçlanmada vadeyi yarı yarıya
kısaltmıştır.
Kamu
Kesimi Borçlanma Gereği:
Kamunun
toplam nakdi harcamaları
ile toplam nakdi gelirleri arasındaki farktır. Kamu kesimi
borçlanma gereği en kapsamlı açık yöntemi olup, kamu kesimini
oluşturan birimlerin tamamını kapsamaktadır.
KKBG
bütçe açığı
göstergesi olarak kullanılmasının nedenleri: Ülkelerarası
karşılaştırmalarda kolaylık sağlaması Bütçe açığının
ölçümü ile ilgili sorunlardan kurtulmak
Maliye
politikasının
sürdürülebilirliğini analiz etmek
Nakit
bazında
ölçüm yapmak
TÜRKİYE
BÜTÇESİNİN GELİŞİMİ
Mali
Yapıdaki
Değişiklikler: Türkiye'de
kamu mali yönetimine ilişkin ilk düzenleme 1927 yılında
çıkarılan 1050
sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu'dur. Bu
kanun 2006 yılına kadar uygulanmıştır.
2006
yılından
itibaren bütçeler 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'na göre
hazırlanmaktadır. Bu kanun kamu maliyesinin temel ilkeleri
bakımından birçok yeniliği de beraberinde getirmiştir.
5018
sayılı
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nun getirdiği yenilikler:
Bütçe
türleri uluslararası
normlarca benimsenen biçimde yeniden tanımlanmış ve
sınıflandırılmıştır.
Bütçenin
kapsamı
genişletilmiştir.
Kamu
idarelerinin tüm gelir ve giderlerinin bütçede yer alması
sağlanmıştır.
Bütçe
dışında
gelir elde edilmesi ve gider yapılması önlenmiştir.
Stratejik
planlama ve performans esaslı
bütçelemeyi esas alan mali yapı kalkınma planları ve bütçeler
arasında sıkı bir
bağ
kurmuştur.
Çok
yıllı
bütçe sistemine geçilmiştir.
Harcamalar
konusunda esneklikler sağlanmıştır
ve harcama öncsi vize ve tesciller kaldırılmıştır.
Mahalli
idareler ve sosyal güvenlik kurumlarının
bütçe büyüklüklerinin TBMM'nin bilgisine sunulması sağlanmıştır
Vergi
muafiyeti, istisna ve indirimleri ile benzeri uygulamalar nedeniyle
vazgeçilen kamu gelirlerinin cetveli bütçe kanunla
rına
eklenmeye başlanmıştır
Yeni
mali yapı
ile bütçe birliği,
mali saydamlık ve hesap verilebilirlik, kamu
kaynaklarının kullanımında etkinlik,
eko
nomiklik
ve verimlilik öne
çıkmaktadır.
Mali
saydamlık:
Kamuda mali saydamlık
kamu sektörünün mali görünümü hakkında kamuya açık olma ya
da kamu kesimi ile halkın arasında asimetrik bilginin azaltılması
anlamına gelir.
Hesap
verme sorumluluğu:
Her türlü kamu
kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasında görevli ve yetkili
olanların, kaynakların etkili, ekonomik, verimli ve hukuka
uygun olarak elde edilmesinden, kullanılmasında raporlanmasından,
muhasebeleştirilmesinden, kötüye kullanımının
engellenmesinden sorumlu olmalarıdır.
***Yeni
kamu mali yönetimi ile girdi odakli geleneksel bütçeleme
anlayışından,
çıktı-sonuç odaklı
bütçeleme anlayışına geçilmiştir. Performans esaslı
bütçeleme anlayışı, harcamada meydan gelecek her artış ile
performans bağlantısını kurmaya çalışır.
Orta
vadeli harcama sistemi, öngörülen
bütçe yılı
ile onu takip eden iki veya daha fazla yılı kapsadığı için
geleceğe yönelik sağlıklı projeksiyon yapma imkanını
artırmakta ve harcamaları disiplin altına almaktadır. 5018 sayılı
Kanun ile orta vadeli yaklaşım anlayışı adı altında üç
yıllık bütçe
uygulamaları zorunlu hale getirilmiştir.
***5018
sayılı
Kanun ile "konsolide bütçe' kavramı yerine, "merkezi
yönetim bütçesi" kavramı
kullanılmaya başlanmıştır. Düzenleyici denetleyici kurumlar,
bütçe dışı parafiskal gelir elde eden sosyal güvenlik
kuruluşları ve mahalli idarelerin bütçeleri de genel yönetim
bütçesi şemsiyesi altına alınmıştır.
Genel
yönetim bütçesi; merkezi
yönetim bütçesi, mahalli idareler bütçesi ve sosyal güvenlik
bütçesi olmak üzere üç ana başlık
altında toplanmıştır.
I
sayılı
cetvelde; genel
bütçeli kuruluşlar. Il
sayılı cetvelde; özel
bütçeli kuruluşlar
III
sayılı
cetvelde; düzenleyici
denetleyici kurum bütçeleri
Bütçe
Büyüklüklerinde Gelişmeler:
Cumhuriyetin
kuruluş
döneminde denk bütçe ve istikrarlı para ilkesi esas alınmıştır.
Il.
Dünya Savaşı'nın
çıkması ile savaş ekonomisi uygulanmış ve savunma
harcamalarının oranı yükselmiştir. (%50)
1970'lerde
en büyük pay savunma harcamalarındadır
2003
yılında
savunma harcamaları eğitim harcamalarının altına düşmüştür.
Eğitim
ve sağlık harcamalarının payı son yıllarda artmaktadır.
Sosyal
harcamaların
da artması "sosyal devlet" anlayışının sonucudur.
