Edatlar Bağlaçlar ve Ünlemler İle İlgili Test Soruları ve Cevapları


1.
Belki haziranda mavi benekli çocuksun
Ah seni kimseler bilmiyor bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun
Bu dörtlükte aşağıdakilerden hangisinin örneği yoktur?
a)      ünlem
b)      edat
c)      adıl
d)      zarf

2. “ile” sözcüğü aşağıdakilerin hangisinde farklı görevde kullanılmıştır?
a)      Sinema ile tiyatro kardeş sanatlardır.
b)      Duygularımız ile düşüncelerimizi size söyledik.
c)      Kadını ile, erkeği ile ulus el ele vermeli.
d)      Bilim ile sanat önem vermeliyiz.

3. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ilgeç yoktur?
a)      Sabahtan beri seni bekliyorum.
b)      Akşama dek bu işi bitirmeliyiz.
c)      Toplantıya sadece sen mi gelmedin?
d)      Bu konuyu Selim ile Murat da anlamış.

4. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bağlaç vardır?
a)      Bu tabloları yalnız sen alabilirsin.
b)      Birlikte gezdik fakat hiç konuşmadık.
c)      Yolculuğumuza otobüs ile devam ettik.
d)      Sabaha karşı telefon ile bizi aradı.

5. Hangi cümlede bağlaç yoktur?
a)      Kendisi ne uğradı ne de haber verdi.
b)      Yaz geldi ama havalar ısınmadı.
c)      Tatile yeni arabaları ile çıktılar.
d)      Bu evi beğenmedik ki kiralayalım!

6. “ile” kelimesi hangi cümlede bağlaç görevindedir?
a)      Gece kardeşim ile sahilde dolaştılar.
b)      Ahmet ile kardeşi bize geldiler.
c)      Erzurum’a uçak ile gittiler 
d)      Çocuklar, öğretmenleri ile resim çektirdiler.

7. “Otobüs ve vapur ile gelen pek çok turist sahil ile orman arasında konakladı.” cümlesindeki “ile” sözcüğünün çeşidi hangi seçenekte sırası ile doğru olarak verilmiştir?
a)            edat – bağlaç
b)            edat – edat
c)             bağlaç – bağlaç
d)            bağlaç – edat

8. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “ile” sözcüğü diğerlerinden farklı görevde kullanılmıştır?
a)            Okumakla dinlemek bir değil ki…
b)            İki ile dördün toplamı kadardık.
c)             Ahmet ile Mehmet’ten güç aldık.
d)            Hikaye ile roman arasında bir seçim yapamadık.
e)            Onun gösterilerini ilgiyle izledik.

9. Aşağıdakilerin hangisinde “ile” bağlaç görevindedir.?
a)            Onu heyecanla uğurladık.
b)            Bize arabayla geldiler.
c)             Onu sözle bozguna uğrattık.
d)            Bu durumu içtenlikle destekledi.
e)            Duyguyla düşünceyi birbirinden ayıramadı.

10.          Aşağıdaki cümleler, “ile” sözcüğünün kullanımı yönünden kendi aralarında gruplanırlarsa hangisi, gruplamalara girmez?
a)            Kuşların tatlı cıvıltılarıyla uyandım.
b)            Önüne gelen kısmeti de öfkeyle tepti.
c)             Defterle kalem gerekli malzemeydi.
d)            Okula kadar arabayla geldi.
e)            Arkadaşının yüzüne sevgiyle baktı.

CEVAP ANAHTARI
1.b    2.c    3.d    4.b    5.c    6.b    7.a    8.e    9.e    10.c


Read more

Üçgende Açılar Konusu - Geometri Çözümlü Konu Anlatımı


Tanım: Başlangıç noktaları ortak iki ışının birleşimine Açı denir.
Dar Açı, Dik Açı, Geniş Açı, Doğru Açı, Doğru Açıdan Büyük Tam Açıdan Küçük Açı, Tam Açı    şeklinde çeşitleyebiliriz.


 
Paralel iki doğrunun bir kesenle yaptığı açılar:
  1. Ters Açılar
  2. İç Ters Açılar
  3. Dış Ters Açılar
  4. Yöndeş Açılar
  5. Karşı Durumlu Açılar

UYARI : Paralel iki doğru arasında kırık çizgilerle oluşturulmuş açılardan; bir yöne bakanların toplamı, diğer yöne bakanların toplamına eşittir.



 
KENARLARI   DİK   AÇILAR
  1. İki dar açının ölçüleri eşittir.
  2. Biri dar biri geniş ise, toplamları   180°  dir.
KENARLARI   PARALEL   AÇILAR
  1. Kenarları aynı yönde paralel ise, ölçüleri eşittir.
  2. Kenarları zıt yönde paralel ise, ölçüleri eşittir.
  3. Birer kenarları aynı, diğer kenarları zıt yönde paralel olan açıların toplamı  180°  dir.



 
  T A N I M L A R
  Açıortay :Herhangi bir açının ölçüsünü iki eşit parçaya bölen ışındır.
  Tümler Açılar :Ölçüleri toplamı ı  90°  olan açılara denir.
  Bütünler Açılar :Ölçüleri toplamı ı  180°  olan açılara denir.
  Komşu Açılar :Birer köşeleri ve birer kenarları ortak olan açılara denir.
  Eş Açılar :Ölçüleri eşit olan açılara denir.
    Uyarılar :
  • Bir açının iç açıortayı üzerinde alınan herhangi bir noktadan açının kenarlarına indirilen dikmeler birbirine eşittir.
  • Komşu Tümler iki açının açıortaylarının meydana getirdiği açı  45°  dir.
  • Komşu Bütünler iki açının açıortaylarının meydana getirdiği açı  90°  dir.

Ö R N E K L E R
Şekilde     [EC // [FD     x - y = 10° ise "y" açısı kaç derecedir?
"y" açısı kaç derecedir?
Read more

Ekzergonik ve Endergonik Reaksiyonlar Nedir?

Ekzergonik ve endergonik reaksiyonlar  
3  

Sabit sıcaklık ve basınç altında kimyasal reaksiyonla oluşan ürünlerin toplam serbest enerjisi reaksiyona giren maddelerin toplam serbest enerjisinden küçük ise G negatifdir (G<0) ve reaksiyon ekzergonik’tir.  

Ekzergonik reaksiyon,  yazıldığı şekilde soldan sağa doğru kendiliğinden ilerler

G değeri negatif () ve büyük olan reaksiyonlar (ekzergonik reaksiyonlar), termodinamik olarak elverişli reaksiyonlar olarak tanımlanırlar.

5  

Termodinamik olarak elverişli bazı reaksiyonlar, ölçülebilecek hızda gerçekleşmez. Reaksiyonunun başlaması için aktivasyon enerjisi diye tanımlanan bir miktar enerji gereklidir.
6  

Sabit sıcaklık ve basınç altında kimyasal reaksiyonla oluşan ürünlerin toplam serbest enerjisi reaksiyona giren maddelerin toplam serbest enerjisinden büyük  ise G pozitifdir (G>0) ve reaksiyon endergonik’tir. 
 

Endergonik reaksiyon,  yazıldığı şekilde soldan sağa doğru kendiliğinden ilerlemez.
 
7  

G değeri pozitif () olan reaksiyonlar (endergonik reaksiyonlar), termodinamik olarak elverişli olmayan reaksiyonlar olarak tanımlanırlar.

