Uygurların Medeniyete Katkıları
Araplara ve Avrupalılara kâğıt yapmayı Uygur Türkleri öğretti. Uygurlar, Avrupalılardan yüzlerce yıl önce matbaayı biliyor, kitap basıyorlardı. Uygur Türkleri her bakımdan yüksek bir medeniyet kurmuş, zamanımıza çok değerli eserler bırakmışlardır. Bilim, sanat, idare bakımından bütün Asya'yı etkilemiş, Araplara ve Batılılara birçok konuda örnek olmuş, bilgi ve teknik aktarmışlardır:
* Dil ve yazı:
Uygur Türkleri Altay dil grubunun "Hakaniye" lehçesini konuşurlardı. Eski Türk edebiyatının en değerli eserleri olan Divanû Lûgat-it Türk, Kutadgu-Bilig, Atabet-ül Hakayık... gibi altın kitaplar Türkçe'nin bu lehçesi ile yazılmışlardır. Uygurlar bir süre Türklerin millî yazısı olan Orhun alfabesini kullandıktan sonra, 'mani' dininin etkisiyle Soğd alfabesini almışlardır. Daha sonra Islâmiyeti kabul edince Arap alfabesini alacak, fakat Hakaniye lehçesinde konuşmaya devam edeceklerdi . 15. yüzyılda daha çok "Çağatay lehçesi" olarak anılan bu konuşma, Cengiz Han impa-ratorluğu'nda ve Timurlular'da da resmî dil olarak kullanılmıştır. Uygurlar Maniheizm etkisiyle aldıkları Soğd alfabesini kendi dillerine uydurmuş ve İslâmiyet'e kadar bu alfabeyi kullanmışlardır. Uygur Türkleri'nin en büyük hataları, millî Orhun alfabesini bırakmak, Soğd alfabesini kabul etmek ise de, bu yazı ile de çok değerli eserler verebilmişlerdir.
* Resim ve heykel:
Turfan yöresinde, Bezeklik ve Martuk kazılarında bulunan mâbedlerde, Uygur dili ile yazılmış birçok eser elde edilmiştir. Minyatürler ve mâbedlerdeki freskler bu sanat dallarının en üstün örnekleridir. Bunlar Hint ve İran minyatürüne kaynak ve örnek olmuşlardır. Turan ve Ön Asya Türk tipinin özelliklerini bu fresklerde görüyor, giyim tarzlarını, müzik âletlerini, danslarını yine bu resimlerden anlıyoruz. Resim sanatında model kullanan ilk Türkler Uygurlardır. Kitapları resimliyor, ipek, keten kumaş, kenevir ve tahta üzerine de resim yapıyorlardı. En çok koyu mavi ve kırmızı renkleri tercih ediyor, fakat her rengi kullanıyorlardı. Maniheizmi aldıkları dönemde önce insan boyunda ve daha küçük heykeller yapan Uygurlar, daha sonra 10 metre yükseklikte heykeller yapmışlardır. Bunlar daha çok mâbed-leri süsleyen Buda heykelleridir.
* Şehircilik-Mimarlık:
Uygur Türkleri yerleşik yüksek medeniyetin örnekleri olan büyük şehirler kurmuşlar veya geliştirmişlerdir. Doğu Türkistan'da Ka-rabalasagun, Beş-Balık, Karahoço, Kara-şar, Hotan, Yarkent, Turfan, Kaşgar, Ka-mal, Kulca, Urumçi, Aksu, Suço, Kanço, Çerçen gibi büyük şehirler kurmuş, bunları saray, mâbed gibi yapılarla doldurmuşlardır. Şehirler birbirlerine düzenli yollarla bağlanmışlardır ki bu yollar bugün de kullanılıyor. Uygurlar şehirlerini yirmi metre yükseklikte surlarla çeviriyorlardı. Bugün bunların çoğu sağlam durumdadır. Surlarla çevrili kentlere "balık" denirdi. Bu üç katlı surlar ayrıca yedi kat hendekle çevrilirdi. Yapılann, oda ve hücrelerin büyük bir bölümü çadır kubbeli idi. Daha sonra Çin etkisinde değişik mimarî tarz da görülür. Sütunlar daha çok ağaçtan yapılır, yaldız boya ve resimlerle süslenirdi. Taç biçiminde alçıdan yapılmış çeşitli tavan süsleri de bulunmuştur.