TÜRKİYE'DE
ÖZELLEŞTİRME
Dar
anlamda özelleştirme:
Kamu mülkiyetindeki
ekonomik kuruluşların yönetim ve mülkiyetinin özel sektöre
devredilmesidir. Burada KİT'lerin sermayesinin en az %51'inin özel
sektöre devri gerekmektedir.
Geniş
anlamda özelleştirme: Devletin
ekonomik faaliyetlerinin azaltılması amacıyla kamu sektörünün
denetimi altındaki kuruluşlarının özel sektöre devredilmesidir.
Özelleştirme
koşulu:
Mülkiyet
devrinin gerçekleşmesi
yönetim
devri
Kamu
iktisadi Teşebbüsü
(KİT): İktisadi
Devlet Teşekkülü (İDT) ve Kamu İktisadi Kuruluşuna (KİK)
verilen ortak addır.
İktisadi Devlet Teşekkülü
(İDT): Sermayesinin
tamamı devlete ait olup ticari esaslara göre mal ve hizmet üreten
kamu iktisadi teşebbüsleridir
Kamu
iktisadi Kuruluşu'nun
(KİK): Sermayesinin
tamamı devlete ait olup tekel niteliğindeki mal ve hzmetleri kamu
yararı gözeterek üretmek ve pazarlamak üzere kurulan ve bu
nedenle imtiyazlı sayılan kamu iktisadi teşebbüsüdür.
iştirak:
iktisadi devlet
teşekküllerinin veya kamu iktisadi kuruluşlarının veya bağlı
ortaklıklarının, sermayelerinin en az %15'ine, en çok %50'sine
sahip bulundukları anonim şirketlerdir.
Eğer
özelleştirme ve deregülasyon kamu tekeli yerine özel sektör
tekeli yaratıyorsa, söz konusu ekonomide etkinlikten ve serbest
rekabetten bahsedemeyiz.
Regülasyon:
Devletin
ekonomiye doğrudan
müdahale ettiği çeşitli iktisat politikası araçlarını
kapsamaktadır. Deregülasyon:
Devletin özel
sektörün karar alanını daraltan regülasyonları azaltması veya
kaldırması, kamu gücünün özel sektöre ve sermayeye
devredilmesi yönünde yapmış olduğu yasal düzenlemelerdir.
19501i
yıllarda
İngiltere'de ve 1960'11 yıllarda Almanya'da ilk özelleştirme
uygulamaları belli sektörlere yönelik olmuştur. Gelişmiş
ülkede özelleştirme amacı; rekabet
düzeyini artırmak ve kamudaki savurganlığı önlemektir.
Diğer
ülkelerde özelleştirme amacı; dış
borç ödemelerine ve artan kamu açıklarına karşı önlemdir.
Türkiye'de
özelleştirme
ile ilgili önemli çalışmalar 1980
sonrası
başlatılmıştır.
Özelleştirme
uygulamasının amaçları:
Devletin
ekonomideki ticari faaliyetlerinin en aza indirilmesi Rekabete
dayalı
piyasa ekonomisinin oluşturulması
Devlet
bütçesi üzerindeki KİT
finansman yükünün azaltılması
Sermaye
piyasasının
geliştirilmesi
Atıl
tasarrufların ekonomiye kazandırılması
Temel
amaç; devletin
ekonomide işletmecilik
alanından tümüyle çekilmesini sağlamaktır.
Türkiye'de
özelleştirme
işlemini yürütmekle görevli kuruluş "Özelleştirme
idaresi Başkanlığı"dır. Özelleştirme
Yüksek Kurulu ise Türkiye'de özelleştirmenin genel
stratejisini beklemekte, hangi kuruluşların özelleştirme
kapsamına alınacağına ve bu kuruluşların hangi süreçler
izlenerek ve hangi yöntemle özelleştirileceğine karar
vermektedir.
Türkiye'de
uygulanan özelleştirme
yöntemleri; satış
(varlık ve hisse satışı), kiralama, işletme hakkı devri,
mülkiyet gayri ayni haklar tesisi ile gelir ortaklığı ve sair
hukuki tasarruftur.
2005
yılı en
fazla özelleştirme gelirinin sağlandığı yıldır.
Özelleştirme
sürecinin önemli hususları:
Çerçeve
iyi çizilmeli
Farklı
düşünene kesimlerle iyi.diyalog
Bu
kesimleri beklentileri karşılanmalı
Sermayeyi
tabana yayacak yöntemler tercih edilmemeli
Konunun
tüm toplum kesimlerine iyi anlatılması
Fayda-maliyet
analizinin iyi yapılması
- Sürecin
hızla
ilerlemesi
Çalışanların
mağdur edilmemesi
Elde
edilen gelirin üretken yatırımlara
yöneltilmesi
Özel
tekel yaratılmaması
Piyasa
ekonomisini geliştirmesi
Rekabet
düzeyinin artması
Ekonomik
etkinliğin
sağlanması
TÜRKİYE'DE
MAHALLİ İDARELERİN BÜTÇELERİ
Mahalli
idarelerin bütçeleri:
Belediyeler
(%90)
İl Özel İdareleri
iller
Bankası
Su
ve Kanalizasyon İdareleri
1980
sonrası
dönemde emlak
vergileri ve bazı
vergilerin toplanması belediyelere bırakılmış ve belediyelere
genel bütçeden daha çok kaynak transfer edilmeye başlanmıştır.
2002
yılında
mahalli idarelerin genel bütçe gelirlerinden aldıkları pay: %6,6
2005 yılında mahalli
idarelerin genel bütçe gelirlerinden aldıkları pay: 'Y.
8 2010 yılında
mahalli idarelerin genel bütçe gelirlerinden aldıkları pay: %8,9
Mahalli
idarelerin hizmetlerine olan talep nüfus artışına
ve kentleşmeye paralel olarak artmaktadır.