Sabit sıcaklık ve basınç altında kimyasal reaksiyonla oluşan ürünlerin toplam serbest enerjisi reaksiyona giren maddelerin toplam serbest enerjisine eşit ise G sıfırdır (G=0) ve sistem dengededir. Sistemde herhangi bir değişiklik olmamaktadır.

9  

Standart serbest enerji değişikliğinin toplanabilirliği
 
10  

AB ve BC gibi art arda gelen iki kimyasal reaksiyonun her biri kendi denge sabitine ve karakteristik standart serbest enerji değişikliğine sahiptir. 

AB                GoıAB

BC                GoıBC 

Art arda olan bu iki reaksiyon sonunda A reaktantından (substrat) C ürünü oluştuğundan, B iptal edilir ve toplam reaksiyon AC şeklinde yazılabilir; bu reaksiyonun da kendi denge sabiti ve standart serbest enerji değişikliği vardır. 

AC                GoıAC
 
 
 

11  



AC toplu reaksiyonu için GoıAC standart serbest enerji değişikliği, iki alt basamak reaksiyonun standart serbest enerji değişikliklerinin toplamına eşittir.

GoıAC = GoıAB + GoıBC 


12  

Standart serbest enerji değişikliklerinin toplanabilme özelliği, termodinamik olarak elverişsiz (Goı pozitif, endergonik) bir reaksiyonun yüksek olarak ekzergonik bir reaksiyona ortak bir ara madde vasıtasıyla bağlanarak ileri yönde yürüyebilmesini açıklar.
 
 

13
 


14  

Glukoz + Pi  Glukoz-6-fosfat + H2O          Goı= 13, 8 kJ/mol

ATP + H2O   ADP + Pi                              Goı= 30, 5 kJ/mol

 

Glukoz + ATP Glukoz-6-fosfat + ADP     Goı= 16, 7 kJ/mol 

Toplam reaksiyon ekzergoniktir.

ATP’nin bağlarında depolanmış olan enerji, glukoz ve fosfattan oluşumu endergonik olan Glukoz-6-fosfatın sentezini sürdürmek için kullanılabilmektedir.


15  

Hücrelerde Glukoz-6-fosfatın ATP’den fosfat transferi vasıtasıyla oluşmasının yolu, burada anlatılan art arda gelen reaksiyonlar gibi değildir; fakat net sonuç, toplam reaksiyonun aynısıdır.

Termodinamik hesaplamalarda önemli olan, başlangıç ve son durumlardır; bunların arasındaki yolun biçimi önemli değildir.
 
16  

Glukozdan glukoz-6-fosfatın oluşmasındaki gibi bir strateji, bütün canlı hücreler tarafından, metabolik ara ürünler ve hücresel komponentlerin sentezinde kullanılır.
 

17  

Bütün canlılarda ekzergonik ve endergonik olaylar arasında biyolojik enerjinin taşınmasında, yüksek enerjili fosfat bileşiği olan adenozin trifosfat (ATP) molekülü rol oynamaktadır.
 


18  

Heterotrofik hücreler, besleyici moleküllerin yıkılması vasıtasıyla bir kimyasal formdan serbest enerji elde ederler ve bu enerjiyi, ADP ile Pi’tan ATP yapmak için kullanırlar.


19  

ADP ile Pi’tan oluşturulan ATP, daha sonra kimyasal enerjisinin bir kısmını

      -metabolik ara maddeler ve küçük önmaddelerden makromoleküllerin sentezi,

      -konsantrasyon gradientine karşı membranların bir tarafından diğer tarafına maddelerin taşınması

      -mekanik hareket gibi endergonik süreçler için bağışlar.
 

20  

Canlılarda moleküllerin yıkılımının olduğu ekzergonik tepkimeler katabolizma olarak adlandırılmaktadır.

Yeni bileşiklerin yapıldığı sentez tepkimeleri anabolizma olarak adlandırılmaktadır.

Anabolik ve katabolik olaylar birlikte metabolizmayı oluşturmaktadırlar.
 

21  

Metabolizma, canlı ortamda yapısal dönüşümlerin ve enerji değişmelerinin tamamı olarak tanımlanabilir.
 

22  

ATP’den enerji bağışı, genellikle ATP’nin ADP ve Pi’ta  veya AMP ile 2Pi’ta dönüşümü ile sonuçlanarak yürüyen reaksiyonda ATP’nin kovalent katılımını gerektirir.
 



23  

ATP’nin hidrolizi için aktivasyon enerjisi nispeten yüksektir.

Fosforik asit anhidrit bağlarının hızlı yıkılımı, yalnızca bir enzim tarafından katalizlendiğinde gerçekleşir.

 

24  

ATP, basit hidroliz yoluyla değil, grup transferi yoluyla enerji sağlar.

 

25  

Bir reaksiyon için ATP’nin katkısı, sıklıkla tek basamaklı olarak gösterilir; fakat hemen her zaman iki basamaklı bir süreçtir.
 

26  

Canlı organizmada, hidroliz standart serbest enerji değişimi yüksek, ATP’den başka bileşikler de vardır. Bu bileşikler, ya ATP gibi yüksek enerjili fosfat bileşikleridir ya da asetil-CoA gibi tiyoesterlerdir.

31  

Açil taşıyıcı protein, protein sentezinde görevli amino asit esterleri, S-adenozil metiyonin (SAM), üridin difosfat glukoz (UDP-Glc) ve 5-fosforibozil-1-pirofosfat (PRPP) da biyolojik önemi olan yüksek enerjili bileşikler arasında yer alırlar.
 

32  

Yüksek derecede negatif () hidroliz standart serbest enerjili bileşikler, reaktantlardan daha stabil ürünler vermektedirler. Bunun nedeni şu şekilde açıklanabilir:

-Reaktantlarda elektrostatik itmenin neden olduğu bağ gerginliği, yük ayrılması vasıtasıyla giderilir.

-Ürünler, iyonizasyon vasıtasıyla stabilize edilirler.

-Ürünler, izomerizasyon vasıtasıyla stabilize edilirler.

-Ürünler, rezonans vasıtasıyla stabilize edilirler.

33  

Canlı organizmadaki fosfat bileşikleri, hidroliz standart serbest enerjilerine göre keyfi olarak iki gruba ayrılabilirler:

-Hidroliz standart serbest enerjisi Goı 25kJ/mol’den daha çok negatif olanlar yüksek enerjili fosfat bileşikleridirler.