* Tiyatro, müzik, dans:
Eski çağlarda Uygur ülkelerini gezen ve anılarını yazan yabancılar; bu ülkede gelişmiş bir tiyatro sanatı gördüklerini anlatıyorlar. Uygur Türkleri tiyatroyu Müslümanlığı kabul ettikten sonra da sürdürmüşlerdir. Garip ile Senem, Ferhat ile Şirin, Tahir ile Züh-re, Uygur tiyatrolarında en çok sahnelenen eserlerdir. Kaşgar bir tiyatro, sanat ve eğitim merkeziydi. Çok zengin kütüphaneleri vardı. Uygur fresklerinden millî çalgılarının kopuz olduğunu anlıyoruz. Uygurlar kopuzu yalnız toyda, törende değil, her yerde, meselâ atla gezerken de çalıyorlardı. Atlı gezilerde kopuz çalıp şarkı söylemek çok yaygın bir gelenekti. Uygurların kendilerine özgü oniki makamları vardı. Bu müzikle nasıl dansettikle-rini yine fresklerden öğreniyoruz. Uygurlarda "toy" denilen ziyafet ve şenlik törenleri çok olur ve bu törenlerde müzik ve dans önemli bir zaman alırdı. Toylar daha çok beğ oğlunun ilk defa ava çıkması, tahta çıkması, evlenmeler, elçi kabul etmeler, bahar şenliği gibi vesilelerle yapılırdı. Uygurlar, Göktürk şenlik geleneğini uzun süre devam ettirmişlerdir.
* Tarım, ticaret:
Uygurlar İpek Yolu üzerinde bulundukları için kıtalar ve ülkeler arası ticaretten çok yararlanırlardı. Halıcılık, dokumacılık çok ileri idi ve her ülkeye ihraç ederlerdi. Fakat ekonominin temeli, özellikle ilk dönemde, tarım
ve hayvancılığa dayanıyordu. Koyun, sığır besliyor, yiyecek ve giyeceklerinin önemli bir bölümünü hayvancılıktan sağlıyorlardı. Tanrı Dağları ve Tarım havzası hayvancılığın merkeziydi. Tarım ve sulama tekniği gelişmişti. En çok buğday, mısır, pamuk ekilir, çeşitli sebze ve meyve yetiştirilirdi. Turfan şehri sebze ve meyveleriyle ünlü idi. (Bugün kullandığımız turfanda sebze, turfanda meyve... deyimleri buradan gelir). Potey kalıntılarında bulunan küplerde çok . miktarda buğday ve mısır tanelerine, keten, atlas ve ipekli kumaşlara rastlanmıştır. Koçu ve Hotan halıcılıkta çok ileri merkezlerdi. UygurTürkleri, izlerine bugün de rastlanan büyük bir sulama şebekesi yapmışlardı. Tarlaları, bahçeleri düzenli olarak suluyor, çorak topraklarda bile ekim yapabiliyorlardı.
* Kâğıt, baskı:
Uygur Türkleri Avrupalılardan yüzlerce yıl önce kâğıdı ve matbaayı biliyorlardı. Araplar, kâğıdın ne olduğunu, nasıl yapıldığını, nasıl kullanıldığını Uygurlardan öğrendiler, Avrupalılar da Araplar vasıtasıyla Uygurlardan aldılar. Uygurlar kitap basma tekniğini Çinlilerden almış ve Avrupalılardan yüzyıllarca önce kullanmışlardı. Göktürklerin ağaca yazdıkları yazıyı onlar kâğıda yazıyordu ve zamanımıza kadar ulaşan pek çok kitap basmışlardı. Yazı yazmak İçin artık çelik kalem değil, ağaçtan yaptıkları uçları kullanıyorlardı. Arşiv için kullanılan yazı malzemesi de kâğıt idi. Zamanımıza ulaşan, güzel, akıcı bir Türkçe ile yazılmış kitaplar, tercüme, telif her konuda değerli eserler yazmışlardır.
* Madencilik, kuyumculuk:
Uygurlar bakır, demir, gümüş, altın, kömür gibi madenleri işliyorlardı. Yapılan kazılarda işletilmiş kömür ocağı, bakır ve gümüş dökmek için kullanılan kazanlar bulunmuştur. Madenlere dayalı bazı sanat kolları da doğmuştur. Silâh, tarım âleti yapıyorlardı. Kuyumculukta da ileri idiler. Deriden yaptıkları kuşakları değerli taşlarla süslüyorlardı. Fresklerde Uygur kadınlarının çeşitli takılar kullandıklarını görüyoruz.
