yenileşme dönemi nedir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yenileşme dönemi nedir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Yenişleme Dönemi Nedir?


Yenileşme döneminde toplumu bilgilendirmek ve eğitmek amacıyla öncelikle düzyazı türleri gelişmiştir. Öğretici metinler adını verdiğimiz bu metinler,gazete aracılığıyla yazınımızda yer almaya başlamıştır. Bunlar ise;eleştiri,makale,köşe yazıları,haber yazıları,deneme,anı,biyografi,mektup,günlük vb, yazılı türlerdir. Bunların yanında yenileşme döneminde ( Tanzimat Edebiyatı,Dönemi) şiirlerin de aynı işlevi sürdürdüğünü , Namık Kemal’in kasidelerinde, Şinasi’nin şiir çevirilerinde, Ziya Paşa’nın Terkibi Bend ve Terci-i Bendl’erinde görebiliriz.
Modernleşme devrimci bir süreçtir. ‘Devrimci” sıfatıyla, modernleşmenin kökten ve esaslı değişimleri toplum gündemine getirmesi anlatılıyor. Geleneksellikten modernliğe geçiş, temelli ve önemli değişimler yaratır. Modernleşmeyle birlikte, artık hiçbir şey geleneksel durumda olduğu gibi değildir. Gerek yaşam üslubunda, gerek siyasette ciddi değişimler ortaya çıkar. İşte bu mana- da devrimci bir süreçten söz edilir. XIX. Yüzyılın birinci yarısında, olgu üzerinde düşünenler, eski ve yeni arasındaki farkın önemi ne işaret ediyordu. Yeni bir döneme girildiği, bu yeni dönemde eski usullerle yaşamın devam etmediği ve edemeyeceği belirtiliyordu. Değişimin ne denli köklü bir değişim olduğu, başlangıçtan itibaren özenli ve dikkatli bakışların tespit ettiği bir gerçektir. Modernlik, eğer yarattığı durumlar geleneks karşılaştırılarak düşünülürse, René Char ve Tocqueville’den esinlenerek Arendt’in yaptığı tespite göre, adeta vasiyetten yoksun bir miras’ gibidir. Modernleşmeyle birlikte, toplumların zaman ve mekan anlayışlarında bile, belki özellikle bu iki alanda, gelenek seilikle taban tabana zıt anlayış- lar oluşmakta; birey ve dünya anlayışlarında köklü farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Toplumu toplum yapan kurum ve kav ramların, baştan aşağıya dönü şüm geçirdiklerini belirtelim. Tanzimat kalemlerinden Sadullah Paşa’nın şu dizesinde, geleneksellikten kopuşun yarattığı dehşet olanca çarpıklığıyla görülür: “Yıkıldı belki esasından eski malümat; ne kaldı şöhret-i Rum [Roma] ü Arap, ne Mısr ü Herat”. Keza, Cevdet Paşa da Tezakir’de eski malümatın zamanını açıklamada yetersiz kaldığını açıkça yazar.
Kültürel anlamda modernizm, 19. yüzyılda geleneksel anlamdaki edebi, sanatsal, sosyal organizasyon ve gündelik yaşamın geçerliliğini yitirdiği fikriyle ortaya çıkmıştır.
Modernist hareketin 19.yy ortasında Fransa’da ortaya çıktığı kabul edilir. Temelde dayandığı fikir, geleneksel sanatlar, edebiyat, toplumsal kuruluşlar ve günlük yaşamın artık zamanını doldurduğu ve bu yüzden bunların bir kenara bırakılıp yeni bir kültür icat edilmesi gerektiğidir. Modernizm ticaretten felsefeye her şeyin sorgulanmasının gerekliliğini savunur. Böylelikle kültürün öğeleri yeni ve daha iyi olanla değiştirilebilir. Modernizme göre 20.yy’ın ortaya çıkardığı yeni değişiklikler ve yenilikler kalıcıydı, aynı zamanda yeni oldukları için ‘iyi’ ve ‘güzeldi’ ve toplum dünya görüşünü bu öngörülere göre gözden geçirip uyarlamalıydı.
Modernizm tanınmış gelenekleri kıran bir sitil anlatmak için kullanılmıştır.Yeni bir çağında duyarlılığına daha yerinde formları yaratmayı amaçlamıştır.
POZİTİVİZM
Positivism, bilim ve bilimsel yöntemin bilgiye ulaşmak için tek geçerli yol olduğunda ısrar eden bir filozofik harekettir. Burada olguların varoluşları (ontoloji) ve bunların dildeki sözcükler yrdımı ile tanımlanması (epistemoloji) ve bu sözcüklerin farklı soyal guruplar tarafından algılanış şekilleri (semantik) özel bir önem taşır. Bilim ve bilimsel yöntem dışındaki bilgilenme şekillerini kabul etmediği için spekülatif felsefe, metafizik ve dinlerle çelişme ve çatışma halindedir. Pozitivizm sosyal ve tarihi olgu olarak dinleri yadsımadığı halde dinler kanalı ile önerilen bilgi ve önerileri geçerli kabul etmez. Bilimin Empirik (deneysel) geleneğinin bir türevi olarak Positivizm, 19. yüzyıl başlarında Comte De Saint-Simon tarafından öne sürüldü. Sonraları Auguste COMTE, Ernst MACH ve diğer filozoflar aracılığı ile 20. yüzyılda da düşünce dünyasındaki etkisini sürdürdü.
Geleneksel ve spekülatif düşünceye karşı olumsuz tavır özellikle Auguste COMTE da gözlenmektedir. COMTE, metafizik ve spekülatif düşünceyi durağan, anlamsız ve yararsız bilgi kaynakları olarak reddetmektedir. COMTE göre dinsel metafizik düşünce insanlığın geri bir dönemine ait olgudur ve bilim insan kavrayışını daha ileri bir düzeye getirmiştir. COMTE insanlığın birlik, uyum ve ilerlemesi için bilim adamlarının yönetiminde bir “Sociocracy” yönetimi öngörmekte idi.
Bir fizikçi olan MACH ın ilgisi ise daha ziyade fiziksel olgular üzerinde yoğunlaşmaktadır. Gözlem,deneyim ve hipotez paradigmasına oturan fiziksel yaklaşım MACH a göre, gerçek bilgi edinme sürecinin standart modelidir. İnsan gözlemine dönüştürülemiyen her düşünceye kuşkulu olarak bakılmalıdır.
Sosyolojik olguların kendi iç dinamikleri ve genellikle rasyoneller yerine kollektif irrasyonellere bağımlı olmaları, Doğrudan deneyimsel irdelemeye indirgenememeleri Positivizmin toplumsal hipotezlerinin 20. yüzyılda yeniden değerlendirilmesine yol açtı. positivizm felsefe ile ilgisini yeniden tanımlama durumunda kaldı ve bunu bilimsel dilin tanım ve analizine indirgedi. 20. yüzyılın ikinci yarısında dış dünyanın insan aklındaki yansıması ve bunun ne kadar gerçekle uyum halinde olduğu büyük ilgi gördü ve Analitik yöntemleri vurgulayan Mantıksal Pozitivizm (Logical Positivism) akımı doğdu.
Read more