-Hidroliz standart serbest enerjisi Goı 25kJ/mol’den daha az negatif olanlar düşük enerjili fosfat bileşikleridirler

35  

Canlı hücrelerdeki metabolizmanın katabolik yollarında kimyasal enerji ATP, NADH ve NADPH oluşturmakta ve bunlar anabolik yollarda küçük moleküllerden büyük moleküllerin oluşması için kullanılmaktadır
Doç.Dr. Mustafa ALTINIŞIK


Read more

Optik Araçlar Nelerdir? Optik Araçların Kullanım


Aynalar
Ayna, insanın kendisini görmesi için kullandığı cam veya maden levhadır. Mercek ise içinden geçen paralel ışınları birbirine yaklaştıran ya da uzaklaştıran saydam bir cisimdir. İnsan gözünün görmesini göz merceği sağlar. Görme bozukluğunu gidermek için merceklerden oluşan gözlük takılır. Fotoğraf makinesi ve büyüteç de, mercekle çalışan araçlardır. Mikrokskop, teleskop ve diğer birçok ölçme araçlarında mercekler ve aynalar bulunmaktadır.
Bir aynanın önünde durup bakarsanız, yüzünüzü görebilirsiniz. Aynanın durumunu değiştirince, başka cisimleri de görebilirsiniz. Aynada, önündeki cismin bir görüntüsü oluşur.
Mercek ve aynalar, görüntü eldesi için kullanılırlar. Normal bir düz aynada, öndeki cismin görüntüsü, cisimle aynı büyüklükte ve doğrultudadır; fakat sağı ve solu yer değiştirmiştir. Sol el, görüntünün sağ tarafında görünür. Aynalar ve merceklerle daha büyük yada daha küçük görüntüler de elde edilebilir.
Mercek, bir ya da iki yüzü çukur veya tümsek olan, cam veya plastikten yapılmış bir araçtır. Saydamdır, yani ışığı geçirir. Fakat içinden geçen ışığın gidişini saptırır. Bu sapmaya ışığın kırılması denir.
Ayna ise ışığın geçemediği, parlak bir cisimdir. Yüzleri düz veya eğri olabilir. Camın bir tarafını gümüş veya başka metalle kaplayarak yapılır. Ayna, üzerine gelen ışığı, geldiği tarafa geri gönderir. Bu olaya da ışığın yansıması denir.
Mercekler ve aynalarla ilgili çalışmalara geometrik optik denir. Optik, ışık bilgisi demektir. Geometri ise, şekiller ve doğrultuları inceleyen bilimdir.farklı şekilli mercekler ve aynalar, ışığın gidişini çeşitli şekillerde değiştirirler. Bunlar geometrik optik kurallarıyla belirlenmiştir.
Işık, bir enerji türüdür. Kitabın sayfasından göze gelen ışık, göze enerji taşımaktadır. Fakat ayna ve merceklerin çalışmasını açıklamak için ışığın ne olduğunu açıklamaya gerek yoktur. Işığın ne olduğu öğrenilmeden çok önce ışığın hareket şekli incelenmiş ve anlaşılmıştı.
Işık, cam, su ve hava gibi maddelerden geçebilir. Bu maddelere ortam denir. Boşluk da bir ortamdır ve ışık ondan da geçebilir. Işığın hareketi, ışınlardan yola çıkılarak daha kolay incelenebilir. Işık ışını, ışığın çok ince bir parçasıdır.
Bir ortamda yol alan bir ışın doğrusal olarak gider. Fakat başka bir ortama geçince, doğrultusu değişir. Bir ayna veya merceğe çarpınca da aynı şey olur. Bunlara gelirken ve çıktıktan sonra ışık doğrusal yayılır. Fakat içinde, kırılmalar nedeniyle sapmalar olur.
Düz bir çizgi çizin. Bunu bir aynanın düz yüzü varsayın. Sonra bu yüzeye gelen, doğrusal bir ışın çizin. Bu ışın, aynaya herhangi bir noktada çarpsın. Aynı noktaya gelen, fakat aynaya dik bir ışın daha çizin. Buna dik çizgi veya normal denir.
Önce çizilen herhangi ışın, normalle bir açı yapar ve bu açıya gelme açısı adı verilir. Yansıyan ışın da, normalle bir açı yapar. Buna yansıma açısı denir.
Yansıma yasasına göre, gelme açısıyla yansıma açısı birbirine eşittir. Böylece, yansıyan ışın, gelen ışının normalle yaptığı açının aynını yapacak şekilde, normalin diğer tarafına çizilebilir. Gelme açısı sıfır derece ise, gelen ışınla yansıyan ışın üstüste çakışır.
Gelme açısı doksan dereceye yakınsa, yansıyan ışın da ayna yüzüne değerek gider.
Bu olay, bir bilardo topunun masanın kenarına çarpıp, aynı açıyla diğer tarafa gitmesine benzer.
Aynanın önüne bir cisim koyduğumuzu düşünelim. Cismin her noktasından geçerek gelen ışınlar aynaya çarpar.
Her ışın, yansıma kuralına uyar. Yansıyan ışınlar, normalin diğer tarafına doğru yol alırlar. Aynanın arkasındaki bir noktadan ışınlar çıkıyormuş gibi görünür. Cisim oradaymış gibi olur. Bu şekilde, aynanın arkasında oluşan görüntüye gerçek olmayan görüntü denir.
Düz aynada,cisimle görüntü aynı boydadır. Ayna arkasındaki görüntünün ve öndeki cismin, aynaya uzaklıkları eşittir.
Bütün cisimler, üzerlerine gelen ışığın bir kısmını yansıtırlar. Böyle olmasaydı, onları göremezdik. Fakat neden her cisimde aynadaki gibi görüntüler görmeyiz? Ayna yüzeyinin özelliği nedir?
Aynalarda görüntü oluşmasının nedeni arka yüzlerinin çok parlak olmasıdır. Yüzey pürüzlü olursa, yansıyan ışınlar birçok doğrultulara dağılır, bu yüzden bir görüntü oluşamaz.
Dışbükey (konveks) aynadaki görüntü de, düz aynadakine benzer. Yüzeyi düz değildir ve dışa doğru çıkıntılıdır.bir topun yüzeyi veya fincanın dış tarafı da dışbükeydir. Dışbükey aynanın yüzeyi küreseldir ve kürenin bir kısmı şeklindedir. Büyük mağazalardaki ve otomobillerdeki aynalar genellikle dışbükeydir. Dışbükey aynada cismin görüntüsü, cisimden daha küçüktür. Ayrıca görüntünün biçimi de bozulmuştur.
Dışbükey aynalarda yalnız görüntünün büyüklüğü değişmez. Görüntünün aynaya uzaklığı, cismin aynaya uzaklığından daha azdır. Otomobillerdeki geriyi görme aynalarında arkadan gelen otomobiller daha yakında gibi görülür. Gerçek uzaklıklarını anlamak için dönüp bakmak gerekir.
Dışşbükey aynanın küçük bir yüzeyini düzlem ayna gibi düşünebiliriz. Aynı şekilde, yeryüzündeki küçük bir yüzeyi de düz olarak görürüz. Böylece, her ışın, düz yüzeyden yansıyor gibi düşünülebilir.
Dışbükey aynanın merkezinden ve tepesinden geçen normal doğruya aynanın ekseni denir. Eksen üzerindeki cisimlerin görüntüsü yine eksen üzerinde oluşur.
Çorba kaşığının arkasıda dışbükey aynadır. Kaşığın iç çukur tarafı ise, içbükey (konkav) bir yüzeydir. Dışbükey aynalar, küçük görüntü verdikleri halde, içbükey aynalardaki görüntü, cisim tarafındadır ve cisimden daha büyüktür. Traş aynaları iç bükey ayna şeklindedir.
Eğlence parklarındaki güldüren aynaların yüzeyleri dalgalıdır. Bazı kısımları dışbükey, bazı kısımları ise içbükey aynadır. Bu yüzden, bakınca, bazı kısımlarımızı büyük, bazılarını ise küçük görürüz.
Cisim uzakta ise, içbükey aynalarda değişik bir görüntü oluşur.bir traş aynasından yeteri kadar uzakta durursanız kendinizi daha küçük görürsünüz. Aynı zamanda görüntü baş aşağıdır ve aynanın arkasında değil, önündedir.
Bu çeşit görüntüye gerçek görüntü denir. Görüntünün bulunduğu yerden gerçek ışınlar geçer. İçbükey aynaların çok yakınındaki cisimlerin görüntüsü ise, dışbükey aynalardaki gibi gerçek olmayan görüntüdür.
Çok büyük astronomi teleskoplarında yansıtıcı (reflektör) denilen içbükey aynalar vardır. Kalifornia’daki Palomar dağındaki yansıtıcının çapı 508 santimetredir. Yıldızların görüntülerini elde etmekte kullanılır. Yıldızların görüntülerinin resmi de çekilebilir.
Aynalardan başka, merceklerle de görüntü elde edilebilir. Mercekler cam disklerden kesilir ve sonra yüzeyleri parlatılır. Işık, mercekten geçince, doğrultusu değişir. Bu olayı anlamak için, ışığın su ve camda nasıl yol aldığını bilmek gerekir. Bir ortamdan diğerine geçerken ışığın doğrultusu değişir. Buna kırılma denir.