* Dil ve yazı:
Uygur Türkleri Altay dil grubunun "Hakaniye" lehçesini konuşurlardı. Eski Türk edebiyatının en değerli eserleri olan Divanû Lûgat-it Türk, Kutadgu-Bilig, Atabet-ül Hakayık... gibi altın kitaplar Türkçe'nin bu lehçesi ile yazılmışlardır. Uygurlar bir süre Türklerin millî yazısı olan Orhun alfabesini kullandıktan sonra, 'mani' dininin etkisiyle Soğd alfabesini almışlardır. Daha sonra Islâmiyeti kabul edince Arap alfabesini alacak, fakat Hakaniye lehçesinde konuşmaya devam edeceklerdi . 15. yüzyılda daha çok "Çağatay lehçesi" olarak anılan bu konuşma, Cengiz Han impa-ratorluğu'nda ve Timurlular'da da resmî dil olarak kullanılmıştır. Uygurlar Maniheizm etkisiyle aldıkları Soğd alfabesini kendi dillerine uydurmuş ve İslâmiyet'e kadar bu alfabeyi kullanmışlardır. Uygur Türkleri'nin en büyük hataları, millî Orhun alfabesini bırakmak, Soğd alfabesini kabul etmek ise de, bu yazı ile de çok değerli eserler verebilmişlerdir.
* Resim ve heykel:
Turfan yöresinde, Bezeklik ve Martuk kazılarında bulunan mâbedlerde, Uygur dili ile yazılmış birçok eser elde edilmiştir. Minyatürler ve mâbedlerdeki freskler bu sanat dallarının en üstün örnekleridir. Bunlar Hint ve İran minyatürüne kaynak ve örnek olmuşlardır. Turan ve Ön Asya Türk tipinin özelliklerini bu fresklerde görüyor, giyim tarzlarını, müzik âletlerini, danslarını yine bu resimlerden anlıyoruz. Resim sanatında model kullanan ilk Türkler Uygurlardır. Kitapları resimliyor, ipek, keten kumaş, kenevir ve tahta üzerine de resim yapıyorlardı. En çok koyu mavi ve kırmızı renkleri tercih ediyor, fakat her rengi kullanıyorlardı. Maniheizmi aldıkları dönemde önce insan boyunda ve daha küçük heykeller yapan Uygurlar, daha sonra 10 metre yükseklikte heykeller yapmışlardır. Bunlar daha çok mâbed-leri süsleyen Buda heykelleridir.
* Şehircilik-Mimarlık:
Uygur Türkleri yerleşik yüksek medeniyetin örnekleri olan büyük şehirler kurmuşlar veya geliştirmişlerdir. Doğu Türkistan'da Ka-rabalasagun, Beş-Balık, Karahoço, Kara-şar, Hotan, Yarkent, Turfan, Kaşgar, Ka-mal, Kulca, Urumçi, Aksu, Suço, Kanço, Çerçen gibi büyük şehirler kurmuş, bunları saray, mâbed gibi yapılarla doldurmuşlardır. Şehirler birbirlerine düzenli yollarla bağlanmışlardır ki bu yollar bugün de kullanılıyor. Uygurlar şehirlerini yirmi metre yükseklikte surlarla çeviriyorlardı. Bugün bunların çoğu sağlam durumdadır. Surlarla çevrili kentlere "balık" denirdi. Bu üç katlı surlar ayrıca yedi kat hendekle çevrilirdi. Yapılann, oda ve hücrelerin büyük bir bölümü çadır kubbeli idi. Daha sonra Çin etkisinde değişik mimarî tarz da görülür. Sütunlar daha çok ağaçtan yapılır, yaldız boya ve resimlerle süslenirdi. Taç biçiminde alçıdan yapılmış çeşitli tavan süsleri de bulunmuştur.