Hava ve cam gibi, farklı iki ortamın sınırını belirtmek amacıyla düz bir çizgi çizin.
Sonra havadan bir ışın geldiğini gösterin. Cama çarptığı yerdeki yüzeyin normalini çizin. Işık, cam içinde yolunu değiştirecek ve kırılmış ışık olacaktır. Kırılmış ışının, normalle yaptığı açıya kırılma açısı adı verilir. Bu açı, normalin diğer tarafındadır.
Kırılma kuralına göre kırılma açısı, gelme açısından daha küçüktür. Yani, ışık, norrmale doğru yaklaşır. Eğer açı, yüzeye teğet olarak gelirse, yani dik açılı ise düz olarak yoluna devam devam eder.
Şimdi de camdan gelen herhangi bir ışın çizin. Bu ışın kırılacak ve havaya çıkacaktır. Havadaki kırılma açısı, camdakinden farklıdır. Kırılma kuralına göre, kırılma açısı, gelme açısından daha büyüktür. Işık, normalden uzaklaşır şekilde yol alır.
Bu iki durum birbirinin benzeridir. Havadaki açı, camdaki açıdan her zaman daha büyüktür. Cam, havadan daha yoğun bir maddedir. Yoğun olan ortamda, açı daha küçüktür. Bu durum diğer ortamlar içinde böyledir. Işık, hava ile su arasında kırılıyorsa, sudaki açı daha küçüktür, çünkü su, havadan daha yoğundur.
Işık, havadan, daha yoğun bir ortama geçerse, o ortamın yoğunluğuna bağlı olarak kırılır. Ortamın yoğunluğu fazlaysa, kırılma açısı küçük olur; yani ışık daha fazla bükülür. Bu bükülme miktarı, kırılma indisi denilen bir sayıyla gösterilir. Yoğunluğu fazla olan ortamın kırılma indisi de büyüktür.
Aynalarda olduğu gibi, mercekler de ışığın doğrultusunu değiştirmek için kullanılır. Bir cisimden gelen ışınlar, mercekten geçtikten sonra, başka bir noktada kesişirler ve sanki oradan çıkıyor gibi olurlar.


Yeni noktada bir görüntü oluşur. Büyüteçler, iki tarafı da dışbükey olan merceklerdir. Bunları kullanarak, Güneş ışınlarını bir noktada toplayabilirsiniz. Böylece Güneşin bir görüntüsünü elde edebilirsiniz. Aynı şekilde pencerenin görüntüsü de görülebilir.
Bir büyüteçle, kolunuzu uzatıp tutarak cisimlere bakın. Cisimlerden gelen ışınlar, mercekle gözünüz arasında bir bir yerde birleşir ve ışık bu noktadan yeniden gözünüze gelir. Cisimlerin gerçek görüntülerini görürsünüz. Fakat bu görüntüler başaşağı durumdadır.
Küçük gök dürbünleri, normal dürbünler ve bir çok astronomi dürbününde, cisimlerin gerçek görüntülerini elde etmede dışbükey mercekler kullanılır. Bunlara ince kenarlı mercekler adı verilir.
Cisimler ince kenarlı merceğe yaklaştıkça, görüntüleri, mercekten daha uzakta oluşur. Fakat cisim, merceğe çok yakınsa, gerçek bir görüntü oluşmaz. Cisimle aynı tarafta, gerçek olmayan bir görüntü oluşur. Küçük bir böceğe, büyeteci yaklaştırarak bakınca, böceğin gerçek olmayan bir görüntüsü görülür.
Büyüteçteki merceğin iki yüzü de dışbükey değildir. Biri dışbükey diğeri düzdür. Bu tip merceğe düzlem-dışbükey mercek denir. Bir yüzü dışbükey diğeri çukur da olabilir. Bunlar ışınların daha az dağılmasını sağlarlar.
Ortası, kenarlarından daha ince olan mercekler, büyüteç olarak kullanılamaz. Cisimlerin görüntüleri gerçek değildir ve cisimden daha küçüktür. Bunlarla gerçek görüntü elde edilemez. Gözlüklerdeki mercekler daha çok bu türdendir.
Bir cismin veya görüntüsünün fotoğrafını çekebilirsiniz. Fotoğraf makinesinin merceği iki tarafı dışbükey ince kenarlı mercektir. Film üzerinde gerçek görüntü oluşturur.

İnsan gözündeki mercek de ince kenarlıdır. Gözün ağtabaka denilen arka kısmında, gerçek görüntü oluşturur. Ağtabakada renkli ışıklar ve görüntüler elektrik sinyallerine dönüşür ve beyine gider.
Yapay merceklerin şekli değişemediği halde, göz merceği, yüzeylerini değiştirebilir. Eğriliği çok fazlalaşınca, yakındaki cisimleri görür. Eğriliği az olunca, uzaktaki cisimleri görür.
Fotağraf makinesinin merceğinin belirli bir şekli vardır. Farklı uzaklıktaki cisimlerin görüntüsünü, film üzerine düşürebilmek için, mercek hareket ettirilir.
Merceklerin ve aynaların da yapım kusurları olabilir. Yüzeylerinin eğriliği değişkense, bulanık görüntülerin oluşmasına yol açarlar. Bir noktadan gelen ışınlar, bir noktada birleşmez, farklı yerlerde birleşirler. Buna küresel sapma adı verilir. Bunu önlemek için, merceklerin yüzeyi tam küresel yapılmaz.
Renk sapması nedeniyle de bulanık görüntü oluşabilir. Çünkü merceğin yapıldığı cam, farklı renkli ışıkları, farklı miktarlarda kırar. Bu yüzden cisimlerin görüntüsü bulanık olur. Görüntü, renkli şeritler biçiminde görülür. Bu sapma, birkaç merceği bir arada kullanarak düzeltilebilir. Kullanılan camların kırılma indisleri farklı seçilir.
Merceğe gelen ışınların hepsi diğer tarafa geçmez. Bir kısmı da geri yansır. Bu durum pencere camında görülebilir. Bunlar, optik araçlarda istenmeyen yanlış görüntülere yol açabilir. Bu yansımayı azaltmak için mercekler, ışığı geçiren, fakat yansıtmayan özel bir kimyasal maddeyle kaplanır.
Işık, yoğun bir ortamdan, az yoğun ortama geçerse, yüzeyin normalinden uzaklaşarak kırılır. Bu kırılma o kadar fazla olabilir ki , kırılan ışın, yüzeye teğet olur. Bu durum kritik açı denilen belli bir geliş açısında olur. Geliş açısı, kritik açıdan daha büyükse, kırılma olmaz. Gelen bütün ışık, yeniden çok yoğun ortama yansır. Buna tam yansıma adı verilir.
Mercek: Optik görüntüler oluşturmak için kullanılan, genellikle küresel yüzeylerle sınırlı, camdan ya da ışık kırıcı bir maddeden yapılmış hacim.
Dalga ve titr: Sesötesi mercek, sesötesi titreşimlerin hızının, sesötesi inceleme ortamındakinden (su, insan vücudu) çok farklı olduğu bir gereç içinde (pleksiglas, kauçuk) gerçekleştirilen ve bu nedenle, sesötesi titreşimler için optik merceklerin ışığa gösterdiğine benzer özellikler gösteren düzenek. (Sesötesi mercekler, akustik mikroskopta kullanılır.)
Elektron: Elektron merceği, kondansatörlerden (elektrostatik mercek), bobin ya da elekromıknatıslardan (elektromanyetik mercek) oluşan ve optik merceklerin ışık demetlerini saptırdığı gibi, yüklü parçacık demetlerini de saptıran eksenel bakışımlı düzenek. (Elektron akımlarını yakınsatmaya olanak veren elektron mercekleri birçok aygıtta, özellikle elektron mikroskoplarında kullanılır.)
Mad: Kenarlara doğru incelen, nispeten az kalınlıkta mineral yığını.
Oftalmol: Yapay gözmerceği genellikle katarakt nedeniyle çıkarılan gözmerceğinin yerine takılan implant.(Afaki durumunda gözlükle yapılan düzeltmeye göre çok daha iyi olduğundan büyük bir gelişme göstermiştir:görme alanını tam görür ve görüntülerin boyutlarını da büyütmez.)
Opt: Basamaklı mercek ya da Fresnel merceği merkezi bir mercek ile kırıcı ya da yansıtıcı çeşitli halkalardan oluşan ve koşut ışıklı geniş bir demet elde etmek için deniz fenerlerinde kullanılan optik sistem.
Radyotekn: Radyoelektriksel mercek, bir radyoelektrik dalgasının yayılmasında, faz gecikmeleri oluşturmaya yarayan ve böylece yakınsama ya da ıraksama etkileri yaratan düzenek; faz gecikmelerinin değeri gelme açısına ya da düzenekten geçen ışının konumuna bağlıdır.
Ansikl. Opt: Bir mercek, genellikle küresel olan iki yüzeyle (diyoptrlar) sınırlı, kırıcı ve saydam bir ortamdan oluşur. Doğurucuları koşut olan iki silindir yüzeyle sınırlı mercekler de vardır.
Mercek: Bir cisimden gelen ışık ışınlarını odaklayarak cismin optik görüntüsünü oluşturmaya yarayan cam ya da bir başka saydam malzemeye denir. Fotoğraf makinesi, gözlük, mikroskop, teleskop gibi aygıtlarda merceklerden yararlanılır. Işık, merceğin içinde hava da olduğundan daha yavaş ilerler;
bu nedenle de ışık demeti hem merceğe girerken hem de mercekten çıkarken kırılır, yani aniden doğrultu değiştirir; merceklerin ışık ışınlarını odaklama etkisi de bu olgudan kaynaklanır.
Merceklerde, duyarlı biçimde işlenmiş iki karşıt yüzey vardır; bu yüzlerin her ikisi de küresel olabileceği gibi, biri küresel öteki düzlemsel olabilir. Mercekler, yüzeylerinin biçimine göre, çift dışbükey, düzlem dışbükey, yakınsak aymercek, çift içbükey, düzlem içbükey ve ıraksak aymercek olarak sınıflandırılır. Merceğin eğri yüzeyi, gelen ışık demetindeki farklı ışınların farklı açılarla kırılmasına neden olur ve bu da, ışık demetindeki paralel ışınların tek bir noktaya doğru yönelmesine (yakınsama) ya da bu noktadan öteye doğru yönelmesine (ıraksama) yol açar. Bu noktaya merceğin odak noktası ya da asal odağı denir. Bir cisimden yayılan ya da yansıyarak gelen ışık ışınlarının kırılması, bu ışınların farklı bir yerden geliyormuş gibi algılanmasına yol açar ve nitekim bu farklı yerde de cismin optik bir görüntüsü oluşur. Bu görüntü gerçek (fotoğrafı çekilebilir ya da ekran yansıtılabilir) olabileceği gibi sanal da (mikroskopta olduğu gibi, ancak merceğin içinden bakılarak görülebilir) olabilir. Cismin optik görüntüsü cismin kendisinden daha büyük ya da daha küçük olabilir; bu durum, merceğin odak uzaklığına ve cisim ile mercek arasındaki uzaklığa bağlıdır.
Duyarlı ve net bir görüntü oluşturabilmek için genellikle tek bir mercek yetmez; bu nedenle de örneğin teleskoplarda, mikroskoplarda ya da fotoğraf makinelerinde, değişik mercek kombinasyonlarından yararlanılır. Bu tür mercek gruplarındaki merceklerden bazıları dışbükey ve bazıları içbükey olabileceği gibi bunların bazıları kırma ya da ayırma gücü yüksek ve bazıları da kırma ya da ayırma gücü düşük camdan yapılmış olabilir. Gruptaki mercekler, her birinin sapıncı (aberasyon) istenen düzeyde olacak ve net bir görüntü elde edilebilecek biçimde, duyarlılıkla saptanmış uzaklıklarda yerleştirilir ya da üst üste yapıştırılır. Mercekler yerleştirilirken yüzeylerinin eğiklik merkezinin asal eksen ya da optik eksen denen düz bir hattın üzerinde bulunmasına özen gösterilir.
Mercekler çok değişik çaplarda yapılabilir; örneğin mikroskoplarda 0,16 cm, teleskoplarda ise 100 cm’lik mercekler kullanılabilir. Daha büyük teleskoplarda mercek yerine içbükey aynalardan yararlanılır.



Mercek Çeşitleri:

Yüzlerinin durumuna ve biçimine göre, üçü ince kenarlı, üçü de kalın kenarlı olmak üzere altı tür mercek ayırt edilir. Yüzlerin C1 ve C2 eğrilik merkezlerinden geçen doğruya merceğin ana ekseni adı verilir ( yüzlerden biri düzlemse, merkezlerden biri sonsuza gider). S1 S2 uzunluğu merceğin kalınlığıdır. Kalınlık, yüzlerin eğrilik yarı çapı karşısında önemsiz kalıyorsa, mercek ince, karşıt bir durum söz konusu olduğunda da kalındır. İnce kenarların bazı özellikleri, incelenmesi daha güç olan kalın merceklere de yaygınlaştırılabilir.