* Tiyatro, müzik, dans:
Eski çağlarda Uygur ülkelerini gezen ve anılarını yazan yabancılar; bu ülkede gelişmiş bir tiyatro sanatı gördüklerini anlatıyorlar. Uygur Türkleri tiyatroyu Müslümanlığı kabul ettikten sonra da sürdürmüşlerdir. Garip ile Senem, Ferhat ile Şirin, Tahir ile Züh-re, Uygur tiyatrolarında en çok sahnelenen eserlerdir. Kaşgar bir tiyatro, sanat ve eğitim merkeziydi. Çok zengin kütüphaneleri vardı. Uygur fresklerinden millî çalgılarının kopuz olduğunu anlıyoruz. Uygurlar kopuzu yalnız toyda, törende değil, her yerde, meselâ atla gezerken de çalıyorlardı. Atlı gezilerde kopuz çalıp şarkı söylemek çok yaygın bir gelenekti. Uygurların kendilerine özgü oniki makamları vardı. Bu müzikle nasıl dansettikle-rini yine fresklerden öğreniyoruz. Uygurlarda "toy" denilen ziyafet ve şenlik törenleri çok olur ve bu törenlerde müzik ve dans önemli bir zaman alırdı. Toylar daha çok beğ oğlunun ilk defa ava çıkması, tahta çıkması, evlenmeler, elçi kabul etmeler, bahar şenliği gibi vesilelerle yapılırdı. Uygurlar, Göktürk şenlik geleneğini uzun süre devam ettirmişlerdir.
* Tarım, ticaret:
Uygurlar İpek Yolu üzerinde bulundukları için kıtalar ve ülkeler arası ticaretten çok yararlanırlardı. Halıcılık, dokumacılık çok ileri idi ve her ülkeye ihraç ederlerdi. Fakat ekonominin temeli, özellikle ilk dönemde, tarım
ve hayvancılığa dayanıyordu. Koyun, sığır besliyor, yiyecek ve giyeceklerinin önemli bir bölümünü hayvancılıktan sağlıyorlardı. Tanrı Dağları ve Tarım havzası hayvancılığın merkeziydi. Tarım ve sulama tekniği gelişmişti. En çok buğday, mısır, pamuk ekilir, çeşitli sebze ve meyve yetiştirilirdi. Turfan şehri sebze ve meyveleriyle ünlü idi. (Bugün kullandığımız turfanda sebze, turfanda meyve... deyimleri buradan gelir). Potey kalıntılarında bulunan küplerde çok . miktarda buğday ve mısır tanelerine, keten, atlas ve ipekli kumaşlara rastlanmıştır. Koçu ve Hotan halıcılıkta çok ileri merkezlerdi. UygurTürkleri, izlerine bugün de rastlanan büyük bir sulama şebekesi yapmışlardı. Tarlaları, bahçeleri düzenli olarak suluyor, çorak topraklarda bile ekim yapabiliyorlardı.
* Kâğıt, baskı:
Uygur Türkleri Avrupalılardan yüzlerce yıl önce kâğıdı ve matbaayı biliyorlardı. Araplar, kâğıdın ne olduğunu, nasıl yapıldığını, nasıl kullanıldığını Uygurlardan öğrendiler, Avrupalılar da Araplar vasıtasıyla Uygurlardan aldılar. Uygurlar kitap basma tekniğini Çinlilerden almış ve Avrupalılardan yüzyıllarca önce kullanmışlardı. Göktürklerin ağaca yazdıkları yazıyı onlar kâğıda yazıyordu ve zamanımıza kadar ulaşan pek çok kitap basmışlardı. Yazı yazmak İçin artık çelik kalem değil, ağaçtan yaptıkları uçları kullanıyorlardı. Arşiv için kullanılan yazı malzemesi de kâğıt idi. Zamanımıza ulaşan, güzel, akıcı bir Türkçe ile yazılmış kitaplar, tercüme, telif her konuda değerli eserler yazmışlardır.
* Madencilik, kuyumculuk:
Uygurlar bakır, demir, gümüş, altın, kömür gibi madenleri işliyorlardı. Yapılan kazılarda işletilmiş kömür ocağı, bakır ve gümüş dökmek için kullanılan kazanlar bulunmuştur. Madenlere dayalı bazı sanat kolları da doğmuştur. Silâh, tarım âleti yapıyorlardı. Kuyumculukta da ileri idiler. Deriden yaptıkları kuşakları değerli taşlarla süslüyorlardı. Fresklerde Uygur kadınlarının çeşitli takılar kullandıklarını görüyoruz.