İnce mercekler: İnce mercekler durumunda S1 ve S2 noktalarının, ana eksen üzerinde bulunan ve merceğin optik merkezi adı verilen bir O noktasında birbiriyle karşılaştıkları kabul edilir. İnce mercekler ince kenarlı ya da kalın kenarlı olabilirler. İnce kenarlılar yakınsak merceklerdir: Ana eksene paralel olan her ışın demeti bir F noktasında yakınsayarak görünür hale geçer. Kalın kenarlılar söz konusu olduğundaysa mercek ıraksaktır. Bu sonuçlar kırılma yasalarından kaynaklanır. Bir merceğin, bir cismin tam belirgin (net) bir görüntüsünü vermesi için, cismin her noktasına görüntünün bir noktası denk düşmelidir: Bu durumda sisteme stigmatik adı verilir. Bunu gerçekleştirmek çok güç, hatta büyük boyutlu cisimler söz konusu olduğunda olanaksızdır. Bununla birlikte, görüntüyü oluşturmak üzere kullanılan ışınların ana eksen ile yaptıkları eğim az olduğu ve mercekten optik merkeze yakın geçtikleri zaman (Gauss koşulları) yeterli derecede iyi bir sonuç elde edilir.
Bu durumda, ana eksene dik bir düz cisimden, eksene dik bir düz görüntü sağlanır. Görüntü, bu noktaya yerleştirilmiş olan bir ekran üzerinde gözlenebiliyorsa buna gerçek görüntü, karşıt durumdaysa zahir görüntü adı verilir.
Yakınsak mercekler: Ana eksene paralel ışınların yakınsama noktası olan F noktasına ana görüntü-odak adı verilir. Bu odak ana eksen doğrultusunda, sonsuzdaki bir nesne-noktanın görüntüsüdür.(uygulamada nesne-noktanın görüntüsünün tam F üzerinde olması için, bu noktanın OF uzunluğunun on katı kadar bir uzaklıkta bulunması çoğunlukla yeterli olur.)
Öte yandan, ana eksen üzerinde öyle bir F noktası da belirlenebilir ki, F’ten çıkan ışınlar mercekten geçtikten sonra ana eksene paralel bir ışın demeti oluştururlar. Söz konusu F noktasının görüntüsü bu durumda ana eksen üzerinde sonsuzda bulunur ve F noktasına ana nesne-odak adı verilir.
OF ve OF’ uzunlukları sırasıyla merceğin nesne-odak uzaklığı ve görüntü-odak uzaklığı olarak adlandırılır. Ana eksene eğik olarak gelen paralel bir ışın demeti, ana eksene F’ nokatasında dik olan bir düzlemde ki bir H’ noktasında (ikincil görüntü-odak) yakınsar; bu düzlem, görüntü-odak düzlemidir. Aynı biçimde, ikincil nesne-odak ve nesne-odak düzlemi tanımlanabilir.
BİR NESNENİN YAKINSAK BİR MERCEK ARACILIĞIYLA VERİLMİŞ GÖRÜNTÜSÜNÜN GEOMETRİK OLARAK ELDE EDİLMESİ. Basit olarak bir AB doğru parçasıyla gösterilmiş olan düz bir nesne ve mercek konumu ve boyutları çizim yoluyla saptanabilen bir A’ B’ görüntüsü verir(Çizim kolaylığı için bazı noktalar ana eksenden uzaklaşmış olsalar bile, Gauss koşullarının gerçekliği kabul edilir). Merceğin ana ekseni üstünde bir A noktasıyla, bu eksene dik olan AB doğrusu seçilir. Aranan görüntü, merceğin ana eksenine dik olan ve B noktasından B’ görüntüsü bilindiğinden tam olarak saptanan bir A’B’ doğru parçasıdır. B’ elde etmek için, B’den çıkan demetin iki özel ışını göz önüne alınır(geometride, bir nokta, bilinen iki doğrunun kesişmesiyle tam olarak belirlenir);sözgelimi, F noktasından geçerek gelen ışınla, O optik merkezden geçerek gelen ışın kullanılabilir. Bu iki ışının kesişme noktası, aranan B’ noktasıdır(B’den geçen ışınların tümü, mercekten geçtikten sonra B’ noktasındanda geçerler). Nesnenin konumuna göre görüntü gerçek yada zahiridir.
Iraksak mercekler:Ana eksene paralel ışınlı bir demete F’ noktasından çıkıyormuş gibi olan ıraksak bir demet denk düşer; bu noktaya anagörüntü-odak denir. Ana nesne-odak adı verilen birF noktasında, zahiri olarak yakınsayacak biçimde bir demetin mercek üstüne gönderilmesiyle, ana eksene paralel olarak ortaya çıkan bir demet elde edilir. Yakınsak mercekteki gibi, ıraksak merceklerde de görüntü-odak ve nesne-odak düzlemleri ile görüntü-odak ve nesne-odak uzaklıkları’nın tanımı yapılır.
BİR NESNENİN IRAKSAK BİR MERCEK ARACILIĞIYLA VERİLMİŞ GÖRÜNTÜSÜNÜN GEOMETRİK OLARAK ELDE EDİLMESİ. Burada da yakınsak mercekler için yapılan işlemin aynısı gerçekleştirilir noktasından çıkan iki özel ışın (sözgelimi,biri O’ dan, öteki F’ den geçen ) kullanılır. Birincisi sapmaz;ikincisiyse ana eksene paralel olarak çıkan bir ışın gibi sapar. Bu iki ışının kesişme noktası, aranan B’ noktasıdır. Nesnenin konumuna göre, görüntü gerçek yada zahiridir

İnternetteki Kaynaklardan Yararlanılarak Derlenmiştir.

Read more

Mitoz Bölünme (Eşeysiz) Üreme İle Çoğalan Canlı Örnekleri


Mitoz bölünme (eşeysiz) üreme ile çoğalan canlı örnekleri |  görsel 1


Sponsorlu Bağlantılar

C. EŞEYSİZ ÜREME
Canlılar nesillerini devam ettirebilmek için kendilerine benzer canlılar meydana getirmek(üremek) zorundadır. Bu, yaşamın en temel gayesi ve canlıların ortak özelliklerinden biridir.
Canlıların soylarını devam ettirebilmeleri için kendilerine benzer bireyler oluşturmalarınaüreme denir. Üremedeki temel gaye sahip olunan genlerin bir sonraki nesle aktarılmasıdır. Bu aktarımın şekli canlıların sahip oldukları özelliklere göre farklılıklar göstermektedir. Canlılar aleminde eşeyli ve eşeysiz olmak üzere iki çeşit üreme görülür. Mitozla doğrudan bağlantılı bir konu olarak öncelikle eşeysiz üremeyi inceleyeceğiz.
Tek bir bireyden çeşitli yollarla yeni yavrular oluşturulmasına eşeysiz üreme denir. Yani ana canlı döllenme olmaksızın kendisiyle aynı kalıtsal bilgiye sahip yeni bireyler meydana getirir. Dolayısıyla eşeysiz üremede kalıtsal çeşitliliğin sağlanması olağan durumlarda mümkün değildir. Çünkü eşeysiz üremeyi sağlayan temel olay mitoz bölünmedir.
Eşeysiz üreme oldukça basit ve hızlı bir üreme çeşidi olduğu için eşeysiz üreyen canlılar eşeyli üreyenlere göre daha hızlı çoğalır ve yayılırlar(bakteriler, ayrık otu, yeşil algler, Phytophthora). Dolayısıyla hem eşeyli hem de eşeysiz üreme yeteneğine sahip bazı canlılar(çilek, patates, kavak, hurma, Elodea) daha çok eşeysiz üreme şeklini tercih ederler.
Eşeysiz üreme; ikiye bölünme, tomurcuklanma, sporla üreme, rejenerasyon ve vejetatif üreme olmak üzere 5 çeşittir.
1-İkiye Bölünme(Bölünerek Üreme)
Prokaryotik canlıların (bakteriler, siyanobakteriler(mavi-yeşil algler) ve arkeaların) tamamıyla ökaryotik canlılardan tek hücreli olanların çoğunda (bazı maya mantarlarında, amip, öglena ve paramesyum gibi protistlerde) görülür.
En basit ve en hızlı üreme şeklidir. Bu bölünme şeklinde canlı belli bir büyüklüğe ulaşınca mitozla (veya amitozla) enine veya boyuna olarak kısmen eşit iki hücreye ayrılır. Örneğin bakteriler ve paramesyum enine öglena ise boyuna bölünür amip ise her yönden bölünebilir.

2-Tomurcuklanma
Maya mantarlarında(hamur ve bira mayaları gibi), omurgasız hayvanların sölenterler sınıfında (hidraların poliplerinde, mercanlarda), ve bazı çiçeksiz bitkilerde (ciğer otu gibi) görülür.
Tomurcuklanma; ana canlı üzerinde oluşan küçük bir çıkıntının (tomurcuk) büyüyerek küçük bir birey haline gelmesidir. Oluşan bu yeni bireyler anadan ayrılıp bağımsız yaşayabilecekleri gibi birlikte koloni halinde de yaşayabilirler.
Hidranın tomurcuklanmasıyla oluşan yavrular eğer bir zemine tutunup sabit olarak yaşarlarsa polip adını alırlar. Serbest olarak yaşayanlarına ise medüz(deniz anası) denir. Medüzlerde tomurcuklanma görülmez.

                                  

3-Rejenerasyon(Yenilenme)
Özellikle yassı solucanlardan planaryada ve derisi dikenlilerden deniz yıldızında görülür. Vücudun herhangi bir kısmından kopan parçanın yeni bireylere dönüştüğü eşeysiz üreme şeklidir. Bazı canlılarda kopan vücut parçasının yine canlı tarafından tamamlaması da rejenerasyon olarak adlandırılır fakat neticede yeni bir canlı meydana gelmediği için bu durum eşeysiz üreme olarak adlandırılamaz. Örneğin kertenkele, sincap, yılan gibi bazı canlılarda kopan kuyruk canlı tarafından tekrar oluşturulabilir. Yine memeli hayvanların ve kuşların bazı dokularında(kemik, epitel doku, karaciğer gibi) meydana gelen yaralanmaların iyileşmesi de rejenerasyon olarak adlandırılır. Fakat burada kopan kuyruktan veya yaralanan dokudan yeni bir birey meydana gelmemekte sadece bahsedilen canlı eksilen parçayı tamamlamaya yada onarmaya çalışmaktadır. Buradan şöyle bir sonuç çıkarılabilir: gelişmişlik düzeyi arttıkça canlının rejenerasyon yeteneği azalmaktadır.


4-Sporlar üreme
Bazı tek hücrelilerde (plazmodium, yeşil alg), mantarlar ve tohumsuz bitkilerin tamamında görülür. Spor; ana hücrenin ürettiği kötü şartlara dayanıklı etrafı sert bir çeperle çevrili üreme hücrelerdir. Canlı tarafından ortama bırakılan sporlar rüzgâr, su gibi etmenlerle yayılarak uygun koşullarda yeni canlıyı oluştururlar. Sporların uygun ortamı bulup yaşama şansı az olduğu için fazla sayıda üretilirler. Bazı mantarların saatte 40milyon kadar spor üretmesi ve çoğu zaman 1m3 havada 20bin ile 2milyon arasında spor bulunması bu durumun bir sonucudur. Ayrıca bu, “besinler neden durup dururken bozulur-küflenir?” sorusunun da cevabını vermektedir.




Eşeysiz olarak sporla üreyen canlıların hemen hemen tamamının hayat döngüsünde eşeyli üremeye de rastlanır. Yani sporla üreme gerçekte yukarıda saymış olduğumuz canlıların üreme döngülerinin tamamında değil sadece belli bir sürecinde gerçekleşir. Bu şekilde eşeysiz ve eşeyli üremenin bir birini takip ettiği üreme şekline döl almaşı(metagenez)denir. Örneğin; Sıtma hastalığının etkeni olan Plazmodyum, Anofel cinsi sivrisineğinin dişilerinde eşeyli üremeyle zigotu oluşturur(tek dipolit evre). Zigot mayoz bölünmelerle sporozoitleri oluşturur.  Sporozoitler sivrisineğin ısırdığı insanların karaciğerinde gelişerek merozoitlere dönüşür. Merozoitler de alyuvar hücrelerinde eşeysiz olarak çoğalıp sporları oluşturur. Oluşan bu sporların bazıları dişi bazıları da erkek gametosit olarak görev yapar. Dişi ve erkek gametositler insanı ısıran başka bir sivrisineğin sindirim kanalında birleşerek döngü tekrarlanmış olur. Yine yeşil alglerde, karayosunlarında(damarsız tohumsuzlarda), eğreltilerde(damarlı tohumsuzlarda) ve mantarlarda metagenez görülür.
Metagenezde genellikle sporlar mayoz bölünmeyle gametler ise mitoz bölünmeyle oluşur.




5-Vejetatif Üreme
Eşeyli olarak üreyen yüksek yapılı bitkilerin çoğunda görülen bir üreme şeklidir. Kalıtsal olarak ata canlıyla aynı potansiyele sahip yeni bir birey oluşur. Yeni bireyin oluşumu tohumla eşeyli üremeye göre daha kısa sürede gerçekleştiği için üreticiler tarafından çoğunlukla bu yöntem kullanılır. Tohum oluşturma yeteneğini kaybetmiş bazı bitkiler ise (muz, kavak, çilek, çekirdeksiz üzüm, söğüt) sadece vejetatif yollarla üretilirler.
Vejetatif üreme; sürünücü gövdeyle (çilek), yumruyla (patates, yer elması, zencefil, ayrık otu), rizomla (soğan, lale, zambak, sarımsak, sakarca) ve çelik oluşturma(elma, armut) gibi bitkinin değişik kısımlarından elde edilen parçalarla gerçekleştirilir.
Not: Yumru ve rizom değişik bitkilerin toprak altı gövdeleridir.
Yeni bir fidan oluşturmak üzere kesilip toprağa dikilen dal veya değişik bitki kısımlarınaçelik denir. Afrika menekşesi, begonya, cam güzeli ve gözyaşı bitkisi gibi bazı bitkilerin yapraklarından kopan parçalar toprakla temas edince yeni bir bitki meydana getirir. Söğüt, erik, kavak, üzüm gibi bitkilerin dalları doğrudan yeni bir bitki meydana getirebilir. Aşılama ise başka bir çelikle üretim şeklidir. Çelikle üretilen meyve fidanlarının ham meyve ağacına dönüşmemesi için yapılan bir uygulamadır. Yakın akraba olan türler bu şekilde bir araya getirilebilir. Böğürtlen gibi bazı bitkiler gövdelerinin toprağa daldırılması yöntemiyle çoğaltılabilir.

Read more

Görüş Cümleleri Nedir? Görüş Cümlesi Nasıl Olmalı? Örnekleri


Görüş Cümleleri 

Sinema tiyatrodan daha eğlencelidir. 
En kolay ders matematik dersidir. 
Elma portakaldan daha güzeldir. 
Trenle seyahat etmek daha kolaydır
en güzel renk mavidir
en iyi giyecek elmadır
en güzel çiçek güldür
benim ödevim çok güzel oldu
Read more

Edebiyatın Diğer Bilim Dallarıyla Etkileşimi ve İlişkisi Nedir?


Edebiyat, güzel sanatlardan biri olması yanında oluşturduğu sanatın kuralları ve ürünleriyle uğraşan bir bilim dalı olarak da değerlendirilebilir. Edebiyat, ürünlerini ortaya koyarken ve bu ürünleri incelerken çeşitli bilim dallarıyla ilişki kurar.
 
 
a) Edebiyat ile Tarih Arasındaki İlişki
İç içe girmiş olan bu ilişkiyi üç yönde inceleyebiliriz:
  • Her edebî metnin, içinde oluştuğu tarihî bir dönem vardır ve edebî metinlerin hepsinde bu tarihî dönemlerin izlerini görmek mümkündür. Edebî metinlerin temasını tarihî dönemler etkiler, bu eserleri doğru yorumlayabilmek için o dönemin tarihî olaylarını iyi bilmek gerekir.
  • Bazı edebî metinler, oluştuğu dönemin izlerini taşırken, bazıları da konusunu tamamen tarihî gerçeklerden alabilir. Bu tür metinler, tarihe ışık tutabilir, tarih bilimine kaynaklık edebilir. Göktürk Kitabeleri'ni bu duruma örnek olarak gösterebiliriz.
  • Edebî eserler ve yazarları dönemleri ile birlikte inceleyen edebiyat tarihi, tarih biliminin metodundan yararlanır.
b) Edebiyat ile Coğrafya Arasındaki İlişki
  • Her edebî metnin - özellikle olay ve durum metinlerinin - önemli unsurlarından biri de yerdir. Olaylar, bir mekânda ortaya çıkar ve o mekânın izlerini taşır. Böylece, coğrafya edebiyat üzerinde etkili olur.
  • Bazı edebî metinlerin yazılış amacı, belli bir coğrafi bölgeyi tanıtmaktır. Gezi yazıları, egzotik romanlar bu türden eserlerdir; bunlar her iki bilim için de önemli kaynaklardır. Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi, hem edebiyat hem tarih hem de coğrafya bakımından önemli bir eserdir.
  • Coğrafya kitaplarında, coğrafî bilgiler veren dergilerde, ansiklopedilerde, edebiyatın anlatım biçimlerinden biri olan "açıklayıcı betimleme" kullanılır. Bu yönüyle coğrafya bilimi, edebiyattan yararlanmış olur.
c) Edebiyat ile Sosyoloji Arasındaki İlişki
  • Edebiyatın konusu insandır ve insan toplum içinde yaşayan bir varlıktır. Edebî metinler, insanı, insanın diğer insanlarla ilişkilerini işler. Sosyoloji ise toplum bilimidir. Bu yönüyle her iki bilimin konusu ortaktır.
  • Bazı edebî metinler, sosyoloji bilimine kaynaklık edebilir, çünkü edebî metinlerde insan ilişkileri açısından bol malzeme vardır. Ancak, edebî metinler oluşturulurken gerçeklerin değiştirilip dönüştürüldüğü unutulmamalıdır.
  • Bazı edebî akımlar ve edebî dönemlerin bazı temsilcileri, topluma yön vermeyi, sosyal fayda sağlamayı amaçlar. Böylece edebiyat toplumu etkiler ve sosyolojinin inceleme alanına girer. Örneğin; Recaizâde Mahmut Ekrem'in "Araba Sevdası" adlı romanı, Batılılaşmayı yanlış anlayan züppe tipini, Halit Ziya'nın "Maî ve Siyah" adlı romanı da Servet-i Fünun sanatçılarını anlatır.
ç) Edebiyat ile Psikoloji Arasındaki İlişki
  • Edebî metinler yazarlar tarafından oluşturulur (Anonim olanlar hariç). Bu eserler, bire bir yazarların yaşantılarını, duygularını yansıtmasalar da onlardan izler taşır. Yani, edebî metinlerde yazarın psikolojisinden izler vardır; derinlemesine ve bilimsel yapılan bir incelemeyle, eserler bizi yazarların ruh dünyasına götürebilir.
  • Edebî eserler, insanı her yönüyle aydınlatır. İnsanın ruh dünyasına ağırlık veren psikolojik eserler (romanlar, duygu ağırlıklı şiirler...) insanların ruh çözümlemelerini yapar; bu çözümlemeler, çevremizdeki insanları daha iyi anlamamızda, "Bin bir çeşit insanın, bin bir çeşit hâli vardır." diyerek olayları, durumları yorumlamamızda bize yardımcı olabilir. Mehmet Raufun "Eylül", Peyami Safa'nın "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" adlı romanları buna güzel birer örnektir.
  • Bu tür eserler, psikoloji bilimi için de önemli malzemelerdir. Ancak, edebî eserlerin, gerçeğin değiştirilip dönüştürülmesiyle oluşturulduğu unutulmamalıdır. Bire bir gerçeği yansıtmasa da anlatılan olayların ve kişilerin benzerlerini günlük hayatımızda görmemiz mümkündür.
d) Edebiyat ile Felsefe Arasındaki İlişki
  • Madde ve yaşamayı çeşitli yönleriyle inceleyen bir düşünce sistemi olan felsefe, zaman zaman araç olarak edebî metinleri kullanmıştır.
  • Bazı edebî metinlerin arka planında bazı düşünceler yatar. Toplumları etkileyen bu düşünceler, felsefî metin yalınlığıyla değil, değiştirilip dönüştürülerek anlatılır. Sayfalarca süren bir edebî metnin arkasında bir cümlelik, bir iki kelimelik bir düşünce olabilir. Edebî metin, bu yönüyle felsefî metinlerden ayrılır. Örneğin Albert Camus'nun romanlarında (Bulantı, Düşüş vs.) egzistansiyalizm (varoluşçuluk) felsefesinin işlendiği görülebilir.
e) Edebiyat ile Bilim -Teknik Arasındaki İlişki
Bilim ve teknik insan hayatını etkileyen, değiştiren, insan hayatına yön veren yenilikleri, gelişmeleri içerir. Değişen insan yaşamı, değişiklikleriyle edebi eserlerde yer alır. Bir toplumun bilim-teknikteki seviyesini, yazılan edebî metinlere bakarak tahmin edebiliriz.
Bilim ve teknikteki gelişmeler, edebiyatın gelişmesini de etkilemiştir. Örneğin, matbaanın bulunması, herkesin edebî eserlere ulaşımını kolaylaştırmış, gazetenin çıkarılmasına zemin hazırlamış; bu da gazete çevresinde oluşan edebî metinlerin oluşumunu sağlamıştır. 20. yüzyılda "fütürizm" (gelecekçilik) akımına mensup sanatçılar edebiyatı tamamıyla teknolojik gelişmelerin bir anlatım aracı olarak görmüşlerdir.
Read more

Süleyman Çelebi'nin Edebi Kişiliği Nasıldır? - 15. Yüzyıl


4. grup: 15. Yüzyılın en önemli Divan şairlerindendir. Dini konularda eser vermiştir. En önemli eseri Vesilet’ün-Necat (Mevlit), edebiyatımızda bir gelenek başlatmıştır. Bu eserinde Peygamberin hayatı doğumundan ölümüne kadar geçen süreyi ele almıştır. Süleyman Çelebi’den sonra Mevlit söylemeye geleneği ortaya çıkmıştır. Süleyman Çelebi, daha çok saray ve çevresinde aydın kesime hitap etmiştir.

Read more